Yeni Üyelik
33.
Bölüm

Bölüm 31 - Yaratık Mı Diyorsun Sen Bana?

@biceruvar

Yeniden merhabalar pandispanyalarım... Yine bir gece vakti, benim için zaman 01:50 civarlarındayken sizlere klasik Pazatesi bölümü getirdim. Yorumlarınızı o kadar çok okuyup güç alıyorum ki ne ben anlatabilirim ne de kelimeler yeter inanın, sadece yukarıdaki parçada olan gibi diyebilirim ki, 'Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku.'. Neyse, çok duygusala bağlayıp uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakayım...

Bu arada söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,
instagram: BiCeruVar

 

'İlk defa nefesimi, ilk defa kalbimi, ilk defa kendimi hissediyorum. İlk kez bu kadar görüyorum kendimi yüzlerce kez aynaya bakmış olmama rağmen... İlk kez çocukmuş, ilk kez içimde kapkara bir gecede sokak lambaları ışıl ışıl yanıyormuş, ilk kez uzun bir yola çıkıyormuş gibi hissediyorum.'

'Sen bana bakarken, bütün ezberlerimi unutuyorum.' Pera'nın parmakları yüzünde yer bulduğunda usulca gözlerini kapatarak nefeslendi. Biri huzuru mu sorguluyordu? Dağhan'a göre şu ana şahit olduktan sonra bir daha asla, hiçbir huzurdan tat alamazdı o sorgulayan. İçindeki kanat çırpan her kuş birbiriyle çarpışıp ardından yolu bularak çiziyorlardı rotalarını ve bundan zerre pişmanlık duymuyorlardı. Dağhan'ın ise rotası belliydi... Rotasız ama ulaştığı konum Pera olacaktı. Çizgisiz, devamında ne yapacağını bilemediği, daha ne kadar sevebileceğini tahmin dahi edemediği bir yoldan ilerleyecekti... O yolda ise sevgisi asla yeterli gelmeyecekti kendine bile...

Deniz masadaki tabakları kaldırıp kahveyi kış bahçesine çevrilmiş alana getirdikten sonra evden çıkmıştı. Pera kolunun altına kedi gibi sindiği adama daha çok sokulup bahçede gözlerini gezdirdiğinde derin bir nefes alarak şimdiye şükür çekti. Hayat o kadar garip geliyordu ki ufacık bir an tüm zamanı alt üst edebilir, insana fırsat kadar dezavantajlar da sunabilirdi. Başının üzerindeki dudaklar üç saat önce kendisine uzanmak için bile belge ve izin gerektirirken şimdi istediği vakit öpebiliyordu mesela.

'Bazen hiç bitmeyecek gibi geldi...' Dağhan mırıldanıp sigarasından derince bir nefes çektiğinde başını hafifçe kaldırarak baktı adama. Kokusunda, dokunuşunda kaybolup, kendini tekrar buluyordu resmen.

'Seni o kadar yalnız bıraktım ki, bunun nasıl affının olacağını içim almadı. Yani, ne bileyim... Daha yeni başlamışız, her şeyi koymuşuz ortaya ve bir anda seni bensizlikle sınayıp, sensizlikte kavrulmaya başladım.' Bedenini hafifçe çektiğinde adamın bacaklarının üzerindeki dizlerini okşayan parmaklara gülümsedi. Elaları kendine hasret dönerken tebessümü yüzünden bir an kaybolmadı.

'Özür dilerim güzelim, bu savaşın en masumu olduğun halde en çok yara alanı olduğun için özellikle, affet beni.'

'Benim gönlüm hiç senin özrünü beklemedi ki. Ben sevdim Dağhan, seni sevmeyi de beklemeyi de sevdim. Özür dilemene gerek yok.' Başını sağa sola salladığında adam parmakları arasındaki sigarayı söndürüp kendini saran kolunu sıkılaştırarak kucağına çekti. Alnını alnına yasladığında kapanan gözleriyle derin bir nefes aldı.

