Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Parmak izi sorunu

@beyzaodabas

‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙

𝐸𝑓𝑛𝑎𝑛

"Gözümüzün önüne dikkatle bakmalıyız çünkü en çok hata en yakınımızda yapılır. "

 

İnsanın kendisini güvende hissetmemesi ne kadar kötü öyle değil mi? Arkanda, önünde, sağında veya solunda seni öldürmek için bekleyen bir çok kişi var. Sen ise bu kişileri göremiyorsun. Çok kötü. Öyle kötü ki bu zamanla seninde kendine güvenini sömürüyor. İşte o zaman kendine yenik düşmüş olursun.

 

 

 

Yerdeki cesede doğru adım attım. Oldukça kötü koktuğuna göre saatlerce buradaydı. Işıkların kapalı olması ve yerde bir cesetin olması korkutucu olsa da beni burada korkutan tek şey her an benim de öldürülebilecek olmamdı. Işıkları bir çırpıda açtım. Odanın ihtişamını daha yeni görebilmiştim. Yerdeki adam önünden bıçaklanmıştı. Bu da demek oluyordu ki burada bir arbede yaşanmıştı. Herkesin düşünebileceği gibi ben de o seri katilden şüpheleniyordum. Oda sessizdi. Pencereler güneşe ters düşüyordu. Onun dışında sol tarafta büyük, pahalı çarşaflarla döşenmiş bir yatak vardı. Hemen yanında ise oda ile alakalı bir renkte olan beyaz dolap vardı. Oldukça geniş olduğuna bakılırsa benim kıyafetlerimi içine rahatça alabilirdi. Sağ tarafıma döndüğümde kocaman bir boy aynası ve üstünde kırmızı bir ruj ile yazılan yazı gördüm. Bu yerde yatan adamla ilgili olabilir miydi? Yazıya ulaştığımda içimden okumam gerektiğini düşündüm. Şu an beni izlediğini düşünüyordum. Yazı bir hitapla başlamıştı.

 

 

 

Sayın Efnan Baysal

 

 

 

Seni öldürmek keyifli olacak.

 

 

 

Bu yazının kime ait olduğu belliydi. Seri katil buraya bir not bırakmıştı. Duyduğuma göre bu seri katile 'oyun' deniliyormuş. Son zamanlarda artan vakalar ile lakabı gündeme gelmişti. Doğrusu hiç merak etmediğim bir lakabı var. Araştırmaya niyetim yoktu. Yazıyı okuduktan sonra bir süre daha orada yerde ölmüş bir şekilde duran adama baktım. Bıçağı çıkarmalımıydım? Keşke bu konularda da eğitim alsaydım. Yere oturdum ve eldivenlerimi takarak bıçağı elimle kavradım. Normalde içim hiç cız etmezdi ama bu sefer tuhaf bir hisse kapıldım. Kan görmek beni rahatsız etmiyordu ancak bu adamın kanı oldukça koyuydu ve çok pis kokuyordu. Elimle kavradığım bıçağı hızla karnından çektim. Bıçağı çekmemle bir çığlık koptu. Kapı tarafından gelen bu çığlık bir kıza aitti. Kafamı hızla çevirdiğimde dağınık topuzlu çekik kahverengi gözlü bir kızın bakışlarını bana dikmiş şaşkınca baktığını gördüm. Bir yandan da "katil o. O katil " dediğini duydum. Elimde bıçakla kendimi nasıl ifade edeceğimi düşünürken bu aklı havada kız aynı şekilde bağırarak aşağı kata indi. Bıçağı hızla bıraktım ve eldivenlerimi çıkarıp merdivenlerden inmeye başladım. Birazdan çok büyük bir yanlış anlaşılma olacaktı ve bende bu yanlış anlamada katil sanılacaktım.

