@beyzaodabas
|
"Sessizce bir köşede izleyemezdim onu. Benim için elinden geleni yapan adamın ruhunda bir acı vardı ve bu benim kalbimde hissedebileceğim kadar büyüktü. O nasıl katlanıyordu buna? "Kahkaha sesler
ˏˋ°•*⁀➷ç
Efnan
Hayata dair hissettiğim en acımasız duygu babamı öldürmek istemem değildi. Ya da Asaf'ı öldürmek falan da değildi. En acımasız planım yine ölümdü ama bu ölüm babam veya Asaf'ın değildi. Kalbimin ölümü çünkü ben çok önceden hissetmiştim. Kalbimin ölüme yaklaştığını.
Bu böyle bir ölüm değildi. Şuan beni arayan seri katil, adamları ve babamın olduğu bir hayatta ölümdü bu. Hislerime karşı ölümüm ve çaresizliğime karşı ölümüm.
Doğa benden cevap beklediğini her hâlinden belli ediyordu. Ona cevap vermek istediğim bile tartışılırdı. "Küçükken bir çocuk vardı. " dedim ve anlatmaya başladım. Elimi sıkıca tutuyordu. Onu bana yakın görmek mutlu olmama neden olmuştu. "Benim yastığım vardı ve o yastık babamdan dayak yerken parçaladığım bir yastıktı. " dediğimde ikimizde yutkunduk. Büyük bir iç çekip devam ettim. "O küçük çocuğun da acı çektiğini görünce yastığımı ona verdim. Ona 'Bu yastığa istediğini yap' dedim. " diyerek o anları tekrar gözümde canlandırdım. Fazla detaya girmeden anlatmayı başarmıştım. "O da yastığı aldı ve benim açtığım yaraları kapatmak için yastığı her acı çektiğinde yara bandı ile bantladı. " dediğimde bir kez daha yutkundu. "O küçük çocuğu şu an tanıyor musun? " dediğinde ona hafifçe baş salladım. "O küçük çocuk Uraz." dediğimde istemsizce gözlerim doldu.
Asaf o küçük çocuğu biliyordu ve psikopat biri olduğu için Uraz'a saldırmaya yeltenecekti. Benim yüzümden Uraz zarar görecekti. Bunu elbette istemiyordum. Asaf ile buluşup konuşmam gerekiyordu. En kısa zamanda onunla buluşmalıydım. Doğa ellerimi sıkıca tutarken konuşmamızı bir erkek sesi bozdu.
"Sonunda işim bitti. " diyen sese doğru başımı çevirdiğimde bu kişinin Göktay olduğunu görmüştüm. Boynundan aşağı doğru akan ter onu yoracak bir işi vermelerinden kaynaklanıyordu. Uraz çalışanlarına acımasızca davranıyordu.
Göktay yanımıza geldiğinde bana bakarak gözlerini kırpıştırdı. "Odanızı kontrol ettim. Hiç bir şey Efnan Hanım. " dediğinde neden odamı kontrol ettiğini anlamıştım. Asaf'ın tehditinden sonra her yerden tuzak çıkabilirdi. İçtenlikle ona gülümseyerek konuştum.
"Bana Efnan de Göktay. Ben sizin o patronunuz kadar korkutucu biri değilim. "
Göktay yüzünde ufak bir tebessüm bırakınca bu seferde Doğa'ya döndü. "Ben gidiyim artık. "
"Görüşürüz." dedi Doğa el sallayarak.
"Umarım."
Göktay hızla evden çıktığında ikimizde arkasından bakakalmıştık. Umarım demişti değil mi? Bugün gerçekten ikisini yakıştırmaktan başka hiç bir şey yapmamıştım. Bir yandan Kamer ve Doğa'yı yakıştırırken bir yandan ise Göktay ile Doğa'yı yakıştırıyordum.
Doğa uzun süre daha arkasından bakmıştı. Ben arkasından bakmayı bırakalı uzun zaman olmuştu. Düşündüğüm tek şey Urazdı. Kahretsin o adam kalbimi çalması yetmiyor gibi beynimi de sulandırmıştı. Ondan başka bir şey düşünememek oldukça kötüydü. Bunun farkına daha yeni varıyordum.
ˏˋ°•*⁀➷
Berk Kamer ile aramadan inmişti. Geldikleri hastane Mevsim'in o gece hızla yatırıldığı hastaneydi. Berk'in bakışları hastanenin tabelasında durunca yutkundu. Mevsim'i en son ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu ama onu özlediğini iliklerine kadar hissetmişti. Ondan sonra baya gelişmeler yaşanmıştı ve bu gelişmeleri ona anlatmak için sabırsızlanıyordu.
