@biceruvar
|
Merhabalar pandispanyalarım... Bu kez size bir değil iki bölümle geliyorum. Son yirmi dört saatte 15.000'den fazla kelimeye ulaşınca bir miktar gaza gelmiş olabilirim ancak aynı performansın devamı için sizin yorumlarınızı da merakla bekliyor olacağımı unutmayın lütfen... Daha hızlı yeni bölümlerden haberdar olmak ve kaçırmamak için, instagram: BiCeruVar
'Bahsettiğim gibi değil mi? Aynı insanla mı tanıştık acaba? Gerçi aynı olsalar da apaçık ortada ki seni gelin olarak görüyor... Pera, Afitab hanımı iyi tanırım. O test eder, insanları, özellikle Dağhan ve Deha'nın çevresinde olanları. Daha öldüresiye laflarıyla bıçaklamadığı kimseye rastlanmamıştır. Kadına laf mı soktun da senin daha iyi bir silahın olduğunu düşündüğü için evine geliyor?' Pera'nın her cümlede hatta her kelimede yüzü gibi bedeni de gerilmişti. Hala olduğu taburede oturan Elfe bile şaşkın ve gergin yüz hatlarıyla kendisini izlemeye devam ediyordu üstelik. 'Ben temizlik yapmaya başlayayım.' Elfe şaşkınlığını atar atmaz tabureden indiğinde Pera kendini daha çok telaşa sokacaklarını anlayarak derin bir nefes aldı. Bu saçma yaygaranın içine düşmeyecekti. Bir kadın olarak dönüp başka bir kadından korkmak ne akıl fikir işiydi, ne de mantıklı bir seçenek. 'Elfe dur. Nida, kadını öldürmüşüm gibi şaşkın olan halini sil. Afitab hanım sadece ziyarete geliyor. Yani cumartesi günü evi temizlememiz yeterli olacaktır, ayrıca kız arkadaşıyım diye beni gelin adayı olarak görmesi, bunun sonucunda sadece benim açığımı bulmak için evime gelmesi saçma, aşırı saçma.' Bakışlarını bir o kadında bir diğer kadında gezdirirken yüzü buruşsa da Nida'nın dalga geçen gülümsemesiyle tek kaşı havalandı. 'Ne var?' 'Eğer ki Dağhan'ın her hafta yeni bir kız arkadaşı oluyor olsaydı dediğinde haklıydın ancak arkadaşı olmama rağmen o adamın sevgilisi oldu mu olmadı mı onu bile bilmiyorum. Ama temizlik konusunda haklısın.' 'Dağhan'ın daha önce kız arkadaşı olmadı mı yani?' Pera ne kadar sormak istese de şaşkınlığı engel olmuştu ancak Elfe gecikmeden mutfağa girerek konuşmuştu bile. 'Bilmiyorum. Olmuş olabilir ama ben görmedim.' 'Arkadaş ortamında falan mutlaka denk gelmişsindir. Hem gazeteler, dergilerde boy boy fotoğrafları var, nasıl görmedin, o fotoğraflarda sende vardın?' Elfe tekrar anlamaya çalışırcasına ve Nida'nın zihnini zorlamaya teşvik edercesine baktığında kadın sakince dudak büküp omuz silkerek salladı başını. 'O fotoğraftakiler belirli ücretler karşılığında ekranlarda gözüküyorlar sadece. Benim yanımdaki erkekler de, çocukların yanındaki kadınlar da bir yerde kendi tanıtımlarını yapmış oluyorlar. Fakat Dağhan'ın sevgilisi oldu mu... Yok hatırlamıyorum. Yani 35 yıldır olmuştur mutlaka ama bana hiç denk gelmedi. Ben görmediysem Afitab hanım hiç görmemiştir.' Yorumundan sonra bu kez Pera'nın kaşları çatılmaya başladı. Sahi, dün kendini keklediği bir konu vardı Nida'nın. Kafası maşallah zehir gibi çalışan bu hatun onu büyük tufaya getirmişti. 'Bırakalım şimdi Dağhan'ın sevgililik konusunu da. Sen...' kıstığı gözleriyle Nida'ya bakmaya başladığında hala anlamamış halde ne var dercesine gözlerini süzüyordu. 'Dün beni oltaya düşürdün. Dağhan sana hiçbir şey anlatmamış.' İşaret parmağı havalandığında Nida suçluluk psikolojisiyle eş zamanlı aldığı hazzı da göstererek sırıttığında birkaç adım gerilemeyi de ihmal etmedi. 