Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Bölüm 15 - Değecekse Yanalım

@biceruvar

Merhabalar pandispanyalarım... Gıcır gıcır, mis gibi bir bölümle yeniden aranızdayım. Hepinize keyifli vakitler.

Bir de bilginiz olsun hikaye hakkında haberleri instagram üzerinden de veriyorum...
instagram: BiCeruVar

 

 

Gece tüm hızıyla devam ederken Pera mutfağa göz atmaktan geri kalmamıştı. Ensar beyin eline tutuşturduğu şarabı tepesine diktiğinde bir anda yenilenmesiyle gözleri fal taşı gibi açıldığında itiraz etmesine bile zaman olmayışına boyun bükmekle yetindi. Mutfakta da bir sıkıntı olmadığını gözleriyle gördüğünden ve gecenin ortalarını çoktan geçmiş olmalarının rahatlığıyla elindeki kadehi bırakmadan dışarı çıktığında gözleri Deha'nın odaya iteklercesine girdirdiği Dağhan'ı bulduğunda kaşları istemsizce çatıldı. İçinden kaç dua edebilirse o kadar etmeye çalışıyordu. Herhangi bir şekilde yumrukların havada uçuşmamasını istemekten başka çaresi yoktu. Kaldı ki eğer uçuştuysa fırsat bu fırsat diyerek kendisi de ortalığı karıştırırdı. Madem rezillik, bari tam olsun derdi en nihayetinde. Girdikleri odanın kapısını vurup araladığında ise gözleri şaşkınlıkla açılmaya başladı.

'Bırak Deha. Gelmişini geçmişini sikerim ya o herifin! Bıraksana oğlum!'

'Abi bir dur ya!' odaya girmelerine rağmen hala Deha Dağhan'ı tutuyor, Dağhan ise bildiği ne kadar küfür varsa savurmaktan geri kalmıyordu. Hızlıca odaya girip kapıyı örttükten sonra iki adamın da gözleri kendisine dönebilmişti. Haliyle edeceği küfrü de yutmak zorunda kalmıştı Dağhan.

'Pera, bir iyilik meleği olarak abimi sakinleştirsen? Bende içeri baksam?'

'Yumruk, tokat, bağıra çağıra küfürler falan ortalıkta gezindiyse ben içeriyi toparlayayım.' Emin olamamanın verdiği tedirginlikle mırıldandığında Deha anında başını sağa sola salladı.

'Yok yok, baban sağ olsun tam zamanında müdahale etti. Siz sakinleşince gelirsiniz.' Yorumuyla beraber odadan çıkakken kapının ardından gülerek başını uzatıp Pera'ya abisini işaret ederek devam etti konuşmasına, 'Düşündüm de, sakinleşmeyecek olursa vur kafasına bir şeylerle, bayılsın.' Pera gülümseyerek başını sallamıştı ki gözden kaybolan Deha'yla kapıya yönelen Dağhan'dan sinyali aldığı gibi anında kilidi çevirip anahtarı aldı.

'Açar mısın şu kapıyı. O herifin ağzını burnunu dağıtmadan rahatlamayacağım ben. Suratını asfalt gibi dümdüz edeyim de dünya kaç bucakmış.'

'Sakinleşelim mi önce?'Pera ellerini havalandırarak mırıldandığında Dağhan sinirli soluklarına dur durak vermeden devam ediyordu.

'Sakinleşmek istemiyorum. Babam olacak o müsveddeyi paramparça etmek istiyorum.' Çenesinde ve alnında sinirden atan kasları net bir şekilde görünüyordu, gerçi bunlar görünmese de belerttiği ve nevri dönmüş gözleri açıklardı durumu. Bir an düşündü Pera, acaba gerçekten de adamın tek koluyla dahi kaldırabileceği bünyesinin burada olması etki eder miydi? Gerçi belki fiziksel olarak Dağhan'la kapışamazdı ancak psikolojik savaşta usta olan kendisiydi. Tabi Dağhan mantıklı düşünüyor olabilseydi çok daha iyi olurdu.

'Dağhan. Gel hadi otur bir nefes al.' Adamı sakince kolundan çekip koltuğa ilerlettiğinde pencereyi aralamaktan da geri kalmamıştı. Bir anda ne olmuştu da bu hale gelmişti anlam veremiyordu, resmen gözü dönmüştü adamın. Bir miktar tırsmasını ve ne olduğunu sorduğu dakika Dağhan'ın daha çok celallenme olasılığını hesaba katacak olursa aşırı mantıklı bir insan gibi davranarak susmayı tercih edebilirdi, fakat durum ve şart ne olursa olsun Pera'yı merak duygusu daima esir alacaktı. Dudaklarını araladığı sırada Dağhan'ın sesini yeniden duydu.

'Yok. Yok sakinleşmek şöyle dursun bir gram sinirimi atamıyorum ben. Aç şu kapıyı Pera.' Bir anda ayaklanıp tekrar kapıya ilerlediğinde kadın göz devirerek tekrar çekiştirdiği gibi yeniden koltuğa oturmasını sağlayıp önüne çökerek adamın yumruk yaptığı ellerini de yakaladı. Koca adamı tutup çekmekte kolay değildi ki, hoş Pera'nın yaptığı topuklarını zemindeki tüm odayı kaplayan lacivert halıya takarak ayak diretmek dışında bir eylem dahi sayılmazdı. Tekrar Dağhan'ı koltuğa oturtmak ise tamamen yalvar yakar bakışlarıyla oluyordu muhtemelen.

