Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Suikast

@beyzaodabas

"Herkes bırakıp gittiğinde iç sesim arkadaşım oldu. "

 

 

 

Hayat bazen kötü sonları önceden fragman olarak izletiyordu. Bu benim sonumdu.İç sesim susmuştu. 10 dakika olmuştu ve susmaya devam ediyordu. Acıyla ona inlesemde gözümden yaş akmadı. Her ne kadar Berk'in "O zaman erkekler ağlamaz diyenlerden bir farkın olmaz. " dediği kulaklarımda çınlasada benim en çaresiz olduğum durum yaşadığım şu andı. Ağlamak için direniyor muydum bunu bile bilmiyordum. Tek bildiğim bacaklarımdaki ve kolumdaki ağrının dayanılamaz olmasıydı.

 

Başımı kaldırabildim güçlükle. Hemen yanımda Ata'nın hışır olmuş aracı vardı. Arabanın içindeyken 2 takla attığımızı hatırlıyordum. Gerisi sisli birer toz bulutuydu. Sağ elim sol bacağımı tuttuğunda kırılmış olduğuna adım gibi emindim. Sonrasında burnumdan bir sıvının aktığını hissettim.

 

Ah bu kırmızı bir sıvıydı. Adı: Kan'dı. Peşimi bırakamayan sıvı. Artık öleceğime adım gibi emindim. İç sesim susmuş, burnumdan kan geliyor, bacağım ağrıdan kas katı kalmıştı. Gözlerim doldu. Olduğum yer taşlıktan ibaretti ama sol kolum kafamı çarpmamı engellemişti. Bunun sonucunda da kırıldığına emindim.

 

Gözlerimden yaş akacakken sağ elimi gözlerimi ovalarken buldum. Şimdi sırası değildi. Unuttu mu beni? Hayır unutamazdı. Ya unuttuysa? Unutmamıştır.

 

İç sesime seslendim çaresizce. Onun sesini duymayı ilk defa bu kadar çok istiyordum. Açıkcası hep ilkleri yaşamıştım. İlk defa bu kadar çaresiz, bu kadar korkak ve ilk defa bu kadar iç sesimi duymayı istediğimi anladım. İlkti benim için. Ve sondu her şey için. Gözlerimi yumdum.

 

Gözlerimi yummama rağmen seslendim. "İç sesim lütfen" dedim çaresizce. "Lütfen bir ses ver. "

 

Ses yoktu. Yalvardığımı hatırlıyordum. Ve 15 dakika geçmişti. 15 dakika daha iç sesim konuşmayacak olursa kendimi ölü ilan edecektim.

 

Burdayım işte. Evet o mucizevi bir ses duyuldu. Gitmemişti. Ölmeyecektim. Ölmeyeceğini söylemiştim zaten. Sen bazen hatta çoğu zaman sıkıcı biri oluyorsun Efnan. Geleceğini söyledim. O 'Armut kafa' diye kaydettiğin kişi bilmeni isterim ki senin yerini arıyor. Arabasını sürerken etrafa savurduğu küfürler kulağımı çınlatıyor. Senin için yanıp tutuştuğunun farkındasın. Nasıl olurda seni ölüme bırakır? Gerçekten bunu düşündün mü? Aptalsın, safsın,çaresizsin. Şu düştüğün duruma bak.

 

Olduğum durumdan bende memnun değildim. Can çekişeceğim sırada iç sesimle bir kavga içindeydik. Kendime kızgındım. Bu çaresizliği bilerek yola koyulmuş olmalıydım. Şuan acı çektiğimi hatırlamam gerekirken Uraz'a olan hislerimi düşünmek aptallık olurdu. Peki... Bende aptal bir kadındım. Acı çektiğimi bile bile hislerimi düşündüm. Normalde açığa çıkmak istemeyen hislerim neden şimdi varlığını hatırlatıyordu.

 

Geliyor dedi iç sesim. Kimin geldiğini sormama gerek yoktu. Acılar içerisinde kıvranırken bir arabanın durduğunu duydum. Bu ancak o olabilirdi. Buraya kimse gelmezdi. Onun dışında. Hayır onun uçurumun başından çıkan kafasını gördüm ama bağırmadım. Çaresizliğim içimde kalabilirdi. Bağırma, ağlama, yakınma... İç sesimin hatırlattığı bu üçlü hayatımın merkezi hâline gelmişti. İki de bir bunu duymam alışmama neden olmuştu.

 

Uraz, "Efnan." diye bağırdığında aynı zamanda içinde bir öfkede alev alıyordu. Nasıl ineceğini kestirememişti. En ufak bir dalgınlığında o da benim gibi kendini uçurumda yuvarlanırken bulabilirdi. "Efnan ses ver. " dediğinde kendini tutamıyordu. "İyi misin? "

 

Ona söylemeli miydim? Sol bacağımı ve sol kolumun ağrıdığını. Ondan saklayamazdım. "Değilim." dediğimde ona sesimi duyurabilmiştim. Normalde kimse sesimi duymazdı ama o kısık sesli söylememe rağmen duymuştu. Yanına Eren'in de geldiğini görmüştüm. Bir kaç kişi daha vardı ismini bilmediğim. Uraz arkasına döndüğünde sarı uzun sakalları olan adama "Göktay" dediğini işittim. Bu adamı ilginç kılan kesinlikle sarı sakallarının aksine kahverengi olan kısa saçlarıydı. 1.98 civarlarında boyu vardı. Lanet olsun bunların yanında kendimi yer cücesi gibi görüyordum. Şimdi bunu mu düşüneceksin Efnan? Evet bunu düşünmemeliydim. Uraz Göktay'ın getirdiği halatı sıkıca beline doladı. Bu zaman zarfında endişeli gözleri ikide bir bana bakıyordu. Onu bırakmamam için benle irtibata geçiyordu.

