@biceruvar
|
Merhabalar pandispanyalarım... Yeni bir bölümle sizlerleyim... Hepinize eğlenceli vakitler umarak gönderiyorum bölümü... Cansınız çok ama çok seviliyorsunuz... Yorumlarınıza mahrum bırakmayınız lütfen... instagram: BiCeruVar
'Mail atarsın. Son halini birkaç kez okumam iyi olur.' Kadın usulca başını sallayıp metni maille gönderdiğinde kenardaki tamamı dolu kadeh de derin bir soluktan sonra içip diliyle dudaklarını ıslatmıştı. Dağhan'ın ayaklanması üzerine kendi de oturduğu yerden koptuğunda sehpaya çarptığı bacağına sayıp sövmek istese de çoktan olan olmuş adam belinden sıkıca yakalamıştı zayıf bedenini. 'Hop, hop, hop... Çarptı tabi bir anda kalkınca.' Oturduğu yerden içmek tabi kolaydı, iş ki ayağa kalkınca dengesini koruyabilmekti. Oysa Dağhan'ın incelediği kadarıyla çalışırken hiç sıkıntı yoktu kadında ancak ayağa kalktığı anda normalde mümkün olmayacak şekilde dizini çarpması işaret eder gibiydi olup biteni. Bedenine yapıştırıp başına daha büyük bir bela açmasını engellediği kadın uzun parmaklarını yüzüne dağılmış saçlarını çekmek için kullandığında derin bir nefes aldı adam. Zehir zemberek anason kokusu ama onun dışında genzine hafifçe değen çiçek notalarıyla baktı Pera'nın simsiyah gözlerine. Yok oluştan tekrar var olmak gibi, tükenirken yeniden doğmak gibi kendini belli eden ruhu o kapkara bakışlara kilitlenip kalmıştı. Afallasa da hissediyordu Pera, daraldığı için sıcakladığını düşündüğü bedeninin düşerken tişörtünün sıyrıldığı belindeki elin sıcaklığı sayesinde aslında ne kadar soğuk olduğunu, dakikalardır metin hakkında konuştuğu adamın sessizliğiyle ona çekildiğini hissediyordu. Kaç santimetre vardı şu an Dağhan ile kendi yüzü arasında sahi? Neden öyle derin bakıyordu? Ne vardı da kokusu tüm genzini esir alıp ciğerlerini çürütme ihtiyacı hissediyordu? Bu kadar çok ölümü hissetmişken Dağhan'ın bakışlarındaki dipsizlikte neden kendi mezarını kazıyor gibi hissediyordu? Bu adam birkaç saniye içerisinde nasıl hem öldüğünü hem de yaşadığını hissettirebilmişti? Ne kadar aklı itirazlar savursa da bedeni zihnine ihanet edercesine olan mesafeyi de küçültüyordu. İşin kötü tarafı karşısındaki adamın da yaklaştığını hissediyordu. Doğru değildi bu Pera'ya göre. Adamın nefesini dudaklarında hissedecek kadar yakınında olması hiç akıl işi gelmiyordu. Kendisine de yardımcı olmuyordu. 'Yapmamam gerekiyor...' adamın fısıltısı dudaklarına nefesiyle dokunmasını sağladığında sertçe yutkundu. 'Yapmamamız gerekiyor.' Kendisi de fısıldarcasına onayladığında Dağhan sertçe yutkundu. 'Ama yapacağız.' Kendini bilircesine konuşuyordu adam. Pera ise yanacağını bile bile daha çok tutuluyordu. Başlı başına ikisi için de çıkmaz olan o sokağa durup dururken yürümek zerre akıl işi bir mesele değildi ancak bu kadar kendini bilen iki bedenin de yaptığı zaten zihinlerini devre dışı bırakmak sayılmaz mıydı? 'Unutacağız.' Onay istercesine mırıldandığında Dağhan sakince gözlerini kapatıp açtı. Dudaklarının üzerinde hissettiği ten nefesinin kesilmesine neden olsa da Pera'nın gözleri sakince kapanmakla yetindi. İstemişti, şu dakika adamı öpmek istemişti ve bunu yapmıştı. Tenleri birbirinden ayrılırken içten içe kendisine sürekli tekrar ediyordu Pera, unutacağız, unutacağız unutacağız... 'Dağhan! İşiniz bitti mi? Taksi çağıracağız!' koridordan sesi gelen Pamir'le beraber ikisi de kalakaldıkları konumdan koptuklarında Dağhan belini sardığı bedenin dengede olup olmadığını kontrol etti başta. 'İyisin değil mi?' 'İyiyim.' Başını kendini tasdiklercesine sağladığında tüm vücudunu tutan kol çekilmiş, ne zaman yanağına ulaştığını anlamadığı parmaklar teninden kopmuştu ki derin bir nefes almaya çalıştı. 'Çağırın, geliyoruz!' içeri seslendikten sonra Pera'nın hali hazırda durumunu tekrar kontrol ettiğinde emin olduktan sonra balkondan içeri adım attı. Kendi içinde kopan bir fırtına vardı, ne olduğunu tarif edemeyeceği ve daha önce tanışmadığı bir fırtına ancak ardından gayet sakin şekilde gelen Pera'nın da hali iç açıcı değildi. En azından durum dışarıdan belli olmasa da Pera'ya göre iç açmıyordu. Sessizliğini korumaya özen göstererek parmak uçlarında çıkışa doğru ilerlediğinde kenardaki anahtarı da ses çıkarmamasına özen göstererek yavaşça aldı. Eğer ki şu an Elfe'ye üzerindeki takımla yakalanırsa geldiğinden on kat daha hızlı şekilde odasına sürüklenirdi. Gerçi sabahın altısında kadının kalkma ihtimalinin olmadığını biliyordu fakat yine de alelusul davranıp bu tehlikeyi göze alamazdı. Apartman dairesine çıkıp kapıyı sessizce örttüğünde elindeki botları sakince yere bırakıp giydi. En geç sekizde organizasyonun olacağı alanda olması gerekiyordu. Bu yüzden de dün akşamdan aldığı duş yüzünden saçlarında kalan nemle beraber Savaş'ın yanına uğrayacak, tekrar eve dönmek zorunda da kalmayacaktı. Onun dışında herhangi bir eksiği yoktu zaten. Saçı hallolurken makyajını da tamamladığında tüm gece kendi ile uğraşmasına gerek kalmayacaktı en azından. 