@beyzaodabas
|
"Yağmurlu bir günde şemsiyeme sığındığımda... "
∘₊✧──────✧₊∘
Bir kafeterya vardı camiyi aştıktan sonra. İleride bir kısmı gözüken, Eylül ve Yeliz'in beni beklediği kafeterya orasıydı. 1 saat sonrasına anlaştığımız buluşma baya gecikmişti.
Eylül sevgilisinden fırsat bulana kadar ancak gelebilmişti. Zaten çoğunlukla sevgilisi yüzünden bizi satardı. Yine satamayacağını söylediğimde bu seferde 2 saat sonrasına ayarlayalım diye tutturmuştu.
Teklifini kabul ettiğimde ondan mutlusu yok gibiydi. Sevgilisi ile geçirdiği zaman günün yarısından oldukça fazlaydı. Bir gün evlilik teklifi alırsa hiç şaşırmazdı çünkü sevgilisi ondan başkası ile yapamazdı.
Şuanlık abisine söylememe kararında ancak Kamer fark etmeye başladı gibi. Evet Eylül'ün abisi Kamer. Bizim dedektiflik yaptığım gruptaki 6 ünlü dedektiften biri. Kendisi Aralık ayında doğduğu için grubun en büyüğü olarak kendini gösteriyor. Eylül'e de bir rahat vermiyor.
Yeliz'e gelirsek her gün eşi ile tatillere çıkıyorlar. Yaşına göre erken evlendiği için çocuk yapma düşünceleri yok. Zengin olduklar için sıkça tatillere çıkıyorlar. Onu yılda yalnız 2 kere görme şansımız var. Bu şansımızda da eşi ile yaptıklarını anlatmasa olmuyordu.
Kafeteryadan içeri girdiğimde ikisininde olduğu şehir manzaralı bir masada oturduklarını gördüm. Yeliz her zamanki gibi sigarasını yakmıştı. Dar olarak giydiği şort yırtmaçlıydı. Üstünde ise beyaz renkte bir crop vardı. Genellikle gotik tarzı vardı ama onu çok nadir elbise ile de görebiliyorduk.
Görmeyeli baya değişmişti. Son gittiği tatilden bir fotoğraf paylaştığında saçları sarıydı. Şimdi ise aralarda kahverengi tonları olan sarı bir saçı vardı. Bu onu daha bir ihtilamlı kılmıştı. Her yıl değiştirdiği saç renklerinin arasında ona en çok yakışan kesinlikle bu renkti.
Tavırları da değişince iyice çekilmez birine dönüşmüştü. Yılın son görüşmesini yapacağım aklıma geldikçe üzülüyordum. Tek yakınlarım onlardı ve onlarda teker teker gidiyordu.
Kendime bir sandalye çektiğimde Yeliz duruşunu düzeltti. Elindeki sigarayı kül tabağına bastırarak söndürdü. Bize doğru dönünce Eylül'de elindeki telefonu kenara bıraktı. Son görüşmemizde de telefona bakacak değildi.
"Sen sigarayı bıraktın mı? " dedi sigarasını iyice söndürürken. Yeliz bacak bacak üstüne atmış, kibirli duruşunu hiç bozmamıştı. Son zamanlarda fazla sigara içiyordu. O yüzden her sigarayı bitirmesinden sonra çantasından çıkardığı parfümle kendini yıkıyordu. Yinede aralarda yaban mevsimi kokusu ile sigara birleşip garip bir koku yaratıyordu.
"Yok maalesef bırakamadım ama son zamanlarda fazla içmiyorum. " diyerek Eylül'e döndüm. Bu kız Yeliz'in aksine hiç değişmemişti. Esmer teni yaz olunca çikolata rengine dönüşüyordu ve bu onu olduğundan daha da güzel kılıyordu. Genellikle fazla konuşkan biri değildi ve Nazi tavırları benim hoşuma gidiyordu. Yeliz gibi gotik tarzı olmaması Eylül'ü sevmemi sağlıyordu. Tşört ve pantolon ile yaptığı kombinler onu manken gibi güzel kılıyordu. Kesinlikle uzun boylu olduğu için manken olmalıydı.
Yüzü düşünce hemen toparlamayı becerdi. Elini sigarasından çektikten sonra telefonunu aldı eline. Hadi ama telefona bakacak zaman mı cidden?
Birimizin telefonundan bildirim gelince hepimiz birden telefonlarımıza baktık. Benden gelmemişti. Yeliz'de kafasını salladığında geriye bir tek Eylül kalıyordu. Mesaj ondan gelmişti ve açıkcası mesajı merak etmiştim.
Eylül telefonunu eline aldığında gelen mesajın üstüne tıkladı. Yüz ifadesi değişince hepimiz o mesajda ne yazdığını merak etmiştik. Yeliz merakla kafasını karşımdaki Eylül'e uzatınca birden telefonunu kapatıp masaya bıraktı. Gözleri beni bulunca merakla ona bakmaya başladım.
"Tanıdığın biri var mı? " keyifli bir ses tonuyla dedi Eylül. Ne olduğunu halâ anlamış değildim. Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Oldukça fazla var. " dediğimde ne anlatmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Neden durup dururken sormuştu bu soruyu?
"Kaslı, uzun boylu, yakışıklı ve zengin mi? " derken gözleri parıldıyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Gelen mesaj sevgilisindendi ve o mesaj bir ayrılık mesajıydı. Eylül ayrılınca yatak yorgan ağlayan bir kız olmadığı için hemen kendine birini bulmaya çalışıyordu.