Yanına hızla gitmek için adım atmıştıki Kamer de onunla birlikte bir adım attı. Kamer'in gelmesini istemiyordu. Mevsim ile baş başa olmalıydı. Berk Kamer'e yöneldiğinde Kamer de ona yöneldi. "Sen burada beklesen olur mu? " diyerek Kamer'e sevimli bir kaç hareket yaptı. Berk diğerlerinden oldukça farklıydı.
Kamer sırıtarak başını salladı. "Ahh tabi sen yani siz baş başa kalın. " diyerek büyük bir kahkaha patlattı. Hastanenin kapısının önünde garip hareketler yapmaları birazdan bir kaç doktorun gelip onları tedavi etmesine neden olacaktı. Deli raporları çıkarsa kendilerini başka bir hastanede bulabilirlerdi.
Berk oflayarak hastaneden içeriye girdi. Kimsenin olmaması garibine giderken hastanenin olduğundan daha sessiz olması onu daha fazla tedirginliğe sürükledi. Mevsim'in sağlıklı bir şekilde hasta yatağında yatıp uyuduğunu düşünmekten başka hiç bir şey yapamadı.
Asansöre yöneldi ve Mevsim'in olduğu 3.katı basarak asansörü çalıştırdı. Tedirginlikten tüm tırnaklarını yemiş olabilirdi. Asansör durduğunda kapı açıldı. Berk çıkacakken duraksadı. Nefesi kesildi ve kalp ritmi olduğundan daha yüksek atmaya başladı. Kalbinin bu kadar hızlı atması normal değildi. Asansörün içinden 3.katın koridoruna baktı.
Karanlık ve sonu nereye gittiği belli olmayan bu koridorda yalnızca fare sesleri duyuluyordu. Mevsim'in durumu iyi değildi. Böyle bir yerde kim iyi olabilirdi diye düşündü Berk. Asansör kapanacaktı. Korkusunu yenmesi gerekecekse o bugün olmalıydı. Asansör kapanmak üzereyken kenardan sıyrılıp kendini asansörden attı.
Koridorun sonuna baktıkça gözleri kararıyordu. Fare sesleri oldukça ürkütücü geliyordu. Bakışları kapılara yönelmişti. Ancak bu karanlıkta hiç bir yazı okunmuyordu. Üstelik dehşet verici bir koku da koridoru kaplıyordu. Berk burnunu tutarken Mevsim'e sesini duyurmak için bağırdı. Sesi duyulmayan biri olarak onun sesini bir tek Mevsim duyabiliyordu. Tekrar duy sevgilimdedi içinden. Hislerini açığa çıkardıklarına göre onu rahatça sevgilisi olarak kabul edebilirdi. Sen benim sesimi hep duyarsın. Yine duy ben buradayım. Hiç gitmedimdiyerek içinden yakınıyordu. "Mevsim" dedi bağırarak. Gözleri kararırken onun ismini zikretmekte zorlanıyordu. Karanlığa baktıkça travmaları canlanıyordu. Mevsim'in sesini duyamamak onu daha çok bitiriyordu. Sol eli ile burnunu kapatırken sağ eli ile duvara sürtünerek ilerliyordu.
Arkasında bir ses duydu. Bu fare sesi değildi. Bir uğultu sesiydi. Belkide camlar açıktı. Bu karanlık yerde camların açık olup olmadığını bile göremiyordu. Kamer şu ana kadar neyi bekliyordu. Neden gelmemişti. Ona gelmemesini söylemiş olabilirdi ama uzun bir süreden sonra gelebileceğini düşünmüştü.
Berk karanlık ile yüzleşirken Kamer arabasının kaportasına yaslanmış telefonuna bakıyordu. İçinden ise ne kadar uzun süren bir görüşmeydi bu diyordu. İki aşığı yalnız bırakmayı istiyordu. İşler tamamen çığrından aşmıştı ama o telefonuyla oynarken içinden düşüncelerine engel olamıyordu. Telefonunda Berk arıyor yazısı belirince daha büyük gülümseme belirdi dudaklarında. Onu açmadı ve gelmeyi reddetti. Onları yalnız bırakmalıydı. Bolca özlemlerini gidermeliydiler. Berk'in sürekli gelen aramalarına rağmen sabırla hepsini reddetti. Aklından kötü bir şey olacak ihtimali bile geçmiyordu. Çünkü neticede orası bir hastaneydi. Mevsim'e bir şey olduysa doktorlar çare bulabilirdi. Onun dışında güvenlikler oldukça fazlaydı. İçeriye silahlı biri kesinlikle giremezdi.
