Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Bölüm 33 - Herkesin Mafyası Kendine Tatlım

@biceruvar

Ben geldim, üstelik yeni bölümle pandispanyalarım! Hepinize merhabalar! Yine bir akşam saatleriyken benim için sizlere klasik Pazartesi bölümünü getirdim. Umarım beğendiğiniz bir bölüm olur da bol bol yorumlarınızı okuyabilirim...

Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,
instagram: BiCeruVar

---------------------------------------------------

 

'Pera...'

'Biliyorum Nida, tam bir psikopata uygun hareket bunlar.'

'Pera!' tekrar seslenişiyle beraber bakışlarını tavandan Nida'ya çevirdiğinde onun şaşkınlık içindeki kendine bakan haliyle karşılaştı.

'Sadece bir tane değil, çifter çifter sapığın olabilir mi acaba?'

'Ne?'

'Bu araba seni takip ediyor. Hiç mi fark etmedin?' ne dediğini gram anlamasa da az önce ayaklandığı sandalyeye tekrar oturduğunda Nida'nın kısa süre içerisinde otoparkın güvenlik kamerasını açmasını, ilerleterek şirketin dış kameralarına kadar otopark itibariyle peşine takılan beyaz arabayı göstermesine baktı.

'Onun başka adamıdır.' Aklına en makul gelen seçenekle mırıldandığında yanındaki kadın bu kez tek kaşını kaldırdı.

'İyi de diğer herif seni izlerken bir de otoparka neden takip etmesi için araç bıraksın ki?'

'Psikopat bir herif için neden ve nasıl soruları önem taşır mı sence Nida?' kadının artık isyan eden sesiyle beraber son aradığı saatleri temizleyip ekstradan birkaç pencereyi de açıp kapattığı gibi başıyla dışarıyı işaret etti Nida. Burada daha fazla kalmaları, ikisinin de ortalıkta görünmemesi kuşku sebebi olurdu. Kaldı ki bu tür şeylerde Ceyhun'un Dağhan'a haber vereceğini de biliyordu.

'Ben demiştim sana mutfakta düşürmüşsündür diye.' Kapıyı açıp diplerinde bekleyen Ceyhun'a gülümsediğinde adamın şüpheyle kendilerine baktığını biliyordu ki dirseğiyle fark ettirmeden Pera'yı dürtmekten kaçınmadı.

'Ha. Tabi, tabi ya ama ben ne bileyim ki, dikkatli baktım zannettim.'

'Unutmayalım da bundan sonra Dağhan'a aldığın hediyeleri vereceğin zamana kadar ben saklayayım. Teşekkürler Ceyhun, kusura bakma bu arada Dağhan'ın hediyesini için sır saklayacağını düşünemedim, çıkarmış bulundum seni odadan.' Anında adama sırıtarak döndüğünde onun da ufak baş sallamasıyla beraber Pera'yı asansöre çekiştirdi.

'Dağhan'a hediye ne alaka?' kabine geçer geçmez Pera kaşlarını havalandırarak mırıldandığında Nida göz devirerek derin bir nefes aldı. Pera zekin kadındı ancak zeki kadındı olmasına rağmen keşke birazcık ilacı kendi başına da sürebilseydi. Her olaya tıkır tıkır çalışacak kafası neden şimdi sekteye uğramıştı anlaması zor değildi aslında.

'Ceyhun sence güvenlik odasına ikimizin girdiğini neden patronlardan birine yetiştirmez?' tek kaşını kaldırıp mırıldandığında Pera'nın büyüyen gözleriyle beraber derince soluklandığı gibi devam etti konuşmasına 'Şu kafanı bir kendine kullanmıyorsun değil mi?'

'Terzi kendi söküğünü dikemez derler bilir misin?' hareket eden kabin içerisinde iki kadın da hem düşünüp hem laf yarıştırıyorlardı ki Nida hızlıca asansörü durdurup başka bir kata yönlenmesini sağladı.

'Ne oldu?' Pera'nın bakışları tekrar Nida'ya döndüğünde kadın sırıtıp açılan kapıdan çıkmıştı bile.

'Ceyhun salak bir adam değil Pera'cım, ki Dağhan salak olmadığı için Ceyhun'u çok sever. Kahve alacağız.' İkisi bir olup mutfağa yöneldiklerinde Nida kenardaki masanın sandalyesini çektiği gibi yere eğilmiş ardından kalkıp elindeki peçeteyi Pera'ya uzatmıştı. O ise itiraz dahi etmeden anında aldı. Nida'nın akıllı, planlı bir kadın olduğunu biliyordu ama durumlara bu kadar kolay adapte olması bir çıtır ürkütmemiş de değildi kendisini. Nasıl oluyordu da böyle bir olayda panik dalgasında savrulmuyordu ki.

'Bu tür mevzulara hep düşüyormuşsun gibi hissettim.'

'Liseden kalma bir alışkanlık, saklanmayı iyi biliyorum diyelim.' Ortadaki tezgaha kollarını yaslayıp göz kırptığında Pera aldığı iki fincanın birini kadına uzatarak derince soluklandı. İlk tanıştıkları zamanlarda Nida'nın yüzündeki umarsız, rahat, kendini gizleyen hali hatırlıyordu da şu dakika karşısında yüzünde gül bahçesi taşıyan bir kadın vardı. Gülümsemesi eskisine oranla oldukça gerçek, hali tavrı ise tamamen kendisi olma derdindeydi. Artık kaçmaktan çok daha fazla ortalığa ruhunu saçıyordu.