'Nefes al derin derin. Dışarı çıkıp suratını dağıtman bir çare değil, bunu en iyi sen biliyorsun. Elif hanım ne kadar gurur duydu seninle bu gece farkında değil misin? Şimdi böyle bir şeye müsaade edersem oğullarıyla gurur duyduğu gece çöp olacak Dağhan.' Kaşlarını havalandırıp gözlerinin kendisine dönmesi adına içten içe yalvarırken dudaklarını ıslatmayı da ihmal etmedi.

'Umurumda mı sanıyorsun?' adamın sinirli gözleri bir anda kendine döndüğünde sertçe yutkundu Pera. Bu gece Dağhan'ı sakinlik konusunda ikna edebilirse kendisine Nobel, Altın Portakal falan vermeleri gerekiyordu. Çünkü gözü dönmüş haline baktıkça zoru başarırız, imkansız zaman alır düşüncesi yavaş yavaş etkisini yitiriyordu.

'Umurumda mı Pera? Yeter. Sus, sus, sus, aman bir şey yapma, aman ters bir hareketin olmasın diye diye tuttum kendimi ama yeter. Ben o annenin acısıyla geldim dünyaya, geldiğim zamandan beri de o kadının sürekli canı yanıyor. Yeter. Bende insanım ya. Ne kadar susacağım? Nereye kadar yutacağım ben Pera?' adamın serzenişiyle beraber usulca gözlerini kapatıp derin bir nefes daha aldı. Ne derse desin fayda etmeyeceğini biliyordu ancak bir şekilde sakinleştirmesi gerekirdi. Belki de davet bitene kadar oturacaklardı burada ama olaysız dağılacaklardı. Bu gece gerekirse Dağhan'a cazgırlık yapıp ben ne kadar çaba harcadım, şu ayağımdaki topukluları yarım saat denemek ister misin, hatta sen kimsin ulan benim hazırladığım organizasyonu kaos alanına çevireceksin diyebilirdi, tabi bunların hepsini yüreğinden yüreğinden söyleyebilirdi... Çünkü konu şikayet edecek topuklu ayakkabıdan çok daha mühimdi.

'Yeter, harbiden yeter ya.' Sinirli sesi bir anda düşüp kırılgan bir çocuğa dönüşmeye başladığında başını da önüne eğmekten kaçınmadı adam. İçindeki sinir belli ki hüzünle bertaraf edecekti bu yüzden de susmayı tercih etti.

'Niye normal bir ailem yok. Aklım almıyor yani. Ya olmasaydı, param, gücüm, şöhretim hiçbiri olmasaydı da adam akıllı bir ekmeği gönül rızamla bölüşebileceğim ailem olsaydı. İnsana benzeyen bir babam olsaydı en azından ya. Annemi de aklım almıyor, ne diye katlandığını, ne diye sustuğunu bir türlü anlamıyorum. Mantıklı bir neden bulamıyorum, olamazda zaten.'

'Sevgi insanın gözünü kör eder, belki öyle-' kendisine sinirle odaklanan bakışlarla cümlesi yarıda kaldığında Dağhan hızlıca başını sağa sola salladı.

'Öyle sevgi yerin dibine batsın. Eğer ki o ise nedeni annemi de hayatım boyunca affetmem.' Başını sağa sola sallayarak mırıldandığında gözlerini kaçırmıştı ki Pera yine ipin ucunu bulamamış olmayla derin bir nefes daha aldığında adam başını usulca kaldırıp kendisine baktı.

'Dizlerin ağrıyacak, durma orada.' Kendi bile farkında değilken Dağhan ellerini tutan kadının ayaklanmasını sağlayıp yanına oturmasını bekledi. Bir türlü o adamla Dağhan'ın kişiliğini bağdaştıramıyordu. Bu derece hassas bir durumdayken dahi naif, güzel, düşünceli davranan bir adam nasıl oluyordu da bir kadına şiddet gösteren adamın oğlu olabiliyordu ki.

'Anahtarı versene, viski isteyeyim.' Ne kadar gözlerini devirmek istese de kulağındaki cihazdan Ensar beye rica ettiğinde birkaç dakika sonra kapı çalmış kadın açtığı gibi şişeyle kadehi alarak kapıyı tekrar kilitlemişti. İkisini de adamın önüne bıraktığında an kaçırmadan bandrolü açıp şişeyi tepesine dikmesine baktı. Boş olan kadehi de doldurup Pera'ya uzattığında kadın anında bardağı kenara bıraktı. Şu mevzu eşliğinde içmeye başlarsa geceyi dağıtan Dağhan değil, bire bir kendisi olurdu.

'Hayır ne var biliyor musun?' tepesine diktiği şişeden kurtulup kaşlarını çatarak mırıldandığında Pera'da başını sağa sola salladı.

