@biceruvar
|
İkinci bölümle karşınızdayım. Yeniden, yine ve hep merhabalar... Umarım bu karakterleri, yeniliği, yeni bir hayatı da daha öncekiler gibi çok seversiniz... Buralara nostaljik şarkılarla geleceğim, sizlere eşlik etsin diye. (Öneriler varsa duymayı çok isterim).Yine umuyorum ki onları da seversiniz... Şimdiden iyi vakit geçirebilmeniz ümidiyle... İNSTAGRAM; BiCeruVar
'Kusura bakmayın, rahatsız etmek istemem ama oturabilir miyim? Diğer tüm masalar dolu da.' Gelen sesle bakışlarını denizde oluşan dalgalardan kumral adama çevirdiğinde onun hem çekingen hem de tedirgin haliyle karşılaştı. 'Elbette problem değil, oturabilirsiniz.' 'Teşekkürler.' Adam da tabureye yerleştiğinde tekrar sessizliğe gömülmek üzereyken yeniden duyulmuştu karşısındaki bedenin sesi. 'Devrim ben bu arada.' 'Bende Pera, memnun oldum.' 'Bende memnun oldum.' Bakışları adamı süzmeye başladığında hiç de buraya ait değilmiş gibi duran hali dikkatini çekmişti Pera'nın. Üzerindeki kıyafetleri bile bağırıyordu plaza adamı olduğunu. Öyle ki bir bakıma duruşu ve tedirginliği de kendini gösteriyordu. 'Böyle yerlerde yemek yemiyorsun sanırım.' Gülerek mırıldanıp ekmeği ısırdığında karşısındaki adam omuzlarında bir yükmüş gibi bıraktı nefesini. 'O kadar belli oluyor mu ya?' 'Gökdelende çalıştığına, üst düzey yönetici olduğuna, binlerce lira hesap ödeyeceğin mekanlarda yemek yemeye alışık olduğuna ve ilk kez balık ekmek yediğine bahse girebilirim. Hatta, midyenin tadını dahi bilmiyorsun.' 'Durum vahim desene.' Çıkarımlarının doğruluğu adamın hem cevabından hem de umutsuz bakışlarından anlaşılıyordu. Doğru tespitinin gururu ile tebessüm ettiğinde ismini az önce öğrendiği adamında kendisini çözümlemeye çalıştığını fark etti. 'Dur ben de tahminde bulunayım... Sen de en az benim kadar plaza çocuğusun, ancak defalarca balık ekmek yemişsin ama sanırım planın burada akşam yemeği yemek değil. Sen kesinlikle midyenin tadını biliyorsun.' Ayağındaki topukluları işaret ederek konuşan adamla beraber Pera başını usulca sallamaktan geri kalmadı. 'Tebrikler, doğru tespit.' 'Pekala ekildin mi? Yani topuklu ayakkabılar ve bu şıklıkla... Başka bir açıklama yoktur herhalde.' 'Hayır... Kendimle buluşmam vardı ve neden burada olmasın dedim. Ama sen ekildin öyle değil mi?' dalga geçercesine adama bakması sürerken onun şalgamı içip başını gülerek sağa sola sallaması bir olmuştu. 'Çok iyi gidiyordun ama son anda patladın. Buradan geçerken merak ettim açığını istersen. İnsan bunca sene nasıl bir şey olduğunu bilmeyince istemsizce merak ediyor. Lütfen beni yadırgama.' Adamın yorumundan olsa gerek Pera kaşlarını havalandırıp daha da dikkat kesilmişti. Yüzünde yorgunluk vardı adamın ancak sanki çok güçlü durmalıymış gibi bir tavır da üzerine yapışmıştı. Akşam karanlığı ve aydınlatmalardan olsa gerek göz rengini seçemiyordu ama göz bebeğinin çevresini sarmış kırmızılığı fark edebiliyordu. 'Midye bira ikilisini de öneririm.' Ekmeğinin sarılı olduğu kağıdı avucunda buruşturduğunda Devrim hafifçe öne doğru eğilip yaklaşmıştı kendine. 'Nerede bulabilirim?' yüzündeki ciddiyet ve meraka bakılınca Pera dalga geçmediğini anlayabiliyordu ancak midyenin tadını bilmediği konusunda kendisi sadece makara yapmıştı. Elbette sevmeyen insan olabilirdi ancak daha önce kimse kendisine midyenin nerede satılacağını sormamıştı. 