'Bu halini çok sevdim.' Söylediğiyle kahvesinden bir yudum alan kadın dudaklarını fincandan ayırmadan bakışlarını kendisine yönlendirdi. Ne demek istediğini anlamlandıramadığı o kadar çok belliydi ki bir an Pera daha önceden Nida ile tanışmış olmayı diledi. Tüm lise hayatı boyunca kaçıp saklanan o kızı bulup yanına çekmeyi, aklı bir karış havada bir hayat yaşayışını izlemeyi, ona yapılan saçma sapan zorbalıkların sahiplerini yerle bir etmeyi istedi.

'Gerçek Nida olmanı sevdim.' Sonunda fincandan ayrılan dudaklarıyla kaşlarını da havalandırıp gülümsedi kadın. Ufacık bir omuz silkmeyle beraber dudaklarını sıkıca birbirine bastırdığında Pera'ya da başıyla cam kenarındaki masayı işaret ederek oraya yerleşmelerini sağladı.

'Bırak bu halimi sevmeni de, ne yapacağız şimdi? Ceyhun bir dakika ayrılmaz kamera görüntülerinin karşısından. Herif çıkana kadar her kayıt kapanmış, bunu fark etmemesi mümkün değil. Hepsini geçiyorum burnunun ucuna kadar giriyor. Çok aptalca bir cesaret değil mi bu?'

'İnan bütün bunlar onun için çok basit şeyler Nida... Ne yapacağız değil ayrıca. Ne yapacaksın olmalı o. Çünkü karışmayacaksınız. Sen de, Elfe'de.' Kararlı kadının zeytin tanesi gibi duran hareleriyle Nida anında göz devirdi. Hayatı ne kadar uzun süredir tek düze gidiyordu hayatı bu hatunun haberi var mıydı acaba? Sıkılmıştı iş ev arasında mekik dokumaktan, böylesine bir olaydan elini eteğini çekip sıkıcı hayatında kendini öldüremezdi.

'Bu eğlenceyi kaçıramam. Hem kaçırmaya çalışsam bile odana kadar bilen bu kişi sence arkadaşlığımızı, Elfe'nin yanında olduğunu, Dağhan'ın sevgilin olduğunu bilmiyor mudur?'

'Biliyordur elbette ama birbirimize uzak olursak zarar vermez.' Başını kendini onaylamak istercesine sallasa da Nida dirseğini masaya yerleştirip bacak bacak üzerine atarak bakışlarını koridora yönlendirip usulca etrafa göz attı. Gülümsemesi yüzünde sakince dağılırken elini kaldırıp parmaklarını hafifçe oynattığında Pera'nın da kaşları çatıldı.

'Artık geç desem?' hala gülümseyerek mırıldanan kadınla kaşlarını çattığı gibi baktığı yöne çevirdi gözlerini. Aynı herif, aynı rahat tavırla koridorun sonunda duruyordu ama bu kez gözlerinde şaşırdığına dair net bir hal vardı. Pera'da olsa şaşırırdı bu duruma, ki şaşırıyordu zaten. Tamam ortalık yerde durması belli ki kendisini göstermek içindi ama takip ettiği kişinin yanındaki kadın Nida gibi davranırsa elbette Pera'da, o kazulette dumur olurdu tavrına.

'El mi salladın az önce sen?' kadının kolunu tuttuğu gibi indirdiğinde büyümüş gözleri de Nida'yı bulmuştu ki onun hala sırıtan haline sabır çekmek istedi. Elfe'yi bu konuda zapt etmesi gördüklerinden sonra kolaydı ancak Nida kesinlikle durdurulabilecek bir kadın değildi.

'Gözünü korkutmak için izletiyor seni, ne yapsaydım? Sinip korkutmasını mı bekleseydim?' daha çok bekler gibi omuz silktiğinde derin bir nefes aldı Pera.

'Nida, anlamadığın şu ki Marco göz korkutmak için uğraşacak birisi değil... Onun hep bir planı vardır.' Pera artık gerçekten isyan eden haliyle mızırdanmaya başlasa da Nida'nın tek kaşını kaldırıp adama bakarak sırıtmaya devam etmesiyle masanın üzerindeki kollarına da başını bıraktı hızlıca.

'O zaman harekete geçsin diye yaptım diyelim. Gelsin bakalım elinde ne var.' Yok yok Pera muhtemelen delirdiği için bu gibi sanrıları görüyordu. Yürek mi yemişti Nida karar veremeyişi sadece akli dengesini koruyamadığı içindi. Telefonuna hızlıca adamın ismini yazıp kendine getirmek adına Nida'ya ekranı çevirdiğinde kadın masanın üzerine vurduğu tırnaklarını duraksatmış ardından göz gezdirdiği ekranın arkasındaki yüze başını hafifçe eğerek baktı.

'Yani?'