O oyunbaz Berk Mevsim ile tek başına kalmaktan utandığı için onu çağırıyor olmalı diye düşündü Kamer. O yüzden gelen hiç bir aramayı kabul etmedi. Berk hislerinin üzerine gitmeliydi. Aynı şu an korkularının üzerine gittiği gibi.
Berk karanlıkta ilerlerken Kamer'e küfür yağdırıyordu. 14 kere aramasına rağmen açmamıştı. Önemli bir durum olduğunu anlaması gerekiyordu. Gözlerini kapattı. Karanlık olan bu koridor her an içinden bir yaratık fırlayacakmış gibi duruyordu. İzlediği her korku filminde böyle bir koridor vardı.
Daha önce bir kez geldiği bu koridor, aydınlatması olunca onu etkilememişti ancak şu an olaylar etkilemekten çok korkutmak olmuştu. "Keşke ilk geldiğimde odanın konumunu ezberleseydim. " dedi Berk sızlanarak. "Mevsim beni duyuyor musun? " dedi çaresizce. O her durumda bu kadar çaresiz olmaktan bıkmıştı.
Karanlıktan gelecek olan bir sese hasret kaldığını bir kez daha anladı. "Buradayım." diyerek ağlayan bir kız sesi duydu. Bu Mevsimdi. Onu hemen bulması gerekiyordu. Bu zehirli gaz olabilirdi. Her an bayılıp kalabilirdi. Ya da ölebilirdi. Berk hemen canlandı. Bitik olan bakışlarını heyecanla açtı. "Mevsim." diye bağırdı karanlığın içinden. Tekrar sesini duymayı binlerce kez diledi.
Tekrar tekrar adımlar attı. Karanlığa doğru konuşmaya devam etti. "Yanına geliyorum." diyerek seslendi. Boşlukta gidiyordu ama nereye gittiğini bilmiyordu. Duvara yaslanarak odaların kapısında ellerini gezdirdi. Bunu yaparken gözlerini açmaya cesareti yoktu. Küçüklüğünden beri karanlıktan her seferinde korkardı. Bir gün bu korkusuyla burun buruna geleceğini biliyordu ancak şu an iki korkusuyla yüzleşiyordu. Karanlık korkusu ve zaafı olan kadını kaybetme korkusu.
Parmakları teker teker kapılarda dolaşıyor, gözleri oda numaralarına bakıyordu. Mevsim'in olduğu odanın numarası şu ana kadar gözüne çarpmamıştı. Böylelikle Berk içinden öfkeyle haykırıyordu. "Nerede bu oda? " diye söylenirken dişlerini sıkıyordu. Burnundan verdiği hızlı nefesler sinirini belli ediyordu.
En son eli bir kapıya çarpmıştı. Heyecanla gözlerini kocaman açtı ve kapıya yöneltti. Karanlık olsada kapıların üstünde yazan oda numaraları gözükebiliyordu. Kocaman sayılar ile 34 yazıyordu. Sonunda bulmuştu. Kapıyı hızla açıp içeri daldı. İçerisi de tıpkı dışarısı gibi zehirli gazlar ile dolmuştu. Karanlıkta sadece o yeşilimsi gaz görünüyordu.
Berk elleri ile gazları kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Dakikalarca gazların arasındaydı ve biraz daha bu havayı solursa bayılabilir ya da ölebilirdi. Sol elini ağzına ve burnuna bastırdı. Tek eli ile hem ağzını hem de burnunu kapatabiliyordu.
Alnından boncuk boncuk ter akarken telaşla odanın içinde Mevsim'i aramaya başladı. Küçük bir odaydı. Yani çabuk bulabilirdi ama bu karanlıkta bulması uzun sürüyordu. Gözlerini yatağın olduğu tarafta gezdirdi. Mevsim olsa olsa orada olurdu. Birini görmüştü bu Mevsim olabilirdi.
Ancak oturmuyordu. Yatıyordu. Bayılmış olmalıydı. Yeteri kadar gaz solumuştu. Ölmüşte olabilirdi. Bu ihtimal Berk'in daha fazla endişeye kapılmasına neden oluyordu. Hızla ilerleyeceği esnada bir anda yere yığıldı. O da aynı gazdan oldukça solumuştu. Şimdi bayılma sırası ona gelmişti.
