Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Sembol

@beyzaodabas

1 Yıl Önce

‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙

 

"Zaman bizi değiştiren en büyük etkiye sahiptir."

 

Yalancı bir baharın ortasındaydım. Bilinmedik ufuklara yelken açmıştım. Deniz dalgalarını gemiye vurdukça bende sarsıldım. 1 saattir yol alıyordum ama kara görünmüyordu. Küçük bir ada bile kurtuluş yolumdu bu eşsiz dalgalardan. Beni savuran dalgalar hızını arttırıyordu. Gemi batmak üzere olmuştu. Kara ise halâ gözükmek istemiyordu. Fırtınaların sesi yankılanmıştı kulaklarımda. Önce bir şimşek sonra 2.şimşek. Art arda şimşekler çaktı. Nereye gittiğimi bilmeden yönlendiriyordum gemiyi. Bacasında tüten duman süzmesi tüm gökyüzüne yayılmıştı. Kara bulutlar bir araya gelmiş yağmurun geleceğini söylüyordu. Tam üstümde bir patırtı koptu. Az önceki şimşeğin gürültüsü sarmıştı dört bir yanı. Bu sesten korkuyordum. Beni olmadık endişelere kaptırıyordu. Hemen önümde hızlı bir şimşek çaktı. Bu ışık süzmesi olabildiğince hızlıydı. Gemi sağa sola dönüyor, o da bu fırtınada gitmek istemiyordu. Bir tane daha gürültü kopunca kulaklarımı hızla kapadım. Gözlerim kapalıydı ve şuan gemi tek başına ilerliyordu. Bu kızgın fırtınada benim hiç bir katkım yoktu. Ortamda yalnız ben sessizdim. Yalnız ben çaresizdim. Her seferinde çaresiz olan bendim. Bulutlar daha da birbirlerine girince elime bir damla düştü. Yağmur gelmişti. Ben ise buralara nasıl geldiğimi sorguluyordum. 1 saat öncesinde yaz tatili için geldiğim kasabamda oturmuş, çay keyfi yapıyordum. Sonrasında arkamdan bir el uzandı. Mendille kapanan ağzım gözleriminde kapanmasına neden olmuştu. Sonra kendimi bu gemide denizin ortasında bulmuştum. Issız bir yerde sürükleniyordum. Yağmur hızını arttırmıştı. Eğer bir ada bulamazsam sonum boğulmak olabilirdi. Gemi batmak için eğildiğinde diğer yana ağırlık yaptım. Bu beni sadece bir kaç dakika idare ederdi. Gemi batmak üzere olsada ada gözükmüyordu. Etrafı daha da hızlı seyre daldım. Her detayı dikkatle inceledim. Çok uzaktan adanın bir parçası gözükünce mutluluğuma hakim olamadım. Gemiyi oraya daha süratli götürmeliydim. Yelkenlere baktım. Böylelikle oldukça yavaş gidiyordum. Yelken zarar görmüştü ve geminin hızlı gitmesine engel olmuştu. Etrafta başka yelken yoktu. Bu yelkeni ancak bir kumaşla tamir edebilirdim. Üstümdeki hırkayı çıkarttığımda ortamın sandığımdanda soğuk olduğunu anladım. Rüzgar giydiğim siyah elbiseye vuruyordu. Kollarım soğuğun etkisinden renk değiştirmeye başlamıştı. Salık saçlarım meydan okuduğu fırtınada yenik düşmüştü. Saçlarım havaya kalkınca gerçekten son duamı etmem gerektiğini anlamıştım. Fırtınalı bir havada saçlar elektriklenip havaya kalkarsa bulunan yere yıldırım çarpacağı söyleniyordu. Benim saçlarımda tam bu şekilde havaya kalkıyordu. Bir kaç dakikanın içinde geminin yere yatabileceği kesinken şimdi bir de yıldırım çakacağı kesinleşmişti. Bir yandan dolu yağıyordu. Sesler ise kulaklarımda yankı yapıyordu. O gün hasta olacağıma emindim. En azından şuan hayatımı kurtarmalıydım. Üstümdeki hırkayı yelkenin üstüne tutturdum. Bunu buraya sabitlemem gerekiyordu. Dikmem gerektiğini biliyordum ancak burada dikiş yapacak malzemelerim yoktu.

