@biceruvar
|
Selamlar pandispanyalarım... Hepinizin bayramı mübarek olsun, sevdiklerinizle, aynaya baktığınız gülen yüzünüzle dolu bir bayram ve nice güzel hatıralarınızın kalacağı bayramlar olsun inşallah... Cansınız... Daha fazlasından haberdar olabilmek ve iletişim için, instagram: BiCeruVar
'Saçmalama, ne gerek var?' gözlerini belerterek adama baktığında onun sakince başını sağa sola sallamasıyla göz devirip oturduğu koltuktan yan koltuğa geçmişti bile. Adamın da yerleşmesiyle beraber kontağı çevirmesi bir olduğunda çalışır gibi olup susan motorla kadının bakışları sakince Dağhan'ı buldu. Adamın ise göz kapakları sinirle titreyerek kapandıktan sonra tekrar açıldı. 'Ama bunu yapabilirim.' Kapattığı kapıya elini uzatır uzatmaz yakalamıştı Pera. Bir saat daha adamın bu kez kendi aracıyla uğraşmasını kesinlikle istemiyordu. 'Yol yardımı çağıralım.' 'Saçmalama. Hava soğuk olduğu için çalışmadı, bunun için yol yardım çağırılır mı? Hallederim ben beş dakika içinde.' Açtığı kapıdan ayağını çıkardığında hala kolunu tutan parmaklarla bakışlarını Pera'ya çevirdi. 'Dağhan, lütfen... Ne olur yol yardımı arayayım bırak da.' 'Ne gerek var yavrum ya, halle-' 'Vazgeçtim.' Adamı ikna edemeyeceğini anladığında el mecbur durdurmak istemişti. Neden kabullenmiyordu ki, gerçi babası da böyleydi. Yolda kalsalar da yol yardıma ne gerek var derdi. Bir insan yol yardıma yolda kaldığında ihtiyaç duymayıp ne yapacaktı? Gel gelelim bu sadece araba için de geçerli olmuyordu. Evdeki bilumum bozulan küçük ev aletini de tamir edeceğine, hatta sigorta kutusunu yenileyebileceğine dahi inancı vardı babasının. Ki konu hakkında hiç bilgisi olmamasına rağmen yapıyordu. Her seferinde de annesinin isyanlarıyla daha çok bozulan küçük ev aletleri, prizler çalışırken aydınlatma anahtarının çalışmaması gibi sorunlar teşkil eden sigortayla sonuca ulaşıyorlardı. 'Ne yapalım biliyor musun? Eve girelim, ben Elfe'yi arayıp durumdan haberdar edeyim. Daha sonra oturur film izleriz. Hava sakinleştiğinde de yeniden deneriz şansımızı.' Şirin olmaya çabalayarak boynunu büktüğünde adamın kısaca hesap kitap yapan haline odaklandı. 'Toparlamazsa?' ikna olmaya meyilli haline gülümseyerek baktı Pera. Hava toparlanmazsa veya şu an bu tamir etme girişimine müsaade ederse araç dağılacaktı. 'O da olmazsa bakarız duruma göre.' Dağhan başını sallayarak arabadan inerken aklına şeytanlık gelip arabayı zorlamak istese de tehlike içerdiğini ve kaputun adamın ellerine geçme ihtimaline karşın çantasından telefonunu çıkardı. Açıklaması yeterli gelecek şekilde Elfe'ye mesaj gönderdikten sonra kendisi de indiğinde aracı kilitleyip merdivenleri inmişti. Deniz elindeki ve üzerindeki mantoyu aldığında kadına gülümsedi anında. O bile ümitsiz şekilde gülüyordu bu hallerine, zaten Pera'da birazcık geriye çekilip Dağhan'ın uğraşına baksa bu umutsuzluk sadece hücrelerinde değil tüm mimiklerinde kendini gösterirdi. 'Kıyafetler hala misafir odasında.' 'Teşekkür ederim.' Başını usulca sallayıp ilerlerken adama da haber vermekten adına tutunduğu duvardan başını uzatarak telefonuyla uğraşan bedeni süzdü. 'Üzerimi değiştirip geliyorum.' 'Üst kata gel üzerini değişince.' Gözlerini kısaca ekrandan ayırıp kendine bakan bedene baş sallayarak karşılık verdi bu kez. 