@biceruvar
|
Yeniden merhabalar pandispanyalarım... Yine bir akşam saatlerinde çıkıp geldim Pazartesi bölümüne... Bu Pazartesi benim için çok ama çok farklı oldu desem yeridir. Yıllardır yazarım burada, bazen hüzünlü, bazen neşeli, bazen de deli dolu halime denk gelirsiniz. Bugün hepsinden biraz biraz ama toplayınca kocaman bir ordu gibiydi. Bir kadınla tanıştım ki kendisi benim için şimdiden dehşet değerli. Aranızda bazılarınıza abla, bazılarınıza dost oldum fakat bu kez birisi daha bana abla oldu. Sanki içimi okur gibi geçmişten gelen bütün kötü enerjileri yok etmek istercesine saatlerce konuştu benimle. Ve kendisine de söylediğim gibi o kadar rahatladı ki yüreğim, meğer siz beni yıllardır ben kadar iyi tanıyormuşsunuz, hatalarımlar, kavgalarımla, korkularımla seviyormuşsunuz. Sürekli iletişime geçelim dememin de sebebi buydu zaten. Önüm, arkam, sağım, solum hep sizinleyken haliyle iletişime geçerek güzel kalplerinizi görmek istemişim. Bunu başarabiliyor olmak, yurdum olan bir kadınla daha rastlaşmak içimin huzurla dolmasına neden oldu. O yüzden tıpkı öğütleri gibi hareket edeceğim, kendi yolumda, kalemimin izin verdiği kadar, en çok kendim olarak... Bu arada söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
'Biricik... Ne oldu... Sana iyi geleceğini sanmıştım.' Kendine kızan haliyle Pera'nın gece karası saçlarını okşayıp kadını kendine çektiğinde oyuncağını kaybetmiş çocuk gibi olan arkadaşını sarıp sarmaladı. 'Çok özlemişim...' titreyen sesiyle çıkan kelimeler bile o dakika intihar etmişti odanın içinde. Öyle ki aldığı verdiği nefes, içtiği su, ağzına koyduğu tek lokma bile dünyada sadece Dağhan kalmış gibi hissetmesine neden olmuştu bu dört aylık dilimde. Şimdi ise tam da ufak kız çocukları gibi ayağını yere vurarak haykırmak istiyordu 'Ama ben onu istiyorum...' diye. Yapabildiği ise her acısında yanında olan kadının göğsüne gözyaşlarını dökmekti. Satırlarında bakışlarını gezdirdiği günden beri yanından ayırmadığı kağıdı bir kez daha okuyup katladığı gibi çantasının içine attı. Gözleri tüm odasında gezindiğinde derin bir nefes almıştı ki koridora açılan pencereden gördüğü bedenle çatıldı kaşları. Tamam her şey tesadüf ve kendinde olmadığı için çevresinin farkına varamamış olabilirdi ancak koca şirketin içine kadar girmiş, koridorda öylece kendini izleyen gözler kesinlikle rast gelme değildi. Bu adam oydu işte. New York'ta iki kez müzede, bir kere de Çin mahallesinde gözüne çarpan bedendi. Ne yapacağını kestiremese de masasından hızlıca ayaklandığında odanın kapısına ilerlemişti ki adamın arkasını dönmesiyle dudaklarını aralaması bir oldu. 'Dur.' 'Durdum.' Bir adım daha atmasına müsaade etmeyecek ses ise hemen sol tarafından Pamir'den gelmişti. Çoktan koridordan dönmüş ve gözden kaybolmuş adamla bakışlarını Pamir'e çevirdiğinde onun anlamazca kendine bakıyor oluşuyla derin bir nefes aldı. 'İyi misin sen? Bak tamam Dağhan sayesinde sessizleştin, işten kafanı kaldırıp yüzümüze bakmaz oldun ama hem dur deyip hem sorgulayarak bakman biraz sıkıntılı sanki. Nida'ya önerdiğin doktorla görüşmek ister misin?' adam hala sorgularken Pera dudaklarını ıslatarak zorlukla gülümsemesini gösterdi. 'Şey, kusura bakma. Aklımda bir şey vardı, sana şey yüzünden dur dedim.' 'Ne yüzünden?' Pamir artık sorgular halinden çok çattığı kaşlarıyla endişelenir gibi bakıyordu. Aklına gelen dosya ile beraber bir çırpıda içeri yönelip masadan mavi klasörü aldığında arkasından kendini takip eden adama da döndü. 'Bu yüzden.' Elindeki klasörü Pamir'in parmakları arasına bıraktığında koridora tekrar göz atsa da adama yakalanmamak için de çaba sarf ediyordu. Gerçekten aklını kaybetmiş olma ihtimalinden, durumun tehlikeli olmasına kadar ilerleyip giden onlarca senaryo arasında kalmışken zihni Pamir'e bu durumu açıklayamazdı. 'Bunu bana neden gösteriyorsun?' 'Çünkü röportajı seninle yapmaları gerekiyor.' Pamir dosyayı sakince masaya bıraktığında eliyle masanın önündeki koltuğu işaret edip diğer koltuğa da kendisi yerleşti. Kenardaki telefonu çekip iki kahve istedikten sonra derin bir nefes alarak parmaklarını birleştirdiğinde sessiz sakin ne olduğunu anlamazca kendisini izleyen kadına odaklanmıştı ki çok geçmeden iki fincan da gelip önlerindeki sehpaya bırakıldı. 'Sadece bizimle değil herkesle konuşmaktan kaçıyorsun Pera. Röportaj meselesini Dağhan oradan çıkana kadar geri plana attık. Eminim ki destek aldığın birisi vardır ama böyle susup kaçmak iyi değil. Bunu sen söyledin bana.' 'İşimi yapıyorum, iyiyim ben.' Pera omuz silkerek mırıldandığında Pamir derin bir nefes daha alarak gözlerini kadından kaçırıp etrafta gezdirip tekrar döndü. 'Dağhan bazı şeylerden şüpheleniyor.' Konunun buraya nasıl geldiğini bilmese de az önce yüzünde olan umursamaz hal hızlıca değişmişti. Pamir'e merakla bakmaya başladığında onun sıkıntılıca iç çekmesini anlamlandırmakta zordu zaten. Sanki ortada bir şey vardı ve Pamir yeminliymiş gibi söylemekten çekiniyordu. 