 

"İyi misin tat-" Ne diyecekti? Tatlım mı diyecekti o? Onu durduran ne? Söylesin işte. Seni durduran neyse aynısı. dedi iç sesim bana hatırlatarak. O da duygularını saklıyordu ama ara sıra bana bunu belli ediyordu.

 

"Beni duyuyorsun değil mi? Gözlerini açık tut bal küpü. " Bu sefer lakabımı söylemişti. Bu lakap kesinlikle bana göre değildi. Sadece o söylediği için kabul edebilirdim. Ah Efnan olduğun durumun dışına çıkmakta üstüne yok. Gerçekten yok içses.

 

Hiç bir cevap vermemem onu daha fazla endişelendirmişti. Gözlerim karardıkça 'hayır şimdi olmaz' dedim. Bayılacaksam şu an bayılmamalıydım. Gözlerim kayarken halatla yanıma inen Uraz'a baktım. Halat tamamen indiğinde yanımda durdu. Yerde uzandığım gibi görülen manzara tamamen yanlıştı. Siyah botları önümde durdu. Yaz mevsiminde olmamıza rağmen bot giyiyordu. Saçları dağınıktı. Bu adam bana her kızgın olduğunda, ona hakaret ettiğimde ve terk ettiğimde böyleydi. Şimdi gözlerinde beni kaybetme korkusunun olduğunu gördüm. Göğsünde bir acı var gibiydi.

 

İnildedi. Hayır kendisine bir şey olmamıştı. Benim acım onun canını yakmıştı. Sol bacağımı gördüğünde acıyla bir kez daha inildedi. Elleri ağzına gittiğinde şaşkınlığını gizleyemiyordu. Bacağımın kırık olduğu her halinden belliydi. Onun şaşırdığı kısım bu acıya bağırmadan nasıl katlandığımdı. Ona söyleyemezdim ama ben bu kemiğin kırılma sesini ilk babam kolumu kırdığında duymuştum.

 

Bu acı dayanılmazdı. Bağırmak istedim yapamadım. Uraz elini ağzından çekerken sinirle yerdeki bir taşa tekme attı. Sinirlenmenin sırası değildi. Beni kaldırmalıydı. Ağzımdan küfür savurmamak için direndim. Bana dokunursa canım acıyacakmış gibi davranıyordu. Evet acırdı.

 

Sol kolum ve sol bacağım kırıktı. Ellerini açtı kucağına almak için. Beni kollarına yerleştirdiğinde yerden kaldırdı. Dayanamadım. Ağzımdan önce bir inilti sonra büyük bağırış çıktı. Bağırışım onu duraksattı. Elleri beni incitmemek için iyice kasıldı. Değerli bir hazineymişim gibi ellerinde tutuyordu.

 

"Özür dilerim. " dedi çaresizce. "Özür dilerim" dedi tekrar ederek. "Efnan gerçekten özür dilerim. " dedi bana bunu yaşattığı için pişmanlık duyarken. Bilerek yapmadığını biliyordum. Başımı salladım. Ona hayır senin suçun yok demek istedim ama sessizlik ve karanlık beni tam anlamıyla içine almaya devam ediyordu.

 

Gözlerim karardığında bana daha dikkatli baktı. Yana doğru düştüğümde "Efnan" diye bağırdı. Sesi ilk defa bu kadar yüksek çıkmıştı. Her ne kadar yana düşsem de bilincim açıktı. Bu sadece bir kaç saniyeliğine sürdü. "Efnan kapama gözlerini" diye bir kez daha haykırdığında tam anlamıyla bayılacaktım. "Göktay arabayı sen kullan. " Sesi çaresizliğini tam anlamıyla belli ediyordu. Bayıldığımda en son onun kolları arasındaydım. Bana bakan endişeli gözleri son gördüğüm şeydi.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Anne yine yanına gelemedim. Yine bir ızdırapla yaşıyordum. Göğsümdeki ızdırap bitmek bilmeyen bir acıya dönüşüyor. Bak bir elim sana uzanıyor. Seni görebiliyorum. Oradan bana gülümsüyorsun. Üstünde beyaz bir elbise var. Bende onu giymek istiyorum. Çok güzel görünüyorsun. Başında bir taç var anne, ben onu görebiliyorum. Sen bir kraliçe olmalısın çünkü daha önce bana kraliçelerin taç taktığını söyleyen bir çocuk vardı. Adı:Urazdı. Kraliçeler taç takarmış, sende takıyorsun.