"Hepsi evet. İstediğin her özellik var. " alay edercesine konuştuğumun farkında değildi. İçimden kıkırdıyordum. Umarım şaka olduğunu anlardı çünkü tanıdığım kişilerin sevgilisi vardı.
"Bana ayarlasana onu. " diyerek gözlerini yalvarırcasına büyülttü. Küçük bir çocuk edasıyla bana bakarken ona dayanamıyordum. Beni gerçekten nasıl ikna edeceğini biliyordu.
Şaşkındım. Alay ediyordum ancak gerçek anlamıştı. Ona nasıl izah edeceğimi düşünürken başımı kaşıyordum.
"Kanka ben şaka yaptım. " bu sefer gülemiyordum. "Onun sevgilisi var. " dediğimde parıldıyan gözleri hüzünle çöktü. Her ne kadar ona ayarlamak istesemde sevgilisi olduğu için ayarlayamazdım.
"Zaten böyle erkekleri hemen kaparlar. " yüzü düşmüştü. Bakışları yere düşünce daha da konuşmadı. Görüşmemiz bu nedenle zehir olamazdı. Çok saçma bir nedenden dolayı hiç birinin ağzını bıçak açmıyordu.
Uzun süre sessizlik oluşmuştu. İlk 10 dakika boyunca kimse konuşmadı. Yeliz telefonu masasına bırakıp bana döndüğünde tarzının iyice değiştiğini anlamıştım. Telefonu değişmişti. Bu beni şaşırtan en son şeydi çünkü Yeliz tamamen değişmişti. Çalıştığı işten ayrılmıştı ve bu onun için en iyisi olmuştu. O huysuz adam kesinlikle iyi bir patron değildi. Yeliz ondan çok çekiyordu.
"Burada içki satarlar mı acaba? " sandalyesinden doğruldu. Bana bakan gözleri sanki bugün içelim nolur der gibi bakıyordu.
"Hiç gerek yok. Ben içmem. " elimi hayır anlamına gelecek şekilde salladım. Ancak Yeliz beni dinlemeyecek kadar değişmişti.
Yeliz elini havaya kaldırıp garsonu çağırdığında yüzümü utanarak başka yöne çevirdim. Onları kafamda sarhoş olarak hayal ettiğimde kusmamak için zor duruyordum. Bu ikisi sarhoşken tamamen başka biri oluyordu. Umarım Kamer Eylül'ün içki içtiğini öğrenir çünkü Eylül'ün de akıllanması gerekiyor.
"Burada içki var mı? " dedi sırıtarak. İçki gelmeden sarhoş olmuştu sanki.
"Var hanımefendi. " adam başını eğdiğinde bize saygıda kusur etmediğini gösteriyordu. Genç yaşlarında olan bu garson okul çağlarındaydı. Liseyi bitirmiş gibiydi. Saçları açık kahve tonlarında, gözleri ise yeşil ve maviye çalan bir renkteydi. Açıkcası gözleri baya hoşuma gitmişti. Pek uzun boylu değildi ama zayıf ve kusursuz bir fiziği vardı.
Yeliz'in istediği türden bir içki getirdi önümüze. Ben dışında hepsi kendisine konulan içkiyi içti. Ağzıma hayatta sürmemiştim ve sürmezdim.
Bana konulan içkiyi Yeliz'e uzattığımda tereddüt etmeden kafasına dikledi. 1,2,3,4 derken 6 bardak içki içmişti ve deli gibi sarhoş olmuştu. 3.bardaktan sonra konuşurken dudağı yamuluyordu. O zaman durması gerektiğini bilmeliydi. Şimdi konuşamıyor, başı dönüyordu. Ortamda açılan müziğe de eşlik etmeye başlamıştı. Eylül de ondan farklı durmuyordu. O sadece 4 bardak içmişti ancak bu bile onu yeteri kadar sarhoş etmişti.
Elleri havaya kalkıyor arada bir coşup ayakta dans etmeye başlıyordu. Eylül'de ona katılınca kıvırtmaya başlıyorlardı. Onları durdurmaya çabalasamda fayda etmiyordu. Bunlarla birlikte içmediğim için gururluydum. Etrafta dolaşan garip bakışların hedefi Yeliz ve Eylül'dü. Utanması gereken onlar iken ben utanıyordum.
Kıvırtmaya devam ettiklerinde meğersem yarım saattir bizi izleyen yan masadaki adamlar yanımıza yanaştı. Onlarda sarhoş gibi duruyordu. Aman Allahım gerçekten sırası mıydı? Olacaklar gözümde canlanmaya devam ediyordu.
Biri genç sakallı uzun boyluydu. Diğeri sarışın sakalsız ve kısa boyluydu. Biri de yanlarında onlardan daha küçük gözüken esmer bir çocuk vardı. Kendisinden yaşça büyük olduğunu düşündüğüm Eylül'e göz koymuştu. Birazdan yaşanılacak olanlar bir film sahnesi gibi gözümün önünden geçecekti.
Sarışın olanı yanıma yanaştığında yanımda oturmak için diğer masalardan bir tane sandalye çekti. Yanıma oturduğunda sırıtarak konuşuyordu. Şuan ona dal mamak için zor duruyordum.
"Naber güzellik. " dibine kadar sarhoştu. "Bir kadehte senle içelim mi? " dediğinde nefesi içki ile yıkanmış gibi kokuyordu.
Yüzümü diğer yöne çevirdim. Dışarıdan gelenleri izlediğimde yanımda oturmuş geveleyen sarhoşu dikkate almadım. Kolları bu sefer omzuma değdi. Elleri ise saçlarıma. Hadi ama bugün arkadaşlarım ile kafede buluşmamalıydım.