'Annem aldatmış olsa yine de insanlığa sığacak bir halt değil yaptığı. Bak bir adamın en çok gururunu incitecek şeydir bu ama boşanırsın ya, boşanır hayatı zehir etmek için elli tane dava açarsın yine de o kırılasıca elini kaldırmazsın. Ben durum, şart ne olursa olsun kendi erkekliğime yediremiyorum bunu, nasıl oluyor da o sindirebiliyor. Ulan biraz karakter ya, biraz bak çok değil biraz onur, şeref. Çok mu zor? En son ne olacak sana söyleyeyim mi?' karşı duvara diktiği gözlerine rağmen içsel savaşında tahlile varmışçasına başını salladığında derin bir nefes aldı kadın.

'Ne olacak?'

'Öldüreceğim, o insan paçavrasını en son öldürüp gireceğim içeri o olacak hepi topu.'

'Dağhan...' kadının uyarırcasına mırıldanmasıyla beraber adam başını sağa sola sallayarak baktı gözlerine. O kadar ciddi gözüküyordu ki, bir varsayım olarak değil yok olsa ne kaybederiz diye düşünüyordu Dağhan sanki.

'Çok ciddiyim bak. Annem boşanmıyor, o durmuyor. Boyu kadar olan oğlu vurdu ona hala utanmıyor, öldüreyim Pera. İnsanlar nasıl yapar, neden cinnet geçirilir diye düşünür dururdum böyle yapıyor demek ki. Bu kadar çıldırıyorlar herhalde. Zaten ben onu öldürmezsem o annemi öldürecek bu gidişle.'

'Sen kafanı durult bir tekrar konuşursun Elif hanımla. İkna edersin.' Onaylamazcasına başını sağa sola salladığında şişeyi tekrar tepesine dikmişti ki başını da arkaya bırakmakta gecikmedi Dağhan. Hala sinirden beyni karıncalanıyordu adamın. Annesinin omuzundaki kapatılmaya çalışılmış izi gördüğünde beyninde şimşek çakmış bir türlü de o şimşekle gelen karınca istilası gitmemişti.

Dakikalardır tavana diktiği gözleriyle doluya koyuyor almıyor boşa koyuyor o da almıyordu. Hatta alacak bir bardak dahi bulamıyordu. Biraz olsun durulması, beynindeki uyuşmanın azalması kendini gösterdiğinde derin bir nefes alarak başını düzeltip sakin sakin oturan Pera'ya çevirdi gözlerini. Kadının durağan şekilde bacaklarının altına yerleştirdiği elleriyle yerle bağı kesilen ayaklarını sallayışına göz attıktan sonra dizlerinden destek alarak bakışlarını karşı duvara diktiğinde içinden önce Deha'ya o manyak anında Pera'yı bırakıp gitti diye kızdı, ardından da zarar vermeden sakinleşmesine şükür çekmişti. Planladığı her detay Alain olmasa yarın saçma sapan bir hal alacaktı biliyordu. Yine manşetlerde olurdu muhtemelen ama bu kez katil olarak. Babasını öldürmüş biri olarak boy boy haberleri yapılırdı. Gerçi dik başlılıkla bir an başını eğmeden poz verirdi o durumda.

Oysa Alain'le muhabbet ettiği gün adam uzun uzun gerekirse anneni de al çek git demişti. Gelmiyorsa da sen git demişti. Onun gibi bir adamdan, üstelik yaşadıklarını görmüş geçirmiş birinden bunu duymak ne kadar garip gelse de şimdi çok net bir şekilde anlamıştı. Haklıydı Alain. Arkasını dönüp gitmesi belki de en iyisi olacaktı yoksa içini böyle mengene misali sıkıştıran acı asla geçmeyecekti. Pera'ya söylediği her kelime gerçekti oysa ki Dağhan'ın.

Benliğine, gururuna, varoluşuna yediremiyordu bu durumu. Öyle bir insanın oğlu olmayı midesi almıyordu en başta. Hele ki ne kadar direniş göstermeye kalkarsa kalksın eninde sonunda susmuş olmak o heriften de farklı olmadığını düşünmesine neden oluyordu. Belki de buydu en acı tarafı Dağhan'a göre. Defalarca ailesinin yaşadığı o eve polis göndermiş, sanki komşularıymış gibi savcılığa gizli tanık ibaresiyle şikayette bulunmuştu. Elinde ne vardı? Koca bir hiç. En sonunda da susmuştu. Susması zaten daha da yerin dibine batar gibi hissetmesine nedendi. Sessizliğe gömüldüğünden beri kendisinin de en az babası olacak adam gibi alçak olduğunu düşünmesine neden oluyordu. Bu hırçınlığı belki de bu yüzdendi.

Dakikalar hızla akmaya devam ederken bitirdiği şişeyi kenara bırakıp derin bir nefes aldı. Bütün sinir harbinden geriye kalan dişlerini sıkması yüzünden hissettiği çene ağrısıydı şu an için. Ki o da pek kayda değer durmuyordu. Daha kötülerini görmüş bir adam olarak basit bir çene ağrısı yıkmak bir kenara sarsmazdı dahi.