'Hakkındaki açık saçık karara varmammış cinayet haberlerinin farkında mısın? Kör mü oldun yoksa?' Pera hala havadaki ekranı indirdiğinde Nida'nın omuz silkmesi de bir oldu. Sonuç itibariyle bir Marco etmese de böyle zorbalarla yıllarca uğraşmıştı Nida. O zaman sinmiş, kaçmış, saklanmış, hatta varlığını dahi unutturmuş bir kadın olarak net bir şekilde bildiği tek gerçek vardı. Sinersen, kaybetmiş sayılırsın, üstelik savaşmadan...

'Herkesin mafyası kendine tatlım.' Verdiği cevapla arka cebine sıkıştırdığı telefonu da çıkarması bir oldu. Kısa süre ekranda gözlerini gezdirip birkaç tuşa bastığında cihazı kulağına götürmeyi de ihmal etmedi.

'Ne yapıyorsun?' yanıt alamayacağını Nida yeniden omuz silktiğinde anlayarak beklemeye başladı Pera, ki çok geçmeden kadının şakılayan sesi de duyuldu.

'Ege'cim... Senden pek hoşlanmadığım, fazla yüz göz olmak istemediğim ve işlerinin duyulmasının taraftarı olmadığın gerçeğini göz önüne alarak nasılsın faslını hızlıca geçerek eski günlerin hukuku ve hatırına senden minicik bir ricada bulunmak istiyorum.' Yüzündeki gülümseme daha da büyüdüğünde Pera çatık kaşları ardından kadını incelemeye devam ederken elindeki telefon çekilmiş ekrandaki isme Nida hızlıca göz atmıştı. Allah aşkına senelerdir bu kızı tanıyan Pamir neden zamanında telefon konuşmasına şahit olup adam öldürmüş gibi bir tepki vermişti ki kendisine, sonuçta aynı olay Nida'da vardı ve açık seçik bir şekilde Ege dediği adam her kimse sevmediğini söyleye söyleye gülüyordu.

'Aynı fikirde olduğumuz için minnettarım sana. Francesco Marco Bianchi, nedir, necidir, ülkeye girişi var mı, çapı ne kadar, zayıf karnı nedir öğrenmem mümkün mü? Tabi ne halt edeceğimi sorgulamadan ve işime karışmadan... Biliyorum senin için çok zor ama...' sonuna burnunu bu meseleye sokmaması adına ekte de bulunduğunda derin bir nefes alarak tırnaklarını yine masada sektirmeye başladı Nida.

'Bekliyorum o zaman. Teşekkür etme zahmetine bile girmiyorum Ege'cim, geçmişte yaptığım iyiliklere sayarsın. Haydi selametle.' Telefonu cevap bile beklemeden kapatıp masaya bıraktığında bakışlarını da Pera'ya çevirdi Nida. Evet zayıflıkları olmuştu ama bu cemiyet hayatının kendine kattığı iyi ve kötü dostlar da vardı. Kendinin borçlu olduğu Dağhan ve Pamir kadar, Ege gibi kendine borçlu olanlar da vardı en nihayetinde. Ki Nida ne kadar kaçak dövüşse de bir tehdit unsuru olabilecek kapasitedeydi.

'Neden senden potansiyel tehlike sinyali alıyorum?'

'Her kadın potansiyel tehlikedir Pera. Hadi odama geçelim, ulu orta konuşmayalım daha fazla.' Uyarısıyla ikisi de ayaklanırken zaten Leyla'dan hallice olan haliyle takip etmek zorunda kaldı kadını. İçi o kadar huzursuz ve dağınıktı ki aslında saatlerce dosyalara veya yatağına gömülmek istiyordu fakat pek imkanı yokmuş gibiydi.

Oturdukları koltuklarda tek rahat olan Nida'ydı şu an için. Saatlerdir haber çıkmamış, Pera bir şekilde Dağhan'ı atlatarak Nida'yı da kendisiyle beraber eve sürüklemişti. Pera ve Elfe diken üzerinde gibi otururken Nida olağan sakinliği, rahatlığı ve normal bir olayla karşı karşıyaymış gibi olan haliyle elindeki şaraptan bir yudum daha aldığında gelen mesaj sesiyle iki kadının da kendine bakması gülmesine neden oldu.

'İşte beklenen mesaj...' gelen bildirimi açarak dokümanın üzerine dokunduğunda bakışlarını da iki kadında gezdirmeyi ihmal etmedi. Yüzlerindeki buz gibi gerginlik, tedirginlik, dahası ise gelen bilgiler neticesinde neler olabileceği korkusu öyle bir hale getirmişti ki Pera ve Elfe'yi, Nida bir anlığına heykele dönüştüklerini dahi düşünebilirdi.

'37 yaşında, annesi vefat etmiş, babası hala hayatta ama kendisine dair kayda değer bir bilgi yok. Bilgi teknolojileri mühendisi... Demek bu yüzden bizim kameraları patlattı. Zeki insanları severim.' Araya kendi yorumunu katsa bile iki kadından da tepki gelmeyeceğini anladığında derin bir nefes alarak tekrar döndü ekrana.

'Sekiz yıldır Zoya isminde Rus bir kadınla evli... Elektronik, biyometrik güvenlik sistemi şirketi var. Doğru mu buraya kadar?' bakışları kadınlara tekrar döndüğünde onların şaşkınca birbirlerini süzdüğünü görerek beklemeye başladı.

