Yeni Üyelik
38.
Bölüm

Bölüm 36 - Prenses, Kraldan Bir Söz Aldı

@biceruvar

Gıcır gıcır, taze bir bölümle geldim pandispanyalarım! Hepinize merhabalar! Yine bir akşam saatleriyken Cuma bölümünü getirdim, elbette sizler birazcık Marco'ya nefret beslerken. Pera ve Dağhan'ın bir türlü beladan kurtulamıyor oluşu da içimize ayrı bir dert oldu herhalde... Umarım beğendiğiniz bir bölüm olur da bol bol yorumlarınızı okuyabilirim...

Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,
instagram: BiCeruVar

 

'Babamı sevmiyorsun değil mi?' sorusuyla beraber ne cevap vereceğini bilmese de mavi birer boncuk tanesi gibi bakan gözleriyle kendine odaklanan yüzü uzanıp okşadı. Kızının hayal kırıklığı olmak istemiyordu ama yalan söylemek, onu hiç ama hiç istemiyordu işte..

'O da biliyor sevmediğini, çok üzülüyor...' açılan kapı imdadına yetiştiğinde önüne dönüp yeniden harekete geçerek koca alandaki tek arabanın yanına park etti. Kontağı kapatsa bile buz gibi olan parmaklarıyla derin bir nefes aldı kadın. Ne ile karşılaşacağını bilmiyordu, neler olacağını da, hatta Dağhan'ın dediği ihtimalle, ilaç konusunda sıkıntı yaşatabilme ihtimalini de...Bütün bunları bilmeyişine karşın tek bir şey biliyordu. Eğer ki Deva'nın hayatına dair bir tek endişesi olur, acı çektiğini görürse o dakika kafasına elli tane silahta dayasalar elleriyle öldürürdü Marco'yu.

Durduğu anda arka kapıyı açıp hızlıca inen Deva'ya gözlerini çevirse de onun koşarak Marco'nun boynuna atladığını gördüğünde parmakları arasında sıkı sıkıya kavradığı silahı çantasına atıp tekrar yanaklarındaki ıslaklığı temizledi. İsyan eden zihnine rağmen kendisi de arabadan indiğinde adımları da direkt olarak iki bedenin yanını buldu.

'Hoş geldin.' Öğrendiği gerçeklerden beri ürktüğü bakışlar kızından kendine döndüğünde dudaklarını yapıştırmışçasına sessiz kalmayı tercih etti. Buraya geliş amacı belliydi ve mecbur kalmadıkça konuşmayacaktı. Fakat fark ettiği bir detay vardı, Marco hala kendine ürkütücü, geren, tedirgin edici bakışlar atsa da Deva'ya döndüğünde gözlerinde anında bir yumuşama oluyordu. Belki de içini rahatlatması gereken nokta buydu, kendini hala korkutabilirdi ama zayıf karnı belki de kızıydı artık.

'Babacım, annem benimle kalsın mı bu akşam?' kısacık bir an kendini süzen o mavi gözler tekrar Marco'ya döndüğünde adamın sakince başını sallayıp gülümsemesi de bir oldu. Çok geçmeden iki katlı yapıya ilerlediklerinde ise daralan nefesiyle içeri adımını attı Pera. Kaçtığı o zindana kendi ayaklarıyla dönüyordu. Tıpkı Marco'nun dediği gibi iki günde olmuştu bu dönüşü üstelik. Ardından kapanan kapının sesi o kadar ruhuna işlemişti ki herhalde kırk kilit sesi duysa bu kadar net olamazdı hapishane hissinden. Gözleri etrafta dolaştığında basamakların yarısında denk gelen pencerelere takılı kaldı hareleri, işlemeli parmaklıklar vardı fakat güvenlik için olduğu net bir şekilde başka pencerede olmadığından belliydi. Herhangi bir içeride tutma eylemi gösterilmiyordu, dışarıdan başka birisi baksa tamamen özgürlük içerisinde rahat bir hayat bile diyebilirdi fakat tüm açık pencerelere rağmen tutsaktı Pera. Bunu unutacak kadar da aptal bir kadın değildi.

'Hadi Nerissa, üzerini değiştir sen. Biz de annenle salonda seni bekleyelim.' Tüm sessizliğine rağmen Deva gülümseyerek merdivenleri çıkmaya başladığında Pera bu kez Marco'nun işaret ettiği tarafa ilerledi. Yokmuş gibi kalmak istiyordu, ne kadar sürerse sürsün, bu evde yokmuş gibi tavır takınmak en iyisi olurdu muhtemelen. Gözleri etrafı saatlerce süzse de zihninin karmaşıklığı adam akıllı bir şeyler kavramasına engel oluyordu. Adımları sakinlikle onlarca çerçevenin asılı olduğu duvara ilerlediğinde gördüğü bebeklik fotoğraflarıyla dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Parmakları arasında tuttuğu çantasına eziyet etmek istercesine elini sıktığında yanından uzanan kol şöminenin üzerine sigara paketi bıraktığında hızlıca kapatıp açtı gözlerini birkaç kez.