'Ne için, ne konuda şüpheleniyor anlamadım?' Pamir'in gözlerine ısrarla bakmaya çabalasa da adamın kaçak göçek olan tavrıyla derin bir nefes alarak dirseklerini dizlerine yaslayıp hafifçe öne doğru eğildi. 'Ne şüphesi Pamir? Söylesene.' İnatla mırıldandığında adamın gergin yüz hatlarını inceledi uzun uzun. 'Tam da sorduracak adamı buldu ya...' ne kadar Dağhan'a kızıyor olsa da doğru şekilde telaffuz etmek istiyordu. Tutup bir kadının karşısına da bunu sormak için kendisi gönderilmezdi canım. En azından karşısındaki kadının rahat olması için hemcinsi gönderilirdi, gerçi bu meseleyi Nida'ya açacak olsa o kesinlikle kara kutu olurdu. Dağhan'da dört ay kadını göremediği için yemişti kafayı herhalde. 'Ne ise bir anda söylesen olmaz mı?' Pera'nın üstelemesi devam edince dudaklarını birbirine sıkıca bastırıp sonunda tam anlamıyla kadının gözlerine odaklandı. 'Şeymiş, hamile olabilmenden şüpheleniyormuş. Senin öyle bir durum olsa da bütün bunlar bitene kadar kendisine söylemeyeceğini düşünüyor.' Konuşması biter bitmez rahatlayan bir tavırla nefesini bıraktığında Pera tek kaşını kaldırarak gülmeye başladı. Dakikalardır bu soru yüzünden kıvranmış mıydı yani? 'Doğru tahmin etmiş, hamile olsam söylemezdim ona ama değilim Pamir.' Gülmeye devam ederken arkasına rahatça yaslandı Pera. 'Oh be!' adamın daha da rahatlayan tavrına şaşkınlıkla bakmaya başladığında gözle görünür haline de anlam veremiyordu. Ne için rahatlamıştı, bu kadar kasmasının sebebi neydi, ufacık fikir bile yürütemiyordu. Eğer sorduğu için olsa daha ilk seferde dilinden dökülünce sorusu rahatlayan ifadesi bile bu kadar keskin olmamıştı sonuçta. 'İnan hamileyim diyeceksin diye çok gerildim. Öyle olsaydı Dağhan'dan nasıl saklardım bilmiyorum.' 'Dostun sana benim hamile olup olmadığımı öğrenme görevi veriyor, sen bana soruyorsun ve görevi veren adamdan nasıl saklayacağını mı düşünüyorsun?' ne kadar kafası karışmış olsa da Pamir bir çırpıda onaylarcasına başını sallarken önündeki kahvesinden bir yudum alarak göz devirdi. Neye onay verdiğinin farkında mıydı Allah aşkına. Sorduran adama cevabı söylememek ama durumu sorgulamak ne kadar kulağa garip geliyor bir fikri var mıydı? 'Bakma öyle. Kaçmıyorsun sonuçta, eğer olsa tabi ki söylemeyecektim. Biriniz orada, biriniz burada kurup dururdunuz kendinizi kurmalı saat gibi.' 'O zaman neden sordun?' 'Tamam dostuma yalan söyleme potansiyelim olabilir ama mal değilim Pera. Öyle bir durum varsa bileyim ki destek olayım, belki yardımım dokunur, ne bileyim en kötü Dağhan yokken canın bir şey isterse ve kilometrelerce uzakta olursa gider alır gelirim. Dostuma bu kadar da borcum var.' 'Öyle bir şey olsa, aşerme konumuna erişsem ve Dağhan o çukurda olmasa dahi kendi istediğimi kendim gidip alabilirim Pamir. Hamilelik hastalık değil doğal bir süreçtir.' Kendinden emince konuşmasıyla beraber ne olduğunu anlamasa da Pamir bir anda kahkaha attığında sırtını koltuğa yaslayarak kaşları havada izlemişti adamı. Hala kahkahası devam ederken Pera'nın sabit yüz hatlarıyla anında gülüşünü kestiğinde ciddi misin dercesine bakıyordu. 'Ha sen dalga geçmiyorsun...' 'Neden dalga geçeyim?' omuz silkip garipsercesine yüzünü süzdü. Pamir'in dalga geçtiğini zannetmesi garipti zaten başlı başına. Bunca zaman tek başına gelebilmiş bir kadınken sapa sağlam durarak işini de çözerdi, sıkıntısını da. Kenara çekilerek hamileyim bahanesi uyduracak evrede değildi ki o. 'Sen konuyu anlamışsın ama yanlış anlamışsın Pera.' Adam sürekli bir şaibe içerisinde konuşmaya devam ederken hala elindeki fincandan bir yudum daha alarak bakmaya devam etti. 'Dağhan, Dağhan Kalaycı'nın aşık olduğu kadın hamile olacak ve senin gidip aşerdiğin şeyi almana fırsat bırakacak öyle mi? Kusura bakma ama dua et o gün geldiği zaman senin yerine ben nefes alayım demesin.' 'Saçmalama.' 'Deneyelim mi? Gidip özel izinle Dağhan'a hamile olduğunu söyleyeyim. Bak şaka değil, maksimum üç saat sonra kaçak olarak bültene çıkar ve sen haberleri izlerken hemen yanında oturuyor olur.' Adamın hala dalga geçen yüz hatlarıyla kendini izlemesi sürse de Pera gülümseyerek başını sağa sola salladı. Pamir gibi başını dosyalardan kaldırmayan, hayattaki yegane emeli başarı olan bir adam dahi az önce kırk kere eğilip bükülüp hamile olup olmadığını sormuştu. Totalde birkaç ay önce New York'da kollarının arasında uyuduğu adam şu an sadece birkaç kilometre ötedeydi ama sarılıp uyuyamıyordu. Hal böyle iken hiçbir duruma imkânsız diyemezdi herhalde. 'Bu arada, söylemeyi unuttum. Deha, Fuat amcanın cenazesine katılmadı, haliyle basının ilgisini çekti bu durum, biliyorsun.' Başını sakince sallarken Pamir derin bir nefes almaktan da kaçınmamıştı. 'Ortalarda da gözükmediği için yeniden gündeme getirmeye çalışıyorlar. Deha'nın da evden dışarı çıkası yok açığını istersen. Basın açıklaması şart anlayacağın.' 