@beyzaodabas
|
"Sona geldik dediğimde içimde halâ bir umut ışığı vardı. "
Birleştirmeye çalıştıkları kalp sana umut vermeyi kesmiştir. Duyduklarım kalbimde bir sızı bırakmıştı. Güvenme duyusu tamamen yitmeye başlamıştı. Olduğum yerde Uraz'a bakarken o bana bakmayı reddetti. Suçlu olduğunu anlaması beni sevindirmişti. Gözlerimin içine bakamayacak duruma geldiğinde doktor çoktan gitmişti. Birbirimize baka durduğumuzda artık ona bakmayı bile istemediğimi fark ettim.
Onun yüzünden Ata'nın kalbini kırmıştım. Doktor'un gitmesine rağmen konuşmayı düşünmedi. O konuşmadığı için yüzümü Eren'e çevirdim. Belki ondan bir şeyler duymak istiyordu bir yanım. Bu suskun hâllerine alışık olmadığımdan dolayı konuşmayı başlatmıştım. Sitem etmek en doğal hakkımdı. Doğrusu bu durumda onlara kızmalıydım. Uraz'ın gözlerine bakarken Ata'nın koluna asıldım. O ancak bu şekilde kızabiliyordu. Sesini çıkarması için yaptım bunu. "O herifin kolunu bırak. " derken sinirli çıkmıştı sesi. Onu konuşturabilmenin sevinci vardı içimde.
Daha çok asıldığımda koluna yüzü iyice morarmıştı. Onu kızdırmak hoşuma gidiyordu ve şuan elime bir fırsat geçmişti. Gözlerinin kızardığını görünce bırakmadım. Durmaya niyetim yoktu.
"O herifin kolunu bırak. Aksi takdirde artık bir kolu olmayacak. " dediğini duydum. Ne yani kolunu mu kopartacaktı yerinden? Bunu yapamazdı. Onu ciddiye almadım. O kadar çok koluna asılmıştımki sanırım Ata'nın kolu benim yüzümden kopacaktı. "Yapamazsın." dediğimi hatırlıyordum.
Tek bir kelime ile onu gaza getirebilirdim. "Bundan şüphen mi var? " tek kaşı havalanmıştı. Kendinden emin bir tavrı vardı. Oldukça sakın olmasına rağmen içinde sinirde barındırıyordu. Bunu yapacağına adı gibi emindi. "Şüphem yok. Yapamazsın. " onu sinir etmeyi başarmıştım. Aslında şu an ona sinirli olacak olan bendim. Ben onlar tarafından güven problemine uğramıştım. Şimdi ne oluyordu da o bana sinirli davranıyordu.
Ellerini cebine sokup duruşunu dikleştirdi. Daha önce yüzüme bakamazken artık bakabiliyordu. Ben de duruşumu dikleştirdim. Yanımıza gelmesi uzun sürmemişti ki elini cebinden çıkardı. Ne yapacağını merak ediyordum. Benim kadar Eren de merak ediyordu. Patronunu iyi tanıyor olmalıydı. Yüzünde endişeden başka bir yüz ifadesi yoktu. Gözleri hep patronunun elindeydi. Stresten elini saçlarında gezdirdi. Patronu her şeye zarar verebilecek gibiydi.
Uraz yanımıza geldi. Elini Koluna asıldığım Ata'ya çevirdi. Doğrusu biraz endişelenmeye başlamıştım. Ata'nın kolunu kavrayınca soluksuz nefesler verdim. Ata'nın kasılan kolundan ne kadar çok sıktığı anlaşılıyordu. Buna rağmen Ata sanki sinek konmuş gibi bir tepki veriyordu.
Ellerimi Uraz'ın koluna yönelttim. Daha fazla kendini bilmez tavrını görmek istemiyordum. Bende onun kolunu sıkıca tuttuğumda bir döngü oluşmuştu. Elini sıkıca tutup Ata'nın kolundan çektim. Gözlerinde sanki intikam yatıyordu. Halbuki ortada intikam gerektirecek bir şey yoktu.
Gözleri öfkeden kızarmış bir şekilde ateşli bakıyordu. Kaşları ister istemez çatılıyor, kollarındaki damarlar keskinleşiyordu. Bu kadar sinir gereksizdi. Ata'nın kolunu tutmam onu neden bu kadar kızdırmıştı? Öfkesi dinmemişti ama dudaklarının kenarından süzülen sırıtışı görebiliyordum.
"Neden kolumu çektin? " dedi bana dönerek.