'Yemeğe geçelim istersen.' Aksanlı Türkçe'siyle az önce sigara bırakmasına rağmen sesinden uzaklaştığını anlayıp rahat bir nefes vermesini sağladı. O masaya şartlar normal olsa asla ama asla oturmazdı. Gerçi şartlar normal olsa buraya da hiçbir güç kendini getiremezdi, bunun için aklını kaybetmesi gerekirdi fakat şimdi ne olağan hal düzgündü, ne de Pera kendini düşünecek haldeydi.

Gözyaşlarını gizlediğinden emin olarak bedenini ilerlettiğinde Marco'nun yüzüne bile bakmadan yerleşti sandalyeye. Oturdukları yemek masası, önündeki tabak, ortamdaki sakinlik bile ürkütüyordu Pera'yı. Aslında onu en çok korkutan nokta Marco'nun avuçları arasında tuttuğu güçtü. Daha önce yaptığı gibi evin her noktasındaki kapı pencereyi kilitlememişti, hatta sanki gitmekte özgürsün der gibi bahçeye açılan kapıyı da açık tutmuştu. İlk geldiğinde merdivenlerin oradaki dikkatini çeken parmaklıklar gibi her yer çepeçevre olsa muhtemelen daha az rahatsız hissederdi ancak şimdi tehdittin açık açık Deva olması, kalbini, ruhunu, varlığını çürütüyordu. Etrafta üç adamdan başka kimsecikler görünmüyordu ve bunun nedenini Pera'da biliyordu. Mecburiyeti artık kendisi değildi kadının, mecburiyeti Deva'ydı ve onun yarası iyileşmeden hiçbir şey yapamazdı.

Gözlerini diktiği hala açık olan bahçe kapısından savrulan tüle sakince ayağa kalktı. Havanın soğukluğu bir kenarda dursun hali hazırda esiyor olması bile kapatması için bir nedenken ilerleyip perdeyi içeri çektikten sonra kapattı kapıyı. İnsan kendi üzerine demir parmaklık örter miydi? Pera örtüyordu işte.

'Açık kalması daha iyi olurdu.' Marco'nun sesiyle bahçede dolaştırdığı gözlerini yemek masasına çevirdiğinde kalktığı sandalyeye tekrar yerleşti. İçi bağırmak istese de sessiz kalmaya çalışarak çatalı parmakları arasına aldığında bu kez adamın ayaklanmasıyla ufak kıza dönerek gülümsedi. Parmakları arasındaki çatalı adamın kalbine saplama isteğiyle dolup taşsa da tüm olanı biteni kızına göstermek, üzülmesine müsaade etmek en son yapacağı şey olurdu, tabi aynı zamanda tehlikeye atmak. Öyle bir haldeydi ki Marco elini ayağını bağlayıp kimsenin sesini duymayacağı bir odaya kilitlememişti fakat ruhu tam aksine dipsiz bir kuyudan sadece ay ışığına şahit olabiliyordu.

'Nerissa'ya temiz hava iyi geliyor, alerjik reaksiyonları çok yüksek. Temiz hava imkânı varken düfizör çalıştırmak doktorunun da onayladığı bir şey değil ama sende haklısın hava soğuk.' Kulaklarına yeniden dolan Marco'nun sandalyeye yerleşme sesiyle onun bir kumandayla uğraşması ve ardından yemeğe dönmesi de bir oldu. Bunca zaman kızından habersiz kalmasına neden olan adamın şu an bunları anlatıyor olması da garibine gidiyordu Pera'nın. Hatta o kadar garip geliyordu ki verdiği bilgiler kaşlarının çatılmasına neden oluyordu. Gerçi geldiği dakikadan beri adamın üzerinde enteresan bir gariplik vardı ancak nedense bunu kızına bağlıyordu Pera.

Deva'nın biten yemeğiyle ve zil sesiyle beraber bakışları kapıya doğru yönelse de kızı bir şey söylemeden sandalyesinden inip elini tuttuğu gibi çekmişti. Zaten içi bir şey almazken ufaklığı takip etmeye başladığında önce giriş kapısının oradaki basamakları tırmandılar, daha sonra ise geldikleri koridorun en sonunda kalan kapıya ilerlediler. Bakışları makinelerde, oyuncaklarda dolaşsa da Deva'nın ince parmakları elinin arasından kaydığında ufaklık yatağa yatıp gülümseyerek elini uzatmıştı. Sessiz bir anlaşma ancak bu kadar mükemmel olabilirdi bir kadına göre herhalde. Kendisi de tebessüm etmeye çalışarak yatağın ucuna oturduğunda az önce zili çalanın da kapıdan giren bedenle doktor olduğunu anlayarak bekledi. Serum takmasına müsaade etmek için hafifçe geriye çekildiğinde kendine hala gülümseyen ufaklığın yüzünü okşadı.

