Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@beyzasevilla

Hilal AKIŞIK

Ofisimdeki masamda bakmam gereken bir ton dosya vardı. Saate baktığımda 18:35'ti. Sandalyemde geriye yaslanıp gözlerimi ovuştururdum. Çok yorulmuştum ve her yerim ağrıyordu. Dayak yemiş gibiydim resmen. Şu avukatlara biraz acıyın lütfen ya. Kalktım ve masayı öylece bırakıp askıdaki montumu giydim, çantamı da koluma taktım. Yarın devaö ederim artık banane ya. Çok yoruldum ben bugün. Evim nryseki yakın buraya yoksa rde yolla uğraşacaktım.

Caddede yoğun bir trafik hakimdi. Ah, İstanbul'da sıradan bir gün. Bazen kendimi The Walking Dead filminde gibi hissediyorum. Bu kalabalık beni boğuyor! Gürültüyü kafam almıyor. Bir de arabadakilerin hayvan gibi kornaya basmaları yok mu! Eve gelene kadar kafam davul gibi oluyor. Üst geçide geçtiğimde kalabalığın arasından arasından zar zor sıyrılıp kendimi anında karşıya attım. Evim yakın olduğu için arabamı kullanmaya gerek görmüyordum neyseki. Hele şu trafikte zaten hiç kullanmasam daha iyi.

Evimin bulunduğu sitenin sokağına girdiğimde gürültüler azalmış ve biraz olsun kafam rahatlamıştı. Sitenin önüne geldiğimde güvenliğe iyi akşamlar deyip kartımı okuttum ve turnikeden içeri girdim. Asansörden çıkıp eve girmemle kendimi kanepeye bırakmam bir oldu. Bugün gerçekten kendimi biraz fazla yormuştum. Açtım, ama yemek yapabilecek durumda değildim. Cebimden telefonumu çıkarıp kendime yemek söyledim ve lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım.

İstanbul'da yalnız yaşıyordum. Babam amirallikten emekli olduktan sonra İzmir'deki eve yerleşti. Annem ise babamdan ben 9 yaşındayken boşanmış. Sebebini ben çok sonradan 12-13 yaşlarındayken öğrendim. Meğer annem, babamı ve beni başka bir adam için terk etmiş. Çocukken hep babama "Annem nerede, annem gelecek mi, annem neden gelmiyor?" diye çok sorardım. O ise hep susardı. Hiçbir şey söyleyemezdi. Böyle diye diye zamanla yokluğuna alışmıştım. Artık sormuyordum bile. Beni bırakıp gitmiş, umrumda bile değildi şimdi. Hatta benim için öldü bile diyebilirim. Benimle o zamanlar hep halam ilgilenirdi. Annemin yokluğunu hiçbir zaman hissettirmedi. Ben ve benden 2 yaş büyük kuzenim Alp beraber kardeş gibi büyüdük şimdiye kadar. Alp bana kuzenlikten çok abilik yaptı. Yeri geldi benim için kavga etti, yeri geldi benim nazımı bile çekti. Aklıma gelmişken özledim be onu. Şimdi evlenmiş Londra'da yaşıyor. Üstelik baba olacak, eşi Asya kızına 8 aylık hamile.

Kanepemde yayılmış yemeğimin gelmesini beklerken, televizyonu açıp öylesine kanallarda geziniyordum ki bir kanalda durdum. Kanalda bir magazin programının tekrarı vardı. Boş boş ekrana bakıyordum ki sunucu diğer magazin haberine geçti.

"Ünlü iş adamı Bertan Egemen, Bodrum'da haberimize özel bir röportaj verdi. Kendisi hakkında çok konuşulacak açıklamalarda bulundu."

Abart sunucu hanım abart. Yani böyle tiplerin çok konuşulacak ne açıklaması olabilir ki? En fazla başkalarına arkalarından sallar iki gün konuşulup unutulur, ya da kendini över de över. Reyting uğruna bazen işin bokunu çıkarmasanız olmuyor yani.

"Peki Bertan Bey aşk hayatınız nasıl? Hayatınızda kimse yok mu?"