 

Ben bir kraliçe değilim çünkü bir tacım yok. Çaresizim. Yaşadığım acı bana taç takmalıydı neden ben ona eğiliyordum. Kraliçeler eğilmezmiş anne. Ben bunu en iyi senden öğrendim. Sen hiç eğilmedin. Başın dikti ve bütün kadınlar seni konuşurdu. Bunu nereden öğrendiğimi bilmek isteyeceğini düşündüm. Sana o çocukta hayrandı. Uraz. Bana senin başının dik olduğundan bahsetti. O zamanlar benimle aynı yaştaydı. Seni pek tanımıyordu.

 

Başka kadınlardan duymuştu. Bana başının eğik olmadığından dolayı kafandaki altın tacın hiç düşmeyeceğini söylemişti. Haklıymış. Sen tacını hiç düşürmemişsin. Hep aynı sessin. Yaşlanmamışsın. Saçların beyazlamış ama duruşun, yüzün, gülüşün hiç değişmemiş. Seni hiç göremedim biliyorum. O kadınların bahsettiği nergiz çiçeği kokunu hiç koklayamadığımdan dolayı içim hep bir buruktu.

 

Hafif çekik gözlerin ela rengiymiş. Bunu fotoğraflardan görmüştüm. O gülümsemen bir tarla çiçeği su olmadan canlandırıyordu. Uzun boyluymuşsun babam ile boydan fotoğrafınızı gördüm. Onun yanında gülümsemen inandırıcı durmuyordu.

 

Hatta inanabiliyor musun? Ben doğduğumda hastaneden çıkarken çekindiğimiz fotoğraflarda var. Hepsinde olan şahane gülümsemen seni aklıma kazımama neden oldu. Seni görsem tanıyacağım bir özelliğinde vardı ve bu gülümsemendi. Babamın aksine somurtmuyordun. Onun gibi bağırıp durmuyordun ve en önemlisi çok çabuk sinirlenmiyordun. Ne var anne biliyor musun? Ben bir hata yaptım.

 

Aşık olmamam gereken kişiye aşık oldum. Evet biliyorum Uraz'a karşı hissettiğim hislerin aşk olduğunu. Bana kızar mısın bilmiyorum ama. Kendisini hiç görmediğim annem tarafından nefret edilen biri olmak istemiyordum. Benden nefret etme anne. Herkes zaten ediyor. Bir de sen edersen ateşten etrafı yakacak olan bu kalbime bir de sen ateş yakmış olursun. Bunu bana yapma.

 

Onu bırakmalıyım mı bilmiyorum. İçimden bir ses onu sevdikten sonra, ona büyük bir tutkuyla kapıldığımda değişeceğimi söylüyordu. Çok çaresizim anne. Dönüşmekten korktuğum kişi olacağım diye ödüm kopuyor. Bir elini uzat belki tutarım seni.

 

Uzat! Uzatmalısın. Kızının çaresiz olduğunu biliyorsun. Yeterince gücüm olmadığı ortada. Evet bu bir yıkılış, bu bir itiraf. Kimseye söylemediğim ama sana söylediğim bir itiraf. Yaşamayı hakediyorum ama yaşamayı haketmeyen insanlarla aynı gezegende yaşamayı haketmiyorum. Bu kadar büyük bir ceza verilmemeliydi bana.

 

Haketmemiştim. Kimse haketmiyordu ama bu normalleşti artık. Seni yakan babam girmedi hapse. Üstelik daha yeni hiç görmediğim dayımın beni öldürmek için yaptığı hain planı duydum. Hani o bebeklik fotoğraflarımda siyah sakallı, dövmeleri olan, iri, kaba bir adam olan dayım. Güldüğü hiç bir fotoğraf yoktu. Bu onu korkutucu göstersede en korkutucu tarafı acımasız bakışlarıydı. Eskiden beri o acımasız bakışlarıydı etrafta korku yaratıyordu.

 

Anne o bahsettiğim küçük çocuk vardı ya hani adı Uraz olan. O çocuk şimdi katilmiş duydun mu? Dayımla iş birliği kurmuş beni öldürmek için. Verdiğim yastığın canının acıyacağını düşünüp onu yarabantları ile iyileştirmeye çalışmıştı. İşte o çocuk acımasız bir katil olmuştu. Biliyorum sende buna inanmıyorsun. Bende inanmadım.

 

Nefesim kesiliyor, ellerim titriyor, çaresizim ve yine bağırıyorum. Ve yine kimse duymuyor. Sana geleceğim günü bekliyorum.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Sabancı Evi(1 ay önce)

 

Uraz ellerinde tuttuğu yastıkları koltuğa doğru dizdi. Yeni bir cinayet olayı vardı. Yastıkta herhangi bir iz yoktu. Dedektifliğe ilk başladığı günler olduğu için oldukça acemiydi. Yapması gerekenleri karşısında takım elbisesi ile duran komiser söylüyordu. Elleri cebinde olan komiser rahat tavrından ödün vermiyordu.

 

Yeni başlayan, asistanı Uraz'ı dikkatle süzüyordu. Ufak bir hareketinde işten atacak gibiydi. Bunu yapamazdı.

 

Uraz bunu fark etmişti. Dişleri her ne kadar kasılsada ona saldırmıyordu. Bu bir nedenden ibaretti. Onu engelleyen neydi? Bu görevlisinin dikkatini çekmişti. Patronunu iyi tanıyan adam Göktaydı. Patronu şimdiye kadar komiser falan dinlemez yüzüne dalardı. Dalmasını engelleyen şeyi Göktay çok merak etmişti.