Şu an olmazdı. O bayılırsa Mevsim ölebilirdi. Onları burada kimse bulacak gibi değildi. Kamer desen yarım saat olmuştu ama halâ gelmemişti. Burada ölüme terk edileceklerdi. Ayaklanmaya çalıştı ama tekrar düştü. Defalarca öksürdü. Bağırsa sesi duyulmadı ve o da herkes gibi bağırışlarında boğuldu.
"En çok neyden korkuyorsun? " demişti eskiden gelen bir akrabası Berk'e. O zaman fazla düşünmeden bile karanlıktan korktuğunu söyleyebilirdi. Zaten herkes Berk'in karanlıktan korktuğunu biliyordu ama alay etmek için hep bunu soruyordular.
"Boğulmak." demişti karanlığın aksine. Dediklerinin herkeste şok etkisi yaratmasını sevmişti. "Nasıl boğulmak? Su ile mi yoksa ip ile mi? " diye sormuştu ondan yaşça küçük olan kuzeni. Bütün aile üyeleri onunla birlikteydi. Güzel bir ailesi vardı. Aynı zamanda babası, annesi tarafından da sevilirdi. Bu onu şanslı biri kılıyor olmamalıydı. Her çocuk mutlu bir ailede yaşamayı hakediyordu.
Zengin bir ailenin en büyük oğluydu. Ondan 2 yaş küçük kız kardeşi vardı ve ikiside eşit olarak sevilirdi. Ayrım yapmayan bir ailede olması da şansı değildi. Çünkü her aile böyle olmalıydı. Bunlar Berk'in düşüncesiydi. Ailesi büyük bir soydan gelmiyordu ama babası ünlü bir komiserdi. Berk de bu yüzden dedektif olmuştu. Babası onu komiser yapmıştı. Olduğu meslekten sıkılmıyordu. Bu mesleği isteyerek olmuştu.
Berk kafasını olumsuz anlamda sallamıştı kuzenine. "İkisi de değil. " diyerek daha fazla dikkat çekti. Bütün aileyi etrafına toplamış hepsini yiyecek gibi bakıyordu. Ailesini severdi ama herkes gibi akrabalarından nefret ederdi. "Öyleyse ne? " diyen kardeşi Aylin'di. Kardeşini hep seven bir abi olduğu için ona yumuşak bakışları ile bakıyordu. Bu bakışına karşılık kardeşi yalnız cevap beklercesine bakıyordu.
"Sesimde boğulmak. " diyerek kardeşine göz kırptı. O günden beri en korktuğu şey sesinde boğulmak olmuştu. Karanlığın bir çıkışı vardı ama onun yoktu.
Belki sesi duyulur diye bağırdı. Bu sefer işe yarar diye sesini her zamankinden daha da yüksek çıkarmıştı. Mevsim bayılmamış olsaydı o çoktan duymuştu. İkisi de birbirinin sesini duyabiliyordu. Yere yığıldığında elini ağzına daha çok bastırdı. Ancak artık çok geçti. Çoktan gazı fazlasıyla solumuştu. Bakışlarını kapıya doğru yöneltti. Kimse yoktu.
Kimsenin gelmeyeceğini bilerek bağırmıştı zaten. Düşüncelerini bozan bir kahkaha sesiydi. Erkeğe ait olan bu kahkaha sesleri Berk'i sinir etmişti. Her şeyin başında bu kahkaha seslerinin ait olduğu adam olmalıydı. Onu eline geçirmek istedi. Kahkaha sesleri gittikçe uzaklaşıyordu.
Berk ellerini yere bastırdı ve bir kere daha kalktı. Bu sefer önceki deneyişine göre daha fazla ayakta kalabilmişti. Gözleri kararıyordu. Ancak başarmalıydı. Normal bir hastanede olanlardan daha fazlası olmuştu. Burası bir hastane olamazdı.
Ayağa kalktı ama salına salına yürüyordu. Elleri ile gittiği yeri bulmaya çalışıyordu çünkü gözleri ara sıra kapanıyordu. Yine kapanacakken dizleri sert bir cisme çarpınca dikkatle açıldı gözleri. Yatağın oraya varmıştı. Mevsim yatakta uzanıyor gibi durmuyordu. Ellerinde kelepçe olması Berk'in gözünün dönmesine neden olmuştu.