'Ben zaten Dağhan anlattı demedim ki.' Ellerini iki yana açarak omuzlarını havalandırdığında Pera kıstığı gözleriyle bakıyordu kadına. Resmen ortaya bir yem atmıştı ve kendisi de bunu yemişti. 'Çok net konuştun, yemek, kıyafet. Bittin sen kızım.' Gerileyen adımlarına karşılık Pera üzerine gitse bile çalan zil ile Nida sırıtarak mutfaktan dışarıyı işaret ederek koşarcasına kaçtı. Elinde olan bir şey değildi durum, dün Dağhan'ın erkenden şirketten çıktığını gördüğünde bir dosya için Pera'nın zaten yanına gidiyordu, o da ortalıkta olmayınca haliyle ortada bir durum olduğunu fark etmişti. Gerçi, bunu görmese dahi ilk yemek yedikleri gece yıllardır dostu olan adamın bakışlarının farkındaydı. Dağhan normalde ağır başlı, sakin yapıda gibi duran bir adam olabilirdi fakat kendileriyle yemek yerken ettiği muhabbetin haddi hesabı da olmazdı. O akşam ise yemeğin ilk dakikasından son dakikasına kadar büyük bir ustalıkla da olsa Pera'yı süzmüş, incelemiş, her hareketine dikkat kesilmişti. Adamın huyunu bilirdi, o yeni tanıdığı hiçbir kadına rahatsız etmemek için uzun bakışlar atmazken, bunu karşılarına ilk kez geçmiş teni ay gibi beyaz olan, gözleri kömür tanesini andıran Pera'ya yapıyorsa, zaten olacağı vardı. Gece uyuyamamanın, sabahın ilk ışıklarıyla da hazırlanıp kendisini işe atmanın verdiği halle beraber masasında olmayan Ezgi'yi de şükür bildi Pera. Bu saatte neden Dağhan'ı görmesi gerektiğini anlatamazdı. Gerçi Ezgi'de sormazdı ama yine de dikkat çeksin istemiyordu bu durum. Hızını alamayarak bir anda içeri daldığında Dağhan şaşkınlıkla başını kaldırdı dosyadan. Pera'nın gözlerindeki panik ifadesine ilk kez rastlıyordu, dahası ilk defa odasına böyle giriliyordu. Kadının ne yapacağını bilmez tavrıyla beraber gözlüğünü çıkarıp masanın üzerine bıraktığında ayaklanmayı da ihmal etmedi. 'Ben çok özür dilerim. Böyle daldım, bir anda şey yaptım ama-' sabaha kadar Nida'nın dur durak bilmeden Afitab sultanı anlatması, sürekli dikkatli olması gerektiğini söylemesi aklını karman çorman etmişti. Hayatında ilk kez sevilmemek, beğenilmemekten korkuyordu ve bu da pek sevgili Nida sayesinde oluvermişti. 'Şşşşttt. Sakin.' Kadına ilerleyerek kollarının iki yanından tuttuğunda onun hala yerinden duramayan haliyle çatıldı kaşları. 'Ne oldu güzelim, ne bu panik?' Pera sanki yeni aklına gelmiş bir telaşla gözlerini büyüterek açtığı kapıyı hızlıca örttüğünde Nida'nın fişeklemeleri, Elfe'nin de olabilir diye destek vermeleriyle tutuşmuş paçalarının bir şekilde sakinleşmesini diliyordu. Dünden beri kafayı yiyecek gibi bir hal almıştı zihni. Hayatında bu kadar panik olup ne yapacağını bilmediği çok nadir an vardı herhalde, o yüzden bir türlü akıllıca davranamıyordu. 'Yavrum, söyleyecek misin ne olduğunu? Müebbet almışçasına volta atıyorsun.' 'Afitab hanım beni sevdi mi?' bir anda yönelttiği soruyla beraber Dağhan kaşlarını havalandırırken sonunda olduğu yerde kalan kadının tekrar yanına ilerleyerek elini avucu arasına aldığı gibi koltuğa ilerletip oturtmuş ardından parmaklarını bırakmadan ortadaki sehpaya da kendisi çöktü. 