 

Hemen yanındaki arkadaşına omuz attı. Ona ancak bu şekilde karşılık verirdi. "Aytekin" dedi arkadaşının ismini zikrederek. "Uraz neyi bekliyor? "

 

Aytekin uğraştığı tabletten başını kaldırdı. Oyun mu oynuyordu? Ahh o gerçekten yerinde ne yapması gerektiğini bilmeyen biriydi. "Dostum oyunu kaybettim senin yüzünden. " dedi kırık gözlerle tablete bakarak. Göktay'a bakmayı bile düşünememişti.

 

Göktay eliyle bir çırpıda Aytekin'in tabletini aldı. Daha uzun avantaj olduğunu bildiği için yine o çocuk gibi yaptıkları şey aklına geldi. Aytekin Göktay'dan tam 10 santimetre kısaydı. Abi-kardeş gibi olan ilişkileri kıskanılmayacak gibi değildi. Göktay elindeki tableti havaya kaldırdığında aklına Aytekin'in tableti almak için zıpladığı sahneler çoktan gözünün önüne gelmişti.

 

1.88 boylarındaki bu zayıf adam çelimsiz kolları olmasına rağmen küçük bir çocukmuş gibi zırlayarak tabletini almaya çalışıyordu. Sesleri evin içine doluştuğunda onlara yönelen bakışlardan habersizlerdi. Uraz yerinde kükreyerek "Derhal şu sesinizi kesin. " dediğinde ikiside oldukları yerde donup kalmışlardı.

 

Patronlarına daima sadık olan bu ikili, askerlik arkadaşlarıydı. Birbirlerine yakın olması en büyük örnekti. 5 dakika sonra Uraz da evden çıkınca arabaya binerek bir şeyler söylendi Göktay. Patronu onu dört gözle dinlemiyordu.

 

Patronunun tek işi arabayı çalıştırmaktı. Ahh o gerçekten berbat bir şofördü. Araba kullanabildiğini düşünüyordu ama Göktay ve Aytekin her araba kullanışında yol boyu bir yerlere tutunup dua okuyarak geçiriyordu zamanlarını.

 

Göktay endişeyle sordu. "O komiseri hiç sevmedim. " dedi dürüstçe. Patronu dikiz aynasından bakışlarını ona çevirmişti. Başını sallayarak onu onaylamıştı. Komiser sinir bozucu biriydi ve sinir bozucu insanlar Uraz'ın kırmızı renkli düşmanlarıydı. Evet yanlış değildi. O düşmanlarını renklere göre ayırır, cezalarını ona göre keserdi.

 

Ona saygısızlık yapanlar, sarı renkti. Ve bu renk en masum olanıydı. Sonucu mutlak ölüm değildi. Bir odaya kapatılarak özür dilemesi söyleniliyordu ve özür dileyene kadar o odada kalıyordu. O odalara tek girerdi. Ne yaptığı kestirelemezdi. Ancak içerden çığlık sesleri gelmediği sürece rahattılar. Bu renkteki düşmanlar pek hasar almazlardı.

 

Suikast girişiminde bulunan kişiler, yeşil renkteydi. Onlar gerçekten acı bir işkence görürler. Bağırış sesleri duvarları deler. Sonuç yine mutlak ölüm değildir ama Uraz'ın hayatına bir girişimde bulundukları için sakat kalırlardı.

 

Kendinden üst konumdaki insanların onu küçümsemesi en kötü 2.olanıydı. Bu sarı renktekilerden ayrıydı. Çünkü Uraz karizmasını yaralayan, kötü olduğunu, acımasız olduğunu söyleyen herkesi affederdi. Onu küçümseyen insanlar sözleriyle değilde bakışlarıyla küçümserdi. Uraz'ın bu yüzden sarı renktekilerden ayrı tutması bir nedendi. Bu kişiler kırmızı renkli düşmanlardır.

 

Geldik en kötü olana, siyah renkli düşmanlar... Bu kişiler Uraz'a değil, Uraz'ın sevdiklerine bulaşan kişilerin sonuydu. Uraz hayatının başında sevdiklerinin hayatını önemseyen biriydi. Ona yapılan herhangi bir haksızlık ölüm değilken Uraz'ın himayesindeki birinin zarar görmesi, hakaret edilmesi mutlak ölümdü. Bu ölümler işkenceli olurdu. Çeşitli uzuvları kesilirdi. Ya da daha büyük işkenceler görürdü. Bu işkencelerde diğerlerine göre Eren olurdu. Asistanı ondan ne kadar korksa da orada olmak zorunda gibiydi.

 

Aytekin söze girdi. "Patronum siz çoktan o herife dalmıştınız." dedi inanamıyormuş gibi. "Bir planınız mı var? "

 

"Var" dedi tek bir kelimeyle Uraz. Fazla konuşkan biri değildi ama onun himayesi altındaki kişilerle saatlerce konuşabilirdi. Bu zamana kadar hiç siyah renkli düşmanı olmamıştı. Bu da henüz kimsenin onun himayesi altında olmadığını açıklıyordu.