"Kendimi bildim bileli yalnızım. Açıkçası böyle şeylere ayıracak vaktim hiç yok desem daha doğru. Çünkü çok yoğun bir insanım. Bundan daha önemli sorunlarım var. Bana kalırsa da aşk diye bir şey yok. Boşuna vakit kaybı. Kendimi yıpratmamın da bir anlamı yok."

Büyük bir kahkaha patlattım. O kadar gülmüştüm ki gözlerimden kuru yaş geliyordu. Tabii efendim eminim çok "yoğun" birisisinizdir. Eminim daha önemli sorunlarınız vardır. Bunları deyip kim bilir neler neler yapıyorsundur acaba. Erkek milleti değil misiniz hepiniz aynısınız. Böyle tiplerin ben ciğerini bilirim be.

İzlemeye devam ederken kapı çalındı. Delikten baktığımda siparişimin geldiğini gördüm. Kapıyı açıp yemeğimi aldıktan sonra mutfaktaki masanın üzerine bırakıp ağır ağır yemeye başladım. Toplayıp paketini çöpe attıktan sonra poşetin dolduğunu görüp ağzını bağladım ve alıp atmak için kapıyı açtım. Açtığımda ayağım bir şeye değdi. Kapımın önüne bir zarf bırakılmıştı. Poşeti bir kenara bırakıp zarfı aldım. Mektuba benziyordu. Kim bana mektup yazar? Onu geçtim mektup mu kaldı bu zamanda? Gönderen neyin kafasını yaşıyor? Hadi gönderdi, insan neden isim yazmaz üstüne? Yoksa yine beni tehdit etmeye kalkanların işsiz hareketlerinden biri mi? Evet bir avukat olarak zamanında tehditler almışlığım var. Ama hepsi evime kadar gelip böyle bir mektup bırakmamıştı. Üstelik hepsini beni tehdit ettiklerine bin pişman etmiştim.

Poşeti çöp kovasına atıp geri içeriye girdim. Kanepeye oturup zarfı açtım ve tam tahmin ettiğim gibi bu bir mektuptu. Bakalım bu mektup neyin nesiymiş.

"Merhaba Hilal Hanım

Ben Hande Karadeniz. Size cezaevinde olduğum için mektup yazarak ulaşabildim. Acil bir şekilde sizin yardımınıza ihtiyacım var. Kocamın bir takım borçları, vergi kaçırma ve kara para aklama suçlarından dolayı haksız yere ceza aldım. İnanın ben suçsuzum. Kocam olaylardan sonra kaçtı ortalarda yok. Bana yardım edebilecek kimsem de yok. Aklıma siz geldiniz. Beni buradan ancak siz çıkartabilirsiniz. Avukat tutmakta bile çok zorlanıyorum. Peşimde büyük bir bela var. Lafı daha fazla uzatmayacağım. Bunları daha detaylı ve yüz yüze konuşmak isterseniz Marmara Cezaevi'ndeyim."

Ağzım açık bir şekilde mektubu okudum ve 2 dakikadır kağıtla bakışıyorum. Her şeyden önce bu kadın benim adresimi nereden biliyor?! Ofisimin adresini bilse neyse o her yerde var. Acaba komşularımdan birisini tanıyor da onlardan birinden mi aldı? Ay ne diyorum ben ya. Şoktan saçmalamaya başladım iyice. Niye böyle bir şey yapsınlar? Hem bu bir suç. Hem de benim bu konularda ne kadar deli birisi olduğumu en iyi onlar biliyorlar.

Gergince salonda volta atmaya başladım. Tamam. Öncelikle sakin olmalıydım. Sağlıklı düşünebilmem için önce sakin ve soğukkanlı davranmam gerekiyor. Bu Hande denen kadın kim? Beni nereden tanıyor? Neden aramadı? Neden mektup yazıp evime yolladı? İçimden bir ses o cezaevine gitmem gerektiğini, kafamdaki soruların orada cevap bulacağını söylüyor. Polise gitmeli miyim, diyeceğim de polisten de bir şey çıkacağını sanmam. Her neyse. Bence yarın o cezaevine gitmeliyim. İşin aslı neymiş ancak öyle öğrenebilirim gibi görünüyor. Bu işin içinde başka bir şey var gibi ama ne bilmiyorum. Umarım haklı çıkmam.