Hızla kafamı ona doğru çevirdiğimde sert bir kafa attım alnının ortasına. Vurmamın etkisini fazla hissetmemişti. Kafası kısa bir süreliğine gidip gelsede beni zapt edebileceğini düşünerek yanındakilere işaret etti.
Sakallı, uzun boylu olan sağ kolumdan tuttu. Diğer Eylül'e göz koymuş olan ise sol kolumdan tuttu. Sarışın olanları yanıma iyice sokulduğunda cebinden kelebek çıkardı. Kesici bir alet olan kelebeği üzerimde denemek istiyordu. Yanıma iyice yaklaşıp kelebeği bana doğrulttu. Aklıma olup olmadık bir yerde Uraz'ın boynuma bıçağı dayaması geldi. Her seferinde anlamsız yerlerde anlamsız düşüncelerinin beynimi doldurması dayanılamayacak kadardı.
Kelebeği boğazıma yaklaştırınca hiç bir tepki vermedim. Giydiğim topuklu ayakkabı karşımda duran sarışın erkeğin özel bölgesine geçince gülümsememi durduramadım. Acının etkisiyle elindeki kelebeği yere fırlattı. Gidip sızlanmaya başlayınca yanımda kollarımı tutmakta olan arkadaşları da yanına fırladı. Kollarım serbest olunca yerdeki kelebeği aldım. Bu sefer ben korkutuyordum onları. Sağa sola salladığım kelebek istemsizce hareket ediyordu.
Etrafa bakındıkları korkunç gözlerini gördüm. Belkide içlerinden birini öldürmek istiyordum. Sarışın olanı beni durdurmaya çalışsada duracak gibi değildim. Eylül ve Yeliz olanları sarhoş olmuş bir şekilde izlemeye devam ediyordu. Bende sarhoş olsaydım burada neler yaşanacağını tahmin bile etmek istemedim.
Biraz daha korkuttuktan sonra kelebeği bırakacaktım. Sarışın çocuğun arkasındaki Eylül'e sırnaşan çocuk ortaya atıldı. Elini havaya kaldırıp bana saydırmaya başladı. O çocuk deli yürekli kavramının vücut bulmuş haliydi.
"Bizi elindeki kelebek ile korkutamazsın. " dedi düz bir şekilde. Bir kaç küfür de yağdırırken ona bir şey demedim. Haklıydı. Ben onları öldüremezdim. Amacım sadece korkutmaktı.
Sarışın çocuk, az önce bana atar gider yapan çocuğun ağzını eli ile sıkıca bastırırken korkuyla konuşmaya başladı. Ara sırada inlediğini duyabiliyordum.
"Aman sen sakın onu dinleme." sesi titreyerek çıkıyordu. Onu korkuttuğuma sevinmiştim.
Diğerlerini de peşine taktığında uzun süre öylece ayakta dikildim. Tamamen uzaklaştıkları zaman rahat bir nefes alabilmiştim.
Gözlerim Yeliz ve Eylül'e kaydığında sandalyede sızdıklarını gördüm. Uyandıklarında olaya ait hiç bir manzara kafasında canlanmayacak olduğu için şanslıydılar. Görmemiş ve duymamış olmakta bir çözümdür sonuçta.
Çantamı masadan aldığımda garsona elimle işaret yaptım. Çok sürmemişti ki elinde hesapla geldi. Yine hesabı ödemek bana düşmüştü ve bunların içtiği o kötü sıvıya yine ben para ödemiştim.
Çantamdan rastgele çıkardığım parayı saymadım. Birazını ayırdım. Geri kalanı ile ise hesabı ödedim. Artan parayı garsonun alması için tembihledim.
Masadan kalktığımda gözlerim yine sarhoş oldukları için uyanamayan Yeliz ve Eylül'e kaymıştı. Yılın son görüşmesini de böylece kapatmıştık.
Oradan ayrıldığıma pişman değildim çünkü arkadaşlarımın bana değer verdiğini düşünmüyordum. Hayatım boyunca düşünülmedim ve şimdi de arkadaşlarım tarafından düşünülmüyorum. Alışmak zordu ancak alıştığımın farkına varmıştım. Yok sayılmayı anladıkça kendimi yok saydığım zamanlar olmuştu. En çokta kendime acı çektirdiğimin farkına varıyordum hislerimi saklayarak. Nedensizce yaşam beni buna mecbur kıldı. Yaşadıklarım, acılarım bana güçlü, hislerini saklayan bir kız olmam gerektiğini bangır bangır söylüyordu.
Yolda yürürken hiç olmadık duygulara kapılmıştım. Daha önce tadını bilmediğim duygular bana ilk defa bugün uğruyordu. Bir daha ne zaman uğrayacağını bilmediğim için duygularımı saklamadım. Sadece şuanlık olsada duygularımı tatmanın keyfini çıkardım.
Saat epeyce geçmişti ancak maçın başlayacağı zamanda değildik. Maç burada yapılmamış olsada dev ekranlardan izleyeceğimiz maç benim keyfimi çıkartabilmemi sağlayacaktı. Hepimiz dev ekranların olacağı yere gidecektik ve maçı heyecanla seyredecektik.
Yol boyu kendim ve maç dışında hiç bir şeyi düşünmedim. Uzun zaman sonra kendimi düşünebildiğimin farkına varmıştım. Eve varmıştımki düşünceler aklımda silinip gitti. Bende onların bana bir daha uğrayacağı günü bekledim.
Kapıdan içeri girdiğimde evdeki herkes salonda oturmuş televizyon izliyordu. Doğa onlardan uzak bir şekilde kitap okuyordu. Televizyondan çıkan gürültülü sese rağmen kitap okuyor olabilmesi beni iyice şaşırmıştı. Bu kıza ait her şey beni şaşırtmaya yetiyordu.