 

"Nedir patron. " dedi gözlerini kocaman açan Aytekin. Bir gözü halâ altta oynadığı oyundaydı. Ne ara tabletini almıştı. Uraz sinirle kaşlarını çattı. "İlk önce o tabletini bırak. " diye kükredi. Aytekin'in tableti bırakması 2 saniyede gerçekleşmişti. Oyuncağı elinden alınan bir çocuk gibi dudaklarını büktü.

 

Uraz sabır dilercesine dikiz aynadan bakmaya devam etti. "Planım basit. " dedi düz bir şekilde. Ardından anlatmaya başladı. "İlk önce sesimi çıkarmayıp yükseleceğim ve içinde 5 dedektifin bulunduğu o ünlü dedektif kadrosuna gireceğim. " dedi nefes verdi ve dudaklarını ıslatarak devam etti. "O gruba sızdıktan sonra Efnan. " dedi ve sustu. Bu suskunluğu korumalarının kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Onların konuşmasına izin vermeden devam etti.

 

"Efnan. Efnan Baysal'ı öldüreceğim. " dediğinde arabada bir sessizlik oluştu. Kimse konuşmaz iken Aytekin yine ortaya daldı. "Peki o hangi renkli düşman. " dediğinde meraktan delirecekti. Bu ismi hoş olan bayan hangi renkli düşmandı. Siyah renkli olmamasını umdu ama zaten o olamazdı. Uraz'ın himayesi altında tek bir kimse bile yoktu. Kırmızı renkli diye düşündü. Ünlü bir dedektif olduğuna göre Uraz'dan yüksek bir mevkideydi.

 

Ona küçümseyici bakışlar attığını düşündükçe yüzünde bir gülümseme belirdi. Elbette haberlerden o dediği bayanı tanıyordu. Anlamı kadar güzel bir kadın diye içinden geçiremeden edememişti. "Çok güzel bir bayan. Umarım sadece sarı renkteki düşmandır. O narin vücudu, kolları çizikler ve yanık izleriyle dolmamalı. " dediğinde patronunun son yaptığı işkenceyi hatırladı. Bir adama yakıcı bir madde fırlatmıştı. Evet patronu oldukça acımasızdı.

 

Uraz kaşlarını daha sert çattı. Öldürücü bakışlarını tam da Aytekin'e yollamıştı. "O hiç bir renge sahip değil. " dediğinde düşünmeden edemedi. "Ayrıca sana söylüyorum Göktay. Direksiyon elimden çıkıp canın arkadaşın Aytekin'e girmesin istiyorsan onu sustur. " dedi sakince.

 

Aytekin patronuna aldırış etmedi. "Öyleyse neden öldürüyoruz patron? Biz sadece suçluları öldürürüz. " dediğinde yine yanlış bir şey dedi mi diye düşünmeye başladı. Patronu onu liğme liğme doğrayacak biriydi.

 

"Bilmiyorum" dedi Uraz çaresizce. Neyin içine girdiğini idrak edememişti ama 2 gün önce seri katille bir anlaşmaya girmişti. Efnan'ın dayısıyla. O günden sonra artık eski Uraz değil gibiydi. Ne yaptığını çözemiyordu. Öyle bir durumun içindeydi ki korumaları bile endişeye kapılmıştı.

 

1 ay geçmişti ve Uraz o gruba dahil olmuştu. Efnan'ı öldüreceğini söylemişti ama daha henüz bir girişimde bulunmamıştı. Belkide onu bir odada kıstırıp boğazına bir bıçak geçirecekti. Ama bunu neden yapıyordu? Efnan suçlu değildi. Dayısına göre tek suçu karşı gelmekti. Ama kime karşı gelmişti. Bunların hiçbirini bilmiyordu.

 

Seri katile boyun eğecek bir çok kişi vardı ama Uraz asla boyun eğmezdi. Dik duruşu 2 kilometre uzaklıktan anlaşılırdı. Ama o gün garip bir şey oldu. Uraz ilk defa boyun eğmişti. Hem de tüm korumalarının yanında. İtibarı ayakları altında eziliyordu ama o buna rağmen öldürücü bakışlarını atmayı kesmiyordu.

 

Tek bir nedenden ötürü yere diz çöküp boyun eğmişti. Yalvarmasını istiyorlardı. Onu da yapmıştı. Bütün korumaları hatta asistanı Eren bile oradaydı ve gördükleri afallamalarına neden olmuştu.

 

KOSKOCA ŞİRKET SAHİBİ DİZ ÇÖKTÜ. YENİLGİYİ KABUL ETTİ.

 

Hayır etmedi. Etmeyecekti de. Onu Efnan'ın ölümüyle tehdit etmişlerdi. Efnan'ın ölümüne karşılık yine bir ölümdü. İki tarafta da Efnan ölüyordu. Ancak çok fark vardı. Uraz bu pis adamın Efnan'ın ölümüne neden olacak kadar yaşamasını istemiyordu. Efnan ölecekse dayısının kollarında değil, Uraz'ın kollarında ölmeliydi.

 

Bu bencillik değildi çünkü Efnan dayısı tarafından bir darbe yemek istemezdi. Onu Uraz'ın öldürmesi daha makbuldü. Haberler bu olayı konuşuyordu. Uraz'ın içinde düşündüğü tek şey ise Efnan'ın haberlere bakmamasını dilemesiydi. Eminimki onu çaresiz görmek pek hoşuna gitmezdi.