'Hallederim, kolay o iş.' Söz konusu işiyken normal zamanda durağan olan beyni tıkır tıkır işlemeye başlamıştı yine. Pamir nasıl topu çevireceğini merak ederek bakıyor olsa da usulca oturduğu koltuktan kalkıp masanın diğer tarafına geçerek bir belge açıp klavyenin üzerinde gezdirdi parmaklarını, birkaç dakika içerisinde bulduğu numarayla bu kez telefonunu parmakları arasına aldığında Pamir'in ne yaptığını takip eden haline gülümseyerek kulağına götürdü. 'Taylan'cım...' karşıdan gelen tepkiye nazaran birkaç dakika beklese de sonunda kaşlarını havalandırıp indirerek açtı ağzını yumdu gözünü denilse yeriydi. 'Tatlım biliyorsun çok severim seni. Duydum ki sizin camia bir konuyu merak ediyormuş, bende düşündüm ve dedim ki Taylan varken bunun haberini yapmak kimseye düşmez.' Konuşmasına istinaden daha önce basınla iletişime geçtiğini görmeyen Pamir'e rağmen yalancı da olsa kahkahasını savurdu. 'Evet canım evet o konu tabi ki... Ama şey diyorum, sadece gazetede geçmesin bu konu. Senin şu prodüktörlüğünü üstlendiğin magazin programı var ya orada da konuşulsun. Ne dersin?' aldığı yanıtla tekrar kahkaha attığında Pamir hala dört aydır gülmeyen kadının şakılayan haline şaşkınlıkla bakıyordu. Ne yani Pera'yı bu kadar güldürmek gerçekten de prodüktörle konuşması kadar kolay mı olacaktı? 'İltifatların için çok teşekkürler, sonuçta zamanında senin de bana çok yardımın dokundu. Bu ufacık bir ayrıntıdan ibaret, aramıza lafı bile olmaz inan ki. Şimdi ben sana kaba taslak durumu anlatayım, zaten senin haberciliğine güveniyorum, kimseyi incitip kırmadan bu haberi yaparsın.' Kahvesinden bir yudum alarak adamın süregelen konuşmalarını kısa bir süre dinlediğinde derince nefeslendi. 'Deha bey biliyorsun ki çalıştığım şirketin ortaklarından Taylan'cım. Malum konularda ortada. E herkes Deha beyin nerede olduğu hakkında türlü türlü asparagaslar uyduruyor. İşin aslı şu ki ortada görünmemesi çok normal. Düşünsene abisi Dağhan bey hapse girdi, üstelik yanlışlıkla olan bir durum yüzünden, babası desen vefat etti.' 'Ha evet biliyorum gitmediğini cenazeye. Çok ağır psikolojik destek alıyor. Evinden dışarı adım atmıyor. İkisi de canı sonuçta. Şirkete bile gelmiyor inanır mısın? Fuat beyin cenazesi defnedilirken kendisi sakinleştirici almıştı, evdeydi. Bu yüzden katılım sağlayamadı. Sen yarın sabah kuşağında yayınlarsın bunu değil mi?' 'Tabi tabi sen baskıya da girebilirsin, yarınki sabah programını da izliyor olacağım. Bu dönemde sizin gibi düzgün insanlar kalmadı, doğru habercilik yapmak söz konusuysa mükemmelsindir biliyorum.' Göz devirip tekrar kahkaha attı, 'Ah çok teşekkürler canım, tabi ki baş sağlığını iletirim...' 'Görüşmek üzere... Dikkat et kendine...' telefonu kapatır kapatmaz gözlerini devirerek yalancı gülümsemesini sildiğinde bakışları da gözleri büyümüş Pamir'le çakıştı. 'Halloldu.' 'On saniye önce kahkaha attığına yemin ederim, şimdi bu sıfat ne?' 'Ne yapayım, bu da böyle bir iş Pamir. Tek telefonla, samimi olmayan samimiyetle, daha önce de dediğim gibi basına istediğini vererek her durumun üzerini kapatabilirsin. Taylan ismi bilinen kişilerin yediği haltlarda işin üzerini çok kapattı. Şimdi benim ona yardımcı olduğumu düşünüyor, zamanında verdiği desteklerin karşılığı olarak. Hepsi bu.' Allak bullak olmuş yüzüyle Pera'yı izlemeye devam ederken birkaç dakika süren telefon konuşmasında ağzını yaya yaya konuşan, gevşek kahkahalar atan başka bir kadınla karşılaştığının farkındaydı. Pera'nın bu zamana kadar doğru dürüst bir ismin yanına -cım eki getirdiğini zerre hatırlamıyordu. 'Şu an sadece Deha'nın hastane veya evde koluna serum bağlı bir fotoğrafına ihtiyacımız var. Açığını istersen hastane olmaz, evde olmalı. Diğer basın mensupları görüntü almak için İstanbul'daki tüm hastaneleri ararlar. Gerçi adama deli muamelesi yaptım, serum paylaşmış olacak kadar kafayı yediğini düşünmezler. Ben Deha'yı henüz ergen gibi düşündüm bir an, tüh ya.' Sıkıntılıca yüzünü buruşturup bir elinin tersini diğer avucuna vurduğunda bir açık bulmak adına gözlerini etrafta gezdirdi. Sonuçta Pera'ya göre her şekilde kapı olurdu, ister iğne deliği, ister hangar kadar ama çıkış daima vardı. 'Deha kimseyi odasına dahi almıyorken mi?' Pamir'in yanıtıyla derin bir nefes aldığında dudaklarını ıslatıp tebessüm etmeye başladı. 'O halde sadece sosyal medya hesabı lazım.' Gülümseyerek masanın çekmecesini açtı, şirket telefonunu parmakları arasına sıkıştırdığında Pamir'e doğru sallayıp kahveden bir yudum daha aldı. 'Kimsenin görmediği, Dağhan, Deha ve Fuat beyin olduğu bir fotoğraf lazım.' 'Elif teyzeden başkasında yoktur.' Aldığı yanıtla hızlıca başını sallayıp kendi telefonunu da şirket telefonunu da çantasına attığı gibi ayaklandı kadın. Madem orada bulurdu, orada da hallederdi. Çalışmaya başladığı ilk hafta herhangi bir duruma karşı Dağhan'dan, Deha'ya kadar herkesin sosyal medyasının şifresi şirket telefonunda kayıtlıydı. Doğru olmayacağını düşünerek asla eline almamış ama herkese bir bir müdahale ederek lansmandan sonra tüm profillerin düzene girmesini sağlamıştı. Şimdi kullanması gereken bir noktadayken elbette yapacaktı bunu. 