Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Bölüm 16 - Garip Hissediyorum En Başta

@biceruvar

Selamlar canım pandispanyalarım. Yepyeni bir bölümle sizlerleyim... Umarım çok çok beğenir, fikirlerinizi de eksik etmezsiniz... Hepinizi çok seviyorum...

Fazladan bilgi alabilmek için;

instagram: BiCeruVar

 

'Biriyle beraber olurken iki en önemli kuralını aynı anda nasıl çiğnedin?' anlamaz bakışlar üzerindeydi ancak ufacık bir destek istiyordu Pera.

'Hiçbir fikrim yok.' Ellerini iki yana açıp omuzlarını kaldırarak mırıldandığında karşısındaki bedenin kendine telkinler vermesini istiyordu. Yaparsın aslanım demese bile en azından olabilir dese dahi yeterli gelirdi şu an.

'Pera, biz bu filmi izlemiştik. Sonunda da salya sümük ağlayıp, dört ay eve kapanan bir kadın vardı. Hatırlıyor musun?' Çok net bir şekilde hatırlıyordu, zaten o filmin başrolü kendisi olduğu için bu cümlenin geleceğini biliyordu. Sadece ihtimalleri daha da iyiye yormaya çalışmıştı. Sıkıntılıca bedenini arkaya bıraktığında gözlerini tavana dikti.

'Maalesef hatırlıyorum.' Umutsuzca mırıldandığında tavanla arasına arkadaşının yüzü girdiğinde bedenini yan çevirip kurtulmayı diledi fakat Elfe çok geçmeden karşısına uzanmıştı bile. Dost şefkatiyle saçlarını okşama hamlesinde bulunsa da saç spreyinin verdiği yapışkanlığa yüzünü buruşturması biraz da olsa gülümsemesini sağladı.

'Şu dram dolu anı bununla bozmayacağım. Çığlık atarcasına elimi yıkamaya koşmayıp sana destek olmam gerekiyor.' Parmaklarını birbirine sürttükten sonra buruşan yüzünü de düzelttiğinde avuçlarını birleştirerek yatak ile başının arasına yerleştirdi.

'Neler yaşadığını hatırlıyorsun, neler kaybettiğini, kalbinin nasıl kırıldığını?' başını sakince sallayıp karşılık verdiğinde ikisi de derince soluklandı.

'Ben yanındayım. Aynı şeyleri yaşamaman adına elimden geldiği kadar da yanında olacağım. Sadece... Bu kez kaptırıp gitme, sen sevince gözüne perde iniyor çünkü. Anlaştık mı?' başını sakince salladığında Elfe'ye sarılmıştı ki kadının çenesine yerleşen başından sonra cümlesi de tekrar kulağına ilişti.

'Hallettiğimize göre... Kalkıp şu kalıp gibi olan saçını yıka.' Gülerek başını tekrar salladığında bir süre daha kaldılar oldukları gibi. Yaşadıklarını kendisi kadar iyi biliyordu arkadaşı. Harap oluşunu ve bütün hayatına mal olmasını oturup beraber seyretmişlerdi. O ziyan olduğu zamanlarında çocuktu Pera. Belki yaş olarak değildi ancak küçük bir çocuk misali kalbi paramparça ve canını acıtacak şekilde kırılmıştı. Gözünde büyüte büyüte en tepeye çıkardığı adamın yaşattıkları, daha sonrasında görüp geçirdiği her dakika, tüm toparlanma çabası... Hiç kolay vakitler değildi Pera'ya göre. Üstelik çok da acımasızcaydı. Bir ülke terk ettirecek kadar caniceydi... İçi dışına çıkana kadar ağladığı geceler, hiç bitmeyecekmişçesine hissettiği sancılar, terapistler, psikiyatrlar, ilaçlar...