'Şaka yapmadın... Gerçekten midye hakkında bir fikrin yok.' Gözleri olabildiğince açılırken Devrim üzerindeki ceketi parmakları arasına sıkıştırıp kendisini işaret etmişti. 'Tipime bir bakar mısın? Sence şaka yapıyor olsam şu kılıkta mı gelip balık ekmek yerdim?' ne kadar kahkaha atmak istese de içinde tutuyordu şu an Pera. Çok büyük ayıp ederdi biliyordu ama karşısındaki adam o kadar ciddiydi ki aklı almadığı için dalga geçesi geliyordu. 'Kokoreç?' bir umut diyerek mırıldandığında adam umutsuzca başını sağa sola salladı bu kez. 'Pera, üzgünüm ama çocukluğum üç tane bakıcı ile geçti. Hayatımda hiç toplu taşıma kullanma imkanım olmadı, kokorecin tadını tıpkı midye gibi bilmiyorum, daha doğrusu bahsi geçen midye restoranlarda olan değil ise bilmiyorum ve belki merak edersin ama inanır mısın arkadaşlarımla bir mekanda oturup kahve içmişliğim dahi yok.' 'Neden? Yani neden kahve içmişliğin yok.' iyice şaşırmaya başladığında adam omuz silkmişti anında. 'İstediğim her yere kahve getirecek çalışanlarım var. Evet, evet, sen söylemeden ben söyleyeyim, zengin züppesiyim.' Olabildiğince açık sözlülükle kendini de yargıladığında kadın için her şey tam olmuştu. Karşısındaki beden hayattan zevk almış mıydı emin değildi ama içten içe yardımcı olması gerektiğini biliyordu. Daha doğrusu öyle hissediyordu. 'Kesinlikle bir beslenme koçun vardır ama balıktan sonra midye gömebilme olasılığın yüzde kaç?' sorusuyla beraber adam bir elindeki ekmeğin kalan son noktalarına göz atmış bir de Pera'yı süzmüştü ki gülümsemesi daha çok büyüdü. 'Saatlerimi harcadığım spor salonu bu akşam için var demek... Eğer bunun kadar lezzetliyse yüzde yüz.' Elindeki parçayı ısırmadan mırıldandığında kadın etrafta gözlerini gezdirdi. Kaldırımın hemen kenarında durup kendilerinden gözlerini ayırmayan iki takım elbiseli adam vardı, yakın civarda da midyeci göremiyordu ama emindi ki yürürlerse mutlaka karşılaşabilirlerdi. 'Eğer yürümek gibi bir ihtimalin varsa sanırım sana midyenin nerede olduğunu gösterebilirim.' Başıyla adamları işaret ederek mırıldandığında Devrim usulca arkasına bakıp sırıtarak kendine döndü. Başını olumluca salladığında son lokmasını da bitirip ayaklanmıştı. 'Kolay gelsin.' 'Sağ ol ablacım.' Tezgahın başında hala müşteri bekleyen adama doğru konuştuğunda yanında kazulet gibi duran Devrim'e dönmüştü ki onun da kendini tekrar etmesiyle beraber ellerini ceplerine yerleştirdi. 'Gerçekten korunmanı gerektirecek bir durum mu var?' en az on adım gerilerinden kendilerini takip eden adamların farkındaydı elbette Pera. Çok dikkat çekmeseler bile kadın adı gibi emindi ki peşlerinde birilerinin olması hissiyatı her insanı rahatsız ederdi. 'Onlar sıkıntısız tipler. İstanbul'a senelerdir gelmediğim için kaybolma ihtimalime karşın varlar. Bir de aile etkeni işte.' Çocuk gibi omuzlarını silken adamla kaşlarını havalandırdı. 'Neredeydin daha önce?' 'Amsterdam. Sen uzun zamandır İstanbul'da yaşıyorsun sanırım?' 