'Tamam...' sesli şekilde de onay vererek hızlıca misafir odasına daldığında yeniden elbiseden kurtulup müthiş tişört ve şortlu haline dönerek bir üst kata çıkmıştı. Bakışları ulaştığı alanda gezindiğinde pencerenin önündeki koltuğa yerleşmiş adamı buldu gözleri. Genzine dolu dolu gelen masif ahşap kokusunu ciğerlerine çektikten sonra etrafa göz atmaya başladı. Aşağıdaki modern çizgiden çok buram buran bir dağ evini andıran mekan bir başka görünüyordu kadına. Teras kat olduğu eğimli çatısından dahi belli oluyordu. Sadece tek tarafında duvar bulunan alan tamamıyla kitaplıkla kapatılmış, iki tarafı da koca koca camlarla içerinin efsane derecede aydınlanmasına yardımcı olmuştu. Fazla büyük bir alan olmasa da Dağhan'ın oturduğu acı kahve tonlarındaki iki kişilik deri koltuk ve onun tam aksi yönündeki pencerenin önüne yerleşmiş siyah berjer, hemen dibinde duran ayaklı aydınlatma, bir de ortaya boş durmaması adına atılmış kahve ve siyahla bezeli halı haricinde bir detay olmaması da fayda sağlamıştı odanın ferah gözükmesine. Adımları sakince koltuğa doğru ilerlerken köşe tarafta kalmış, masayı da yeni görmüştü. Sanki bütün bu az eşya olan ortama zıtlık oluşturmasın diye oracığa saklanmışçasına duruyordu. Üzerinde on parçadan fazla odunlar özenlice kenara dizilmiş, masada dağınıkça duran birkaç alet sanki sürekli çalışılıyormuşçasına oracıkta kalıvermişti. Yaklaştığı koltuğa oturduğunda gözlerini Dağhan'a çevirerek gülümsedi. 'Onlar ne? Mengene mi oradaki?' kaşlarını kaldırarak işaret ettiği tarafa kısa bir bakış attı Dağhan. Profesyonel olmadığının bilincinde olarak yıllardır sabit kalarak uğraştığı tek şey olabilirdi herhalde. Gerçi o hobi olarak değil daha çok sinir atmak adına kullanmıştı fakat zaman içerisinde de unutup bırakmamıştı. Ne zaman gerilse odunları eğeyle yontmak, hatta sinirden bir anda fazla bastırıp kırmak bir nebze de olsa rahatlamasını sağlardı. 'Evet mengene. Öyle boş kaldığımda, sinirlendiğimde falan kimsenin kafasını oyamayınca odun oyuyorum.' Açıklamasıyla Pera kıkırdadığında kadını kendine çekip şakağına dudaklarını bastırmayı ihmal etmedi. Dağhan bu eve yerleşeli fazla olmamıştı işin aslına bakıldığı zaman, gerçi adama göre bir ayda uzun bir süreç sayılabilirdi. Zaten sürekli ev değiştirme huyu yüzünden hiçbir evine yerleşeli uzun zaman olmuyordu. Ancak burasının alanına ilk gelip de göz attığı zaman o karmaşık sosyal yaşantıdan uzak oluşuyla, kendi çapında var olan yeşilliğiyle elden çıkarmayacağını da anlamıştı. Kendisi için bir evin içi çok büyük bir problem oluşturmamıştı zaten hiçbir zaman. O genelde dış yapısı konusunda yetkin ve yeterli insanlarla anlaşır dışını yaptırırdı. Sadece o anlarda olan psikolojisine göre evin olacağı yerin muhitine çevresine bakardı o kadar. İçi ise tamamen sonraya ustalarla anlaşılıp yaptırılabilecekken çok büyük bir kaygı oluşturmazdı kendisi için. Kaldı ki zaten tek başına yaşıyor, eve akşamları geliyordu. Yerleştikten sonra da inşaata girişmesinin sakıncası yoktu. Zaten çoğu zamanda bu rahatlık yüzünden ilk önce eve yerleşmiş daha sonra alan alan değişimler yaptırmıştı. Fakat en içine sinen yer burası olmuştu. Gerçi henüz yapılacak çok işi vardı buranında Dağhan'a göre. Hali hazırda da beş altı ay sonra bu evden de sıkılacağını biliyordu. Zaten çoğu zaman evi alır, sıkılır, yatırıma dönüştürürdü. Fakat burası satmayı düşünmediği bir alan olarak tarihe geçebilirdi, o yüzden de elinde tutacağı tek ev olarak burayı biraz daha detaylı düşünüyordu. Henüz fikrine dahi girişmediği mutfağı dahil olmak üzere hepsi sırasıyla değişecekti. Gerçi adam o kadar süre kalır mıydı bilmese de yine de yapacaktı bunu. Yıllarca herkes onu bir mülkiyete ev sahibi olarak girmemiş hep kiracı olup kısa süreli kontratlarla kaldığını düşünmüştü, bu bazen stüdyo daire, bazen kocaman bahçeli bir villa, bazen kutu gibi bahçeli köy evi olurdu. Ama burası çok farklıydı. Pera'nın