'Günaydın Savaş.' 'Günaydıınnn.' 'Günaydın Pera abla.' Kendini karşılayan adamla ve arka taraftaki kapıdan kafasını uzatan Tanem'le gülümseyerek içeri girdiğinde genç kadın anında tepsideki Türk kahveleriyle yanlarına yaklaştı. 'Hadi önce sigara içelim sonra da saçını hallederiz.' Elinde tuttuğu iki çantayı aynanın önüne bırakıp adamla dışarı çıktığında Tanem'in uzattığı kahveleri de çoktan almışlardı. Dünden beri yağmayan kar ise sanki ziyafet sunmak ister gibi dökülmeye başlamıştı yeniden. Daha öncekilerin aksine kocaman kocaman, savrulmaya gerek duymadan hali hazırda yerde olan beyazlığı daha da yükseltmeye başlamıştı. Elindeki fincanın kokusunu genzine doldurduğunda bir yandan da tenine nüfuz eden soğuk havayla gülümsedi. Normalde üşür, bu yüzden de kış mevsimine çekingen kalırdı ancak elinde kahvesi, başının üzerinde de kendini koruyan tente mevcutken içi başka bir huzurla dolmuştu. Gerçi muhtemelen tüm koşturmasının bu akşam noktalanacak olması ve pürüz kalmamış oluşu da huzurlu kılıyor sayılabilirdi. 'Sizi de bu saatte yordum.' 'Olur mu öyle şey. Hem biz genelde bu saatte açarız salonu.' Adamın cevabıyla kaşları havalansa da gülümsemesini bozmadı Pera. İçten içe artık yerleşmişti, alışmıştı bu şehre. Başlarda kendine de garip gelen, yakıştıramadığı veya içine sinmeyen noktalar olsa da İstanbul'da yaşamaya başlamış olmak iyi gelmişti kadına. Hızlı bir şehirde, hızlı bir işte var olmak huzurlu kılıyordu bünyesini en başta da. 'Akşama ne giyeceksin? Ona göre yapalım saçını.' Savaş'ın sesiyle gözleri yağmaya devam eden kardan koptuğunda kabanını kenarından çekerek üzerindeki takımı işaret etti. 'Önemli olduğunu söylüyordun?' 'Önemli zaten ancak ben hala çalışıyor olacağım o yüzden sıfır abartı olması gerek.' Adam anlamasa da başını salladığında biten kahve ve sigaralarıyla beraber içeri dönüp çeki düzen vermeye girişmişlerdi. Pera ne kadar dümdüz bir at kuyruğu olmasını, hatta Savaş düz fön çekerse kendisinin gelişi güzel toparlayacağını söylese de adam durmamış kendisini akşama kadar götürecek, tüm geceyi de geçirmesini sağlayacak şekilde biçimlendirmişti. 'Şu kadar sabitleyiciye ben bile olduğum gibi kalırım.' Hala sıktığı spreyi çekip tarakla saçını düzelttiğinde aynadan şikayetlenen Pera'nın yansımasına da kaş çatarak baktı. 'Bir rahat ver de işimi yapayım.' 'Savaş ben sade olacak dedikçe sen kafamı spreyin içine sokuyorsun ama.' Gözlerini belertirken adamın göz devirmesi ve tekrar sabitleyiciye sarılması bir olmuştu. Ne kadar itiraz etse de sonuç alamayacaktı herhalde. Tüm düzeltmelerden sonra adam tokanın üzerini de saçıyla kapattığında eserine bakan ressam edasıyla gülümsemesini büyütmüştü. Kadının izin vereceğini bilse bu uzun saçlarından faydalanıp görümce topuzu bile çıkarabilirdi ancak Pera'nın oturduğu dakikadan başlayan sade olsun inadı son saniyeye kadar tekrar edince anca bu kadarını yapabilmişti. Şıkır şıkır hazırlanmış, yanlarındaki adamların kollarından bir an olsun çıkmamış, yürüyüşleri bir ceylan edasıyla olan kadınların sırası da gelmişti Pera'ya göre. Sabahtan beri bir teras bir iç alan derken şikayetlendiği Savaş'a da saçına boca ettiği sprey için duacı olmuştu. Kaç kez basın mensuplarıyla telefon trafiğine kalmış, kaç defa çekim yapacakları alanı değiştirmişti kendi bile sayısını hatırlamıyordu ancak havaya çöken soğuk ve karanlıkla beraber terastan gözüken kapının önüne gelen 3 arabayla içeri yöneldi. Adımları kapıya yönelirken sırası üzerine merdivenleri tırmanan Dağhan, Deha, Nida ve Pamir'le iyi iş çıkardığını daha net görür olmuştu. Jilet gibi tabiri bir yerde kullanılacaksa burası olmak zorundaydı. Tek tek hepsinde gözleri gezinirken özellikle Nida'ya odaklanmaktan kaçınmadı. Gün içerisinde kendisi kadını 5 kez aramış son durumdan emin olmak istemişti ancak Nida acaba bunu giymesem mi sorularıyla 7 defa tekrar kendine dönüş yaptığı için diken üzerinde olduğu konu bire bir karşısındaki asil kadın olmuştu. Sonunda elbette ki Pera galip gelmişti. Saçı için daha önce uğradıkları kuaför salonundan da vazgeçirmişti kadını, direkt olarak Savaş'a yönlendirip daha sonra da adamı arayıp yapması gerekeni anlatarak tam anlamıyla kontrolü ele geçirmişti. Tam da istediği gibiydi, kendinden emin, parlaması için pahalı mücevherlere ihtiyacı olmayan, narin ama asla zayıf olmayan bir Nida... Bakışları bu kez Deha'yı bulduğunda günlerdir görmeyişinin verdiği tebessümle baktı adama. O da bütün inatçı hallerinden sonra söylediğini kabullenmişti belli ki. 