Yeni Üyelik
1.
Bölüm

İNFAZCI

@beyzaozkanca

Evett

Herkese merhaba

İlk kurgumla karşınızdayım. Bu kitabı umarım çok seversiniz. Umarım dertlerinizden, sıkıntılarınızdan kısa süreliğine de olsa kurtulmanızı sağlayabilir. Kitabım size ışık olsun, umut olsun.

Kafanızı dinleyebileceğiniz, huzur bulabileceğiniz bir liman olsun. Kod Dünyası benim altıncı sınıftan beri kafamda olan bir kurgu. Benim çocukluğumdan beri yanımda. Benim hayal dünyamda beni mutlu ettiği gibi umarım sizi de mutlu eder.

Dertlerinizin geçici olduğunu unutmayın. Hiçbir şey kalıcı değildir.

Bu kitapta sahip olunan şeylerin kıymetinin ne kadar önemli olduğunu, kaybetmemek gerektiğini ama nasıl kaybettiğini anlatacak. Hatalardan ders almamız gerektiğini.

Alisya ve Aran benim bebeklerim

Karakterleri umarım siz de benim kadar benimsersiniz. Yeri geldiği zaman kızacağınız; yeri geldiği zaman üzüleceğiniz ve beraber sevineceğimiz anlar olacak.

Hadi bu soğuk hikayeyi hep beraber ısıtalımm.

Başlama tarihlerinizi de buraya yazın lütfen.

Satır aralarına Always And Forever kısaca "AAF" yazarsanız beni çok mutlu edersiniz.

Oy verirseniz çok mutlu olurum.

 

///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////

 

13 Mart 2005

Kod dünyası

Giriş var çıkış yok

Ruhunu teslim etmeye hazır ol!

Enver Hanzade kuralların hepsini biliyordu. Gerçi artık bu kuralların bir önemi yoktu. Yeni bir dönem başlatmaya gelmişti. Ama öncelikle ödemesi gereken bir bedel vardı.

Kod dünyası bir kurban talep ediyordu.

Masum bir ruh, sadece gerekli olan masum bir bebekti.

Her yapılan günahın sorumlusu olacaktı.

Nefret edilen, sevilmeyen…

Böylece kehanet gerçekleşemezdi.

Kod dünyasının tek sahibi olacaktı. En azından, planları bu yöndeydi.

Nereden bilebilirdi ki, o çocuğun hayatının merkezini ele geçireceğini.

Hayatını cehenneme çevireceğini.

Ama buna izin vermeyecekti.

Enver Hanzade buna karşı çıkacaktı, bir kız çocuğunun planlarını altüst etmesine izin veremezdi.

Buraya her şeyi riske atarak gelmişti. Herkesi ezmiş geçmişti. En yakın arkadaşı, Aktan’ı, kod dünyasının kullanılmayan eski tesislerinden birinde esir olarak tutuyordu. Beyni bir makineye bağlanmış şekilde bütün yaşamsal fonksiyonları durdurulmuştu.

Kod dünyasına olan güç takıntısı onu yavaş yavaş bitiriyordu. Duygularının esiri olamayacak bağımlı hale gelmişti. Kurtuluşu herkesi bitirmekten geçiyordu.

Geçmiş ve gelecek. Birbirine bağlı iki nokta. Enver Hanzade kaçınılmaz olanı erteliyordu sadece. Kendini avutuyordu, çaresiz bir şekilde.

Nerede kalmıştı? Evet, bir kız çocuğu.

İsmi Alisya olacaktı.

Onun bir hayatı olmayacaktı. Ben ne dersem onu yapacaktı. Aynı bir kukla gibi. Bir gün o iplerin onu kesmemesi için bana yalvaracaktı.

Tatmin olmuş bir gülümsemeyle etrafı izledi.

Hırs, güç ve Alisya.

Oğlu vardı ama yeterli değildi. Bu yönetim kadınların liderlik etmesine önem verirdi. Bu yüzden doğacak olan çocuk kız olmalıydı. Bu ne kadar riskli bir karar olsa da kod dünyası için alınabilecek risklerdendi.