 

 

 

Merdiven basamaklarını üçer üçer atlarken kafamda kızın çığlıkları yankılandı. Sahi ben ne ara bu ölüm olaylarına alıştım. Annem çıkan yangında ölürken mi? Bu olay normal bir insana göre travmatik bir durumdu ama bana göre bir şey ifade etmiyordu. Merdivenleri indiğimde dağınık topuzlu kızın salonda oturan kalabalığa doğru koştuğunu gördüm. 2 saat önce bayılan kız ve yanında sayıklayan o erkekte vardı. Yalnız gözlerim Uraz'ı aradı. O yoktu. Belkide en iyisi buydu. Benim bir cinayet işlediğimi zannedip bunun alayını yapacaktı. Kalabalığa doğru koştuktan sonra aramızda 3 adım farkla her şey büyük bir yanlış anlaşılma ile tuzla buz oldu. Ortam buz kesildi. Herkes dönüp kaldı ve tek haraket edebilen bendim. 6 tane göz bana bakar oldu. Yalnız 2 çift göz güneş gözlüğü ile saklanıyordu. Uzun bir sessizlik oluştu ve bu sesi bozan sadece rüzgarın uğultusuydu. Kuşların cıvıltıları durmuştu. Bu sessizlik sadece rüzgara meydan okuyamamıştı. Bana bakan gözler bir anda kahkaha ile durdu. Göğsüm hafif bir şekilde kendini saldı. Saçlarım bu gerilim ile rüzgara kendini kaptırdı. Açık olan tüm pencerelerden giren rüzgar bizi sinirlendirmeye çalışıyordu. Hepsi bir anda kahkaha atınca dağınık topuzlu kız kaşlarını çattı. Sinirlendiğini anlayabilmiştim. Halbuki sinirlenince hiçte güzel olmuyordu. Dağınık topuzlu kız telefonunu açıp kendini çekince şok yaşamıştım. Sadece ben değil herkes gülüşmeyi bırakıp sadece kızı seyre daldı. Garip haraketler yaptığını düşünüyordular.

 

 

 

Kız bir an durdu ve telefonunu cebine sıkıştırıp lacivert renkli koltuğa oturdu. Kimse az önce neler olduğunu kestirememişti. Korkuyla buraya kadar beni koşturtan kız şimdi sakince gelip koltuğa oturmuştu. Olaylar olması gerekenden daha hızlı yaşanıyordu. Güneş gözlüklü kız söze girdi. O sırada ben kendimi dağınık topuzlu kızın yanında bulmuştum. Onun öfke dolu bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

 

 

 

"Sizcede tanışmanın vakti gelmedi mi? Ben Mevsim. Şimdiden söyleyeyim bu gözlüğe alışın. " diyen gözlüklü kız gayet sevecendi. Kumral saçları belinden aşağı sarkıyordu.

 

 

 

Kız soluksuz bir şekilde demişti bunları. Son kurduğu cümle ile gözlüğün arkasında ne sakladığını düşünüyordum. Acaba gözünde kalıcı bir iz mi vardı? Türlü türlü olaylar...

 

 

 

Hemen solumda oturan siyah kıvırcık saçlı erkek konuştu. Yüzü bebek poposu gibi olan bu adam komik değildi.

 

 

 

" Ben Kamer. Bana abi deyin çünkü hepinizden en büyük olan benim. " diyerek kendini tanıttı. Ben bu adama ısınamamıştım.

 

 

 

Gerçektende abi rolüne çok fazla bürünüyordu. Şakası ile bizi soğuttuktan sonra Mevsim'in yanında oturan takım elbiseli konuştu. Sesi bizi gülme krizine soksa da azar yemeden onu dinleyebildik.

 

 

 

"Ben Berk. Kısaca bana Berko diyebilirsiniz. Sesimle alay edilmesini hiç sevmem. " Berko çok kafa dengi bir çocuğa benziyordu. Benimle uyuşmayan tek şeyi ise özgüvensiz ve korkak biri olmasıydı. Dim dik bir duruşu yoktu ve böcek görse korkacak bir tipi vardı. Yanımdaki kız konuşmaya başlayınca Berko'yu seyretmeyi bıraktım. Dağınık topuzlu kız ellerini koluna bağladı ve yaslandığı koltuktan doğruldu. "Ben Doğa. Beni garip bulabilirsiniz. Bende sizleri garip buluyorum o yüzden sıkıntı yok. " eliyle beni göstererek konuştu. "Özellikle şu kız çok garip. " konuşmasını bitirdikten sonra geri koltuğa yaslandı ve yanında getirdiği bir kitabı okumaya başladı. Kitabın ismi bana tanıdık gelmişti. 'Kırık tablolar parçası'. Kim hüzün kitabı severdi ki. Bu kız tam anlamıyla kendine işkence çektirmeyi seviyordu. Benim tarzım ise polisiye, fantastikti. İşkence, kaos ve ölüm vazgeçilmez 3'lü listesindeydi.