'Dağhan bir şey söyle. Sevdi mi beni? Veya beni nasıl test edecek? Ne yapmam gerekiyor? Nelerden hoşlanır? Alerjisi olan bir şey var mı?' resmen nefes almayı unutarak konuşuyordu kadın. Öyle ki Pera'yı ilk kez böyle telaşlı ve durumun içinden çıkamaz halde görüyordu. Karşısındaki kadın kendi için sıkıntı yaratacak durumlar ağır bile olsa başını hafifçe yatırır, kısa bir göz devirmeden sonra dalga geçercesine daha beni tanımamışsınız der gibi gülüp meydan okurdu. 'Sevgilinin ben olduğumu zannediyordum, ananem değil.' Şaşkınlıkla konuşsa da Pera gözlerini sıkıca kapatıp rahatlamaya çalışmıştı ama olmuyordu. İki kadında öyle bir kendine enerji yüklemişti ki bir türlü aza indirgeyemiyordu telaşını. Dahası ne zaman, tanıştın işte normal bir kadın, diye kendine telkinler vermeye çalışsa Elfe ve Nida'nın konuşmaları zihninde yankılanıyordu. 'Cevap ver bana. Söylesene...' 'Öncelikle ne testi?' hala telaşlı olsa da artık ısrar duruma geçmiş tavrıyla kaşlarını havalandırarak baktı adam. 'Afitab hanım dün beni bırakırken hafta sonu ziyaret etmek istediğini söyledi. Kabul ettim ama Nida, Nida beni gelini vasfında gördüğünü, zor birisi olduğunu söyledi. Ne yapacağımı bilmiyorum. Panikten oturup çocuk gibi ağlayabilirim. Ve Dağhan ben hayatım boyunca böyle saçma bir paniğin içine düşmedim!' 'Ananem dün seni bırakırken ziyaret etmek istediğini söyledi öyle mi?' 'Niye anlattıklarımı tekrar ediyorsun?' kaşlarını çatıp bakan kadına şu dakika kahkahayı basmak istiyordu Dağhan. Hatta önündeki bir hafta boyunca buna sürekli gülebilirdi. Pera, o duruşu sarsılmaz, dün ananesinin karşısında tüm zarifliği ve sağlamlığı ile duran kadın sabahın yedisinde kendi odasını panikten titreyen elleriyle basmış mıydı sahi? Daha neler görecekti acaba. 'Sevmeyecek beniiii... Gerçekten sevmeyecek.' 'Ben sevdim, yeterli değil mi?' bir anda tuttuğu el avuçlarından kaydığında Pera'nın tekrar odada dolaşmaya başlaması da bir oldu. 'Yeterli değil. Bu öyle bir şey değil, gerçi nasıl bir şey onu da bilmiyorum. Bak sen bile sevecek diyemiyorsun onu tanıdığın halde. Ne yapacağımı bilmiyorum, neden böyle olduğumu da bilmiyorum, yemeğe mi gelecek, yoksa çaya mı, yoksa ikisine birden mi? Ne giymeliyim? Evim fazla mı bekar evi gibi acaba? Ben en iyisi öğlen Elfe'yi arayayım. Çıksın eve birkaç parça eşya alsın. Hatta, hatta şimdi arayayım.' Koltuktaki çantasına ilerleyip telefonunu aramaya koyulduğunda bileklerini yakalayan parmaklarla beraber bakışları Dağhan'ın harelerine döndü. 'Öncelikle benim sevmem yeterli. Evet bu seni çıldırtan şey öyle bir şey değil biliyorum ama seni zaten sevdi Pera. Ayrıca yemek veya çay ne fark eder. Ki bunun için böylesine telaşlanıyorsan arayıp henüz olmaması gerektiğini uygun bir dille anlatırım. Afitab sultan anlayışla karşılar.' Aklına gelen en makul seçeneği sunsa da kadının büyüyen gözleriyle başını sağa sola sallaması bir olduğunda dudaklarını gülmemek için sıkı sıkıya birbirine bastırıyordu. 'Sakın. Sakın arama. Gerçekten sevdi mi sence?' 'Ananemi tanıyorum. Elbette sevdi. Hem sevmese seni neden ziyaret etmek istesin?' 'Test etmek için? Becerikli miyim diye?' kaşlarını havalandırıp aklındaki acabaları daha doğrusu Nida'nın kanına sızdırdığı düşünceleri söyleyerek omuz silktiğinde Dağhan hafifçe eğilip kadının şakağına bir öpücük bıraktı. 'Nesin sen? Araba mı, da test sürüşü yapacak? Ayrıca beceriklisin ama, farz edelim değilsin ne olacak? Bunun ne önemi var ki? Biraz sakin ol.' 'Becerikli olup olmamam önemli değil mi yani?' 