Her kadın bir gün bir noktadan kırılırdı muhtemelen ve Pera'nın kırılma noktası kalbi olmuştu. Oysa o günleri hatırlayınca şimdi Dağhan'a teslim oluşu... Nasıl olduğunu bile bilememişti ki teslim olurken. Adamın kendine yaklaşması, değecekse yanalım demesi, Pera'nın da bunu bir anda kabul etmesi, kendisine bile yabancıydı kadının. O anda düşünme yetisi yok olmuştu adeta. Bütün nevri dönmüş, mantığıyla karar verebilmesi adına ne kadar hücresi varsa hepsi devre dışı kalarak dudaklarına uzanmıştı. Üstelik bütün bunları deli gibi korkarken yapmıştı.

Derya ve Alain'i yolcu edeli iki, o gecenin üzerinden dört gün geçmiş olmasına rağmen hala kara kara düşünüyordu Pera. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da kendine olabildiğince dikkatli yaklaşmaya çalışan Dağhan'a tedirginlikle bakmaktan alıkoyamıyordu kendisini. Bu dört günde manşetlerden düşmeyen haberler, boy boy fotoğraflar sayesinde defalarca karşı karşıya kalmışlardı. İzlenimlerinden anladığı kadarıyla Dağhan hiç kimseye söylememişti alakalarını fakat her fırsatta da yakınında olmuştu. Telefonun sesiyle saçları arasına daldırdığı parmaklarını çekerek masanın kenarına attığı cihaza baktığında kaşları istemsizce çatıldı. Şirketin içinde ola ola da arıyor olması garipti. Hızlıca aramasını yanıtladığında derinden bir nefes doldurdu ciğerlerine.

'Ne yapıyorsun?' kaşları havalanırken etrafa göz atsa da adamın yokluğuyla dudak büktü.

'Çalışmaya çalışıyorum da sen şirketteydin?'

'Hala şirketteyim.' Kaşları havalandığında kendinden ses çıkmayacağını anlamış olacak ki Dağhan tekrar konuşmuştu.

'Rahatsız oluyorsun diye gelmek istemedim odana. Şey diyeceğim, seni akşam yemeğine çıkarmak istiyorum ancak sen benden daha iyi biliyorsun ki gazeteler hala peşimizde. O yüzden, uygunsan akşam bana davet edeyim.' Gelen açıklamayla beraber başını kaşıdığında kaçmanın bir fayda sağlamayacağını biliyordu. Adama olmaz dese bile bahanesi yoktu ki. Bu kadar çok evine gitmemiş olsa bahane üretirdi ancak söylediği gibi basının hareketliliğinin farkındaydı. Kaldı ki en başta kabul eden kendisiyken şimdi tüm korkularıyla adamdan köşe bucak kaçıyor oluşu saçmaydı zaten.

'Olur...'

'Alırım seni o zaman?' hala sorar tınısı devam ettiğinde Pera kendisinin gitmesinin daha uygun olacağını biliyordu. En azından adamı önce eve gönderip tekrar kendini almaya gelerek aynı yolu kat etmesi saçmalık olurdu.

'Ben gelirim, problem değil.'

'Tamam görüşürüz o zaman.'

'Görüşürüz.' Telefon konuşmasını sonlandırırken sıkkın nefesini bıraktığında rehberdeki arkadaşını bulup bir nebze onun rahatlatacağını düşünerek aradı. Dağhan'ın açıklamasıyla beraber davetini de söylediğinde Elfe sesindeki korkunç tınıyı hissetmiş olacak ki dalga geçen kahkahasını da geciktirmedi.

'Adam evlenme teklifi etmiş gibi davranma. Yemeğe davet etmiş altı üstü, gayet nazik bir teklif bu. Tamam sağlam adımlar at dedim ama akşam yemeğini, evlenme teklifi gibi panikle karşılaman yanlısı değilim biricik.'

'Elfe... Dalga geçme. Kaç gündür adamdan kaçtığımı sana anlattım.'