adımını attığı, hayatına girdiği, kendini gördüğü mekan olmak gibi ayrıcalıkları mevcuttu. Kolunun altına çektiği, başını omuzuna yaslayan kadınla çok ama çok başkaydı... Bu zamana kadar sevgisini göstermek adına gram bir harekette bulunmamış, hiçbir kadına fazla yakın davranmamış, duygularını, hayatını açmamış daha doğrusu açamamış bir adam olarak Pera'da tıpkı bu eve karşı hissettikleri gibi eşsizdi ona göre. Başta konuşmaları, eylemleri farklı olduğu için dikkat çekeceğini düşünse de Pera'nın nefesini dudaklarında hissettiği ilk gece aklına adeta yıldırım düşmüştü. Pera sadece duruşuyla değil varoluşuyla bile başkaydı ona göre. En başta kolay kolay tahammül edebileceği bir kadın değildi. Hayatının son demine kadar kadınlara saygı duyacak ve duymayanları da canından bezdirecek bir adamdı Dağhan ancak çok konuşanlardan, fazla iddialı laflar edenlerden de hoşlanmazdı. Kabul görmeyi sever, itiraz edilmesinden de nefret ederdi. O kadar baskın bir karakteri vardı ki çoğu zaman söylediği şeyin garipsenmesi bile sinirini bozabilirdi. Ama Pera tıpkı böyle bir kadındı. Ne kadar şey anlatsa da konuşmaktan asla yorulmayacak, boyundan büyük laflar edecek, konuştuğu konuda şüpheleri varsa anında dile getirip, rahatlıkla itiraz edecek, laf yerindeyse burnu havada ve ulaşılması güç gibi görünen o kadındı işte. Aylar yıllar geçse de özgürlüğünün kendisi tarafından kısıtlanmasına müsaade etmeyeceğinin farkındaydı mesela... Aslına bakılırsa içten içe bu huyu için defalarca tebrik ederdi Pera'yı ancak aralarında bu konuda büyük gerilimler olacağını da hissedebiliyordu. Bir şey yaparken kendine bilgi vermesini beklemezdi, çünkü gördüğü kadarıyla öyle bir kadında değildi fakat bu da Dağhan için bir problemdi. Çocukluğundan beri gördüklerinden dolayı annesi dahil delice bir kontrol manyaklığı içerisinde kalmış, ruhuna da iyice işlemişti bu sonuçta. 'Dağhan bey! Dağhan bey!' merdivenlerdeki koşar halde gelen ayak seslerine Deniz'in de paniğe bürünmüş hali eşlik ettiğinde kaşlarını çatarak omuzundan ayrılan kadından çekti gözlerini. 'Deniz?' merdivenleri sonunda bitirebilmiş, nefes nefese de kalmış haliyle mahcup yüz hatlarını gördüğünde kendisi de koltuktan ayağa kalktı. 'Rahatsız ettiğim için üzgünüm ama Afitab hanım...' 'Bir şey mi olmuş ananeme?' adımları Deniz'in yanına kadar ulaştığında genç kadın hızlıca başını sağa sola sallamıştı. 'Hayır efendim, kendisi geldi.' 'Ananem buraya mı geldi?' ne kadar anlamamış halde kaşları çatılsa da Deniz başını onaylarcasına salladığında merdivenleri işaret etmişti ki şaşkınlıkla onları izleyen Pera'ya döndü gözleri. 'Ananen gelebildiyse biz neden gidemedik? Çok saçma değil mi?' panik yapmasını beklerken son sürat mantığını konuşturarak sorusunu yönelten haline gülümseyerek berjerin olduğu tarafa yöneldi Dağhan. İstemediği için gidemediklerini bilse neler yapardı acaba? Fakat bunun da ötesinde normal insanlar gibi panik yapıp ananen mi, nasıl yani gibi laflar edip panik yapmayacak mıydı yani Pera? Nida bile Afitab hanımla ilk karşılaştığında sanki basılmışçasına tepki vermişti sonuçta. Üstelik çevrelerinde onca insan varken... Bakışları pencereden aşağıya yöneldiğinde park eden jipi görerek kaşlarını havalandırdı. 