Yeni Üyelik
23.
Bölüm

Yanımda kal

@beyzaodabas

"Bir katilin korkacağı hiç bir şey olmadıklarını düşünürler. Oysaki bazı katiller saf duygulardan doğan bir yaratıktır. "

 

 

 

İlahi Bakış Açısı

 

Uraz tam 2 dakika boyunca Efnan'ın bedenine sarıldı. Geri gelmesini diledi ama olmadı. En sonunda kucağına aldığı gibi evden çıktı. O telaşla doktora gitmeyi bile kestirememişti.

 

 

 

Mevsim'in kalbi durduğu zaman hastaneye götürmeyi mantıksız bulmuştu hem Efnan hem de Uraz. Şimdi ellerinin arasında kalbi durmuş bir kadın vardı ve onu hastaneye götürüyordu. "Ölme." dedi yakınarak. Arabasına bindiğinde gaza yüklenmesi kısa sürmemişti.

 

 

 

Yol boyunca kalbi durmuş olan kadınla konuşmaya çalıştı. Kendisi konuşuyor cevap alamıyordu. Onun sesini çok özlemişti. "Dayan güzelim. " diyerek dikiz aynasından arkada duran Efnan'a baktı. Gözleri yoldan çok Efnan'ın üzerinde idi.

 

Bugün üstünde her zamankinden daha güzel bir bluz vardı. Beyaz ve siyah çizgilerden oluşan bluzu yakasında bir rozet barındırıyordu. Sarı renkte bir rozetti. Rozetin üstünde ismi yazıyordu. Büyük harfler ile 'EFNAN' yazısı vardı. Boynuna dikkatle baktığında kızarmış olduğunu gördü. Arabayı sürerken zorlansa da boynundaki kızarıklılıklar dikkatini çekiyordu.

 

Bu sanki mikrop kapması sonucu olmuş gibi gözüküyordu. Ancak Asaf nasıl Efnan'a mikrop bulaştırabilirdiki? Not bir tozla kaplı olabilirdi. Tabii ya. Aynen öyle yapmıştı. O nota herkes dokunmuştu. Ancak Efnan tozun hepsini eline çekmişti.

 

Arabayı daha fazla hızlandırdı. Hastanenin oraya geldiğinde arabayı park bile etmeden Efnan'ı kucağına alarak hasteneden içeri girdi.

 

Etrafta doktor arayışına çıkmamıştı ancak yine de sesini duyurmak için bağırmıştı. "Biri buraya baksın. " diye bağırdı. Kısa sürede tüm dikkatleri üzerine toplamıştı. Saçları ağarmış olan uzun boylu doktor hızla onlara doğru ilerledi. Başka yönden ise daha farklı bir ses gelmişti.

 

Bu ses umrunda değildi Uraz'ın. Ancak sesin sahibi kendi ismini zikr edince o yöne bakma zahmetine girdi. "Uraz" diyen kıvırcık saçlı adam hemen Uraz'ın yanına vardı. Kamer'in ne işi vardı burada? Uraz onu görmezden gelerek doktora doğru yöneldi. Şuanda önceliği Efnan'ın hayatıydı.

 

Doktor Efnan'ı sedyeye yerleştirdikten sonra yanında gelen hemşirelere işaret vererek sedyeyi sürükledi. Öbür taraftan Kamer anlam veremeyen bakışlarını Uraz'a yöneltmişti. Efnan'a ne olduğunu merak ediyordu.

 

"Efnan'a ne oldu? " diye sorduğunda Uraz onu tekrar takmadan hastane duvarlarının yanında bulunan banklara oturdu. Elleri saçlarında geziniyordu. Yüzü yerden başka şeyi görmüyordu. Dizini telaşlı bir şekilde sallamaya başladı. Kamer de yanına oturmaya başlayınca daha fazla gerginliğini belli etmemeye çalıştı.

 

"Bir şey söylesene. " dedi Kamer Uraz'a karşı sert tavrını göstererek. Halbuki asla Uraz tarafından sert bir şekilde gözükmüyordu. Takmıyordu. Onun için ne Kamer ne Asaf ne de kendisi önemliydi. Odak merkezi bir süredir sadece Efnan'dı. Ondan başka düşünebildiği dahi yoktu.

 

Yüzündeki çillerini bile saydığı kadın bir kaç saat önce onunla konuşabilirdi. Şu an ise kalbi durmuş bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyordu. Kamer somurtmaya başlamıştı çünkü Uraz ona hiç bir şey söylemiyordu. Bu yüzden merakı daha fazla artıyordu. "Benim neden burada olduğumu sormayacak mısın?" derken onu merak duygusuna kaptırmayı istediğini fark etmişti.

 

Kendisi gibi merak etsin, olanları sorgulasın istiyordu. Uraz Bank'a iyice yayıldı. Şu an rahat değildi. Nolursa olsun herkesin onun rahat olduğunu görmesini isterdi. Çünkü Uraz'ın gergin olduğu anlaşılırsa onu çabuk devirirlerdi. "Merak etmiyorum. " dedi soğuk davranarak. Bu adam hiç bir zaman sıcak davranmıyordu. Efnan'a olan tutumu ile diğer kişilere olan tutumu tamamen farklıydı.