'Tabi ki değil.' Başını sağa sola sallayarak mırıldandığında Pera'nın hala tereddütlü yüz hatlarına destek verircesine gülümsemeyi de ihmal etmemişti. 'Ben çamaşırlarımı yıkayacak, bana çeşit çeşit yemek yapabilecek, onlarca pasta çıkarıp o pastaları önüme sunacak, evimi temizleyecek bir kadın değil, hayatı paylaşabileceğim bir kadın istiyorum. Gerekirse çamaşırımı kendim yıkarım, yemeğimi kendim yapar, evimi de kendim temizlerim. Temizlik robotu değil, benimle mutlu olabilecek kadını istiyorum. Yani seni.' 'Ya Afitab hanım?' sorusuyla derin bir nefes aldı yeniden. 'Afitab sultan her şeyi başarabilecek bir kadınla olmamı ister elbette ama onun asıl istediği şey hayatı burnumdan getirmen olur.' Pera'nın omuzları düşerken kararsız bakışları da hala gözlerindeydi Dağhan'ın. 'Emin misin?' 'Eminim. Bence şöyle yapalım. Numarası varsa Cuma günü arayıp halini hatırını sor ve sen ne istiyorsan, yemek veya çay ona göre davet et. Ayrıca ev konusuna gelirsek. Sen ne ise o olarak görünen bir kadınsın Pera. Olman gerekende bu zaten ve evin seni yansıtan şey. Onu ne ananem için ne de benim için değiştirme. Anlaştık mı?' kadın başını usulca sallarken derin bir nefes aldığında alt dudağını ısırmaktan da kaçınmamıştı. 'Korkuyorum ama bu korkum için kendime kızıyorum.' 'Ufak, mızmızlanan bir kız çocuğu gibisin ama bu halin hoşuma gitti. Sana Afitab sultan hakkında ufak bilgiler vereyim mi?' ne kadar dalga geçercesine hali olsa da tüm merhametiyle bakıyordu Dağhan. Olabildiğince hislerini gösterip, kadına destek olmaya çalışırcasına. Pera başını çocuk gibi sallarken sarıp sarmalamak, ciğerine oksijen yerine kokusunu çekmek ister gibiydi. 'Afitab Hancı, kızını babamın ellerinden çekip almadığı için kocasını tek celsede yüzüne dahi bakmadan boşayan bir kadındır. Ayrıca beni de kısmen bile olsa yetiştiren o. Biraz detaycıdır, insanları kolay tahlil edebilir, lafını esirgemez, bir nebze de despottur ancak söz konusu hem cinsleri ise en çok kızdığı kendinden emin olmayanlardır.' Açıklamasının ardından Pera'nın önüne düşen saçını parmaklarıyla kulağının arkasına taşıdığında dudaklarını ıslatıp gülümsemesini tekrar gösterdi. Telaşını anlayabilirdi, hele ki Nida'nın anlatımına maruz kaldığı için çok daha iyi anlardı fakat korkmasını aklı almıyordu. Ancak hoşuna gitmişti. Böylesine panik halinde, çırpınırken herkese susup kendine koşması, bir yerde destek istemesi içini aydınlatıyordu adamın karanlık bir sokakta. Ananesinin önüne bir bardak su bile bıraksa kadının itiraz etmeyeceğini biliyordu, kaldı ki Afitab sultan önemsemezdi dahi bu tür şeyleri. İlk karşılaştıklarında kahve istemesi de zaten iç güdüsel olarak kadını izlemek içindi. Hepsi bir yana ananesi tutup da, bu kadınla olmaz dese bile dinlemezdi ki Dağhan. Elbette saygısı vardı ancak kahve yapamaması bir kadının eş olmayacağını düşündüren husus olamazdı kendisine göre, ki öyle bir bahane sunulursa ciddiye dahi almazdı. Görüp geçirdiklerindendi belki Dağhan korkakça seviyordu çünkü. Zarar vermekten, üzmekten, kırmaktan korkarak. Üzerine titreyip, korkudan yutkunamayacak hale gelerek yaşıyordu hislerini. Hani insan dokunmaya kıyamazdı ya değerli bir taşa, Dağhan için de Pera öyleymiş gibi geliyordu. Avuçları arasında sıkıştıramayacağı kadar narin, deli gibi isteyecek kadar parlak, yasakmışçasına güzel gelen... Bunları sadece kendi