'Bana bu takımı giydirip kendin bu halde takılacaksan ağır kıyamet kopar. Şu an döner eşofmanları çekerim bak.' Kendine yaklaşarak isyan edercesine konuşan adam kapıyı gösterdiğinde Pera gülümsediği gibi tek kaşını da kaldırdı. 'Ben hep parlıyorum, bugün sen parlayacaksın Deha, anlaştık bu konuda.' 'Bu takımı giymeye zorlayıp kabul ettiren kadını koluma takıp takdim etmeyi talep ediyorum.' 'Talebini hemen gerçekleştiriyorum Deha'cım.' Pera nereden çıktığını bilmediği Elfe'nin çatık kaşları, bir elinde ayakkabı çantası, diğer elinde de askısından tutuğu kıyafet kılıfıyla karşısına dikilmesine şaşkınlıkla bakmıştı. Kaçmayı hesap etmişti ama kadının organizasyon başlamadan önce dolabını kontrol edip koşa koşa geleceğini tahmin etmemişti. 'Siz buyurun, lütfen.' Eliyle içeriyi işaret ettiğinde bir anda kolundan yakalayan arkadaşı da kendisini sürükleyerek ilerlemeye başlamıştı. Nereye gittiklerinden haberdar mıydı acaba kadın. Çünkü hızını alamadan devam ederse mutfağa girip üzerini orada değiştirmesini falan söyleyebilirdi. 'Yok mu boş bir oda?' kendisinden yanıt beklemeden bulduğu ilk kapıyı araladığında boşluktan faydalanıp kendini de içeri çekti. 'Beni oyalamak için bunu yapmanı aklım almıyor. Savaş'la muhabbet ederken üzerindekilerden bahsetmese haberim olmayacak. Ne senin derdin? Hiçbir davete böyle katılmadın. Bu hepsi bir yana işine saygısızlık.' Kapıyı kapatır kapatmaz konuşmaya başlamasıyla Pera kaşlarını çatmıştı. Kendini yakan kıyafet dolabı değil Savaş olmuştu anlaşılan. Ancak ne alakaydı canım kıyafetiyle işe olan saygısının ilişkisi? Pijamayla gelmemişti ya sonuçta. 'Ne oluyor sana Pera? Ne yapmaya çalışıyorsun?' ima ettiği şeyi anlamamış gibi kaşlarını havalandırsa da Elfe hala tuttuğu kapının kilidini çevirip elindekileri kenara bıraktığı gibi parmaklarını belinin iki yanına yerleştirdi. 'İki gündür tanıdığın insan mıyım ben senin, bir de salağa yatıyorsun. Kimden kaçıp saklanıyorsun sen kuşum?' 'Kimseden...' 'Pera!' kadının ciddiyeti iyice kendini göstermeye başladığında nefesini sıkkınca bırakıp odadaki koltuğa bedenini attı. Elfe'den ne zaman kaçabilmişti ki şimdi kaçmayı umut ediyordu zaten. Umutsuzca gözleri etrafta gezinirken dostu yanına yerleştiğinde bakışları sonunda kadına yöneldi. 'Bu gece görünmez olmak istiyorum. Hatta bu geceden sonra da aynı şekilde. Babam ilk kez beni bir erkek konusunda uyardı ve bundan ummadığın kadar çok tedirginim.' 'Şekerparem... Babalar bütün erkekler konusunda kızlarını uyarır, onların olayları bu. Sen neden takıldın ki buna?' anlamaya çalışırcasına kendini süzen kadınla dudaklarını ıslattığında gözlerini de Elfe'ye dikerek dizlerindeki elini yakalamıştı. 'Dağhan konusunda uyardı biricik. Patronum konusunda. Açık açık iş ve arkadaşlık dışında bir şey olmasını istemiyorum dedi ve ben haftalardır adamın bu konuda yaptığı bir hareket tavır var mı diye incelesem de hiçbir şey göremiyorum. Bana göre yok ama babam beni ilk kez bu konuda uyarıyorsa mutlaka bir şey vardır. Bu gece veya diğer günler... Görünmez olmayı talep ediyorum.' 'Salak mısın acaba?' anlattıklarına rağmen aldığı tepkiyle Elfe'nin ciddiyetini ölçmek istercesine dikkat kesildiğinde kadın anında alnının ortasına yavaşça vurdu. Hareketlerine şaşırmıyordu, aynı şeyi defalarca kendisi de yapmış, ergenliğinde sık sık Elfe'ye malsın sen diyerek hakarette de bulunmuştu. Bunları zaten birbirlerine karşı hakaret olarak kullanmadıklarından olsa gerek kadının hali de garip gelmiyordu fakat neden salak olduğunu düşündüğünü kestiremeyecek haldeydi. 'Bakma avel avel. Görünmez olmayı şu odanın köşesine atalım, gerçekten koşarak kaçsan bile olacağı varsa olur. Hem ne var canım baban uyardıysa? Öyle bir durum söz konusu değil ki şu an tutup ortadan kaybolmaya çalışasın. Öyle değil mi?' Elfe kaşlarını havalandırırken Pera sıkkınca da olsa onaylarcasına başını sallamıştı ki hala tuttuğu el parmaklarını sıkılaştırdı. 'Söz konusu değil, değil mi?' gözlerini kaçırırken Elfe bu defa başını çevirdiği yere kadar uzanarak dik dik bakmaya başladı. 'Hoşlanıyorsun...' inanamaz halde gözlerini belertmeye başladığında Pera anında ellerini tutan kadından kurtulup ayağa kalktı. 'Saçmalama. Hoşlandığım falan yok, sadece babam söylediği için tedirginim.' 'Pera...' bu seslenme asla ama asla kızma içermiyordu, hatta muzur bir tınısı da yoktu, arkadaşı sadece gerçekleri duymak istiyordu belli ki ancak Pera o akşam ne için Dağhan'dan onay almıştı, unutmak. Unutup gitmişti canım. Kapanmıştı o konu oracıkta. Üstelik adamı o akşamdan sonra defalarca görmüştü şu son bir haftada. Hiç yaşanmamış gibi her zaman nasıl davranıyorsa öyle davranmıştı Dağhan, aynı şekilde kendisi de öyle yol çizmişti. 