 

Aynı soğukkanlı davranışıyla yayılmaya devam ediyordu. "Gerçekten çok soğuksun. " dedi bu seferde Kamer. Uraz'ı bir türlü anlayamıyordu. Zaten hiç bir zamanda yakın olamıyorlardı. Birbirlerini nadiren görüyor, gördüğü zamanda konuşmuyordu. "Evet öyleyim. " diyerek banktan kalktı.

 

Kamer yinede söyledi. Burada neden olduğunu söylemek zorundaymış gibi hissetti. "Berk için geldim. "

 

Merak etmesini istedi. O yüzden yüzünün her zerresine dikkatle baktı. Ufak bir merak kırpıntısı görse bayram havası olacaktı onda.

 

"Berk için mi? " dedi Uraz. Yüzünde merak duygusu yoktu. Sadece Berk'in burada ne işi olduğunu sorguluyordu. "Evet Berk için. " dedi Kamer sırıtarak. Uraz'ın sorgulaması onu sevindirmişti. "Ne olduğunu bilmiyorum ama hastaneden kucağında Mevsim ile yarı baygın bir şekilde çıkmıştı. " Soluk soluğa anlattı. Aralarda nefesini kontrol etmediği için zorlukla konuşmayı tamamlayabilmişti.

 

Uraz ellerini cebine soktu. Efnan'ın gittiği yere bakışlarını dikti. Uzun süredir cevap bekleyen Kamer'e "Bundan banane. " diyerek geçiştirdi. İnsanlığa olan bu tutumu merak çekiyordu. Bu tutumu eskiden üvey annesi tarafından sevilmeyip psikolojik şiddete maruz kalmasından dolayı olabilirdi.

 

Hiç bir zaman sevilen bir çocuk olmamıştı. Babası dahi onu evden atmak için can atıyordu. O yıllarda tanıştığı ve ona umut olan kızı tekrar görmeyi ummuyordu. Kısacık hayatları içerisinde belkide kaç kere aynı mağazaya, aynı lokantaya girmişlerdi. Onu daha önce bulmayı istiyordu.

 

O küçük kızın ismini bilmiyordu ama Efnan'ın gözleri aynı o küçük kız gibi parıldıyordu. Acılarını ne denli saklıyordu, bilmiyordu ama. Acısına rağmen gözleri halâ parıldıyorsa çok iyi saklamayı beceriyordu. Uraz o yaşlarda onun kadar dirençli olmayabilirdi. Ancak onunda direndiği bazı acılar vardı.

 

Yeri geldiğinde acılarını Efnan'a paylaşmaktan çekinmeyecekti. İçinde tuta tuta patlayacak gibi olsada kimsenin onu küçük görmesini istemezdi. Bu birazda üvey annesinin onu aşağılanmasından dolayı idi. Her seferinde onu aşağılaması çekilecek gibi değildi.

 

Kamer de susacak gibi değildi. "Ne oldu? " diyerek sormaya başladı bu seferde. Hastaneye koşturarak gelmiş olacak ki saçları terden dolayı havaya kalkmıştı. Kıvırcık saçları birbirine dolaşmış, bir savaştan çıkmış gibi duruyordu.

 

Uraz iç çekti ama bu öyle bir iç çekişti ki herkes duymuş olabilirdi. Kamer de duymuş olmalıydı. Sustu. Konuşmadı.

 

Diğer taraftan bir doktor çıktı. Uraz'ın kahverengi gözlerinin ışıldaması bu sebeptendi. Gözleri doktor gelene kadar istemsizce hastanede oyalanmıştı. O kadar çok canı sıkkındı ki hastanenin köşesinde duran bitkinin yapraklarının kurumuş olması bile dikkatini çekmişti. Yarım saat olmuştu bile. Efnan'ın en son kalbinin durduğunu görmüştü.

 

Kalbi onun için atmasa bile yeterki kalbi atsın istedi. Her tarafta onu gördüğünü kabullenmesede bir gün kabullenecekti.

 

Doktor Uraz'ın yanına doğru geldi. Yüzünden ne olduğu anlaşıılmıyordu. İki seçenek vardı. Ya Efnan'ı kurtarmışlardı. Ya da Efnan ölmüştü. Uraz son seçeneği aklına getirmek dahi istemedi. Düşünmesi bile beynindeki bazı şeylerin yer değiştirdiğini gösteriyordu.

 

Doktor konuşana kadar yıpranmış üstünü eli ile düzeltti. İçinden Allah'a defalarca yalvardı. Tekrar tekrar yutkundu. Bir kez saçlarını karıştırdı. Hazır gibi görünüyordu ancak hiçte öyle değildi.

 

Doktor ilk önce bir kaç şey söyledi. Olay hakkında bilgi alıyordu. Ancak olayı Uraz da tam tamına bilmiyordu. Durup dururken karşısındaki kadının nefessiz kalışını izlemişti. Hele ki elini kalbine koyduğunda o hızla atan kalbinin atmadığını hissettiğinde zaman durmuştu.

 

Doktor elindeki dosyalara baktı. Sonra bir gözü dosyalarda iken diğer gözüyle Uraz'a bakıyordu. Uraz sabırsız biri olduğu için içinden hızla nefes alıp veriyordu. Burnundan soluyordu. "Efnan Hanıma bir şey olmamış. " diyen doktor raporlara daha dikkatli bakıyordu. Gözünden bir şey kaçırmamak için ayrıntılara önem veriyordu. Dikkatle inceledi.