'On bir ay... On bir ay sabrettin ya hani, şu saatten sonra çekip vursan ah diyen namert olsun.' Kara gözlerine zincirlenmiş gibi bakan elalarla yaklaştı adamın dudaklarına. Sanki içinde bir yangın vardı ve o yangındaki susuzluğa bir tek Dağhan son verecekmiş gibi öptü. Kendini saran parmaklar belini okşadığında ilk kez oksijenin bedenine sadece nefes alarak değil severekte etki gösterebileceğini hissetti. İnce parmakları adamın yeni kesilmiş sakallarının bıraktığı pürüzde dolaşırken nefes alabilmek adına ayrıldı dudaklarından ancak Dağhan bir çırpıda ayağa kalkıp bacaklarını beline dolamasını sağladı.

Nereye gittiği önemli olmazdı insanın. Bazen gidilen yol ve manzarası hayatı sekteye uğratacak kadar güzel olurdu. Tişörtünün kaymasıyla açılan teninde hissettiği dokunuşta öyle bir sekteydi işte. Dağhan'ın adım attığı her basamakta dudakları, nefesi daha çok bulaşırken sırtının değdiği yatakla adamın öpücükleri boynuna indi. Göğsünün tam orta yerinde bir savaş vardı Pera'nın ve bu savaş ilk kez tarafsızdı dünya üzerinde olmayacak şekilde. Sevişirken tek bir beden, koca bir ruha dönüşüp harman oluyordu. Tüm varlıkları bir anda çarpışarak ortak paydada birleşiyordu. Teninden kopan dudaklarla simsiyah gözlerine boğuk elalar çarptığında bir kez daha kapandı dudaklarının üzeri.

Parmakları sanki keşfetmek istercesine adamın saçları, ensesi, omuzları, sırtında gezinirken aslında farkındaydı Pera. Kayboluştu onlarınki. Tüm zamanlar içerisinde yitip gitmek, bir kez daha başlamak, bir giz gibi bu sefer gerçekten yaşamaktı. Çocukken öpünce geçer derlerdi ya, belki de tüm geçmişin acı sancısı sevişirken yok olur diye daha çok karışıyorlardı birbirlerine.

'Seni sevmenin hatırlattığı özgürlüğe tutkunum...' adamın dudakları dudaklarından koptuğunda kendini bir uçurumdan atarcasına dökülen kelimelerle birleşti ruhları tekrar. Belki de geçen her dakika daha çok pelesenk oldu benliklerine, belki de her özgürlük daha çok sarılıp dokunmak olarak kaldı. Fakat ikisi de birbirine sadece dokunmak için dokunmadı. Belki de gece vakti bir şiir oldular o da Ahmet Hamdi Tanpınar'a denk geldi;

Rüya ile

Hayal arasında

Hayal ile

Hakikat arasında

Yalnız sen varsın!

Yaslandığı duvarla beraber Dağhan'a gülümseyip göz kırptığında önünde durduğu kapıya usulca vurdu. İçeriden ses soluk çıkmadığında ise hafifçe omuz silkerek gülümsemesini daha da genişletmişti.

'Deha... Sana bir şey göstermem gerek...'

'Dünyayı kurtarıyor mu yenge?' uzaktan da olsa gelen karşılıkla sırıtmaya başladığında birkaç tıkırtı duyuldu kapının ardından.

'Kimin dünyasını sorduğuna göre değişir...' sonunda kilit sesi duyulup kapı aralandığında Deha olduğu yerde çakılı kaldı. Pera'yla uğraşacağını belli eden gülümsemesi yüzünde daha da genişlerken şokta olan hali tavrı da iyice ortadaydı artık.

'Abim!' bir çırpıda adama sarıldığında Pera geride de dursa beklediği dakikaların sonunda dudaklarını ıslattı.

'Beni bu kadar çabuk görmezden geleceğini birisi söylerse katıla katıla gülerdim.' Hala sarılan iki adama karşı konuştuğunda aylar sonra gözlerinin içi parlayan Deha'da sonunda kendisine bakabilmişti. Kendinin inanamayan halini şu an bire bir Deha'nın bakışlarında görüyordu. Ama her detayın ötesinde içinin huzura kavuşması o kadar netti ki kim ne derse desin adamın bu huzurdan kopabileceğini düşünmüyordu.

'Niye haber vermediniz? Böyle tek başına-'

'Tek başına?' Pera gözlerini büyüterek bakmaya başladığında Deha kadını da çektiği gibi sarıldı.

'Senin için diyorum yengelerin bir tanesi. Sen tek başınaydın ya hani...'