'Evet. Ve ben sana bunun da saçma olduğunu söyledim.' kadının dalga geçen hali hiç yardımcı olmuyordu doğrusu. Sahi, Pera'da neden böylesine panik olduğunu anlamıyordu ki. Adamın kendini öldürecekmişçesine veya Elfe'nin dediği gibi evlenme teklifi edecekmişçesine bir paniğe kapılmasına gerek yoktu öyle değil mi? Sadece baş başa yemek yiyip vakit geçirecek, birbirlerini daha çok tanıyacaklardı.

'Peki ben neden bir erkekle ilk defa yemek yiyecekmişçesine panik yapıyorum?'

'Panik değil o heyecanlanıyorsun.' Şu an tüm varlığı üzerine iddiaya girebilirdi Pera. Karşıdan cevap veren Elfe her cümlesine karşılık görmese de göz deviriyordu ve içten içe bu haliyle aşırı eğleniyordu.

'Heyecanlanmamam gerek!' isyan edercesine konuştuğunda dalga geçen kadın kahkahasını da serbest bırakmıştı.

'Salak salak konuşma. Ay aklımı kaybedeceğim, elbette heyecanlanacaksın. Açık ve net bir şekilde adamdan hoşlanıyorsun, bu nadir bir durum olduğuna göre heyecanın çok doğal. Şimdi, şu telefonu kapat, işlerini toparlayıp buraya gel. Sabah erken kaçtığın için tipini bilmiyorum ama gerekiyorsa Savaş'a uğra ve bende tüm bu süre zarfında bu romantik akşam yemeği için sana kıyafet seçeyim. Öptüm tatlım.' Daha bir kelime konuşmasına izin vermeden sinyal sesi kulağına ulaştığında telefonun ekranına boş bakışlar atarak derin bir nefes aldı.

Henüz kendi ayırt edemiyordu ki bu durumun panik mi, yoksa heyecan mı olduğunu. Gerçi ne fark edecekti canım, ikisi de elinin ayağına dolaşmasına neden olan şeydi sonuçta. Bakışları masasında ve bilgisayarında gezindiğinde düzenlediği röportajın hazır halini mail atarak laptopun kapağını da kapatıp ayaklandı. Ne Savaş'a uğramasına gerek vardı, ne de burada daha fazla kalmasına. Bütün işlerini halletmiş, mesaisine de yarım saat kalmıştı sadece. O yüzden en doğru olduğunu hissettiği şeyi yaparak eve gidip Elfe'yle kahve içecek, seçtiği kıyafeti itirazsız giyecek, ardından da Dağhan'ın evine geçecekti. Bu süreçte en çok umudu arkadaşıyla kahve içerken içini rahatlatma ihtimaliydi ki telefon konuşmasından anladığı kadarıyla pek olası görünmüyordu.

Elindeki fincanın yarısına gelmesine rağmen umduğunu bulamamıştı. Elfe ya hali ve heyecanıyla dalga geçiyor, ya da dur durak bilmeden elbiseye karar kılmaya çalışıyordu. Kendi ise geldiği gibi eşofmanını giymiş kahvesini alarak kadından medet ummuştu ama yok olmuyordu canım. Zilin sesiyle fincanı bırakıp ayaklandığında kahkaha atarak elindeki elbiselerle odasına yönelen arkadaşına göz devirdi. Kapıyı araladığında karşısında sırıtan Nida'yı elbette beklemiyordu. Kadın davet beklemeden ayakkabılarından kurtulup içeri girdiğinde yanağını da sıkıca öpmekten geri kalmadı.

'Pera'cım... Naber?'

'İyilik, senden?'

'Çok iyiyim.' İçeri ilerlerken tezgahtaki kahve demliğine ve fincana uzanıp kendine aldığında kısa duraksamadan sonra koltuğa ulaştı.

'Peki bu ikisi?' odasından elinde aşırı diyebileceği dekolteli, hatta net bir şekilde baştan çıkarıcı iki elbiseyle çıkan Elfe'de bir olduğunda Nida bakışlarını birkaç saniye giysilerde gezdirip bordo olanı işaret etti.