'Bana Elif hanımın evinin adresini atar mısın?' 'Sevgilinin ailesinin evini bilmiyor musun?' yürümeye başladığı sırada Pamir kendini takip ederek şaşkınca baktığında omuz silkerek bastı asansörün düğmesine. 'Fırsatım olacak ve oraya gidecek kadar uzun süredir tanışmıyordum.' 'Attım.' Adam iki üç uğraştan sonra telefonunun mesaj bildirimini duyarak gülümsedi. 'Pera.' İsmini söylemesiyle otopark katına basıp adama çevirdi gözlerini başını sağa sola sallamıştı ki onun sırıtarak konuşması bir oldu. 'Sen bir kaossun.' 'Biliyorum. Bu yüzden işimi zevk alarak yapıyorum.' Ne kadar Pamir'e belli etmese de içinden o eve gitmek dahi gelmiyordu. Bunca zaman içinde türlü azapların döndüğü, bir an olsun huzura erişememiş o soğuk duvarlar anlamsız şekilde Dağhan'ın gözlerinde gördüğü acıyı hatırlatacak, içinin daralmasına neden olacak gibi gelmişti. Çok geçmeden önünde durduğu villa ile anladı kadın düşündüklerinin ne kadar da doğru şeyler olduğunu. Dışarıdan alabildiğine gösterişli, huzurlu bu ev Pera'ya kapkara bir bulut edasıyla görünüyordu. Daha avlusuna bile girmemişken kapıda güvenlikle ayakta dikilen şoförün yüzündeki ruhsuzluk, merdivenlere yönelmese dahi açılan evin kapısındaki çalışan o kadar soğuk, o kadar kötü şekilde zihninde canlanıyordu ki arkasını dönüp uzaklaşmak istedi. Oysa ruhunu emanet ettiği adamın çocukluğu geçmişti burada, az bile olsa belki gülmüştü bu evde ama Pera'ya sadece cehennemin içine adım atacakmış hissi yaratıyordu. Belli etmemeye çalışarak omuzlarını dikleştirip basamakları tırmanmaya başladığında yalancı bir tebessümle kendisine içeriyi işaret eden kadına baş selamı verdi. 'Elif hanımı görmek istemişsiniz. Buyurun salona geçin, kendisine haber vereyim.' 'Deha beye de haber verir misiniz?' kadın başını usulca salladığında Pera'da gösterdiği tarafa doğru adımlarını yönlendirerek girdi büyük salona. Etrafa göz atarken şöminenin üzerinde asılı olan fotoğraflara bakmak için ilerlediğinde yerinde olmadığı halde izi çıkmış eksikliklerde gezdirdi harelerini. Belli ki kısa zaman önce çıkartılmıştı fotoğraflar, hala yedi taneye yakını duruyordu ama bir eksiklik vardı. Emindi ki o eksik olan yerler de Fuat Kalaycı'ya aitti. 'Pera, kızım.' Kulağına gelen sesle gözlerini bahçe kapısına çevirdiğinde kendine gülümseyerek yaklaşan Afitab hanıma hızlıca ilerleyerek öptü elini. 'Sizi göreceğimi düşünmüyordum. Nasılsınız?' 'İyiyim tatlım. Hem Elif'in, hem de Deha'nın yanında olmak istedim sadece. Beklemiyorduk seni? Bir problem mi var?' kadının telaşlanan haliyle başını sakince sağa sola salladığında kendini çekmesine izin vererek oturdu koltuğa. Hemen yanına yerleşip hala gülümseyen kadınla dudaklarını ıslatmaktan da geri kalmadı. 'Hem iş için uğradım hem de Deha ile konuşmak için. Pamir odadan çıkmadığını söyledi.' 'Pera.' Kurduğu cümlenin arkasından Elif hanımın da naif tınısını duyduğunda hızlıca oturduğu yerden ayaklanarak gülümsemesini büyüttü. Kadının yüzündeki garip ifadenin farkındaydı. Resmen bir ruha dönüşmüş teni, artık koyulaşmaya başlamış halka halka duran göz altları, bir de nedenini bilmese de tuttuğu madalyon gibi olan kolye vardı. Bitkin görünüyor, hatta hasta gibi duruyordu. 'Hoş geldin.' 'Hoş bulduk Elif hanım.' 'Otursana, ne içersin?' kapının dibinde bekleyen çalışanla başını sağa sola sallamaktan kaçınmadı. Afitab hanımı, Elif hanımı görmesine rağmen ev hala üzerine üzerine geliyor, duvarların arasında sıkışıyor gibi hissediyordu. Sadece yapması gerekeni yapıp bir an önce buradan çıkmak için an kolluyordu kadın. 'Hiçbir şey almayayım ben. Şey... Sizi üzecek biliyorum ama-' 'Dağhan'a bir şey mi oldu?' kadın büyümüş gözleriyle kendine bir adım daha yaklaştığında durumun yanlış anlaşılmışlığıyla hızla başını sağa sola sallayarak kadının uzattığı elini tuttu. 'Hayır, kesinlikle hayır. Bana bir fotoğraf gerekiyor, malum magazini susturmam lazım.' 'Ne fotoğrafı?' rahatlamış içiyle mırıldandığında Pera'nın gözleri yeniden şöminenin üzerindeki boşluklarda dolaştığında sonunda Elif hanıma dönebilmişti. 'Aile fotoğrafınız. Dördünüzün de olduğu veya Dağhan, Deha ve Fuat beyin olduğu bir fotoğraf. Var mı?' yüzünü buruşturarak çekinircesine mırıldanırken Elif hanım az önce kendisinin baktığı noktaya dönüp derin bir nefes aldı. 'Her aile gibi bizim de var tabi. Melek, albümü getirir misin çalışma odasından.' Kapının oradaki genç kadın harekete geçtiğinde Elif hanım tedirgince koltuğa oturmuştu ki Pera'da az önce kalktığı yere tekrar yerleşti. 