'Ortalama bir haftadır. Ancak sık sık gelirdim ben.' Sanki senelerdir arkadaşıymış gibi sessiz sakin ulaşacakları mekanı bilir edasıyla yanında yürüyen adama göz ucuyla baktığında onun çevreyi incelediğini fark etmişti. Adam muhtemelen cam fanus içinde büyümüş, hiç kimse ile muhatap olmak zorunda kalmamıştı. Öyle ki inceleyişi bazen mimiklerinde garipliklere neden oluyordu. Önlerinde bir anda biten maksimum yirmili yaşlarındaki esmer, kapkara gözleri olan genç kadınla beraber Devrim kalakalmıştı. Bir an içinden geçirdi Pera. Zamanında Deniz'e yaptığı gibi geriye çekilip anlaşamamalarını izlemek, adamın vereceği garip tepkilere kahkaha atmak aşırı işine gelir ve çok eğlenceli olurdu ancak kendilerini hala takip eden iki kazulet çok zaman geçmeden adamın yanında soluğu alırlardı muhtemelen. 'Abim, almaz mısın güzel ablama bir çiçek?' 'Yabancı o tatlım.' Kadının sorusuna anında Pera atladığında Devrim'in kendini anlamazca izlediğinin farkındaydı. Çantasından hızlıca para çıkarıp kıza uzattığında buketlerden birini alarak genç kadının gülümsemesine baktı. 'Ülkede adam mı kalmadı be abla? Neyse, Allah bereket versin.' Kadın yanlarından uzaklaşırken Devrim giden bedeni parmağıyla işaret edip, sonra tekrar çiçeklere çevirmişti. 'Bunu ben de yapabilirdim.' 'Biliyorum ancak muhtemelen ilk on dakika anlaşmaya çalışırdınız, daha sonra ya kadın bela okuyarak uzaklaşır, ya da navigasyon cihazların olaya müdahale ederdi. Hem kendime çiçek alabilirim, bu çok garip bir durum değil.' 'Neden yabancı olduğumu söyledin?' 'Yalan değil buralara yabancısın. Hem ben çiçeği aldıktan sonra sana kalıbına tüküreyim, işte fal bakayım bir de gibi cümleler kurmasını da engelledim.' Omuz silkip yürümeye devam ederken ileride duran midyeciyle gülümsemesi de büyümüştü. Yaptığı çoğu zaman tehlikeliydi, sokakta olan midyenin ne derece temiz olup olmadığını bilemezlerdi ancak zaten bunların arasında büyümüş bir kadın olarak her türlü anlardı Pera taze ve temiz olup olmadığını. Geldikleri tezgah başıyla beraber bir bir midyeleri açmaya başladığında birini de adama uzatmıştı ki onun şaşkınca izlemesi yeniden tebessüm etmesine neden oldu. Muhtemelen servis açılmasını falan bekliyordu adam. Eline tutuşturduğu midye dolmanın üzerine limon sıktığında Devrim'in gözlerindeki şaşkın dalgalanmayla kendi midyesine de sıkıp yemişti ki kendini taklit eden bedenin yüzüne iyice dikkat kesildi. Kendisi ne kadar sevse de adamın belki de damak zevkine uymayacak bir şeyi nezaketen yemesine göz yumamazdı. 'Çok sevdin anlaşılan ama mide zafiyeti geçirmemek adına duralım istersen?' Pera son on dakikada yedikleri midyeye bakınca bir yerde dur deme ihtiyacı hissetmişti. Evet adam sevmişti ama balık ekmek üzerine bir de bu kadar midye yemesi geceyi hastanede sonlandırmasına neden olabilirdi. Otuz tane kendisi yediyse alışık olmadığı halde Devrim belki de yirmiyi bulmuştu. Bir anda adamı zehirlemek işten olmazdı sonuçta. 'Seni bıraksam daha yersin gibi?' adam gülerek konuştuğunda sayılmaya başlayan midyelerle beraber Pera başını olumluca salladı. 'İzmir'liyim ben. Otuz tane midye koymaz bana.' 'İddialı...' ücreti ödeyip çevreye bakındıklarında Pera sahil üzerinde oturan insanlarla başıyla kayaların üzerinde oturan gençlerin olduğu tarafı işaret etti. 'Var mı zaman?' 