Yeni Üyelik
15.
Bölüm

Şirketteki yeni çalışan

@beyzaodabas

"Zamanı geldiğinde işler daha da kızışacak. "

∘₊✧──────✧₊∘

 

İlahi Bakış Açısı

 

Sarı saçlarını elinin arkası ile geri itti. Kocaman villasında yalnız yaşıyordu ve ailesine ihtiyaç duymadan geçiniyordu. Ailesi zengin olmasına rağmen kendi emeği ile parasını kazanıyordu. Bir yandan da okulunu okuyordu.

 

Gittiği bölüm askerlik içindi. En büyük hayali yüzbaşı gibi rütbelere gelen bir asker olmaktı. Bu hayaline ailesi karşı çıktığı için onlarla pek görüşmüyordu.

 

Ata Yiğit'in babası bir klinikte doktordu. Ünlü bir doktor olduğu için çok para kazanıyordu. Özel olarak tuttuğu yatı ile akşamları gün batımına yakın gezintiye çıkardı. Her seferinde oğlunu da yanında görmek istesede oğlu arkadaş ortamından düşemiyordu. Geceleri gittikleri konserlerin haddi hesabı yoktu. Çektikleri storyler ile de tanınmalarının ardından Ata Yiğit Cebe iyice gündeme gelmişti. Bir çok kişiden gelen sponsorluk tekliflerine rağmen o halâ kendi halindeydi.

 

Geçen girdiği işten kovulması üzerine yeni bir iş için hazırlandı. Üstüne giydiği takım elbisesi onu yaşından oldukça büyük gösteriyordu. Sıcaktan bıktığı için az önce girdiği duştan fazlasıyla erken çıkmıştı. Dakik biri olduğu için saati geldiğinde orada olmalıydı. Hızla hazırlanmıştı ki salonda onu çağıran görevlisinin sesini duydu. Odasından çıktıktan sonra bir kat aşağı indi. Asansörü çağırmasına gerek yoktu fakat keyfine düşkün biri olduğu için asansörü çağırdı. Kapısı açılır açılmaz asansöre bindi. Rahat oldukça lüks olan bu asansör genişti. 2 katlı villasında o genellikle 2.katta olurdu.

 

1.kata bastı ve asansör bir kaç saniye içerisinde 1.katta durdu. Güler yüzlü çalışanı onu asansörün kapısında karşıladı. Şık giyimli olan kadın yaşını baya gösteriyordu. Hep topuz yaptığı saçı uzun ve bakımlıydı. Önler de bıraktığı tutamlar ise ona yakışıyordu. Kahverengi saçlarını iki kez kestirmişti ve ikisinde de pişman olmuştu. Orta boylarda olan kadın aynı zamanda da zayıftı. Fit bedeni herkesin sahip olmak istediği bedenin ta kendisiydi. Yaklaşık 40 yaşlarındaydı ancak işleri yaparken hiç bir zorluk çekmiyordu. Kahverengi saçları arasında ufak tefek kendini gösteren beyazlıklar olsa da yaşıtlarına göre baya enerjikti. Güler yüzünü hiç eksiltmeden Ata Bey'e ceketini uzattı. Beyaz gömleğinin üstüne giydiği siyah ceket kırmızı bir kravat ile süslenmişti. Babası onu böyle görse gerçekten gurur duyabilirdi. Babasının istediği tarz hep buydu. O ise kendine özgü davranmayı isterdi. Takım elbise falan ona göre değildi. Yapacağı iş ise onun hep takım elbiseye mahkum olması gerektiğini söylüyordu.

 

Şirkette bir çalışan olarak işe başlayacaktı. Bu işten babasının haberi olsa kesinlikle karşı çıkardı. Babasının klinikte verdiği görevi kabul etmemişti ancak şirkette bir çalışan olarak işe başlamayı kabul etmişti. Eğer klinikte çalışsaydı önemli bir makamda olabilirdi. O ise başına buyruk hareket edip kendine şirkette çalışmayı layık görmüştü.

 

Güler yüzlü çalışanının elinden ceketini alıp giyindi. Sonrasında her sabah olduğu gibi sofraya oturdu. En baş kısmına otursa da sofrada bir çok sandalye vardı. Çalışanının yaptığı yemeklere içtenlikle baktı. Çalışanlarını aşağılamayan bir patron olduğu için kendiyle gurur duyuyordu. Tabağını hazırlarken bakışları ayakta dikilmiş kendisine bakan çalışanına gitti. Kadın bakışlarını yerden kaldırıp ellerini önde birbirine kenetledi.

 

"Bir şey mi istediniz Beyefendim?" dedi hızla. Patronunu memnun etmeyi oldukça istiyordu. Kazandığı parayı hak etmeyide tabi ki.

 

Elindeki ekmek dilimini tabağına bıraktı. Bakışlarını tabağından çekip güler yüzlü çalışanına çevirdi. "Kendinede bir servis aç ve şuradan bir sandalye çekip otur. " dedi yanındaki sandalyeyi göstererek.