'Evli mi?' ilk tepki buruşmuş yüzüyle Elfe'den geldiğinde Pera tek kaşını kaldırdı anında.

'Zoya dedin sen değil mi?' kadın ikisine de başını sallayarak yanıt verdikten sonra şaraptan bir yudum daha alarak yeniden ekrana gözlerini çevirdi. Buraya kadar sıkıcıydı sonuçta konu, ne kadar şaşırmış olsalar bile...

'Evli olduğundan daha çok şaşıracağınız bir konu ile geliyorum. Çocuğu var, yedi yaşında.'

'Ne!' iki kadının yüksek sesleri salonda yankıladığında Nida omuz silkerek baktı ikisine de. Geriye kalan bilgiler genel olarak yaptıkları işlerden ibaret görünüyordu. Ki Nida'nın göz attığı kadarıyla gayet ensesi kalın bir adamla karşı karşıyalardı. Ensesi kalınlığı bir yana Türkiye'de de iş yapmış, hatırı sayılır bir girişimci olarak görünüyordu. Fakat Nida'nın bütün bunlar arasında aklına takılan tek şey, bu kadar tanınmış ve iş yapılmış bir adam olmasına rağmen babasının her fırsatta sürüklediği o saçma, şatafatlı ve riyakâr cemiyet toplantılarında neden yoktu bu herif?

'Söylediğin Zoya ve çocuğu haricinde her şey doğru. Benim anlamadığım nokta, Marco biriyle evlenecek potansiyelde değil ama bir kadın da o herifle evlenecek kadar aptal olamaz ve bu kadınla sekiz yıldır evli, dahası ondan çocuğu var.' Elfe gözlerini şaşkınlıkla Pera'ya çevirdiğinde onun çoktan dudaklarını dişleyen haliyle karşılaşmıştı bile. Belli ki kadın bir şekilde yapboz çözercesine parçaları yerlerine oturtmaya çalışıyordu fakat istediğine de ulaşamıyordu.

'Sen de bir şey söylesene Pera?' Nida kadının tepkisini ölçmek için yönelse de sonunda dudaklarına ettiği işkenceden vazgeçerek derin bir nefes aldı Pera.

'Zoya olamaz, yanlışlık var. Zoya onun sekreteriydi, yani sözde sekreteriydi.' İşaret parmağı usulca havalanıp hafızasındakilerle yol izlemeye çalıştığında gözleri etrafta gezinmeye devam etti.

'Ben neden bilmiyorum bunu?' Elfe bakışlarını şaşkınca arkadaşına çevirdiğinde Pera başını sağa sola sallayıp sehpadan aldığı kadehle ayağa kalktı.

'Diyorum ya ortada görünen bir sekreter olsun diye Zoya vardı, hatırlamıyor musun çekingen, gözlüklü ama güzel bir kadın vardı? Ofiste dönenleri fark etmiyor, zerre haberi olmuyor gibi davranabilen, saf salak rolü yapan bir kadın o. Marco'nun çalışanı ile evlenmeyi kabullenmesini kenara bırakıyorum, babası bunu asla kabul etmezdi... Peki Türkiye'ye girişi var mı?' bakışları Zoya'yı hatırlamış gibi bakan Elfe'den hızlıca Nida'ya döndüğünde kadın sakince dudaklarını ıslattı.

'Bir seneden biraz fazladır Türkiye'deymiş. Karısı ve çocuğu da onunla berabermiş.'

'Tamam mantıklı bakalım bir de olaya. Olabilir, Zoya ile evlenmiş, çocuğu da olmuş olabilir fakat o kadın bana olan takıntısını biliyor. Benim burada olduğumu bile bile bir kadın kocasıyla neden bir senedir Türkiye'de durur ki? Hayatları İtalya'da iken?' kaşlarını havalandırdığında Nida omuz silkerek baktı anında. Daha bugün kameralara bakarken psikopatlar için neden sorusu sorulmayacağını Pera söylememiş miydi?

'Psikopat dediniz, belki kadını da zorla yanında tutuyordur? O da kendini rahat bırakması adına seninle uğraşması için Türkiye'ye gelmeyi kabul etmiştir.'

'Nida, Zoya zorla tutulacakta, rahat bırakılmak için beni yem olarak kullanacakta bir kadın da değil. Kadın tetikçi.' Gözlerini belerterek sonunda konuştuğunda Nida'nın kaşları da şükür ki çatılmaya başlamıştı.

'Desene Celladını yanında taşıyor.' Dalga geçercesine olan yorumuna rağmen Pera'nın bakışları bu kez sessiz sedasız oturan Elfe'ye dönmüştü ki onun da kafasında kırk tane tilki dolaştığını görerek derin bir nefes aldı.

'Tamam... Bir şey yapmam lazım. Bu kadar kendisini gösterip karşıma çıkmıyorsa benim karşısına çıkmamı istiyordur.'

'Yapalım...' Nida yine umursamazca omuz silkip kararan ekranı aydınlattığında kulağına götürdüğü telefonla göz devirmişti Pera, ki çok geçmeden kadının sesinden firar edenlerle bakışları büyüyerek odaklandı ona.