"Seni ilgilendirmeyen işlere burnunu sokmaman gerek. " ona karşı kızgın olduğumu göremiyordu. Bana aşık olmadığını söylüyordu. O zaman ne bu öfke? Bana karşı yakın olması hepsi bana aşık olduğunu gösteriyordu. O ise bunu hep inkar ediyordu. Bir gün itiraf edecekti. Ben bunu sağlayacaktım.
Elini tamamen bıraktı. Artık hiç bir bağlantı yoktu. Olay nereden nereye gelmişti ama biz bunun daha yeni farkına varıyorduk. Kızgın hâlleri hoşuma gitmiyor değildi. Belkide ilk defa bir erkek tarafından kıskanılıyordum. Bu hoşuma gitsede Uraz'ın yapabileceklerinin bir sınırı yoktu. Bunu en iyi odamdaki beni öldürmeye gelen adamı öldürmesiydi. Bundan daha korkutucu bir şey vardı.
O da beni öldürecek olmasıydı. Daha öldürmesi için çok zamanımın olduğunu söyledi ama sanırım ona güvenmiyordum. İnsan güvenebilir miydi katiline? Aşık olabilir miydi onu öldürecek insana? Merak ediyordum. Katiline aşık olma duygusunu. Ancak fazla merak iyi değildi. Ona aşık olmamam gerekiyordu. Bu benim için gerekliydi.
Aynı şekilde benim gibi onunda bana aşık olmaması gerekiyordu. Beni öldürmekle görevlendirilen adam en büyük hatasını kurbanına aşık olarak yapardı. Bu hata onu çıkmaza sokardı. Kimisi öldürmek için görevlendirilirdi. Kimisi de yaşatmak için. Ben ise bulmak ile görevlendirildim. Seri katili bulmak için görevlendirilmiştim ve onun adamı ile aynı evde yaşıyordum. Hem benim dışımda diğerlerinin de hayatını riske atıyordum.
Kim bilebilirdi ki evimin önünde ağlayan küçük çocuğun büyüdüğünde bir katile dönüşeceğini. Üstelik o fazla bilinmiyordu. Sadece verilen görevi yapıyordu. Bu işi hobi gibi yapıyordu. Seri katille bir bağlantısı olmasına rağmen bilinmemesi onun normalde bu işi hobi olarak yaptığını düşünmemize neden oluyordu.
Kesinlikle o gün gördüğüm küçük çocuk bir katil olamazdı. Onun katil olduğunu düşündürecek bir şeyler vardı. Yastığın bile canının acıyacağını söyleyen biriydi. Bu kadar değişmesi imkansızdı. Beni gerçekten öldürecek mi diye düşünmeye başlamam her yerimi endişeye sürüklüyordu. Korkum beni ele geçiriyordu.
Dik durucam, kimseye boyun eğmeyeceğim derken başıma gelenler boyun eğmeme neden oluyordu. Dik duruşum çöküyordu.
Uraz ellerini sıkıntılı bir şekilde saçlarında gezdiriyordu. Ona Ata'dan dolayı karşı çıkmam kızdırıyordu. Ellerini bir kaç kere daha saçlarında gezdirdikten sonra Ata'ya ölümcül bakışlar attı. Son zamanlara göre daha sıkıntılı duruyordu. Bunda bir neden aramalımıydım?
"Ne haliniz varsa görün. " dedi sinirini kusarak. Sıkıntı içini sarmıştı. Sanki küçük kurtlar içini kemirerek bitiriyordu. Normalde olsa bu kadar çabuk pes etmezdi. Ancak bu sefer çabuk pes etmişti. Artık ne benimle ne de Ata ile uğraşıcak gibi değildi. Bıkmış olduğunu gayet belli ediyordu. Yanımızdan sıyrılarak gitti.
Ata'nın gülmesi onu deli gibi kızdırsada içindeki sıkıntı bunun önüne geçiyordu. Hadi ama gerçekten geri dönüp Ata'yı bırakmam için çabalamayacakmıydı? Neler oluyordu? Tanıdığım Uraz beni başkası ile görünce deliye dönerdi. Eren bu duruma benim aksime şaşırmamış gibiydi. Heralde o patronunun bu hâllerine alışıktı. Sanırımki ben Uraz'ı pek tanımıyordum.
Uraz gittiğinde tamamen sessizlik oluşmuştu. Hatta dibimizde duran bebek bile ağlamayı kesmişti. Sessizlik sadece bizi değil, tüm hastaneyi sardı. Eren patronunun peşinden gitmemişti. Aksine ben gideceğini düşünmüştüm.