Uraz'ın koltukta yayılmış bir şekilde yattığını gördüm. Yanında da Berk vardı ve onların araları yine bozuk gibiydi. Kamer desen o onlardan tamamen uzaktaydı. Kendi arasına çekilmiş telefonda geziniyordu. Grup işini pek benimseyememiştik.
Berk ve Uraz'ın hayretle izlediği haber'de ne konuşulduğunu merak ettiğim için gözlerimi o yöne çevirdim. Bu kadar merak iyi değildi ancak hangi habere bu kadar kitlendiklerini merak etmemek elde değildi.
Haber'de okuduğuma göre seri katil bir çok kişiyi daha öldürmüştü. Sıradaki hedefinin ben olduğunu biliyordum. Uraz'ın ise seri katille iş birliği yaptığını bilmeme rağmen burada bu haberi açması beni şoke ediyordu. Seri katil hakkında bilgi almamızı falan mı istiyordu? Bu kadar rahat olması beni deli etsede Uraz katil diye bağıramıyordum. Seri katilin öldürdüğü söylenilen insanların bir çoğunu Uraz öldürmüştü. Yinede içi rahattı.
Oradan uzaklaştım. Daha fazla aksiyona gerek duymuyordum. Fazlasıyla aksiyonu bugün karşılamıştım.
Odama doğru ilerledim. İçeri girdiğimde odamda bir çok şey yine aynıydı. Issız ve soğuk tarafa bakan odam pencerelerimde açılınca iyice karanlık bir yere gömülüyordu. Daha yeni geldiğimiz bu evde buraya yeterince ısınamamıştım. Bu zamana kadar seçtiğim bütün odalar cıvıl cıvıldı. Daha önemlisi ben cıvıl cıvıldım. Bu ev beni farklı bir hisse bürüyordu. Soğuk bir kişilik olmaya başlamıştım.
Odamda öylesine duvara baktığımda ışıkları açmamıştım. Bedenimi karanlığa uzattım. Karanlık odada babasının gelmesini bekleyen küçük Efnandım adeta. Aynaya yansıyan görüntüler kenar bir köşeye kıvrılmış küçük Efnan'ı gösteriyordu. Onun sessiz bekleyişini. Babasının gelince ona yapacaklarını.
Sırf daha fazla fatura ödememesi için karanlıkta oturmaya zorunlu bıraktığı savunmasız kızdı Efnan. Kenar köşeye atılmış bir oyuncaktı Efnan. Hiç oyuncağı olmadığı için babası ona vururken yanında duran yastığı dost edinen masum bir kızdı Efnan. Sadece buydu. Ne daha fazlası, ne daha eksiği değildi.
Aynaya baktıkça gözlerim doldu. O anın geldiğini hissettim. Dış kapıdan bir ses gelmişti ve bu babasının geldiğini göstermişti o küçük Efnan'a. Küçük bedeni iyice büzüşmüştü korkudan. Aynaya bakan ben göz yaşlarıma sahip çıkmaya çalışıyordum. Eğer bir damla gözyaşı dökersem yenilgiyi kabul etmiş sayılacaktım.
Aynaya baktığımda kapı aralanmıştı. İşte o vicdansız içeri girmişti.
"Duygularını içinde saklamaya çalışıyorsun. " derinden bir ses geldi. Hayır bu babamın sesi değildi. Babamın sesini hatırlıyordum. Onun sesi çok fazla içki içtiği için kısık çıkardı. Eve bile uyuyarak gelirdi. Ama bu ses çok daha güzeldi. Kendimi o kadar çok kaptırmıştımki sesin geldiği yöne bakmayı bile unutmuştum.
Korkudan irkilip oturduğum yataktan kalktım ve geri adım attım. İçerisi halâ karanlık iken bir de o karanlıktan gelen bir ses beni irkitiyordu. Derinden gelen sesin kime ait olduğunu anlamam için karanlığa daldım.
Öne doğru iki adım attığımda karşımda Uraz'ın dikildiğini gördüm. Bana bakmak için kafasını aşağıya doğrultmuştu. Saçları bana bakmasına engeldi. Doğrulduğunda yüzünü buruşturdu.
"Şu saçlarımı keseceğim. " dedi şikayet ederek.
"Neden keseceksin ki? "
"Seni görmemi engelliyor çünkü. "
Ellerini cebine yerleştirdiğinde yayıla yayıla ışığı açmaya gitti. Arkadan penguen edasıyla görüldüğünün farkında değildi. Işığı açtığında etraf görüş alanıma hızla girdi. Uraz'ın bakışları da girmeden edemiyordu görüş alanıma. Fazlasıyla güzeldi bana olan bakışları.
Işığı açtıktan sonra yanıma yanaştı. Elleri cebindeyken bana bakıyordu. Dik duruşunu kaybetmeden bakıyordu gözlerimin içine. Artık beni baydığını düşündüğüm kokusu burun deliklerime taşınmış gibiydi. Gözleri ise baygın bir haldeydi. Kısılmış olan gözleri duygu barındırmıyordu. Neden barındırmıyordu?
"Bende sana bir şey soracaktım. " dedim aniden. Aklıma Eylül'ün ısrarı gelmişti. Belkide yanında getirdiği kız sevgilisi değildi. Bir umut sevgilisi değilse Eylül ile çıkmasını isteyebilirdim.
Ellerini cebinden çıkartıp göğsünde birleştirdiğinde kafasını olumlu bir şekilde salladı. Onu sevimli bulduğuma inanamıyordum.