'Bu daha iyi, hem iddialı, hem dişi, hem de rengi hoş. Dağhan iddiayı sever.' Yorumuyla az önce kahkahalara boğulan Elfe'de, şaşkınlığını gizleyemeyen Pera'da oldukları gibi kalmıştı ki kahvesini yudumlayan kadın kaşlarını havalandırarak ikisini süzdü.

'Bilmediğimi sanmıyordunuz değil mi? Dağhan'ı anaokulundan beri tanıyorum. Şirketten ilk kez erken çıktı. Elbette öğrenecektim. Akşam dateinizi öğrenince Elfe'cim yalnız kalmasın diye bende buraya geldim.' Omuz silkip fincanını kenara bıraktığında Pera'da sıkkın nefesini savurarak koltuğa atmıştı bedenini.

'Ben daha önce söyler size diye düşünmüştüm.'

'Çok üstten düşünmüştür o. Erkekler işte...' kahvesinden bir yudum daha aldığında Elfe elindeki elbiseleri kenara bırakarak koltuğa yerleşmişti ki gülümsemesini de göstermekten kaçınmadı.

'Pekala... Başka elbiselere de göz atmak ister misin?'

'Ben her türlü o bordodan yana kullanırım oyumu.' Koltuktan sarkan parçayı tekrar işaret ettiğinde Pera yanındaki askıyı kaldırarak az önce ilgisini çekmeyen parçaya baktı. Sırtı kuyruk sokumuna kadar dekolteli, olabildiğinde mini, göğüs dekoltesinden de kaçınılmamış kalın askılı kendini ben buradayım diye delicesine gösteriyordu. Çok ama çok fazla iddialıydı kendisine kalırsa.

'Fazla abartı.'

'Erkek arkadaşınla yemek yiyeceksin, tabi ki abartılı olacak.' Anlaşılan sadece böyle düşünen Elfe değildi. Nida'ya baktıkça oldukça ciddi olduğunu bire bir görüyordu zaten. Üstelik herkese nefret eden bir haldeyken şimdi olması gerekiyor tavrı garip gelmişti kendisine.

'Senin şu erkekler saçma varlıklar olayına ne oldu?' kaşlarını çatıp gözlerini kadına yönelttiğinde onun omuz silkmesi bir oldu.

'Hala aynı fikirdeyim. Ancak şu ayrıntıyı es geçiyorsun, bunu Dağhan'a güzel görünmek için değil, kendine güzel görünmek için giymelisin. Sende bana iyi hissetmemin en doğrusu olacağını savundun sonuçta.'

Öyle veya böyle Pera'nın üzerine bordo elbiseyi geçirmişti iki kadın. Aynada dakikalarca kendisine bakıp abartılı olduğunu söyleyerek çıkarmak istese de ne Nida'dan, ne de Elfe'den yüz bulamamıştı. Böyle zamanlarda kendine destek olması gereken kadınlar bir ağız olup karşıt olmayı da kural gibi bir hale getirmişti resmen. Makyajını tazelemesi konusunda da ikna ettikten sonra evden kovmaları da zamanlarını almamıştı. Hatta henüz kendisi çıkmadan önce Elfe arayıp pizza siparişi verirken git artık diye de bağırmayı ihmal etmemişti.

Güvenlikte durmak üzereyken kapı direkt olarak açıldığında kaşları havalansa da kapıdaki çalışana baş selamı vererek evin sokağına çevirdi yönünü. İçten içe hızlıca geri dönüp üzerini değiştirmeye dair olan hisse kulak asmadan edemiyordu. Keşke kızların gözlerini birkaç dakika üzerinden çekip başka bir şey alsaydım yanıma diye de düşünmüştü açıkçası. Fakat öyle veya böyle park ettiği arabayla artık bunlar için geç kaldığını bilerek indi. Her zaman soğuktan üşüyen parmakları bu kez heyecanından üşümeye başlamıştı çünkü hali hazırda bütün bedeni kavruluyordu kadının. Merdivenleri sakince inip kapıya vurduğunda ise soğuk havanın tüm oksijenini ciğerlerine hapsetmek istercesine soluklandı. Bir an Dağhan'ın evde olmamasını falan dilese de açılan kapı bile kendine karşıydı anlaşılan.