'Şu akşamdan sonra her türlü. Midye bira demiştin ama midyeden sonra da iyi gider bira sanırım.' Başını olumluca sallayarak kayalıklara ilerlemeye başladığında Devrim'in birkaç adım geride kalarak direktif verdiğini duymuştu. Topuklularını çıkarmak adına kenardaki sete yaslandığında adamların birinin ayrılarak ilerlediğini fark etmiş ardından çıplak ayakları zeminle buluşmuştu ki yanına ulaşan adam önce duvarın üzerine çıkmış sonra elini uzatmıştı kadına doğru. Pera'da itiraz etmeden yakalayıp yukarı çıktığında adamın uyarısı kendini göstermişti. 'Kayalar keser dikkat et. En azından bu kadarını biliyorum.' Zorlukla atladığı birkaç parçadan sonra birinin üzerine çıkıp oturduğunda parmaklarına taktığı topukluları da arkasındaki kayanın üzerine bırakıp bakışlarını denize dikti. 'Abi- Pardon Devrim bey.' Arkalarından gelen sesle adamın harekete geçmesi bir olduğunda poşetten çıkardığı biranın birini kendine çoktan uzatmış Pera ise parmakları arasına sıkıştırarak ilk yudumunu almıştı. 'Başkalarının yanında bey, normalde abi ha. O da güzel...' 'İş, statü, mecburiyet... Ne dersen artık.' Adamın mırıldanmasıyla beraber başını onaylarcasına salladığında aralarında sessizlik oluşmaya başladı. İkisi de sanki kendi kafalarında bir şeyler tartar gibi durup ileriye bakıyorlar ve susuyorlardı. Pera kendi planladığı gibi bir gece geçirmemişti ama kesinlikle kayda değer bir şekilde ilerlemişti zamanı. O yüzden de durumdan herhangi bir şikayeti yoktu. Daha da ötesi birkaç saattir tanıdığı adam tarafından hala kesilmemiş, biçilmemiş olması bile şükür etmek için nedendi sanırım. Gerçi Elfe bu yaptığını duyarsa Devrim'e bırakmadan kendisini parçalara ayırırdı. 'Her şey için teşekkürler Pera. Tanıştığımıza çok memnun oldum.' 'Bende çok memnun oldum.' Adamın elini sıkarak gülümsediğinde Devrim tek kaşını kaldırarak derin bir nefes aldı. 'Bırakmamı istemediğine emin misin?' 'Çok eminim.' Tamam tanışmıştı, muhabbet etmişler, başına bela açmayacak potansiyelde olduğunu hissetmişti ama toplasa dört belki de beş saat geçirdiği bir adama evinin adresini verme niyetinde de değildi. En azından henüz o kadar aklını kaybetmemişti. Bir ara numara alışverişinde bulunsalar da tam anlamıyla tanımadığı birini tutup evine barkına götüremezdi. Adamın elini havalandırıp ilerideki taksiye işaret vermesiyle beraber gülümseyerek yavaşlayan araca ilerledi kadın. Günü güzel geçmişti. Belki de koca şehirde tanımadığı biri ile arkadaşlık ilişkisi bile kurmuş olabilirdi, baktığı zaman işe başlamadan önce tıpkı yapmak istediği gibi İstanbul'a ayırmıştı vaktini. Tam anlamıyla şarj olmuş şekilde de işine başlayabilirdi artık. Önüne bırakılan üç klasör ile tepesindeki asistana dönmesi bir oldu Pera'nın. Üç klasör, hepsinin üzerinde de ortakların isimleri vardı. Toplantı odasında patronlar hakkında araştırma yapması mı isteniyordu yani? 'Bunlar nedir?' 'Nida hanım gönderdi Pera hanım. Birazdan kendileri de size katılacaklar.' Hala anlamaz şekilde bakarken o gülümsemesini büyütüp açıklama için ağzını açmıştı ki içeri giren Nida'yla kendisi de oturduğu koltuktan ayaklandı. Arkasından Dağhan, onun ardından ise Pamir. Kızcağız izin isteyip kahveleri göndereceğini ileterek toplantı odasını terk ettiğinde Dağhan çoktan eliyle klasörleri işaret ederek konuşmaya başlamıştı. 