'Yedim say.' Başını sağa sola sallayarak güldüğünde Deha sonunda kendinden de ayrılmıştı ki kısa bir anlığına da olsa abisini baştan ayağa süzdü. Aklının ucundan geçmezdi karşısında göreceği, bir anda çıkıp gelebileceği. Aylardır o dört duvara sıkışıp kalmış olması tüm benliğini rahatsız etmişti. Şimdiyse tam karşısında gülümseyerek, özgürce duruyordu adam.

'Afitab sultanım mutfağa girmiştir bile, hadi inelim aşağıya. Çok zayıflamışsın zaten, annem de kendini kaybetmiştir.'

'Gram yemek yiyecek yerim yok Pera ve Deniz sağ olsunlar, onlara da açıkladım ama...'

'Ama anne kız umursamadılar tabi. Pamir abilerin haberi var mı?' üçü de merdivenlere yöneldiklerinde Dağhan bir kolunun altına kardeşini, diğer kolunun altına Pera'yı çekerek basamakları adımlamaya başladı.

'Yarın şirkette çıkacağım karşılarına. Düşüp bayılsınlar da azıcık eğlenelim.' Üçü de gülmeye başladıklarında sonunda girdikleri mutfakla çabalayan kadınları incelediler. Afitab hanım bir tencerenin başında uğraşırken Elif hanım çoktan ada tezgahın kenarındaki sandalyeye oturup önüne yaprakları çekmişti bile.

'Anane, anne vallahi tokum. Nereme yiyeceğim ben onları?' adam merakla sorsa da annesinin gözleri özlemle kendine döndüğünde başını omuzuna düşürerek baktı kadına. Bunca yıl çekmediği kalmamış, şimdi ise ilk defa özgürce bu mutfakta olduğunu hissetmişti. Sol tarafındaki sıkışmayı hissettiğinde derin bir nefes almaktan kaçınmadı. On bir ay, on bir ay Pera'nın özlemi dışında ufacıkta olsa pişmanlık yaratmamıştı adamda. O gün, o namlunun ucu kendisine dönükken bir anda atılıp silahı kapan kardeşi gözleri önünde tek el ateş ettiğinde gerçekten kendisi yapmak istemişti. Bu ağır vebali Deha'nın omuzlarından tamamen alabilecek olsa bir an düşünmeden yapardı fakat olmamıştı. Ne olursa olsun kendisinin dünyaya gelmesine sebep olan insanlardan birisi sinirle silahı kendine doğrulttuğunda Deha kadar atik olamamıştı işte. Sadece kendince en mantıklı olanı yaparak cezayı üstlenebilmişti.

Eğer ki o gün Deha'ya müsaade etmiş olsa biliyordu ki iyi şeyler yaşamazdı adam. Birkaç dakika içerisinde aklından geçen her detay yüzünden üstlenmişti zaten. Evet hasret çekmiş, kendini kapana kısılmış gibi hissetmişti ama o dakika bildiği tek gerçek vardı. Yerinde Deha olsa kalabalık bir koğuşa alacaklar, cezasını da kendisinden daha fazla tutacaklardı. Dağhan ise hem zamanında mesleği nedeniyle içeri girmesini sağladıkları yüzünden tek başına kalmış, hem de statüsü sayesinde daha az kalmıştı o çukurda. Kendisi sabretmişti ancak kardeşini tanıyordu değil on bir ay, bir ay sonra bile dik başlı, inatçı haliyle içerideki düzeni bozmaktan cezasına ceza katardı. Geçen on bir ayda sadece bu yüzden bile pişmanlık duymamıştı.

'Eve götürürsün paşam.' Afitab hanımın sesiyle gülümsediğinde kolunun altından sıyrılan kadınla beraber izlemeye başladı olan biteni. Pera kenarda duran boş oturağı çekip annesinin yanına yerleşmiş, Elif hanımın da şaşkın bakışları arasında yaprak sarmaya başlamıştı.

'Biz hallederdik kızım.' Elif hanım şaşkınlığından sıyrıldığı dakika konuştuğunda Pera Dağhan'a göz kırptı anında.

'Bakmayın siz Dağhan ve Deha'nın söylediklerine ben pek yemek işlerinden anlamam. Öğrenirim en azından, olmaz mı?'