'Yok Pera falan. O elbiseyi de giymek istemiyorum hepsi bu.' Ne kadar bu konuda inatçı olsa da Elfe'nin zaten bir şeylerin çoktan farkında oluşu kolaylaştıracaktı durumu biliyordu. En nihayetinde istediği kadar itiraz etsin, yeri göğü inletsin insanın en yakın arkadaşı hayır dese bile anlardı neyin ne olduğunu. 'Madem bir şey yok o zaman giyersin. Hem sen istemediğin hiçbir şeye maruz kalmayan bir kadınsın. İstemiyorsan, hoşlanmıyorsan giyinip süslenmen ne anlam ifade edecek ki. Öyle değil mi?' çok güzel... Elfe'de kendisine meydan okuduğuna göre artık tamamdı her şey. Derin bir nefes alarak karşısına denk gelen boy aynasında gözlerini gezdirdiğinde sabır dilenircesine tavana bakmayı da ihmal etmedi. Bir elbise ne kanıtlayacaktı ki. Hiç, koca bir hiç. Değiştirmeyecekti de. Zaten unutmak adına söz vermişlerdi, sözlerini de tutacaklarına göre problem teşkil etmezdi. 'Peki. Ver şunu.' Hızlıca koltuğa bırakılan kılıfı alıp içerideki diğer kapıya ilerlediğinde bir çırpıda üzerini değiştirmiş ardından tekrar Elfe'nin yanına dönmüştü ki topuğu biraz daha kısaltılmış olan ayakkabıyla göz devirerek onu da giyindi. 'Tamam mı? İşime dönmeme izin verecek misin artık?' 'Büyük bir zevkle.' Kadın kapıyı işaret ettiğinde bir çırpıda ortalıktaki eşyaları da toparladı. İkisi de odadan çıktığında ise Elfe ellerindekini bırakmak için arabanın anahtarını alarak ortalıktan kaybolmuş Pera ise yavaş yavaş gelmeye başlayan konuklara göz atmaya başlamıştı. Kapıdaki güvenliğin sırası üzerine gelenlerin isimlerini onaylayıp davetiyelerini de aldıklarından emin olduktan sonra sakince büyük salona yönelerek omuzundan sarkıttığı kulaklığı da kulağına yerleştirdi. Elfe ile kapışırken epey zaman geçmişti anlaşılan o ki. Salonun büyük çoğunluğu dolmuş, gözle görünecek kadarda davetlilerin tamamlanmak üzere olduğunu fark etmişti. Kulaklığına işaret parmağını dokundurduğunda derin bir nefes aldı. 'Ensar bey, içecek servisini başlatalım.' 'Tabi Pera hanım.' Organizasyon ekibinin konuşmaları arasında kafasının karışmaması adına sadece Ensar bey ile irtibatta kalacaktı Pera. Yoksa en ufak aksaklıkta ortama hızlıca dalacağının bilincindeydi ve bu gece yüzünde panik ifadesi olsun istemiyordu. Gözleri etrafta dolaşmaya devam ederken her şeyin tıkırında olduğunu görerek gülümsedi. Tamı tamına iki aylık, geceli gündüzlü emeğiydi bu Pera'nın. Bazı geceler sabahlara kadar oturup acaba daha iyisi olabilir mi düşüncesinde kalmış, kendini sayfalar arasında kaybetmişti. Gözleri içeri yeni girenlere odaklandığında karşılaştıkları dört ortağa olan şaşkın bakışlarını da gizleyemiyor oluşları keyfine keyif katıyordu.
'Vay canına...' yanına yaklaşan Deha gülümseyip ellerini iki yanına açarak konuştuğunda Pera'da samimi tebessümüyle baktı adama. Yanında taşıdığı ufak çantasını açıp sonunda lacivert ipek mendili bulduğunda dibine kadar gelmiş genç adama göz kırparak ceketinin cebine yerleştirmişti. 'Kontrol manyağı bir kadın olduğun gerçeğini değiştirmese de çok güzel görünüyorsun.' 'Teveccühünüz... Sen de bir o kadar yakışıklısın.' 'Kimin sayesinde acaba?' kaşlarını havalandırarak sırıttığında adamın gülen yüzü bir anda düşmüştü ki bakışlarını odakladığı noktaya çevirdi bedenini. Kapıdan içeri giren olabildiğine alımlı, bir o kadar da naif duran kadın kendilerine doğru gülümseye başladığında anlamaya çalışan yüz hatlarını da değiştirip tebessüm etmişti Pera. Deha'nın hala gergin olan haline göz attığında ise kadının yanına yakışacak duruşta kumral adamı fark etti. 'Annemle, o adam.' Deha merak ettiğini fark ederek Pera'ya açıklama getirdiğinde kadın daha da dikkatli bakmıştı ikisine. Kadının sarsılmaz bir duruşu vardı, hatta öyle ki olanı biteni duymamış olsa gerek hareketlerinden gerekse dik omuzlarından yanındaki adam bir dediğini iki etmiyor diye düşünürdü. Bakışları kumral adama odaklandığında onun da yaptıklarının aksine asil dedikçe asil bir imaj çizdiğini fark etmişti. Dağhan'ın anlattığı gibilerdi işte, tam anlamıyla mutlu aile tablosu. İki erkek çocuklarını tam layıkıyla yetiştirmiş, sevgiyle büyütmüş gibi duran aile... Böyle düşününce Pera'ya bile garip gelmişti. Dışarıdan bir göz olarak kendisi bunları görebilirdi ancak dinledikleri neticesinde nefretle dahi bakabilirdi adama. 'Deha.' 'Gelmeyeceğim abi.' Dudaklarından tiksinircesine çıkan mırıltıyla beraber Dağhan birkaç adım gerilerinde olan bedenini yanlarına daha çok yaklaştırdı. 'Annem orada.' 'Annemi uyardım. O adamın istediği tabloyu artık kimseye sunma niyetim yok.' Kilitlendiği yerden bakışlarını bir an olsun çekmeden meydan okuyordu abisine. Tabi Dağhan'ın sabır dilenircesine bakışlar atması da bu duruma engel değildi. 'O istediği için değil, kendi şirketin için yapacaksın. Bana bak.' Uyarıcı ses tonuyla kardeşinin gözleri kendini bulduğunda Dağhan derin bir nefes alarak dudaklarını ıslatmıştı. 