 

Elimi yelkenin oradan çekince hırka yere düştü. Geminin diğer tarafındaki yüklerin arkasından çantamı aldım. İçini eşelemeye başladım. Bu gemi yük gemisi olduğu için gemiyi batırmayan tek şey yüklerdi. Çantanın içinde bir tane şiş buldum. Kendimi savunmak için koyduğum şiş bana bu olayda fayda sağlayacaktı. Bir tane de ip bulsam bu iş tamam olacaktı. Çanta cüzdan büyüklüğünde olsada dağınık biri olduğumdan dolayı hiç bir şeyi bulamıyordum. Kocaman şişi bulmam bile onca zamanımı almıştı. Geriye kalan dakikalarım beni ürkütüyordu. Etraftan gelen korkunç uğultu sesleri nefesimi kesiyordu. O zamanlar bir çıtırtı gelse ortalığı ayağa kaldırabilecek kadar korkaktım.

 

Zaman bizi değiştiren en büyük etkiye sahipti.

 

Çantamı biraz daha eşeledim ve sonunda ufak bir ip parçası buldum. Normalde çantamda ip yer almazdı. Bu ip 2 gün önce kopan pantolonuma aitti. Bunu ne ara çantama koyduğumu akıl edememiştim. Neyseki günümü kurtaracaktı. Çıkardığım iple şişi yelkenin oraya giderek hırka ile yelkeni birleştirmek için kullandım. Öncesinde yırtık bir yelken olan bu bez parçası şimdi tamir edilmişti. Beni buraya kim getirdiyse bunları planlamış olmalıydı. Tüm bu aksilikler üst üste tesadüf olamazdı. Hırka ile yelken birleşince daha hızlı gittiğimizi kestirmiştim. Tüm korkularım beni kendine çekiyordu ancak bu sefer yenilgiye uğramayacaktım. O gün babam kolumu kırdığında boyun eğmiştim, o gün babam annemi pasta mumumla yakarken boyun eğmiştim, o gün babam beni dövmüş ve ben yine boyun eğmiştim. Küçükken boyun eğdiğim her dakika büyükken akıtacağım birer gözyaşına dönüşecekti.

 

Son bir kaç dakikamda adanın oraya varmama az kalmıştı. Bu fırtınadan kurtulsam da yıldırımdan nasıl kurtulacaktım? Gemi adaya yaklaştıkça içimde kıpırdayan bazı heyecan duyguları vardı. Kalbim oldukça hızlıydı. Ritim bozukluğu yaşamıştım. Adaya vardığımda bu gemiden hızla inme kararı almıştım. Çantamı koluma takıp hızla atladım. Arkamdan ise hızla bir ışık geçmişti. Ardından ses... Işık etrafı aydınlatmıştı. Kıvılcımlar...

 

Arkamda bir yıldırım belirmişti. Gemiye çarptığı gibi delip suya girmişti. O gemide bir kaç saniye daha kalsaydım bu benim daha az yaşamam olurdu. İkiye ayrılabilecek olduğunu düşününce herhangi bir yıldırım daha çarpmasın diye hemen oradan uzaklaştım. Bir kez buradan kurtulmuş olabilirdim ancak her seferinde şanslı olamazdım. Ada oldukça kum doluydu. Daha çok turistlik bir yermiş gibiydi. Palmiye ağaçları bana Yaz'ı hatırlatıyordu. Hava fırtınadan dolayı karanlıktı ve bu adanın daha korkunç gözükmesine neden oluyordu. Fırtına geçince buradan gitmenin bir yolunu bulmalıydım. Artık gemiyle gidemezdim. Bunun nedeni ise yıldırımın gemiyi ikiye ayırmasıydı. Bir umutla telefon burada çeker mi diye düşünmüştüm. Yinede çok masumca bir düşünceydi.