'Sanırım ikimizde de arazi aracı olmadığı için.' Şoföründen yardım alarak araçtan inen kadını izlemeye devam ettiğinde onun üzerindeki pardösüsünü düzeltmesini daha sonra hemen yanı başında olan iki arabaya göz gezdirip bakışlarını üst kata çevirmesiyle elini havalandırıp selam vermeyi ihmal etmedi. Ananesini severdi, onunla tek ters düştüğü nokta ise daima annesi olmuştu. O kadar savaş, onca kavga gürültü sonrasında şu an yetmiş yaşında bir kadın olarak yıllar süren evliliğini bir kalemde silmişti. Dedesinin bir dakika gözünün içine dahi dönüp bakmamıştı o günden bugüne ancak kızına, yani Dağhan'ın annesine bir kez olsun bu konuyla ilgili destek verdiğini oturup anlatmamıştı. Halbuki annesine kendinden çok arka çıkardı Afitab sultan. Sadece izlemiş, dedesini boşamasının nedenini anlatmıştı. Kendini göstererek ben bunca yıl sonra yaptım bile dememişti. Ki boşanmasındaki asıl neden annesinin evliliğiyken yapmamıştı bunu. 'Sence gelmeli miyim?' bedenini pencereden Pera'ya çevirdiğinde kadının sakinlikle üzerindeki tişört ve şortu göstermesiyle derin bir nefes aldı. 'İstersen kalmayı veya kaçmayı seçebilirsin ama Afitab sultan arabanı gördükten sonra seni evin her yerinde bulabilir.' 'O zaman üzerimi değiştireyim.' 'Fark etmez. Sadece psikolojik olarak ona hazırlıklı ol yeter. Bazen cinnet geçirtebilme potansiyeli olabiliyor.' Açıklamasıyla Pera'nın anlamaya çalışırcasına kendini süzmesi bir olsa da itirazsız merdivenlere yöneltmişti bedenini. Gerçi kim için endişeleniyordu Dağhan karar veremiyordu. Ananesi potansiyelinin farkında olmayan kadınlara kızardı, oysa Pera, Pera kadını canından bezdirebilecek potansiyeldeydi. Basamakları inip odaya yönelen kadına göz attıktan sonra kendisi de salona indi. Ki çok geçmeden Deniz'in kaldığı laf bombardımanının içine düştü. 'Bu çocuk hiç eşya sevmedi ama sen yıllardır yanındasın Deniz'cim. Biraz müdahale etsen Dağhan'ın da sesi çıkmaz. Bu tabloda ne böyle, hemen kaldırın bunu.' Omuzunu basamakların hizasında denk gelen duvara yaslayarak bir Deniz'e bir de Afitab hanıma bakmayı sürdürdü Dağhan. Başını hafifçe eğip bahsettiği tabloya göz attığında gülümsemesi de büyümüştü. Sırtı tamamen dönük, görünen alan tamamen çıplak siyah beyaz bir kadın tablosu salonun ortasında olunca elbette rahatsız ederdi kadını ancak Deniz'in bakışları kendini bulduğunda başını usulca sağa sola sallamaktan geri kalmadı. 'Ne bu evin hali böyle, yaşanılan bir yer mi yoksa basit bir ofis mi burası? Bu çocuğa hiç anlam veremiyorum.' Sonunda yüzü kendisine döndüğünde gülümsemesini de büyüterek baktı yaşlı kadına. Şikayet, kusur ve her yeri yaşanılacak bir alana dönüştürme üstadıydı Dağhan'a göre Afitab hanım... Aslında bütün şikayeti obje ve tasarımlara değil hala bir hayat kuramamış olmasınaydı. Bütün bu bahsettiklerine müdahale edilseydi, o tabloyu hayatında güzelce yer edinmiş kendini bilen bir kadın asmış olsaydı çok güzel durduğunu dahi söylerdi. 'Torunum.' 'Afitab sultan, Deniz'i azat edebilir miyiz?' 'Sen hoş geldin dedikten hemen sonra.' Kadın nazikçe tuttuğu çantasını kenara bırakıp kollarını iki yana açtığında Dağhan'da hızlı adımlarla yaklaşıp sıkıca sarıldı. Elinde büyüdüğü, kurallarını, çizgilerini, hayata bakış açısını benimsediği kadındı o. Henüz ilkokul yıllarındayken dedesini boşadığı gün yanına çekip almıştı onu. Adabı muaşeret kurallarına göre büyütmüştü Dağhan'ı. El mecbur annesinin ve babasının yanına göndermişti ancak çok geçmeden de gelip kaçırmıştı. Onlarca eğitim görmesine, kadınlara nasıl davranılması gerektiğine kadar öğretmişti o zamandan bugüne. En büyük çizgisi de hep yaşadığı evler olmuştu. Hatta ananesi, annesinden daha çok karışmıştı evine. Ki yanında onun kurallarıyla büyüyen bir adamken çok da iyi öğrenmişti Afitab hanıma karşı konulamayacağını. 