Yeni Üyelik
25.
Bölüm

Yanlış seçimler

@beyzaodabas

Yanlış seçimler bizi o anlık bir çıkmaza sürükler sonrası ise karanlık bir girdap ve acı çığlıklardır.

 

 

 

Efnan

 

 

Anlam veremediğimiz her şey aslında ufaktan da olsa düşündüğümüz konulardır. Düşünürüz ve o şeyi kendimize yediremediğimizde anlam veremeyiz.

 

 

 

Aslında çoğumuz bunu yapıyor. Bende içlerine dahil olabilirim.

 

 

 

Hatırlamak istemediğim geçmişim peşimi bırakmıyordu. Ben onu hep tozlu raha kaldırmıştım. Her defasında ise o raftan elime geçiyordu. Geçmişim benim için okumam yasak olan tozlu bir kitaptan ibaretti. O kitap elime nereden, nasıl geçiyor bilmiyordum ama bildiğim bir şey vardı. O da bu kitabı görmenin bana iyi gelmediğiydi.

 

 

 

Geçmişe ait anılar beynime geldikçe ilk önce titriyor sonra gözlerim doluyordu. Benden daha kötü bir çocuğluğu olan insanları anlamak zordu. O kişileri ben bile anlayamazdım. Oysaki kişilik çocukken yetişirdi. Anne, babasının yaptığı hareketler çocuğu etkilerdi ve ilerde ebeveynlerinden öğrendikleriyle davranış sergilerdi. Belkide en çok korktuğum babama benzemekti ya da babama benzeyen birini bulup aşık olmaktı. Uraz bana babamı hatırlatıyordu. Hatırlatıyor olsada bence o bu tavrından ve bitmek bilmeyen sinir krizinden kurtulacaktı. Her ne kadar bana sevgisini belirtmese de elbet bir gün açıklayacaktı.

 

 

 

 

 

Yoksa kendime daha cesur birini bulurdum. Cesurluk, güç göstergesi değildi. Cesurluk, hislerini açıkça söyleyebilmekti. En azından benim sözlüğümde bu anlama geliyordu. Bilmiyorsanız tanıştırayım. Benim sözlüğümün ismi 'Başıboş kabileler' sözlüğü. Bu ismi seçmemin tek nedeni başıboş kendimi simgelemesiydi. Yalnız olduğumu adeta bangır bangır bağırıyordum. Duyun sesimi ey kızılderili kabileler.

 

 

 

En sonunda kafayı sıyırıp kendime kabile aramaya başlıyacaktım. Lanet olsun hiç bir kabile beni istemiyor. Kendileri kaybeder. Bu elinden her iş gelen, güzelliği ile ağzıları yirmi metre açtıran kadını istememeleri ne yazıkki en büyük hatalarıydı. Neyse kendimi çok fazla övdüm. Birazda gömmem gerek.

 

 

 

Kilo mu aldın sen? dedi içsesim. Kendisi gömme konusunda Nobel almış bir profördür. Gömülecek biri varsa buyrun gelin gömsün. Bende size ne söylediğini anlatayım.

 

 

 

Saçlarımı geriye savurdum. Hayır içsesime aldanırsam günüm hevkalade kötü geçerdi. Sahi acaba kilomu aldım. Yanaklarımı parmaklarımın arasına aldım. Yok canım bu sadece beynimden geçen trajikomik sorulardı. Aklı sıra beni çelişkiye sokacaktı. Yemezler.

 

 

 

Yedin bile... Sus kız sus. Yemedim bir kere. O sadece göz yanılması. Bir Efnan kolay devrilmez okey.

 

 

 

Salonda oturmuş telefon ellerinde olan Berk ve Aytekin'e garip bir bakış yolladım. Yanlarına gidip ne yaptıklarını sormazsam çatlardım.

 

 

 

Aman çatlamayasın sen. Beynimi ikiye bölüp içsesimi boşluğa fırlatmak istediğimi sanırım söylememiştim. Beyninden gelmeyen bir yönelge olmazsa ölürsün canım. Değerimi bil patates.

 

 

 

Patates mi? Bir anda giderken duraksadım. Sanırım içsesiyle kavga halinde olan bir tek bendim. Dışardan gören kesinlikle deli derdi. Neyseki içsesim beni hep evde karşılardı. Patates senin an—

 

 

 

Sustum. Sanırım küfredersem yine kendime küfretmiş olacaktım. Gözlerimi devirdim ama bu somurtmam içsesime değildi. Normalde olsa ona hep göz devirirdim ama bu sefer daha farklı bir göz devirmeydi.

 

 

 

Çiçek de aralarına gelmiş, oturuyordu. Bu kız ne ara ekiple samimi oldu onu bile bilmiyordum. Kız geldiği gibi evde neşe artmıştı. İnanamıyordum ama bu kız beni bile neşelendiriyordu. Etkisi bir tek Göktay ve Uraz'da işe yaramıyordu. Bu sinirli ve soğuk ikili dünya yok olsa bile uçarak kurtulacakmış gibi rahatlardı. Dünya yansa umrunda olmaz dedikleri bu ikili için gerçekti. İkisinin bu benzer davranışları onların ikiz olduğunu düşünmem için bir engel değildi. Bunu Uraz'a soramazdım çünkü sorsam büyük ihtimalle geçiştirecekti. Hep yaptığı gibi.

 

 

 

Zaten onunla uzun zamandır görüşemiyorduk. Kesinlikle seri katille bir husumeti vardı. İkide bir onu arayan adamlar. Takip edilmeler. Kesinlikle işi zordu. Aslında başında reddetse hiç bir şey olmayacaktı. Bana zamanı geldiğinde anlatacağını söyleyip geçiştirmişti. Umarım o anlatana kadar ölmezdim çünkü Asaf her geçen gün daha fazla alevleniyordu. Seri katil denen dayım ise beni bulsa salisede öldürmeyi plamlaıyordu. Uraz bunun gerçekleşmemesi için çabalıyordu. Umarım bu kargaşada ona bir şey olmazdı.

 

 

 

Şu inanılmaz üçlünün yanına gittiğimde ayağımın ucuyla Aytekin'i hafifçe dürttüm. Kanepeye iyice yayılmışlar, Çiçek'e de örnek oluyorlardı. Aytekin telefonunu hafifçe yana kaydırdı. Gözleri görüş açıma girdiğinde sinirle kaşlarımı çattım. O kadar çok oyun oynamışlardıki gözleri morarmıştı. Sinirle homurdandım. O ise beni görünce tebessüm etmeyi ihmal etmedi. Bu adam gülmezse dünyanın sonu gelmiş olabilir.