'Bu geceden sonra görmek zorunda dahi kalmayacaksın. Bu gece son kez aynı ortama düşüyoruz. Daha sonra o kendi hayatını yaşayacak, biz kendi hayatımızı. Benim için yapacaksın, benim emeklerim için.' Açıklaması ve kararlı duruşu bile silememişti Deha'nın yüzündeki nefreti. Öyle ki başını sallayarak adamın yanında ilerlese de bir anlığına duraksayıp bakışlarını Pera'ya çevirdi genç adam. Kendine doğru tekrar birkaç adım attığında elini de hafifçe kaldırmıştı 'Rica etsem eşlik eder misin?' 'Gelmemem daha iyi olur gibi Deha.' 'Emin ol ortalığı ayağa kaldıracağım dakika bir şey bahane edip beni en rahat şekilde kaçıracak sensin. Lütfen.' Parmaklarını usulca adamın elinin üzerine bıraktığında derinden bir nefes almayı da ihmal etmemişti kadın. Kafayı yiyecekti, kesinlikle kafayı yiyecekti. Deha doğru dürüst kendisi ile muhabbet etmemişken şimdi böylece bir savaşın ortasına çekiyordu ve Pera ne yapacağını bilmiyordu. 'Hoş geldiniz...' Dağhan yüzüne yapıştırdığı yalancı gülümsemeyle babasına göz ucuyla bile bakmadan annesini öptüğünde geriye çekilmişti ki Deha usulca baş selamı vermekle yetindi sadece. Kadının gururla parlayan gözleri kendisini bulduğunda ise yüzüne zamkla yapıştırılmış gibi olan gülümsemesini de göstermeye devam etmişti. 'Tanıştırayım. Annemiz, Elif Kalaycı. Fuat Kalaycı. Bu gece için bütün emeklerini seferber etmiş, halkla ilişkiler müdürümüz Pera Alarie.' Deha adamın ismini söylerken bile küfür edercesine mırıldandıktan sonra gülümseyerek kendine döndüğünde ise kadın el mecbur başını salladı. 'Çok memnun oldum tatlım. Belli ki çok çaba sarf etmişsin, mükemmel bir akşam olacağına eminim. Ellerine sağlık.' Kadının sevecenliğiyle beraber Pera sertçe yutkundu. Kadının yanındaki adama bir kez bile dönüp bakmamıştı ama onun kendini incelediğinin hayli farkındaydı. Böylesine nazik, kendini bilen bir kadının yaşadıklarına katlanıyor, göz yumuyor olması şu an o kadar canını acıtıyordu ki, kendi fark etmese de gözlerinden parçalı bulutlar geçiyordu. 'Bende çok memnun oldum. Aslına bakarsanız bu güzel akşam için Dağhan bey ve Deha beyin ellerine sağlık demeliyiz.' 'Çok alçak gönüllüsün. Öv bizi Pera, daha çok öv.' Deha yanından kahkahasını belli edercesine fısıldadığında gülmek istese de tebessümü ile yetiniyordu. Diğer yanındaki Dağhan'ı da göz ucuyla takip etmeye başladığında kapıdaki bakışlarının yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirmesine neden olduğunu fark edince istemsizce arkasını döndü. 'Hemen geliyorum.' Annesini ve babasını gördüğüne bu kadar sevineceğini düşünmezdi Pera. Üstelik böyle bir akşamda Dağhan'ın gülerek ikisine ilerlemesi daha da garip hissettirmişti. 'Gelenler kim? Dağhan koşa koşa gitti, çok samimi herhalde?' masaya geldikleri andan beri sesi çıkmayan adam sonunda konuştuğunda Pera sabahtan beri tuttuğu sinirli bakışlarını bir anda adama çevirip sadece milisaniyelik bir dilimde gösterdikten sonra tekrar gülümsemişti. Hiç kimseye bırakmadan koşarak mutfağa gidip tava kaparak adamın ağzının üzerine çarpsa insanlar garipser miydi acaba onu düşünmekten kendini alıkoyamıyordu bir türlü. 'Ailem.' Açıklamasından mı yoksa bakışlarını fark ettiğinden mi bilmiyordu Pera ancak adamın tek kaşını kaldırması bile saldırganlaşmaya itiyordu ruhunu. Nedense adamın şuracıkta saçını başını yolabilir gibi hissediyordu. Daha fazla katlanamayacağını bilerek annesine ve babasına döndüğünde Dağhan'ın hızlıca yanlarında bitmesi de bir olmuştu. 'İyi akşamlar.' Gözleri annesinde ve babasında gezinse de gördüğü net bir şey vardı. Ne Alain, ne de Derya aynı ağızdan söyledikleri iyi akşamlar kelimesini adamı dahil ederek söylememişlerdi. Bakışları sadece kadına saygı duyar halde Elif hanıma odaklıydı. 'Derya ve Alain Alarie. Pera'nın ailesi.' 'Elif Kalaycı. Çok memnun oldum.' kadın annesiyle babasına elini uzattığında anında tokalaşmışlardı ancak yan taraftan gelen ses babasının gözlerinin keskin bir kılıca dönüşmesine neden olmuştu. 'Fuat Kalaycı.' Alain uzatılan ele attığı bakışlarını hızlıca çekip Elif hanıma yönlendirdiğinde Fuat beyin havada kalan eli de usulca geri çekildi. Ortamdaki gerginlikten ne konuşulduğunu bile anlamıyordu Pera. Hatta arada sırada babasının Fuat beye olan bakışlarını yakalıyor daha sonra da gözleri yumruk yaptığı ellerine kayıyordu. Bunca sene duyup bilmediği şeyleri yeni öğrenmişti ama babasının tavrını o kadar iyi anlıyordu ki tek umduğu gecenin sonuna kadar yumruğunu savurmamasıydı. 'Pera çok güzel çalışmış, çok iyi eğitimli bir genç kadın yetiştirmişsiniz.' Elif hanımın yorumuyla mahcupça gülümsese de Dağhan olaya dahil olmuştu. 