 

Kadın ilk önce afalladı. Patronunun ne dediğini duyamamış gibiydi. "Af buyurun. " dedi başını eğerek. "Sizinle yemek yememi mi istiyorsunuz? " diyerek kaşlarını yukarı kaldırdı. Bunda şaşıracak bir durum yoktu. Ata çalışanlarıyla yemek yemeyi seven bir patrondu.

 

"Ne var yani çalışanımla bir kahvaltı yapmam da? " dedi. Saçma bulmuyordu. O normalde pek çalışanları ile konuşmazdı ama bugün karşısındaki güler yüzlü çalışanını önceki günlere göre daha bir asık suratlı görmüştü. Hâl hatır sormayı çok severdi ve birine derdini anlatınca sanki omuzlarından büyük bir yük kalkmış gibi olurdu. Kadın başını eğerek mutfağa yöneldi. Anlaşılan bir derdi vardı. Anlatması gereken bir arkadaşı da vardı. Üstelik bu arkadaşı patronuydu.

 

Ata'nın yüzünde bir gülümseme oluştu. Yaşına göre fazlasıyla olgun olan bu genç duruşunu dikleştirdi. Kahvaltısını çalışanı gelmeden sürdürmedi. Tabağındaki bir parça ekmek ve daha yeni koyduğu zeytin onu bekliyordu. Fazla yemediği için gününü sadece bir dilim ekmek, bir kaç tane zeytin, biraz peynir ve bir tanede reçelli ekmek kurtarıyordu. Bu onun sabah kahvaltısıydı ve o bu kahvaltıyla koca bir günü geçiriyordu.

 

Çalışanı mutfaktan elinde bir tabak ve çay bardağı ile geldi. Aldığı tabağın üstündeki çatal tabakla uyumlu bir renkteydi. Mutfaktan getirdiklerini masaya dizdi ve patronunun yanındaki sandalyeyi oturmak için araladı. Sandalyeye kendini bıraktığında içten bir oh çekti. Ayakta, patronunun karşısında durdukça kitlenmiş gibiydi. Oturduğu sürece rahatlayabilmişti. Bu öğlen sıcağında ölüp bitmişti. Yinede patronuna belli etmemeye çalışıyordu. Bu işten başka yapacak bir işi olmadığı için patronunun onu kovmasından korkuyordu. Halbuki patronunu çok yanlış tanımıştı. Patronu asla böyle biri değildi.

 

Sandalyeye oturduğunda ayakta olduğu zamanki gibi yanında oturan gence bakamadı. Tabağına biraz zeytin koymakla meşguldu. Patronunun ona baktığını hissedebiliyordu. O da aniden bakışlarını patronuna çevirdi. Ellerini birbirine kenetlemiş olan Ata Yiğit çalışanına dikkatle baktı.

 

 

 

"Bugün sende bir şey var. " dedi gözlerini kısarak. O bir şeyler dönüyorsa hemen anlardı. Çalışanlarına önem verdiği için en ufak bir sorunlarında hemen yanında olur, derdini dinlerdi.

 

"Ne var patronum makyajım mı akmış? " gözlerini büyülttü. Yalandan anlamamış gibi davranıyordu. Halbuki gayet belliydi bir sıkıntısının olduğu.

 

"Hayır hayır. " çaresizce başını ovaladı Ata. Çalışanını üzmemek için elinden geleni yaptı.

 

"Bugün sanki biraz değişiksin." dedi nasıl izah edeceğini bilmeden.

 

"Ne gibi. "

 

"Daha solgunsun. "

 

 

 

Kadın başını hemen çevirdi. Bu konu hakkında konuşmak istemiyor gibiydi. Ama içini bir dökse rahatlayacaktı.

 

"Anlatsana ne oldu? " dedi bir anda patronu. Yemeği yemeyi bırakmıştı. Onun için çalışanı daha önemliydi.

 

"Hiç" diyip kestirip attı ona bakamayan kadın. "Sadece eşimle biraz tartıştık. " diyerek tekrar gözlerini kaçırdı.

 

Ata Yiğit'in gözleri büyüdü. "Demek onun yüzünden üzgünsün. " dedi dişlerini sıkarak. Boğazında bir hırlama meydana geldi. Çok çabuk sinirlenen biri olduğu için gözleri de koyulaşmaya yüz tutmuştu. Çalışanlarına yapılan her şey ona yapılmış gibi canını yakıyordu. Çalışanlarını ailesinden çok gördüğü için onları fazla benimsemişti.

 

Elini yumruk yaptıkça yanındaki çalışanı korkuyordu. Anlatmasaydı şuan her şey daha iyi olacakmış gibi düşündü. Patronunun yüzünde bu ifadeyi görmeyeli baya olmuştu. Yüzünde böyle bir ifade gözüktüğünde ise onu kimse durduramazdı.

 

Korkudan tir tir titreyen kadın başını hemen patronuna çevirdi. Kolunu ona uzatıp durdurmaya çalıştı. Sakinleştirmek için yaptığı hareket onu daha da sinirlendirmişti. Ata'nın gözüne bir şey takıldı.

 

Karşısındaki güler yüzlü çalışanının kolundaki morluklar... İşler daha da kızışmaya başlamıştı.

 

Dikkatle morluklara baktıkça siniri artmıştı. Çalışanı hızla kollarını kendine doğru getirdi. Patronunun daha da sinirlendiğinin farkındaydı.