 

 

 

"Ne oynuyorsunuz bu kadar hararetli? " diye sorunca Çiçek de kafasını uzatıp bana sevimlice tebessüm etti. Doğa kesinlikle kardeşini bunların eline verdiğine pişman olacaktı. Zaten ne hikmetse kıza kalacak oda bulunamamıştı. Koca köşkte benim yanım vardı sadece. Artık ben yatakta o kanepede yatardı. Kimse benim keyfimi bozamaz.

 

 

 

Bakıyorum da son zamanlarda fazla bencil olmuşsun. Hayır bencil değilim. Bunca zaman hiç kendimi düşünmemiştim de ne olmuştu. O ne düşünür, bu ne der sıkıntısına takılmadan yaşayacaktım artık. Diğer türlüsü kendime zarardı. Çiçek hemen telefonu koltuğa fırlatıp üstüme atladı.

 

 

 

Yapma be gülüm. Bebeklik arkadaşın falan mıydım ne bu samimiyet. Eben ben miyim anlayamıyorum. Kız bana o kadar yakın davranıyor ki artık gerçekten akrabası olduğumu düşünmeye başlayacaktım. Bir de ablası çıkıyormuşum. Düşünmesi bile bir facia. O zaman Doğa ile de kardeş oluyorduk. Yinede ondan ay olarak büyük oluyordum. Sözümü geçirebilirdim. Kız sıkı sıkı sarıldıktan sonra bende ona tebessüm ederek sıkıca sarıldım.

 

 

 

Bu fazla samimiyeti olmasa iyi kız aslında. Uzun saçları omuzlarından dökülüyor, lacivert mini elbisesi üstünde süzülüyordu. Sandığımdan da zayıf bir bedeni vardı ama hasta birine de benzemiyordu. Kolları fazlasıyla ince ama enerjisi yerinde bir kız... Yeni açılan örükleri omuzlarında kıvrımlarla adeta dans ediyordu. Güzelde kızdı. Gözleri ablasının gözlerinin aksine kahverengiydi. Beyaz teni ve kırmızı yanakları onu pamuk Prenses misali güzel kılıyordu. Bende beyaz tenliydim ama son yazdan sonra vücudum kararmıştı. Beni gören esmer diyordu. Özellikle Berk'in o iğrenç lakabı.

 

 

 

Esmer bomba... Başka lakap bulamamıştı. O yüzden onu zorbalamadım. Lakin bana durup dururken 'esmer bomba' derse işler kızışırdı.

 

 

 

Çiçek en sonunda beni bırakmıştı. Yaşını bilmesem bu altı yaşında bir kız çocuğu derdim. Tamamıyla o yaşlardaki bir çocuğu andırıyor. Hatta beni. Beni andırıyor. Benim 5 yaşımdaki halimi. Belkide ben öyle düşünüyordum.

 

 

 

Her çocuk senin küçüklüğün mü Efnan. Brad Pitt'i görsen bu benim küçüklüğüm dersin. Yok artık.

 

 

 

Yalan yok. Herkesi kendime benzetiyorum. Uzun bir aradan sonra Berk'ten yanıt geldi. Hafif sırıttı. Sonrada ekranı bana döndürüp oynadıkları oyunu gösterdi. "Brawl Stars mı? " dedim küçümseyici bakışımla. Bu yaşta adamlar brawl stars oynamaya devam ediyorlar. Hadi Çiçek'in oynamasını anlarım ama bunlar bir başka. İkiside art arda sırıttı. "Kimse brawl stars aşkımızı sorgulamasın. " diye bir ses yükseldi ikisindende. Brawl Stars aşkı mı? Şaka yapıyor olmalılar.

 

 

 

Birbirlerine bakıp elleriyle birbirlerine çaktıklarında oflayarak koltuğa oturdum. Mecbur bu canavarlarla burada kalmak zorundaydım. Doğa banyo yapıyor, Mevsim uyuyor, Kamer ne yapıyor bilmiyorum, Göktay ise en son baktığımda odasında televizyon izliyordu. Akşam saatlerinde Uraz hâlâ dışarıdaydı. Ölmüş olmasın lan. Onu en son 2 saat önce aramıştım ve geleceğini söylemişti. 2 saat geciktiğine göre kesin bir şey olmuştu.

 

 

 

Aman Efnan saf mısın? Bir katile ne olabilir? En fazla yine birilerini öldürüp kelle paça içiyordur.

 

 

 

Gözlerimi irice açtım. Hadi lan ordan. İçmiyordur değil mi? İçmiyor olsun. Kelle paça sevmez değil mi o? Sevmiyor olsun.

 

 

 

Çiçek yanıma uzanmış bana seslenince daldığım yerden sıyrıldım. Bana melül melül baktı ve ablasına bir soru soruyormuş gibi sordu. Sanırım beni ablası gibi görüyordu.

 

 

 

"Kelle paça sever misin? " diyince olduğum yerde kitlendim. Olum siz benle ne geçiyonuz. Söyleyin bana hepiniz mi yoksa sadece sen mi canavarsın.

 

 

 

Canavarların var olduğuna inanmadığını sanıyordum dedi içsesim. Bende öyle sanıyorum içses.

 

 

 

Bir gözüm kendini titreşim moduna almışkem elimi yüzüme geçirerek yüzümü kapattım. Tekrar onun sesini duydum. "Ne oldu yoksa canınımı çektirdim. Uraz abiye söyleyelim gelirken getirsin. "

 

 

 

Ne? Bana bir şeyler oluyor galiba. Kız az sus. Sus az. Uraz kelle paça sevmez. Heleki yapmayı hiç sevmez. Benim bildiğim kelle paça keçi kafasından falan yapılıyordu. İnsan kafasından olmaz ya. Bu Ülke umarım bu kadar vahşileşmemiştir.

 

 

 

"Yok sevmem. " dedim elimi yüzümden çekip. Gözüm nihayet titremeyi bırakmıştı. Tüh dercesine baktı. Ne yani seviyor muydu? Bu kız gitgide daha da enterasan oluyor. Bakalım daha neler çıkacak.