başına yaşamıyordu, varsın elinden hiçbir iş gelmesindi, varsın yumurta dahi kıramasındı, sadece kendine nasıl sevilir onu öğretsin yeterdi. Ki zaten Pera bunu kendine baktığı her saniye yapabiliyordu. Ne kadar yaşanabilecek güzel şey varsa bir bir Pera'nın ayaklarının önüne dizmek istiyordu en basiti. Hepsini zamanın geçip gitmesini beklemeden yaşatıp aslında kendi içindeki o karanlık sokaklarda yılbaşı akşamları yaşatmak istiyordu. Işıl ışıl, sıcak, mutlu insanlarla dolu... Üzerine çok şey yüklenmişti adamın, çocuk yaşta sorumlulukları ağır, içinden çıkılmaz haldeydi. Fakat Pera varken eskisi kadar kötü gelmiyordu hayatı. Köşeye atılmış, yok sayılmış, görünmez olmuş bir çocuk değil de, iki yanında annesi ve babası ellerini tutuyor gibi bir histi bu. Dağhan'a göre çok uzak hislerdi ama hissediyordu işte. Bilmediği o şeyi hissediyordu. Pera, arkadaşının son gücüyle bedenini tükete tükete ev temizlemesine baktığında sırıtmaktan alamadı kendini. Dünden beri kendini harap etmişti, oysa ki Afitab hanım geldiğinde kendisinin de emlakçıyla görüşmek için çıkması gerekeceği saate yaklaşmış olacaktı ama şimdiden hem kıyafet, saçı ve makyajıyla hazırlanmıştı Elfe, hem de hala temizlik yapıyordu. 'Yeter artık. Kafamız klorak kokusundan güzel oldu. Dışarı çıkacaksın diye hazırlandın terleyeceksin.' Yorumuyla beraber kız elindeki toz beziyle vazoyu da güzelce sildikten sonra döndü kendisine. 'Senin için gerekirse o zil çalana kadar temizlik yapmaya devam edeceğim.' İnatla bu kez çerçeveyi eline aldığında Pera'da fırının alarm sesiyle döndü o tarafa. Yaptığı kurabiyeleri tepsiyle tezgaha bıraktığında gelen tarçın kokusu da hem evi hem de genzini kaplıyordu. Dağhan'la konuştuktan sonra içindeki heyecan geçmemişti ama korku ve paniği toz bulutu gibi havaya karışmıştı. Gerçi heyecanı da aslında Afitab hanıma değildi, hayatında böyle bir durumla ilk kez karşılaşmış olmasınaydı, belki de bir nebze gözünün içine bakan adama karşı olan hislerindendi. 'Üzerini değiştirmeyecek misin?' tezgahın arkasından başını uzatıp kendisine bakan kadınla kaşlarını havalandırarak süzdü bedenini. Siyah bir kot pantolon, üzerinde gayet şık görünen beyaz bir gömlek vardı. 'Neden değiştireceğim ki?' 'Ne bileyim, Nida'nın anlattıklarını hatırlayınca ben bayağı döpiyesle falan çıkarsın diye düşündüm.' Başını usulca sağa sola salladığında tekrar göz gezdirdiği kıyafetlerinden Elfe'ye odaklanarak tek kaşını havalandırdı. 'Sence çok mu salaş?' 'Mükemmel görünüyorsun. Dediğim nedenden dolayı sordum sadece.' Başını usulca sallayarak tabakları dolaptan çıkardığında arkadaşının da içeri yönelmesi bir olmuştu ki kulağına değen zil sesiyle derince nefeslendi. Dağhan dün şirketten çıkmadan kendisini çağırıp kırk kez ne isen o ol diye söylemişti zaten, hatta farklı davranırsa Afitab hanımın bunu anlayacağını bile söylemişti. O yüzden sakin olacak, normalde nasıl misafir ağırlıyorsa öyle davranacaktı. 'Kadını eve almaktan vaz mı geçtin? Çalar çalar gider diye düşünüyorsan eğer...' olduğu yerde kendini sakinleştirme çabasının uzun sürdüğünü şükür ki Elfe fark ettirmişti. Hızlı adımlarla beraber kadının yanına ilerleyerek kapıyı açtığında karşısında tüm tebessümüyle bakan Afitab hanıma gülümsedi. 'Hoş geldiniz.' 