Sahip olmak istediği her şey vardı, elindeydi. Artık burayı baştan yaratacaktı. Olmasını isteyeceği şekilde.

Dış kapıları çok sadeydi. Böyle olsun istemiyordu. Dış kapıları en sevdiği efsanenin eseri olacaktı.

Hades ve Persephone efsanesi

Ölüler Diyar’ının sahibi Hades

Yıldırım Tanrısı Zeus ve Bereket Tanrıs Demether’in kızı Persephone

İkisi de kalpsiz, acımasız ve duygusuzlar

İşte kod dünyası da bunun üzerine kuruldu.

Sadece güç için.

Herhangi bir duygu barındırmayan insanlar burada barınabilirdi. Duygu zayıflıktı, insanı aşağı çekerdi.

Sevmek, sevilmek…

“Bunlar benim sözlüğüm de yok,” diye düşündü Evren.

Adını bu yüzden çok severdi. Adı ona sanki, bir şeylere hükmetmesi için emirler veriyordu.

Kod dünyası da bu isteğini fazlasıyla karşılıyordu. Burada yaptıkları çalışmalar olağanüstüydü. Bilimsel çalışmalarla zekanın birleşmiş haliydi. Burası insanları bağımlı hale getiriyordu. Her türden ve gruptan kişiler, yolları istemese de kod dünyasına çıkıyordu.

Kod dünyasının çalışana, dışarıdaki insanların da yaşamak için bir amaca ihtiyacı vardı. Buraya uyumlu mu değil mi diye ilk önce birkaç test yapılırdı, sonradan sisteme giriş yaparlardı.

İki taraf da kazanıyordu, karşılıklı.

Tadilat başlamış, yönetim değişmiş ve kod dünyası için yeni bir dönem başlamıştı.

Şimdi eksik olan tek şey Alisya’ydı. Bir an önce doğması ve işleyişin yerine oturması gerekiyordu.

Bir devrim yaratmak için, her şeyi baştan yapmak gerekiyordu. Yönetimdekilerin ölmesi gerekiyordu. Hiçbir şeyi yapamıyorlardı, beceriksizdiler.

“Ben bana güç katacak müttefikler istiyorum. Daha kendini bile idare edemeyen zavallıları değil,” dedi Evren kendi kendine.

Giydiği takım elbisesinin yakasını düzeltti, kendine aynada son kez baktı ve emin adımlarla toplantının olduğu odaya doğru ilerledi.

Tek eliyle kapıyı açtı, herkesin yüzüne son kez baktı. Kafasını biraz sağa çevirmesiyle kaşlarını çattı. Boş olması gereken koltuk boş değildi.

Bu koltuk en yakın arkadaşı, eskiden, Aktan’ a aitti. Kim oturmaya cesaret edebilirdi ki, daha anlaşma fesh edilmeden önce. Belirli kurallar vardı. Dışına çıkan ölürdü. Hoş, buradaki herkes bu gece ölecekti ama.

Koltuğu baş köşedeydi. Herkesi görebilecek bir konumda. Koltuğuna oturdu ve başını sağa çevirmesiyle Aktan’ın yedi yaşındaki oğlu Aran’ı gördü.

Şaşırmadan edemedi. Oğlunu buraya göndermek, kendi yerine. Bu kadar gözü kara olmak… Enver Hanzade bile bu kadar acımasız olamazdı.

Çocuğun gözlerinin içine baktı. Gözlerinin yeşilini annesinden almıştı. Yeşim’den… Şu an neredeydi, ne yapıyordu kim bilir?

Öksürük sesiyle kendine geldi ve herkesin gözlerinin içine baktı. Ellerini masanın üzerine koydu, yıllardır beklediği an gelmişti.

“Evet, herkesin bir açıklama beklediğine eminim” dedi Evren.

“Bizi buraya neden topladın? Acelesi neydi bu kadar” dedi Murat Soysuz. Soyadını hak ediyordu, gerçekten de pis bir adamdı. Hepimiz öyleydik ama şahsen benim ahlak kurallarım vardı. Onun dışına çıkmazdım.