Formaliteden tuttuğum Ata'nın kolunu bırakıp Eren'in yanına gittim. Belki o Uraz'a ne olduğunu biliyordur. Ata arkamdan baka dursa da yanıma gelme konusunda düşündü. Sanırım bana kuyruk gibi yapışık gezmek onunda hoşuna gitmemişti. Olduğu yerde etrafına baktı. Gözleri hiç beni bulmamış gibiydi. Eren'e döndüm.
"Uraz'a ne oluyor? " diye sordum endişeyle.
"Bilmiyorum Efnan Hanım. " dediğinde ona pek güvenememiştim. Uraz arkamızdan iş çeviriryorsa asistanı olarak bunu saklayacağını biliyordum.
Onunda bir şeyler bilmemesi şüphelenmeme neden olmuştu. Acaba Uraz'ın bir katil olduğunu biliyormuydu? Acayip hızlı gelişen olaylar hızlı terler dökmeme neden olmuştu. Boynumun biraz daha açık kalmasını sağladım. Nefes alacak boşluk bile zor buluyordum. İşler gizemli bir hâl alıyordu. Uraz'ın nesi var? Öğrenmem gerekiyordu. Bunu neden merak ettiğimi sorgulasamda sanki zorundaymışım gibiydi. Er ya da geç bu işte açıklanacaktı. İlk işim Uraz'ı takip etmek olacaktı. O bir seri katilin adamıydı. Aslında ona sorsak bize seri katil hakkında her şeyi söylerdi. Bizde böylece seri katili bulurduk. Ancak bu işte Uraz'ın da başı belaya girerdi.
Eren'den bir şey öğrenememem beni bozguna uğratmıştı. Bir asistanı olarak bileceğini düşünmüştüm. Demekki Uraz bu olayı çok gizli tutuyordu. Kimse onun katil olduğunu bilmiyordu. Asistanı bile... Ata kolunu tutmam için uzattığında bunlara ayıracak ufak bir dakikam bile yoktu. Uzattığı kolu görmezden gelerek oradan uzaklaştım. Uraz'ı takip edip ne yaptığını görmek istiyordum. Arabaya bindiğimde Ata'nın peşimden geldiğini gördüm. Benimle gelecek değildi. O kadar çok acelem vardı ki ona sadece bir kaç açıklama yapabilmiştim.
"Ata benim işim var. Seninle sonra görüşürüz. " dediğimde onu kırdığımı fark etmemiştim. Yüzü düşünce bana sitem ettiğinin farkındaydım. "Tamam git sen." dediğinde tamamen sitemliydi. Ancak şu an onu çekebilecek gibi değildim. Daha sonra ondan özür dilerdim ve her şey hallolurdu. Arabaya yüklendim ve hızımı arttırmaya başladım. Yanından hızla geçtiğimde gözleri açılmıştı. Böyle yapmamı beklemiyordu.
Herkesin aracında olan o takip cihazını etkinleştirdim. Uraz şuan arabayla eve doğru ilerliyordu. Eve baya yaklaşması beni tedirgin etmişti çünkü daha yeni yola çıkmasına rağmen eve hızla varmıştı. Bu da demek oluyordu ki aracı çok hızlı kullanıyordu. Üstelik hastane ile ev arasında çok fazla kilometre vardı. Kaç kilometre hızla gittiğini ölçen bir şey var mı diye takip cihazındaki her yere bastım. Elim son bastığım şeyde durdu.
Olamaz 150 kilometre hızla gidiyordu. Her an kaza yapabilirdi. Eve neden bu kadar hızlı gidiyordu. Hızımı arttırdım. 70 kilometre hızla ona yetişmem imkansızdı. Gaza yüklendim. 80-90-100-110-120 derken bende 150 kilometre hızla gitmeye başladım. Neyseki güzel araba kullanıyordum. Arabalara çarpmadan varabildim. Ancak vardığımda eve girmişti. Hızla kamera sistemini açtım. Evde ne işinin olduğunu merak ediyordum.
Evin kameralarını devreye sokunca ekranda Uraz'ın odasına doğru ilerlediği görüntülendi. Bu kadar sinirle odasına gitmesini gerektiren neydi? Arabayı daha hızlı kullanmaya başladım. Hızım etraftaki araçların gözükmeyecek kadar hızlı geçmesinden anlaşılıyordu. Bu hızla bile eve gitmem 10 dakikamı almıştı.