 

Ata Yiğit yemeği tamamen kesti. Yumruğunu sofraya geçirdi ve masadan hızla kalktı. Gerisinde korkmuş bir şekilde masada oturan çalışanını bırakmıştı. Hızı inanılmazdı. Bir yere geç kalıyormuşçasına hızlı ilerledi.

 

Kapıda arabasının yanında bekleyen şoförü bile onu böyle beklemiyordu. Hızla arabaya doğru gelen patronu için arabanın kapısını açtı. Patronuna ne olduğu sormakta da çekinmedi.

 

"Nereye gidiyoruz patronum? Ne oldu size böyle? " iki tane soruyu art arda sorarken patronu ona döndü.

 

"Bir kişiye haddini bildirmeye gidiyoruz. " dedi ve bu cevabı yeterli görerek arabaya bindi. Şoförü de aynı şekilde arabaya bindi. Gideceği yeri az çok tahmin edebiliyordu. Tüm sarhoşların doluştuğu o kahvehaneler...

 

Arabayı oraya doğru sürdü. Gitmeleri uzun sürmemişti ki çoktan varmışlardı oraya. Herkesin doluştuğu o yere Ata takım elbiseyle girdi. Tüm gözlerin ona bakacağını tahmin edebiliyordu. Masaları dikkatle inceledi tüm gözleri es geçerek. Bir masanın önünde durdu. Adam ona dik dik bakmaya başladı.

 

"Senin adın ne? " diye sordu hızla. Karşısındaki adam gülmeye başladı. Deli gibi sarhoştu. Ata adamın yanına geldiğinde bile içki kokusu hızla bedenine işliyordu.

 

"Noldu arkadaş mı olcan benle? " büyük bir kahkaha patlattı sarhoş adam . Karşısındaki takım elbiseli adamı sinirlendirince mutlu olmuştu. "Söyleyeyim o zaman ismimi. Ben Mehmet tanıştığımıza memnun oldum. Senin ismin ne? " diye sordu dalga geçercesine. Ata artık buna sabredebilecek gibi değildi. Pişkin pişkin bakan adamın yakasından tutarak kaldırdı.

 

"Evet tanışacağız. Hem de çok güzel bir şekilde. " diyerek kafasını geçirdi. Etraftakilerin sesini duyabiliyordu. Yere fırlattığı adamın yakasından tekrar tuttu. Sonrasında kaldırdı. Tek eli ile yakasını tutarken diğer eli ile Mehmet'in kafasına bastırıyordu.

 

"Benim ismim Ata Yiğit Cebe. Bu ismi beynine kazırsan iyi olacak. " dedi ve onu tekrar yere fırlattı. Yerden alıp fırlatması uzun sürmüyordu ama bu havayı daha fazla tatmak istemiyordu. Son bir kez konuştu yerde duran adama bakarak. Yüzü öfkeden kızarmıştı ve dişleri keskin bir hâl almıştı. Bu hâli etraftaki lere korku salıyordu.

 

"Bir daha kadına elini kaldırırsan kaldıracak bir el bulamazsın. " dedi ve bu ortamdan çıktı. Gerisinde bıraktığı izlenim dehşetti. Yerde duran adama oradaki herkes baka durmuştu.

 

Arabasına tekrar binen Ata Yiğit bu sefer iş yerine gitti. Sinirini halâ çıkaramamıştı. Öfkesini rahatlatamazsa bugünki işi de yatacaktı. Soğukkanlılığını sürdürürken geldiği şirketin ismine baktı. Kravatını düzeltti ve yazıyı tekrar etti.

 

"Göktürk Holding" diyerek geçirdi içinden. İsmi hoşuna gitmemişti. Soy ismin şirket ismi olmasına hep karşı çıkardı ve şimdi öyle bir şirkette çalışacaktı.

 

Şoföründen aldığı hediyeleri teker teker geri verdi. Sadece yoklamak istemişti ve buradaki herkese hediye yetiyordu. Şirkete almaları karşılığında onlara bir çok hediyede bulunuyordu. İçeri girdiğinde saygın bir iş adamı gibi ilgi gördü. Neticede o da ünlü birinin oğluydu. Saygı görmek onunda hakkıydı. İçeri girdiğinde tüm çalışanların oraya toplandığını gördü. Hepsi birden yeni gelen bu çalışana bakıyordu. Patronlarının yeni gelen bu kişiyi işe alacağından adı kadar emindiler. Türkiye'de ünlü olan Doktor'un oğlu işe alınmayacak gibi değildi.

 

Hemen karşısında şirketin sahibini gördü. Yanında ise bir tane daha genç vardı. Oğlu olduğunu düşünüyordu. Şirketin sahibine doğru ilerledi. Yanındaki şoförü hediyeleri taşımaktan önünü göremiyordu. Arada bir durup önüne bakıyordu. Patronu durunca durdu. Etrafa baktığında şirketin sahibiyle göz göze olduklarına baktı. Yanındaki genç oldukça kindar bakıyordu onlara.

 

"Hoşgeldiniz." sesini duydu şirketin sahibinden. Fazla yaşlı durmayan adam nazik biriydi. Çok güzel bir karşılama yapmıştı. Güler yüzlü davranarak saygıda hürmet etmedi.