 

 

 

Adayı keşfederek ateş yakmak için odun bulmalıydım. Bu karanlıkta çantamda 1 yıldır duran ve ilk kez işe yarayan fener belirdi. Işık süzmesini ormanlığa doğru tuttum. Karşıma bir anda hortlak çıkarsa feneri ağzına sokma garantisini alarak keşfe çıktım. Çantamda her şeye tedbirli olduğum için su ve kuru gıdada vardı. Bu günü bekliyormuşum gibi düşündüm. Ormanlığa doğru ilerleyince karanlıklar içinde parlayan iki çift göz kalp ritmimi bir daha yerine getirmeyecek kadar bozdu. Böylelikle yola koyulmam delilik olurdu ancak bilin bakalım ben ne yaptım? Yola koyuldum çünkü deliyim. Yol boyu 3 ihlas 1 Elham okumuştum. Bu şimdilik beni korur diyerek kendimi sakinleştirdim. Biraz ilerleyince ayağım sert bir cisme çarptı. Ağzım çığlık atmak için açıldığında büyük bir korkuyla geri kapanmıştı. Feneri yere uzatmam aklımdan geçmiyordu. Gerçi bunu ben yapmak istemiyordum. Korkuyla göz ucumu yerde çarptığım cisme değdirdim. Bir gözüm açık o cisme bakarken diğer gözüm kapalı olanlardan habersizdi. Yerde duran bir odun parçasıydı. Diğer gözümüde açıp feneri odun parçasına uzattım. Yere eğilmeden önce arkamı kolladım. Kimsenin olmadığını görünce yere eğildim ve bir çırpıda odunu yerden alıp geri doğruldum. Bu yetecek gibi değildi. Biraz ileride odun yığını görünce oraya doğru ilerledim. Etrafta kimse gözükmüyordu. Bu sadece şimdilik geçerliydi. Odunlarıda alınca ormanlıktan çıktım. Başıma bir şey gelmeden buradan çıkmama sevinmiştim. Odunları bir araya toplayınca çantamdaki çakmağı aldım. Tedbirli olmak günümü yine kurtarmıştı. Çantamdaki sigara paketini çıkarttığımda içinden bir dal aldım. Yere uzandım ve tüm günün yorgunluğunu attım. Şuan sadece dalgaların sesi beni rahatlatabiliyordu.

 

 

 

‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙

 

Şimdi

 

Uraz boynuma bıçağı dayadığında henüz bayılmamıştım. Onun gözlerine öfkeyle bakarken o bana keyifli bakışlar atıyordu. Dudağı yana kıvrılmış beni korkuttuğunu sanıyordu. Bıçağı boğazıma değdirmeden oynatıyordu. Psikopat biriydi ve o bunun çekici olduğunu düşünüyordu. Bıçak biraz daha gerilince benimde nefesim duruyordu. Arkama geçmiş nefesiyle kulağıma fısıldadı. "Yanılıyorsun." gülümsedi. "Ölümden korkmadığını söylüyorsun. Yanılıyorsun. Sen ölümden korkuyorsun. " dedikleri doğru muydu? Ben ölümden korkuyor muydum? Bunu düşündüğüme göre korkuyordum. Uraz dudaklarını tekrar aralayınca ona tahammül edemediğimi belli etmek için gözlerimi devirdim. Kulağıma fısıltılı dedikleri aklıma yavaşça kazılıyordu. "Ölümden korkmak kötü bir şey değil deli kız. " dedikleri ona göre normal değildi. Can almak için bu ekibe giren bir adam nasıl olurda kurbanlarını anlayabilir. Sıradaki kurbanı bendim ve şimde ölümden korkmanın kötü bir şey olmadığını söylüyor. Ayak topuğumu diz kapağına geçirdim ve yine bir ızdıraptan kurtuldum. 2.ızdırabımdanda kurtulduğuma göre dileğim yeni bir ızdırap daha olmaması. Bıçak darbelerinden kurtulmak öyle kolay olmadı. Uraz boynumda ufak bir çizgi bırakmıştı. Psikopat gülümsemesi beni deli ediyordu. Ellerimi göğsümde birleştirdim ve konuştum. Göğsümde kenetlenmiş elimi önüme düşen tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırmak için açtım. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırınca tekrar birleşti ellerim göğsümde.