Gece oldu. Ama benim hala aklım bana gelen mektupta. Yorganımı üzerime çekmiş karşımdaki aynayla yarım saattir bakışıyorum. Ben galiba bu sıkıntıyla uyuyamayacağım. Bu huyumdan gerçekten nefret ediyorum. Bir şeye kafayı taktım mı ondan başka hiçbir şey düşünemiyorum. Bir an önce kendimi zorlayıp uyumalıyım. Yoksa sabah kalkamayacağım. Abajurun ışığını kapatıp yorganımı boynuma kadar çektim. Kafamı yastığa koyup gözlerimi kapattım. Yarın benim için nasıl olacaktı acaba?

Beynimi kemiren alarmımın sesiyle hızla yataktan kalktım. Evet geç uyumuştum. Üstelik hala da uykum vardı. Off, hepsi senin yüzünden Hande! Banyoya girip yüzüme 5-6 kere su çarptım. Biraz olsun kendime gelmiştim şimdi. Banyodan çıkıp kendime hemen bir kahvaltı hazırladım. Bir yandan yerken bir yandan da telefonumdan trafik durumuna bakıyordum. Şansıma hem bugün gireceğim bir duruşma yoktu hem de trafik açıktı. Keşke işlerim hep böyle yolunda gitse. Kahvaltımı bitirip sofrayı topladıktan sonra hemen odama geçip üzerimi değiştirdim. Hafif bir makyaj da yaptım mı işte şimdi hazırdım. Spor ayakkabılarımı giyip askıdan arabamın anahtarını da aldığım gibi evden çıktım.

Asansörle otoparka indiğimde bağırış sesleri geliyordu. Kaşlarımı çatıp seslerin olduğu yöne baktığımda iki tane adam tartışıyordu. Gözlerimi devirip arabamın kapısını açıp hızla oradan uzaklaştım. Yiyin birbirinizi. Sizinle mi uğraşacağım bir de. Bu sitede abuk subuk sebeplerden tartışmadığınızı görsem dişimi kıracağım zaten. Çocuklardan bile betersiniz. Ne kadar manyak varsa hepsi dibimde biter zaten. Hiç şaşmaz.

Evet. Yolum baya uzun olacaktı. Az uzak yer de değil malum Sarıyer'den Silivri'ye gidiyordum. 1. otoyoldan sonra kendimi E5'e hiç frene basmadan atmıştım. Saat 10:30 olmuştu. Bir aksilik olmazsa en geç 12 gibi orada olurdum herhalde. Gelip göreceğiz bakalım sen kimmişsin Hande.

Büyükçekmece'de ilerlerken Güzelce tarafındaki evimiz aklıma geldi. Epeydir uğramıyordum buraya. İş yoğunluğundan dolayı tamamen aklımdan çıkmıştı. Döndüğüm zaman uğramayı aklıma not ettim. Telefonum çaldı. Arayan Alp'ti. Hemen açıp hoparlöre verdim. "Sen beni arar mıydın hayırsız."

"Ben de iyiyim sen nasılsın Hilal?!"

Küçük bir kahkaha attım. "İyiyim Alp Bey. İş güç koşturuyorum. Şu an da cezaevine gideceğim müvekkilimle görüşmek için. Ama sizde evlenip Londra'ya yerleştiniz diye İstanbul'da bir kuzeninizin olduğunu da unutmayın lütfen."

Kıkırdadı. "Unutmam unutmam da sizde her seferinde her şeyi karşı taraftan beklemeyin efendim. Azıcık da olsa sizden de icraat görelim. Ayrıyetten sen de biraz da olsa anlayış göster be kızım. Sonuçta ben bir baba adayıyım."

"Yesinler senin baba adaylığını. İnşallah sana benzemez bu kız. Dünya ikinci bir Alp'e hazır değil."