Eve vardığımda Doğa, Berk ve Kamer'in sakince oturduğunu gördüm. Gerçekten hiç bir şeyden haberleri yoktu. Neler neler olmuştu. Berk geldiğimi görünce oturduğu lacivert koltuktan kalktı ve bana eliyle gelmemi işaret etti. "Gel bakalım buraya esmer bomba"
Esmer bomba mı demişti o? Başka lakap mı yoktu? Yazın cildim esmerleşsede ben beyaz tenli bir kızdım. Bu lakabı yeni bulmuş gibiydi. Lakabı der demez oradaki herkes gülmeye başlamıştı. Ahh bunlar hep benim başıma gelirdi. Şuan daha önemli işlerim vardı. Berk yanına çağırınca istemeden gitmek zorunda kaldım. Umarım kısa keserdi.
"Hanımefendi eve nadir uğrar oldu. " ses beklediğim yerden gelmişti. Doğa her zamanki soğukluğunu koruyordu. Asıl onlar yoktu evde. Kıyamet kopmuştu evde ancak onların haberi dahi yoktu. Üstelik eve uğramayan da ben olarak görülüyordum. Çok saçmaydı.
Berk gözünün tekini kırparken "Boşver aldırma ona. " dedi kısık sesle. Bunlardan kurtulabilecek gibi değildim. Şimdide Doğa'nın somurtkanlığını çekiyoruz. Aldırmadığımı belli etmek zorunda hissettim. Her zamanki hâli diye boş verdim. Her ne kadar onlarla konuşmak istemesemde bir yanım konuşmak istiyordu.
Berk'in yanındaki koltuğa oturduğumda yüzümde sahte bir gülümseme yer aldı. Gözüm yukarıda Uraz'ın odasında takılı kalmıştı. Hemen onlarla konuşup yukarı çıkmalıydım. Elimi Berk'in omzuna koyarken ne konuşacağım aklıma gelmişti. Onunla bir dost gibiydik.
"Eee o olay yarım mı kaldı? " dediğimden hiç bir şey anlamamış olmalıki yüzüme boş boş bakıyordu. "Ne olayı? " dedi gülerek. Halâ anlamaması ilginçti. Acaba numara mı yapıyordu? Omzuna çok sert olmayacak şekilde vurdum. "Hadi ama anlamamazlıktan gelme. " dedim sertçe çıkışarak. "Hani hastanede Mevsim'i öpmek için yanına, dibine girmiştin ya. " derken bende dahil hepimiz gülmeye başladık.
Berk'in umduğumdan daha hızlı yanakları kızarmıştı. Al al olan yanakları onu tatlış biri gibi gösteriyordu. Kendine gelmesi kısa sürmüştü. Hemen toparlanıp itiraz etti. "Hayır yok öyle bir şey. " derken hiç inandırıcı gözükmüyordu. Benim gibi kimse inanmadı.
Kamer oturduğu koltuktan kalktı ve Berk'in yanına geldi. Omuzlarına vurarak gülmekten konuşamayacak olmasına rağmen konuştu. "Ooo bakıyorumda çok çabuk buldun birini. " dediği hepimizi yine kahkahaya boğmuştu. Heleki Berk'in kızaran yüzü görülmeye değerdi.
Doğa diğer yandan konuştu. İlk defa somurtmadığını görmek beni sevindirmişti. "Şimdiden itirazlar da başlamış. " gerçekten haklıydı. Ona hak vermeye başlamıştım. Bazı konularda haklı olsada somurtkan olması çekilecek gibi değildi.
Berk kızaran yüzünü saklamaya çalışırken içinden sabır çekiyordu. Bana attığı bakışlar umrumda değildi. İtiraf etmesi gerekiyordu. Sevdiği kıza açıldıysa bizede bunu söyleyecekti. Ayağa kalkmış gideceği esnada kolundan kavrayıp yerine oturttum. Ondan güçlü olduğumu düşünmemiştim. Koltuğa oturduğunda kaçacak yer bırakmadık.
"Söyle hadi. Nasıl açıldın Mevsim'e? " soru yanıtsız kalmamalıydı. Kamer sorduğu soru karşısında Berk'e heyecanlı gözlerle bakıyordu. Berk kaçmanın bir faydası olmadığını anlamakta zorlanmıştı. Nihayetinde anlamıştı. Bunu Kamer'e yanıt vermesinden anlamıştım.
"Seni seviyorum. " dedi düzce. Ne yani gerçekten seni seviyorum mu demişti? Ah odun olduğunu düşünmeye başladım. Doğa yine somurtmuştu doğal olarak. İlk defa somurttuğu için katılıyordum ona. Bu kız bazen çekilmez bazen ise dost olmamız gerektirdiğini düşündürüyordu. "Siz erkekler hep odunsunuz " dedi bacak bacak üstüne atıp yönünü değiştirerek. Uraz kesinlikle böyle biri değildi. Bana taktığı lakapların haddi hesabı yoktu.