'Sen mi anlamazsın?' Deha tek kaşını kaldırıp konuştuğunda Pera göz devirmekten kaçınmadı.

'Güzel yemek yaparım ama hiçbiri bir anne yemeği etmez Deha.'

'Uğraşma yengenle de bira kap gel bana hadi.' Dağhan az çok Pera'nın yapmaya çalıştığını anlayarak kardeşinin sırtına vurduğunda onun uzaklaşmasıyla boştaki diğer tabureye çıkarak hem annesine hem sevdiği kadına bakmaya başladı. Tabi bira kelimesinden sonra Afitab hanımın kısacık sert bakışları da gözüne çarpmamış değildi. Kadının derdi yemek yapmak yardım etmek değildi aslında. Belli ki Pera bu zamana kadar baskı altında olan annesine istediğini yapabilme özgürlüğü konusunda destek sağlayıp gönlünün kırılmaması için çaba gösteriyordu. Yoksa kadının kendisi de biliyordu, Dağhan tıka basa yemek yemişti. Gözleri Afitab hanımın bakışlarıyla tekrar çakıştığında onun da tebessümünden anlamıştı her şeyi.

Yokluğunda ne olup ne bitmiş, Pera kaç kez gelmiş, araları ne kadar samimi hale gelmişti bilmiyordu ama ananesi, Pera'yı severek doğru yaptığını onaylar halde gülüyordu. Önüne bırakılan şişeyi açtığında derince soluklanarak döndü tekrar annesine. Elif hanım işine devam etse de bir noktada böyle daha kolay olur diyerek Pera'ya bir şeyler gösteriyor, Pera ise itiraz etmeden gösterdiğini yapmaya çalışıyordu. Kaşlarını havalandırıp izlemeye devam ettiğinde ise Pera'nın karaları kendini buldu.

'Niye öyle bakıyorsun?'

'İlk defa yaprak sarıyor gibi davrandığın için olabilir mi sence?' çaba harcayan hali gerçekten de iyi oyunculuk istiyordu Pera'nın. Oturup yemeğini yememiş olsa gerçekten de ilk kez yaprak sarıyor derdi zaten.

'İlk kez sardığım için olabilir mi?'

'Şaka yapıyorsun?!' Deha dirseklerini tezgaha yaslayıp Pera'ya bakmaya başladığında kadın anında başını sağa sola salladı.

'Yoo.. Çok ciddiyim. Mantı da yapamam mesela.'

'Abi, Pera'nın bir şeyleri yapamıyor oluşu sana da biraz ütopik gelmiyor mu?' kardeşinin sorusuna başını onaylarcasına sallayıp karşılık verdiğinde Pera kafa kafaya vermiş iki adama kaşlarını çattı.

'Annem ikisine de erinirdi uzun sürüyor diye. Ravioli yapmayı da babamdan öğrendim, o da büyük büyük olduğu için. Yaratık muamelesi yapmasanıza bana abi kardeş.' Ters serdiği yaprağa Elif hanım müdahale ederken hala çatık olan kaşlarıyla da iki adama bakmayı sürdürdü.

'Abimi bilmem ama ben senin her şeyi yapabilen bir yaratık olduğunu düşünüyordum. İlk zamanlarda da söyledim senden korkuyorum diye zaten.'

'Al benden de o kadar.' Dağhan'ın cümlesiyle Pera dibindeki adamın dizine ayağını savurdu.

'Yaratık mı diyorsun sen bana?'

'Der miyim ben öyle şey... Süper Mario'sun sen.' Adam gülerek tabureden indiğinde Pera devirdiği gözleriyle tekrar işine dönmüştü ki çok geçmeden Elif hanımın sesi duyuldu.

'Abi kardeş bir olup ne diye kızımın üzerine geliyorsunuz. Gidip oyun falan oynasanıza siz.'

'Abi, annemin kız çocuk sevgisi pabucumuzu dama atmasına neden oldu. Artık Dağhan ve Deha'dan önce Pera var farkında mıyız?'

'En azından hızlı ve acısızdı. Böyle düşünelim.' Dağhan başını sallayarak kardeşine destek vermekten kaçınmadığında salona yönelmişlerdi bile. Ne olursa olsun, eğer ki kendinden önceye dahi koyacaksa annesinin Pera'yı korumasını sevmişti. Belli ki hayatının odak noktasında olan iki kadının da herhangi bir anlaşmazlığı, problemi olmayacaktı. Bu durumda Dağhan'ı rahatsız etmekten çok memnun ederdi zaten.