"Kim yaptı bunu? " diyerek dişlerinin arasından konuştu. Yumruğunu yatağın boş kısmına geçirdi ama yumrukları bile güçsüzleşecek kadar kendinden geçiyordu. Hemen çekmeceleri karıştırmaya başladı. Eline aldığını yere fırlatıyordu. Her yeri dağıtmıştı ama bu lanet olası anahtarı bulamamıştı. Tekrar Mevsim'in başucuna geldi.
Ellerini yüzünde gezdirdi. Gözleri kapanıyorken yastığın hemen yanındaki anahtarı gördü. Anahtar başından beri oradaydı ama Berk göremiyordu. Anahtarı hızla eline aldı ve kelepçeleri açmaya başladı. Mevsim'in elleri kelepçeden kurtulunca yatağa düştü.
Bilekleri kelepçenin çıkardığı izler ile doluydu. Bu buradan kurtulmak için çok fazla kendini hırpaladığını gösteriyordu. Berk gözlerini bileklerinden saçlarına çevirdi. Mevsim'in saçları uzundu ama artık kısalmıştı. Ona fazla işkence etmiş olmalıydılar.
"Hepsini ödeteceğim." derken Berk'in gözünden bir yaş aktı. Bir kaç defa sarsıldı ama yere yığılmadı. Mevsim'i kucağına aldı. Sağ eliyle ağzını ve burnunu kapatıyordu. Kendi ağzını ve burnunu değil, Mevsim'in ağzını ve burnunu kapatıyordu. O zaten bayılmıştı.
Sarsılarak yürüyordu. Gözü kararıyordu ama Mevsim'i düşürmemek için özenle atıyordu adımlarını. Asansöre tekrar bindi. O kattan ayrılmak onu mutlu etsede bayılacağı kesindi. Sadece bir kaç dakika daha dayanmak istemişti. Mevsim'i Kamer'e ulaştırdıktan sonra bayılabilirdi ama şimdi olmazdı.
Asansör zemin katta durunca dizlerinin üstüne düştü. Olamaz şimdi bayılamazdı. Mevsim ölebilirdi. O kattan ayrılmalarına rağmen eli halâ Mevsim'in ağzının üstündeydi. Onu bırakırsa daha tutamayacak gibi geliyordu ona. Asansörden çıkınca dizlerinin üstüne tekrar düştü. "Yardım edin. " diye öyle bir bağırdı ki bu bir bağırıştan daha ötesiydi.
Sesi ilk defa duyulmuştu. Gözleri kararırken onlara doğru koşan Kamer'i gördü. Kucağında Mevsim varken bayılamazdı. Kamer endişeyle yanlarına koşunca Berk Mevsim'i Kamer'e doğru uzattı. Dizlerinin üzerinde başını yukarıya kaldırarak Kamer'e doğru bakıyordu. Kamer eğilip Mevsim'i kucağına aldığında Berk'e bakarak bir şey söyleyecekti ki Berk erkenden lafa girdi.
"İlk onu götür. " dedi ve yana doğru yığıldı. Daha fazla dayanamamıştı. Mevsim için kendinden daha çok endişeleniyordu. Onu yere bile bırakmamıştı. Kamer'in almasını bekleyene kadar bayılmadı. Korkak bir erkekti ama dirençliydi. Birini kendinden daha fazla düşünecek kadar seviyorsa onu kimse durduramazdı.
Kamer ne olduğunu anlamadan kucağındaki Mevsim ile bakıştı. Onunda gözüne çarpan ilk şey saçları olmuştu. Anlaması uzun sürmüştü ama sonunda burada bir şeylerin döndüğünü anlayabilmişti.
"Bir gün birini canından çok sevecek olabilirsin oğlum" dedi babası oğlunun saçını okşarken.
"Hayır baba ben sadece sizinle olacağım. Kendi canımdan çok düşündüğüm biri olmayacak. " dedi Berk elindeki araba ile oynarken.
"Bir gün olacak. " dedi babası ve oğlunu odasında bırakıp dışarı çıktı.
Berk babasının ne dediğini anlamamıştı ama kendi canı söz konusuysa babası ciddi olmalıydı.
ˏˋ°•*⁀➷
Koltukta tek başıma oturuyordum. Doğa da az önce odasına çıkmıştı. O benimle aynı ortamdayken daha az canım sıkılıyordu. Buna yeni karar vermiştim. Kabullenmem gerekiyordu. Ben bu ekibi çok sevmiştim. Kendi ailemden görmeye başlamıştım.