 

Aynı gün bir olay daha yaşanmıştı. Seri katilin gizlendiği yerden çıktıklarında Uraz dudağının kenarıyla gülümsedi. Eliyle tekrar seri katilin kaldığı evi işaret etti ve tükürürcesine konuştu. "Bu herifi siyah renkli düşman yapın. " dediklerinden hiçbir şey anlamadıkları kesindi. "Yeri geldiğinde ölümünü izlemek keyifli olacak. "

 

Arabasının kapısını açtığında ona soru sormak üzere olan Aytekin'i eliyle susturdu. Gerçekten çok soru soran biriydi. "Bir düşman daha geldi. " dedi imalı imalı konuşurken. Bu sefer Göktay hızla konuştu. Uraz onu engelleyememişti. "Hangi renkli düşman? " dediğinde meraktan çatlayacaktı.

 

Uraz yarım ağız gülümsediğinde bu onun öfkesini belli etmişti. Herkes bilirdiki Uraz bir tek sevdiği insanlara tam ağızla gülerdi.

 

"Siyah." dedi gülümsemesi büyürken. "Siyah renkli düşman. Onu da seri katil gibi siyah renkli düşmanların olduğu o soğuk depoya kapatın. " dediğinde birden gülümsemesi soldu. "Ya da seri katili yakalamayın. Onu yeri gelince öldürmesi gereken kişi öldürecek. " dediğinde tamamen kuşku barındırmıştı.

 

Aytekin en başta soracağı soruyu sordu. Bu sefer rahatlıkla söylemişti. "O adamın ismi ne? " dediğinde bu merak ettiği ilk soruydu. Uraz beklemeden cevap verdi. "Asaf." bunu söylerken içinde bitmek bilmeyen bir kin vardı. Siyah tarafta olduğuna göre Uraz'ın himayesi altındaki birine ya zarar vermişti ya da hakaret etmişti.

 

Aytekin şaşkınlıkla bakarken Göktay ismi not alddepoyasi birbirine zıttı. Aytekin çok soru sormayı seven, sevecen, çocuk ruhlu biriyken Göktay ise sessiz, soğukkanlı, tam bir iş adamı gibiydi.

 

Aytekin durmadan bir soru daha sordu. Bu cevabını en çok merak ettiği soruydu. Son sorusuydu. Kaşlarını havaya kaldırıken "Ben himayeniz altına birini aldığınızı bilmiyordum." dedi şaşkınlıkla. Şaşkınlığına Göktay da katılmıştı. İkisininde olanlardan haberi yoktu. Uraz soğukkanlılığını koruyordu.

 

"Yakında öğrenirsiniz. " dediğinde gözlerinde bir parıltı vardı. Gözleri uzun zamandan sonra ilk defa parlıyordu. Hayır tam gülümsemişti. O himayesine aldığı kişi kimse gerçekten ona tutulmuş olabilirdi. Bu onun sonu olurdu. Himayesi altına aldığı kişi öldüreceği isimdi.

 

EFNAN BAYSAL URAZ GÖKTÜRK'ÜN HİMAYESİ ALTINA ALINMIŞTI.

 

Bu kötü bir sonun fragmanı gibiydi. O karlı havadan kar taneleri değil, ateş parçaları düşüyordu finali belli edercesine.

 

Efnan Baysal Uraz'ın himayesi altına giren ilk kişi olmuştu. Bu onun zorlu zamanları olacağını gösteriyordu. Uraz'dan nefret edenler Efnan'ı bulduğu her yerde öldürmeye çalışacaktı. Rahat bir nefes alamayacaktı. Ve o hep suikastlara kurban gidecekti. Arkasına bakmadan yürüyemezdi. Ya arkasından bir bıçak darbesi alırsa.

 

Bunlar Uraz'ın düşündüğü konular mıydı. Efnan'ı bekleyen hayat Uraz'ın kötü planlarıyla dolmuştu. O gerçekten acımasızdı. Aptal değildi değil mi? Himayesi altına aldığı kıza herkesin saldırmaya çalışacağını düşünmüştü. Planlarını kimseye söylemiyordu çünkü kimseye güvenmiyordu.

 

Her an bir hain çıkıp sırtından vurabilirdi. Bu zaten seri katile diz çöktüğü için biten itibarı ile tekrardan sarsılacak olmanın acısıydı. Planları gizlilik dahilindeydi ve bunu Eren, Göktay ve Aytekin de dahil kimseye anlatmayacaktı.

 

Patronlarının onlara güvenmemeleri her ne kadar kalplerini kırsada doğru olan buydu. Bu kadar insan Uraz'a hayranlık beslerken himayesi altındaki kişi kıskanılacak ve öldürülecekti. Efnan Baysal bir oyuna kurban gidecekti.

 

Oyun bu değil mi? Evet oyundu. Çıkışı nerede bilinmeyen ama sonu nasıl olduğu bilinen bir oyun. Kimi kaybedilenler olacak kimi canı acıyanlar. Uraz'ın himayesi altındaki kişiye gelen bir zarar ise kaçılmaz bir oyunun vahşete dönüşmesi olurdu.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Boş loş ışıkları olan bi odadaydım. Karşımda bir televizyon ve yemek arabası vardı. Burası hastane olmalıydı. Üstümde beyaz bir hastane battaniyesi vardı.