Pera karşısındaki adamın yakalarını düzelttiğinde parmakları arasında uzatılan yaka iğnesini de alarak gülümsemesini büyüttü. Dün gece Elfe'yi aradığında kız organizasyon yüzünden evde olmayacağını, elinden geldiğince erken gelmeye çalışacağını söylediğinde Pera bir çırpıda Dağhan'ın evine geçeceğim, Deniz'de orada, orada kalırım diyerek kadının içini rahatlatmıştı. Üzerine özellikle bugün için şirkete gelip yanında uğramasını istediğinde ise Elfe'nin itirazsız haliyle de telefonu kapatarak sabaha kadar Dağhan'la vakit geçirmişti. Şimdi karşısındaki ela gözlere baktıkça yeni güne bile teşekkür eder haldeydi.

O kadar zamanda bir an bugünün geleceğini düşünemeyerek katran karası bağlamış içiyle dolaşıp durmuştu fakat şimdi tam da karşısındaydı adam. Tek kolu bedenini sarmış, üzerine giydiği takım elbiseyle uğraşmasına müsaade edip bir an olsun gülümsemesini yüzünden silmeden bakıyordu. Dağhan'dan aldığı yaka iğnesini de takıp tekrar gözlerine baktı.

'Emin misin şirkete beraber girmek istediğine?' mırıldanıp topu buradan çevirme konusunda bir acabası olsa da adamın kendinden emince başını sallamasıyla derin bir nefes aldı. Kolay değildi, zaten bütün olanların üzerine bir noktada firma güvenilirliği sekteye uğramıştı, Dağhan ise dün akşam bir anda arabayı evine çevirip kıyafet almasını, bugün için şirkete beraber gitmek istediğini dile getirmişti. Tüm sarsılan güvenle beraber bir de yanında kendisiyle çalışanların önüne dikilecek olması her şeyin ötesinde adamın otoritesinin daha da sarsılacağını düşünmesine neden oluyordu.

Daha fazla itiraz etmenin fayda sağlamayacağını bilerek kendisi de hazırlanmıştı ki yola koyuldular. Saat öğlene yaklaşmışken Pera'nın sabahtan beri işin başına en erken vakitte dikildiğini bilenler de bir bir aramıştı. Başta Ezgi ile başlayan senfoni, Nida ve Pamir ile devam etmiş en sonunda da işi öğretmeye çalıştığı stajyer Gökhan'a kadar ulaşmıştı. Normal karşılıyordu Pera. Bu süreçte zaten şirkete ilk giden ve şirketten son çıkan kendisiyken herkes merak etmişti geç kalışının sebebini. Şirketin otoparkına arabayı bırakmak için güvenliğin önüne gelen Dağhan'ın aracı zaten ilk şok olanın otopark güvenliğindeki Tunç olmasını sağlamışken içinde oldukları asansör kabini ile derin bir nefes aldı Pera.

'Son kez soruyorum Dağhan. Emin misin? Otoriteni, saygınlığını düşünerek elli kez daha sorabilirim bunu...' elini saran büyük elle beraber bakışları adamın yüzünde gezindiğinde onun gülümseyişine tebessüm etti.

'İçeriden yeni çıkmış bir adama çok fazla emin misin diyorsun... Şu saatten sonra her detaydan eminim.' Asansörün kat sesi duyulduğunda yavaşça açılan kapıyla adam boştaki elini ceketinin düğmelerinin üzerine yerleştirerek kabinden dışarı adım atmıştı ki usul usul kendilerini bulan gözlerin büyümesiyle beraber tebessüm etmekten kaçınmadı. Cebindeki telefonunu çıkarıp rehberden bulduğu isme dokunduğunda da anında kulağına götürdü.

'Ezgi. Artık gün içindeki programı anlatmak için asansörden çıkmamı beklemiyor musun?' adımları usulca yanındaki kadınla beraber ilerlemeye başladığında suratına kapatılan telefonla kaşlarını havalandırıp tekrar cebine bıraktı. Ancak çok geçmeden koridordan ayağındaki topuklulara rağmen koşa koşa gelen Ezgi'de görünmüştü.