 

 

 

Bu sefer konuşmaya ben başladım. Kendimi rahatça ifade etmiştim. "Ben Efnan. Soyadımı sormayın. " fazla bilgi vererek onlara bir koz bırakamazdım. Kim bilir onlarında bu çetede bir parmağı olmadığını. Fazla bilgi her zaman pişmanlıktır. Artık burada durmanın bile saçmalık olduğunu anlamıştım. Oradan kalktım ve mutfağa gidiyorum düşüncesiyle bir odaya girdim.

 

 

 

"Ahh Allah Kahretmesin bu kokuda ne? " gözlerimi kapatmıştım. Burnumda kapalıydı ve sol elimle etrafı tokatlıyordum. Elim bir cisme çarptığında gözlerimi açtım. Karşımda dikilmiş bana bakan Uraz şaşırtıcı değildi. Çarptığım yer sırtıydı ve sanki betonmuş gibi sertti.

 

 

 

"Olamaz yoksa burayıda işgal etme planların mı var? " dedi alayla gülerek. Ne demeye çalışıyordu?

 

 

 

"Ne diyorsun beyefendim anlayamadık sizi. " sözlerim açıktı. Bende ona alayla yaklaşmıştım.

 

 

 

"Şuan bir erkekler tuvaletinde durup benimle sohbet ettiğini biliyor musun? " dediklerinden sonra etrafa bakarak gerçektende erkekler tuvaletinde olduğumu anladım. Ancak bir evde neden erkek kız diye tuvaletleri ayırırlarki?

 

 

 

"Pardon yanlışlıkla olmuş bir daha olmaz. Sen işini hallet. " dedim ve ona doğru baktım. Utanmam gerekmiyor muydu? Öyleyse ben neden halâ ona bakıyordum.

 

 

 

"Ne yani sen buradayken mi yapayım? " Çok terbiyesiz. Bir de soruyor.

 

 

 

"Evet ben buradayken yap. " alay edercesine söylemiştim. Fakat Uraz'ın eli pantolonuna gidince "şaka" diye bağırdım. Her şeyi çok yanlış anlıyordu.

 

 

 

"Bak seni öldürürüm. Sen beni sinir hastası mı edeceksin? " dediklerimde haklıydım. Biraz daha böyle yaparsa sinir hastası olacaktım.

 

 

 

"Bunu hiç kimseyi öldürmemiş olan deli kız mı söylüyor? " benimle alay ederken lakabımı da unutmuyordu. Huysuz adam ne olacak.

 

 

 

"Peki sen kaç kişi öldürdün? " cevabını biliyordum. Bunda insan öldürecek tip yoktu. Kaşlarını çattı. Ellerini göğsünde birleştirdi. Dudakları yana kaydı. Yüzünde ise tatlı bir tebessüm vardı. Yanıma yaklaştı ve kulağıma fısıldadı. "Aramızda kalsın 1 kişiyi öldürdüm. Diğerlerini bilmiyorum çünkü işkence yaptıktan sonra onu orada bırakıp gittim. " dedikleri normalmiş gibi sırıtıyordu. Geri atıldım ve itiraz ettim. "Hayır sen birini öldürmüş olamazsın. " göz bebeklerim büyümüştü. Kaşlarım şaşkın olduğumu yansıtıyordu. Uraz düz tavrına geri döndü ve gülümsemesini sildi. "İnanmıyor musun? " cevabımı biliyordu. Yinede sordu. "İnanmıyorum." bana yaklaştı ve dibime kadar geldikten sonra konuştu. "Az önce odanda ölü bulduğun adam benim eserim. " bunu keyifle söyleme cüretinde nasıl bulunmuştu? Aradığımız seri katil o muydu? Duyduklarım karşısında ona saldırmaya başladım. Ellerim bir hançer gibi göğsüne saplansın istiyordum. "Sen katilsin. Aradığımız katil sensin. " bir isyan gibi bağırıyordum ona. Beni ayakta uyutmuştu. Ona güvenmemiştim ancak yine beni acıttı. Başından beri o notta yazdığı gibi beni öldürmeyi mi istemişti?

 

 

 

"O aynada yazan yazı. " nefes aldım ve söyledim. "O yazıyı sen mi yazdın."