'Yenge.' Deminden beri bahsi geçmeyen, Elif hanımın gözlerinin büyümesine neden olup şaşkınlıktan kendine odaklanmasını sağlayacak konu Deha'nın sesiyle ortaya döküldüğünde Pera usulca zayıflamış adama çevirdi bakışlarını. Aslında bu konuyu açmakta, şu dönemde gündeme gelmesi de istediği bir şey değildi ama Deha'nın halini görünce zerre önemi kalmamıştı bunun. 'Ne bu halin Deha?' gözlerine inanamıyordu. O güçlü, umursamaz duran Deha gitmiş yerine eşofmanlarıyla bir bütün olarak gerçekten depresyona girdiğini belli eden mor gözaltlarıyla bir adam geçmişti. Üstelik yüzü öylesine çökmüş görünüyordu ki Pera bir an adamın tek lokma yemek yemediğini düşündü. 'Biz çıkaramadık yengesini duyunca çıktı odasından paşam. Madem sözünü dinliyor sen laf anlat kızım bu çocuğa. Adam akıllı yemek yemiyor.' Afitab hanımın sitemkâr sesi kulağına ilişirken göz ucuyla Elif hanıma baktı Pera. Bu kez annesine şaşkınlıkla bakıyordu kadın. Olmazdı ki bu kadar da. Adamın kocası toprağın altına girmiş, oğlu hapse düşmüştü ve oğlunun sevgilisini öğrendiği gün kendisinden magazini susturmak için fotoğraf isteniyordu. Eğer ki kendisi Elif hanımın yerinde olsa ortalığı yıkardı, böyle sakin sakin kesinlikle duramazdı. Hatta medyanın bu ısrarına karşın da tepkisini net bir şekilde gösterirdi. Kadıncağız ise sadece şok olmuş gözleriyle bir küçük oğluna bir de annesine bakıyordu. 'Abimin yerinde benim olmam-' 'Deha!' Pera gözlerini belerterek sonunda sesini çıkardığında onun omuz silkmesiyle beraber içeri giren çalışana baktı. Kadın sakince orta sehpaya albümü bırakıp birkaç adım gerileyerek beklemeye başladığında derin bir nefes aldı Pera. Evde bu konu konuşuluyor mu bilmiyordu ama çalışanın yanında konuşulmaması gerektiği konusunda emindi. Ne olursa olsun dava seyrini her türlü tanık ve delil değiştirebilirdi. Üstelik ne kadar gülümsemeye çalışsa da kadını sevememişti. Bakışları Afitab hanımda, daha sonra Elif hanımda gezinse de son olarak Deha'yla çarpışınca adam sıkıntılı nefesiyle koltuğa bedenini bırakarak döndü Melek hanıma. 'Melek hanım müsaade edebilir misiniz?' 'Tabi istediğiniz bir şey olursa mutfaktayım.' Kadın kapıdan çıkar çıkmaz Pera gözlerine gözlerini diktiği adama kızgın kızgın bakmaya başlamıştı bile. Abisinin bütün telkinlerine rağmen kendisini dağıtmış Deha'nın ağzını yüzünü dümdüz etse garip karşılanır mıydı acaba? 'Bu mevzuyu ortada mı söylüyorsun sen? Ayrıca Afitab hanımın söylediği de ne? Sen evde kendini odaya kapat, yemeden içmeden kesil diye mi yaşanıyor bunlar? Deha, Dağhan'ın sana nasıl yaklaştığını bilmem ama seni kendine getirmek için benim yöntemlerim çok etkili olur. Anlatabildim mi?' 'Fırça atmaya mı geldin yengecim? Bende ne bileyim depresyon hırkalarımızı giyer oturur ağlaşırız falan diye düşündüm. En son sen de odanda pencere önünde oturuyordun çünkü.' İkisinin de birbiriyle irdeleşen halleri salonda bomba etkisi yaratabilecek potansiyelde olsa da Elif hanım için durumun farklılığı sesinden anlaşılıyordu 'Durun bir. Ne yengesi? Neler oluyor?' anlamasa da hala nazik çıkan ses tonuyla Pera başını usulca geriye attı. Oğlu hapiste olan bir kadının bunu böyle öğrenmesi ne kadar doğru olurdu ki, üstelik ananesi bile biliyorken annesinin bilmiyor oluşu zaten kötü dönemden geçen kadına ne tür şeyler yapardı? Yok, kesinlikle bu evden çıkamayacak, tam da olduğu yere küt diye bayılacaktı. 'Yengem işte anne. Abimin sevgilisi...' Deha umursamazca mırıldandığında her gün dile getirdiği bir şey anlatan ruh haliyle bacak bacak üzerine atarak bakmaya devam etmişti Pera'ya. 'Benim haberim yoktu bundan.' 'Normal olmaması. Yani ben Fuat beyi öldürdükten sonra abim üstlenip direkt olarak teslim olunca anlatmak için zamanı olmadı.' Pera şuracıkta Deha'nın rahatlığı yüzünden kafasını duvara sürte sürte kıvılcım çıkarabilirdi. Hiç olmadı gırtlağına dahi çökebilirdi. Nasıl hem umursamaz, hem de bir o kadar dert edinebiliyordu ki bu adam kendisine. Çaktırmamaya çalışarak cimciklediğinde adam kıpırdansa da duruşunu bozmadan omuz silkmişti bile. Hiç tanımayan insanlar gelip Pera ve Deha'nın çekişmelerine baksa kesinlikle kardeş olduklarını falan düşünürdü. Bir yanda uslanmaz küçük çocuk, diğer yandan kendine gelmesi adına sürekli tepkisini belli eden ablası... 'Şunu söyleyip durmasana Deha. Ne olsun istiyorsun? Kendinde içeri girip, abinin de mahkemeyi yanıltmak, sanık korumak ve delil karartmaktan tekrar ceza almasını mı? Bugün sende de Pamir'de de bir şey var.' Sıkıntılı sesine rağmen göz ucuyla Elif hanımı süzse de muhtemelen kadın sevgililik konusunu oğlunun hapiste oluşunu hatırlamasıyla atlayarak gözlerinin dolmasını sağlamıştı. 'Pamir abinin neyi var?' 'Ortalığı toparlamak adına magazin dünyasının içindeki bir arkadaşımla konuştuğumda bana Mars'a mekik indirmişim gibi baktı. İlk kez ben işimi yaparken şaşırıyor birisi. Ben senin basından kaçmak için evde olduğunu düşünürken sen kendini yargılıyorsun. Nida zaten salak oldu, hem senin hem Dağhan'ın işine koşuyor, saat başı gelip yıkılmış bünyesiyle karşıma yığılıyor. Hanginize yetişeceğim?' sonunda isyan etmesiyle beraber odada bulunan iki kadın kaşlarını havalandırarak Pera'yı izlemeye devam etseler de Deha koltuğun boş tarafına elini vurup kadının yerleşmesini bekledi. Pera deminden beri ayakta oluşunu yeni fark edercesine Deha'nın yanına oturduğunda onun baygın gözleriyle gülümsemesine tebessüm etti. 