Pis işleri için küçük çocukları kullanıyordu şerefsiz!

Bu gece ölecek olması, içimi bir nebze soğutuyordu. Sadece bir nebze. Ama onu öldüren silahımdan çıkan kurşun olmayacaktı. İkram ettiğim içkiyi içmeyeceğini biliyordum, şüpheyle yaklaşacaktı. Herkes gibi.

Bu yüzden onun bardağını ona özel yapmıştım. Herkesin ölüm şekli onların yaptığı işlere özel olacaktı. Bu anı uzun zaman düşünmüş, bir aksilik çıkmaması için özenle çalışmıştım.

Murat Soysuz, içki içmeyi çok severdi. Kaç tane kumarhanesi var bilmezdim. En tutkulu yaptığı iş, ölüm sebebi olacaktı. Haberi bile olmadan geberip gidecekti. O bardak normal bir bardak değildi. Özel yapımdı. Bardak komple zehirden oluşuyordu. Anında etki ediyordu. İçmene bile gerek yoktu, dokunsan yeterdi. Anlatırken bile tatmin olmuştum; yaşarken nasıl bir zevk verir, tahmin bile edemiyordum.

Striknin zehri; sinir sisteminin merkezine saldırır, aşırı refleks tepkimelerine yol açar, güçlü halüsinasyon görmeye yol açardı. En sonunda da göz pınarlarından kanlar gelir ve kurbana acı dolu bir ölüm yaşatırdı.

Çisem Kurtuluş

Ama bu sefer kurtuluşu olmayacaktı. Kendini zeki sanan aptallardandı. Kendini benden üstün görürdü. Hata, hem de çok büyük bir hata. Benim şirketime adam sokup, belge çalacaktı. Bu güya çalacağı belge de benim ortaklarımdan birine aitti. Mafya lideri Sancak Ezel. O çok korktuğu mafya tarafından öldürülecekti, bu gece. Saat tam 00.00’da. Kendi oyununa kendi düşecekti. O çok değer verdiği sarı saçları kan rengine bulanacaktı. Ünlü moda tasarımcısı Çisem Kurtuluş arabasında, kafası delinmiş bir şekilde bulunacaktı.Ne trajik ama!

Bana kazık atmaya kalkarsa olacağı buydu. Ölüm er geç onu bulurdu.

Gelelim ünlü siyasetçi Acar Erdem’e. Siyasette iki yüzlüce davranıp herkesi kandırmış olabilirdi. Ama beni asla. Çift taraflı oynamayı severdim, kuralları bilince. Ama burada kural da benim kanun da. Bu durumda, karşı tarafın hiç şansı yoktu. Acar’ı öldürmeyecektim, çünkü o yaşamayı seviyordu. Ölüm sadece onun için bir kurtuluş olurdu, başka bir şey değil. Onun hayatını elinden alacaktım. Karanlık bir odada, boynu tasmalı bir şekilde, tıpkı bir köpek gibi yaşayacaktı. Görmek için sabırsızlanıyordum.

Benim sağ tarafımda kalan Aran’a baktım. Onu da öldürmem lazımdı. Bütün tehditleri ortadan kaldırmam gerekiyordu. Ama Yeşim… Yeşim vardı işte. Oğlunu öldürsem beni asla affetmezdi. Bir tercih yapmam gerekiyordu.

Aran’ı öldürmek yerine, yeni bir hayat verebilirdim. Yeni kimlik, başka bir ülke.

Yaşadığını öğrenirlerse yaşatmazlardı. Kod dünyası böyleydi işte, acımasız. İkinci bir şansınız olmazdı.

“Mete buraya gel ve Aran’a misafir odasına kadar eşlik et” dedim itiraz istemeyen bir sesle.

“Bu koltuk babama ait, babamdan sonra da bana ait olacak. Yani onun kadar söz hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Bu odadan çıkarılma sebebim nedir?” dedi Aran.