 

"Dediklerin can alan biri için kolay. İnsan kurbanının ne düşündüğünü bilemez. " diyerek gözlerimi devirdim. Bu konuda haklı olduğumu biliyordum.

 

"Kim demiş bunu? " elindeki bıçağı yere attı. Elleri göğsünde birleştirmişti. Zihnimde geçmişten gelen bazı sesler yankılanmıştı.

 

"Ben diyorum. "dedim ve göğsümü kabarttım.

 

"Senin dediğin her şey doğru değil. "diyerek çıkıştı bana.

 

"Kanıtla." Dediğim her şeyin doğru olmadığını söylüyorsa kanıtlamalıydı.

 

"Kanıtlamayacağım."

 

"O zaman dediğim her şey doğru. "

 

"Beni kızdırıyorsun. "diyerek kaşlarını çattı ama bu onu sinirli göstermiyordu.

 

"Öyleyse planım işe yarıyor. " odadan çıkmak için adım attığımda arkamdan seslendiğini duydum. "Odanın anahtarını camdan attım. Görmedin mi? " attığını unutmuştum. Çok unutkan biri olmak zor gerçekten.

 

"Unutmuşum." sesim ince çıkmıştı. Kaşlarımı saldım. Ellerimi ayırdım ve kırmızı çarşafları olan yatağa kendimi attım. Çocukken yapamadığım her şeyi büyükken yapacaktım. Yatağa atladıktan sonra doyasıya zıpladım. Aynada küçük Efnan'ın gülümsemesi düştü gözlerime. Neşesi yansıdı olmadık bir pencereden. Yapamadığı şeylerin acısını çıkardı o gün. Yapamadığı her şeyi yaptı o gün. Elbise giymesi yasaktı, bacakları gözükür diye. Halbuki o 7 yaşında bir kız çocuğuydu. Hayal kurmak yasaktı çünkü o yaştaki bir çocuk geleceğini inşa edemezdi onlara göre. İlgi, yetenek yasaktı onlara göre. Olurda kızları ilgisi olan bir dalda çalışırsa ayıplanır, kınanır. Sokaktaki teyzeleri ne derdi ona hep bu düşünülürdü. Düşüncem sorulmazdı bana. Fikrimi gösterdiğimde saygı duyulmayacaksa ne gerek vardı değil mi? Şimdi o küçük Efnan'a baktı ela rengi gözlerim. Bir tebessüm oluştu ikimizin yüzünde de. Saçları kısacıktı bu küçük Efnan'ın. Kolları mosmordu bu küçük Efnan'ın. En yakın arkadaşı olan yastığıda parçalanmıştı onun. Hatırlıyordum. Bir anı öylesine hatırlıyordumki o an hiç aklımdan çıkmamıştı.

 