'Eş durumundan ilk sıraya beni almanı temenni ederim doğrusu. Nida ablaya fazla takılma, söz konusu iş ise o zaten kendisini kaybediyor. Madem saat başı geliyor bırak yığılsın kahvesini içip işe geri dönsün. Pamir abi için yorumum yok, o odasından çıkıp fazla normal insanlarla karşılaşmaz, o yüzden çalışıyor olman garip gelmiştir. Kendinden başka çalışan biri olmadığına dair düşünceleri var diye tahmin ediyorum. Bana gelirsek, aynı duruma abim o delikten çıkana kadar istikrarlı şekilde devam edeceğim.' 'Pekala... O halde sana zaman kazandırayım.' Bakışları yanında hala dalga geçer gibi oturan adamdan Elif hanıma yöneldiğinde onun çoktan albümü eline aldığını görerek çantasındaki şirket telefonunu çıkardı. 'Haberin olsun sosyal medya hesaplarını bir süre ele geçiriyorum.' 'Kullanmaya niyetim yok zaten de ne yapacaksın ki?' Elif hanımın uzattığı iki fotoğraf karesini parmakları arasına aldığında derin bir nefes alarak Deha'ya çevirdi gözlerini. 'Gitmediğin cenaze için bahane uyduracağım.' 'Fotoğraflar?' 'Onu da akşam görürsün.' Bir çırpıda Deha'nın bileğini tutarak öne doğru çektiği gibi adamın parmakları arasına ilk kareyi yerleştirip fotoğrafı çekmiş, ardından ikinci fotoğraf için de aynı şeyi tekrar ederek telefonu çantasına tekrar atıp Elif hanıma fotoğrafları uzatmıştı. 'Sizi rahatsız ettiğim için kusura bakmayın habersiz gelmek istemezdim.' Bakışları iki kadında dolaşırken mırıldandığında Afitab hanımın sevecen gülümsemesi ve Elif hanımın güven verircesine olan bakışıyla beraber tekrar Deha'ya döndü. 'Sana yemek ısmarlamamı ister misin?' adam başını sağa sola salladığında göz devirerek tek kaşını kaldırdı bu kez. 'Kahve?' 'Senden korkuyorum, biliyorsun...' 'Benden sonsuza kadar kaçamayacağını bildiğim kadar iyi biliyorum bunu.' 'Abim güzel yemek yaptığını söyledi, yaparsan olur.' Zora sokmak adına mırıldandığında Pera'nın itirazsız başını sallamasıyla beraber sıkkınca bıraktı nefesini. Umudu biraz olsun direncinin kırılmasıydı fakat kadın yine de gayet rahat halde onay vermişti. El mecbur diyerek oturduğu yerden kalktığında ananesi ve annesiyle vedalaşan kadını da takip etti. Evde durmak kendine de iyi gelmemişti Deha'nın. Odasında kaldığı tüm müddet boyunca defalarca aklından gidip suçu itiraf etmek geçmişti ancak Pera'nın söylediklerinde haklı olduğunu biliyordu. O gün abisi teslim olurken gram içi yanmamıştı babasını öldürmesine ancak bileğindeki kelepçeleri gördüğü dakika neden diye sorgulamıştı kendini. Şimdiye kadar da abisinin bunları yaşamasının haksızlığını yargılayarak kendine ceza vermek istercesine o dört duvar arasına kalmıştı. Tüm hayatı boyunca kendisi için elinden gelen en iyi şey olmuştu yaptığı fakat abisinin bir girdap içine girmesi tüm benliğini sorgulatmıştı. Hatta bir ara isyan edip abisine bile neden yaptın demişti. Bunca yıl kendisini korumuş, içinde büyüdüğü kaosu göz ardı etmesini sağlamış adamı bir de hapse sokmuş olmak içinin kolay kolay kabulleneceği durum değildi en nihayetinde. Pera'nın ustalıkla ocağın başında iş yapıyor oluşunu izlemeye devam ederek derin bir nefes aldı. Abisi bir kez aşık olmuştu, onda da delicesine sevmişti. Bunu bilmeyecek, görmeyecek kardeşlerden değildi. Gözlerinin nasıl ışıldadığını, Pera'ya her baktığında olduğu ortamdan uzaklaştığını fark ediyordu. Ne kadar kendisi Pera'dan korktuğunu söylese de kendisine abla gibi olmuştu kadın. Çekinmeden yüreğindeki ne ise söyleyen, hatta şu an olduğu gibi nazına oynayan, abisinin olmadığı zamanlarda destek olma çabasına giren biriydi. 'Abimin seni neden sevdiğini daha iyi anlıyorum.' Masaya dirseğini yaslayıp eline de çenesini yerleştirdiğinde Pera bakışlarını tavadan alıp Deha'ya çevirdi. 'Nedenmiş? Yemek yapmayı biliyorum diye mi?' 'O tip mevzular bizim ailede önemsiz, takmaz yemek yapmanı veya yapmamanı. Kendisi güzel yapar zaten, sadece... Üzülüyorsun, bakışların bile belli ediyor ama sen kalkıp tüm ağırlığa rağmen sırf nazım için yemek yapıyorsun. Garip ama güzel.' Omuz silktiğinde Pera gülümseyip tavadakini iki tabağa ayırarak yaklaştı yanına. Yüksek tabureye yaklaşıp tabağın birini Deha'nın önüne bıraktığında derince soluklandı. 'Nazın için yapmıyorum ki, istediğim için yapıyorum. Hem mutfakta olmak iyi gelir bana da. Soğutma hadi.' Tabağı işaret ettiğinde Deha'da yemekten bir çatal aldı. Abisine olan sevgisi hiçbir durumla boy ölçüşemezdi onun. İçten içe neden yaptığının farkındaydı ancak yine de bir yerden sonra kalbine dokunuyordu bu durum. 'Özür dilerim.' Çekingen mırıldanmasıyla bakışlarını tabaktan ayırmadı. 