Şirkette gördüğü halinden çok daha farklı duruyordu adam karşısında. Hala üzerinde takım elbise vardı ancak sabahki değildi. Gömleği tüm bedenini sardığı gibi, ceketinin kolları da tam oturmuştu vücuduna. İşte olan mesafeli bakışları ışık yansımışçasına parlıyor, yetmez gibi yüzündeki gülümseme de çok güzel bir şekilde öylece kendine odaklıydı. Daha fazla olduğu yerde kalıp incelemenin saçma olacağını düşünerek içeri girdiğinde omuzlarından alınan mantosuyla, açık beline yerleşen parmaklar da bir oldu.

'Hoş geldin.'

'Hoş buldum.' Başıyla işaret eden adamdan sonra usulca ilerlemeye başladığında neredeyse dışarıda yiyecekleri kadar kaliteli bir ortam hazırlandığını fark etmişti Pera. Salonun ışığı olabildiğince loş şekilde içeriyi aydınlatırken bakışları masayı bulduğunda gülümsedi. Belli ki bayağı çaba harcamıştı. Ki daha önce ailesiyle yemek yedikleri masanın üzeri simsiyah bir örtüyle kapatılmış, inci tanesi gibi duran tabaklar yerleştirilmiş, salatalar servis edilmiş, şamdanda olan üç mum da yeni yakılmış haldeydi. İyice yaklaştıktan sonra Dağhan sandalyesini çektiğinde kaşları yeniden havalandı kadının. Dediği gibi elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu belli ki ama öylesine profesyonel şekilde yapıyordu ki dışarıdan gören birisi muhtemelen defalarca bu durumu tekrar ettiği yargısına ulaşırdı. Tüm sessizliği arkadan hafif hafif çalan müzik sesi kırsa da Dağhan çok beklemeden tabaklara servisi yapıp karşısındaki sandalyeye yerleşmişti bile.

'Kırmadığın için teşekkür ederim. Tabi bunu her normal çift gibi dışarıda bir mekanda yapmak isterdim fakat malum...'

'Asıl ben bu kadar uğraştığın için teşekkür ederim.'

Yemeklerini yedikten sonra kendilerini koltuğa attıklarında Pera hafifçe tek dizini çekerek bedenini adama döndürdü. Elindeki şarap kadehini arada çalkalasa da Dağhan'ın da bedenini tamamen döndürüp kendini incelemesi yüzünden bakışlarını iyiden iyiye kaçırmaya başlıyordu artık. Adam öyle dikkatle inceliyordu ki dışarıdan birisi görse yıllardır birbirlerinin hayatlarında olduklarını ve uzun zamandır birbirlerine hasret kaldıklarını düşünürdü. Öyle bir özlemle bakıyordu adam, yüzünün her milimini incelemek istercesine, ezberleme niyetine sahipmiş gibi.

Dalgalı saçları omuzlarından düştüğü gibi yüzünü de gizlemeye başladığında ise alnına değen parmakla tekrar adama çevirdi gözlerini. Dağhan ise olağanca durağanlığıyla kadının kendini gizleyen saçını nazikçe kenara çekerek simsiyah harelere odaklanmanın verdiği hazla tebessüm etti.

Ne anlatması gerektiğini, ne konuşması gerektiğini bilmiyordu Dağhan. Duruşunun dikliği en baştan beri etkilemişti kendini ancak şu an hissettikleriyle kendisi de yeni yeni tanışıyordu. Kapıda karşıladığı dakikadan beri gözlerini kadının üzerinden çekmek istememiş ancak çok uzun süre baktığında da hayal olup olmayacağı konusunda tedirginlikler yaşamıştı. Aslında daha çok şok olduğu bir nokta vardı ki o da gerçekten bu anı yaşayıp yaşamadığıydı.