Normalde sözümü kesenlere özel bir işkence taktiği uygulardım. Bazı istisnalar hariç. Aran da bu kişilerden birisiydi. Sabırlı birisiydim ama benim de bir sınırım vardı. Eğer böyle devam ederse onu koruyamazdım ve onun için, daha doğrusu Yeşim için riske attığım onca şey boşa giderdi. Hayallerim; sahip olduğum, olacağım her şey bir hiç uğruna giderdi.

Yeşim olmasa bir dakika düşünmeden oğlunu öldürürdüm. Çocuk öldürmeye karşıydım ama sahip olacağım güç karşısında ödenebilecek bedellerdendi.

Karşımdakine çocuk diyebilir miydim, bilmiyorum. Sesi, konuşması yedi yaşındaki bir çocuğun değil de otuz yaşındaki adamın olgunluğuna sahipti. Sanki duygularından arındırılmış bir şekilde, sadece hedefe odaklanıyordu. Ne istediğini ne yapacağını iyi biliyordu.

Aktan oğlunu iyi eğitmişti.

“Mete! Lafımın ikiletilmesinden hoşlanmadığımı bilirsin.”

“Hala soruma cevap vermediniz, bir yanıt bekliyorum” dedi Aran bir kez daha lafımı keserek.

Sinirlenmeye başladığımı hissediyordum. Kendime hâkim olmakta zorlanıyordum. Ama sinir sorunlarım olduğunu kimseye yansıtacak değildim. Zayıflıklarımı asla belli etmezdim, edemezdim.

Hala gözlerimin içine bakıyordu, korkusuzca. Gözlerini bir an olsun gözlerimden çekmiyordu. Normalde herkes benden çekinirdi; konuşmadan önce iki kez düşünürdü, başını saygıyla eğerdi.

Ama Aran daha bu yaştan böyleydi. Büyüyünce ne olacağını düşünmek bile istemiyordum. Aslında ona iyilik yapıyordum.

Normal birisi olma şansı.

Onun hayatını bağışlıyordum, yapacağım en büyük iyiliği yapıyordum.

Bu gece, normal şartlar altında infazının gerçekleşmesi gerekiyordu. Olabilecek en acımasız şekilde.

Neyse ki acımasız biri değildim.

“Aran, bu senin bilgin dahilinde olan bir konu değil” diye konuya girdim.

“Bilgilendirin o zaman” dedi Aran kendinden emin bir sesle.

“Sana açık konuşacağım. Baban bizim arkamızdan iş çevirdi, bizi sattı. Dolaylı yollardan da olsa öldürmeye kalktı. O yüzden bu odada konuşulan hakkında bilgi sahibi olamazsın. Yeterince açık mı, anladın mı şimdi?”

“Birincisi babam hakkında böyle konuşamazsınız. Eğer işinizi düzgün yapabilseydiniz, güçlü ve yararlı bir müttefik olabileceğinizi gösterseydiniz babam da böyle bir durum da kalmazdı. İkinci olarak da babam sizi öldürmek isteseydi çoktan ölmüştünüz” dedi ve arkasına yaslandı.

“Tamam, yeter bu kadar. Bu saçmalıkları dinlemeye gelmedim. Senin bir çocukla tartışmanı izlemeye hiç gelmedim Evren. Ne söylemek istiyorsan söyle de gidelim sonra,” dedi Çisem.

“Çok merak etme Çisem. Yakında, çok yakında öğreneceksin. Acele etmene gerek yok” dedim ve tam bir şey söyleyeceğim sırada Aran ayağa kalktı.

“Beni ve babamı yönetimde görmek istemediğinizin farkındayım ama buna alışsanız iyi olur. Kendi kafanıza göre yönetmeliği değiştiremezsiniz, buranın sahibi olsanız bile. Ve unutmayın! Sizi rahatsız etmek için her zaman orada olacağım. Siz istemeseniz bile” dedi ve herkese üstten bakıp, kapıyı açık bırakıp gitti.

Gülme sesleriyle kafamı sağa çevirdim.

“Ah Evren, ah! Daha bir çocuğu bile idare edemiyorsun. Şu koltuğa oturmak için ne yaptın, hile falan mı?” dedi gülmeye devam ederek.