 

Uraz ne olduğunu anlamaz bir şekilde başını kaşıdı. Kalbi durmuştu ancak doktor ona bir şey olmadığını söylüyordu. Yalan söylemesi için bir neden yoktu. Öyleyse dedikleri doğruydu. "Nasıl? " dedi Uraz kaşlarını usulca yukarı doğru kaldırırken. "Kalbi durmuştu. "

 

Bu duruma doktorda şaşmış olmalıydı. Elindeki kırmızı dosya bir türlü elinden düşmüyordu. "Doğru duydunuz. " dedi doktor üstüne başa basa. Elindeki kırmızı dosyada ne yazıyorsa onları açıklıyordu. Siyah kabarık saçlı olan doktor genç gösteriyordu. 27 yaşlarındaki erkek Doktor'un uzun bir boyu ve yakışıklı bir yüzü vardı.

 

Uraz'ın kıskançlıkla işi olmazdı. Ancak bu erkek Efnan'a doktor hasta ilişkisinde bakmazsa o da onun göz yaşlarına bakmazdı. Efnan içerde yatarken bile o böyle şeyler düşünebiliyordu. Bazen sadece kendi çıkarlarını düşündüğünü düşünüyordu.

 

"Boynundaki kızarık izlerine bakılacak olursa bazı zehirli tozlardan etkilenmiş olmalı. Şaşırdığım nokta... " dediğinde şüpheyle hem Uraz'a hem de Kamer'e bakıyordu. Hayır bu durumda onları şüpheli göremezdi. Görmemeliydi.

 

Uraz sinirden dişlerini sıktı. Öldürmek istediği bir kadını neden hastaneye getirsin ki? O içerde yatarken aklını kaybediyordu. Son zamanlarda artan sinirleri onu hasta bir birey yapma yolunda ilerliyordu. Bunun ilerki zamanlarda çok daha büyük sinir krizlerine dönüşmesi onu endişelendiriyordu.

 

Korkuları arasında sinir krizi geçirirken Efnan'a kötü davranmakta vardı. Tekrar ondan soğumasına izin veremezdi.

 

Şuanda doktorun yüzüne yumruğunu geçiremezdi. Yeri ve zamanı değildi. Dişlerini sıktı ve Doktor'un konuşmasını bekledi. Öbür yandan Kamer hiç bir şey anlamadığı için boş boş bakıyordu.

 

"... bu zehirli tozun sizde ne işi olduğu. Bu tozlar ülkede yasaklandı. Sizin evinizde halâ varsa bu doğrusu şüpheleri sizin üzerinize çekiyor. " derken Doktor oldukça kuşkuluydu. Gerçi karşısındaki adamlarla her konuşmasında kuşku doluydu.

 

Uraz dişlerini sıkarken "Sen bunu bizim yapmış olabileceğimizi mi düşündün? " dedi. Alacağı yanıt belliydi ama bunu kabullenmek istemedi. Kamer de taşlar yerine oturmaya başlamıştı. O da kaşlarını çalarak doktora baktı.

 

Doktor'un "Yani" demesiyle Uraz kendini tutamadı. Sıktığı yumruğu morarmıştı ve en sonunda genç Doktor'un yüzünde patlamıştı.

 

Güvenlikler etrafta dolaşırken hepsi bir anda Uraz ve Doktor'un etrafını sardı. İki güvenlik Uraz'ı tutmaya yetmiyordu. Yine öfke nöbetlerinin birisindeydi. Asistanı yanında değildi. Biri ona ilacını vermeliydi. Gözü dönmüş gibi davranması onu bir akıl hastası gibi gösteriyordu.

 

Bu tabiri kim kabullenirdi? Uraz en çokta Efnan'ın ona "Akıl hastası." demesinden korkuyordu. O yüzden her sinirlendiğinde bir köşeye çekiliyor, öfke nöbetinin bitmesini bekliyordu. Eskiden böyle değildi. Efnan hayatına girdiğinden beri sinir hastası, psikopat bir adam olmuştu.

 

Efnan'ın hayatına girmesinden dolayı üzgün değildi. Aksine mutluydu. Çocukken gördüğü kız aynı mı diye merak ediyordu.

 

Ama sanki küçükken gördüğü kız şuanki halinden daha güçlüydü.

 

Doktorlardan biri bir iğne ile ona doğru koşturunca hiç bir şey yapmadı. O iğnenin sakinleşmesi için verildiğini biliyordu. O yüzden karşı çıkmadı. İğnenin sol koluna hızla saplandığını hissetti. Bunun acısı bir çok acısından daha hafifti.

 

Gözleri kapandı. Kamer ise şaşmış bir şekilde bakıyordu. Belkide ilk defa Uraz'ı bu şekilde görüyordu. Aslında ona göre bu kadar kızgın olması mantıksızdı. Çok çabuk sinirleniyor diye düşündü. Ama gerçektende çok çabuk sinirleniyordu.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Berk

 

Uyandığımda bir odadaydım. Işık almayan bir oda. Ne ara gelmiştim. Ne olduda buradaydım bilmiyordum. En son Mevsim'i o zehirli gazlardan kurtardığımı hatırlıyordum. Sonra ne olduysa ben gözlerimi burada açmıştım. Üstümde hastane battaniyesi vardı.