'Hoş geldin sultanım.' Bedenini çekip bu kez kadının elini öpüp alnına yerleştirdiğinde onun da yanaklarını öpmesini bekledi. Sevmezdi, çocukken de sevmezdi bu yanaklarını sıkı sıkıya öpmesini ama karşı da durmazdı. Belki saygıdan, belki de kırmak istemediğinden olsa gerek birkaç saniye dayanmakla yetinirdi. 'Deniz'cim rica etsem kahve yapabilir misin bana?' 'Tabi Afitab hanım, hemen.' Genç kadın hızlı adımlarla salonu terk ederken karşısından sinsi sinsi gülümseyen ananesinin net bir şekilde farkındaydı Dağhan. 'Misafirin var sanırım. Korkup kaçtı mı yoksa?' 'Neden korksun sultanım?' 'Nida'da, Pamir'de, hatta Deniz bile benden korkarlar.' Kadın nazikçe omuz silkip koltuğa oturduğunda merdivenlerden gelen ayak sesleriyle ikisinin bakışları da o tarafa döndü. Pera ise izlendiğinin dahi farkında olmadan sinirle eteğini düzeltip derin bir nefes alarak kaldırdı başını. Birbirlerinin kopyası olan iki çift gözle karşı karşıya kaldığındaysa anında gülümsemesi dudaklarında can buldu. 'Hoş geldiniz Afitab hanım.' Elbisesinin tüm ihtişamına zıtlıkta duran çıplak ayaklarıyla üç basamağı bir çırpıda indiğinde oturan kadının yanına kadar ulaşmıştı ki uzatılan elle gülümseyip öptüğü gibi alnına yerleştirdi. 'Hoş bulduk kızım.' Ne kadar memnun olsa da bakışları baştan ayağa Pera'yı inceleyip kısa bir anlığına ayaklarında takılı kaldığında tekrar yüzüne dönebilmişti çok şükür ki. 'Kusura bakmayın, Pera ben. Pera Alarie.'Afitab hanımın incelemesi hala devam ederken Pera göz ucuyla Dağhan'ı kontrol ettiğinde onun kaşlarını havalandırarak ananesini izlemesi dikkatini çekmiş tekrar kadına çevirmişti gözlerini. 'Deniz bir şey içer misiniz diye sordu mu?' 'Sordu elbette, ancak mümkünse senin elinden içmek isterim kahveyi.' 'Tabi ki.' Geldiği hızda mutfağa yöneldiğinde Dağhan'da ananesinin yanındaki boş alana oturmuştu ki kadının tek kaşını kaldırarak bakışlarını torununa çevirmesi bir oldu. 'Kahve bile yapamıyor değil mi?' 'Mutfak konusunda kadınların mecburiyetleri olmadığını, sizlerin sadece gönlünüzden geldiğinde yapmanız gerektiğini bana söyleyen sensin Afitab sultan. Ne fark eder yapamıyorsa?' 'Benim sözlerimi bana karşı kullanma. Hala arkasındayım ancak ananeyim ben. Yanında ilk kez genç bir hanım görüyorum, üstelik üst katından geliyor. Ayakları da çıplak.' Son cümlesiyle yüzü buruştuğunda dudaklarını aralamıştı ki mutfak koridorundan başını uzatan Pera'ya bakışları kaydı. 'Sen de kahve içer misin?' 'Becerebileceksen memnuniyetle.' 'Beceremeyeceğim pek bir şey yok Dağhan.' Gözlerini kısıp laf sokmayı da eksik etmediğinde göründüğü koridordan tekrar kaybolmuştu ki adamın gözleri yeniden ananesini buldu. 'Ne dersin Afitab sultan becerebilir mi?' 'Çıplak ayaklarını saymazsak seni bile dize getirir. Anlat bakalım, kim bu güzel kadın?' kadının sorusuna tek kaşını kaldırdı anında. Anlatmasına kelimeler yetmezdi, dertleştiği ananesine o kadar uzun cümleler dizerdi ki gün biterdi anlatacakları bitmezdi ancak aynı soruyu Pera'ya yönlendirmesini istiyordu. Onun Afitab Hancı karşısında ne cevaplar vereceğini, verdiği cevapları ananesinin nasıl memnuniyetle karşılayacağını seyretmek istiyordu. 'Kendisine sorman daha iyi olur bence. Sen nasılsın bakalım? Doktor beyi pek dinlemiyormuşsun?' 'Ben gayet iyiyim. Senden de, Fehmi beyden de daha iyiyim. Sürekli şunu yeme bunu yeme diyor. E beni serumla beslesinler bari. İstediği kadar sinirlenebilir, belki de yaşayacağım beş, on yılı söylediklerini yaparak zehir edemem.' 'Senin sağlığın için konuşuyor Fehmi bey, biraz olsun dinlesen mi acaba?' 