"Sor bakalım. " dedi. Saçları bugün daha bir açık gelmişti. Gözleri ise daha bir keskin.
"Yanında getirdiğin kız gerçekten sevgilin miydi? " dedim hızlıca. Bundan kurtulmanın tek yolunun hızlıca söylemek olduğunu düşünüyordum.
Ellerini aşağı sarkıttığında yanıma gelmek için bir adım atmıştı. Kendini bilmiş tavrından ödün vermiyordu. Ondan nefret etmemin nedeni kibirli davranışı olabilirdi.
"Gerçekten sevgilim değildi ancak sen buna çok takılmış gibisin. " dedi dudaklarının kenarından sırıtarak. Göz bebekleri arada bir büyüyor arada bir ise küçülüyordu. Benim yanımdayken ise hep büyüktü göz bebekleri. Bu ne anlama geliyordu bilmiyordum ama keyifli olduğu anlaşılıyordu.
"Yok ben onun için sormadım. Senin gibi yakışıklı biri arıyormuş bir arkadaşım. Eğer boşsan onunla tanış belki iyi anlaşırsınız. " dedim gülümseyerek. Heyecanla onun cevabını bekliyordum. Hayır ya da evet bir cevap bekliyordum.
Sağ kaşı havaya kalktığında gülümsemesi bozuldu. Yerini hiç bir duygu almadı. Bu genellikle 2 dakika sürerdi. 2 dakika sonra aynı gülümseme dudaklarında yerini alırdı.
"Beni yakışıklı mı buluyorsun?" dedi ufak bir gülümseme dudağında tekrar belirdiğinde. Konuyu değiştirmeye bayılıyordu.
"Yani yakışıklısın. " dediğimde çok uzatmamasını istiyordum. Ona yakışıklısın demek bana ızdırap gibi geliyordu. Bu kelimeyi söylemek bu kadar acı olmamalıydı.
"Düzgün cevap ver" dedi kaşlarını çattıktan sonra. "Yakışıklı mıyım değil miyim? "
"Yakışıklısın"
"Duyamadım." gülümsemesi yerini koruyordu.
"Yakışıklısın işte. "
"Biraz daha sesli söyle. " beni delirtmek için elinden geleni yapıyordu. Gülümsemesi büyüdükçe benim sinirim artıyordu.
"Yakışıklısın sus artık. " dedim ve elimi koluna vurarak susturmaya çalıştım. "Sen bana cevabını söyle. Arkadaşıma bir şans verir misin? " diyerek asıl konuya geçtim.
"Veremem." dediğinde gülümsemesi düşmüştü. Az önceki Uraz'dan eser yoktu. Ani duygu değişikliği onu deli yapıyordu.
"Neden ama bir şans ver belki seversin" diyerek ısrar ettim. Ancak ısrarlarım bu huysuz adama fayda edecek gibi değildi. Artık ne kadar uğraşsam da lafımı geçiremezdim ona.
"Veremem." dedi tekrar kestirip atarken. "Veremem çünkü sevdiğim eşsiz bir kadın var. " dediğinde o eşsiz diye bahsettiği kadını görmek istedim. Ondan bahsederken yüzündeki gülümseme iyice yayılıyordu. O kadını o kadar çok severken Uraz'ı başka bir kadınla yapamazdım.
Yatağımın üstündeki telefonu aldım. Ona Eylül ile sevgili olmuyor diye trip attığımı yeni anlamıştım. Onu buna zorunlu kılmak istemiyordum ama o da hayatı boyunca hiç sevgilisi olmadan yaşayacak değildi. Tabi az önce bahsettiği kadın hariç.
Telefonun ekranında yazdığım çocuğun ismi belirmişti. Attığım isteği kabul etmişti. Üstelik bana mesajda atmıştı. İşte bende istiyordum ki Uraz da benim gibi birini bulup mutlu olsun. O belki bulmuş olabilirdi. Bahsettiği kadın çok güzel olmalıki gözlerinde o kadını görebiliyordum. Kadının yüzü pek belli olmasada benim gibi uzun saçları olduğunu görebilmiştim.
İsmi gördüğüm en güzel isim olabilirdi. İki ismi ve bir soy ismi vardı. Oldukça yakışıklıydı ve zaten takipçi sayısı da bunu doğruluyordu. 3 milyon takipçisi ile yakışıklılığını kanıtlıyordu.
Mutluluktan havalara uçarken Uraz'ın bakışları beni bulmuştu. Az önce kendisine attığım tribin bu kadar erken bitmesine şaşırmıştı. Yanıma yanaşık telefonuma bakmaya çalıştı. Ne görüpte bu kadar mutlu olduğumu anlamaya çalışıyordu. Telefonuma bakmaya çalışsada engel oldum. Telefonumu kendime doğru çekip bakamamasına neden olmuştum.
"Neye bu kadar sevindin? " dedi kuşkulu bir şekilde. Telefonda neye baktığımı bilmek istediğini delicesine belli ediyordu.
"Birini buldum baksana" dedim telefondaki sarışın erkeği göstererek. "Çok yakışıklı değil mi? " içim kıpraştı. "Ona istek atmıştım. Kabul etmiş. " diyerek sevinçten yerimde zıpladım. Hadi ama çocuk gibi bir neşem vardı.
"Kabul mu etmiş? " dedi şaşırarak. "Bir daha bakayım ben o beğendiğin erkeğe. " derken tükürerek konuştu. Hadi canım beni kıskanmış olamazdı.
Elimden telefonu almaya çalıştı. Artık fazla olmaya başlamıştı. O çekiştirdikçe benim de bırakmaya niyetim yok gibiydi. O kendine doğru ben kendime doğru çektim telefonu. En sonunda olan telefona olacaktı. Telefonu çekmeyi bıraktığımda durup Uraz'a gözlerimi devirdim. Bu huysuz adamı parçalamak istiyordum.