 

Kolumda ve bacağımda hissettiğim tarifsiz acı kıvranmama neden oluyordu. Kapının önünden gelen sesler gelince kıvranmayı bıraktım. Bu Uraz'ın sesiydi.

 

Yanındaki birine bir şeyler anlatıyordu. Onları göremesemde sesleri çok net anlaşılıyordu. "Eren" demişti karşısındaki adama. "Ona bir şey olsaydı... " Sustu. Sesi kızgın geliyordu. "Ona bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim. " Ne demek istiyordu. Ben zaten bağırmamak için zor duruyordum.

 

Eren konuştu bu sefer. "Özür dilerim. " sesi bir acının sesiydi. "Özür dilerim. " dedi tekrar. "O aracın frenlerini ben bozdum. Bozmasaydım belkide Efnan Hanım burada olmayacaktı." Uraz'ın öfkeli sesi geldi bu kez. Duyduklarımın şoku ağır bir acıyla birleşmişti.

 

"Efnan'ın o araca bineceğini nasıl kestiremedin? " duygusuz gibiydi. Ses tonu konuşmaktan yorulmuş gibi geliyordu.

 

Dudaklarımın arasından bir inilti çıktı. Hem acının etkisiyle hem de duyduklarımın etkisiyle. Boynumda kazalardan sonra boynu kırılanlara taktıkları o şey vardı. İsmi şuan bile aklıma gelmiyordu. Çoğu şey aklıma gelmiyordu. Kaza anı silik gibiydi beynimin içinde.

 

Boynum kırılmıştı. O da yetmemişti. Sol kolum ve sol bacağımda alçılıydı. Yüzümün bir kaç yerinde çizik olduğunu hissedebiliyordum. Yarabandı kendini açıkça belli ediyordu.

 

Kapıdaki gürültü kesilince içeriye birileri daldı. Doktor, Uraz ve Eren. Şimdi onlara tahammülüm dahi yoktu. Onların yüzünü görmek istemiyordum.

 

Yataktan doğrulurken Uraz koşarak beni durdurdu. Doktor bakışlarını dosyasında gezdirirken bana tebessüm ediyordu. "İlk önce söylemek gerekirse sol kolun ve sol bacağım çok şiddetli bir derece kırılmış. " Bildiğim şeyleri tekrar dinliyordum. Biliyorum dercesine kafamı salladım. Bunun üzerine doktor dosyaya tekrar baktı. "Ciddi bir durum söz konusu değil. " dediğinde elindeki dosyayı bana uzattı ve işaret etti. "Dosyadaki bazı yerleri imzaladığında buradan taburcu olabilirsin. "

 

Bu duyduğum haberlerden en güzel olanıydı. Hastane ortamı bir çok hasta gibi benimde sevmediğim ortamlardı. Uraz endişeli bakışlarını yüzümde gezdirdi. Bakışları yüzümün her zerresinde gezindikten sonra kollarıma, boynuma ve bacaklarıma kaydı. Kırıklar oldukça canını yakıyordu.

 

Doktor odadan çıktıktan sonra Başımı boşluğa döndürdüm. Uraz arkamda kalmıştı. Arkamda duran tekli mavi koltuğa oturdu ve endişeli gözleri yine bana baktı.

 

"İyi misin? " donuktu.

 

"Sence"

 

Tamamen ifadesizdi. Cevabım ona karşı kızgın olduğumu gösteriyordu. Ona doğru dönmeden hissizce konuştum.

 

"Ölebilirdim. " dedim o anlar gözümde canlanırken. Gerçekten ölebilirdim. Arkamda bir hareketlenme oldu.

 

Oda da Eren yoktu ve Uraz ile tek başımaydım. Olduğu tekli koltuktan kalkıp hızla yanıma gelmişti. Siz çöküp sağ elimi elinin içine aldı. "Özür dilerim Efnan. " demekten başka bir çaresi yoktu. Sağ elimin içine öpücükler kondurdu. Tatlı bir öpücük ve ardından binlerce öpücük. Elimi ondan kurtarmak için çabaladım.

 

En sonunda elimi kendime doğru çekip kurtarmıştım. "Orada" sesi kesik kesik geliyordu. "Orada gözlerini kapatınca aklımı yitirecek gibi oldum. " Aklına geldikçe deliriyordu. Gözleri dolmadı. Ağlamıyordu ama endişeli gözüküyordu. "Pislik herif. " diye bağırdım ona karşı. Afallamış gibiydi. Ancak bu afallayışı kısa sürdü.

 

Ellerini açtı ve beni yataktan aldı. Ah olamaz yine aynı şekilde bana acı veriyordu. Çok çaresizdim. Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Sağ elimle omzuna yumruğumu geçirdim ama yok bırakmıyordu. Yüzüme bakarken açık penceren sızan güneş tam onun yüzüne çarpıyordu. Saçları kızıl bir renge dönüşmüştü.

 

"İnatlaşmayı bırak eve geçince hesabını sorarsın bal küpü. " diye baktığında eridiğimi hissettim.