Bu zamana kadar sürekli yan yana oldukları Nida'nın da böylesine güzel giyindiği zamanlar olmuş, Dağhan çoğu zaman da herhangi ters bir durumda kalmaması adına onunla da yakın mesafede durmuştu. Ama durum şimdi hiç öyle değildi. Adlandırıp diline dökemediği şeyleri o kadar yoğun hissediyordu ki yanlış bir cümle kuracağına dair kaygısı boyunu aşıyordu. Oysa o Dağhan olarak böylesine çekinceleri bir kez olsun tadıp yaşama fırsatı yakalayamamıştı. Aksine içinde tutmadan bir anda söyleyen, kırılan olsa da boyun bükmeyen biri olmuştu her zaman.

Belki de bir rüzgara kapıldım diye içinden geçirdi adam. Belki de görüp görebileceğim en sert ama en mükemmel fırtınaya tutuldum ve bundan vazgeçmek istemiyorum diye düşündü. Dakikalardır oturdukları koltuktan sadece içeceklerini yenilemek adına hareketlenmesi dışında Pera'dan çekememişti bakışlarını. Yabancı olduğu bu durum deli gibi korkmasına neden oluyordu. Duruşundan, yürüyüşünden, açık sözlülüğü ve kendini bilen halinden etkilendiği kadına karşı böyle karşısında oluşuydu onu asıl dumur eden. Pera'yı sarıp sarmalamak, kimselere de göstermemek istiyordu içten içe. Sadece kendine özel bir sırmışçasına kapalı kapılar ardında dibinde bu kadın olarak yıllar geçirebilirdi.

Dalıp gittiği harelerin arkasında bir noktaya odaklandığını fark ettiğinde ise istemsizce dönerek fotoğraf çerçevesiyle karşılaştı. Gülümsemesi tüm yüzüne dağıldığında uzanıp bir çırpıda alarak kadının parmaklarına teslim etti.

'Deha'yla, ben.'

'Çok tatlısınız...' başını sallayarak onay verdikten sonra ilgisini çekmiş olmanın hezimetiyle beraber fotoğrafı aldığı yere tekrar uzanarak alt taraftaki albümü çekmişti. Diğer elindeki kadehi bırakarak albümü araladığında Pera'da çerçeveyi sehpaya bırakmıştı.

'Gel bakalım buraya.' Adam mırıldanıp boştaki eliyle Pera'nın sırtını dönerek göğsüne yaslanmasını sağladığında albümü de kadının kucağına bıraktı. Neredeyse baştan sona sadece iki kardeşi barındıran onlarca kare vardı. Her sayfa geçişlerinde ise Dağhan'ın zihninde onlarca anı canlanıyordu. Yoğunluğu acılı ve sancılı dönemler olsa da, Deha gibi bir kardeşe böyle zamanlarda sahip olmak gurur duyduğu en net noktaydı herhalde.

'Bak burada okula başladığı gün. İnsanları hayattan bezdirdi o zaman. Bakma sırıttığına yani.'

'Nasıl bezdirdi?'

'Arkadaş benimle aynı okula gitmediğini düşünmüş. Bizim kolejde ilk, orta ve lise aynı alan içerisindeydi ama o an duruma adapte olamamış vatandaş. Kim abinle gideceksin diye ikna etmeye çalışsa da olmamış. Aygül hanım var çalışan, kadıncağız kırk beş dakika şu önlüğü giydirmek için çaba harcamış.' Pera kıkırdadığında önüne gelen fotoğrafla gülümsemesi de yavaş yavaş silinmeye başlamıştı. Yaşları daha büyüktü ancak Deha daha kırgın bakıyor o lense. Dağhan'ın ise sargılı yara bere içindeki kolu adamın omuzundan aşağı sarkıyordu. Kötü şeyler yaşandığı o kadar net bir şekilde belliydi ki bu kareye bakınca hüzünlenmemek elinde olmamıştı Pera'nın.