 

Ona inanmıyordum ve verdiği cevapta beni etkilememişti. "Ben not falan yazmadım. Ben seni öldürmek için gönderdikleri adamı öldürdüm. " gayet açıktı. Ellerini sallıyordu. Bedeni ise bir boks torbası görevindeydi. "İnanmıyorum sana. Sen @ptal mısın? Ger!zekalı mısın sen? Parmak izlerin orada kaldı ya. Onlar polise ulaştı mı yallah sen hapise. Harbiden sende bir beyin hücresi eksikliği var. Sorsan dedektif. Daha parmak izi bırakmamak için ne yapmamız gerektiğini bilmiyor. " içimde biriktirdiklerimi dışarıya hızla saldım. Baya rahatladım. O da olanların daha yeni farkına vardı ve telaşlı bir şekilde konuşmaya başladı. "Bıçak halâ orada. Onu alalım oradan. " elinden hızla tutup arkasından çekiştirdim. Kimseye görünmeden gizli bir merdiven ile yukarı kata çıktık. Benim odamın kapısı açıktı. İçeriye daldık ancak manzara hiçte hoş değildi. İçeride ne ölü vardı ne de bıçak. Biri gelmişti ve onu içeriden almıştı. Bu ise Uraz'ın sonu demekti. Yaklaşan tehlike içine çekmeye başlamıştı. Ben bu odaya girerken de birileri vardı. Sanki bir komplo kurulmuştu.

 

 

 

Bir iz bırakmış olmasını diledik. Böylelikle Uraz'ın bir kurtuluş yolu olurdu. Eldivenlerimi taktım ve olay yerini incelemeye aldım. Aşağıda günlük güneşlik bir hava varken burada bir cesedin yok olması mevcuttu. Eğer bu kişi bıçağı alıp şuan onu polise ilettiyse birazdan burayı polisler basabilirdi. Işıklar halâ açıktı ancak izler belli değildi. Kabanımdan çıkarttığım minik büyüteçi olay yerine doğrulttum. Yerde gölet olmuş kan yığınına basmamak için çaba sarf ediyordum. Halbuki 2-3 saat önce önüme bir engel olarak çıkan Uraz'ın gitmesini diliyordum. Şimdi ise onu kurtarıyorum. Onu böylece bırakabilirdim ama olmadı. Ona borçluymuşum gibi davranıyordum. Hiç bir iz bulamamıştım ve ben her of çektiğimde Uraz daha bir dikkatle baktı. Yüzünde korku yoktu. Sanki hapise girmekten korkmuyordu. O böyle davranmaya devam edince bu işi yaparken eldivenleri takmamasını bilerek yaptığını düşünüyordum çünkü ünlü bir dedektif asla bu hatayı yapmazdı. Peki neden böyle yapıyordu? Bu meslekten atılma sebebi bile olabilirdi. Onun ise umrunda değildi.

 

 

 

Bu işi kim yaptıysa gerçekten işini biliyordu. Herhangi bir iz bırakmadan halletmişti. Sorun şu ki elimizde hiç bir şey yoktu. Her an içeriye polisler gelip Uraz'ı götürebilirlerdi. Tek yapabileceğimiz şey bu odayı kapatmak ve aşağı inip hiç bir şey çaktırmamaktı. Bu olay sadece ikimiz arasında kalacaktı.

 

 

 

Ben odadan çıkınca dik duruşundan ödün vermeyen Uraz'da odadan çıktı. Elleri pantolonunun cebinde karizmasını çizdirmeden çıktı. Yüzünde herhangi bir ifade yoktu. Korku, hüzün, mutluluk bile yoktu. O da odadan çıktıktan sonra bu odayı 1 gün uğramamak üzere odayı kapattım ve kilitledim. Ara sıra uğrar ve burayı temizleyip havalandırırdım. Benim odamda birinin öldüğünü duyunca bile tiksiniyordum. Oda leş gibi kokuyordu ve bu koku uzun zaman çıkmayacağa benziyordu. Merdivenlerden indiğimizde ben önde o arkada gidiyorduk. Önde bıraktığı saçları onu film yıldızlarındaki starlara benzettiriyordu. Sakin olması bile garipken gülmemesi daha garipti. O benim yanımda hep gülerdi ancak bu sefer gülmemişti. Hiç bir duygu barındırmıyordu.