"Bu seni ilgilendirmez. " dedim yüksek bir ses tonuyla. Aynı şekilde durup bana baktı. Sinirlendiğini fark ettiğimde gözlerimi şaşkınlıkla iyice açtım. Beni kıskanıyordu.
"Doğru ilgilendirmez. " dedi telefonu bırakarak. Çok çabuk pes etmişti.
"Bir şeyleri anlaman ne güzel. Baya bir gelişme kaydediyorsun. " çıkışmıştım dediğine karşılık.
Öfkeyle bana bakarken dişleri gıcırdıyordu. Yanımdan iki adım uzaklaştı. Tam çıkacakken arkasını döndü. "Bu kadar vahşi olma. " diyerek tekrar sırıttı. Az önce dişleri öfkeyle gıcırdayan o değilmiş gibi gülümsedi.
Kendini bilmiş tavrı ile etrafa kötü enerji salıyordu bu huysuz adam. Ne kadar çok gülsede çok vahşi biriydi. Bunun en güzel kanıtı adam öldürmesi olabilirdi. Rahatça ve sıkıntı duymadan yapabiliyordu bunları.
Elime bir yastık aldım. "Sensin vahşi." diyerek fırlattım bana gülerek bakan Uraz'a. Suratına çarpan yastık Uraz'da bir etki yapmadı. Yere düşen yastığı alıp bana fırlattı.
"Olamaz sen çocuğuna böyle mi davranıyorsun? " dedi sırıtıp odadan kaçarken. Arkada bıraktığı etki düşünülmezdi. Eski hatıraları hatırlıyordu. Ancak ona verdiğim yastık halâ ortaya çıkmamıştı. Çıkacak gibi de değildi.
Şaşkındım. Bana küçükken son kez baktığında nefret ediyor gibiydi. Öfkeli bir bakış atmıştı. Az önceki tavrı ister istemez yastığı halâ saklayıp saklamadığını merak etmeme neden olmuştu. Bunu elbet bir gün öğrenecektim. O gün bugün olmasada öğrenecektim.
Az önce yaşadığım şoku atlatmaya çalışırken saatin 15.30 olduğunu gördüm. Sabredemeyecek gibiydim. Bugün sadece bana mı çok yavaş geçiyormuş gibi gelmişti anlayamamıştım. Odamda durup o muhteşem görüntülü erkeğin fotoğraflarını kalpledim. Belki bu şekilde zaman biraz daha hızlı geçerdi.
İlk fotosu zaten kalplenmişti. Bana dm üzerinden attığı mesajda aklıma yeni gelmişti. Dm kutuma girdim. Yazdığına karşılık mesaj yazacaktım.
∘₊✧──────✧₊∘
Ata Yiğit Cebe
-Selam -
∘₊✧──────✧₊∘
İsmi Ata Yiğitti. Yakışıklı olması ile herkesi etkileyen o erkeğin ismiydi bu. Kibar biri gibi gözüküyordu. Çoğunlukla attığı takım elbiseli fotoğrafları onu tam bir İstanbul beyefendisi gibi gösteriyordu. Yaşı küçük gibi gözüksede yaşına göre baya olgun davranıyordu. Arkadaşları ile takılıyor, arada bir arabası ile ülke ülke geziyordu. Gezmeyi sevdiği söylenebilirdi.
Ben de "selam" yazdım mesajına karşılık. Çok fazla beklememiştim ki mesaj geldi yine. Anında cevap vermesini sevmiştim. Bana karşı ilk sorusunu kullanmıştı yaşımı sorarak.
"Kaç yaşındasın? " yazısı belirmişti ekranda. Acaba o kaç yaşındaydı?
"24 yaşındayım. Sen kaç yaşındasın? " diye sordum onu fazla bekletmeden. Dakik biri olmadığım için yakınlarım fazlasıyla bu durumdan şikayetçiydi.
"Ben 19 yaşındayım maâlesef" dedi. Benden yaşça küçük olması benim için engel değildi ancak onun için engel olabilirdi. Hemen bir mesaj daha yazdım.
"Bence bu bir sorun değil. " diyerek onunla olabileceğimi vurguladım. Fazla aşık olan bir tip değildim ama bu adam beni kendine çekiyordu. Olmak istemezse onunla olmak için peşinden koşacak kadar aşık değildim. Hiç bir zaman böyle olmamıştım.
Ekranda mesajını aradım. Yaklaşık 1 dakika sonra yazmıştı. Dediğimi düşünmüş olmalıydı.
"Tabiki bir sorun değil. Yarın buluşmaya ne dersin? " mesajını okuduktan sonra ufak çaplı bir kriz yaşadım. Bugün bir çok duyguyu tadabilmiştim. Ellerim heyecandan dolaşırken "Tamam sana en yakın kafede buluşalım. Saat 12 olur mu? " yazabildim. Kalbim hızla çarpmaya başlayınca nefes alışlarım normalden uzaklaşmaya başladı. Normalin üstünde atan kalbim bana zorluk çıkartıyordu.
"Tamam olur. " yazısından sonra telefonu kapattım. Yerimde sevinç gösterisi vermiştim adeta. Belkide hayatım boyuncaki en mutlu anı yaşıyordum. Bu an hiç bozulmasın isterdim.
Baya baya herkesin sevgili olmak için delirdiği çocukla bizden olur mu diye deneyecektik. En şanslı kişilerden olabilirdim. Fazlasıyla sevinç gösterisi yaptıktan sonra artık duraksadım.