'Hadi çıkalım. Deha göndermiştir muhtemelen.' Cümlesinden sonra ayaklandığında Pera'da usulca başını sallayıp kapıya yöneldi. Avucundaki anahtarı yerleştirdiğinde çevirmesine engel olan parmaklarla adamın ela harelerine baktı.

'Gerçekten teşekkür ederim. Alain'de, sen de olmasan çok farklı noktalarda olurduk şu an.'

'Bak Dağhan.' Kadın bir anda elini anahtardan çekip tamamen kendisine döndüğünde söyleyeceklerini toparlamaya çalışır gibi beklemiş ardından derin bir nefes almıştı.

'Yaşı küçük bir adam değilsin ancak bu sinir harpleriyle bir yere varamazsın. Kendine yakıştıramadığın için gururuna dokunuyor anlayabiliyorum fakat her seferinde kendini de yıpratıyorsun. Bence de bu konuda sessiz kalmamalısın, annen olması bir yana bu duruma kimse sessiz kalmamalı ancak çözüm de sinir harplerin değil. Elif hanımla çok konuştun, anlıyorum hiçbirini kabul etmedi ama kabul edene kadar durma. Bağırıp çağırarak eline bir şey geçmez. O yüzden susup çekilmek yerine veya ortalığı oynatmak yerine Elif hanımın üzerine gitmeye devam et.' Onaylayıcı haliyle beraber Dağhan göğsünü şişirecek sertlikte nefes almayı ihmal etmedi. Tüm bu zamanlar sürecinde hep kendini kaptırmaktan korkan bir adam olmuştu o. Şimdi ise dibindeki kadına karşı hissettikleriyle beraber bir o kadar da korkaktı duruma. Ona doğru çekilmesi fakat böylesine karışık durumlar içinde kalması da kendine olan inancını yitirmesine neden oluyordu. Bir tarafta nasıl ilişki yürütülür bilememek diğer tarafta da tek başına sol tarafının yanıp tutuşması iyice çıkmaz yollara sokuyordu Dağhan'ı.

Oysa geçen gece olan yakınlaşmalarını ne unutmak, ne de yaşamamış olmayı aklından geçirmemişti. Öyle ki unutacağız derken dahi asla unutmayacağım diye içinden geçirmişti. Kendine gülümseyen haliyle tebessümünü de ortaya koydu adam.

Ne kaybedecekti?

Bunca şey ellerinden kayıp giderken ve müdahale edemezken Pera kendini istemezse ne kaybederdi ki?

Pera'dan önce de hayatı bu durumdaydı, Pera istemediği durumda da aynı olurdu. Daha büyük yıkımları görmezdi herhalde. Kadın anahtara tekrar parmaklarını yerleştirdiğinde içindeki çekime karşı koyamadan açılan kapıyı tek eliyle ittiği gibi tekrar kapatıp Pera'nın belini sardı. Derin bir nefes alarak kendine şaşkınca bakan gözlere daldığında parmakları da anahtarın üzerindeki eli yakalayıp tekrar kilitlemesini sağladı. İnsan dünya üzerinde tek sefere mahsus ölüyor olarak görülebilirdi, ancak Dağhan defalarca ölmüş adam olarak bir defada Pera için ölebilirdi.

'Korkak bir adamım ama sana çekilmekten kendimi alamıyorum.' Alnını kadının alnına yaslayıp göz kapaklarını örterken mırıldandığında artık daha net aldığı çiçek kokularını iyice doldurdu ciğerlerine.

'Allah biliyor ki bir kadın nasıl sevilir bilmiyorum Pera, ama durduramıyorum kendimi.'

'Bende korkuyorum. Acı çekeceğim, biliyorum.' Duyduğu cümlelerle yaslandığı alından kendini çektiğinde fazla mesafe bırakmadan bakmıştı kollarındaki yüze. Beklemişti, sabretmişti, yutkunmuştu, tüm zehrini kusmuştu ama yüreğini diline dökememişti. Oysa kendinde o cesareti bulabilse Pera'nın katran karası gözlerine bakarak neler neler söylerdi.

'İstersen, izin verirsen belki beraber acı çekeriz.' Bir umut ışığı görmek istercesine mırıldandığında serçe yutkunmayı da ihmal etmedi. Bu yolun sonuna gelmişti Dağhan, önünde iki seçenek kalmıştı Pera için. Ya kadın üzerine kürek kürek toprakları atacaktı ya da hayatında yeni bir devir başlatacaktı.

'Çok yanacak canımız.' Onaylamasını istemiyordu Pera, Dağhan'da bunun farkındaydı ancak derin bir nefes alarak yaklaştı kadının dudaklarına.

'Değecekse, yanalım.' Ufacık bir tepki bekliyordu aslında. Kadının dudaklarına dokunup, içinde durdurmaya çalıştığı çekime yenik düşmesi için minicik bir hareket ki çok geçmeden olmuştu. Milimlik mesafedeki tenleri birbirine kavuştuğunda parmakları kadının boynuna ulaştığında çene çizgisini okşayarak kıpırdattı dudaklarını.