'Trafik kazası geçirmiştim, gerçi kaza denilemez. Ergenlik desem yeri herhalde duvara girdim direkt ama ucuz yırttım.'

'Bilinçlice duvara?' kaşlarını havalandırarak başını usulca kaldırıp adamı süzdüğünde yalancı gülümsemesini de takınmıştı Dağhan.

'Onca şey olurken insan düzgün kalamıyor. Bende evden çıkaramadığım hırsı kendimden çıkarıyordum. Bir çocukla takıştım, kavga ettim, sonra evde daha çok sinirlerim bozuldu öyle bir salaklık yaptım. Ayakta durduğuma bakma bacağımda kırık burada.' Başını tekrar adamın göğsüne yasladığında bir sayfa daha atlamışlardı. Diğerlerine nazaran açık açık kahkaha attıkları, yakın zamanda, olabildiğince yakın kadrajda çekilmiş halleriyle kaybettiği tebessümü de geri döndü.

'Fark ettin mi bilmem ama kardeş olmamıza rağmen hiç benzemeyiz Deha'yla. O sinsidir biraz, yani kötü anlamda değil tabi de.' Göğsündeki baş onaylarcasına sallandığında gülümseyerek gözlerini tekrar fotoğraf karesine yöneltmişti.

'Deha daha alaycı durmaya çalışıyor, sanki her şeyi ortada yaşar gibi. Senin tam tersin. Onun vereceği düşünülen tepkileri sen veriyorsun mesela.'

'Öyle. Genelde benim onu sakinleştirmem beklenir ama durum tam tersi aslında.' Konuşmaları yeniden sessizliğe gömüldüğünde kadının kucağındaki albümü de kapatarak kenara bıraktı. Sehpadan kadehini alıp gözlerini mumdan yansıyan ışıldamaya diktiğinde dudaklarını bir parça alkolle ıslattı.

'İlk yediğimiz yemeği hatırlıyorsun değil mi?' sorusuna Pera mırıldanarak onay verdiğinde göğsündeki baş da ne diyeceğini dinlemek istercesine hafifçe kalkmıştı. Gözleri kısacık kadına odaklandığında onun meraklı haline gülümseyerek muma döndü yeniden.

'O zamanda etkilenmiştim senden. Tabi içimde böyle bir duygu canlandırdığını bilmiyordum ama duruşun, kendinden eminliğin göz alıcıydı. Net bir şekilde her durumu ustalıkla kurtarabileceğini anlatırken dosyaların önüne yığılacağı günü iple çekmiştim. O gün ise ne kadar şok olsan da laf sokmayı ihmal etmedin ama.' Erkeksi gülüşüyle çenesinin altından hala kendini izleyen kadına baktığında kıkırdadığını fark ederek dudaklarını birbirine bastırdı.

'Rezilliğimizin üzerine dünyayı dahi kurtarabilecekmiş gibi güçlü ama bir o kadarda rahattı tavrın.' Anlattıkça kendi de düşünüyordu Dağhan aslında. İlk karşılaştıkları andan bugüne neler geçip gitmiş, ne kadar dikkatini çekmişti Pera, aslında ne kadar çok tanıyıp bir o kadar uzak kalmıştı yeni fark edebiliyordu.

'Harbiden çok fena etkilemişsin beni.' Mırıldanarak kadına bakmayı sürdürdüğünde dudaklarını kadının burnuna bastırmıştı ki Pera bedeninden ayrılıp başını omuzuna düşürerek döndü kendisine.

'Ne hissediyorsun?' sorusuyla afallasa da kaşlarını havalandırarak bakmayı sürdürdü.

'Garip. Garip hissediyorum en başta. Aslında bir şey söyleyeceğim ama enteresan bulmandan çekiniyorum.'