ˏˋ°•*⁀➷
"Yalvar." diye bağırdı Uraz. Bu sesi korkutucu tarafını gösteriyordu. Karşısında Asaf vardı. Diz çökmüş, ağzında yazdığı not vardı. Uraz onu iyice hışır etmişti. Yazdığı not kan ile bulanmıştı. Asaf'ın ağzından kanlar yere akarken Uraz'ın aklına bu işkence odasında bağlı olduğu geliyordu. Buraya en son birine zarar vermek için değilde zarar görmek için gelmişti.
Onu kararından vazgeçiren Efnan'ın ona yazdığı nottu. Şimdi yine himayesi altındaki kişiye gelen zarar yüzünden bu odadaydı.
Asaf'ı ölene kadar dövmüştü. Ancak bu adam ölümsüzdü. Hiç bir şekilde ölmüyordu. Yani kellesini koparıp atsalar yine yaşardı. Asaf sırıtarak bakmaya devam ediyordu. Uraz Asaf ona her böyle baktığında yumruğunu karşısındaki psikopata geçiriyordu. "Yalvarmamı mı istiyorsun? " dedi sırıtarak Asaf.
"Evet" dedi Uraz öfkeyle dişini sıkarak. "Sen o küçük çocuksun değil mi? " dedi Asaf düşünür gibi bakarak. Uraz'ın Efnan'ın küçükken yastığını verdiği çocuk olduğunu anlamıştı. Hem kötüydü hem de zeki. Uraz anlam veremeyerek baktı. "Hangi küçük çocuk ahmak?" diyerek güldü.
Asaf'ın yediği yumruklardan dolayı delirdiğini düşünmeye başlamıştı. Asaf Uraz'ın gülümsemesini takmadan "Hani Efnan'ın küçükken yastık verdiği çocuk. " dediğinde Uraz'ın kafasında bir şeyler oturmuştu. "Evet o çocuğum. " diyerek Asaf'a bakışlarını küçümseyici bir şekilde yöneltti.
"İşte bu yüzden Efnan'a olduğundan daha fazla işkence çektireceğim. " der demez Uraz'ın suratına tükürdü. Uraz geriye doğru çekildiğinde Asaf büyük bir kahkaha patlattı. "O çok sevdiğiniz yastığı alacağım ve Efnan'a işkence uygularken ona vereceğim. Ondan geriye sana sadece o yastığı göndereceğim piç. " diyerek daha fazla kahkaha atmaya başladı.
Bu Uraz'ın düşündüğünden daha psikopattı. Uraz yüzünü silerek yanına yaklaştı ve Asaf'ın karnına tekmesini geçirdi. Öne doğru eğilen Asaf'ın çenesini kaldırdı ve sıkarak kendisine bakmasını sağladı. "Bunu denemeni önermem." diyerek dişlerini sıkarken aynı zamanda da sırıttı. "Ama eğer deneyeceğim dersen... " derken yandaki bir aynayı Asaf'a doğru uzattı ve kendisini görmesini sağladı. "O yüzünde çizilmedik yer bırakmam. " diyerek tehdit etti.
Çenesini son kez sıktı ve geri çekildi. Kollarını çemledi ve Asaf'a bakarak göz kırptı. "Bu bir tehdit mi? " dedi Asaf küçümseyerek bakarak. Uraz da ona aynı şekilde bakıyordu. "Nasıl anlamak istersen öyle anla. " dedi Uraz. Yanındaki asistanına Asaf'ı işaret etti ve oradan ayrıldı.
Galiba Asaf Uraz'ın bir süre daha misafiri olacaktı. Uraz oradan ayrılırken "Yazdığı notu ona yutturun. " diye bir emir verdi. Bunu derken oldukça ciddiydi. Eren notu ona nasıl yutturacağını düşünürken Asaf ağzındaki kanı yere tükürüyordu. Not çoktan kana bulanmıştı. Ancak Uraz'ın dediği gibi notu Asaf'a yutturmuşlardı.
Göktay bunu yaparken oldukça keyif alıyordu. "Benim arkadaşıma tehdit notu yazarsan böyle olur. " dedi Aytekin sırıtarak. O da bu işte onlara yardım ediyordu. Asaf umursamaz bir şekilde Göktay'a bakarken "Ne diyor bu salak?" diyerek gözlerini devirdi.