'A-' kadın ağzını açıp tek harf kullandığında Dağhan devam etmesi adına başını sallasa da Ezgi göğsüne bastırdığı tabletle gülümsemeye başladı.

'Ay çok şaşkınım Dağhan bey, affedersiniz bile diyemeyeceğim inanın ki.' Kadının heyecanlı bir o kadar da mutlu haliyle beraber Dağhan anında kaşlarını kaldırıp indirerek güldüğünde dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes aldı.

'Telefonu yüzüme kapatmasan iyi olurdu ama hadi bugünlük böyle olsun. Nida hanım ve Pamir bey nerede?'

'Pamir beyin odasındalar.' Başını usulca sallayıp kızın omuzuna samimice dokunduktan sonra adımlarını Pamir'in odasına yönlendirdi bu kez.

'Bize dört kahve ayarlarsın herhalde. Benim özel tercihimi hatırladığını umuyorum.'

'Hemen hallediyorum.' Ezgi yanlarından hızla kaybolduğunda Dağhan geldiği kapıya iki kez vurup içeriden ses gelmesini bekledi bir süre. Önlerindeki açık dosyadan başlarını kaldırmayan iki beden dışarıyı görebildikleri camlara bir an bile dönüp bakmadıklarında Dağhan tekrar vurduğu gibi açıp içeri girmiş ardından Pera'nın elini hafifçe uzaklaştırarak bırakıp hala umurlarında olmayan Nida ve Pamir'le camların kapanmasını sağlayacak perde sisteminin tuşuna dokunmuştu ki sonunda Pamir'in gözleri kendini buldu.

'Lan!' Nida neden bağırdığını anlamasa da yanından uçar gibi yanından ayrılan Pamir'i takip ettiğinde gözleri Dağhan'la çakıştı. Tabi çok geçmeden Pamir adamın tepesine atlamıştı bile.

'Müthiş karşılanıyorum. Lan ne oğlum be.' Pera'yı da geriletmesinin nedeni zaten Pamir'in yapacaklarını bildiğinden değil miydi? Bir anda olur da dengelerini kaybederlerse sevdiği kadının ezilme tehlikesi geçirmesini istemiyordu sonuçta.

'Ne arıyorsun sen burada! Bir de lan dememi sorguluyor! Çok şükür be! Çok şükür kardeşim! Geçmiş olsun.' Dağhan hala kendini boğarcasına sarılan adamın sırtına vurduğunda yaklaşmış Nida'ya göz kırpıp onu da çekti.

'Öldük öldük dirildik Dağhan ya... Geçmiş olsun...' ne kadar mutlu olsa da dolu dolu olan gözleriyle dudak büktü Nida. Üçünün de bir araya gelip bu işe adım atmalarına sebepti Dağhan. Hepsine bir bir yaparız diyerek inandıran, başaracaklarına dair en ufak şüphe bırakmadan tek yumruk olmalarını sağlayandı. Kendilerine karşı çıkmalarının, kaybolmak isteyişlerine itiraz etmelerinin nedeniydi bu adam. Aylardır o yerde olması bu zamana kadar hiç olmamış kardeşinin aslında bu adamlar olduğunu hissettirmişti Nida'ya.

'Sağ olun kardeşlerim benim...' sonunda Nida'yla da ayrıldığında az önce bıraktığı eli tekrar tutarak ilerledi odada. Bedenini koltuğa bıraktığında kapının vurulup içeri Ezgi'nin girmesi bir olduğunda tepsideki dört fincanı olduğu gibi kenara bırakıp elindeki karton çantayla beraber yanlarına ulaştı.

'Hepiniz kutlarsınız diye düşündüm ama kahve içmek isteyen varsa getirebilirim?' soran gözleri dördünde gezinirken çantadaki şişeyi çıkardığında onaylayıcı gülümsemeleri sayesinde ortadaki sehpaya bırakıp geri çekildi anında kadın.

'Bu arkadaşlara sevk edemediğiniz yapılacak ne varsa bu haftaya yükle Ezgi. Odaya geçince sağlam bir hafta programı göreyim olur mu?'