*7 yaşındaydım. Babam beni evde tek bırakmıştı. Genellikle tek olduğuma sevinirdim çünkü acımı saklamıyordum o zaman. Babam yanımdayken ağlayınca daha çok vuruyordu. Evdeyken dışarıdan ağlama sesleri gelmişti. Pencereden baktığımda bir erkek çocuğunun bizim merdivenlere oturmuş ağladığını görmüştüm. Kapıya baktığımda sarhoş babamın kapıyı kilitlemeyi unuttuğunu gördüm. Evden çıkıp yanına varmıştım. Elimde parçalanmış yastığım vardı. Çünkü tek oyuncağım oydu. Acılarımı hafifleten de oydu. Yanına oturduğumda elimi omzunda gezdirdim. "Neden ağlıyorsun? " kafasını bana çevirmişti. "Söylemem." göz yaşlarını silmişti. Tam kalkacaktıki onu kolundan tuttum. "Ben seni dinlerim. " dediklerime şaşırmıştı. "Beni dinler misin? " şaşkındı. Yerine geri oturdu. Ağlamamaya çalışıyordu. "Ağlasana. Kendini böyle tutma. " dediklerimden sonra sinirle bana baktı. "Erkekler ağlamaz. " sinirini fazla belli ediyordu. "Kim demiş onu? Öyle bir şey yok. " onu bu yalandan kurtarmaya çalışıyordum. "Annem dedi. Annem değil ama babam annen diyor. " ağlaması gerekirken o kendini oldukça sıkıyordu. Ağlamanın erkekliği zedelediğini öğrenmişti. "Öyle bir şey yok. Erkeklerde ağlar. " dediklerim onda kuşku uyandırmıştı. Kaşlarını çattı ve bana fısıldadı. "Sana inanabilir miyim? " bana inanmasını istiyordum. En azından biri beni görsün, güvensin istiyordum. Kafamı olumlu anlamda salladım. Salladığımı gördüğü an hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Tüm gün bu anı bekliyormuş gibiydi. Elimdeki yastığı ona uzattım. Ağlaması kesilmişti. Bir yandanda uzun zamandır beklediği anı böldüğüm için üzgündüm. Yastığı uzattığımı görünce tavırlı bir sesle konuştu. "Bu da ne? " gülümsememi engelliyemedim. "En yakın dostun. " ne dediğimi anlamaya çalışıyor gibiydi. "Yastıktan dost mu olur ne saçmalıyorsun deli kız?"

 

Deli kız lakabını hiç sevmemiştim. Yüzümü ekşilttim. "Bu benim an yakın dostum. Ancak şimdi senin dostun. Acı çektiğin zaman bu yastığa istediğini yap. " kaşları daha bir gergin çatılmıştı. "Bize kızmaz mı? Bizde onun canını yakıyoruz sonuçta. " daha önce hiç böyle düşünmemiştim. Kendimi düşünmekten etrafımdaki her şeye kör olmuştum. "Haklısın. O zaman sende her acı çektiğinde yastığa bir yara bandı yapıştır. Benim hatalarımı kapatmak istersen eğer. " gülümsemesi büyüdü. Bana yaklaştı ve yastığı elimden aldı. Ben bu yastığa çok kötü davranmıştım ama bu çocuk bana iyi olmayı öğretmişti. Etrafımdaki kötülükleri görmemi sağlamıştı. "Bu yastığı koruyacağım sana ve bana yapılan kötülüklerden koruyacağım onu. O bizim çocuğumuz tamam mı? " son dediği fazla değil miydi? Hemen ortaya atladım. "Ne yani ben çocuğumuza zarar mı verdim? " kaşlarım çatılmıştı. Gülümsemesi büyümüştü adını bilmediğim çocuğun. "Sen bir hata yaptın. En azından bu hatanı anladın. Şimdi onu bağrına basacaksın. " ikimizde gülümsemiştik. Kıkır kıkır gülerken yanımdaki çocuğu annesi çağırmıştı. İlk defa o zaman anlamıştım. Bu çocuğun isminin Uraz olduğunu. Bana el sallamıştı. Yastığıda eline almış koşarak gitmişti.

 

O gün ise... Cuma günüydü. Öğlen saatlerinde dışarıya çıkmıştım. Karşı evde bir taşınma söz konusuydu. Urazlar taşınıyor muydu? Uraz elinde yastıkla çıkmıştı. Yastığın her yeri yara bandı ile doluydu. O her acı çektiğinde bir yara bandı yapıştıracaktı ve yastık yara bandı ile kaplanmıştı. Benden daha fazla acı çekiyordu. Yüzünde parmak izleri vardı ve bana sinirli bir bakış atıp arabaya binmişti. Kırmızı bir arabaydı ve bu sanki Uraz'ın sinirini temsil ediyordu. Bana öyle veda etmişti. Öfkeyle. Ben ise bu öfkeyi hiç anlayamamıştım. *

 

Evet karşımda beni öldürmek için can atan adam yastığa zarar gelmesinden korkuyordu. Acımsızlık onu bu hale getirmişti. Biz o yastığı çocuğumuz olarak kabul etmiştik ve öyle de kalacaktı.

 

O yastık bizim sesimizdi. Çığlıklarımız, haykırışımızdı.

Loading...
0%