'Bulmam söyle hadi.' Kendinden emince konuşan kadınla kararsız kalsa da gözleri kısıldı adamın.

'Sanki senin için bütün dünyayı yerinden oynatabilirmişim ama o dünyayı başıma sen yıkacakmışsın gibi hissediyorum Pera.' Açıklamasından dolayı aslında kızgın veya kırgın bir karşılık almayı beklemişti ama kadın sadece olan tebessümünü büyüterek anlayışla bakmıştı kendine.

'Peki sen?'

'Yasak olduğunu, bu yasağı yıkmaktan hem mutluluk hem de korku duyduğumu hissediyorum.'

'Sana yasak olduğumu düşündüren ne?' sorusuyla karşısında gülümseyen kadının yüz hatları değişmeye başladı. Az önce anlayışla ışıldayan hareleri şimdi kendisine kararsız bir halde bakıyordu, ilk kez çekinirken rastlıyordu Pera'ya, sanki korkuyor, emin olamayışı kadını kıskaca alıyor gibiydi. Ya da Dağhan fazlaca paranoyak olmaya başlamıştı. Pera'nın bir şey anlatmak ister gibi oluşu, bunun doğru yer ve zamanının burası olup olmadığı konusundaki kararsız kalışını görüyor gibiydi.

'Hoşuma gitmeyecek şeyler duyacağım sanırım...' kadın başını olumluca sallarken kadehini tepesine diktikten sonra tekrar yenileyerek gülümsedi.

'Gönder gelsin bakalım. Kaçışımız yok nasılsa.' Kendisi ne kadar rahat bir tavır içine girmeye çalışsa da Pera'nın sıkıntılıca parmaklarıyla oynamasına sıkıca ellerini tutarak dur demişti.

'Şu an anlatmak konusunda tedirginsen eninde sonunda duyacağım bir şey. O yüzden düşünme, anlat.'

'Yüzüne bakmadan yapsam bunu?' sorusuyla kadının elleri üzerindeki parmakları çekerek göğsünü tekrar siper ettiğinde Pera sakince yanağını yaslamış Dağhan'sa sırtını sararak çenesini kadının başının üzerine yerleştirmişti.

'Nereden başlayayım, neden böyle tedirgin olduğumu en kolay nasıl açıklarım bilmiyorum açığını istersen.'

'En baştan başla o zaman, sabaha kadar dinleyebilirim seni.' Çenesini çekmeden mırıldanarak kadının kolunu okşadığında onun aldığı derin nefesle şaraptan bir yudum daha aldı.

'Yüksek lisans yaparken İtalya'dan Londra'ya geçmem gerekti okul için. O süreçte birisiyle tanıştım. Okuldaki hocalarımdan biriydi. Okul bitene kadar gizledik tabi ki, sonra da ilişkimiz devam etti. Eğitim görevlisi olmam için yardımcı oluyordu, artık öğrenci olmadığım için de kimseden saklama ihtiyacı hissetmiyorduk. Kısa keseceğim. Üç yıl devam etti bu şekilde, tabi işimi etkilediği çok zamanlar oldu bu durumun. Aynı evde yaşadık. Bir gün baş ucumda bir not buldum. Acil işi olduğu, yaklaşık bir hafta şehir dışında olacağı falan yazılıydı. O gün düğünü varmış, bahsettiği bir hafta da balayıymış. Ben notun üzerinden iki gün geçtikten sonra şans eseri öğrendim. Öğrendiğim gün eşyalarımı toparlayıp Türkiye'ye dönmek için yola koyuldum ama trafik kazası geçirdim, küçük bir kazaydı. Dağhan, bunu söylemem için belki çok erken ve doğru değil ama başka bir şekilde öğrenmeni istemiyorum.' Adamın yutkunuşu bile boğazına düğüm olmuş haldeyken kadının başına dudaklarını bastırdığında acı çeker gibi mırıldanmaktan da geri kalmamıştı.

'Söyle.'

 

Loading...
0%