"Sen geç dalganı. İlerde sen hele bir evlen, işte o zaman bu laflarını sana tek tek yedireceğim kızıl cadı. Bekle sen."

Yüzüm düşmüştü. Ben evlenmek hele de anne olmak asla istemiyordum ki. "Öyle bir şey asla olmayacak Alp."

"Büyük konuşma bence. Yoksa benim çenemden ömrü hayatın boyunca kurtulamazsın. Baştan söyleyeyim."

"Beni şimdi konuşturma Alp. O ismi lazım olmayan şahıstan sonra artık benim hayatıma birisini almam, birine güvenmem hayal bile değil. Kullandı beni ya basbaya kullandı beni. Duygusal boşluğumdan faydalandı o ibne. Ben artık üzülmekten, hayal kırıklığına uğramaktan yoruldum. Anlatabiliyor muyum? Benim şu an tek istediğim şey ne biliyor musun?"

"Nedir peki Hilal?" diye sordu.

Derin bir nefes alarak, "Huzur Alp. Tek istediğim huzur sadece."

"Hilal anlıyorum seni de. Sen de yaşadığın bir olaydan da kabağı tüm erkeklerin başına patlatıyorsun be. Ayrıyetten bende senin bu olaydan sonra bir güven problemi ile sosyal anksiyeten olduğunu düşünüyorum. Bence bir profesyonel yardım almalısın. Biliyorum Tuğrul dayım seni bu konuda çok darladı. Hâlâ da darlıyor. Seni git diye zorlamıyorum. Sadece sana bir abi tavsiyesi veriyorum. Her şeyle tek başına mücadele edemezsin. Bırak da biraz da olsa desteğin olsun. Daha gençsin üzülüyorum. Yengem gittiğinde bundan en çok sen etkilendin. Hâlâ da bunun travmalarını yaşamaya devam ediyorsun. Bunun farkında mısın?"

Bir şey diyemedim. Öylece susup kalmış yola bakıyordum. Haklıydı.Söylediklerinin hepsi doğruydu. Kısık sesle, "Farkındayım." diyebildim sadece.

Alp benim sessizliğimi anlamış olacak ki, "Neyse kapatalım. Senin de müvekkil görüşmen varmış. Ben tutmayayım seni. Daha sonra sakin kafayla tekrar konuşuruz. Hep senin iyi olmanı istiyorum biliyorsun değil mi?"

Hafifçe tebessüm edip, "Biliyorum. Babamdan sonra dağ gibi arkamda duran ikinci kişi sendin. Hâlâ da öylesin."

"O zaman abine bir söz vereceksin. Bunu düşüneceksin. Tamam mı?"

"Tamam, söz."

"Asya da şimdi bana seslendi. Karnı burnunda ya kanepeden kalkamıyor."

"Tamam. Sen Asya ile ilgilen selam söyle ona da. Bu arada doğum zamanı gelince haber ver."

"Veririm tabii. Vermez miyim. Ha bir de daha kızıma altın getireceksin."

Şok olmuş bir şekilde ağzım açıldı. Bu çocuğun patavatsızlığı bir gün beni öldürecekti. "Manyaksın, bunu biliyorsun değil mi? Senin bu patavatsızlığın şaka mı Alp? Evlendin yine aynısın."

Kocaman bir kahkaha attı, "İnsan yedisinde neyse, yetmişinde de odur demişler." Hâlâ gülüyordu, "Seninle uğraşmaya bayılıyorum Hilal."

"Kapat Alp. Kapat. Git karınla ilgilen."

Gülmesinin arasında, "Görüşürüz hadi. Dediklerimi de unutma."

"Unutmam. Selamımı söyle Asya'ya da."

"Söylerim. Onun da sana selamı var. Görüşürüz."

Telefonu kapattım. Bu çocuk hiç değişmeyecek. Manyak. Ama tatlı bir manyak. Yerdim onu. Çok güzel bir eş oldu. Çok güzel de bir baba olacak. Bir yanım eksikti. Hep yarımdım. Ama yarım kalmama rağmen babam, Alp ve Derya halam sayesinde o eksiklik hiçbir zaman aklıma gelmedi. Tabii benim bunu kabullenip unutmamın da etkisi vardı.