 

Ata Yiğit iyice baktı. Gayet ciddi gözüküyordu. Şirketin sahibinin yanındaki gence küçümseyici gözlerle baktı. Gencin gelmelerinden dolayı yüzü düşmüş gibiydi. İyice öfkeyle baktı. Sonra kendisini tanıttı.

 

"Ben Ata Yiğit Cebe hepinizde bilirsiniz ki ben ünlü doktor Yiğit Bedir Cebe'nin oğluyum. " sustu ve yanındaki şoförünü gösterdi. "O da benim şoförüm."

 

Şirket sahibi memnuyetle başını salladı. "Benim ismimde Break Göktürk. " dedi karşısındaki adam. Ata Yiğit ondan çok yanındaki gencin ismini merak ediyordu. Sonra eli ile yanındakini gösterdi şirket sahibi. "Bu da oğlum Uraz Göktürk. "

 

Oğlu olduğunu az çok tahmin edebiliyordu çünkü buradaki her hangi bir çalışan ona böyle bakmaya cüret edemezdi. Bir süre öyle bakıştıktan sonra ilk adımı Uraz attı. Babasına bir soru yöneltti.

 

"Baba bunların ne işi var burada. " dedi mırıldıyarak. Her ne kadar sessiz söylesede Ata Yiğit onu duymuştu. Öfkesine sahip çıkmaya çalışarak baktı Uraz'a. Sonrasında ise kendini beğenmiş bir şekilde konuştu.

 

"Biraz acele ederseniz iyi olur." dedi yakasını düzeltirken. "Bugün bir randevum var. " gülümsüyordu. Uraz'a inat gülüyordu.

 

Break Göktürk gözlerini şaşkın bir şekilde büyülterek "Ooo kim bu şanslı kız. " dedi. Dediği Ata Yiğit'in gülümsemesine neden olmuştu. Az önceki ciddiyeti tamamen gitmişti. Tekrar konuştu Break Göktürk. "Gülümsediğine göre gerçekten değer verdiğin biri olmalı. " aynı şekilde gülümsüyordu.

 

Ata Yiğit başını salladı. "Daha yeni tanıştık ama gerçekten çok güzel. " dedi sevdiği kızı düşünerek. Uraz gerçekten şaşkın bakışlarla bakıyordu. Sevdiği kızı merak etmiş gibiydi. Gülümsemesini dindirip Uraz'a baktı tekrardan. "Oğlunuzun var mı sevgilisi? " dedi içtenlikle küçümseyici bakışlar atarak. Uraz'ı sinirlendirdiği için mutluydu. Anlaşılan sevgilisi yoktu.

 

Uraz babasının konuşmasına izin vermeden atıldı ortaya. Öfkesine sahip çıkamıyordu aynı karşısındaki kendini bilmez adam gibi. "Noldu benimle mi sevgili olucan? " dedi sinirle. Bunu derken şaka yaptığı anlaşılıyordu.

 

Oradaki herkes donakalmıştı. Kimse Uraz'dan böyle bir hareket beklemiyordu. Babası da oğluna kızgın bir bakış atmıştı ancak işe yaramamıştı. Uraz'ın patlattığı bomba Ata Yiğit'i iyice kavurmuştu. Sinirden dört köşe olurken Break Göktürk ortamı yumuşatmak için söze girdi. "Bizim oğlanın yok. Sen söyle bakalım sevdiğin kızın ismini." dedi Ata Yiğit'e. Uraz sinirle bu seferde babasına döndü. Sanki herkes bugün ona oynuyormuş gibiydi.

 

Ata Yiğit'in kahkaha sesleri duyuldu. Uraz suratına dalmamak için can atıyordu resmen. Babası engel olmasa Ata Yiğit'in yüzüne çoktan girişmiş olacaktı. Ata Yiğit kahkahasını kısa tutup sevdiği kızın ismini verdi.

 

"Efnan. İsmi Efnan. " dedi bir anda. Asıl bombayı şimdi o patlatmıştı. Uraz'a baktığında deliye dönmesini beklemiyordu. Onu ne bu kadar sinirlendirmişti anlayamamıştı. Gülümseyerek bakıyordu Uraz'a. Donup kaldığını anlamıştı.

 

Uraz ona saldırmak istiyordu ama babası onu tutuyordu. Aralarındaki tek engel babasıydı. O engeli kaldırırsa Ata Yiğit'e saldırabilirdi. Ata Yiğit karşısındaki genci artık umursamamaya başlamıştı. Çok ergence bulduğu tavırları ilgisini çekmiyordu. O tam bir kaos adamıydı. Uraz'dan ise kaos enerjisi alamamıştı. "İşe alındıysam size hediyeler getirdim. " dedi gözlerini devirerek. İle alınmasaydı hediyeleri vermezdi.

 

"Tabiki alındınız. " diye öne atladı Break Göktürk. Oğlunun attığı sinir dolu bakışlar umrunda bile değildi. Böyle bir fırsat daha ayağına gelmezdi. Kaçırırsa üzülebileceği bir fırsattı Ata Yiğit Cebe. Uraz sinirden tepki vermeyi bıraktı. Çocukça hareketler yapmak ona göre değildi. Babası burada olmasaydı keşke diye yakınmıştı. İşte o zaman engel olmayacaktı.