Hepimizin yüzü düşünce Berk utanmayı bıraktı. "Ne var yani ben böyle seviyorum. " dedi kızarak. Kızarken bile sesi hafif çıkıyordu. "Ben diğerleri gibi sevgimi içime atamıyorum. Sevgimin en saf halini ona sunuyorum. "
Dedikleri bana mantıklı gelmişti. O bizler gibi sevgisini içine atmıyordu. Atmaması tabiki iyiydi ama sevdiğin birine tüm hislerin ile açılıp terk edilincede hiç hoş bir durumla karşılaşmıyordun. Ben emindim ki Mevsim de Berk'den hoşlanıyordu. Karşılıklı saf bir aşkları vardı bizlerde olmayan.
Yerinden kalktığında bu sefer durdurmadım. Belkide bizle konuşmak istemiyordu. En doğal hakkıydı. Ben ona hak vermiştim. Kamer de hak vermişti. Aramızda bir tek Doğa hak vermedi Berk'in konuştuklarına. Ondan beklenen bir hareketti.
Bu kız gerçekten somurtkan kişiliği ile anılıyordu. Yaptığı dağınık topuz çekik olan gözlerini daha hoş gösteriyordu. Her seferinde üzerinde bulunan yeşil, delikli hırkası yine vardı. Yanından ayırmadığı kitapları onunla birlikte gelirdi. En az bir kitap alırdı yanına. Gerçekten çok gizemli bir kıza benziyordu. Hikayesi aralanmamış biriydi.
Oysaki kırık kalpler hep onarılmayı bekler.
Doğa somurtkan olduğu için sevilmiyor olabilirdi. Ancak yaşadıklarını bilemiyorduk. Hepimiz bir acıyla birleşmiştik. Ortak olan tek şeylerimiz acılarımızın bize bağlanmasıydı. Uraz, Ben, Belkide Berk hepimizin görünen ya da görünmeyen acıları vardı. Kamer, Mevsim ve Doğa da aynı durum içindeler.
Yanımda kimse yoktu, boşluğa sığındım. Sesime çare yoktu, sesimde boğuldum. Arkadaşım yoktu, yastıktan dost edindim. Yaralarıma derman yoktu, sadece oturup izledim.
Evet hiç bir şey yapmadım. Benim gibi onlarda seslerini çıkaramadılar. Benim gibi onlarda çaresiz kaldılar. Bazen seslerini aldılar. Çoğu zamanda hayallerini aldılar.
Geriye ellerinde bir yastık bıraktılar. Uraz'ın ve Efnan'ın yastığı.
Durup dururken geçmişin bana kendini hatırlatmasına ne gerek vardı. Adı üstünde geçmiş. Neden halâ kendini bize gösteriyordu? Neden babamın çıkardığı yangında ölen annem gelmiyordu da geçmişim geri geliyordu? Dolan gözlerimi bir çırpıda sildim. Akıttığım her göz yaşı bana geçmişi daha çok hatırlatacaktı. O hatırlattıkça dolan gözlerim yaşlar akıtacaktı.
Berk'den sonra kalmamın bir anlamı yoktu. Onu gerçekten kırmış olmalıydım. Bize olan öfkesi hırçın bir dalga gibiydi. Onun sevme biçimiyle dalga geçtiğimize inanamıyordum. Uraz geldi aklıma. Bir çatırdı duydum. Bu beynimden gelen bir yönerge. Beynim odaya gitmemi bangır bangır bağırıyordu. Kalbimde bir hayli hızlı atmaya başlamıştı. Merdivenlerden çıkarken odada konuşulan şeyleri duymayı istedim. Merdivenlerin başında durduğumda Uraz'ın öfkeli sesi tüm koridoru dolduruyordu. Adımlarımı hızlandırmam gerekiyordu. Sağ tarafa yöneldiğimde odası yakınımdaydı. Daha önceden buraya gelmiştim. Gördüğüm yerleri unutmadığım için bulmam uzun sürmemişti.
Kapıya tıklatmadan içeride geçen konuşmaları duymaya çalıştım. Uraz böyle hiddetli kimle konuşuyor olabilirdi. Etrafa savurduğu küfürleri saymak mümkün değildi. Uraz bağırdı.