Kendisini tanıyordu Dağhan, ilişkiler konusunda iyi olmasa bile çizgilerinin, duruşunun, baskın karakterinin bilincindeydi. Fakat teni teninde, nefesini hissettiği kadını da tanımıştı. Hatta o kadar çok tanımıştı ki artık kendinden korktuğu kadar kendiyle olmayan Pera'dan da korkuyordu. Dik duruşlu, kendinden emin, tıpkı kendisi gibi baskın karakteri olduğunun son derece bilincindeydi. Kendini tüketmek istercesine öptüğü kadınla çok kez yanacağının farkındaydı, hatta bundan öylesine emindi ki bir yandan da o yangınına çarenin yine Pera olacağını aklının bir köşesi çoktan not etmişti. Kadının belindeki parmaklarını sıkılaştırıp bedenine iyice yasladığında ensesindeki tırnakların baskısını da hissederek yavaşça koptu kadının dudaklarından.

'Pera, nasıl sevilir bilmesem de elimden geldiğince iyi olmaya çalışacağım.' Ufak bir çocuk nasıl rica ederdi, nasıl öğrenmek isterdi, işte Dağhan'da koca cüssesine rağmen öyleydi. Pera'nın kendisine nasıl sevileceğini öğretmesini istiyordu, canından can çıkarcasına nasıl bir yangına yürünür göstermesini istiyordu. Kadının korkak tebessümüyle başını sallamasının üzerine kolunu gevşettiğinde derin bir soluk olarak gayri ihtiyari dudaklarına bulaşabilecek ruju eliyle temizlemeye çalıştı. Fakat Pera zaman geçmeden gülerek kolunun altındaki çantadan peçete çıkarıp sildi dudağının kenarını. Bu kez kendisi kilitlediği kapıyı açtığında bileğini yakalayan narin elle duraksayıp döndü kadına.

'Dağhan, bu şeyi, yani aramızdaki şeyi, şu an babamın ve annemin öğrenmesini istemiyorum. Senin için sorun olur mu?' sorusuyla beraber adamın kaşları havalandığında çoktan alt dudağını ısırmaya başlamıştı tedirginlikle.

'Ailenden bir şey saklama ihtimalini hiç düşünmemiştim.'

'Saklamam zaten ama en azından bir süre. İdare edebilir misin?' düşüncelice kendini süzse de başını sakince sallaması da içini rahatlattı Pera'nın. Elbette normalde böyle bir durumu saklama ihtiyacı duymazdı ancak babasının uyarısının üzerinden zaman geçmesi en doğrusu olurdu. Üstelik kendisi bu kadar korkarken ailesinin çok farklı şeyler düşünerek tedirgince İtalya'ya dönmesini istemiyordu. Bir süre geçtikten sonra babasını karşısına alıp konuşabilirdi ama şimdi... Şimdi olmazdı.

Salona tekrar döndükten sonra ikisi de farklı yerlere dağıldı. Pera o sırada annesini ve babasını göndermiş, kendisinin de maksimum bir saate evde olacağını söylemişti. Tamamen geceyi kapattıktan sonra Pera'nın kalmasının doğru olduğunun bilincinde ve iki gün sonra gidecek olmanın verdiği yorgunlukla yola Derya ve Alain mekandan ayrılmışlardı zaten. Ortalığın durgunlaşmasıyla beraber tamamen basına açık olan davet adına anlaştığı finans dergisinin editörü de böylece dibinde bitmişti zaten. Sabahtan beri uzun uzun çekimler olmasına rağmen bu röportajın herkes için iyi olacağını biliyordu kadın.

'Sen sağlamından kırk beş dakika daha buradasın muhtemelen. Ben Nida ile kaçsam kırılır mısın biriciğim?' Elfe'nin sesiyle gözlerini kısıp kadına baktı anında.

'Bakıyorum da satışa geldim?'

'Öyle düşüneceksen sabaha kadar bekleyebilirim.' Masum masum boynunu büküp yavru kedi bakışları atmaya başladığında gülümsemesi de yüzüne dağılmaya başladı.

'Saçmalama... Git tabi ki. Anahtarım var zaten, beni de bekleme.' Kadın usulca başını salladığında kıyafetini toparlayarak gelen Nida'ya çevirdiler bakışlarını. Nida röportaj kelimesi geçer geçmez ayaklarının kopmak üzere olduğuna dair isyanlar kopardığında Pera el mecbur fotoğraflar alacak ve soruları yöneltecek insanlara da rica da bulunmak zorunda kalmıştı. Bir süre de Deha'nın istemiyorum isyanlarını bastırmak için çaba harcadığında artık tükenmek üzereyken fotoğraf çekimi yapılmış, ilk sorular da Nida'ya yönlendirilmişti. Kadın henüz salondan çıkmadan kimsenin olmayışını fayda bilerek incecik topuklularını ayağından çıkardığında başını da havaya kaldırdı.

'Binlerce şükür. Bileklerim kopacaktı biraz daha şu meretlerle kalsam.' İkisinin yanına geldikten sonra gülümseyip Elfe'nin koluna girmekten de kaçınmadı kadın.

'Biricik arkadaşını kaçırıyorum Pera'cım. Senin işin uzun. Her şey için de tekrar ve tekrar teşekkür ederim.'