'Hoş bulduk kızım.' Kadın içeri adım atar atmaz Pera koluna yediği dirsek darbesiyle bakışlarını arkadaşına çevirse de onun gözleriyle terliği işaret ettiğini görerek hızlıca eğilip kadının önüne bırakmıştı ki uzattığı kutuyu aldı. 'Çam sakızı çoban armağanı diyelim. Umarım evine yakışır.' 'Zahmet etmeseydiniz keşke. Bu arada. Elfe, hem en yakın arkadaşım, hem ev arkadaşım.' 'Çok memnun oldum Afitab hanım.' 'Bende kızım.' Elfe kadının elini öpüp Pera'nın elindeki kutuyu aldığında onun da öpmesiyle kapıyı örterek içeri girmişlerdi bile. Kısacık olan hoş geldin, beş gittin faslıyla kahvelerini içtiklerinde Elfe gülümseyerek ayaklandı. 'Kusura bakmayın daha fazla vakit geçirmek isterdim sizlerle ama emlakçı ile görüşmem gerekiyor ofis için. İzninizi istesem ayıp etmiş olur muyum?' Pera bile şu an Elfe'nin nazikliğinden dumur olmuş haldeydi. Arkadaşını tanırdı, şeytan tüyüne sahip, deli dolu, ister on, isterse doksan yaşında olsun, herkesle anlaşırdı o. Olduğu halini de bozmadan üstelik. Ancak zil çalana kadar temizlik yapacağını söylemesinden bile anlayabilirdi Pera, arkadaşı tüm bildiği nezaket kurallarını kendisi için uygulamaya koyuyordu. 'Ne ayıbı Elfe'cim, aksine, işinin peşinde bir kadın olarak müsaadeye bile ihtiyacın yok. Onur duyuyorum senin gibi bir kadınla tanıştığım için.' 'Teşekkür ederim, bende aynı şekilde.' Kadın hızlıca toparlanıp evden çıkarken Pera çayları ve tabakları getirdiğinde tekrar koltuğa yerleşmişti ki Afitab hanımın gülerek kendini izleyen haline baktı. 'Biliyor musun Dağhan seninle olduğu için torunumla bir kez daha gurur duydum.' Kadının yorumuyla içtiği çay boğazına kaçtı Pera'ın. Beklemiyordu bu şeffaflığı, aksine kendisine yönelecek sorgulamaları, test niteliğinde soruları bekliyordu da bu kadar açık ve net bir şekilde bunu söylemesini... Yok yok kesinlikle beklemiyordu. Kendine uzatılan peçeteyi alarak öksürüğünü sakinleştirmeye çalıştığında kadının tebessüm eden hali daha çok dumur etmişti. 'Ben çok özür dilerim, bir anda içince.' 'Benim gibi bir kadından bu yorumu beklememen çok normal Pera. Ancak gerçekten gurur duydum. Belli ki işinde gücünde, hayatını rayına oturtmuş, sevecen, açık sözlü bir genç hanımsın. Senin gibi bir kadını işinin haricinde biriyle ilgilenirken görmek alışılagelmişin dışındadır, bilirim. Bu talihli kişinin torunum olması beni sahiden gururlandırdı.' Normalde olması gereken Dağhan'ı övmesi, benim torunum şöyledir böyledir diye anlatması falan değil miydi? Pera ne düşünürken bu olaya denk gelmişti Allah aşkına. Eğer ki bir rüya içindeyse şu dakika Elfe falan cimcikleyerek, sarsarak uyandırsındı. Hayır hayır Afitab hanımdan rüyalarına girecek kadar korkuyor olamazdı öyle değil mi? 'Ben... Şey... Teşekkür ederim.' Kekeleye keleye teşekkür etmeyi bile yakıştıramıyordu kendine ki o iltifatları rahatlıkla göğüsleyebilirdi. Kesin rüyaydı canım bu. Kekelediğine göre başka açıklaması olamazdı durumun. 'Teşekkür edecek bir şey yok. Doğruları söylüyorum. Dağhan'ın yanında birini görmeyi ummazdım, ki söz konusu senin gibi bir kadınken asla. Hep yanlış kararlar vereceğini, yanlış bir insanla evlenip karşısındaki kadının da hayatını mahvedeceğini düşünürdüm. Benden duymuş olma ama çok fevridir Dağhan.' Dağhan, fevri? Artık kesinlikle hayaller aleminde olduğunu düşünebilirdi. Patronu olan, sevgilisi olan Dağhan'dan bahsediliyordu gerçekten değil mi? Oturup düşünen, ilmek ilmek her detayı hesaplayan bir adam nasıl fevri olabilirdi ki. 