 

Ata Yiğit şoförüne işaret etti. Hediyeleri dağıtması gerektiğini anlayan şoförü hızla ilk önce şirket sahibinin önünde durdu. Üstten bir tane hediyeyi alması gerektiğini söyledi. Dediğini yapan Break Göktürk bu çalışanından oldukça memnun kalmıştı.

 

Şoför sonrada Uraz'a getirdi hediyeleri. Uraz Ata Yiğit'e bakmakla meşguldü. Hediyeler umrunda değildi. "Hayır" dedi sertçe. Yeteri kadar bunlardan nefret etmişti. Sırf zengin oldukları için alındığı iş bile saçmaydı. Böyle bir şans olmazdı. Efnan'ın geçenlerde bulduğum dediği çocuk tam karşısındaydı. Üstelik bugün buluşacaklardı. Nasıl engel olurum diye düşünüyordu tam şuanda.

 

Karşısındaki şoför çok beklemedi. Hemen diğer kişiye geçti. Patronunun ona baktığını biliyordu ve eli ayağına dolaşıyordu. Elindeki hediyeleri devirmeden dağıtabilmeyi diliyordu. Sadece bir kaç kişi kalmıştı ve şuan devirirse şansına küfredecek gibiydi. Onlara da hediyelerini verince güçlü bir nefes verdi. Nefesini verene kadar tuttuğunu bilmiyordu. Kasıldıkça kasılmıştı ancak fark etmemişti. Patronu ona zarar vermezdi ama onu küçük düşüreceği için onu işten kovardı.

 

Patronunun yanında durdu tekrar. Buradaki işi bitmişti. Gitmeyi istesede gidemiyordu. Patronu burada durmasını istiyordu. Anlaştıklarına sevinmiş olan Ata artık oradan ayrılmıştı. Arkasında sinirli bir Uraz bırakmak hoşuna gitmişti.

 

Şoförünü de peşine taktı ve oradan gitti. Yol boyu Uraz'ın kızaran yüzü gözlerinin önüne geldi. Keyifli bir gülümse sardı bedenini. Onu kızdırmak hoşuna gitmişti. Anlayamadığı şey ise Efnan isminden bahsedince daha bir agresif olmuştu.

 

Yol boyu bu gülümseme yayıldı etrafa. Kendini o kadar kaptırmıştıki ne zaman eve geldiklerinin bile farkına varmamıştı. Şoförü uyarınca arabasından indi. Evine gidip dinlenmek istiyordu. Şoförü anahtarla kapıyı araladı. Ata Yiğit'in kedisi hemen boynuna atlamıştı. Evet onun bir kedisi vardı ve kedi çok çılgındı. Bir kaç kere evden kaçmış, komşu villanın kedileri ile fingirdeşmişti. Çılgın olduğu kadar çapkındıda. Tüyleri pamuksu bir dokudaydı ve gözleri mavi renkti. Pas pas gibi duran tüyleri onu sevimli kılıyordu. Ara sıra Ata Yiğit'in kucağına gelir kendini sevdirirdi. Geceleri rahat durmazdı. Bir çok yerini tırmalamasına rağmen kedisini sevmekten vazgeçmedi.

 

Kedisinin adını Pars koymuştu. Küçükken sokaktan aldıkları bir kediydi Pars.

 

13 Yıl önce

 

O zamanlar Ata Yiğit 6 yaşında idi. Bir kedi sahiplenmek isterdi ancak annesinin alerjisi olduğu için alamazlardı. Kediler ile oynadığını gören annesi onu uyarırdı. Kendisi kedilerden uzak olduğu için oğlunun da uzak olmasını isterdi. Pis canlılar diyerek uyarırdı hep.

 

Bir gün annesinden izin alıp arkadaşları ile oynamak için çıkmıştı. Her seferinde kaleci olduğu futbol maçlarında bu sefer oyuncu olmuştu. İlk defa oyuncu olmanın heyecanı vardı içinde. Hep kaleden baktığı gözle değil bu sefer kaleye baktığı gözle oynuyordu. Takımındaki kıvırcık saçlı oyuncu ona pas attı. Kaleye oldukça yakındı. Atsa gol olabilirdi. Önünde ise iki engel vardı. Karşı takımın uzun boylu oyuncuları topu atması için engeldi. Aralarından sıyrılmak isterken topu karşı takımdan siyah saçlı esmer bir çocuğa kaptırdı. Çok yakındı kaleye ancak uzun boylu çocuklar ona engel oluyordu. Takımdaki en kısa boylu olmanın dezavantajı da buydu.

 

Ata Yiğit'in takımındakiler bir anda hayal kırıklığına uğradı. O kadar emindiler ki gol atabileceğine.