'Bende kendi sağlığım için konuşuyorum. Ruh sağlığım.' Kadın kaşlarını havalandırarak gülümsediğinde gelen topuk sesi de Dağhan'ın gülümsemesini sağlamıştı. Az önce olan bakışlar belli ki sadece kendisinin değil Pera'nın da dikkatini çekmişti. Eline aldığı tepsiye rağmen kendinden oldukça emin şekilde o topukluların üzerine çıkarak dönmüştü kadın. Bakışlarını bir an olsun yere çevirmeden merdivenleri inip tepsiyi Afitab hanıma yönlendirdiğinde ananesinin bu kez daha da memnun gülümsemesiyle kahvesini almasını izledi. 'Ellerine sağlık kızım.' 'Afiyet olsun.' Tepsiyi bu kez kendine çevirdiğinde göz kırpmaktan geri kalmadan aldı fincanı. Pera... Durum, şart, konum ve kişi, ne olursa olsun kendini gösterebilecek bir kadındı. Normal şartlarda her detaya laf edebilecek Afitab hanıma bile kendini gösteriyordu. Tepsiyi sehpaya bırakarak kendi kahvesini de alıp tekli koltuğa oturduğunda ananesinin sesi yeniden ilişti kulaklarına. 'Daha önce tanışmamıştık Pera, anladığım kadarıyla sen beni biliyorsun. Sen kimsin bakalım?' 'Dağhan'ın şirketinde halkla ilişkiler müdürüyüm Afitab hanım.' Kadının kaşları çatılsa da Pera gülümsemesini daha da genişleterek cümlesine devam etmek adına kısacık bir anda adama bakıp yeniden kadının yaşanmışlıklarla dolu gözlerine döndü. 'Aynı zamanda Dağhan'ın kız arkadaşıyım.' 'Demek öyle... Beraber mi yaşıyorsunuz? Haberim yoktu bu durumdan?' şaşmıyordu, Dağhan'a göre ananesinin sorgu ve sualleri şaşmazdı ki kendisini de şaşırtmazdı. Genellikle yeni bir bakış açısı olsa da kadını en nihayetinde çizgileri, sınırları ve kuralları oluyordu. 'Yok, hava şartları mahsur kalmaya zorladı dersek daha doğru olur. Daha yeni olduğu için Dağhan paylaşamamış olabilir.' Yorumuyla Afitab hanımın memnun hali daha çok kendini belli ederken Pera derin bir nefesle beraber kahvesini içti. Dağhan ise iki kadının bakışmalarını pinpon maçı izler gibiydi. Eğer ki aynı evde yaşama meselesi gerçek olmuş olsaydı ananesinin nasıl karşı çıkacağını bilen bir adamdı o. Evet Afitab hanım oldukça açık ve ileri görüşlü bir kadındı ancak bazı şeyler onun sınırlarını yıkacak şeylerdi. Bu da en başta ortada bir evlilik söz konusu değilken beraber yaşamaları olurdu. Gerçi Dağhan ne kadar kadının haberi olmasa da bir sınırını yıkıyordu, o da alkol konusuydu ancak bir bilgisi olmadığı için ortalığı ayağa kaldırmamıştı şimdiye kadar. Gözü kapalı asla alamazsın alkol demezdi ancak bu kadar çok içtiğini bilse kesin kendini çatıdan falan atar, ya da Dağhan'ı o konuma sokana kadar kızardı. 'Soyadın farklı, yabancı mısın kızım?' 'Babam Fransız sadece.' 'Aslında, madem berabersiniz, beraber yaşamanızda da bir pürüz olmaz. Neden ayrı yaşıyorsunuz ki?' kadının sorusuyla beraber Dağhan'ın da tek kaşı havalandığında Pera istifini bozmadan fincanını kenara bırakarak dudaklarını ıslattı. 'Böyle bir şey şu an olmasa daha iyi sanırım Afitab hanım. Dediğim gibi hem uzun zaman olmadı, hem de muhtemelen ikimizde özel alanlarımız var ve bunu biraz korumalıyız. Tabi Dağhan'ın bu konuda fikrini bilmiyorum ancak nasıl açıklanır...' doğru kelimeyi bulmak adına mücadeleye girdiğinde karşısındaki kadının gülümseyerek konuşması bir olmuştu. 'Hayatlarınızı birleştirmeden müdahale edecek olanağı sağlamanın doğru olmayacağını düşünüyorsun sanırım?' Pera usulca başını sallamaya başladığında Afitab hanım kahvesinin son yudumunu içip hızlıca ayaklanmıştı. 'Böylesine güçlü karaktere sahip bir kadın olman takdir edilesi kızım. Ben bir ellerimi yıkayayım.' Kadın yanlarından uzaklaşırken Pera'nın kendine dönen gözlerine bakmaktan kaçınmadı Dağhan. 'Yanlış bir şey söylemedim değil mi? Biliyorsun bazen dilime sahip olamıyorum.' 'İçinden geçeni söyledin, hem o da memnun konuşmalarından.' 