 

 

 

Aytekin telefonu kırarcasına yumruklarken ağzından küfür savruldu. "Vursana lan. " diyince ona vurmam için gaz veriyormuş gibiydi. "Vur" dedi tekrar. Ama bak kaşınıyor bu. Vursam mı acaba. "Vur lan. " diye bağırınca arkadan sırtına sert bir şamar attım. O kadar çok vur demeyecektin paşam. Sırtını oyalamaya çalışırken telefonu koltuğa savurdu. Bana bakıp üzgünce kaşlarını büzdü. "Efnan neden sırtıma vurdun şimdi? " diye somurtunca ben devam ettim. "Efnan değil. Efnan Hanım. " diyerek düzelttim.

 

 

 

Kızdığımda arkadaş sayılmıyorduk galiba. Kaşlarını ilk defa küçümserce kaldırdı. Bakıyorumda burada kala kala çok şey öğrenmişti. "Demek Efnan Hanım he. Arkadaşlığımız ne ara bozuldu Efnan Hanım." dedi Hanım kelimesine vurgu yaparak. Gelişmişsiniz Aytekin Bey.

 

 

 

"Öyle" dedim tebessüm ederek. "Ayrıca bir daha 'Vur lan vur' dersen daha sert vururum."

 

 

 

Omuz silkip oyuna devam ettiğinde gözlerimi iyice açtım. Neyseki beş dakika sonra yanıma gelip özür dileyecekti. Ben de iyi niyetimden ödün vermeyip özürünü affedecektim.

 

 

 

Göktay elleri cebinde aşağı indiğinde rahat bir nefes verip yanına gittim. Sonunda bunlarla baş başa kalmak zorunda değildim. O kimseyi takmadan Aytekin'in yanına ilerledi. Benim kendisine doğru geldiğimi görünce durdu.

 

 

 

Yanına gidip fısıldadım. "Şu Aytekin'e kızmazsan ayakkabılarını çıkarıp klozete atacağım. " dediğimde yüzünde bir iğrenme belirtisi gördüm. Hemen Aytekin'e yöneldi bakışları. Sonra tedirginlikle Aytekin'e seslendi. "Aytekin" dedi hafif yüksek sesle. Hiçbiri normal değildi ki.

 

 

 

"Telefonu elinden bırak yoksa Efnan ayakkabılarını klozete sokacak. " der demez Aytekin koltuktan fırladı. Telefonu koltuğa fırlatıp dimdik bir asker konumuna geldi. Berk söylene söylene telefonu bırakırken bir yandan da isyan ediyordu. "Hadi ama dostum. Senin yüzünden maçı kaybettik. "

 

 

 

Göktay çaresizce elini alnına vurdu. Sonra sesli bir şekilde söylendi. "Olamaz. Aytekin Berk'i de etkisi altına almış. "

 

 

 

Aytekin koca bir kahkaha patlatırken Çiçek ne olduğunu anlamamasına rağmen Göktay'ın ifadesine güldü. Bende anlamasam Göktay'ın ifadesine gülerdim. Kim olursa olsun dediğine değilde yüz ifadesine gülerdi.

 

 

 

Koş Doğa koş demek isterdim. Onları her zaman yakıştırmışımdır. Bir skor tablom var ve şuan ikiside 0-0.

 

 

 

Kamer de Doğa ile yakışıyordu. Hangisi ile olabileceğini davranışlarına göre seçecektik. Aslında Doğa'ya kalsa hiç birini seçmezdi. Bu iş artık bana düşerdi.

 

 

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

"Naber güzellik" etrafımda yamyam gibi dönen Çiçek'e tip bir bakış attım. Bu kız ne yaşıyordu. Olamaz yoksa tahmin ettiğim gibi lez miydi? Bu manyaklar neden hep beni bulurdu.

 

 

 

"Güzellik derken, " dedim hafif tırsarak. Umarım önümde falanda diz çökmezdi. Doğa şu kardeşini al başımdan diye bağırarak kaçacaktım odadan. Biri bana yardım etsin.

 

 

 

Boşuna debelenme kızım. Odan ses geçirmez. Hayda bu da beni mi buldu. Diğer herkesin odası ses geçiriyor benimki geçirmiyor. Biri gelip beni boğmaya çalışsa ne yapacağım. Bağırsamda duyulmayacak.

 

 

 

"Güzellik derken, " dedi beni tekrarlayarak. Hadi söylede şunu rahatlayarak uyuyayım. Başını kaşıdı. "Güzel bir kadınsın. Üstelik zekisin de. " Umarım tüm bunlar başka bir yola sapmasına neden olmamıştır.

 

 

 

"Anlamsızca içimde sana karşı bir samimiyet var. Ablamdan sevgi görmemiş bir kardeş olarak belkide senden ablalık görmek istedim. Abla olarak seni seçtim çünkü sende benim gibi mutlu görünmüyorsun. İçten içe 'neden varım? ' düşüncesi bedenini sarıyor ve ben bu duyguyu çok iyi biliyorum. Umarım sana karşı olan samimiyetim yanlış anlaşılmaz. " diyerek son kez de açıklamasını yapıp yatağına attı kendini. Galiba samimiyetini yanlış anlamıştım.

 

 

 

Senin aklın zaten hep böyle işlere yarar. Sen yapma bare içses. Kıza içten içe özür borcum var aklımı bulama az. Sanki bulama desem bulamayacaksın.

 

 

 

Çiçek'e içten içe özürümü de diledikten sonra yatağıma girdim. Neyseki bu tonton kız ışıksızda uyuyabiliyor. Belki önyargıyı bir kenara bırakıp bu kıza ablalık yaparım.

 

 

 

Sen ve ablalık yapmak mı?

 

 

 

Evet ben ve ablalık yapmak. Düşününce kulağa zor geliyor ama belki abla olmak o kadar zor olmazdı.

 

 

 

1 saat sonra

 

"Abla bana 11.masalı da olur musun? " diye melül melül baktı Çiçek. Vazgeçtim ablalık başa belaydı. Yinede bu melül bakışlar hoşuma gidiyordu. Zordu falan ama iyiydi. Tatmadığım bir duyguydu. Onu galiba yeteri kadar sahipleniyordum.

 

 

 

Bir gün bu evden gidecekti ve ben onun yokluğunu derinden hissedecektim. Kendime gelmezsem gerçekten ablası olacaktım. Yutkundum ama boğazım acıdı. Nedenini ise bilmiyordum. Belkide en başta dediğim gibi bilmek istemiyordum.

 

 

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Herkes uyumuştu ve aşağı kattan gelen sesler huzurumu kaçırmıştı. Korkuyla yaşamaya başladığım bir geceye daha merhaba. Aşağıda biri kapıyı bildiğin sevmek suretiyle zorluyordu. Kapının "Kurtarın beni bundan. " diyen sesini duyuyordum. Hayır deli değilim ben.