 

Şimdi hatırlamaya başlamıştım. O zehirli gazlardan etkilenip bayılmıştım. Mevsim nasıldı? Onu Kamer'in yanında ulaştırdığımı hatırlıyordum. Onu hastaneye götürmüş olmalı değil mi? Biz şuan aynı hastanede miyiz? Bu hastane normal değil.

 

Hemen buradan kurtulmam gerekiyordu. Kolumdaki yara bandını ve serumu söktüm. battaniyemi yere atıp hızla ayağa kalktım. Başımın dönmesi umrumda değildi. Çünkü Mevsim nasıl öğrenmeliydim.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Mevsim

 

Uzunca yayıldığım hastane yatağımda burnuma tatlı bir koku geldi. Kafamı sağa sola çevirerek kokunun nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Bakışlarım pencerenin kenarındaki nergislerde takılı kalmıştı. Aynı saksının içine farklı renkli nergisler konulmuştu. Saksının içinde farklı renkleri olan nergislerin olması ihtişam kazandırmıştı.

 

Üç renk vardı. Mor, sarı, kırmızı... Mor olan yeşil yapraklarıyla dik duruşu simgeliyordu. Kırmızı, yaşamı simgeliyordu çünkü diğer iki nergise göre en zor şartlar onunkiydi. Ona yeteri kadar güneş gelmiyordu ve ıslanmayan yapraklarına bakılırsa sulanmıyordu.

 

Ancak solmuyordu da. En ortalarında olan sarı nergis ise aralarında en pasif kalanıydı. Güneş ona yeteri kadar geliyor, yeteri kadar su alıyordu toprağı. Bunlardan bağımsız nergis solmuş ve boynunu bükmüştü. Aslında yaşaması için bir çok olanak vardı ama bu iş birazda ona bakardı.

 

Toprağını sevmemiş ya da yaşamaya gönüllü değilmiş gibi. Aralarında kendimi bu sarı nergise benzetirdim. Birbirimize çok benziyorduk. İkimizinde yaşaması için bir çok neden vardı. Aramızdaki tek fark ben ölmek istemiyordum. Ölmekten çok korkuyordum.

 

Bir düşüneyim acaba Kırmızı çiçek kimi simgeliyor. "Efnan'ı" diyen bir sesle irkildim. Hemen başımı o yöne çevirmemle Uraz'ın kapının yanında duvara yaslandığını gördüm. Ne zamandır buradaydı. Yataktan doğrulmaya çalışarak ellerimi yatağa bastırdım.

 

O ise soğuk gözlerle nergislere bakıyordu. Onları sevecek kadar sevecen olduğunu düşünmüyordum. "Ne zamandır oradaydın? " dediğim gibi gözleri Nergislere bakarak, "Çok güzeller değil mi? " dedi. Bu yanıt benim soruma uymuyordu ama yinede Nergislere güzel demesi hoşuma gitmişti.

 

Beklemediğim bir yanıt verdiği için afalladım. Bende Nergislere bakmaya başlayınca gözleri boş bir şekilde nergislerin üstünden çekildi. Şaşırarak parmağımı ona doğru uzattım. "Sen az önce... "

 

"Bu konu hakkında konuşayım deme. " diyerek hırladı. Bu varlık öküz müydü? Bir kadınla nasıl konuşacağını bilmiyordu sanırım.

 

"Biraz daha kibar olmayı dene öküz adam. " diye arkasından bağırdım. Kolları göğsünde birleşmiş bir şekilde Nergislere doğru ilerlerken duraksadı. Hadi ama bozulması gereken bir şey söylememiştim. Söylememiştim değil mi?

 

"Sen bana öküz adam mı dedin? " diyerek kaşlarını istemsizce çattı. Oturduğum yerde kasılmıştım. Bu adamın nesi vardı. Biraz daha kibar olmayı deneyebilirdi.

 

Bana doğru ilerlemeye başlayınca bir anda açılan kapı ile gözlerimiz gelen kişiyi aradı. "Benim kadınımı sal. " diyerek içeriye giren Berk tam zamanında gelmişti. Süpermenim benim. Uraz anında geri çekilerek Berk'e dik dik baktı. "O zaman kadınına sahip çık. " diyerek sertçe konuştu.

 

"Banaöküz diyerek kötü bir tabirde bulundu. "

 

Hadi ama işler karışıyordu. Ona sadece öküz demiştim ne vardı bu kadar abartmasa. Berk yine beni haklı buldu. "Demekki o tabiri hakeden bir şey yaptın. " diyerek bana baktı ve gözlerini kırpıştırdı.

 

Uraz dişlerini sıktı. Sonra bana bakan Berk'in yüzüne bir yumruk geçirdi. Yataktan fırlayıp Uraz'ın önüne geçmem an meselesi olmuştu. Berk yüzüne indirilen yumruğu hazmedememişti. Eliyle patlayan duadğındaki kanı sildi. O Uraz'a saldırmadı. Aksine sadece bana bakıyordu. Lanet adam dayak yemişti ama umrunda olan benim onu korumaya çalışmamdı.

 

Arkam dönük olsada sırıttığını anlayabiliyordum. Kulağıma "Benim sevgilim beni mi koruyormuş bakalım. " dediğinde hızla ona döndüm ve yanağına tokadımı geçirdim. Sola doğru kafası düştüğünde ne kadar şiddetli vurduğumun daha yeni farkına varıyordum.