 

Oyuncu değişikliği istedi Ata Yiğit'in takımının başkanı. Yedektekilerden biri Ata'nın yerine geçti. O zaman yüzü kızarmamış değildi. Takımını hayal kırımlığına uğratmak istememişti. Oyuna kumral bir tip oyuncu girdi. Ata Yiğit kenardan maçı izlemek için türbinlere oturdu. Halı sahada yaptıkları maçta oldukça yorulmuştu. Dinlenmek ona iyi gelecek gibiydi. Sıcak havadan da kaynaklanan ter boğazından almaya devam ediyordu. Yanındaki suyunu tek diklemede bitirebildi. Oyun boyu hem baya terlemiş hem de baya susamıştı. Oyunda geçirdiği 30 dakika kısa sürmemişti. Her koşuşunda bir mola veriyordu.

 

Suyunu içerken yanında bir miyavlama sesi duydu. Annesinden dolayı uzun süre sonra ilk defa kedi sesi duyuyordu. Annesi onu kedilerin olduğu her ortamdan uzak tutmaya çalışıyordu. Yanında minik bir kedi vardı. Erkek mi dişi mi bilmiyordu. Yanından geçen bir kişiye sormak en doğru karardır diye düşünerek yanındaki birine sordu.

 

"Bu kedi ekek midir? " küçük olduğu için düzgün konuşamıyordu. Yanındaki diğer bir erkek ondan yaşça büyüktü. Önce konuşması komiğine gitti. Sonra kediye yanaşıp baktı. "Evet erkek. " dedi gülümseyerek. Kediyi kucağına alıp sevmeye başladı yaşça büyük olan çocuk. Saçları yeni kesilmişti. Önden uzun, yanlardan kesilmiş olan saçı siyah renkti.

 

"Çenin işmin ne? " dedi Ata sevimli bir şekilde. Gözleri koyu mavi rengindeki çocuk gözlerini büyültünce iyice büyüleyici oluyordu. Tekrar gülümsedi karşısındaki çocuk.

 

"Benim ismim Esin. " dedi Ata'nın yanaklarını sıkarak. Tombul tombul olan yanakları ele iyice geliyordu. Bu onu olduğundan fazla sevimli kılıyordu.

 

"Ahhh sıkma. " dedi kaşlarını çatarak Ata. "Canım acıyooo." diye bağırdı. Fazla zayıf bir çocuktu ama yanakları aşırı tombuldu.

 

"Tamam sıkmam. " ellerinden bıraktı Ata'nın yanaklarını. Bu küçük çocukla iyi anlaşmış gibiydi. Dedikleri öfkeli olduğunu düşündürsede o öfkeli bir değildi.

 

Bir kez daha gülümseyerek baktı. "Ben gidiyorum ufaklık kendine iyi bak. " dedi saçlarını okşayarak.

 

"İyi bakayım sen de bak tamam mı? " dedi peltek peltek konuşarak. Üzerine bakarak kendine iyi baktığını gösterdi. Büyük biriymiş gibi dinlendi. Yanındaki çocuk gidince dikleştirdiği göğsünü indirdi. İçinden "Ne kadayda zoymuş" dedi. Annesi yanında değildi böylelikle buraya gelmiş sevimli kediyi sevebilirdi. Kediyi ilk önce kucağına aldı. Kafasından okşaya okşaya uyutmaya çalışıyordu. Yavru kedi elini yalamaya başlayınca ilk defa bu duyguyu tattığını anlamıştı. Gıdıklandığını hissetmişti.

 

Kedi uyuyunca etrafına bakındı. Kimse yoktu. Annesi var mı diye yoklamaya başladı. "Yokşa çen kayıp mı oldun? " dedi hüzünlü hüzünlü bakarken. Kedi için üzülmeye başlamıştı. Annesini kaybetmenin çok zor olacağını düşünüyordu. Etrafta dikkatlice bakındı tekrar tekrar. Kimsesi yok gibiydi. "Kimsen yok mu çenin? " diye söylendi. Sonra onu sırt çantasına koydu. Sokakta yalnız başına dolaşınca sıkılır diye düşünüyordu. Onunda bir arkadaşı olmalıydı. Ata Yiğit onun için iyi bir arkadaştı. Çantasına koyduğunda nefes alabilmesi için biraz aralık bıraktı. Sırtına takmak yerine önüne aldı ve kimseye gözükmeyerek gitmeye çalıştı. Annesi görürse olacakları düşünmek bile istemiyordu. Geçen bir kediyle oynadığını gören annesi onu odaya kapatmıştı. 'Mikrop yuvası ' diye söylenmeyi unutmuyordu. Kediyi sıkmadan eve kadar götürmeye çalıştı. Annesi görmeden bakmaya çalışacaktı. Eve varana kadar herkes ona değişik gözlerle bakıyordu. Hepsinin gözü Ata'nın kucağındaki çantasındaydı. İçinde ne olduğunu merak ediyor gibiydiler.

 

Eve vardığında rahat bir nefes almıştı. Ancak rahatlaması için çok erkendi. Annesi evdeydi ve asıl sorun burda başlıyordu. Annesine çaktırmadan eve sokmaktı bütün plan.

 

Eli iki kere geri gitsede kapıyı iki kez tıklattı. "Anne anne kapıyı açşana." diyerek sesleniyordu. Çok geçmemiştiki kapıyı annesi açtı. Şık giyimli kadın temizliğe dikkat ettiğini gösteriyordu. Elinde yine bir temizlik bezi vardı. At kuyruğu yaptığı saçında sarı renkte bir bandana vardı. Üstünde ise mavi bir elbise vardı.