 

 

 

En başta umursamadım ama bu şey 10 dakika boyunca tekrar edince artık umursamaya başladım. Umarım kapıyı zorlayan bir sapık değildir çünkü bugün günüm aksiyonsuz geçen tek günümdü ve bu tarihe böyle yazılmalıydı.

 

 

 

Dün metroya binerken düşüp rezil olmak, ondan önceki gün Eylül'ü gazinoda sarhoş yakalayıp sarhoş sapıklar tarafından dansa davet edilmek. Yarın bakalım sıra neyde olacaktı. Lütfen bugünüm aksiyonsuz geçsin.

 

 

 

Telefonuma baktım. Saat 3.00.

 

 

 

Olamaz bu tür şeyler filmlerde hep bu saatlerde olur ve ana karakterin ölme olasılığı yüzde ellidir. Diğer yarım kalan yaşama olasılığı ise kız akrobatik hareketler yaparak kurtulmasıdır. Ne yazıkki duvardan sekip tavanda takla atan tiplerden değildim.

 

 

 

En yakın zamanda öğrenmeliydim. İşime yarayacağı kesin.

 

 

 

Gidip gitmemekte tereddütte kaldığım salondan ses hâlâ geliyordu. Bu da merak duygumu korku duygular baskın kılıyor ve merak duygum galip geliyordu.

 

 

 

Yastığımın altından çakımı aldım. Ben hep tedbirliydim çünkü dayısı tarafından öldürülmek istenen bir kadın ve saplantılı eski sevgilisi yüzünden kendini korumaya çalışan bir kadındım. Başa her türlü bela gelebilirdi. Gece uyurken yastıkla boğulabilirdim. Her duruma karşı hazırlı olmalıyım.

 

 

 

Çakımı alıp yataktan bir tüy gibi kalkınca... Gümm. Patt.

 

 

 

Kesinlikle bir tüy gibi yataktan kalktın.

 

 

 

Yerde uzanıyormuş havası vererek hiç bir şeyinin olmadığını söyleyen, göt korkusunu iyi bilen bir çocuk edasıyla melül melül bakındım. Melül melül bakınmak mı? Ne zamadır melül melül bakınmaya başladım. Allah'ım bu kız bana iyi gelmiyordu.

 

 

 

Aşağıdan tekrar ses gelince homurdanarak yerden kalktım. Ablacım ya da abicim kim olduğunu bilmiyorum ama hırsızlık falan yapacaksan baştan elendin. 20 dakikadır kapıyı açamadın. Sözde bir de hırsız olacaksın. Ev sahibi çoktan seni polise ihbar etmişti.

 

 

 

Neyseki iyi ev sahiplerinden birine denk geldin. O seni ihbar etmeyecek, doğrayacak. Aklıma kelle paça gelince yüzümü buruşturdum. Galiba daha fazla bu yemeğin ismini duymak istemiyordum. Yataktan mışıl mışıl yatan Çiçek'e baktım.

 

 

 

Hep senin yüzünden. Aklıma kelle paçayı sen soktun. Sesler devam edince homurdanarak aşağıya indim. Bir yandan da "Tamam be ne zorladın? " diyordum. Hırsıza kapıyı açacak tek ev sahibide benim galiba. Ne bezdirdi hayattan. Onu uykuma engel olduğu için haşlama yapacaktım.

 

 

 

Senin bu yemeklerle alıp veremediğin ne? diyen içsesime sadece omuz silktim. Ne sen sor, ne ben söyleyeyim.

 

 

 

Kapının yanına vardığımda ses dinmedi. Bu kişide nasıl kararlıysa açana kadar direndi. Ben olsam 10 dakika önce gitmiştim. Valla azmini tebrik etmek gerek.

 

 

 

Biraz daha zorluyordu ki kapıyı hemen açtım. Ürkek bakışları anında beni buldu. Bir adım sendeledi ama geri gitmedi. Benden sonra bakışları elimde ona doğrulttuğum çakıya döndü. "Abla rahatsız ettim sanırım. " Sanırım mı? Lan seni yirmi dakika uğraşıpta yanlış çıkan matematik sorum, seni kabız olduğunda zoraki çıkan bok, asıl ben rahatsız ettim seni. Ne güzel uğraşıyordun işte. Bu gidişle sabah evden çıktığımızda yerde yatan seni görürüz ve dilenci zannedip para veririz.

 

 

 

Emin ol hırsızlık yapıp alacağın paradan daha fazlasını alırsın. "E biraz öyle oldu tabii. Yinede siz isterseniz kaldığınız yerden devam edin. " Gözleri faltaşı gibi açıldı.

 

 

 

"Valla mı? " diyerek sevinçle yerinde zıpladı. Bu kişinin Aytekin olmadığına emin miyiz? Bu adam ya çok saftı ya da beni saf olarak görüyordu. Umarım ikincisi olmaz çünkü saf olan biri varsa da içsesim buna örnektir.

 

 

 

Ben ne alaka olum.

 

 

 

Sus içses. Başka bir şey bulamadım. Kabul et. Çakıyı daha fazla görüş açısına soktum. Çakı keskin keskin parlayınca geri geri gitti. "E ben gidiyorum abla sonra görüşürüz. " derken koşarak gidiyordu.

 

 

 

Ben ise arkasından, "Görüşürüz yarın çaya beklerim. " dedim. Yani bu kadarda centilmen bir ev sahibiyim. Eve girmeye çalışan hırsıza yarın çaya davet eden ev sahibi şoku...

 

 

 

Hayır gülmemem gerek. Kapıyı kapatıp odama doğru yürümeye başladım. Bir yandanda dişlerim dudaklarımdaydı. Adamın yüzünün aldığı şekli görmek tüm komedi filmlerine taş çıkarırdı.

 

 

 

Umarım yarın tüm sülaleyi toplayıp hırsızlığa gelirde görürsün.

 

 

 

Gelsin içses. Onlarıda çaya davet ederim.

 

 

 

Kapı tekrar zorlanmaya başlayınca hızla kapının oraya geldim. Gelmemle kapının açılması bir oldu. Hayret bu sefer hızlı açabilmişti. Gelişme kaydediyordu. Kapı hızla açılıp kapanınca salonun ışığıda açıldı. Bir dakika! Bu Urazdı.