 

Berk eliyle yanağını tutarken Uraz hemen telefonunu eline aldı ve bir numarayı aradı. Umarım doktoru arayıp burada iki deli bulduğunu söylemezdi. Berk eliyle yanağını tutarken ben "Dayak yedik kaçık herif romantizmin sırası mı? " diyerek sızlandım.

 

 

 

Hadi ama sevdiğim adama tokat mı atmıştım.

 

 

 

Evet bunu yapmıştım. Berk uzun bir süreden sonra nihayet elini yanağından çekmişti. Gözlerinin dolduğunu görünce ofladım. "Ağlayacak mısın? " diye Berk'e alayla baktığımda hayır anlamında başını salladı. Ona vurduğumda ağlayacak kadar mızlaması hoşuma gitmiyordu.

 

 

 

Uraz telefonda konuşacağı kişi sonunda telefonu açmıştı. Uraz hopörlere alıp elinde sinirle telefonu tuttu. "Niye açmıyorsun?" diyerek hesap sordu. Telefondaki adam soluk soluğa bir yere yetişiyormuş gibi koşuyordu. "Pardon patron. " diyen biraz endişeli birazda kısık kısık gelen sesi adamın ürktüğü nüfus gösteriyordu. Uraz onun patronu muydu? Kesinlikle bu kişi çok sabırlı biriydi. Kim bu deli adamın patronu olmasına izin verirdi ki? Adama şimdiden acımaya başlamıştım.

 

 

 

"Kısık kısık gelen sesin hoşuma gitmiyor. " diyince ağzımın içinde bir küfür yuvarladım. Bu beyefendiyi memnun etmek çok zordu. Telefondaki adam duraksayıp sesini düzene sokmaya çalışınca Uraz duraksamadan Berk'e bakarak söylendi.

 

 

 

"Sarı renkli bir düşman buldum. " dediğinde ne demek istediğini anlamadım. Düşmanlarına renk mi veriyordu? Ne kadar saçma. İçimden "Acaba mor renkli düşmanı da var mıdır? " diye geçiştirdim. Ben anlamasamda telefondaki adam ne demek istediğini anlamış gibi büyük bir küfür savurdu. "Yine kim ne dedi sana? " diye sorarak patronunun ne derdi olduğunu anlamaya çalışıyordu. İçinden patronu hakkında iyi şeyler geçirmediğine yemin edebilirdim.

 

 

 

Uraz "Çok sinirliyim. " diyerek dişlerini gıcırdattı. Tam o esnade karşısındaki adam telefonu kapatınca Uraz sinirle telefona çevirdi bakışlarını. "Eren" diye sinirle kükreyince bu gizemli adamın ismini öğrenmiş oldum. Bu Eren'i seveceğime şüphe yoktu.

 

 

 

Koridordan Uraz'ın telefonundaki konuştuğu adamla aynı olan sesi duyunca afalladım. Bu adamı fazla mı sevmiştim. Sesini hâlâ duyuyordum.

 

 

 

"Uraz Bey sinirlenmiş. " diye hızla koştuğunu gördüm. Açık kapıdan hızla içeri girerek yangın tüpünü Uraz'ın üstüne sıkmaya başladı. Büyük bir kahkaha patlattım. Hatta kahkaham odayı doldurmuştu. Uraz'ın "Sikik herif" dediğini duyunca daha fazla güldüm. Eren tüpü boşalt ana kadar sıkmaya devam etti.

 

 

 

İnşallah bundan sonra işten kovulmazdı. Ne yazıkki Uraz onu affetmezdi. İşteki son günü bugün olabilirdi. Tüpü bitirdikten sonra yere fırlatıp öylece bekledi. Uraz üstünü kaplayan beyaz köpükleri üstünden attı. Gözlerindeki köpüğü elinin tersiyle sildi.

 

 

 

Sonra sinirle Eren'e baktı. Eren geri geri gitmeye başlarken Uraz da ona doğru gitmeye başlıyordu. Hay aksi Eren kaçmazsa kötü bir son yaşanacaktı. Eren tam beklediğim gibi kaçmaya başlayınca Uraz yerdeki boş tüpü alarak koşturmaya başladı. Umarım o tüpü kafasında kırmak için almamıştır.

 

 

 

Bunu demem sonucu koridorda "Bu tüpü kafanda kıracağım. " diyen Uraz'ın sesi bana adeta cevap niteliğinde geri döndü. Koca hastaneyi benim sadece Uraz'a öküz demem karıştırdığını hatırlayınca sinirden gülüyordum. Benim gülmeme rağmen Berk gülmüyordu. Morali ona tokat attığım için bozulmuş olamazdı. Elbet bunda bir iş vardı.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Efnan

 

Ne ara buraya geldiğimin farkında bile değilken bir de koltukta oturan Berk'e bakıyordum. Hastane yatağında kıvranarak yatıyor gelen geçen sinekleri oturduğum yerde kovalıyordum. Yarım saattir odamda olupta ağzını bıçak açmayan Berk'e ne olduğunu 50 kere sormuştum ve beni yine cevapsız bırakmıştı.