 

"Hoşgeldin oğluşum. " dedi sevecen bir şekilde ona sarılmaya yeltendiğinde.

 

Bir kedi sesi geldi. Nereden geldiğini Ata biliyordu. Annesi ise etrafına endişeli şekilde bakındı. Eve kedi girmesi korkulu rüyasıydı. Eve kedi girmemiş olmasını umuyordu. Ata Yiğit endişelenen annesine baktı.

 

"Anne o şeşi ben çıkaydım. Bak miyavvv. " kedi taklidi yaparak daha da sevimli hâle gelmişti. Annesi artık gelen kedi sesini umursamayıp oğluna döndü. Yanaklarını sıkarak "Sevimli oğlum benim kedi mi olmuş? " dedi. Yanaklarında parmak izleri görünce yüzü düştü. "Yanağında neden parmak izleri var oğlum? " dedi kuşkulu bakarken. Sinirlenmişti.

 

"Anne ya halı sahanın oyada biy abi vaydı. O da aynı çenin gibi yanaklayımı sıkayak şevdi." dedi içeriye girdiğinde. Annesi de arkasından gülümseyerek geliyordu. Halbuki Ata odasına çıkıp kediyi serbest bırakmayı istiyordu. Annesi peşini buraksın diye dua ediyordu.

 

Annesi arkasından " Benim oğluşumun yanaklarını mı sıkmışlar. " dedi tebessümler yağdırarak. Oğlu ondan kaçıyor gibiydi. Hızla odasına çıkan oğluna arkasından seslendi. "Aç mısın peki? "

 

"Hayıy anne deyilim." diye bir ses duydu. Oğlu normalde her geldiğinde yemeğe sarılan bir çocuktu. Bugün onda bir anormallik seziyordu.

 

Ata Yiğit odasına çıkınca kediyi çantasından çıkardı. "Göyev tımam. " dedi ve kedinin patisine tıpkı dostuymuş gibi çaktı. Kediden bir dost edinmenin sevinci vardı içinde. Kıpır kıpır olan vücudu kediyi erken benimsemişti. Sevimli dostuna baktı. Uzun uzun düşündü. İsmini ne koysa diye. Sevimli kediye sevimli bir isim gerekliydi. Kızıl renkteki kediye baktı. Geçen özel olarak tuttukları hocası ona gezegenleri öğretmişti. "Çen kımıjı renkşin o zaman işmin mays mı olsa. " diye düşündü. Mars yerine mays diyebiliyordu. Düşündü ancak bu ismin bir gezegen ismine ait olması onun fikrini değiştirmesine neden oluyordu. "Bu işim bir gezegen işmi. Çeninkisi daha önce hiç bir gejegen işmi olmamış olan oşun. " dedi düşünerek. Kediyi yere bıraktı. Kedi oynarken kendisi düşünecekti. "Buydum." dedi alkış yaparak.

 

"Çenin işmin Parş olşun." dedi ismi tekrar ederek. Pars yerine Parş demesi ayrı bir komikti. "Parş parş. " diyerek etrafında döndü kedinin. Sonra oyuncaklarını döktü yanına. En sevdiği lacivert arabasını ona verdi. Artık ikisinin oyuncağıydı o araba. Hemen diğer taraftan plastik topunu verdi. Babası ona kedilerin yumakları çok sevdiğini söylüyordu. Şimdilik onda yumak yoktu ama minik Pars Ata'nın verdiği topu sevmiş gibiydi. Patisi ile bir oraya bir buraya ittiriyordu. Ata uzun zaman sonra ilk defa bu kadar gülmüştü. Bu sevimli kedi onu tekrar güldürebilmişti. Yakın bir arkadaş edinmişti daha ne istesin ki?

 

Akşam babası gelene kadar onunla keyifli vakitler geçirmişti. Hatta boynuna bir tanede sahiplerinin kedilere taktığı şeyden taktı. Üstünde sahibinin ismi yazıyordu. Yani Ata'nın ismi. Bu takılan şeyin ismini bilmiyordu ama daha önceki eve getirdiği kediden Pars'a kalmıştı bu şey. Boncukluydu. Pars erkekti ama boncuklar onu kız gibi gösteriyordu. Ata pek beğenmesede geçici olarak bunu kullandı.

 

Annesi aşağıdan bağırınca onu orada bırakıp gitmişti. Kapıyı açık bırakmıştı farketmeden. Yapmış olmaması gereken en büyük hatayı yapmıştı. Kedi oradan çıkabilirdi. Annesi ise kediyi diğer getirdiği kediler gibi dışarı atardı.