 

 

 

Uraz bakışlarını bana yöneltince dikkatini ilk çeken şey çakım olmuştu. Kahretsin ben bunu kapatmamış mıydım? Küstahça gülümserken elimi çenesine atıp tuttu. Çenesiyle oynaşırken bu hâlime sırıtıyordu. "Bakıyorumda bana özel bir karşılama yapıyorsun. " diyince hemen çakıyı kapatıp cebime soktum.

 

 

 

"Çakı ile insanları karşılamayı seviyorum. " dedim onun bu küstah sırıtışına karşılık. Şaşırmış gibi gözleri büyüdü.

 

 

 

"Bilmiyordum." dedi tek bir kelimeyle. Çok az konuşurdu. Konuşunca da kelimeleri ağzından zor alırdık. "Benim hakkımda bir çok şeyi bilmiyorsun. "

 

 

 

"Ne gibi? "

 

 

 

"En sevdiğim meyve"

 

 

 

"Armut" dedi hızla. Bunu bilebilirdi ama şuan gecenin üçü ne konuşuyorduk.

 

 

 

"Sana söylemeyi en sevdiğim lakap? " dediğimde ne diyeceğini tahmin edebiliyordum. Huysuz adam diyeceğine adım kadar emindim.

 

 

 

"Armut kafa. " diyince donup kaldım. Onu nasıl kaydettiğimi biliyor muydu? Bu yalnızca içsesim ile kendi aramdaydı. Bilmesine imkan yoktu.

 

 

 

"Sen şu internette insanların sizi nasıl kaydettiğini gösteren uygulamaya mı bakıyorsun? " diye sordum. Büyük ihtimalle ondan görmüştüm. Hiç bir şey benim yararıma olmuyordu. Neden?

 

 

 

"Ben sallamıştım. Yoksa gerçekten öyle mi kaydettin? " diyince düşündüm. İki seçenek vardı. Ya yalan söyleyecektim. Ya da doğru söyleyecektim. Ben bu sefer yanıltarak doğru söylemeyi seçtim. "Yani öyle kaydettim seni. " dediğimde ondan büyük bir kahkaha sesi yükseldi.

 

 

 

"Acaba sen nasıl kaydetmişsindir. " dedim ellerimi bağlayarak. Umarım esmer bomba diye kaydetmemiştir.

 

 

 

"Merak mı ediyorsun? " diyince anlık bir kalakaldım. Onun yüzünde eğlenir bir ifade vardı ama ben gülmüyordum. Ayrıca kesinlikle gece üçte eve geldiğine göre seri katille işi iyi geçmemişti. Buna rağmen gülmesi garipti. Gülmezse sorun vardı zaten.

 

 

 

"Hayır." dedim omuzlarımı indirip kaldırarak. Bu sefer sıra bendeydi. Kolay kolay kurtulamazdı benden. Dudaklarıma sevimli bir tebessüm bıraktım. "Seviyorsun beni doğruyu söyle. " dediğimde alacağım tepkiden inan emin değildim. Tahmin bile edemiyordum.

 

 

 

Sonra bir şey oldu. Tebessüm etti. Hem de öyle böyle olmayan bir tebessüm. Gülünce gözlerinin kısıldığını şimdi anlamıştım.

 

 

 

"Seviyorum seni bal küpü. Hem de deli gibi"

 

 

 

Ne? Gülüşüm dudağımda asılı kalırken itirafı üzerine bayılacak gibi oldum. Sonunda der gibiydim. Lanet adam demek için gecenin üçünü mü bekledin?

 

 

 

Mum ışığında mı söyleseydi? Beklenmedik bir anda söyledi işte. Ne güzell.

 

 

 

Oha! içsesim bile düşmüştü buna. Kim düşmez o zaman bu itirafa.

 

 

 

"Anlamadım." dedim safa yatarak. Safa yattığımı biliyordu. Ben aşkımı itiraf ettikten sonra sevdiğim adamanlamadım dese öylece kalırdım ama Uraz da böyle olmadı. İtiraf eden taraf o oldu. Üstelik öyle rahat dediki sanki daha önce diyebilirdi de bu anı beklemiş gibiydi.

 

 

 

Sırıtışını zerre bozmadı. Yanıma gelip beni kendine çekerek ilerlemeye başladı. "Bunu sonra mı konuşsak güzelim? "

 

 

 

Güzelim mi? Daha fazla şaşırmaya başlıyordum. Bence hemen yatmam gerekiyordu. Bedenimi sardığı elini itekledim ve onun kollarının arasından kendimi kurtardım. Yaptığım hareket onu yine bozmadı. Bol bol gülümsüyordu. Nedenini bilmiyordum ama haddinden fazla gülüyordu.

 

 

 

Arkamı dönmüş giderken bir anda ona doğru döndüm. O ise gözlerini benden hiç ayırmamış gibi bana bakmaya devam ediyordu. Kahverengi gözleri bir uyum içinde kısılıyordu. Dudakları keyifle iki yana ayrılırken saçları özen sizce savruluyordu. Büyük ihtimalle başını kaşıyacak zamanı yoktu.

 

 

 

"Sana bir şey sormam gerek. " dedim aklım gelen soruyla çıldıracakmış gibi olarak. Kaşları heyecanla yukarı kalktı. Sorumu sormamı her şeyden çok istiyor olabilirdi.

 

 

 

"Sor tabii. " dedi netlikle. Gülümsemesi solmazken gözlerimin içinde bir şeyler arıyor gibi bakınmaya başladı. Kaybettiği bir gerçek, bir anı, bir insan arıyordu galiba. Belkide kaybettiği bir çocukluğu ve çocukluk arkadaşını arıyordu.

 

 

 

Bende onun gözlerine derinden bakmaya başladım. Hiç bir zaman çocukluğunu ona soramayacakmışım gibi hissettim. Buna hiç bir zaman cesaret edemeyecek gibiydim. Kesinlikle gerçeklerden kaçmak için sorma isteğini itekliyordum.

 

 

 

Emindim o gözlerde çocukluğu öfkeyle bitmiş, büyümek için her gece Allah'a yalvaran bir çocuk yatıyordu. Emindim çocukluğunun benim çocukluğumdan daha kötü geçtiğine.

 

 

 

"Kelle paça, " dedim sanki gözlerinde büyülenmişim gibi. Aynı şekilde bana bakıyor, gözlerini kırpmıyordu bile. Gözlerini kırpsa sanki rüyadan uyanıp beni kaybedecekti. Gözlerinde bir tek o korkuya yer vardı. Beni kaybetme korkusuna...