Diğer üyeler de alaycı bakışlarla bana bakıyordu. Olsun! Nasıl olsa bu son günleriydi. Onlarınki de ölmeden önce son istekti. En azından buna saygı duyabilirdim.

Bak şimdi, keyfim yerine gelmişti.

“Benim keyfimi kaçıramazsın Murat. Bunu sen bile yapamazsın. Senin gibi düşük standartlara sahip birisi hiç yapamaz” dedim söylediklerimden sonra çatılmış kaşlarına bakarak.

“Geldiğimizden beri bizi oyalayıp duruyorsun. Derdin ne senin ne istiyorsun?” dedi geldiğinden beri hiç konuşmayan siyasetçi Acar Erdem.

“Derdim, derdim sizsiniz.” dedim ellerimle masada ritim tutarken. “Kod dünyasının sahibi ve geride kalanlara yapacakları,” gözlerimi masadakilere çevirdim ve tepkilerine baktım.

Tabi ki de kabul etmeyeceklerdi.

“Bunu bir tehdit olarak mı algılamamız gerekiyor yoksa?” Çisem gözlerini dikmiş bana bakıyordu.

“Bilirsin Çisem! Ben tehdit etmem, dediğimi yaparım” dedim.

Kimsenin konuşmasına izin vermeden önündeki dosyaları işaret ettim.

“Önünüzdeki dosyayı inceleyin ve kararınızı bana söyleyin” saate baktım beklenen an geliyordu.

Dosyayı açmalarıyla kapamaları bir oldu. İlk itiraz Murat’tan geldi.

“1 Nisan’da değiliz hatırladığım kadarıyla, ne bu saçmalık?” Keyifli bir gülümsemeyle Murat’ın söylediklerini dinliyordum.

Ardından Çisem ’in tiz sesi odayı doldurdu. Cidden! Onu niye daha önce öldürmemiştim acaba? Bu ses katlanılabilir gibi değildi. Ölmeden önce çığlık atan kurbanlardan farkı yoktu.

“Bu ne şimdi, sen bizi kovuyor musun?” Elini saçlarına geçirip, dosyayı yere attı.

Acar da sadece kaşlarını çatmakla yetindi.

“Evet” dedim “Ya sözleşmeyi imzalayıp gerekeni yapın ya da bundan sonra olacaklara ben karışmam”

“Sen kendini ne sanıyorsun tam olarak” dedi Murat “Kod dünyasının sahibi falan mı?”

Bu arada üçü de sandalyelerinden kalkmış, bana bakıyorlardı. Bu durum iyice keyifli bir hale geliyordu.

“Hayatında ilk defa doğru bir şey söyledin Murat. Ben kod dünyasının sahibi olarak sözleşmelerinizi fesh ediyor ve sizi kovuyorum. Kovmanın ne demek olduğunu biliyorsunuzdur umarım” Koltuğumdan kalkıp yanlarına geçtim “Değil mi? Bilmiyorsanız da sorun değil öğrenirsiniz en yakın zamanda” dedim ve ellerimi gösterip çıkışı işaret ettim.

“Bu yaptığın karşılıksız kalmayacak emin ol!” dedi Murat ve sözleşmeyi yırtıp çıktı. Çisem ve Acar da onu takip ediyordu.

“Çisem” dedim “Saçlarına son kez dikkatli bak, özleyeceğine eminim.”

Bana cevap bile vermeden çekip gittiler. Onlara ölmeden önce konuşmaları için son bir şans vermiştim halbuki. Bu ölüm sessizliği olsa gerek.

Kabulleniş…

“Mete” diye seslendim. Kapı bir kez tıklatıldı ve içeri girdi. Başını öne eğdi. “Buyurun efendim, bir şey mi istemiştiniz?”

“Evet, giden kurul üyelerinin takibi başladı mı?”

“Evet efendim başladı. Kamera sistemlerinden takip ediyoruz. Dilerseniz siz de gelin, göstereyim size.”

“Gerek yok, ölüm haberini versen yeterli olur” dedim ve elimle çıkmasını işaret ettim.