 

 

 

Aşağıya indiğimizde herkes odalarına çekilmişti. Akşam olunca odaları ile tanışma vakti gelmişti. Benim ise odam ile tanışmam en farklı tanışmaydı. Yerde bir ceset, aynada bir not vardı. Odada ise yayılmış keskin bir koku... Salonun baş köşesinde uzunca duran duvar saati gözlerime takıldı. Akrep 11 sayısındaydı. Tamda yatma saati gelmişti. Sanırım bugün ben koltukta yatacaktım. Yaz havaları olduğu için üstüme bir şey almama gerek yoktu. Şu sarı koltuğa yaklaştım ve uzandım. Havaların sıcak olması büyük bir şansdı. Yoksa bu koskocaman malikanede battaniye bulamazdım. Koltuğa yığıldığımda Uraz bana yaklaştı. Ona yatarak bakıyordum. Kahverengi gözleri keskindi. Yüzünde yine bir gülümseme yoktu. Benim yanımda ciddi kalabilmesi ona bir şeyler olduğunu gösteriyordu. Tepemde dikildiğinde dudaklarını araladı. "Benim odama gel" ciddiydi. "Sandığın gibi bir şey değil gel ve orada yatakta yat Efnan. " bana emir verir gibi konuşuyordu. Az önce gördüğüm Uraz ile 1 saat önce olan Uraz aynı değildi. Tavırları, konuşması her şeyi değişmişti. Bir insanın bu kadar kısa sürede değişmesi imkansızdı. Dediklerinden sonra arkasını döndü ve yine elleri cebinde iken gidiyordu. Yattığım yerden doğruldum. Sesimi ayarlamaya çalışmıştım. Arkası bana dönük olsada durmasından dolayı beni dinlediğini anladım. "Gelmiyorum." kaşlarımı çattım. "Bana emir vererek konuşamazsın. "Yanıma yanaştı. Ellerini cebinden çıkardı ve bana uzattı. Sağ eli kanamıştı. Bana sol elini uzattı. "Geliyorsun dedim. " sesi sert çıkmıştı. "Bana zor kullandırtma. " son dedikleri kırıcıydı. Bana ilk defa böyle demişti. Zor kullansa ne olacaktı sanki. Vuracakmıydı? Sanmıyorum. Başımı sağ tarafa eğdim ve tek kaşımı havaya kaldırdım. "Zor kullansan ne olacak? " merak etmiştim. Ne yapacaktı bana. Kendinden emin bir şekilde konuştu. "Emin ol bilmek istemezsin. " kafasında ne yapacağını oluşturmuştu. Geriye sadece benim odaya gitmem gerekiyordu. Yoksa bu plan devreye girecekti. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve ona beklenen cevabı verdim.

 

 

 

"Bilmek istiyorum. " dediklerimin üzerine sağ elini arkasından çekti. Bir anda ellerinin üzerinde bedenim yer aldı. Beni kucaklamıştı ve sanki kaçırıyormuş gibi sırtına atmıştı. Bağırmamam için ağzını kapatmıştı çünkü buradaki herkes benim çığlığım ile uyanıp başımıza toplanacaktı. "Sakın bağırma" sinirli bir ses tonuna sahipti. Beni kendi odasına kadar zorla götürdü. Kapıya vardığımızda bu sefer beni bir eliyle tuttu. Diğer eliyle ise kartını okuttu ve içeri girdi. Odayı kapattıktan sonra kapıyı kilitledi ve anahtarı pencereden attı. Delirmiş olmalıydı. Başka açıklaması yoktu. Psikopat bir manyaktı. Anahtarı attıktan sonra cebinden oldukça sivri bir bıçak çıkardı. Beni öldürmeyi mi düşünüyordu. Başından beri ona güvenmemeliydim. Bunu en baştan beri diyordum. Huysuz bir adam beni kendine çekmişti. Her şeyi sahteydi. Bu oyununa inanmıştım. Çok saftım. Herkes iyi biri değildi. Bu hayatta iyilerden çok kötüler vardı.

 

 

 

Bıçağı çıkardıktan sonra bana yaklaştı. Eline yakışmıyordu ama o buydu. Bıçağı hızla boğazıma dayadı. Sır ve gizem yatan nefesini bana verdi. Dudakları aralandı. "Son duanı et haylaz kadın" bana o lakabı söyleyebilmişti. Ancak tavırları farklıydı. Ölüm yatan bir girişimi vardı. Gece ile gündüz kesişmişti ve ateş öfkesiyle hiddetlenmişti. Yakıp kavuran bu öfke bir bıçak darbesiyle ikiye ayrılacaktı.,

Loading...
0%