'Hakkını yememek lazım, gecesini gündüzüne kattı. Pera olmasa biz hala organizasyonla uğraşıyor olurduk. Gerçekten mükemmel bir azim.' Kulakları etraftaki düzeni takip etmesi yüzünden fazla odaklanamasa da babasının Dağhan'ın sırtına destek olurcasına vurması ve ardından gelen cümlesiyle şaşkınlığını son anda saklamak zorunda kaldı. 'Sizin dördünüzdeki azmi de küçük görmemek lazım Dağhan. Ne kadar çaba harcadığınızı kendi kulaklarımla duydum oğlum.' Üzerine basa basa bire bir Fuat beyin gözlerine baka baka hem Deha'nın hem de Dağhan'nın omuzlarını sıkarken meydan okurcasına mı yapmıştı az önce babası bunu? Pera az önceki oğlum kelimesini bir nebze es geçebilirdi ancak bakışlarının hala Fuat beye meydan okuyor olması... İşin garip yani Dağhan'ın da, Deha'nın da bu halinden çok memnun gibi durmaları... Hatta durumdan annesi ve Elif hanımda rahatsız olmayışı enteresan geliyordu. Tek şaşkınlığa uğrayıp bunu gizlemeye çalışan sahiden kendisi miydi yani? 'Pera hanım davetlilerin tamamı salondalar. Kapıları kapattık, bilginiz olsun.' Kulağına ilişen sesle işaret parmağını yeniden kulaklığa yerleştirmişti. Yüzüne yansıyacak her şaşkınlık ifadesinden kurtulmuşken bir daha zor durumda kalmamak adına kaçmak istiyordu. 'Tamam Ensar bey. Sahneyi konuşma için hazırlayalım lütfen.' Parmağını çektiğinde bakışları da Dağhan'a döndü. 'Konuşma için ilk sizi davet edecekler Nida hanım, ardından Pamir bey ve son olarak sizi davet edecekler Dağhan bey. İzninizle, ben Nida hanım ve Pamir beye ulaşayım. Deha bey, eşlik eder misiniz?' gözleri ilk önce Dağhan'da, daha sonra masanın çevresindekilerde ve en son da Deha'da gezindiğinde adam sakince elini havalandırdı. 'Memnuniyetle.' İkisi de masadan koptuklarında Pera göz ucuyla adama bakarak gülümsemişti. 'Şu el olayı, neden bu kadar önemli gözüküyor?' 'Önemli değil, nezaket sadece.' Gülümseyerek göz kırptığında Deha sırıtmıştı anında. 'O masadan kurtardın ya tüm zamanlar boyunca şu nezaket hareketi ile seni oradan oraya taşıyabilirim. Şaka yapmıyorum. İstersen şirkette dahi böyle gezerim yani.' Yanlarına yaklaştıkları bedenlerle beraber Pera sakince parmaklarını adamın elinin üzerinden çekip reverans yaptı. 'Bu gece idare etsen yeterli. Teşekkürler.' Bir bir Nida'nın ve Pamir'in ailesiyle de tanıştığında sahnedeki hareketlenmeye göz atarak Deha'nın koluna dirseğini hafifçe vurdu Pera. 'Rica etsem madem konuşma yapmıyorsun aynı centilmenliği Nida'ya da gösterir misin sahneye çıkarken?' tüm gece bir biblo misali Deha'yla gezmeyecekti elbette ama o sahneye çıkmasa bile bir şekilde göstermesi gerekiyordu adamı. 'Elbette.' Deha usulca Nida'nın yanına yaklaştığında sahnedeki sunucundan sonra, ışıklar olabildiğince loşlaşarak sahneye odaklanması sağlanmış Nida'yı bile şaşırtan hareketiyle Deha kadına eşlik etmişti. Etrafın sakinliği ve sessizliği yüzünden olsa gerek Nida'nın içindeki tedirginliği olduğu yerden dahi hissediyordu Pera. Adım atmak için harekete geçtiğinde Deha'nın kulağına eğilip bir şey söylediğini fark ettikten sonra olan tedirginliği de anında gülümsemeye dönüşmüştü. 'Öncelikle hepinize davetimizi kırmadığınız için teşekkür ederim. Ben, sizin hatırlamanız için kolaylaştıracağım kadarıyla Süreyya Derin'in kızı Nida Derin. Anımsamayanlarınız olabilir diye böyle bir giriş yapmayı tercih ettim. Aslına bakarsanız yıllardır olduğu gibi yine üzerimde fazla göz olmasını sevmediğim için konuşmamı kısa tutmayı planlıyorum. Bu yola çıktığımızda sadece dört kişiydik. Biricik ortaklarım ve dostlarım olan Dağhan Kalaycı, Pamir Soylu, Deha Kalaycı ve bendeniz Nida Derin. Belki de çoğu insanın göze alamayacağı şeyleri yaparak sıfırdan başlamaya karar kıldık. Elimizde kendi mesleklerimizden olan küçük bir birikimle ama içimizde taşıdığımız sonsuz inançla. Bu gece en başta sonsuz inancımıza minnet duyuyorum. Sayın Süreyya Derin, babacım, benden çok farklı beklentilerin olduğu halde hep desteğini hissettirdiğin için, sayın Dağhan Kalaycı, çalışmaktan boyun ağrıları çektiğimiz günlerde pes etmemize ramak kalmışken bize inancımızı hatırlattığın için, sayın Pamir Soylu başaramayacağız düşüncesine kapıldığımızda yapacağız diyerek inat ettiğin için ve sayın Deha Kalaycı henüz işlerin başına dahi geçmek istemezken ağrıyan boynumuza ağrı kesici, çöken yorgunluğumuza kahve yetiştirerek çoktan işlerin başına geçtiğini kanıtladığın için teşekkür ederim. Hepinize iyi eğlenceler.' Gülümseyerek alkışlar eşliğinde Deha'nın elini yakaladığı gibi indiğinde Pera'nın bakışları derin bir nefes alarak mikrofonun başına geçmiş Pamir'i bulmuştu. Adam gülümseyip cebinden çıkardığı kağıdı masaya bıraktığında dudaklarını da ıslatıp görebildiğince çevreye göz attı. 