Sağ taraftan bir yumruk gelince o tarafa döndü. Bu yumruk Aytekin'den gelmişti. Çelimsiz dursa da eski askerkerlerdendi. Kendine salak dedirtecek değildi. Asaf'ın ağzından tekrar kan akmaya başlayınca Göktay gururlu bakışlarını Aytekin'e yolladı. Ondaki potansiyeli hep görüyordu. Asaf kan akan ağzında bir kaç cümle çevirmeye çalıştı. "Seninde zamanın gelecek sarı" diyerek ağzındaki kanı tekrar tükürdü. "Sarı mı? " dedi Aytekin gözlerini kocaman açarak. "Ne zamandan beri bu kadar samimiyiz? "
Asaf tükürmeyi bırakıp Aytekin'e dik dik baktı. "Samimi değiliz. " diyerek tükürmeye devam etti. Göktay kenardan gülerken Eren notu parçacıklara ayırıyordu. "Hadi canım benim fanım olduğunu biliyorum. " dedi Aytekin Asaf'ın omzuna dostça vurarak.
Gerçekten patronunun dövmeleri için emir verdiği adamla arkadaş olmaya çalıştığı doğruydu. Patronu duysa işten atabilirdi. Asaf tükürmeyi tekrar bıraktı. Aytekin'in omzundaki eline baktı. "Ben mi fanınım? " diyerek kahkaha atmaya başladı. Kısa süre sonra sinirle Göktay'a döndü. "Şunu başımdan al. " diye öfkeyle bağırdığında Göktay halâ gülüyordu.
"Boşver Aytekin bundan sana ekmek çıkmaz. " diyerek Aytekin'i yanına çağırdı. Gülmesini engelleyemiyordu. Aytekin somurtarak kalkarken Asaf'a son bir kez daha yumruk attı. Bu seferki yumruğu niyeydi kimse bilmiyordu. Asaf tekrar sarsıldı ancak bu daha kısa sürmüştü. "Neden vurdun? " diye bağırdı Aytekin'e. Aytekin ise sadece somurtuyordu. Göktay gülmeyi kesmişti.
"Benimle arkadaş olmadın diye vurdum. " diyen Aytekin mızmız bir çocuk gibi ellerini göğsünde birleştirerek baktı. Göktay tekrar gülmeye başlamıştı. Burada bir tek Eren ve Asaf ciddi kalabiliyordu. Asaf gözlerini devirince yüksek sesle "Sabır." dediği duyuldu.
"Adama sabır çektirdin daha ne olsun? " diyerek Aytekin'in sırtına gelişigüzel vurdu.
ˏˋ°•*⁀➷
Kapı açılınca içeri girecek olan kişiyi merak ettim. Belkide Berk ile Kamer gelmişti. Gideli baya olmuştu. Şu ana kadar gelmeleri gerekti. Kapı açılınca Uraz'ı gördüm.
Onu gördüğüme mutlu olmuştum. Hızla buradan gittiğine göre Asaf'a bir şey yapacaktı. En büyük korkum buydu. Ona bir şey yapmasını istemiyordum çünkü hazır katil olduğunu unutmaya başlarken tekrar bu gerçeği hatırlayamazdım.
Yanıma oturdu ve parmağına saçlarımı doladı. Bunun farkına yeni varmış olamazdım. O çok yakışıklıydı. Hislerimi açıklamak beni güçsüz kılmazdı. Asıl açıklamamak korkaklıktı. Gözlerimin içine baktıkça kayboluyordum. Nefesim daralmaya başlayınca bunun Uraz'ı görmekten kaynaklanmadığını anlamıştım. Nefes alamadığımı yeni fark ediyordum. Sağ elim boğazıma gittiğinde boğulmaya başladım.
Ne olmuştu durup dururken. Nefes alamıyordum. Ölecektim. Ahh yolun sonuna gelmiş olmalıydım. Uraz nefes alamadığımı fark etmiş olacakki ellerini saçımdan çekip bana telaşla bakmaya başladı. "Neler oluyor? " dedi ağzının içinde bir küfür yuvarladıktan sonra.
"N-Nefess " diyebildim sadece. Uraz kalbimi dinlemeye başlamıştı. Kalbim zaten normalin üstü derecesinde hızlı atıyordu. Sesi odayı doldurabilirdi. "Kahretsin." dedi Uraz. Kalbimin sesi hoşuna gitmemişti. "Kahretsin.Kahretsin Kahretsin. " dedi tekrar tekrar. "Kalbin çok hızlı atıyor. " diyerek beni yatıştırmaya çalıştı.