'Ne için?' zorlukla bakışlarını tabaktan çekerek Pera'ya diktiğinde derince nefeslendi. 'Benim yüzümden oldu. Baksana duruma, eğer izin vermeseydim, belki şimdi tatile çıkardınız, yaz geliyor nasılsa. Abim hep bu dönemlerde çıkar tatile zaten, kesin Bodrum'da olurdunuz. Ne bileyim işte, ayırdım bayağı sizi, o yüzden özür dilerim.' 'Sence onun yerinde olsan abin yaşamayı hatırlar mıydı? Sen içeride iken tatile çıkabilir miydi?' 'Çıksaydı, inan içlenmezdim yani, hatta kafaya takmıyor diye mutlu olurdum. Ama böyle sizin mutluluğunuza resmen kilit vurdum. Geçen görmeye gittim, garip geldi abim. Herhalde ben onu cübbe ile görmeye alışkınım, ondan oldu.' 'Boş ver buna dertlenmeyi. Abin için faydalı bir şey yapmak istiyorsan kendine gel, tabi beraberinde şirkete de.' 'Gelirim.' Gülümseyerek tekrar tabağına çevirdi bakışlarını. 'Hiç denk geldin mi cübbeli fotoğrafına? Tekrar aşık olacağını garanti ederim.' Tekrar kendine baktığında Pera başını sağa sola sallayarak gülümsedi. Deha çatalı bırakıp cebindeki telefonu çıkararak galeride gezinirken sonunda bulmuş olmanın mutluluğuyla kendisine çevirdi. 'Yüksek lisansının bittiği gün.' Açıklamasına başını onaylarcasına salladığında derin bir nefes aldı Pera. Hakkı vardı, sanki yıllar öncesinde tanıması gerekiyordu Dağhan'ı. Uzun soluklu, derin, yılları aşmış bir sevdaya bulanmak ister gibi hissetti. 'Avukat olmak için doğmuş diyebilirim ona herhalde. Çok yakışır cübbe, hiç savcı, hakim olmayı da düşünmedi üstelik. Mükemmel kurtarışları vardır ama, en zor davada öyle bir savunur ki suçlu olduğunu bilsen de masum olduğunu düşünürsün insanın. Tutkuyla bağlanırsın ya bir şeylere. Abimin tutkuyla bağlı olduğu şey mesleğiydi. Şirketin başına geçmek istemedi mesela, yani ailenin olan. Sonra diğer şirketi kurdu, ilk başta sadece avukatı olmak istedi. Sonra nasıl döndü dolaştı bilmiyorum, gerçi Nida ablayla kavga etti o yüzden sanırım bir baktım oturmuş koltuğuna.' 'Ne kavgası etti?' ekranı kararan telefonu kenara bıraktığında Deha sırıtarak bakmaya başladı. 'Abim gizli hissedar olacağını, işlere karışmayacağını, tüm imza yetkilerinin üçümüzde olacağını söyledi bir toplantıda. Kendisi için de ufak bir ofis tasarladı kafasında avukatlığına devam edecekti. Nida abla ortalığı birbirine kattı, biz bu yola beraber çıktık, sen şimdi tüm işten elini ayağını çekemezsin, hayal ederek kurduk şirketi falan diye, abimde bu mevzulardan anlamam dedi harladı ateşi. Tabi hiç birimiz salak değiliz, tüm raporlar, çalışma planları abim sayesinde yapıldı, Nida abla da oradan vurdu, yalan söyleme diyerek.' 'İşini yapması kötü değildi ki, Nida neden o kadar tepki verdi?' kaşları çatılırken Deha'nın gülümsemesi kaybolmaya başladı. İç çekip önündeki makarnadan bir çatal daha aldı. 'Nida abla da işini yapmasını isterdi, bileğinin çok sağlam olduğunu da bilirdi ama o dönem evin içi garipti. Abim de sürekli ölümden bahsetmeye başlamıştı, intihar etme ihtimalini düşündü sanırım Nida abla, o yüzden şart koştu. Abim büyük hissedar olarak adını duyurmazsa direkt olarak çekileceğini söyledi. Yani aslında şirketteki varlığını belirtsin, aklında intihar düşüncesi varsa üçümüzü düşünerek yapamasın diye bel bağlattı.' 'Dağhan ve intihar?' kaşları şaşkınlıkla havalanırken Deha başını sallayarak onay verdi kadına. 'Oldu öyle bir dönem. Abim çok fazla konuşmaz normalde sosyal çevrede fakat bizimle de susmak nedir bilmez. O zamanlar kötüydü, gözleri donuk, dili tutulmuş gibiydi. Daha önce teşebbüsü de oldu, yanılmıyorsam on yedi, on sekiz yaşlarındayken, son anda yetiştirdiler hastaneye. Birkaç kez tabletine bakarken intihar haberlerini okuduğunu gördüm. O aralar işte biz tümden tepesine bindik. Ben yoksam Pamir abi, o yoksa Nida abla beş dakika yalnız bırakmadık desem yeridir. En son kendi kendine destek almaya başladı.' Kadın duyduklarıyla sertçe yutkunurken Deha iç çekerek kırgın bir gülümseme gönderdi. Çok şey görmüşler, geçirmişler ve çok şeye kırılmışlardı. İnsanın bir noktadan sonra dayanma limiti kalmazdı ya, sadece Dağhan için değil, herkes için o seviyeye ulaşılmıştı. Pera'nın kulağından giren cümleler kalbinde ince bir sızı olarak iz bıraksa bile gerçekler vardı ortada. Kendini parçalayan, canını yakan, bir boşlukta mücadele edilmesine sebep olan gerçekler. 'Eline sağlık bu arada, ben kaçayım, sen de dinlen. Tüm gün şirkettesin zaten.' Deha'nın yorumuyla son tabağı da makineye yerleştirip bileğinin içine dönmüş saatine baktı. Elfe'nin koşuşturmasının farkında olduğu için geç geleceğini zaten biliyordu. 