'İyi akşamlar... Ben Pamir Soylu. Bu akşama kadar dosyalara gömülü yaşayan, olduğunuz cemiyet hayatının içinde yetişmiş, en nitelikli okullarda eğitimini tamamlamış biriyim. Bu yola çıkarken her şeyin başlı başına bir cenaze töreni kadar zorlu olacağını biliyordum. Şimdi ise... Buradayım. Tanıdığınız ve tanımadığınız kadar karşınızda yaptıklarımızla gurur duyarak var olmayı çok sevdim. Şuracıkta saatlerce konuşabilirim ama kısa kesmem en doğrusu olacak. Diamond holding olarak, davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Nida Derin, Deha ve Dağhan Kalaycı, bu kadar kısa bir süre zarfında işi bu hale beraber getirdiğimiz için sizlere minnet borcum çok büyük. Bundan sonraki süreçte de Diamond ailesinin bir ferdi olarak emin olabilirsiniz ki daha sağlam adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz. Tekrar teşekkürler.' Pera dinliyordu dinlemesine ancak konuşmaların bu derece kısa olmadığını çok iyi biliyordu. Belli ki Nida ve Pamir bunu fazla uzun sürdürmeyi istememişler, olabildiğince ve gereksiz gördükleri konuları tamamen çıkarmışlardı. Son olarak ceketinin önünü ilikleyerek sahneye çıkan Dağhan'ı izlediğinde derin bir nefes aldı Pera. 'Pera.' Yanından gelen sesle bakışlarını sakince adama çevirdiğinde gülümsemesi de yüzüne dağılmıştı. Sabahtan beri işleyişi takip etmekten kim geldi, kim gelmedi, nedir necidir diye dikkat dahi etmemişti. Şimdi Devrim ilk tanıştığı akşamki halinde jilet gibi giyindiği takımıyla, omuzları dik, sağ elinde nazikçe tuttuğu viski kadehiyle yanında belirmişti. 'Hoş geldin... Kusura bakma...' yüzünü buruşturarak mırıldandığında gülümseyerek bakmaya devam etti adam. 'Ne kusuru, geldiğimden beri öyle çok koşturdun ki açıkçası stresli olup olmadığını bilmediğim için yanına yaklaşmaya çekindim.' Açıklaması kadının kıkırdamasına neden olsa da Devrim göz kırpıp başıyla sahneyi işaret etmişti. 'Bakalım pek saygı değer Dağhan bey nasıl bir konuşma hazırlamış... Gerçi, sanırım o da senin maharetin ama...' kadının üzerindeki gözlerini usulca çekerek tüm kalıbıyla sahnenin ortasında duran adama döndürdü gözlerini. Pera ise gülümsese de bir yandan Dağhan'a odaklanmayı ihmal etmiyordu. Ne olursa olsun, emeklerinin karşılığını almak paha biçilmezdi Pera'ya göre. Şimdi ise salona girdikleri dakika şaşırmaya başlayan insanların hala devam eden halleriyle ortakları izlemesi Allah şahitti ki içini rahatlatmıştı. 'Saygı değer konuklarımız... Hepinize hem iyi akşamlar, hem de iyi eğlenceler diliyorum. Öncelikle Daimond holding ailesi olarak önceki yıllara göre öncüsü olduğumuz ithalat- ihracat alanında bizlere eşlik eden diğer tüm kuruluşlara teşekkürlerimi sunmak isterim.' Kısa bir es verip derince nefeslendiğinde gözleri de önündeki kağıttan kopup etrafta dolaşmıştı. 'Bir yapı, kurum ve kuruluşu en çok ayakta tutan değerin manevi değer olduğuna inanan bir yönetici olarak teşekkür edeceğim kişilerin en başına holding içerisinde bizlerle emeklerini esirgemeden çaba gösteren, tabiri caizse tuttuğunu koparacak kadar atik davranan, yeri geldiğinde ekstra mesailere kalarak gözünü kırpmadan bugünlere gelmemize en büyük desteği veren çalışanlarımıza büyük bir minnet borcumuz söz konusu. Elinizde, avucunuzda ne kadar yapılacak iş var ise sakınmadığınız için hepinize teşekkür ederim.' Bir süre alkışların durulmasını bekledikten sonra dudaklarını tekrar ıslattı Dağhan. Yeni bir karara varmışçasına önündeki kağıdı katlayıp iç cebine yerleştirdiğinde bileklerini de masaya yaslayarak gülümsemesini genişletip gözlerini annesine odakladı. 'Daha sonra çok gizli bir kahramana teşekkür etmek istiyorum. Bütün hayatım boyunca cümlesini asla aklımdan çıkarmayıp, sadece unutmamakla da kalmayarak uygulamama yardımcı olacak şekilde, Oku ki güç bileğinde değil aklında olsun. Oku ki sabır nedir insan değil kitaplar öğretsin sana. Diyen kahramanım. Bir erkeğin alması gereken en güzel öğüdü verdiğin için ve hayatımda devamlı kalacak bir iz bıraktığın için teşekkürler.' Pera'nın bakışları usulca Elif hanıma döndüğünde kadının bardakla kapatmaya çalıştığı titreyen dudaklarına gülümseyerek sahneye tekrar bakmıştı. 'Bu yol daha yokken yanımda olduğunuz için dostlarım Nida ve Pamir, kardeşim Deha varlığınız daim olsun.' Bakışlarını üçünde de gezdirdiğinde boğazını temizlercesine hafifçe öksürüp tekrar geniş alana bakmıştı. 'Son olarak. Yeni tanımama rağmen hem iş hem de hayat konusunda desteğinizi esirgemediğiniz, aklıma gelen fikirlere değer kattığınız için Alarie çiftine çok teşekkürler. Ve elbette bu gece için canını dişine takan halkla ilişkiler müdürümüz Pera, ellerine, emeğine sağlık. Tekrar iyi ve eğlenceli geceler.' Bakışları Derya ve Alain'den kendisine döndüğünde kadın kaşlarını havalandırmıştı anında. Alkışlar yine duyulurken Dağhan'da basamakları birer birer indiğinde gülerek merdivenlerin başındaki üç bedene sıkıca sarılmış ardından kendisine de baş selamı sunmaktan geri kalmamıştı. Pera'da usulca baş selamı verdiğinde ise normale dönen aydınlatmalarla etrafa tekrar göz attı. 