'Bakma öyle güzel kızım. Söylediklerimde oldukça samimiyim. Hayat ona mükemmel imkanlarla beraber zorlu sınavlar sunuyor. Her anane torununun mutlu olmasını ister ancak o mutlu olacak diye ailesinin biricik çiçeği bir genç kadını da harcamayı gönlüm istemez. Sen tam olarak ona gerektiği yerde haddini bildirecek bir kadınsın. Gerekirse laflarınla döversin, gerekirse annesi gibi şefkat gösterirsin. Gözlerinde görebiliyorum bunu.' 'Bunların hepsini gözlerim de mi görüyorsunuz sahiden?' kaşlarını inanamamışçasına havalandırarak kadını süzdüğünde onun gür kahkahası tüm salonu esir aldı. Dayanamamıştı Pera, onun hakkında böylesine çıkarımlarda bulunup, kendisini bu derece yücelten bir kadın sadece gözlerinde mi görüyordu yani tüm olan biteni. 'Gözlerinde gördüğüm naif bir kadın olduğun kadar karakterinin de sağlam oluşu. Geri kalanlar ise tespitler... Evine, arkadaşına, konuşmana, hatta inanır mısın yürüyüşüne dair olan tespitler...' bakışları bu kez Afitab hanımdan evinin salonuna dönmüştü. Aklına gelen Elfe, kadınla yaptığı konuşmalar, hatta çay kahve getirirken olan yürüyüşüne kadar düşünüyordu. Yine de ayırt edemiyordu. 'Siz daha toysunuz. Sen de anlayacaksın zamanla insanlar nasıl çözülür. En kolayını söyleyeyim mi mesela sana?' kaşları havalanan kadınla merak içinde başını sallamaktan çekinmedi Pera. Söylesindi, söylesindi çünkü Nida'yı şu an haklı buluyordu. Ne demişti Nida, Afitab hanım her şeyi tahmin eder, tahminleri de hep doğru çıkar. 'Mesela arkadaşın. Elfe. Çok şen şakrak, yerinde duramayan bir kadın normalde değil mi? Ama sana karşı sevgisinden daha da ağır olan bir şey var. Saygısı. Sana öyle saygı duyuyor ki sadece üzülme, mahcup olma diye deli dolu hallerini dizginleyip sanki benim yaşımdan bir kadınmışçasına sohbet etti. Bir kadında olması gereken en güzel şey saygınlıktır. Nadir kişilerin çevresi daima böyledir. Bu da müthiş bir husus. Ki torunum bile sana sevgiden önce saygı duyuyor.' Derin bir nefes aldığında Afitab hanım gülümseyerek yanındaki boşluğa vurmuştu. İtiraz bile edemeden ayakları istemsizce kadının yanına oturmasına neden olduğunda onun çay bardağını kavrayarak kendine hala tebessüm edişine karşılık verdi. Resmen tüm ruhu, benliği, bedeni büyünün içinde gibiydi. Duydukları, duyacakları, hatta kadının vereceği tavsiyeleri merak ediyordu elinde olmadan, fakat bir yandan da hala eli ayağına dolaşacak haldeydi. 'Size karşı yanlış bir tavır göstermekten deli gibi korkuyorum açığını isterseniz.' Normalde asla bu olamazdı Pera. Bu cümleyi söyleyen, kendine karşı bile kendinden emin olmayışını dile getiren birisi hiç ama hiç değildi. O genelde ortada bir oyun varsa kurallarını ben yazarım diye düşünenlerden olurdu ama ayan beyan kadının karşısına geçip korkusunu gösteriyordu, ki kendisi bile inanamıyordu haline. 'Olduğun gibi davran bana karşı. Yanlış bir tavrın olursa söylerim, sen de doğru mu değil mi karar verir, gerekirse düzeltirsin. Ben büyüğünüzüm Pera ancak sizden de öğreneceklerim var. Benim zamanımda gibi hayat süremezsiniz, benmişim gibi düşünme mecburiyetinde değilsiniz.' Başını usulca sallarken kadın boştaki eliyle dizinin üzerindeki parmaklarına hafifçe vurmuştu. 'Hayat akıp gidiyor ve doğrular her gün değişiyor.' 