Odamı havalandırmak için camları açtım. Kuvvetli bir rüzgar esmeye başlayınca bugünün sıcağı ile ferahladım. Saçlarım uçuşmaya başladı. Gökyüzünde güneş parlasada rüzgarda kendini aratmıyordu.
Hızla cama vurup kaçan rüzgar oyun istiyor gibiydi.
3 saat sonra
"Neredesiniz geç kalacağız maça? " dedi Berk bağırarak. Sesi öyle kuvvetliydi ki hepimiz hızla aşağıya indik. Hem de öyle komik sesi vardı ki hepimiz gülerek inmiştik aşağıya.
Ben Fenerbahçe formamı giymiş aşağıya inmiştim. Sırasıyla Uraz da Galatasaray forması ile yanımda durmuştu. Maç bitiminde ağlayacağı için mendil getirmemişti fakat ben hazırlıklıydım. Cebimden çıkaracağım kuru mendil maç sonu içindi.
Gözlerim Kamer'i arasada o Beşiktaşlı olduğu için maça gitmeyecekti. Yinede bize eşlik edeceğini düşünmüştüm.
Saçlarımı at kuyruğu yapmış bir şekilde evden çıktım. Sıkı sıkı topladığım için saç diplerim felaket acıyordu.
Arkamda Uraz, önümde Berk ile arabaya bindim. Şoför koltuğuna geçen Uraz koltuğa oturduktan sonra genişçe yayıldı. Bu adam her seferinde rahattı. Üstelik yakalanır mıyım korkusu onda yoktu.
Ben ise Berk ile arkada oturmaya karar verdim. Önceki araba kullandığında yaşadıklarımı hatırlayınca doğru bir karar verdiğime inandım. En azından arkada olunca o kadar sarsılmam gibi düşündüm. Gelen tümseklerde dikkat etmesi için Uraz'ı bin defa uyardım. Bu seferde tümseklere dikkat etmeyip hızla geçerse arabadan indiğimde üstüne kusacaktım.
Bunları aynen ona söyledim. İkna olmuş gibiydi. Başardığıma inandım ve arabanın emniyet kemerini taktım. Bu huysuz adam arabayı hor kullanıyordu. Olur da bir yere çarparsa çok savrulmuyayım diye taktım kemerimi.
Elimi de arabalarda olan tutunma yerine koyunca içim rahatladı. Kendimi sıktıkça yaşlanıyordum sanki. Yol boyu geçtiğimiz yerlere Uraz'dan daha dikkatli baktım. Yerdeki çizgilere, tabelalara hatta geçtiğimiz binaları bile her ayrıntısına kadar inceledim. Tümsek gelir diye gözlerimi irice açtım. Benim aksime yanımda oturan Berk emniyet kemerini bile bağlamamış bir şekilde oturuyordu. Birazdan başına geleceklerden habersizdi. Eline telefonunu almış, bakınıyordu. Oldukça rahattı. Tabi daha önce hiç Uraz'ın arabasına binmemişti. Böyle davranması gayet normaldi.
Bir tane tümsek geldi. Fark etmesini bekledim ancak kötü bir şoför olduğu için fark etmemişti. İyice kavradım olduğum yeri.
"Tümsek var" diye bağırdım cızlak bir sesle. Sesimi ikisinede çok kötü şekilde duyurdum. Berk gözlerimin içine telaşlı bir şekilde bakarken elindeki telefonu kapatıp iyice bana döndü.
"Kulağımı sağır yaptın Efnan. " dedi mızlayarak. Nihayetinde büyük olmasada bir tehlikeden kurtarmıştım onları. Şimdi mızlanmanın sırası değildi. Bana teşekkür etmeliydi.
Uraz frene yavaşça bastı. İlk defa tümsekten bu kadar iyi geçtiğimizin farkına vardım. Onu da benim sayemde yapmıştı. Yol boyu tümsek gelmemesi için dua ettim ancak bu çılgın şoförcü tümsek gelmezse bizi çıktığımız yokuştan aşağı sürerek de öldürebilirdi. Ne de olsa buraya beni öldürmek için geldi. Arada Berk de kaynardı. Bu hikayede onun suçu neydi bilmiyorum. Gerçi benimde pek suçum var sayılmazdı. Hiç bir şeyden habersizken beni öldürmek için görevlendirildiğini öğrendiğim bir adamla karşı karşıya geliyorum. Aramızda kalsın ama ben Uraz'ın beni pek öldürebileceğini düşünmüyorum.
Maçı izleyeceğimiz yere gelmiştik. Herkes sırasıyla düzülmüştü. Bizde yerlerimizi aldık. Uraz sanırım benim yüzümden arabayı biraz yavaş kullanmıştı çünkü biz geldiğimizde maç çoktan başlamıştı.
"Senin yüzünden geç kaldık maça" dedi Berk mırıldayarak. Gözleri maça odaklanmaya çalışırken bana da saydırıyordu.
"Ne vardı yani biraz daha hızlı kullanmama izin verseydin. " dedi Uraz başka bir taraftan. Bunların elinden kurtulabilecek gibi değildim. İşaret parmağımı ağzıma doğrulttum ve susmaları gerektiğini gösterdim. Benim yüzümden maça geç kalmıştık. Ancak şimdide bunların homurdanmasından dolayı geri kalan maçı izleyemeyecektik.
Heyecanla maçı izlemeye koyulduk. Ne de olsa buradan sonra seri katili aramaya çıkacaktık. Gideceğimiz köyle ilgili bilgileri Kamer ve Doğa toplayacaktı. Bizler ise şuanki maçın tadını çıkaracağız.