'Bay Bianchi...'

'Ne yapıyor bu?' Elfe sessiz de olsa inlercesine konuştuğunda Nida oturduğu koltuktan ayaklanarak pencerenin önüne kadar geldiğinde gülümsemesi daha da büyüdü.

'Ben Nida öncelikle. Bire bir tanışma fırsatı yakalayamadık biliyorum ama ben sizin hakkınızda bilmem gerekenleri öğrendim. Eminim siz de boş durmamışsınızdır. Yeterince tanıştığımızı düşünüyorum. Nasılsınız?' daha bugün masada yaptığı gibi yine parmaklarını pencereden aşağı doğru oynattığında Pera'da şaşkınca yanına ilerledi. Tam da şu dakika koşarak gidip duvara kafa atsa belki kendine gelebilirdi Pera. Bir ihtimal Nida'yı da çarpıp kendine getirebilirdi ama hiç suç işleyesi yoktu doğrusu, en azından cinayete falan kurban gidebilme ihtimali varken suç işlemeyi istemiyordu.

'Sizin gibi kadınları korkutacağını zanneden mahlukatlardan nefret ettiğimi dile getirmek isterim öncelikle. Daha sonra sormak istediğim bir soru var, tabi yanıtlamak isterseniz...' Nida telefonu kulağından çekip hoparlöre aldığında aşağıdaki arabanın kapısının açılmasıyla içinden inen uzun boylu kumral adama baktı. Uzun zamandır görmediği, dışarıdan bakan birinin psikopat olduğunu aklından bile getirmeyecek gülüşüyle oracıkta duruyordu işte.

'Tabi, seve seve yanıtlarım Nida hanım.' Nida'nın tersine aksanlı Türkçe'siyle karşılık verdiğinde Pera sabır dilenircesine nefeslendi.

'Evli ve bir çocuk babası olduğunuz halde neden hala bir kadını takip ettiğinizi çok merak ettim doğrusu, buna yanıt verebilir misiniz?' aralarında katlar olsa da Nida her kelimenin üzerine basa basa tek kaşını kaldırıp aşağıdaki adama bakmaya devam etti.

'Her sorunun kişilere göre farklı cevapları vardır. Size göre neden olabilir?' kedinin fareyle oynaması gibi uğraşmak mıydı derdi bu adamın Nida bilemese de Pera ve Elfe cevabın evet olduğundan çok eminlerdi.

'Ben manyaklık dışında bir tabir bulamadım açıkçası.' Hala meydan okuyan haliyle beraber sokağa giren arabada gözlerini dolaştırarak gülümsemesini yeniden gösterdi Nida. Çok geçmeden park haline geçen arabadan inen dört adam hızlı adımlarla binanın giriş kapısına dikilip nöbet tutarcasına hazır ola geçtiklerinde bakışları tekrar arabanın yanındaki adama döndü.

'Ve biz kadınlar manyak adamların boş tehditlerine pabuç bırakmayız...'

'Tehdit etmek benim gibi bir adama yakışmaz fakat düşündüm de... Pera benden emanetini almak isteyecektir.' kadının gözleri usulca Pera'ya döndüğünde onun da anlam veremeyen haliyle derin bir nefes aldı. Allak bullak olmuş suratıyla bir telefon ekranına, bir Nida'ya, bir de aşağıda hala araba başında rahatça gülümseyen adama baktığında Nida dudaklarını ıslatıp tekrar gülümseyerek çevirdi gözlerini pencereden dışarı.

'Bu emanetten kendisinin bile haberi yok sanırım?'

'Olmaması çok normal Nida hanım. Yeniden görüşmek üzere...' adam gözlerinin içine baka baka telefonu kapatıp, tıpkı kadının kendisine yaptığı gibi parmaklarını sallayarak arabaya yerleştiğinde Nida istifini hiç bozmadan gidişini izledi. Sonunda sokağın çıkışında gözden kaybolmasıyla beraber bakışları da Pera'yı buldu.

'Bahsettiği emanet hakkında bir fikrin var mı?' sorusuna Pera olumsuzca baş sallarken göz ucuyla kapıdaki adamlara baktığını da fark etti.

'Ege'nin adamları. Bir süre size eşlik etseler iyi olur.'

'Dağhan'a durumu anlatmak için mükemmel bir yolmuş gibi geldi?' Pera sonunda dudaklarını araladığında Nida derin bir nefes alarak baktı kadına. Normal şartlarda Ege'yi arayıp ne haddine, karışma dedim sana diye kükreyebilirdi ancak şartlar normal değildi işte. Buraya kadar her şey Dağhan'dan saklanabilirdi ama agresifleşmeyen bir psikopat söz konusuysa zaten kesinlikle durumdan Dağhan'da dahil diğerlerinin de haberi olmalıydı. Kaldı ki adamın emanet konusunda şaka yapmadığı çok açıktı bu saldırgan olmayan hali sayesinde.

'Bence anlatman gerekir. Yani, bende üzerini kapatıp püskürtme taraftarıydım Pera ama emanet konusu blöf gibi durmuyor. Ne olduğunu bilmesen de.'

'İçeriden yeni çıkmış olan sevgilime bunu söylersem sence kaç saat sonra tekrar içeri girer Nida'cım?'