'Şu aynı evde yaşama meselesinde olan düşüncem kızdırmadı seni?' kaşlarını havalandırarak baksa da Dağhan dudak bükmekten geri kalmamıştı. 'Bir miktar kalbimi kırdı ama geçer merak etme. Ayrıca, hayatıma müdahale etmende bir sakınca görmediğimi bilmeni isterim.' Açıklaması Pera'nın omuz silkmesine neden olsa da ananesinin gelir gelmez takıldığı tabloyu işaret etti anında. 'Sence tablo kötü mü?' 'Gayet güzel.' 'Yeri?' 'Salonda olması pek uygun değil gibi, yani en azından yaş skalası bizden bir miktar daha yüksek insanlar için.' Şu an ikiye tek gibi hissetmeye başlayabilirdi herhalde Dağhan. Bir şekilde de öyle hissediyordu zaten. Afitab hanımla, Pera'yı karşı karşıya getirmek aklının ucundan geçmezdi ancak yeni yeni fark ediyordu ki aslında yapması gereken bir şeydi bu ve denk gelmişti. Bu durumdan memnun mu olmalıydı yoksa tedirgin mi ona karar veremiyordu. Çünkü emindi ki Afitab hanım Pera'yı da ziyaret etmek isteyecek, yaşadığı eve göz atarak kadın hakkında varsayımlar yapacaktı. Başlı başına ananesinin kahveyi yapamayacağını düşünmesi bile Dağhan için açıklayıcı olmuştu. Pera'yı normal bir kız arkadaş veya standart bir sevgili olarak değil, direkt olarak gelin olarak değerlendirmeye başlamıştı. Annesinin yapmayacağı kaynanalığı yapmak istemişti ama kendi yetiştirdiği adamın sevdiği kadına karşı yapmak elini boş çıkarmıştı. Bir yanda gönlünü ne zaman tarumar ettiğini anlamadığı kadın, diğer yanda beyefendi olması için canını dişine takıp yetiştirmiş kadın vardı. İkisi de durumu güzel idare ediyorlardı, üstelik daha önce tanışmamalarına rağmen bakışlarından birbirlerini anlıyor gibi duruyorlardı. 'Pera'cım, bir gün uygun olursan seni de ziyaret etmek isterim.' Yola çıktıklarından beri havadan sudan muhabbet ettikleri kadın araba binanın önünde durduğunda kendisine soru niteliğinde bir cümle yöneltmişti ki Pera her zaman yüzüne yapıştırdığı büyük gülümsemesiyle beraber baktı kadına. 'Sizi mutlaka ağırlamak isterim. Telefon numaram var, ne zaman dilerseniz.' 'İzinli olduğun bir günü haber verirsin.' 'Her hafta sonu. Bıraktığınız için çok teşekkürler. Memnun oldum.' 'Bende memnun oldum kızım. Hafta sonu görüşmek üzere o halde.' Başını usulca sallayıp açılan kapıdan indiğinde şoföre de baş selamı vererek ilerledi Pera. Arkasında bıraktığı kadının zeki, kendinden emin ve tahlil etme yeteneğinin yüksek olduğunu fark etmişti. Hatta baştan ayağa kendini incelerken anlamıştı bunu. Kendini beğendirme çabasından değildi ama yalın ayak karşılamanın yanlış olduğunu kendisi de fark ederek giymişti o topukluları. Böyle şeylerden çekinecek, utanacak bir kadın değildi Pera. Tüm varoluşu ve kimliği ile ortada durup Afitab hanım beğense de, nefret etse de kendi gibi davranırdı. En nihayetinde bugün beğendirme çabasına girerse, iki gün sonra o maske düşerdi yüzünden. Bu da daha sıkıntılı bir duruma neden olurdu. Fakat hafta sonu görüşme meselesi telaşa bir miktar düşmesi gerektiğini anlatır gibiydi. Sonuç olarak evinden misafir ağırlamayı seven bir kadın olarak her şey iyi olsun isterdi. Eve girer girmez tepesinde biten Elfe ve Nida ikilisiyle beraber üzerini değiştirip hızlıca mutfağa attı kendini. Şu an için üç ana başlığı vardı. Hafta sonu ağırlayacağı Afitab Hanım gerçeği yüzünden nedensiz bir şekilde şimdiden ne hazırlaması gerektiğine dair düşünceleri ve bunun sonucunda stresini atmak için mutfağa dalması. Tüm akşamdan bu saate kadar olan zamanda ne olup bittiği hakkında kızlarla yapacağı kritikler. Bir de Afitab hanımı yemek ile mi, yoksa çay saati kıvamında mı ağırlaması gerektiğinin belirlenemez düşüncesi. Mutfağa girer girmez tezgâh üzerine çıkardığı malzemelerle eksikleri de dışarıdan sipariş verdiğinde kendisini şaşkınlıkla süzen bar taburesindeki iki kadına çevirdi gözlerini. 