 

 

 

Kolumdaki serumu çıkartıp yanına oturduğumda başını omzuma düşürdü. Sonra sarsılarak ağladığını gördüm. Ona gerçekten ne olmuştu? Bugün art arda bir şeyler dönüyordu. Mevsim'i almak için gelen Berk'in gelmesi uzun sürmüştü. Muhakkak burada bir şeyler dönüyordu.

 

 

 

"Sence beni sevmiyor mu? " dediğinde kimden bahsettiğini anladım. Mevsim tabikide onu seviyordu. "Ben onu kurtardım ama o... " dediğinde susup ağlamaya devam etti. Ardından başını omzumdan çekip doğruldu. "Onun katında zehirli bir gaz vardı Efnan. " dediğinde o anı hatırlıyormuş gibi yutkundu.

 

 

 

"Ve orası... " dediğinde gözünden bir yaş daha aktı. "Ve orası karanlıktı. Çok korkunçtu Efnan. " dediğinde ona sarıldım. Eminimki gerçekten orada ne yapacağını bilemez bir hâldeydi. Bana karşılık vererek devam etti. "Ama ben yinede onu o karanlıkta buldum ve dışarı çıkardım. " diyerek kendini onun sevgisine kaptırdığını gösterdi.

 

 

 

Berk karanlıktan korkardı ama sevdiği kız ona yapamayacak olan şeyi yaptırmıştı.

 

 

 

Korkmuştu. Ama karanlıktan değil, sevdiğini kaybetmekten.

 

 

 

Yaşadıkları zordu. Hiç birimizin yaşadıkları kolay değildi ki. "Ben onu dışarı çıkardığımda bile tek önemsediğim oydu. " dedi içi acırcasına. "Kendi ağzımı ve burnumu değil onun ağzını ve burnunu kapatmıştım gazı solumasın diye. "

 

 

 

Onu dinlerken sonunda ne çıkacağını tahmin etmeye çalışıyordum. "Ama o ne yaptı? " derken kızgınlıkla başını salladı. "Bana tokat attı. "

 

 

 

Onun kendisini kurtardığını bilmiyordu galiba. Üstelik tokat atmasının sebebi de bu değildir. "Tokat atmasının sebebi ne? " diyerek merakımı giderdim. Berk ise "Uzun hikaye. " diyerek geçiştirdi. Neyse bilmesemde olurdu.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Uraz

 

Hâlâ Eren'e olan sinirim dinmemişti. Şuan Efnan'ı görebilecekken evde banyo yapıp üstümü değiştiriyordum. Neyseki ona cezasını vermiştim. İki tane aldığım yeni düşmanla başını belaya sokmuştum. Bu sıralar Asaf ile pek ilgilenmiyordum. O adamın cehenneme kadar yolu vardı.

 

 

 

Soğuk bir duş alıp banyodan çıkmamla beraber aynadaki yansımama baktım. Ürkütücüydü. Hem de çok fazla. Eski beni tanıyamaz hâle geldiğimde korkmam gerektiğini anlamıştım. Oysaki bir kaç sene önce korkulması gereken biri değildim. O zamanlar birileri benden korkunca sevinmiyordum.

 

 

 

Aksine düşünüyordum. Korkunç mu gözüküyorum diye. Değiştiğimi görmeme neden olan bu aynaları görmek istemiyordum. Yine her an işleri bozmaktan korkuyordum.

 

 

 

Bir katilin korkacağı hiç bir şey olmadıklarını düşünürler. Oysaki bazı katiller saf duygulardan doğan bir yaratıktır.

 

 

 

Yaratığa benzediğimi kabulleniyordum. İlk süreçlerde bu aynadaki kendimden utanıyordum. Hatta bazı zamanlar aynaya küs kaldığımda oluyordu. Ama bizi böyle acımasız bir katile dönüştüren yaşadıklarımızdı. Ben hiç bir zaman masumları öldürmezdim. Ansızın çıkan bir haberle bana masum bir canı almamı istediler.

 

 

 

Bunu yapmak kolay değildi. Masumların ölmemesi için suçluları öldürüyordum. O suçluların arasına kendimi de katamazdım. Bana öldüreceğim masum kadının ismini söylediler. Evet Efnan Baysal. Başından beri reddettim.

 

 

 

Seri katil bana öldürmem gereken kişinin yeğeni olduğunu söyleyince seri katili öldürmek istedim. Bir insan nasıl yeğenini öldürmeye çalışırdı. Aslında başından beri bu olaya girmemeliydim. Seri katilin sunduğu ortaklığı kabul etmemeliydim.

 

 

 

Onunla ölüm üzerine bir anlaşma yapmıştık ve kaybedeceğim tek anlaşma bu olabilirdi. Efnan'ı öldürmezsem öldürülecektim. Bu da yetmezmiş gibi herkese ünlü bir şirketin sahibinin oğlu seri katil işiyle meşgul olduğu yayılacaktı. Benimle beraber ailemde helak olacaktı.

 

 

 

Bunu umursamıyordum. Tek derdim Efnan'ın yaşaması olmuşken kimin ne yaptığı ilgimi çekmiyordu. Ona sevdiğimi açıklamadığım için başkasıyla olmasını hazmedemiyordum. Bir gün sırf ona söyleyemediğim duygular yüzünden benden vazgeçerse bu benim mutlak sonum olurdu.