'Bu zamana kadar hakkımızda çıkan asparagaslara bakman en doğrusu.' Eline ilk geçen klasörü aldığında bakışları da her sayfada dolaşmaya başladı. Yeni hissettiği tepesinden yavaş yavaş dökülen kaynar sular ve kulağında çınlayan Elfe'nin sesi... Çalışmaya başlayınca anlarsın. Bir an içinden anlamaz olsaydım diye geçirmedi değil. Gördüğü giyim tarzları birazdan oturup ağlamasını sağlayabilirdi. Yanlarındaki insanlar ise tansiyonunu düşürüyordu. Hiç mi kişisel asistanları uyarmamıştı bu insanları? Gittikleri mekanlar içler acısıydı. Elfe'nin anlatmak istediği bu muydu yani? Enkazı düzeltip sapasağlam göz alıcı bir bina yapması için mi alınmıştı işe yani. 'Daha fazla yapamayacağım.' Elindeki klasörü bıraktığında gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp derin bir nefes alarak tekrar açtı. Ortamın değişmesini, önündeki klasörlerin yok olmasını dileyişleri boşa çıkıyordu. Hayır bu bir rüya değildi, rüya bir yana bu bir kabus falan değildi. Üstelik hepsinin yüzünde gülümseme vardı. Aklını yitirecekti kadın şimdi. Herhalde alıp bu kattan aşağı fırlatsalar bedenini bu derece korkutucu bir hissiyata ve bakışlara sahip olmazdı yerle bir olduğunda.
'Aramıza hoş geldiniz Pera hanım. Ben Deha Kalaycı. Gerçi tanışmıştık.' Elbette akşam dönüşte tanıdık gelecekti bu adam, Dağhan ve Deha Kalaycı. Magazinde fotoğraflarına göz atmasa bile defalarca isimlerini okumuştu. Dün akşam aklına gelmemesine küfür mü etmeliydi acaba. Resmen ortaklardan birisi tutup kendisine şoförlük yapmış, yetmez gibi kendini denemişti. 'Bu haberler, fotoğraflar hepsi bilgisayar programlarının oyunu değil mi?' zorlukla sorusunu yönelttiğinde hala gülümseyen yüzler başlarını sağa sola sallamaya başladılar. 'Ne düşünüyorsun? Sence bu imajlar toparlanabilir mi?' Pamir konuştuğunda onun klasöründeki bir fotoğrafına ve yanındaki kadına göz atıp derin bir nefes aldı Pera. 'Ben stilist değilim ancak bu ceketin yaşattığı sansasyonu bir modacının yapabileceğine zerre inancım yok. Açığını isterseniz en büyük hayal kırıklığım sizsiniz Nida hanım.' Bakışları tırnaklarıyla rahat bir şekilde uğraşan kadını bulduğunda o gayet saf bir şekilde dudak büküp omuz silkmişti. 'En kötüsünü yapmaya çalıştım. Başarabildiysem ne mutlu bana.' Şaşkınlığını da, hayretini de atamıyordu üzerinden. Dün akşam öylesine şık ve kendinden emin insanların içinden şu an türkü bar konsepti çıkmıştı fotoğraflarla. Yok, kesinlikle aklını kaybediyordu. Ufak bir duraksamayla kaşları çatılırken aklına dün akşam gelmişti. O yer edinememiş, garip hissiyat. Bir şeylerin ters olduğunu, farklı ve gözüne enteresan göründüğünü hissettiği dakikalar. Bu insanlar dün de bu fotoğraftaki gibilerdi herhalde, ancak üzerlerindeki saçma sapan parçaları bir kenara bıraktıklarından olsa gerek Pera sadece sezinlemekle kalmıştı. 'Bu kadar şok yeter. Biz bu zamana kadar reklam için çaba harcamadık Pera. Bu holding için yapılan işler daima önem taşıdı ve bir çizgimiz vardı.' Dağhan konuşmaya başlayınca onun klasörünü alıp dikkatini çeken habere geldi bu kez. 