 

 

 

"Kelle paça sever misin? " dedim gözlerimi ondan ayırıp. Ben ona karşı hep soğuk kalmıştım. O bana gülümser, ben ona kaşlarımı çatardım. O benim bu yönümü seviyordu. Kolay aşık olmamamı, hep karşı koyulamaz olmamı.

 

 

 

Düşündüm. Acaba ben hangi yönünü seviyordum.

 

 

 

Her yönü beni etkiliyor.

 

 

 

"Kelle paça mı" dedi inanamıyarak. Saçmaladığımı düşünmesini istemezdim. Bunu sormam gerekiyordu. Kafamı onaylar şekilde salladım. Salladığımı görür görmez. "Sevmem." dedi. O da der demez ben rahatladım. "Bende sevmem. " diyerek merdivenlerden çıktım. Arkamdan baktığını biliyordum ama dönmedim.

 

 

 

Ne saçmalamadığımı düşünüyor olmalıydı. Zaten onu Armut kafa diye kaydettiğim için yeteri kadar utanmıştım. Bir de adama "Evet kaydettim. " diyerek adamın salladığı bilgiyi doğruladım.

 

 

 

Onu kaydetmeden önce düşünecektin Efnan hanım.

 

 

 

Haklısın valla içses. Sana bazen haksızlık yapıyorum. Biliyorum damarıma bastığını falan ama sen hep iyiliğimi istedin. Keşke hiç gelmeseydin bana geri. En son ciddi bir ilişkim olan ortaokulda yanımdaydın. Ortaokul 6.sınıfta o çocuk aşkı dedikleri şey vardı.

 

 

 

Sınıfın zeki ve yakışıklı çocuğuna tutulmuştum. O da benimle yetiştirme yurdundaydı ve benden hoşlanıyordu. En büyük şanslarımdan biri de ilk aşkımı karşılıklı olarak seçmekti. İkimizde birbirimizden hoşlanıyor, ara ara beraber soru çözüyorduk.

 

 

 

O bana göre daha çalışkandı ve Lgs denen sınavdan bir puan düşük alarak onun okulunu kaçırmıştım. 8.sınıfa kadar beraberdik ve en güvendiğim kişi o olabilirdi. Acaba şuan çıksa karşıma onunla tekrar olur muydum? Bilmiyordum ama bildiğim bir şey vardı. Tekrar karşıma çıksa onunla bir arkadaştan daha fazlası olurduk.

 

 

 

Tek sorun karşıya çıkarsa Uraz engeline takılacak olmasıydı. Hiç bir zaman kavgacı bir çocuk değildi. Telefonu bende kayıtlıydı ve liseyi bitirdikten sonra konuştuğumuzda liseyi de sorunsuz bir şekilde bitirdiğini söylemişti. Çevresi tarafından takdir edilen, saygı duyulan bir öğrenciydi. Liseye geçince yırtan ayrılmış, benimle vedalaşmıştı.

 

 

 

Lisede hiç bir sevgilisi olmamış ve duyduğuma göre tek takıldığı kişi benmişim. Ona göre daha belalı bir kızdım. 3-4 kere yurttan sözleşme yemiştim. Birinci sözleşmem bir kızı dövdüğüm için. Diğer sözleşmem yurttan kaçtığım için. Diğeri beni zorbalayan erkek öğrenciyi dövdüğüm için. En sonuncusu ise kendime zarar vermeye kalkıştığım için.

 

 

 

Kendimi öldürmeyi istemezdim ama hayat küçük bedenlerden daha ağırdı. O yükü taşımak zordu ve buna katlanamayınca krizler geçiriyordum. Tırnaklarımı kollarıma geçiriyordum. Neyseki Eğit beni böyle görmemişti. Eğit az önce bahsettiğim çocukluk aşkımdı. Garip bir ismi vardı. Yakışıklı olması isminin takılmamasına neden olmuştu.

 

 

 

Odama çıktığımda saat dördü bulmuştu. Uyumazsam sabah morarmış bir suratla kalkacaktım. Günün yorgunluğu üzerine başımı koyar koymaz uykuya daldım. Bu günümde aksiyonsuz geçmemişti. Aklıma Uraz'a çakı ile yaptığım karşılama gelince rüyamda bile yüzümü ekşilttim.

 

 

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

"Eyy Ahali! " diye bir ses duydum. Gözlerim yavaşça açıldı. Telefona baktım ve saatin altı olduğunu gördüm. Sabahın bu saatinde ciyaklayanda kimdi? Çiçek de yanımdan homurdanarak kalktı. Saçı başı dağılmıştı. Daha yeni uyanmasına rağmen gülüyordu. Bu kızın gülmediği bir gün yoktu.

 

 

 

"Düğün vakti, " diyen sese kulak verdim. Düğün vakti mi? Kim evleniyor lan diye söylendim. Çiçek de benim gibi sese kulak verdi. "Seyran vakti. " Son ses bağıran bu can çekişen kişinin kim olduğunu anlayınca gözlerimi devirdim. Sabah sabah kim olabilirdi bu kişi. Çiçek kulaklarını iyice açtıktan sonra bana döndü.

 

 

 

"Bu ses... " diyordu ki hemen araya girdim. "Aytekin'in sesi. "

 

 

 

Homurdanarak yataktan inecektimki Aytekin'in sesi tekrar yükseldi. "Kalksanıza lan itoğluitler."

 

 

 

Çiçek ile bakıştık. Daha sonra içimden söverek aşağı kata indim. Aşağıda pek iyi bir manzara yoktu. Aytekin, davul, Uraz ve...

 

 

 

Aytekin kafasına geçirilen davula rağmen davulu çalmaya devam ediyordu. Uraz da sinirle sağa sola bakıyordu. Çiçek korkuyla büyük bir çığlık atıp arkama saklandığında tüm bakışlar bize yöneldi. Doğa homurdanarak bakıyordu.

 

 

 

Aşağı inerken Çiçek tişörtüme asılmış arkamdan geliyordu. "Ne yapıyorsunuz burada? " diye bağırdığımda Uraz'ın o sinirli bakışları bir nebze inmedi. Halbuki o kadar sinirlenecek bir şey yoktu. İtoğluit dediğini saymazsak sinirlenmesi garipti.