"Son zamanlarda çok fazla kişi öldürdün. " dedi. "Hani sadece suçlular ölecekti. " dediğinde kafama bazı şeyler dank etmişti. Uraz seri katille konuşuyor olmalıydı. Anlayamadığım şey Uraz'ın seri katile neden küfür ettiğiydi. Sonuçta o da seri katilin adamıydı. Sesler dinmediğinde bu sefer karşı taraftan bir ses geldi. Onları dinlersem seri katilin olduğu yeri öğrenebilir diye düşünüyordum.
Kalın sesli bir adamdan çıkmıştı ses. "Efnan'ı neden halâ öldürmedin? " demişti tek bir nefeste. Benim adım geçince duraksadım. Uraz'ın beni öldürmek için görevlendirildiğini biliyordum. Ancak bunu başka birinden duymak hoşuma gitmemişti. Merak ettiğim bir durumda vardıki seri katil neden beni öldürtmek istiyordu? Uraz suçluları öldürdüklerini söylemişti. Ne yani ben suçlu muydum? Hadi ama ben suçlu değilim. Uraz kötüleri öldürdüklerini söylerken her sabah televizyondan bir masumun daha ölüm haberi duyuluyordu.
'Masumlar ölüyor, isimleride suçlu oluyor dedim' içimden. Daha ne kadar daha masumların öldüğünü duyacaktık. Ben ölene kadar mı?
Uraz'ın sinirli sesi yankılandı oda da. Ona karşılık bağıran adamı susturdu. Kimse ona bağıramazdı. Bir küfür savurdu. "S!kerim sesini. " diyerek öfkeyle bağırdı. Uraz'ın sesinden daha farklı olan adamın sesi yine duyuldu. Uraz'a tepki vermesi uzun sürmedi. "Sen bana tepki mi veriyorsun? " dedi sinirle yine bağırırken. İkisi yalnızca bağırarak anlaşabiliyor gibiydi. Öfkesi telefondan gelen nefes sesleriyle belli oluyordu. Uraz da delilikle cevap verdi. "Evet tepki veriyorum. " dedi tekrar kükreyecek. "Ben sadece suçluları öldürüyorum. Efnan'ın bir suçu yok. " yine ve yine benim ismim geçmişti. Öfkesi baya hiddetlenince içeriden yüksek bir ses duydum. Cam kırılma sesiydi. Duyduğum sesle içeri dalmam bir olmuştu. Kırılan cam parçaları aynaya aitti. Uraz elindeki bir cismi aynaya fırlatmış olmalıydı. Ben içerdeyken tekrar duyuldu yabancı bir ses telefondan. Yine o seri katil konuşmuştu. Girer girmez demişti. Uraz bakışlarını bana yönelttiğinde duyduklarımın şokunu atlatmaya çalışıyordum.
"Benim Efnan'ın dayısı olduğumu biliyorsun. Tek istediğim işkenceli bir ölüm çektirmek. " dediğinde yerimde sendeledim. Bacaklarım beni taşımıyor gibiydi. Olduğum yere diz çökünce Uraz telefona bir küfür savurdu. Kapattığım kulaklarım hiç bir sesi duymak istemiyordu. Sıkıca kapattım. Omzumda iki el belirmişti. Bunlar Uraz'ın eliydi. Ellerini geriye ittim. Onu görmek istemiyordum. En azından seri katilin dayım olduğunu söyleyebilirdi.
Ne yani o adam, seri katil dedikleri kişi benden ölesiye nefret eden dayım mıydı? Bana işkenceli bir ölüm çektirmek hayaliydi. Uraz da bu yüzden gönderilmişti. Onun tek istediği bendim. Öyleyse bu masum insanlar neden ölüyordu. Benim gibi annesiz kalmaları hiç hoş değildi.
Aslında benden nefret etmeleri anormaldi. Sadece babamın beni kızgın demirle yakmasına engel oldum diye nefret ediyorlardı. Babama tepki vermem nefret etmelerine neden olmuştu.
Uraz'dan uzaklaştığımda o bana halâ kendini açıklamaya çalışıyordu. Zaman benim için bu sefer kısa süreliğine durmamıştı. Uzun upuzun bir boşluğa doğru gidiyordum. Uraz bana bakmayı kesmiyordu. Yerde kırık cam parçaları, kalbimde ise bir sızı vardı. Ona kırık gözlerle duygusuzca baktım. "Bana o gözlerle bakmayı kes. " dedi yalvarırcasına. "Yaptın." dedim tekrar kırık gözlerle bakarak. "Dayımla iş birliği yaptın. "
Gözlerini gözlerimden çekmiyordu. "Evet yaptım. " dedi itiraf ederek. "Ancak ben seni öldürmeyi hiç istemedim. Beni buna dayın zorladı. " kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu. Ona bakmayı kestiğimde ayağa kalktım. Dik duruşum onun için bozulmuştu.