'Kıskanmadım dersem yalan söylemiş olurum ama kaçır bakalım. Rica ederim, sende sözümü tuttuğun için teşekkürler.' Boydan boya elbisesini işaret ettiğinde iki kadın da kapıya yöneldiler. Pera'nın bakışları bu kez Pamir ve Deha'yı bulduğunda onlarında kendine yaklaşmasıyla derince soluklandı.

'Biz kaçıyoruz Pera. Yapacağımız bir atraksiyon kalmadıysa tabi.' Pamir'in konuşmasıyla başını sakince sallayıp arkada konuşmaya devam eden adama göz attı.

'Dağhan'ın da işi birazdan bitecek. Taksi falan çağırma, bırakır seni.' Gözlerini tekrar iki adama çevirdiğinde gülümseyerek başını sallamıştı ki Deha yumruğunu sıkıp havaya kaldırdı anında.

'Diren Pera.' Kahkahasını adamın haliyle serbest bıraktığında onların da ilerlemeye devam etmesiyle beraber önüne bırakılan kadehle Ensar beye baktı bu kez. Ne çektirmişti adamcağıza, ne kadar çıldırtmıştı bir Allah bir Ensar bey bilirdi durumu. Günlerce tüm çalışma sevgisini çantasına atıp adamın tepesinde biterek hayatı zindan etmişti.

'Sizinle çalışmak çok güzeldi Pera hanım. Biz toparlanmaya başlıyoruz, istediğiniz bir şey yoksa tabi.'

'Sizinle de çalışmak çok güzeldi Ensar bey. Tüm ekibinize teşekkürlerimizi iletin lütfen. Sizleri çok yıprattıysam kusura bakmayın. Yapabileceğiniz bir şey kalmadı.'

'Estağfurullah, görevimizi yaptık biz.' Adam da başını sallayıp yanından uzaklaşırken önüne bırakılan kadehi bu kez isteyerek parmakları arasına aldı. Başarıyla geçen bir geceydi, fazla alkol almamıştı ve bu son kadehi de başarısına kaldırabilirdi. Gözleri Dağhan ve iki dergi personelinin harekete geçmesine odaklandığında adam sakinlikle ikisine de kapıya kadar eşlik etmiş, tüm samimiyetiyle ellerini de sıkarak uğurlamıştı. Bakışları kendisine döndüğünde ise yanında biten çalışandan kabanları alıp koluna asarak yaklaştı kendine.

'Hayatımda hiç bu kadar gerilmemiştim.' Kendine yaklaşırken mırıldanan Dağhan'a gülümsediğinde onun bir çırpıda kendi montunu omuzlarına yerleştirmesiyle beraber karşısında duran bedene bakmayı sürdürdü.

'Çıkalım mı artık?'

'Mümkünse...' başını onaylarcasına salladığında adamın havalanan sağ eline bakıp tekrar yüzüne dönmüştü ki gülümseyerek parmaklarına kenetlenen parmaklarla kaşlarını havalandırdı. İstemsizce adımları Dağhan'a eşlik etmeye başladığında ise kulağına ilişen cümleye gülümsemeden edemedi.

'Basın yok, ortalıkta kimse de yok. Elini tutmamı bu kadar garipseyeceğini düşünmezdim.' Merdivenleri indikten sonra çıktıkları kapıyla beraber yüzüne vuran soğuk hava da içine işledi. Tüm gece içeride olup bu derece sıcak bir ortamdayken kışın soğukluğunu iliklerine kadar hissetmişti resmen. Önlerinde duran arabayla beraber Dağhan kapıyı araladığında bir kez daha şaşırsa bile beklemeden yerleşti arka koltuğa. Kapısı kapandıktan sonra adamın da diğer taraftan binmesiyle muhtemelen davet başladığından beri tutuyor gibi hissettiği nefesini bıraktı. Az önce bırakılan parmaklarını tekrar sıcacık parmakları kavradığında ise bakışları adamı bulmakta gecikmedi. Zor ve garip geliyordu Pera'ya. Bir anda üstelik böyle delicesine kaçtığı durumun içine düşmüş olmak bir taraftan kendisini rahatsız etse de diğer yandan anlam veremediği şekilde rahat hissediyordu.

'Vaktin varsa sahile geçelim mi biraz?' beklemediği soruyla bakışlarını Dağhan'a çevirdiğinde tek kaşı istemsizce havalandı.

'Bakma öyle. Bu saatte muhabir varsa sahilde delidir, aklını çeleriz.'

'Bu söylediğine bakılırsa biz de mi deli oluyoruz?' gülümsemesini gösterdiğinde Dağhan önce alt dudağını bükse de kısa sürede tebessümü yüzüne dağılarak başını onaylarcasına salladı.

'Olur.'

'Arjin, sahile geçelim.'

'Nasıl isterseniz Dağhan bey.'

Duraksayan arabayla beraber indiklerinde Dağhan hızlıca bagaja ilerleyip hafifçe vurduğunda kilit açılmıştı ki kısaca göz atıp eline kalın şal alarak tekrar kapattı kapıyı. Yanına ulaştığı Pera'nın omuzlarına bıraktığında kadının anında tek kaşı havalandı.