 

Efnan ne oluyor sana. O senin bu hâle gelmene neden oldu.

 

Çırpınmayı bıraktım. Uraz beni Eren ve Göktay'ın durduğu yere getirdi ve arabanın içine bıraktı. Dosyaya imza atmadım. Bildiğin kaçırıyorlardı beni. Ben arabanın içindeyken kapı daha örtülmemişti. Bakışlarını Göktay'a çevirdi. "Efnan'ı eve bırakın sonra Aytekin'i ve Eren'i alıp benimle gel. "

 

Ne olacaktı? Nereye gidecekti? Göktay başını salladığında şoför koltuğuna oturdu.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Uraz bir depodaydı. Siyah renkli düşmanlara işkence ettiği yerdi burası. Ölüm kokuyordu bu depo. Karanlık ve ürkütücüydü. Uraz buraya birini öldürmek için gelmemişti. Elleri bağlanmıştı. Bacakları da sıkı bir halatla çözülemeyecek düğüm içine atıldı. Uraz donuk bakıyordu. Burada olması Efnan'a istemeden de olsa zarar vermesindendi.

 

Adaletli biriydi. Yakın bir zamanda sırf Efnan'ın kolunu sıktığı için Asaf'ın parmağını kesmişti. O ise sol bacağının, sol kolunun ve boynunun kırılmasına neden olmuştu. Onun cezası daha ağır olmalıydı.

 

Eren endişeli gözlerle bakarken Uraz başını kaldırdı ve "Ne bekliyorsun vursana bana? " dedi Eren'e bakış atarak. Ona vurmasını istiyordu. Eren tereddütle baktı patronunun yüzüne. Vuramazdı. Uraz bir kez daha "Vur." dedi.

 

Eren bundan sonra pişman olacağını bilmesine rağmen Uraz'ın karnına yumruğunu geçirdi. Göktay ve Aytekin kenarda şaşkın bakışlarla izliyordu. Eren art arda yumruklar geçirdi. Burada genellikle Uraz yumruk atar kendisi izlerdi.

 

Uraz'ın buraya bağlanıp yumruklanıcağını asla düşünemezdi. Bunu kimse düşünmezdi. Tam 5 kere karnına yumruk darbeleri almıştı. Yüzünde bir iz yoktu. Henüz oraya vurulmamıştı. "Yüzüme vurmayın. " dedi Uraz. Karnında peşi sıra sesler geliyordu. Boğazından bir hırıltı çıkıyordu. Efnan gibi bağırmadı. Sustu ve acısını içine attı. "Yüzüme vurmayın. " dedi tekrar. Eren'in yumruğu havada kalmıştı. "Onu etkileyen tek yönüm yüzüm. Onuda elimden almayın. " dediğinde hepsi çok şaşkındı. Dönüp kaldıklarını göre biliyordu Uraz.

 

Eren yumruğunu yere indirdi. Yüzüne vurmayacaktı.

 

Uraz başını kaldırdı. "Dilimi kesin. " dedi net bir sesle. "Ben frenlerin kesilmesi emrini dilimle söyledim. "

 

Aytekin daha bir şaşkındı. Patronu dilsiz bir adam mı olacaktı? Eren hayır anlamında başını salladığında ağzından çıkacak olan sözlere mâni olamadı. "Hayır bunu yapmayacağım. " dedi gözünden bir damla yaş akarken. Siyah renkteki düşmanlar çeşitli uzuvları kesilerek öldürülüyordu.

 

Uraz'ın planı da buydu. Adaletli davranıp bir uzuvunu kaybedip hayata gözlerini yumacaktı. "Dilimi kestikten sonra öldürün. " diye emir verdi. Eren'in itiraz ettiğini duymamış gibiydi. Eren bir kez daha kafasını salladığında ağzından çıkan küfürü tutamadı.

 

"Piç herif benden senin dilini kesip sonrada öldürmemi nasıl istersin? " dediğinde hepsi bakışlarını Eren'e çevirmişti. Uraz kaşlarını havaya kaldırmıştı. Az önce asistanı ona küfretmişti. Sarı renkli bir düşman olacaktı ancak kendi işini bitirmesini bekleyebilirdi. "Sana yapman gerekeni söylüyorum. " diye kükredi Uraz. "Çeneni kapat ve şu işi bitir. " oldukça kızgın olmasına rağmen kendine dahada kızgındı. Efnan'a bunu yaşattığı için çoktan ölmesi gerektiğini düşünüyordu.

 

Kendi himayesi altındaki kişiye zarar verdiği için öldürülüyordu. Eren bir tane daha küfür savurarak dilini kesmek için makas arayışına çıkmıştı. Bu makas terzi makası falan değildi. O makası birilerinin uzuvlarını kesmek için kullanıyordu. Çok geçmeden Eren elinde o makasla gelmişti. Bunu kendisi yaptığı için kendini asla affetmeyecekti. Gözlerini sıkıca kapattı. Uraz büyük bir iç çekti.

 

Aytekin ve Göktay da gözlerini yummuştu. Eren gözlerini açtı ve Uraz'a doğru yürüdü. Uraz sımsıkı kapattığı gözlerini açtı ve dilini dışarı çıkardı. Kararından halâ memnundu. Dilsiz bir adam olacaktı.

Loading...
0%