Evet gözyaşının ve çaresizliğin dik duruşu engellemediğini tam olarak kavrayamamıştım. Olduğum yerden kalktığımda göz temasını tamamen kesmiştim. Artık bana bakan gözleri odak noktasında ela renginde iki tane göz bulamayacaktı.
Ona son kez baktığımda onun da ruhunda bir acı fark ettim. Dayımla iş birliği yapmak istemiyordu. Öyleyse neden bu ızdıraba mani olmuyordu. Yapmak zorunda değildi bu işi. Gözlerinde keder varken bana bakmakta zorlanıyordu. "Zorunda değildin." dedim tek bir nefeste. Beni anlamalıydı. Dayım tarafından işkenceye maruz kalarak öldürülmek istemezdim doğrusu. Yalnızca bir kaç dakika önce öğrenmiştim dayımın bir seri katil olduğunu. Şimdi benden sakin olmam beklenilemezdi.
"Zorundaydım." dediğinde ona aldırmadım. Birilerini öldürmek zorunda olacak ne olmalıydı? "Niye zorundaydın?" dedim. Onunla konuşmak istemiyordum. "Zamanı geldiğinde öğreneceksin. " kestirip atmıştı. Beni merak içinde bırakmayı seviyor gibiydi. Israr etmek isterdim ancak söylemeyeceğini biliyordum.
Daha fazla ısrar etmedim. Konuyu orada kapattık. Onunla bir ara konuşmasam iyi olacaktı. Yanından sıyrılıp geçtim. Hiç bir zaman ikimiz beraber ayrılamıyorduk bu odalardan. Hep ilk ben sonra o çıkardı odadan. Yine aynı oldu ve ilk ben sonra o çıktı.
Odama doğru ilerledim. Üstümdeki kıyafetleri değiştirmem gerekiyordu. Odama girdiğimde hep aynı duygu vardı içimde. Sabah ki kargaşadan sonra odam toplanmıştı. Kimin topladığını bilmiyordum ama ona içimden teşekkür ediyordum. Bu oda beni farklı duygulara kaptırıyordu. Her seferinde o küçük Efnan'ı gösteriyordu bu aynalar. O da çok istiyordu kendine ait bir odasının olmasını. İçinde peluştan oyuncaklar, gece yanında en sevdiği oyuncağı olsun isterdi. Korktuğunda yanında dostu olsun isterdi.
Daha fazla bu boşlukta bırakmamalıydım kendimi. Her saniyesinde bir adım daha geriye giderek geçmişe sürükleniyordum. Bu durumdan kurtulmak için bu odadan çıkmalıydım. Dolabımı açtığımda düşünmekten edemiyordum. Aklıma dayım geldikçe seçeceğim kıyafeti bir an önce seçtim. Izdırap bilinmez bir hâl alıyordu.
Üstüme her seferinde giyindiğim ancak bana yakışan kabanım ve siyah elbisemden farklı bir şey giymiştim. Canlı renkler giyinmek bana yakışıyordu. Ancak bunu kimseye göstermemiştim. Üstümde beyaz sade bir tişört vardı. Üstünde hoş gözükmesi için mavi beyaz çizgili bir hırkada giyindim. İnceydi. O yüzden beni baymayacaktı. Altıma geniş paraşüt pantolon giydim. Gayet klasik giyinmiştim. Ciddi pozisyonum tamamen gitmişti.
Odamdan hızlıca çıktım. Yukarıda kimse ile karşılaşmamıştım. Aynı şekilde aşağıdada kimse ile karşılaşmamayı umsamda emindim ki Berk, Doğa ve Kamer yine orada oturuyorlardı. Gerçekten bir işe yaramıyorlardı. Berk'in aşağı inmesine şaşırmıştım çünkü bize darıldığını düşünüyordum. Oysa o aşağıda Kamer ile sohbet ediyordu. Elini sallayıp beni çağırdı.
Beni çağırırken yine o lakabı kullandı. "Esmer bomba hadi gel. " bu lakabı 2 yıl araştırmış olmalıydı. Eli ile gelmemi işaret etsede Ata ile buluşmam gerekiyordu. Umarım Uraz yine araya girip buluşmayı mahvetmezdi. Şuan buralarda görünmemesi beni tedirgin etmiyor değildi. Gözlerim ilk yukarı katta dolaştı. Odalara dikkatle bakıyordum. Uraz'ın odasından çıkalı 20 dakika olmuştu. Eminim ki halâ odasında değildi. Sonrasında gözlerim merdivenden aşağı kaydı. Olduğum katta her yere daldı gözlerim. Fakat hiç birinde olma garantisi vermiyordum.