Bir elim direksiyonda, bir elim çenemin altında gidiyordum. Yağmur yağmaya başladı birden. Hemen camı indirip elimi dışarıya uzattım. Allah'ım terapi gibiydi resmen. Mis gibi de toprak kokuyordu. Tam film izlemelik veya bir kahve yapıp kitap okumalık bir havaydı şu an. Üşüdüğümü fark edince camı hemen kapattım. Haritaya baktığımda az bir mesafe kalmıştı. Neredeyse yaklaşmak üzereydim.

Cezaevi'nin az ilerisinde kuytu bir yerde böyle konvoy şeklinde 4 tane siyah araba dizilmişti. Plakalarına baktım, makam aracı değildi. Üzerlerinde çakar falan da yoktu. Camlarının hepside filmliydi. Ama içlerinde birilerinin olduğunu görebiliyordum. Nedense çıkmıyorlar öylece kapıyı gözetliyorlardı. Çok garip. Neyse baktığımı anlamasınlar bari. Hemen kafamı çevirip orayı görmemiş gibi davrandım ve arabayı müsait bir yere park ettim.

Yol bitmişti. Ama yoldan önce ben bitmiştim. Çarpılmış gibi hissediyorum kendimi. Yolda biraz ara verseydim keşke. Bacaklarım fena uyuşmuştu. Üstüne uykumu da tam alamamıştım. El frenini çekip kemerimi de çözdükten sonra arabadan indim. Ahh. Arabaya yaslandım. Saçlarımı kulaklarımın arkasına atıp rüzgarın yüzüme vurmasına izin verdim. Bacaklarımdaki uyuşukluk geçmişti biraz da kendime gelmiştim. Çantamı omzuma geçirip cezaevinin kapısından içeri girdim.

Eşyalarımı X-Ray'den geçirip görevlilere baro kartımı gösterdim. Hande Karadeniz için geldiğimi ve avukatı olarak görüşeceğimi de belirttim. Görevlilerden biri bunu söylediğimde çok şaşırmıştı. Bildiğin beti benzin atmış öylece bana bakıyordu. Diğer görevli beni alıp bir odaya götürdü. Haber verdiklerini ve birazdan geleceğini söyledi. Onu onaylayıp masaya oturdum ve beklemeye başladım.

4-5 dakikadır bir elim çenemde bir elimle ise parmaklarımla masada ritim tutarken nihayet kapı açıldı. Ben kafamı kaldırdığımda o içeri girdiği an zaman benim için durdu. Hande Karadeniz... Annem miydi? Şoktan bana kal gelmiş öylece ona bakıyordum. Kaç yıldır yüzünü görmemiştim. Hiç değişmemişti. Hâlâ aynıydı. O da aynı şekilde bana bakmış ama ağzını bıçak açmamıştı.

Şimdi kafamda her şey oturmaya başlamıştı. Bana mektup yazıp evime göndermesi, mektupta normal bir müvekkilmiş gibi kendini tanıtması, hepsi bunun içinmiş. Karadeniz soyadı da büyük ihtimal o evlendiği herife ait. Çünkü annemin soyadı Soysal. Benim annem yıllar sonra işlediği suç artık her neyse onu savunup hapisten çıkarayım diye, sırf bu yüzden ayağına çağırmış...

 

 

BÖLÜM SONU

Öncelikle merhaba arkadaşlar. Bu benim ilk kitabım. Uzun süredir yazıyordum taslakta duruyordu. Wattpad'e erişim engeli gelince yayınlamada başta tereddüt ettim herkes okuyamaz diye. VPN ile girenler için hem Wattpad'de, hemde giremeyenler için burada Kitap Pad'de bölümleri yayınlayacağım. İlk defa yazdığım için biraz acemiliğim olabilir. Umarım seversiniz. Diğer bölümleri yazmaya hâlâ devam ediyorum ama ne zaman yayınlarım biliyorum. Bir dahaki bölümlerde görüşmek üzere sizleri seviyorummm.

Loading...
0%