'Beyaz, dar, bilek pantolonla olan çizginizden mi bahsediyorsunuz? Çünkü bu bir çizgi değil. Resmen kendi karalama kampanyanız, üstelik, yanınızdaki hanımefendi. Hemcinsim için böyle konuşmak beni yaralıyor ama bari onun zevki olsaydı.' Kadının üzerindeki payetli cıyaklayan kırmızı elbiseyi ve ayağındaki fuşya ayakkabıları işaret ettiğinde Pamir kahkaha atmaya başlamıştı. 'İşte açık sözlü bir yönetici. Kararlarının önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum Dağhan Kalaycı.' 'Haddimi aşmak istemem ama sizi basına lanse eden kişilerin bu yaptığı sorumsuzluk. Bu zamana kadar daha iyi PR yapacak bir kişi dahi kalmadı mı? Bakın, bunlar gerçekten çok kötü.' 'İsyanlar ve tebrikler bittiyse devam edeyim.' Dağhan'ın cümlesi ile duraksama ihtiyacı hissettiğinde eğer bu duygu durumuna girmezse kesinlikle toplantı odasını yıkacağını düşünmüştü. Tamam bir stilist değildi, basın yayın konusunda istediği yere ulaşırdı ama bu kadar kötüsünü günlerce düşünse yapamazdı. 'Bu şirket siz de takdir edersiniz ki şu ana kadar yaptıkları işlerle gündeme hiç gelmedi, daha doğrusu ana gündem olmadı. Aslında bugünü bekledik diyebiliriz. Üzerimizden gözleri çektik çünkü hepimiz varlıklı ailelerin çocuklarıyız. Bütün camia da bizi onların isimleriyle bir yere gelmiş insanlar olarak görmeyi istediler. Başka seçimimiz yoktu anlayacağınız Pera hanım. Onların istemedikleri gibi göründük, onlar da işimiz ile bizi baş başa bıraktılar el mecbur. Şimdiye kadar halkla ilişkiler konusunda bir yöneticiye ihtiyaç bile duymadık. Çünkü yapmamız gereken kendimizi yerin dibine sokmaktı.' 'Peki şimdi?' gözlerini kısıp Dağhan'a bakmayı sürdürdüğünde gülümseyerek arkasına yaslanmıştı adam. O kadar rahat görünüyordu ki bir an Pera aynı şekilde devam etmek istediklerini söyleyeceklerini geçirdi aklından. Koskoca bir hayatı bu yüzden bırakıp gelmiş olamazdı. Kariyerini bu denli zedeleyemezdi. Onun işi yeri gelince insanların kişisel danışmanları, canları sıkkınken psikolog, davetlerinin organizasyon kolu, reklamları için de hazırlayıcı ve kontrol edici olmasıydı. 'Şimdi istediğimiz yerdeyiz. İşimizi biz olduğumuz için, bileğimize güvendiğimiz için yapıyoruz. Bütün çalıştığımız insanlar da bundan haberdarlar. Yani etiketimiz, ki parantez içinde söylemem gerekirse ailelerimizin etiketi için değil, kalitemiz için bizimle çalışıyorlar.' 'Peki sadece kaliteniz ile mi devam edeceksiniz?' kaşlarını havalandırarak mırıldandığında eline aldığı kalemi bırakarak kollarını masaya yasladı Dağhan. 'Sizi bu yüzden aramızda görmek istedik. Artık kalitemizi, etiketimiz ile göstermemiz gerekiyor. İki ay sonra ilk lansmanımız düzenleniyor. Bu davetin bütün organizasyonu ile en güzel şekilde sizin ilgilenmenizi istiyoruz. Ayrıca hepimizin gerçek stilleri var, bu stillerle de bizi o camiaya pazarlamanızı talep ediyoruz. Başarabilecek misiniz?' 'Affedersiniz ama siz bu rezilliği başarabildiyseniz, benim sizi dünya devi olarak gösterebilmem bile çok zor değil. Benim işim zaten insanları medyaya sunmak, en doğru şekilde.' Açıklaması ile yüzlerindeki memnun gülümseme daha çok kendini gösteriyordu ancak bilmedikleri noktalar vardı. Bu iki ayda Pera'nın kurallarına uymak zorunda kalacaklardı. 'Bu iki ayda kurallarıma uymanız gerekecek. Özellikle siz Deha bey.'
|
0% |