'Nasıl isterseniz Dağhan bey, hemen ayarlıyorum.' Kadın başını sallayıp kenardaki tepsiden fincanları çıkarıp onu da aldığı gibi odadan çıktığında Pera dört kadehi de doldurarak hala şaşkın olan Nida ve Pamir'e vermiş ardından önündeki kadehi Dağhan'a uzatarak gülümsemesini genişletmişti.

Dost bazen insana kardeş, sırdaş, ağlayacak omuz, kahkaha atacak neden olurdu. Yokluğu görülmeden değeri anlaşılmayacak halde iken zaman öylesine bir anda alırdı ki o dakika dank ederdi kaybedene. Herkesin acısı kendine göreyken Nida ve Pamir'de olduğu gibi Dağhan'da anlamıştı dostlarının değerini. Bazen insanın dilinden dökülmeyeceği zorla alan kişilere ihtiyacı olurdu. Pamir için tüm geçmiş anılarına bakınca sırtını sıvazlayıp ben buradayım diyecek kardeşinden uzak kalışıydı mesela en büyük eksikliği. Nida için ise bu zamana kadar olmamış erkek kardeşin bir anda ortadan kaybolması gibiydi.

Belli etmeseler dahi o kadar kötü ve derinden hissetmişlerdi ki ellerinden gelen tek şey Dağhan'ın bütün emeğini, eforunu harcadığı şirketi sekteye uğratmayacak kadar çalışıp değer verdiklerini göstermek olmuştu. Pamir evraklara çoğunlukla uzak kalan adam olsa da Nida bu süreçte adamla kafa kafaya verip ofiste sabahlamalarına neden olmuştu. Tüm o kaos arasında patlayan anlaşmalar, kendilerini geri çeken sözleşme sahipleri yerine durmaksızın yenisini eklemeye, bu krizi en az hasarla atlatmaya çalışmışlardı.

Pera odasına doğru ilerlemeye başladığında karşısından gülerek gelen Ezgi duraksamasını sağlayıp klasörü uzattı anında. Ne kadar içeride üçü de kahkahalara boğulsa bile bir şekilde Dağhan'ın cezasının son bulduğu yankılanacaktı ve şu an en iyi yaptığı şeyi, işini yaparak bunu kendisi halletmeliydi.

'Dağhan bey bakacaktı buna Ezgi?'

'Biliyorum Pera hanım.' Kadın yüzünde olabilecek en güzel samimi gülümsemesiyle yanından ayrıldığında başını sağa sola sallayarak röportaj klasörüyle ulaştı odasına. Açtığı bilgisayarda bir konuşma metni ayarlayıp çıktısını aldığında dibinde biten Gökhan'a da bakışlarını çevirdi.

'Gökhan, güzel bir çekim ekibi ayarlayalım. Kostümler için de birkaç firma ile iletişime geçelim.'

'Ne için Pera abla?'

'Patronlarımızı magazinin getireceği kişilere yem etmeyelim diye.' Göz kırpıp konuştuğunda genç adam başını sallayıp hızlıca yanından ayrılmıştı ki Pera göz göze geldiği Ezgi'yle yeniden tebessüm etti. Henüz yanına ulaşmadan kadın kapıya vurup Dağhan'a bilgi verdiği gibi sonuna kadar açmayı da ihmal etmemişti.

'Teşekkür ederim.'

'Ne zaman isterseniz...' girdiği odanın ardından verdiği yanıtla Ezgi kapıyı tekrar çektiğinde elindeki dosyaya göz atan adama takıldı bakışları. Bunca zaman görmediği siyah kemik gözlüklerinin arkasına gizlediği ela hareleri bir bir satırları takip ediyordu ama bir yandan da oturduğu koltuktan bedeninin ayaklanmasını sağlıyordu. Aklına bir yerlere not etti Pera, bir dahaki sefere Ezgi'ye haber vermemesi için rüşvet dahi teklif edip sessizce odaya dalarak adamın çalışmasını seyredecekti. Ki şu an olan görünüşüne bakılırsa bunu kesinlikle yapması şartmış gibi hissediyordu. Dağhan sonunda elindeki dosyayı bırakıp bakışlarını da kendisine çevirdiğinde gözlüklerini çıkarıp onu da dosyanın üzerine bırakıp kendine gülümseyerek yaklaştı.