Bir ses duyuldu. Bu ses Doğa'ya aitti. "Gelmeyi düşünüyor musun? " dedi kuşkulu gözlerle. Bu bakışının sebebini anlayamamıştım. Bana karşı hep kuşkuluydu. Sanki adam öldürmüştüm. Sahi ya o adamı benim öldürdüğümü sanmaya devam ediyor olabilirdi. Ahh bu zamana kadar o yüzden mi bana kuşkulu bakıyordu. Ona açıklama yapmışmıydım diye düşünmeye başladım.
Sanırım bir açıklama yapmamıştım. Öyleyse neden beni ihbar etmiyordu? Bu kız gerçekten garipti. Tekrar seslendi. "Hey duyuyor musun ela gözlü kız? " dediğinde yerimde sendeledim. Kimse bana ismimle hitap etmeyecek miydi? Kimisi esmer bomba der, kimisi bal küpü der, bir de bu kız ela gözlü kız demeye başlamıştı. En azından diğer lakapları göre en sevdiğim bu lakap olmuştu. Gözlerime aşıktım.
"Dalmışım." diyerek iza ettim kendimi. Daha sonra gelemeyeceğimi belirttim. "Benim önemli bir randevum var. " dediklerime Doğa hariç hepsi güldü. Doğa'nın "Gülecek ne var?" dediğini duyduğumda ona bir kez daha katıldım. Şimdi hepsi başlardı. "Sevgilin mi var? ", " İsmine ne? "
Berk gülmeyi bırakıp sırıtarak konuştu. Gülüşünü gizlemeye çalıştığını kenara kıvrılıp zorla orada duran tebessümden anlamıştım. "Bir de bana dersiniz esmer bomba benden erken çıktı. " Kamer güldüğünü saklamıyordu. Benim için büyük bir sınav zamanıydı. Doğa yine soğukkanlılığını koruyordu. Tek bir kelime etmedi. Sadece somurtuyor ve bize göz deviriyordu.
Yanlarına gidip durumu iza etmemi istiyorlardı. Ben ise istediklerini yapmadım. Olduğum yerden Berk'e bakarken ona öldürücü bakışlar attım. Aslında o bakışların altında bir samimiyet yatıyordu. Kabullenmek zordu ama ben bu grubu sevmeye başlamıştım. Parmağımı Berk'e doğrulttum.
"Oraya gelirsem kafanı klozete sokarım. " dedim ama aldırış etmedi.
"Öyle mi? " dedi alaylı bir şekilde. "Söylesene yoksa beni öldürür müsün? " nereden çıkmıştı şimdi bu? Bir şeyler mi biliyordu. Yoksa dayımın seri katil olduğunu benden önce onlar mı öğrenmişti? Doğa oturduğu yerden gözlerini devirdi. "Evet öldürür bu kız. "
Ah hadi ama az önce gruba ısındığım konusunda emin olmamaya başladım. Yanlarına gitmedim. "Evet öldürürüm. " dedim dalgaya vurarak. Ciddi anlamamalarını umuyordum. Çünkü buradaki herkes ben bir ölüyüm desem inanıcak durumdaydı. Heleki Berk, o kesin inanırdı. Lübbey köyünde cinlerle konuştuğunu hatırlayınca gülmemek için zor duruyordum.
Kamer duraksadı. "Gerçekten mi? " dedi gözleri büyümüştü. Buna inanmalarını gerektiren ne yapmıştım. Seni öldürürüm diyen herkese inanıyorlar mıydı bunlar? Saçmalıktı. "Hayır" dedim gözlerimi devirerek. "Gerçek değil ama siz karşınızda dans eden bir hayalet görmüş gibisiniz. " dediğimde gülerek kapıya doğru ilerledim. Gülüşüme karşılık arkamdan bağırdı Berk.
"Ben korkmadım yalnız. " dedi ikna edici sözlerle. "Korkak biri değilim. " buna kimse inanmazdı. Kamer de benimle aynı fikirde olacaktıki "Nasıl korkak biri değilsin? Lübbey köyünde Efnan'ın arkasına saklanıp gidiyordun. " dediğinde duraksayıp onları dinlemeye koyulmuştum. Berk çaresizce "Ah seni ahmak havamı söndürdün. " diyerek yakınıyordu. Berk'in dediklerini duyduktan sonra dış kapıyı açtım ve evden çıktım. Onlarla daha fazla zaman geçirmek istediğime inanamıyordum.
|
0% |