'Korumasız olup açık hedef haline gelmesinden daha iyi bir seçenektir bence.' Kadın kendinden emin halde mırıldanırken Pera bakışlarını Elfe'ye çevirmişti ki onun da onaylayan haliyle dudaklarını ıslattı.

'Nida haklı. Kaçmayacaksak bilmesi gerek. Elinde ne varsa geçerli bir konu olmalı biricik.'

Geçen bir haftaya rağmen sessiz sedasız hala takip ediliyor oluşunun da farkındaydı Pera. Bu süreçte Dağhan'a anlatmak için hangi girişimde bulunursa bulunsun bir türlü dili varmamıştı. İşin asıl atraksiyonlu tarafı dört tane izbandutu da saklarken zorluk çekiyordu. Fakat kadın bu zamana kadar böyle bir durumla karşılaşmamıştı ki bir eylemde bulunabilsindi. Şimdiye dek hep kaçmıştı, hep ardında bırakmıştı kurduğu yeni hayatı. Marco'nun söylediklerinden sonra çaktırmamaya çalışarak bir bir herkesin iyi olup olmadığını da kontrol etmişti. Elindeki o emanet dediği şey ne ise tedirgin etmeye başlamıştı kadını ve bu kez bu sokak çıkmazdı. Koca koca boyunu aşan duvarlarla kendini köşeye sıkıştırmış bir çıkmaz sokaktı üstelik.

Dosyaya yavaş yavaş vurduğu kalem elinden çekildiğinde bakışları da karşısında dikilen adama döndü şaşkınlıkla. Bir plan bile yapamazken neden Dağhan burnunun ucunda bitiyordu ki. Zaten düşünmesi iyice sarpa saran hale gelmişti, adama ne zaman baksa bir anda o yol labirent oluveriyordu.

'Bir reklama onay vermen bu kadar zaman mı alıyor?' kenardaki fincanını alıp kahvesinden bir yudum içmeye çalışsa da buz gibi oluşuyla derince nefeslendi. Belli ki saatlerdir bu haldeydi çünkü soğuk kahve aldığını zerre anımsamaması ya bu konuya çıkarırdı onu ya da Alzheimer olduğuna. Hala Marco konusunu hatırladığına göre en azından hasta olmadığı konusunda net kanıya varabiliyordu.

'Konuşalım mı biraz?' oturduğu koltuktan hızlıca ayaklandığında Dağhan'la aynı anda konuşmuştu ki adamın gözlerinden geçen o sis perdesiyle derin bir nefes almayı da ihmal etmedi. Bir haftadır gidip gelip başının etini yiyen Nida haklıydı, her fırsatta o manyağın ne yapacağının belli olmayacağını hatırlatan Elfe'de sonuna kadar haklıydı. Yolunu bulup Dağhan'a konuyu açması gerekiyordu ve bunun bir şekilde bugün olması gerekiyordu. Çünkü ne yapacağından çok emanetin ne olduğu konusu içten içe kafasını daha çok karıştıran bir konuydu.

'Odamda konuşalım, gel hadi.' Başını sallayarak Dağhan'a onay verip ilerlemeye başladığında odaya girmişti ki onun Ezgi'ye kimseyle görüşmek istemediğini söylemesi üzerine koltuğa bıraktı bedenini.

İnsan geçmişinin kendini takip edeceğini ancak insanlar sayesinde anlayabilirdi. Pera'da son günlerde net bir şekilde anlamıştı ki istediği kadar kaçsın Marco bir şekilde geçmişinin takip etmesini sağlayacaktı. Günlerce hapiste gibi hissettiği zamanlar vardı onun, kaçıp kurtulamadığı, hangi köşeyi dönse bir çareye ulaşamadığı, varlığıyla yokluğunun arasında Araf'ta kaldığı, acı çekişleriyle beraber kapana kısılmış gibi hissettiği zamanlar...

Dört duvara kilitlenmemişti belki ama içindeki zindana atmıştı kendisini. Yıllarca köşe kapmaca oynamıştı Marco ile. Günler boyunca bir otel odasına bedenini kilitleyip var olmamış gibi bir hayat sürmeye çalışmıştı. Bu herif yüzünden ilk defa usulsüz yollara bile el atmıştı. Şimdi emindi ki kaçması da, hatta buhar olup havaya karışması da bir anlam ifade etmeyecekti.

'Anlat artık... Neyin var?' karşısındaki adamın meraklı gözlerine derin bir nefes alarak bakmaya başladı. Kesinlikle çıldıracaktı Dağhan. Hatta kükreyecekti belki de.

Araladığı dudaklarından beklemeden kelimelerin firar etmesine müsaade ederken baştan sonra açıklamaya çalıştı durumu. Yıllar önce Marco ile nasıl tanıştıklarını, nasıl bir psikopat olduğunu öğrendiğini, kendine saplantılı olduğunu, gezdiği bütün ülkeleri sadece dil eğitimi değil kaçmak için de kullandığını, girdiği her fare deliğinde maksimum bir hafta kalabildiğini, en uzun Londra'da kalabildiğini, bazen sadece kafası karışsın diye Elfe'yle farklı farklı yerlere gittiğini, kaçmanın kurtulmak anlamı taşımadığını, deli gibi korksa da karşısında dimdik durduğu zamanları dahi bir bir döküp saçtı ortalığa.