'Bu teşekkürü sonuna kadar hak etmişsin.' Devrim gülümseyerek etrafı işaret ettiğinde Pera gururla başını sallamıştı. Böylesine büyük yapıların içinde yetişmiş, bu davet gibi onlarca organizasyona katılım sağlamış insanlardan böyle tepkiler almak elbette ki gururlandıracaktı kadını. 'Ben kaçayım, malumun bu gece Devrim olarak değil, Devrim Şahzade olarak katılım sağlıyorum.' 'Geldiğin için teşekkürler.' 'Ne demek... Bu arada, Pera.' Sorarcasına adamın gözlerine bakmaya başladığında Devrim etrafa göz atıp usulca eğilmişti kadına. 'Müsait olduğun bir gün balık ekmek meselesini tekrarlamak isterim.' Etraftan gizli saklı, resmen kaçarak yaşayan, bunu da gizlemeden söyleyen bir adamdan elbette ki bu teklifi beklemiyordu. O akşam yemek yemekten zevk aldığını defalarca söylese de Pera bir kez daha Devrim'in aynı hale bürüneceğinden pek emin olamamıştı sonuçta. 'Memnuniyetle ancak bu kez daha günlük kıyafetlerle mümkünse.' 'Dikkate alacağım, haberleşiriz.' Başını onaylayarak salladığında arkasını dönüp ilerleyen adamla beraber tıkır tıkır devam eden işleyişle beraber masaya servis edilen alkolle derince soluklandığında dibine kadar gelen Nida ve Elfe ile gülümsemişti. 'Devrim miydi o?' 'Evet.' Gülerek Nida'ya cevap verdiğinde kadın anında kadehlerden birini kendisine sürüklemişti. 'Yeterince yoruldun, her şey istediğimiz gibi. Biraz olsun rahatla bence. Ayrıca sen o serseriyi daha önce tanıyor muydun? Yoksa kimsenin engel olamayacağı çekiciliğin yüzünden mi tanışma ihtiyacı hissetmiş?' O geceden sonra ağzına tekrar alkol sürmemişti Pera. Bu durumun devamlılığı olmayacağını bilse de bu gece kontrolü kaybetmek en son isteyeceği şey olduğundan başını sağa sola sallamakta gecikmedi. Devrim için serseri demesi de dikkatinden kaçmamıştı. 'Kontrolü kaybetmesem iyi olur, ayrıca iltifatın için teşekkürler ama Devrim'i daha önceden tanıyordum.' 'Bir kadeh kontrol kaybettirmez. Onun gibi birinin çevresi olmaz ki...' İçten içe Nida'ya bir de bana sor dese de kadının kendi kendini onaylayan haliyle bir yudum almıştı şampanyadan. Boğazına değip geçen kabarcıkların rahatsızlığıyla tekrar yutkunduğunda çaktırmamaya çalışarak kendini izleyen Elfe'ye de anında göz kırptı. Nida'nın söylediği onun gibi bir kısmını anlamasa da bir şekilde yorum getirebiliyordu aslında. Sonuçta adam kendi ağzıyla arkadaşlarıyla kahve içmişliğinin bile neredeyse olmadığını anlatmıştı fakat onun gibi lafı biraz küçümsercesine söylediği için garip gelmişti Pera'ya. Diğer yandan ise Elfe'nin gözünün tüm gece boyunca üzerinde olacağı, hatta attığı adımı izleyecek olmasının bilinciyle fazla derin konulara inmekten kaçınmıştı. Ki zaten arkadaşı Devrim'le nasıl tanıştığını, ne zaman karşılaştığını biliyordu ama tam bir anne ayarında kendisini de defalarca uyarmıştı. Hatta istediği kadar göz önünde olsun Devrim dünyanın en iyi adamı dahi olsa sokakta tanışıp zaman geçirmiş olması Elfe'yi rahatsız bile etmişti. Bu yüzden de Pera akıllı uslu takılacaktı. Ve Elfe'nin kendine diktiği gözlerini çok problem etmeden bu geceyi noktalayacaktı. 'Gel Elfe, şu sosyetiklere bir boyunu posunu gösterelim.' Nida'nın arkasından dolaşarak Elfe'nin koluna girip anında gösteriş merakı elli metre geriden dahi belli olan kadınların arasına ilerletmesi bir olduğunda gülümseyerek baktı hallerine. Karar kesinleşmişti, bu davette müşteri bulamayacak olsa bile Elfe bu yola baş koymuştu. Hatta personel bile aramaya başlamıştı. Zamanında çeşit çeşit dizdiği bütün örnekleri İzmir'den istemişti bile. O yüzden şimdi bu kadınlar Elfe'yi sevsin veya sevmesin, hatta çalışmak istemeseler dahi biliyordu ki kadın başarılı bir şekilde aklına koyduğunu yapacaktı. Gece tüm hızıyla devam ederken Pera mutfağa göz atmaktan geri kalmamıştı. Ensar beyin eline tutuşturduğu şarabı tepesine diktiğinde bir anda yenilenmesiyle gözleri fal taşı gibi açıldığında itiraz etmesine bile zaman olmayışına boyun bükmekle yetindi. Mutfakta da bir sıkıntı olmadığını gözleriyle gördüğünden ve gecenin ortalarını çoktan geçmiş olmalarının rahatlığıyla elindeki kadehi bırakmadan dışarı çıktığında gözleri Deha'nın odaya iteklercesine girdirdiği Dağhan'ı bulduğunda kaşları istemsizce çatıldı. İçinden kaç dua edebilirse o kadar etmeye çalışıyordu. Herhangi bir şekilde yumrukların havada uçuşmamasını istemekten başka çaresi yoktu. Kaldı ki eğer uçuştuysa fırsat bu fırsat diyerek kendisi de ortalığı karıştırırdı. Madem rezillik, bari tam olsun derdi en nihayetinde. Girdikleri odanın kapısını vurup araladığında ise gözleri şaşkınlıkla açılmaya başladı.
|
0% |