 

"Geldimmm anne. " diye bağırarak merdivenlerden indi. Sofrada annesinin yaptığı köfteleri görünce ellerini yıkamayı unutmuştu. Annesinin uyarması üzerine ellerini yıkadı. Sofraya oturduğunda kedi tamamen aklından çıkmıştı. Sofradan kalkarken aklına gelmişti. Tabakta kalan son iki köfteyi de kapıp koşarak çıktı odasına. Kapıyı açık bıraktığını daha yeni anlamıştı. Endişeyle onu odada aramaya başladı. Yatağın altı, koltuğun altı, dolapların arası... Bakmadığı yer kalmadı. En son çıkıp olduğu kata baktı. Hiç bir yerde bulamayınca ağlayarak aşağı kata indi. Belki orada bulur umuduyla etrafı dört gözle izledi. Onu o hâlde annesi görmüştü. Koşarak oğlunun yanına gitti. "Ne oldu oğlum? " diyerek Ata'nın gözyaşlarını sildi. Söyleyip söylememekte tereddütteydi. Söylerse kızabilirdi ancak yerini bulması gerekiyordu. Eğer annesi bulursa kediyi dışarı atabilirdi.

 

Kendisi sorarsa annesini ikna edip kedinin kalmasını sağlayabilirdi. "Anne." dedi ağlarken. "Yavru biy kedi göydün mü? "

 

Annesi gözlerini devirdi. Anlaşılan Ata'nın bilmediği şeyler dönüyordu orada. "Evet gördüm hatta onu dışarı attım." dedi oğluna kaşlarını çatarak. Ata bu sefer daha çok ağlamaya başlamıştı. "Naşııyy?" dedi ağlayarak. Annesinin onu anlaması oldukça zordu. Konuşması sevimli olsada anlaşılmasıda o kadar zordu.

 

Ata o gün ne kadar ağlasa da kimsenin umrunda olmadı. Yakın arkadaşını kaybetmenin acısını çok büyük çekiyordu.

 

2 gün sonra annesiyle dışarı çıkmıştı. Aklında halâ kedisi Pars vardı. Onu unutabilmiş gibi değildi. Çarşıda gezerken bir kalabalık gördüler. Annesi bir çocuğa araba çarptı diye yorumlarken herkesi bir korku sarmıştı. Annesi hızla oraya gitti. Eski doktorlardan olduğu için duruma el atabilirdi. Gittiklerinde arabının bir çocuğa değildi kediye çarptığını gördü. Yavru bir kedi.

 

"Aaaağ anne baykk bu Parş. " dedi yerde yatan kediyi göstererek.

 

"Nereden belli oğlum? "

 

"Anne bakkk boynunda astığım şey vay. " boynunu gösterdi bu seferde. Annesi oğlunu tekrar üzmek istemiyordu. Ancak kedi ölmüştü.

 

"Anne bak uyuyor " dedi gülerek. Annesi onu her ne kadar üzmek istemesede gerçeği söyleme kararına varmıştı. "Hayır oğlum o artık bir melek. "

 

"Nasıy yani diğey biy dünyaya mı gittiy. " dedi ağlayarak. Çok çabuk anlamıştı. "Ama ben onun boynundaki ipi değiştiycektim. O kıj deyiyki" Ata ağlamaya başlamıştı. Annesi onun gözlerini kapatıp görmemesini sağlamaya çalışsada olmuyordu. Oğlu yakın arkadaşını kaybetmenin acısını çok büyük yaşıyordu.

 

∘₊✧──────✧₊∘

 

Ata o günden bugüne artık Pars'ı bırakmadı. Ayrı eve çıktığında kendine kedi almıştı ve onu küçükken en yakın arkadaşı olan Pars olarak görmüştü. İsmini de Pars koymuştu.

 

Telefonunda bir isim belirdi. Arayan babası için tuttuğu gizli ajandı. Son zamanlarda babasının bir işler çevirdiğini düşünen Ata babasını takip etmesi için bir ajan görevlendirmişti. Şimdi ise kendisini aramıştı. Telefonu açtı ve kulağına götürdü.

 

"Ne oldu Selim? Bir haber mi var? " sesi heyecanını gösteriyordu. Bir yandan meraklı ses tonu onu korkuya da kaptırıyordu.

 

"Evet bir sorun var. " korkmuş gibiydi. "Hani haberlerde duyduğun 'Oyun' lakaplı seri katil var ya. " dedi lafı geveleyerek. Ata lafın gevelenmesinden nefret ederdi ama Selim bu haberi nasıl söyleyeceğini bilemiyordu.

 

" Nolmuş yoksa babamı mı öldürmüş lan? " dedi endişeye kapılarak. Selim biraz daha söylemekte gecikirse Ata telefona girip Selim'i boğacaktı.

 

"Yok yok. " dedi hızlıca. "Senin baban o çok aranan seri katil Ata. Sen bir katilin oğlusun. " dedikleri kolay yutulur laflar değildi. Ata iki kez yutkundu.

 

"Ne benim babam katil mi? " dedi şoka uğrayarak. "Yanılmış olmalısın. " diyerek durumu kabullebmediğini açıkça duyurdu.

 

"Maalesef Ata senin baban katil bunu kabullen. " dedi üsteleyerek.

 

Ata nasıl babasının katil olduğunu hazmedebilirdi ki. Nasıl kabullenebilirdi babasının bir çok can aldığını. Büyük bir şok yaşamıştı. Sinirden telefonunu yere fırlattı.

 

O artık katil bir babanın oğlundan başka bir şey değildi. Yalnızca katil bir babanın oğluydu o.

Loading...
0%