İki takımda gol atmamıştı ki arkamdan bir ses duydum. Arkamı döndüğümde Uraz'ın heyecanlı yüzünü gördüm.
"İddaya mı girsek? " dedi Uraz yankılı bir şekilde. Bunu kabul edeceğimden adı kadar emindi.
"Olur girelim. Kazanan ne isterse onu yapsın. Bir gün boyunca... " dedim gülümseyerek. Kazanacağımızı bildiğim için rahattım. Hatta iddayı kazandığımda Uraz'dan ne istesem diye düşünüyordum. Onu benden uzak tutacaktım.
Kafasını olumlu anlamda sallayıp maçı izlemeye geri döndü. Her detaya dikkatle baktı çünkü maçı kazanamazsalar benim istediğim her şeyi bir günlüğüne yapacaktı.
Ben kenar köşede maçı izlemeye devam ettim. İzledikçe heyecanım artıyordu. Fazlasıyla merak içindeydim. Acaba beni hayal kırıklığına uğratıp maçı kaybedebilirmiydik? Düşündükçe içim daralıyordu. Bende düşünmedim kendimi saldım. Maçı izlemeye daldım. Bir ara gözlerim kapanmıştı. Gözlerime bir ağırlık düşmüştü ve uykuya dalmıştım. Sırası mıydı uyumanın?
Derin bir diyara dalıyormuşum gibi girdiğim uykuma alkış sesleri ile uyandım. Öyle bir içim geçmiş ki püfür püfür esen rüzgarda kendimi kaptırmışım.
Gözlerimi açtığımda bir grubun neşeyle sevinç gösterisi yaptığını gördüm. Üstündeki formaya baktım
Fenerbahçe'nin maçı kazandığını anlamıştım. Direk oturduğum sandalyeden kalkıp neşeyle zıplamaya başladım. Kendi çapımda yaptığım bu sevinç gösterisi Uraz'ın dikkatini çekmişti. Yana kaymış hafif gülümsemesiyle yanıma geldi.
"Mutlu musun? Siz kazandınız. Şimdi bir gün boyunca senin istediklerini yapacağım. " dedi somurtarak. Somurtmasının amacını anlayamamıştım. Çünkü o benim istediğimi yapmaya çoktan hazırdı.
"Tabiki mutluyum ama keşke daha fazla gün için anlaşsaydık. " dudağımda ufak bir kıkırdama oluştu.
"Çok mutlusunuz ancak şimdi buradan Lübbey köyüne gideceğiz. " dedi hemen yanımızda duran Berk. Yüzündeki endişeyi bir türlü anlayamamıştım. Bu köyün ismini ağzına aldığında rahatsızlanıyordu. Pek hoşnut değildi o köye gitmemizden. Sandalyesinde otururken gözü dalmıştı bir tarafa.
Onda bir hâller vardı ancak anlayamamıştım. İkimiz öylece Berk'e baktık. Uraz da benim gibi bu köyü çok merak etmişti. Herkesin korkuyla bahsettiği köyde en fazla ne olabilirdi ki?
2 saat sonra
"Hadi çıkıyoruz. Daha fazla geç olmadan oraya varalım. " dedi Berk. Hepimiz ona uyuyorduk çünkü bu köyün yolunu bir tek o biliyordu. Tam bir komutan edasıyla askerlerini çağırıyor gibiydi. Ben halimden memnunken Uraz emir almaktan ve başkalarının söylediklerini yapmaktan pek memnun değildi. Gözleri karanlık bir girdap oluşturuyordu sinirlenince ve o karanlık girdap yine oluşmuştu.
Alacaklarımızı alıp kapıda buluştuk. Hepimiz Uraz'ın arabasına doluştuk. Ben ön tarafa, Uraz, Kamer ve Doğa da arka tarafa oturmuştu. Bu sefer şoför koltuğunda Berk oturuyordu. Bu beni ister istemez rahata kavuşturmuştu.
"Şoför koltuğunda Uraz'ın olmaması beni rahatlattı doğrusu. " dedim sesli bir şekilde. Dediğime karşılık bir tek Berk gülmüştü çünkü maça giderken o da bizimleydi. Uraz'ın iğrenç araba sürüşünü görmüştü o da.
Uraz ise dediğime karşılık arkadan koltuğumu yumrukladı. 3 dakika boyunca aralıksız yumrukladı. En son yorulup bıraktığında bana baktı.
"Önüne dön ve konuşma. " diyerek kızdı ama ben onu asla dinlemezdim.
Güldüğümün farkındaydı. Yüzünü buruşturdu.
"Hadi ama kime diyorum? Bela mısın sen? " dedi koltuğuma bir yumruk daha geçirdiğinde. Kendi arabasına zarar vermeye bayılıyordu.
"Ne var sadece gülüyorum. Bak bir şey demiyorum. " dedim yine gülümserken. Bu kadar kolay pes etmezdim.
"Peki ama başka bir şey daha söyleme. " koltuğumu yumruklamayı bırakmıştı. Geri çekilip olaydan bağımsızmış gibi davrandı.
"Tamam söylemem çılgın şoförcü Uraz. " dedim büyük bir kahkaha patlatırken. Şuan ne olduğunu idrak edemeyen Kamer ve Doğa bize aval aval bakıyordu. Ne yapmaya çalıştığımızı anlamaya çalışıyor gibiydiler.
Uraz son bir tane daha koltuğa yumruk attıktan sonra iç çekerek koltuğuna yaslandı. Ellerini göğsünde birleştirerek tam bir çocuk edası verdi. Yol boyu oflayarak beni darlamak istedi ancak başaramadı. Huysuzluğu üstündeydi yine bugün.
|
0% |