 

 

 

Aytekin davula geçirilen kafasını oyalarken dolu gözlerle bana baktı. "Efnan şu patronuma bir şey söyle. " Uraz bir şey şakasını içeriden söyledim. Uraz yüksek sesle bağırdı. "Sus Aytekin sus. "

 

 

 

Galiba herkes Uraz'ın ilk defa konuştuğunu duyuyordu. Aytekin Uraz'a gözlerini devirince Uraz yumruğunu Aytekin'e geçirdi. Hemen o anda Çiçek'ten bir çığlık koptu. Doğa'nın yanına koltuğunda bende Uraz'a bağırdım. "Yeter." diye bağırdığımda Göktay ile gözlerimiz kesişti.

 

 

 

O Aytekin'i kurtarabilirdi. Neden kurtarmıyordu? Uraz bana döndüğünde yumruk yaptığı eli havada kaldı. Sinirim tepemden taşıyordu. Yüzüm kızarıyordu. "Yeter artık. " dedim bağırarak.

 

 

 

"Hastasın sen. " dediğimde yüzüm düştü. Kabul etmek istemesemde Uraz sinir hastasıydı. Dengesiz bir adam oluyordu. Yumruk yaptığı eli aşağı düştü. Yüzünde hayal kırıklığı vardı ve ben bu duyguyu tatmak asla istememiştim. Yumruğunu sinirle sıka sıka oradan ayrıldı.

 

 

 

Yüzünde gülümseme yoktu. Yüzünde kızgın bir ifadede yoktu. Hepsinin aksine daha önce onda görmediğim bir duygu. Üzüntü...

 

 

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

İlahi Bakış Açısı

 

"Değilim" diyerek yineledi Uraz. Her zamanki gibi yıkık odasındaydı. Cam kırıklarına bastıkça çıkan sesi umursamadı. Şuan umursaması gereken daha önemli bir şey vardı. Efnan ona "Hastasın sen" demişti. Evet korktuğu şey gerçekleşmişti. Aşkını itiraf ettiği günden bir gün sonra gerçekleşmişti bu.

 

 

 

Eline aldığı bir vazoyu da sağlam kalan tek aynaya vurdu. Aynaya bakmak istemiyordu. Aynanın parçaları tuzla buz olurken sağlam kalan tek parçası Uraz'ın yüzünü gösterdi. Kızarmış gözleri ve dağılmış saçlarıyla hasta olduğu kesindi. Aynada kalan cam parçasına bakarken "Ben hasta değilim" dedi kısık sesle.

 

 

 

O bile dediğine inanmıyordu. Aynada gördüğü yansıma o değildi. Kendine söylediği en büyük yalan buydu. Sinir hastasıydı ve bu hastalık kendine zarar vermeye kadar giderdi. Peki o kendine zarar verir miydi? Sanmıyordu. Bu kadar delirmiş olamazdı.

 

 

 

Ancak o sinir hastalığının ilk aşamasındaydı. Ona rağmen aşırı sinirlenince kendini hırpalıyordu. Bu süreçte yine ağlamıyordu. Gözleri kızarmıştı hatta dolmuş ama bir gram gözyaşı akmamıştı. Lanet yaşlar en son o küçük Efnanla tanıştığında akmıştı.

 

 

 

Daha sonra ona uğramayacağı bir şey oldu. Son cam parçasını eliyle koşartıp yere fırlattı. Sonra yatağına ilerledi ve yastıklarla beraber çarşafları bozdu. Eline geçirdiği bir yastığı parçalamaya başladı. "Bu sefer olmaz" dedi büyük bir kışın yastığı parçalayarak. Geçmişteki anı geldi gözlerinin önüne.

 

 

 

Küçük boncuk gözleri ile onca acısına rağmen gülümseyerek bakan bir kız görmüştü yanında. Ona sürekli ağlaması gerektiğini söylüyordu. Sanki kendisi ağlayamıyor, onun ağlamasını söylüyordu. Uzun ve kıvrık kirpikleri elaları ile birleşince tatlı bir masalı oluşturuyordu. Korkusuz ama bir o kadar da korkak. Gözyaşı akmıyor ama ağlıyor.

 

 

 

Sonra ona minik elleriyle parçalanmış bir yastık getiriyor. Elleri morarmış, bazı yerleri çizikti. Umursamadı. Şimdi keşke umursasaydım diyordu. Soğuktu hem de çok soğuk. Gözlerine bile 3 saniyeden fazla bakamıyordu. Yastığı neden getirdiğini soruyor.

 

 

 

Bu küçük deli kız ise yastıktan dost olabileceğini söylüyor. Buna kim inanır diye sorguladı. "Yastıktan dost mu olur deli kız" dediğini hatırlıyordu. Geçmişe ait en iyi hatırladığı an bu andı. Kız yastığı ısrarla ona vermeye çalışıyor. Bir yandan da acı çektiğinde bu yastığı parçalayabilirsin diyor. Uraz masumca bir soru soruyor.

 

 

 

Şimdi o kadar da masum değildi. Üstünde onca kan varken nasıl masum olabilirdi? Kız bu sefer de kendi açtığı yaraları kapatmak isterse her acı çektiğinde bir yere bandı yapıştırabileceğini söylüyor. O iki masum zihniyet yastığı çocukları gibi görebiliyor.

 

 

 

Başka bir ana geldi gözlerinin önüne. Bir kere girişmişti. Artık kurtulması güçtü. Yine tozlu bir sayfa aralandı. Önce parıldayan bir güneş ve masmavi gökyüzü gözüktü. Görüntü aşağı indikçe kalbi tekledi. Yeni tanıştığı kız gözlerini kırpıştırarak etrafa bakınıyordu.

 

 

 

Sevimli değildi ama güzeldi. Yine beline kadar uzanan saçları rüzgarın esintisiyle uçuşuyordu. O ise sabırla ağzına burnuna dolan saçlarını geriye atıyordu. Görüntü O minik kızdan ayrılmalıydı. Geçmişini hatırlamak istemiyordu.

 

 

 

Çektiği acıları tekrar görmek de istemiyordu. Bu yola geçmişini düşünerek değil geleceğini düşünerek düşmüştü. Şimdi ne olmuştu da anda geçmişinin saldırısına maruz kalmıştı? Bu sefer görüntüye kendisi girdi. Uzun boyu ve kahverengi saçıyla o da boş biri değildi.

 

 

 

Küçük Efnan'a kızgındı. Kollarını birbirine bağlamış, burnundan soluyordu. Eskiden sinirlendiğinde gözleri kızarmazdı. Fazla sinirli biri de değildi. "Sen hep sinirli misindir? " diyen kıza boş bir bakış attı. "Genellikle" diye cevapladı sorusunu.