 

 

 

Tabiki bilmiyordum öldüreceğim kızın benim çocukluk arkadaşım olduğunu. Öğrenmemi sağlayan o elalarının aynı bakmasıydı. Onu yıllar sonu tanıdığım nokta gözleri olmuştu. O da beni tanımıştı. Doğrusu nasıl tanıdığını bilmiyordum ama tanımıştı.

 

 

 

O küçük gördüğüm kızı unutmak öyle kolay değildi. Küçükken gördüğüm kız daha dirençli bakarken şimdi tanıdığım bu kız eskisi gibi değildi.

 

 

 

Saç uçlarına kadar merak ettiğim bu kadın gözlerinde acısını saklıyordu.

 

 

 

Acısını çok iyi saklamayı beceriyordu. Ancak ben anlayabiliyordum.

 

 

 

Aynada bir süre daha kendime baktıktan sonra lacivert t-shirtümü giyindim. Büyük ihtimalle aynaya biraz daha bakarsam yine bir kriz geçirecektim. Bu da Efnan'ın görmesini istemediğim bir manzara olurdu.

 

 

 

O beni babasına benzetiyordu ve ben onun babasından nefret ediyordum. Küçükken bana verdiği yastığın her tarafı delik deşikti. Hepsi Efnan'ın tırnaklarıyla sökülmüş birer parçaydı. O zaman anlamamıştım ama şimdi anlıyordum. Efnan'ın babasından şiddet görüyordu.

 

 

 

Yaralarımı kapatmak istersen eğer demişti o küçük aklıyla. Aslında çok fazla ima taşıyordu. Ben o zaman sadece verdiği yastıktaki yaraları kapatmıştım ama aslında kanayan yerleri orada hâlâ vardı. Şimdi sadece yastıkla yetinmeyecektim. Kanayan, kanamayan yaralarını kapatacaktım. Hem de yara bandıyla.

 

 

 

Bana verdiği yastığı saklayıp saklamadığımı merak ediyordu. En son bana baktığında ona veda bile etmemiştim. Arabamıza binip hızla o evden taşındığımızı hatırlıyordum. Yanımda o yastığı da götürmüştüm. Yüzümde sevecen bir ifade yoktu. Aksine ölmüş birinin vücut bulmuş hâliydim.

 

 

 

O zaman bana baktığında gözü ilk yastıkta oyalanmıştı. Kendisinin açtığı yaraları bu kadar hızlı kaoatacağımı ummamıştı. Yastıkta yarabandı yapıştıracak yer kalmamıştı. Bana her acı çektiğimde bir yarabandı yapıştırabileceğimi söylemişti ve ben her acı çektiğimde o yarabandını öfkeyle yapıştırmıştım.

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Efnan

 

2 saat sonra

 

Restorant kalabalık bir insan kitlesi olan popüler kültür için gelişmiş bir yer olan şehrin göbeğinde bir yerdeydi. Buraya Asaf ile buluşmak için gelmiştim. Asaf Göktay, Uraz ve Aytekin sayesinde esir tutulmuştu. Göktay'a Asaf ile buluşmak istediğimi söyleyince bana ters ters baktı. Önce kabul etmedi ama sonra kendisininde yanımda olması şartı ile kabul etti.

 

 

 

Uraz'dan habersiz bir iş çevirsem çevirsem Göktay ile çevirebilirdim. Çünkü onun dokunulmazlığı vardı. Ona kızamazdı. Aslında bu ile Göktay'ı da katmıştık. Ben Göktay ile onu bekliyordum. Kendisi bizi 20 dakika bekletmemiş gibi güle oynaya Asaf ile gelmeye başladı. Asaf'ın yüzündeki ifade Aytekin'den bıktığını gösteriyordu. Bu düşüncemi destekler nitelikte konuşmaya başladı. "Şu yaratığı başımdan alın. " diye bağırınca Aytekin'in gülen yüzü soldu.

 

 

 

"Böyle demesine bakmayın. Az önce benimle olmak için eşcinsel olabileceğini söyledi. " diyince üçümüzde bir küfür savurduk. Ben "Tövbe" diyerek güldüğümde Göktay da bana katılarak gülmeye başladı. Asaf somurtarak "Ben mi?" demeye başlayınca yüzümü astım. Bu adama tahammülüm yoktu. Her konuşmasında gözlerimi devirebilirdim.

 

 

 

Göktay hâlâ inanamaz bir şekilde bana dönüp "Sen bu adamla sevgili miydin? " diye soruyordu. Bu soruyu sorarken yüzünde tiksinti barındırması hoşuma gidiyordu. "Yok be. " diyerek Göktay'a gülümsediğimde Asaf araya girip "Niye öyle diyorsun bebeğim? " diyerek bana gözlerini kırpttı. Tam ben ağzımı açmıştımki Aytekin araya girdi. Asaf'a bakarak trip atmış bir şekilde "Tek bebeğinin ben olduğumu düşünüyordum. " dedi.

 

 

 

Ne yani Aytekin gay mi? Gülerken bir yandan da Göktay'a bakarak "Aytekin gay mi? " diye fısıldadım. Göktay soruma güldükten sonra "Hayır gay değil. Asaf'ı sinir etmek için yapıyor. " diyerek rahatlamamı sağladı. Bende kıkırdayarak "Doğrusu rahatladım. Gay bir arkadaşım olsun istemezdim. " dedim.