Ağzından firar edilen her kelimede Dağhan'ın mimikleri zerre kıpırdamazken derin nefesler alarak en mantıklı şekilde cümle kurmaya çalıştı. Korkuyordu, fakat bu kendi için korkmaktan öteydi. İhtimaller sonuçta hep iyi huylu değildi ve bu durumda neredeyse her çare kötü huylu bir kanser misali etrafını çepeçevre sarabilirdi. Şu an kurduğu dünyadan kopmak istememesi belki de Marco'nun gerçek yüzüyle tanıştıktan sonra yaptığı en büyük bencillik olabilirdi. Çünkü herkes açık hedef haline geliyordu, daha önce sadece Elfe'yi sürükleyecekken şimdi tam anlamıyla zincirleme trafik kazasına sebebiyet veriyordu.

'Deli misin sen! Pera böyle bir şeyi benden nasıl saklarsın! Ya sana zarar verseydi!' oturduğu koltuktan sinirle ayaklanmasıyla beraber sıkıntıyla gözlerini kapattı kadın. Bundan sonrası herhalde Allah'a emanet durumuydu. Çünkü Dağhan hiç sakinleşecek gibi durmuyordu. Dahası ne derse desin Marco'nun kendisine sadece psikolojik olarak zarar vereceği bilgisi de adamın duraksamasına yardımcı olmayacaktı.

'Aklımı kaçıracağım! Bir haftadır bununla uğraşıyorsun ve benim haberim olmuyor! Bende neden tedirginsin diye düşünüp aptal gibi yokluğum yüzünden tedirginlik yaşıyorsun sanıyorum!' etrafta atmaya başladığı voltalara devam ederken masanın arkasına yönlendirdiği bedeniyle tekrar araladı dudaklarını Pera.

'Dağhan, bir de-'

'Dahası mı var?!' adam gözlerini belerterek baktığında, dudaklarını ıslatıp derin bir nefes daha aldı.

'Nida, Marco'ya meydan okur gibiydi... Hatta dalga geçer gibi...' yüzünü buruşturup mırıldandığında gayet doğal bir durum gibi başını sallamıştı adam da. Sanki sadece Pera'ya garip geliyordu da şu durumda en doğru davranan Nida'ymış gibi bir tepki almayı beklememişti doğrusu. Hatta eninde sonunda öğreneceğini düşündüğü için söylemişti, yoksa içinde tutup Nida'nın fırça yemesine de engel olmak istemişti.

'Helal olsun ona. Hayatında baş kaldırdığı nadir bir an ama en doğrusunu yapmış. Ne olabilir bu herifin elinde sana ait olan şey?' sinirle açmaya çalıştığı çekmecesine rağmen konuşmaya başladığında usulca omuz silkti kadın.

'Bilmiyorum, hiç, koca bir hiç.' Başını olumsuzca sallamaya başlasa da Dağhan sakinleşmeye çalışarak sonunda açtığı çekmeceden çıkardığı soğuk metali beline yerleştirip az önce kalktığı yere tekrar oturup çenesini kaşıdı. Daha sonra ise derin bir nefes alarak sıkıntılıca bakışlarını Pera'ya çevirdiğinde kadının büyümüş gözlerle beline bakıyor olması da tuz biberdi duruma herhalde.

'Bakma bana öyle. Şirket yönetiyorum burada, birisi ansızın kafama silah dayasa avel avel bakmam daha kötü olur. Herhangi bir fotoğraf olabilir mi? Uygun olmayan? Yargılamak için sormuyorum, herif anlattığın kadarıyla hasta.' Az önce olan sinirli haline rağmen daha sakin konuşmaya, mantıklı düşünmeye çalışan haliyle beraber Pera dudaklarını ıslatarak Dağhan'ın ela gözlerine baktı yeniden.

'Olamaz. Bütün bunları yaptı ama o anlamda herhangi bir şekilde girişimi olmadı. Hem kaldığım odayı defalarca kontrol ettim. Kamera falan yoktu.' Yapmıştı Pera bunu. Bir manyakla aynı evin içerisindeyken, üstelik psikopat olduğunu yeni anlamışken oda bir kenarda dursun duşa gireceği sırada duvardaki açık dübeli kağıtla kapatmışlığı bile vardı.

İnsan böyle bir durumda olunca aylar içerisinde truman show sendromuna yakalandığını dahi hissedebiliyordu. Her yerden izlendiği, hayatının artık hayatı değil de bir sinema filmi veya bir dizi olduğunu, belli bir amaca yönelik bu organizasyonun içinde yaşadığını, hatta lavaboda insani ihtiyaçlarından tutulsun ki, yemek yediği her saniye birileri onu izliyor gibi hissediyor ve buna engel olamıyordu.

'Annenle, babanla konuştun mu? Onlar iyiler mi?'

'İyiler.' Başını tekrar salladığında Dağhan bir kez daha derin nefes alıp başını geriye attı. Herkes bu kadar iyiydi, yerli yerindeydi, tehdit etmek adına fotoğraf yoktu, eşyası olsa bile bunu ortaya süreceğini sanmıyordu adam. Peki o Pera'nın isteyeceği emanet neydi? Tavana diktiği gözleri aklına gelen şeyle kısılmaya başladığında başını sağa sola sallasa da içine bir kere kurt düşmüştü.