'Şal?'

'Takıntılar diyelim. Giysi odası gibidir bagaj.' Ardında kalan arabayı işaret ettiğinde kadın gülerek başını salladığında yürümeye başladılar. Dağhan başını kaldırıp gökyüzüne baktığında şehrin yarı sakin ve tabi ki vaktin sabaha karşı olması yüzünden görünen yıldızlarla derince soluklandı.

'Çok güzeller.' Gözleri mırıldanan Pera'ya döndüğünde onun da gökyüzüne bakan haliyle ıslattı dudaklarını.

'Orion takım yıldızının efsanevi aşkını biliyor musun?' sorusuyla Pera gözlerini gökyüzünden çekmeden dilini damağına vurarak cık sesi çıkardığında Dağhan gülümseyerek tekrar döndü yıldızlara.

'Neymiş efsanevi aşk hikayesi?' bakışları yeniden Pera'ya döndüğünde kadının da tuttuğu eliyle beraber cebine yerleştirdi.

'Gaddar kardeş Apollon'un kız kardeşi Artemis bir gün Orion'u görüp kör kötük aşık olmuş. Artemis ne kadar tanrısal bakireliği ve kendisine yaklaşan erkekleri hayvana dönüştürmesiyle ün salmış biri olsa da tüm yeminlerini bozup Orion'la evlenme niyetine girer. Fakat başta adı geçen gaddar kardeş Apollon, Orion'un kaba saba bir adam olduğunu düşünerek onay vermez bu evliliğe. Tabi Artemis ikna olmaz duruma ve Apollon son çareyi Orion'u öldürmekte bulur. Bir gün Orion denize girer ve o kadar çok uzaklaşır ki ufacık bir nokta gibi görünmeye başlar. Anını kollayan Apollon ise bunu fırsat bilerek usta okçu olan Artemis'e o noktayı vurup vuramayacağını sorar. Artemis ise tek atışta vurur o noktayı. Öğrendikten sonra ise kahrolur ve babası Zeus'tan izin alarak sevdiği adamı kendi elleriyle gökyüzünün en karanlık yerine taşıyarak geceler boyu onun parlamasını sağlar.'

'Ne acı...' Pera'nın buruşan yüzüyle gözlerini bir an kadından çekmeden başını salladı. Yüreğini açıp gösterse, ne kadar sonsuz olduğunu görebilme imkanı var mıydı acaba Pera'nın. Veya bomboş bir kalbi nasıl bu hale getirebildiği hakkında bir fikir yürütebilirler miydi?

'Hatta rivayete göre, Ay'ın bu kadar kasvetli olmasının ana nedenin de Artemis'in sonsuz yası olduğu düşünülür. Acı fakat sonsuz...'

Sessiz kalmaya özen göstererek içeri girdiğinde parmak uçlarında odasına yöneldi. Salondan geçmek üzereyken kanepede pijamalarını çekmiş oturan bir adet Elfe'yi elbette görmeyi beklemiyordu. Zaten bu kadar sessiz olmasının ana nedeni hepsinin yorgunluktan bayılmış olma ihtimalleriydi. Gözleri kadınla çakıştığında onun sırıtıp koltuktan kalkmasıyla kendisi de gülümsedi.

'Hadi üzerini değiştirip makyajını silerken gece kritiğine başlayalım.' Kadın anında arkasına geçip sırtından itekleyerek odasına girmesini sağladığında Pera itirazsız üzerindeki kabanı yatağa, parmaklarında asılı olan topukluları kenara bıraktı.

'Şu Devrim denen adamdan başlayalım önce. Onu hiç gözüm tutmadı, başına bela açar gibi bir hali var bak demedi deme.' Kadın konuşmaya başladığında tek kolunu kaldırmıştı ki anında fermuarı açmasına yardımcı oluşuyla üzerindeki elbiseden kurtulup yatağın üzerindeki pijamalarını giymeye başladı.

'Neden taktın ki sen Devrim'e? Adamın bir şey yaptığı da yok üstelik.'

'Gözü göz değil onun.' Aynanın önündeki pufa oturup saçlarındaki tokaları çıkarmaya başladığında ise yansımadan yatağa kurulmuş Elfe'ye göz attı.

'Nasıl yani?'

'Sen mi safsın, yok ben kötü niyetli miyim anlamadım ama adam yürüyen belayım ben dercesine bakıyor. Hiç mi fark etmedin?' çıkardığı tokalarla rahatlayan saç diplerine şükür çekip başını sağa sola sallayarak arkasındaki kadına döndü.

'Bence öyle bakmıyor.'

'Neyse ki ben kötü niyetli değilim, sen safsın.' Kadının göz devirerek mırıldanması bir olduğunda bu kez de makyaj temizleme mendilini alıp yüzünü temizlemeye başladı.

'Devrim'i geçelim... Sen de Dağhan'da saatlerce kayboldunuz ortadan. Neredeydiniz?' sorgular haline isyan etmek istiyordu ama yapamazdı Pera. Evet babası ve annesi öğrenmesin istiyordu ancak en yakın arkadaşından da olanı biteni saklamak huzursuz ederdi. Zaten herkesten her şeyi saklardı da Elfe'den ufacık bir şey saklamak bir kenara, aklından geçirse anlardı kadın.