'Şöyle özlediğini görmek destansı bir durum. Daha önce şirkette köşe kapmaca oynarken özellikle.' Tepkisine güldüğünde dibine kadar gelen bedenin göğsüne elindeki dosyayı vurup bakmaya devam etti.

'Sadece işimi yapıyorum Dağhan bey.'

'Odanı bu odanın içine taşıtsam çok abartmış olmam değil mi?' Pera kısacık kahkahasıyla adamın dudaklarından bir buse almayı da ihmal etmediğinde Dağhan göğsündeki dosyayı yakalayıp masanın önündeki koltuklara ilerlemelerini sağladı anında.

'Hepsini tek tek okumadan kısa bir açıklama geçmek isterim.'

'Emin ol minnettar olurum, okumam gereken çok şey birikmiş.' Başını usulca sallayıp öncelikle tek sayfa kağıdı işaret etti kadın.

'Bu basın açıklaması. Haliyle bir açıklama getirmemiz iyi olur. Alttaki dosya ise ayarladığım bir başka röportaj. Aylardır bekliyorlar ve Pamir'de, Nida'da senin yapman gerektiği konusunda oldukça nettiler. Bunun dışında fotoğraf çekimi ayarlıyorum bilgin olsun.'

'Fotoğraf çekimi şart mı?' yüzünü buruşturup bakmaya başladığında Pera usulca başını salladı.

'Başta anlaşmıştık Dağhan, işime müdahale etmeyecektiniz. Bütün basına bomba gibi düşecek bu durum, her paparazziden kaçmak veya onların enteresan şekilde sizi bitik gösterecek çekimler yapmasındansa bizim bu çekimleri yapmamız daha iyi. Basına sunacağız bunları. Tabi bu süreçte sosyal medyanı da aktif kullanman gerekecek. İnsanlar suçluluk psikolojini, hüznünü beğenebilirler ama bizim çalışmak isteyeceğimiz veya bizimle çalışmak isteyecek insanların gözünde sağlam bir duruş sergilememiz önemli. Ki bu sayede olağan gündemi de hızlıca değiştirmiş oluruz. Bir ekonomi programına katılım sağlayacaksınız, ben oyumu Nida'dan yana kullanıyorum, hem kadın olarak ekonomi programında olması güzel bir gövde gösterisi olur, hem de olanların ardından en güzel rol yapacak kişinin o olduğunu düşünüyorum.'

'Nida'nın bunu kabul edeceğini zannetmem.'

'Pamir, Deha ve sen için sıkıntı yoksa ben hallederim.' Dağhan başını olumluca sallarken Pera dudaklarını ıslatıp bakmayı sürdürdü adama.

'Bunun dışında şirket içinde küçük bir organizasyon düzenlemeliyiz bence. Sonuç itibariyle bütün bu olanların ardından sadece işe odaklanıp kendinizi kaybetmiş gibi çalışırsanız personelin güveni de sarsılır.'

'İşini zaten iyi yapıyorsun, sevgilim değilken de aynıydı. Bana tek tek anlatmak yerine imza atmam yeri göstersen olur mu?' üst üste anlattıkları üzerine Dağhan'ın sıkıldığını belli eden hem cümleleri hem de yüzü olmuştu. Başını sakince salladığında sayfadaki imza yerlerini işaret ederek tekrar aldı kağıtları.

'Haberin olsun, yarın bir sabah kuşağı programında telefon görüşmen olacak.'

'Hayır...' başını arkaya atarak mızmızlanmasıyla beraber Pera omuz silktiği gibi adamın dudaklarına ufacık bir öpücük bırakarak çıktı odadan. İstediği isyanı edebilir, istediği kadar mızmızlanabilirdi. Bu zamana kadar görmediği kadar sert gündemleri olan bir şirkette çalışırken elbette basının her koluna elini uzatacaktı. Adımları Nida'nın odasını bulduğunda asistanının içeriden çıkmasıyla tekrar dönüp Nida'ya bilgi vermesi bir olmuştu ki içeri daldığı gibi dosyaları açarak ondan da bir bir imzaları aldı. Nida zaten baştan beri nereye imza atacağımı göster dediği için durum çok zorlamıyordu Pera'yı.

'Çarşamba günü bir ekonomi programına çıkacaksın. Asistanına bilgisini veririm, yanında zaten geleceğim.'

'Ne?!'

 

Loading...
0%