'Karşısına çıkacağım.' Kulağına gelen cümleyle aklı karışmış olsa da başını düzeltip Pera'ya baktığında az önce duyduğunun gerçek olmadığını düşünerek tek kaşını kaldırdı.

'Ne?'

'Karşısına çıkacağım. Elinde ne olduğunu öğrenmem gerek. Belki de basit bir blöf.' Pera şu an ne kadar konuşursa konuşsun Dağhan aklını kaybettiğini düşünecekti. Çünkü kendisine anlatırken bile alnında terler birikmeye başlamış, sürekli parmaklarını sıkıştırıp gerçek hayatta olduğunu anlamak istercesine davranan sevgilisi an itibariyle kahve alacağım der gibi rahatlıkta, obsesif kompülsif bozukluğa sahip bir herifin karşısına çıkmaktan bahsediyordu.

'O herifin karşısına çıkacaksan yanında ben varken yaparsın.' Bu zamana kadar babasının desteği dışında bir erkeğe sırtını dayamamışken şu an Dağhan'ın söylediğinin mantıklı geliyor olması Pera'nın bile ürkmesine neden olmuştu. Kendine saplantılı şekilde aşık olan, bir odada günler geçirmesine sebebiyet veren, psikolojik şiddete maruz kalmış, fiziksel şiddeti genel olarak yakın çevresine göstereceğine dair tehdit eden adamın karşısına Dağhan'la çıkmak... Çoğu insana oldukça makul gelse de Pera için bu durum şirketin ortasında dikilip 'Hasiktir!' diye bağırmakla eş değerdi.

'Dağhan-'

'Yok Dağhan falan. Seni yem gibi açık denizin ortasına bırakmayacağım. O herifin işini bitirene kadar da sen ve Elfe benim evde yaşayacaksınız.' İtiraz edeceğini anlar anlamaz karşılık vermişti ki vurulan kapıyla Pera'da Dağhan da söyleyeceklerini yutarak, başını kapının arasından uzatan Nida'ya baktılar.

'Gelebilir miyim? Ezgi görüşmek istemediğini söyledi ama...' ne kadar tereddütlü olsa da Dağhan usulca başını salladığında hızlıca girip örttü kapıyı kadın. Yıllardır tanıdığı arkadaşının yüz hatlarından bile olayı öğrendiğinin farkına varabiliyordu fakat nedense olayların daha çok karışacağı düşüncesini de zihninden atamıyordu. Pera aksini iddia etse de Dağhan'ın kendine kızmayacağından, hatta yürü be koçum diyerek sırtına vuracağından oldukça emindi Nida. Ama söz konusu Dağhan Kalaycı ise sinirlendiğinde gözünün dönmüş olabileceği ihtimalini de es geçemiyordu. Durum Nida için tamamen şaibeliydi şu an.

'Kimde var o dalkavuğun numarası?' Dağhan bakışlarını ne kadar Pera'ya kilitlese de Nida anında telefonunu uzatarak sırıttı adama. Henüz bir tepki almadığına göre, ki konuşurken ne kadar bir tarafları korkuyla tutuşmuş olsa da Nida uzun zaman sonra Marco'ya meydan okurken içindeki tüm tedirginliği kusmuş gibi hissediyordu. Tabi Pera ve Elfe farkına varamamıştı panikleri yüzünden ancak içten içe kendine bin tane telkin vermişti o görüşme sırasında.

Yaparsın Nida.

Başarırsın kızım sen.

Aslansın Nida.

Kaplansın Nida.

Hatta alakası olmasa bile... Sen o herifin suratını dümdüz edersin Nida, bile demişti kendisine.

'Bende.' uzattığı telefonu hızlıca alındığında Dağhan'ın da cebinden çıkardığı telefonuna numarayı girip derin bir nefes alarak aramaya başlaması bir oldu. İki kere yankılanan sinyal sesinin ardından karşıdan yanıt geldiğinde ise bakışlarını iki kadında gezdirip hoparlöre aldı.

'Dağhan bey... Geç kaldığınızı düşünmeye başlamıştım.' Pera işaret parmağını anında dudaklarına bastırıp hem Nida, hem de Dağhan'a baktığında adamın ters bakışlarını görse de dudaklarını ıslattı. Güçlü kadın değil mi? Güçlü kadın olması gerekiyordu. 'Yıkılmayacağım ulan!' nidası ile Marco'nun karşısında durması gerekiyordu.

'Bahsettiğin emanet ne?' yıllardır beslediği korkuyu düşmanca bir ses tonuna çevirip aynı zamanda hep konuşuyormuş gibi olan tavrını da ortaya çıkardığında karşı taraftan gür bir kahkaha yükselmişti ki alt dudağını dişledi Pera. Sesi titrememişti, gayet kendinden emin söylemişti üç kelimeyi de ama herif yine psikolojisine oynuyordu resmen.

'Akşam görmeni çok isterim Pera. Saat ve konumu mesaj olarak atarım.'

 

Loading...
0%