Aklıma gelen fikirle “Mete” diye seslendim. Hemen yanıma geldi. “Buyurun efendim, bir şey mi olmuştu?”“Ölmeden önceki son hallerinin fotoğrafını çek ve bana getir. Güzel bir şölen benimde hakkım değil mi?” dedim ve içten bir şekilde gülümsedim.

Mete de zoraki bir şekilde gülümsedi; kafasını salladı ve odadan çıktı.

Aradan geçen iki saatin ardından ana salonda oturmuş, keyifle haberleri izliyordum. Bütün haber kanalları tek bir konuyla ilgili yayın yapıyorlardı.

Murat Soysuz, Çisem Acar ve Acar Erdem’in ölümünü; nasıl öldürüldüklerini ve bu canice ölümün sorumlusunu arıyordu. Kimin yaptığına dair teoriler konuşulmaya başlanmıştı bile.

Bu kadar konuşulmak… Keyfime diyecek yoktu.

Ana salonun kapısının tıklatılmasıyla içeri Mete girdi ve önümde eğildi.

“Evren Bey, istediğiniz fotoğraflar buyurun” Fotoğrafları bana verip geri geldiği yerden çıktı.

Fotoğraflar tam istediğim gibiydi. Ölümleri hiç şüphe uyandırmayacak şekilde profesyonelce düşünülmüştü.

Artık her şey yeniden çiziliyordu. Bütün düzen değişmek üzereydi. Benim kararlarımla kod dünyası yenilmez olacaktı. Bundan sonra kod dünyasının tek sahibi olacaktım. Başka bir ortak olmayacaktı, sadece ben.

Yapılan bütün illegal işlerin, sözleşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasını sağlayacaktım. Böylece kadınların liderlik edemeyeceği anlaşılacaktı.

Özellikle de Alisya’nın

Evet! Kod dünyasına girmenin bir bedeli vardı. Burada yapılan deneyler için bir denek gerekliydi. Tabii, kimse cesaret edip de böyle bir riske giremiyordu.

Ama ben kimse değildim.

Risk almayı severdim. Bir şeyler vermeden bir şeyler alamazdınız. Doğanın kanunu bu. Her zaman öyleydi.

O yüzden denek olarak Alisyay’ı kullanacaktım. Onu her şey için hazır hale getirecektim. İlk önce kod dünyasına girişini yapacaktım ve sonra da deneylere hazır hale getirecektim.

Deneylerin sağlamlığı anlaşılınca da, artık insanların hiçbir şeye dair çekincesi kalmayacaktı.

İmzası bile hazırdı. Ona kendi imzasını seçme hakkı sunmayacaktım.

Ona hiçbir şey için izin vermeyecektim. Başarılı olmasına izin veremezdim. Kehanet gerçekleşemezdi.

Çok acımasız ama aynı zamanda merhametli bir kız çocuğu dünyaya gelecek ve kurduğum bu yeni kod dünyasını yıkacaktı.

Bunca yıldır çabaladığım uğraşın bir kız çocuğu yüzünden mahvolmasına izin veremezdim. Gerekirse onu mahvederdim ama yine de böyle bir şeyin yaşanmasına izin vermezdim.

Eşimin karnında son huzur dolu günlerinin tadını çıkarabilirdi. Zira doğduktan sonra huzur ne onu bile anlamayacaktı.

Nefret dolu insanların hedefi haline gelecekti.

Sadece bir amaç uğruna kullanılmak için. Kod dünyasının varlığı için.

Yaşamak için başka bir amacı olmayacaktı.

Amaçları uğruna kullanılan ve sonunda mahvolup yok olan, sevgisizlikle büyüyen bir çocuk…

Senin umut etmene asla izin vermeyeceğim asla. Çünkü sevgiden daha güçlü tek bir şey vardır o da umut.

Bu hayat için güzel bir şeyler düşünmene izin vermeyeceğim.

 

Evett, ilk bölümün sonuna geldik.

Nasıl buldunuz? En beğendiğiniz sahne hangisiydi?

Sizce Evren Hanzade nasıl birisi ve amacı ne?

Kitabı beğendiyseniz yorumlarını yazın lütfenn.

 

Loading...
0%