 

 

 

Yüzüne bile bakmadı. Kıza dönük değildi ama omuzlarını silktiğini görmüştü. Sonra ayağa kalkıp eve gitmişti. Uraz sadece arkasına bakakalmıştı. Küçükken de Efnan triple falan uğraşmazdı. Öyle işlere zamanı yoktu. Tek derdi gözlerindeki acıyı azaltmaktı.

 

 

 

O oldu olası insanların ona acıyarak bakmasını istemezdi. Bir haftalık arkadaşlıkları vardı ama Uraz hem Efnan hem de ailesi hakkında bilgiliydi. O zamandan onu araştırmaya başlamıştı. Onu neden araştırıyor bilmiyordu. Tek nedeni aynı acıyı farklı kişilerden aldıkları için araştırıyor olabileceğini düşünüyordu.

 

 

 

Tekrar titremeye başlayınca yerdeki telefonunu doğru ilerlemeye çalıştı. Sarsak adımları vardı ama telefonuna düşmeden varabilmişti. Telefonunu eline alıp doğruldu. Kişilerden bir ismin üstüne tıkladı. Birçok şeyi yaşamıştı ama dün çok normal bir gün değildi. Dün bir karşı gelişti. Dün geleceğini yıktığı andı.

 

 

 

Telefondan bir ses yükseldiğinde donuk bakışları telefona gitti. "Efendim Uraz. " Nefes nefese bir ses geldi. Göktay koşuya gitmişti. Uraz şu an ondan başka kimseden yardım istemezdi. "Göktay ilaçlarımı alıp yanıma gelir misin?" diyerek başını ovuşturdu.

 

 

 

Göktay koşmayı bırakmıştı. "S*****" diyerek telefonu kapatmıştı. Uraz genellikle emir vererek konuşuyordu şu an ilaçlarını nazik bir şekilde istediğine göre durumu kötüydü. Göktay hızla eve gitmişti. Uraz'ın odasına vardığında yerler dağınıktı. Uraz keyifle balkonda sigarasını içiyordu. Umarım delirmemişti.

 

 

 

Uraz Göktay'ın gelmesini bekledi. Yanına geldiğinde ise Uraz'dan bir ses yükseldi. "Onunla olamayacağımı söyleyeceğim. "

 

 

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Efnan

 

"Etrafın sarıldı. Kaçacak yerin yok" dedi uzun boylu esmer olan adam. Tahminen benim yaşlarımdaydı. Yanındaki sarışın olan da başıyla arkadaşının dediğini onayladı. Etrafıma sarılı olan erkek grubuna baktım. Bir saat önce dışarı çıkmak istediğimde bunu planlamamıştım. Şimdi sadece o gruba bakmakla yetindim. "Sizi kim gönderdi? " dedim soğukluğumla.

 

 

 

Esmer olan yanıma yanaştı. Aklımda iki kişi vardı bunu yapsa yapsa ya seri katil yapardı ya da Asaf. Doğa, Mevsim ve Çiçek ile ilk defa dışarı çıkmıştım. Başımıza gelmeyen kalmamıştı. Doğa, Mevsim ve Çiçek az ilerdeki kafedeydi.

 

 

 

Karşıma çıkan engelden dolayı onların yanına gidemiyordum. "O kadar önemli mi? " dedi yanıma gelip belime dokunmaya çalışarak. Hemen geri çekilecektim ki elimi tuttu. "Kimin adamısınız? " dedim sorumu yineleyerek. Israrcı biri değilim ama kim yaptı bilmek istiyordum.

 

 

 

Yüzünde bir gülümseme belirdi ama bu gülümseme alay yüklü değildi. Hafifçe yayıla yayıla tekrar yanıma yanaştı. "O kadar merak ediyorsan söyleyeyim güzelim" diyerek gözlerini kırpıştırdı. "Seri katilin adamıyız." der demez sol eli ile çakı çıkardı. Bu çakılar ne kadar meşhur böyle. Çakıyı bana doğru savurmasına ramak kalmıştıki elini tutarak ters döndürdüm.

 

 

 

Acıyla inlediğinde çakı elinden düşmüştü. Sarışın olan yerdeki çakıyı almak için elini uzatmıştı. Bunu farketmemle topuklu ayakkabımı çakının üstündeki eline bastırmıştım. Aynı iniltiler bu seferde o yönden geliyordu. Tamamen korkmuş bir şekilde bakan kumral olan ise çatışmayı girmeyi düşünmüyordu.

 

 

 

Arkama korkak bakışlar attığını fark edince topuklu ayakkabımı umursamadan topuğumu arkama atıp arkamdaki şahsiyetin dizine vurdum. Bu seferde iniltiler arkamdan geliyordu. Kumral olanın bakışları daha bir korku doldu. Arkasına bakmadan kaçtığında yüzümde keyifli bir gülümseme belirdi.

 

 

 

Elini ters döndürdüğüm bir adamdan kırılma sesi duyulunca hemen peşine acı dolu bir çığlıkta duyuldu. Ona bıraktığımda yere düşüp bayılmıştı. Abartma lan. Benimde kırıldı. Bayılacak bir durum yok. Topuğumu eline bastırdığım sarışın olandan da ses gelmeyince kendime çeki düzen verip oradan ayrıldım.

 

 

 

Giydiğim siyah ile bordo karışımı olan elbisemi düzelttiğimde gözüme bir şey çarptı. Doğa ve Mevsim ayağa kalkmış etrafa bakınıyordu ve yanlarında Çiçek yoktu. Hızlı adımlarla yanlarına gittiğimde Doğ ağlamaklı bir sesle "Çiçek nerede? " demiştiki duvara toslamış gibi oldum.

 

 

 

Kesin seri katilin yine bir oyunuydu. Etrafıma bakındım. Hiç bir izde yoktu. Ben söyledim edasına girme sırası değildi. Doğa sandalyesine oturup ağlamaya başlayınca bende daha dikkatli bakmaya çalıştım. Mevsim yanına oturmuş teselli etmeye çalışıyordu. Çiçek'e bende ablalık yapmaya başlamıştım ve o kıza alışmıştım. Bizimle çok az zaman geçirdi ama bu süre bile ona kaynaşmama neden olmuştu.

 

 

 

Derken telefonuma bir mesaj geldi. Dağınık çantamdan telefonumu bulmaya çalıştım. Mesaj kutusuna girdiğimde bilinmeyen bir numaradan mesaj geldiğini gördüm.

 

 

 

Bilinmeyen numara:Yanlış seçimler

 

 

 

Ne? Olamaz.

Loading...
0%