 

 

 

Asaf hâlâ of çekiyordu. Nasıl kurtulacağını düşünüyordu. "Geçin oturun. " diyerek yanımdaki sandalyeleri gösterdim. Asaf karşımdaki sandalyeye otururken Aytekin hemen yanımdaki sandalyeye oturdu. Asaf bana gözlerimi kırpıştırarak bakarken benim gözüm parmağını bulmuştu.

 

 

 

Normalde elinde beş parmağı olması gerekiyordu. Ancak başparmağı yerinde yoktu. İnşallah düşündüğüm kişi yapmamıştır diye sızlanıp durdum. Umarım ona bunu yapan Uraz değildir. Parmağına baktığımı hissetmiş gibi elini geri çekti.

 

 

 

Kaşlarımı çattım ve "Parmağına ne oldu? " diye sordum. "Hiç bir şey" dedi kafasını sallayarak. Ne kadarda yalancıydı. Ben görüyordum. Başparmağı kopmuştu. "Bun sana kim yaptı? " diye sorduğumda dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Onu merak etmem hoşuna gitmiş gibi cevap vermeden bekledi.

 

 

 

Bu sefer kaşlarımı daha da sert çattım. O cevap verene kadar çatmaya devam edecektim. "Sana bunu kim yaptı diye soruyorum. " dediğinde sinirlendiğimin farkında değildim.

 

 

 

Asaf artık hiç bir şeyim değildi. Hiç bir şeyim olmasada ona bunu yapan kim merak ediyordum. Asaf'ın koca bir hayatını körerten kimdi?

 

Göktay kim olduğunu biliyormuş gibi başını kaşıdı. Sonra bana dönerek "Kim olursa olsun. Artık Asaf ilgini çekmiyor değil mi? " dedi. O kim olduğunu biliyordu. Bu sefer ona döndüm. "Bunu yapan kim? " diye sorduğumda başını diğer yöne çevirdi.

 

 

 

Asaf dişlerini sıkmaya başlayınca dudaklarından bir isim döküldü. "Uraz." diyerek hırladığında şaşırmamıştım. Göktay sinirle bir nefes verdiğinde Aytekin yerinde kaskatı kesildi. Galiba onun bu işten haberi yoktu. "Uraz mı?"diyerek duyduğumu kanıtlamaya çalıştım. " Bunu nasıl yapar? " dedim sadece kendimin duyabileceği bir seste. Asaf düşündüğüm bu olaydan uyandırmak için ellerini elime doğru getirmeye çalıştım. Ben başparmağının olması gereken yerde olmadığını görünce çıldıracakmış gibi oluyordum.

 

 

 

Ellerimi geri çektiğimde yüzü asıldı ancak bunu belli etmedi. "Seninle devam edebiliriz. " diyerek öpücük attığında Göktay gözlerini büyülterek bana hayır anlamında başını salladı. Aytekin zaten istemiyordu. "Olmaz" diyerek başımı salladığımda hemen söze girdi. "Bana bir şans daha tanı. " diyerek yalvardığını gördüm.

 

 

 

Beni hiç bir zaman sevmemişti. Hatta şimdi bile sevdiğine inanmıyordum. Sırf Uraz nispet olsun diye yapıyordu. Bu gözümden kaçmıyordu. "Hayır" diyerek sert bir cevap verdim. Bu onu durdurmadı. Sandalyesinden kalkıp yanıma geldiğinde hem Göktay hem de Aytekin hazırda bekliyordu.

 

 

 

Olası bir tehlike anımda Asaf'a saldıracaklardı. Asaf yanıma geldiğinde h ummadığım bir şekilde alayca güldü. Bakışlarımı ona doğru yönelttiğimde alaylı gülümsemesini daha da belirginleştirdi. İşaret parmağı ile bacaklarımı gösterdi.

 

 

 

"Bu hâlinle tam bir acınası durumdasın. Bana karşı koyamazsın. " diyerek kulağıma yaklaştığında yüzü soldu. "Bir gece ansızın uykunda seni yatağından alabilirim ve sen kaçamazsın. " diyerek alay ettiğinde burnumdan soludum. Kısık sesle söylediği şeylerden dolayı Göktay ne dediğini anlamadı.

 

 

 

Hâlâ bana yakınken sağ elimi kaldırıp yüzüne öyle bir tokat geçirdim ki yere düşmüştü. Göktay'ın sandalyesinin dibine düşen Asaf'a bakarken için hiç acımıyordu. En başta ona parmağı kopmuş diye üzülürken o bu üzüntümü fırsata çevirerek bana yavşamıştı.

 

 

 

Kulağıma fısıldadığı tehdit yüzünden ona bu tokadı layık gördüm. Sol kolum ve sol bacağım kırık olabilirdi ama gerektiğinde sağ elimi kullanmaktan çekinmezdim.

 

 

 

Göktay şaşkınca sandalyesinden kalkarken Aytekin bana alkış tutmaya başladı. Göktay dudaklarında keyifli bir gülümsemeyle bana gurur dolu bakışlarını yöneltti. Sanki küçük kızı bir işi becermişti. "Bak sen. " diyerek yanıma geldiğinde yüzüm hâlâ solgun bir şekilde onlara baktım. Aytekin alkışını durdurmuyordu. "Buradaki işimiz bitti artık gidelim. " dediğimde ikiside anlar bir şekilde başını salladı.

Loading...
0%