'Haberimiz yokta orduda aşçı mı oldun?' Elfe tezgahtaki malzemeleri işaret ettiğinde Pera açıklamayı sonraya bırakarak aralarındaki tezgâha kollarını yaslayarak Nida'ya tek kaşını kaldırdı. 'Afitab hanımı tanıyor musun?' sorusu kadının kaşlarının şaşkınlıkla havalanmasını sağladığından olsa gerek bakışlarını daha çok odakladı. 'Tanımaz mıyım, elbette tanıyorum. Çok tedirgin eder beni. De... Ne alaka?' 'Kritikten önce hazırsanız bir bilgi paylaşayım.' İki kadından başını salladığında Pera kollarını tezgâhtan çekip bileklerini yasladı bu kez. 'Beni eve kendisi bıraktı.' Cümlesiyle beraber Nida önce tezgahtaki malzemelere ardından tekrar kendine bakarak oturduğu yerden ayaklandığı gibi mutfağa girdiğinde Elfe'nin sesi de duyuldu. 'Afitab hanım kim?' 'Dağhan'ın ananesi. Bakışları korkutucudur, yani kadın zebellah değil ama insan ürküyor. Otoriter, dik duruşlu, çekinmeden yorumlarını savurabilen birisi.' Omuz silkerek Nida kadına açıklık getirdiğinde Pera kaş çatarak tezgahtaki malzemeleri çıkaran bedene bakmaya başladı. 'Bana sadece zeki, alımlı, bilinçli, normal bir kadın gibi geldi.' 'Tam bir kraliyet ailesi ferdi gibidir Afitab hanım. Adabı muaşeret kanunlarını kendisi yazmış gibi... Dağhan'ı da Deha'yı da o adabı muaşeret çerçevesinde yetiştirdi. Bana ürkütücü geliyor, sana öyle gelmedi mi?' sorusuyla Pera bu kez başını sağa sola salladığında Nida elindeki yumurtaları tezgâha bırakıp elini beline yerleştirerek süzdü kadını. Pera ise adamın her hareketinin aslında nereden geldiğini, bir çabadan çok artık alışkanlık olduğunu Nida'nın açıklamalarıyla anlamıştı. 'Gerilmediysen, ürkmediysen bunları neden çıkardın?' anlamaz haliyle tüm tezgâhı işaret ettiğinde Pera dudaklarını ıslattı. 'Akşam için yiyecek bir şeylere ihtiyacımız olacak. Neden ürkeyim ki Afitab hanımdan? Ayrıca hafta sonu beni ziyarete gelmek istediğini söyledi ve anlamsız şekilde içimde bir kavga var. Yemek mi hazırlamalıyım yoksa pasta falan mı? Neden hoşlanır, ne zaman gelir, sevdiği bir şey var mı, alerjisi var mı, tek mi-' 'Dur dur dur.' Nida kadının omuzlarını tutarak anında konuşmasını kestiğinde Pera kala kalsa da omuzlarındaki eller çekildi. 'Afitab hanım hafta sonu seni ziyaret etmek istedi öyle mi?' kaşlarını havalandırıp mırıldandığında Pera sakince başını sallayarak karşılık verdi. 'Beraber olduğunuzu biliyor.' 'Evet.' Yanıtlasa da kaşları bir anda çatılarak devam etti konuşmaya Pera. 'Sen bunu nasıl anladın?' 'Afitab hanım beni de, Pamir'i de yıllardır tanır tatlım. İkimize de böyle bir teklifi olmadı da oradan anladım. Ne yaptın sen bu kadına bakayım? Burnu havada, emirler yağdıran biridir o.' 'Hiçbir şey. Kadın bahsettiğin gibi biri değil ayrıca.' Pera basitçe omuz silkse de Nida sanki kadını daha da telaşa sokmak istercesine konuşmaya başlamıştı. 'Bahsettiğim gibi değil mi? Aynı insanla mı tanıştık acaba? Gerçi aynı olsalar da apaçık ortada ki seni gelin olarak görüyor... Pera, Afitab hanımı iyi tanırım. O test eder, insanları, özellikle Dağhan ve Deha'nın çevresinde olanları. Daha öldüresiye laflarıyla bıçaklamadığı kimseye rastlanmamıştır. Kadına laf mı soktun da senin daha iyi bir silahın olduğunu düşündüğü için evine geliyor?' Pera'nın her cümlede hatta her kelimede yüzü gibi bedeni de gerilmişti. Hala olduğu taburede oturan Elfe bile şaşkın ve gergin yüz hatlarıyla kendisini izlemeye devam ediyordu üstelik. 'Ben temizlik yapmaya başlayayım.'
|
0% |