'Gerilmiş, Deha'nın da işi vardı, sakinleştirdim işte.' Kurduğu cümle Elfe'nin sorgularcasına tek kaşını kaldırıp kendini süzmesini sağladığında sonunda çıkan makyajıyla puftan kalkıp arkadaşının karşısına yerleşerek bağdaş kurdu.

'Elfe...'

'Çıkar ağzındaki baklayı.' Direkt olarak sökül dercesine davranması hiç rahatlamasını sağlamıyordu aslında ama el mecbur söylemesi gerekiyordu. En azından kadının da fikrini almaya ihtiyacı vardı şu an. Dahası Elfe ile paylaşmazsa kendisi ortadan ikiye çatlardı. Zaten ilk öpüşme meselesi için son raddeye kadar tutmuştu kendisini, bir de bunu, yok yapamazdı.

'Bağırıp, çığlık atmak falan yok.' Uyarırcasına tek kaşını kaldırıp işaret parmağını salladığında Elfe'nin dalga geçercesine gözlerini devirmesiyle ıslattı dudaklarını.

'Bana fütüristtik (ilerici görüş) tarzla ve realist (gerçekçi) düşüncelerle gel biricik, boş yapmayalım. Söyle hadi.' Heyecanla yerinden kıpırdanırken konuştuğunda, Pera kafasında birkaç kurgu yaratsa da direkt olarak söylemenin daha güzel sonuçlar oluşturacağını düşündü.

'Dağhan'la beraberiz biz.'

'Ne!' çığlığının arkasından kendini susturmak için anında ellerini ağzının ortasına kapatmıştı arkadaşı. Büyüyen ve şaşkınlıkla açılan gözleri kendisinde olsa da hala üzerini kapattığı dudaklarını serbest bırakmadan arkasından aldığı yastığı suratının ortasına bastırarak elinden geldiğince sessiz bir şekilde çığlık atmaya çabalıyordu. Muhtemelen bu kadar gerçekçi bir mevzu beklememişti Elfe, altı üstü hoşlandığını itiraf eder diye ummuştu ancak beraber olmaları, kadının bile aklının almadığı detaydı. Pera ise olduğu gibi kalmış bir şekilde bu şoku atlatacağını bilerek arkasındaki monta uzanarak cebinden çıkardığı sigarasını yaktı. Fazla geçmeden Elfe başını yastıktan kaldırarak dağılmış saçını başını düzeltme çabasına girdiğinde yapacağı yorumu da merakla beklemeye başladı.

'Akşamın başlarında olan konuşma sayesinde tahmin ediyorum ki bu uzun zamandır olan bir mesele değil. Fakat...' sakince gözlerini gözlerine diktiğinde dudaklarını da ıslattı.

'Alain'in uyarısını çok ciddiye almışken ve bu konuda bir tarafın tutuşmuşken bunu bu gece yapmış olamazsın değil mi?' kıstığı gözlerinin arasında Pera'yı süzmeye başladığında onun gözlerini hızlı hızlı kırpıştırıp sevimlice tebessüm etme çabasıyla karşılaştı.

'Bu gece yaptım.' Belki olayı rahatlatmak, belki de biraz bile olsa şirin görünebilmek adına gülümseyerek konuşuyordu. Kadının her durum ve şartta arkasında olacağından haberdardı ancak ilk kez kendi kurallarını çiğnemişti Pera. Haliyle bu durum Elfe'nin bile ayarlarıyla oynayabilirdi. Ki uzun uzun cümleler kurmadığına göre, evet Pera bire bir dostunun ayarlarını bozmuştu. Çünkü Elfe adeta cinayet çözer gibi düşüncelere dalmış halde bakıyordu kendine.

'Durumu toparlamak istiyorum. Şimdi sen Pera Alarie'sin. İşin ile özel hayatını asla birbirine karıştırmazsın ve yıllar önce bir adamın hayatına girebilmesi için bence ne kadar saçma olsa da öncelikle baş başa yemeğe çıkma şartını kendi kendine koydun. Doğru buraya kadar değil mi?' yorumuna hıhı gibi mırıltılar çıkardığında o da başını sallayarak devam etti.

'Adamımız Dağhan Kalaycı. Senin bire bir patronun, bildiğim kadarıyla baş başa asla yemeğe çıkmadınız.' Tekrar hı-hıladığında Elfe anlarcasına başını salladı bu kez.

'Biriyle beraber olurken iki en önemli kuralını aynı anda nasıl çiğnedin?' anlamaz bakışlar üzerindeydi ancak ufacık bir destek istiyordu Pera.

'Hiçbir fikrim yok.' Ellerini iki yana açıp omuzlarını kaldırarak mırıldandığında karşısındaki bedenin kendine telkinler vermesini istiyordu. Yaparsın aslanım demese bile en azından olabilir dese dahi yeterli gelirdi şu an.

'Pera, biz bu filmi izlemiştik. Sonunda da salya sümük ağlayıp, dört ay eve kapanan bir kadın vardı. Hatırlıyor musun?'

 

Loading...
0%