'Sıkma daha fazla canını, şirkete de gel artık.' Deha'yla beraber kapıya ilerlerken onun başını yarım yamalak sallamasıyla yolcu edip adımlarını direkt olarak odasına yönlendirdi. Üzerindeki eşofmanın ceketini çıkarıp kenara bırakarak örtünün altına girdiğinde bakışları dışarıdaki sokak lambalarında olsa da uykunun içine çekildiğini hissederken düşündü. Kendi kendini keşfetmesi gereken yaşlardayken genç bir adamın hayattan bu kadar kopmak isteyişi kaderin acımasız yüzü olabilirdi belki de. Deha'nın tüm anlattıkları gerçekte var olmuş yaşanmış şeylerdi. Bir annenin yaşadığı zulme daha fazla göz yummak istememek, onun yerinde hayata tamamen gözlerini kapatmak acımasızlık değil de neydi ki? Elif hanımın tüm karşı çıkışları, isyanları, kendini parçalarcasına karşı çıkışları kalbine indirirdi insanın. Dağhan'ın da kalbine çoktan indirmişti belli ki. Çünkü bir çocuk en çok annesinden yenilir, en çok annesiyle yenilenirdi. Yüzüne çarpan aydınlıkla yataktan çıktığı gibi duşa attı bedenini. Duştan çıkıp hazırda duran kıyafetlerini giyip makyajını yaptıktan sonra elindeki telefona düşen bildirimle odasını terk etti. 'Günaydın biricik.' Önündeki kaseye yorgunlukla düşmanı gibi davranan koltuktaki Elfe'nin yanağını sıkıca öptü anında. 'Sana gün aymaktan var geçmiş Elfe'm. Ben çıkıyorum, Tümer gelmiş, Dağhan'a uğrayacağız, sonra şirkete geçerim. Sende dinlen.' 'Selam söyle bal arkadaşım.' Elfe'yi tekrar öpüp çıkış kapısına ulaştığında asansörü çağırdı. Gelen kabine geçip aşağı inerken nemli saçlarını da düzeltmişti ki sonunda binadan da dışarı atabildi bedenini. Kapının önünde sigara içen Savaş'a elini kaldırıp selam verdikten sonra Tümer'in yan koltuğuna da yerleşti. 'Sabah şerifleriniz hayırlı olsun Pera hanım.' 'Sizlerin de efendim. Ne bu ciddiyet?' her metrede Dağhan'a yaklaşıyor olmanın mutluluğuyla gülümseyerek baktı Tümer'e. 'Seninkiyle her sabah aynı muhabbeti yapardık okurken, oradan aklıma geldi. Salon erkeği işte.' 'Sevgilimin nazik oluşundan neden kötü bir şey gibi bahsediyorsun?' gözlerini yoldan çekip kaşlarını havalandırdığında Tümer'in kahkahası arabanın içinde yankılandı. 'Sevgilin sadece nazik değil ki, sanki kraliyet ailesinde doğmuş herif. Sabah şerifini hayır eder, çalışmaya ilk başladığımız dönemde sürekli bey der, mesai bitse de diline yapışmış o zaman da bey derdi. Acayip havası vardı ama New York'da olan ofiste.' 'Ne gibi bir hava?' 'Şimdi arada kıskansam da Dağhan beyler yakışıklı bir herif. Oradan zaten bir adım öne geçiyor. Çok centilmendir, denk geldin mi bilmem ama Nida'yla çocukluk arkadaşı onlar, samimiler yani, bir yemekte falan hala sandalyesini çeker Nida'nın. Kafası hesap makinesi gibidir, ofiste bir onun asistanı yoktu. Enteresan şekilde davalara bizim asistanla bile geç kalma payımız olurken, o geç kalmazdı. Özel günleri unutmaz, unutmadığı gibi takvime bakma ihtiyacı hissetmezdi bile. Bak ben o herifin hamburgeri bıçakla kestiğine şahit oldum, şaka değil ama kötü. Hamburgere hakaret bu.' Pera istemsizce kahkahasını serbest bıraktığında geldikleri cezaevinin önüyle arabadan indiler. 'Bekleyeceğiz biraz.' 'Neden?' 'Boş ver, bekleyelim. Kötü bir durum yok.' Omuz silkip arabaya yaslandığında aklına gelen sosyal medya durumuyla telefonundan Deha'nın şifresini girdi. Çektiği iki fotoğrafı da kontrol edip en net olanını seçerek derin bir nefes alıp bakışlarını çevrede gezindi. Deha'nın ruh halini düşünemezdi, hayal bile edemezdi. Bu zamana kadar abisi olmadığı için pek imkanı da yoktu zaten. Yine de durumu içselleştirmeye çabaladığında derin bir nefes alarak babasını düşündü. En büyük korkusu onu ve annesini kaybetmek olabilirdi herhalde. Aklına gelen cümlelerle parmakları istemsizce klavyede dolaşmaya başladı. Yalnızlık sizinle başlayıp, sizinle bitiyor. Hayatın bu resti hiç hoşuma gitmedi. Fotoğrafı yüklemek için dokunduğunda kararmış içiyle bir kez daha derince soluklandı. Yıllar geçse ve ortada olan hal bir an önce dağılsaydı keşke. Dağhan'ın ve Deha'nın içindeki enkazı bilemezdi ancak empati yapma gibi bir hamlesi olursa şuracığa yığılırdı Pera. Daha fazla dalmamak için başını sağa sola sallayıp kendine gelmeye çabaladığında gözleri de bir telefonu bir elindeki dosyayla uğraşan Tümer'e döndü. 'Neyi bekliyoruz Tümer?' Dakikalar olmuştu, dakikalardır Tümer elindeki dosyalara bakıyor, bekle diyor ve belgeleri göstermek için cezaevi kapısına yaklaşma girişiminde dahi bulunmuyordu. Boşu boşuna bekledikleri durumdan ise bir haber haldeydi. 'Özel izin çıkarttırdım, Dağhan ile daha uzun ve müdürün odasında görüşeceksin. O yüzden biraz sabredebilir misin?' elindeki klasörün kapağını kapatıp sıkkınca konuştuğunda Pera gözlerini yeniden devirerek yaslandı arabaya. 'Tamam da neden bekliyoruz?' 'Bu yüzden.' Başıyla ilerideki taksiyi işaret ederek bu kez Tümer bedenini yasladığı arabadan ayrılmıştı ki Pera bakışlarını taksiden inen bedene çevirdi. Gözleri donuklaşmaya başladığında ne kadar gergin olsa da bir o kadar da gülümsemeye çalışan babasıyla göz göze geldiğinde boğazındaki yumruyu gidermek istercesine yutkundu. Aylardır kaçak dövüştüğü babası şu an tam karşısında, cezaevi önünde, yanında Dağhan'ın avukatı varken kendisine bakıyordu. Kaçıp kurtulma çabasına girdiği her detayla şimdi mi yüzleşecekti sahiden? 'Baba...'
|
0% |