'Size bir şey sorabilir miyim? Dağhan hakkında?' 'Yanıtlamam mümkün olan bir şeyse elbette.' Tedirgin yüz hatlarına rağmen mırıldandığında Afitab hanımın desteği gecikmemişti. Kadının gizli saklı sandığı şeyleri gün yüzüne çıkarmaya gerek yoktu Pera için. Son yarım saattir olduğunca durağanlığıyla hareket etse de gerek Afitab hanımın yorumları, gerekse onun rahat oluşu içini ferahlatmıştı. Ama Dağhan hakkında en gerçek yorumu da karşısındaki bu kadından alabilirdi. 'Bunu söylemem doğru mu bilmiyorum Afitab hanım. Ancak ben biraz dik kafalıyım. Dağhan ile şu an her şey yolunda fakat kararlarımın üzerine gölge düşürülmesi, yok sayılmak, hayatım hakkında başkalarının karar vermesi beni hırçınlaştırıyor. Nedensizce Dağhan'la bu konuda çok zıt düşeceğimizi hissediyorum. Onu tanıyorsunuz ve beni de birikiminiz yüzünden görebiliyorsunuz. Onun kalbini kırmak son isteyeceğim şey ama böyle bir durumda ne yaparım inanın ki bilmiyorum.' 'Benden ne yapman gerektiği konusunda öneride bulunmamı mı istiyorsun?' kadının sorusuyla çekinerek başını salladığında Afitab hanım derin bir nefes aldı. 'Eğer ki doğru olduğuna inanıyorsan kararlarından, düşüncelerinden vazgeçme. Hayatına kimsenin müdahalesine ihtiyacın yok Pera'cım. Sen bir kadınsın, yaşama bir can sunabilen, toprağı verimlendirip, yaşadığın yeri çiçek bahçesine çevirebilen birisin. Fark et veya etme, bir kadın olarak bu sensin. Dünyaya bir mucize getirebilecek, dokunduğun her detayı daha iyi hale getirebilecek, en önemlisi de devamlı öğrenmek zorunda olup, öğrendiklerini de aktaracak kişisin.' Kaşlarını havalandırıp bakmaya devam ettiğinde Afitab hanım elinin üzerini okşayarak devam etti konuşmasına. 'Elbette Dağhan'la ters düştüğün, tartıştığın hatta kavga ettiğin zamanlar olacak. Ancak benden sana öneri, eğer kalp kıracak düzeye geldiyseniz ve o ceketini alıp çıkıp gitmiyorsa sen yap. Uzaklaş oradan, hava al, sakinleşmeyi bekle ama tamamen gitme. Sakinleşince geri dön ve oturun tekrar konuşmaya çalışın. Terk etmek bir çözüm olmaz, eğer ki bir haksızlık söz konusu değilse.' Duraksadığında Pera usulca başını sallamıştı ki Afitab hanım gülümseyerek devam etti. 'Kavgalar kalp kırıcı düzeye kadar gelebilir, önemli olan ne kadar ve nereye kadar gideceğindir.' Saatler hızla ilerlemiş, Pera ilk başta olan bütün stresinin kaybolduğuna dakika dakika şahit olmuştu. Omuzlarında hissettiği bütün gerginlik hızla uzaklaşmıştı sanki kendisinden. Üstelik Afitab hanımla konuşmak kendine de iyi gelmişti. Kadında olan bütün bilgileri dinlemek, sorduğu sorulara geçerli cevaplar duyabilmek, arada sırada Dağhan'a dair şeyler dinleyerek gülebilmek içinin huzurla dolmasına neden olmuştu. Yeni yolcu ettiği kadınla beraber mutfaktaki bardak ve tabakları da makineye dizdiğinde zilin sesiyle gülümseyerek ilerledi kapıya. İçinde öyle bir rahatlamış Pera vardı ki şimdi, şu dakika çocuk gibi zıplayıp sevinç çığlıkları atabilirdi. Hatta Elfe'nin tepesine bile atlayabilirdi. Kapıyı tebessümle açtığında karşısındaki adamla gülümsemesi daha da büyüdü. 'Olaysız şekilde görev tamamlanmış sanırım?' içeri adım atar atmaz yönelttiği soruyla beklemedi Pera. Bir çırpıda boynuna atladığında adamın beline de bacaklarını sardığında sırtını kavrayan kollar da bir oldu. 'İyi geçeceğinden emindim ama bu kadar iyi olması beni bile şaşırttı.'
|
0% |