Bir koku geldi burnuma. Acı bir koku. Burnumu buruşturduğumu görünce "Ne oldu? " dedi Uraz. Telaşlı bakışları hiç dinmiyordu. Sağ elimi boğazımdan çekip burnuma götürdüğümde kokunun elimden geldiğini anlamıştım. Bir şeyin kokusu elime sinmişti.
Elimi burnuma bastırdım ve geri çektiğimde gördüğümle gözümden bir yaş aktı. Burnumdan kan geliyordu. Uraz'a döndüğümde sadece kana bakıyordu. "Bu da ne şimdi? " diye bir ses duyuldu dudaklarından. Kısık sesle konuşuyordu. Beni kaybetmenin korkusu vardı içinde.
Nefes alamadığımı tekrar fark edince olduğum yerde tepinmeye başladım. "Nefes" diye çığlık attığımda Uraz ne yapacağını anlamadan sağ elimi tutmaya başladı. "Sakın gitme. " diye yalvardı bana. O bir tek bana yalvarmıştı öyle değil mi? O bir tek bana diz çökmüş, bir tek bana yalvarmıştı değil mi?
"Ölme" dedi elimi sıkıca tutarak. Bana yalvarıyordu ama gözünden yaş akmıyordu. Onun hiç bir zaman ağladığını görmemiştim. Yine ağlamıyordu.
"Ölmek istemiyorum" diyebilmek benim için büyük bir başarıydı.
"Ölmeni istemiyorum. " dedi bana yalvararak bakarken.
Sağ elimi bırakması için elini ittim ama o bırakmak istemiyordu. Sanki elimi bıraksa benden tamamen vazgeçecekti. Sağ elim bir yastığın üzerine gittiğinde yastığı avuçladığım gibi Uraz'a uzattım. Yastık parçalanmıştı. Ne ara parçalamıştım bilmiyordum ama parçalanmıştı.
Uraz elimdeki yastığı aldığında duraksadı. Ne düşündüğünü merak ediyordum. Yastığa bakarken dişlerini sıkıyordu. Nedeni neydi?
ˏˋ°•*⁀➷
İlahi Bakış Açısı
Uraz yastığa bakarken içinde Asaf'ın dediği o cümleler dolandı.
O çok sevdiğiniz yastığı alacağım ve Efnan'a işkence uygularken ona vereceğim. Ondan geriye sana sadece o yastığı göndereceğim.
Efnan şu an Asaf yüzünden işkence çekiyordu. Asaf yine bir şey yapmış olmalıydı. Bunun cezasını sonra çekecekti.
Efnan artık direnemiyordu. Uzun süredir nefessiz direniyordu. Oldukça acı çekiyor olmalıydı. Uraz dişlerini sıkarken Efnan'a içi acıyarak bakıyordu. Efnan şu an kendinde olsaydı Uraz'ın ona öyle bakmasına kızardı ama Efnan artık direnmeyi bırakıyordu.
Efnan'ın eli yana düştüğünde kafası da yana düştü. Direnişi bıraktı. Gözlerini yumdu. Son kez Uraz'a gülümsediğini gördü Uraz. Donuk bir şekilde bakarken Efnan'ın bedenine sarılarak "Efnan." diye bağırdı. Ona sesini duyurmak istiyordu. "Uyan." dedi yalvararak. Lanet olsun bu hisler ağlamasına bile izin vermiyordu.
"Ölemezsin." dedi Efnan'ı içine sokacakmış gibi sarmalayarak. Kulağı kalbine gitmişti. Durmuştu. Hem zaman hem de Efnan'ın kalbi durmuştu. Az önce hızla çarpan kalbi artık ses çıkarmıyordu. Donuklaştı tekrar Uraz. "Hayır hayır" dedi elleri titrerken. "Olmaz. Olamaz." bedenini sarmaladı Efnan'ın. "Ölemezsin." dedi elleri titrerken.
"Bırakma beni. " dedi yalvararak. Bu kaçıncı yalvarışıydı saymamıştı. Elleri titriyor, bakışları Efnan'ın gözlerine kayıyordu. Elalarına hasret kaldığını şimdiden kendine hatırlatıyordu.
"Hayır" dedi kucağındaki kadının bedenine bakarak. "Beni bırakamazsın. " diyerek kafasını kabullenemez bir şekilde salladı. "Seni bulmuşken daha bırakmam. " |
0% |