Gözleri yatağın baş ucunda duran makinelerde yeniden dolaştıktan sonra Deva'nın ufacık elinin üzerindeki seruma döndüğünde derin bir nefes alarak derin mavilere çevirdi harelerini. Kendine benziyordu, kendine alabildiğine çok benziyordu. Eğer ki Alain tanışabilmiş olsa fotokopisi olduğunu dahi söylerdi ancak Deva biyolojik babasına da benziyordu. Hatta gözleri o kadar net bir şekilde o adamın gözleriydi ki güldüğünde olan o parlamalar bile bire birdi.

'Acımıyor.' Kızın fısıltılı sesiyle beraber elinin üzerini işaret edişini fark ettiğinde ne zamandır ürkekçe baktığını yeni algılayabilmişti. Kenarda hazırlanan doktorun elindeki şırıngaya bakarak kaşlarını çattı.

'O ne?'

'İlacım.' Çatık kaşlarına gerilen yüzü de eklendiğinde gözleri kapının pervazına yaslanmış Marco'yu sorgularcasına buldu anında.

'Tablet şeklinde olması gerek?' Marco'nun ufak bir tebessümle pervazdan ayrılmasıyla, beş adımda yatağın diğer tarafına geçmesi, Deva'nın katran karası parlak saçlarını okşaması ve kendine tekrar bakması bir olduğunda derince soluklandı.

'Küçük prensesim tablet içemiyor. Biz de ne yapalım, durumun enjekteye çevrilmesini sağladık.' Pera duyduklarına anlam veremese de Marco tekrar kızına baktığında onun gülümseyerek başını sallamasıyla kendi de tebessüm etmeye çabasına girdi yeniden.

'Biliyor musun anne ben ilaçları içerken midem bulanıyordu, sonra bir gün çok kalbim acıdı. Doktor bana ilaçları çıkarmak zorunda kaldığım için iyileşemediğimi söyledi. Sonra babamla bir sürü bilim insanı görmeye gittik. Çalıştıkları yer bembeyaz, kocaman. İnsanlar iyileşsin diye hep maskelerle, korumalıklarla çalışıyorlarmış. Bir tanesinin yüzünde maskeler iz çıkarmıştı. Bazen acıyormuş ama benim gibi çocukların iyileştiğini bilmek acısını unutmasını sağlıyormuş.' Deva kocaman gözleriyle anlatmaya başladığında doktorun seruma ilacı enjekte etmesiyle beraber gülümsese de Marco'nun kendine dönen bakışlarının farkındaydı.

'Laboratuvar çalışanlarıyla görüştük, ilaç üretimi için bir firmaya hissedar olmam gerekti, rüşvet gibi bir durum anlayacağın. Nerissa'da merak edince beraber gidip oradaki süper kahramanlarla tanıştık.' Pera için her açıklama işlerin daha da karmaşıklaşmasını sağlıyordu. Yedi yıldır kendinden kaçırdığı kızı hastaydı, Marco onun hayatıyla kendini tehdit etmişti ve bütün bunlardan önce kızı sadece hap içemiyor diye adam gidip bir firmaya hissedar olmuştu. Yetmemiş, bir de Deva'nın içi rahatlasın, güvensin, ilaç konusunda korkusu olmasın diye kızını farmakologlar ile tanıştırmıştı. Neresinden tutarsa tutsun mantıklı gelmiyordu Pera'ya. Nereye dönerse dönsün sanki duvara çarpıyor gibi hissediyordu. Hangisinin gerçek Marco olduğuna karar verememesi de daha kötü bir durumdu çünkü bütün bunları ezberlese, tüm ilacın ismini, miligramını, dozunu öğrense bile Marco olmadan ilaç tedariki imkansız haldeymiş gibi görünüyordu.

'İyi geceler denizimin ruhu...' kızının başına dudaklarını bastıran adamla beraber Pera derin bir nefes aldığında Marco doktorla birlikte odayı terk etti. Ne kadar kendisi saatlerce Deva'nın tebessüm eden halini izlemek istese de ufaklığın sakince kenara kaymasıyla mesajı almış hızlıca yataktan kalkarak boş alana yerleşmişti ki göğsüne yerleşen başıyla saçları arasına bastırdı dudaklarını.

Yıllar boyunca hatırladığı acısı şimdi göğsünün tam da orta yerinde yatıyordu, kendine sarılıyordu... Kaçırdığı tüm zamanların eksikliği yüreğine kızgın bir hançer gibi saplanıyordu ki anlam veremediği o duyguyla yüzleşiyordu kadın. Annelikle... Düştüğü yerden mecburen kalkmak zorunda olacağı, her seferinde daha güçlü durması gerekeceği, içi kan ağlasa da gülümsemek zorunda kalacağı nedeniyle yüzleşiyordu. Cebinde beş kuruş kalmadığında bile hissettirmeyeceği bu ufaklık bire bir yanındaydı ve ciğerleri hayatında hiç tatmadığı o duyguyla bayram ediyordu. Durum iç açıcı değildi fakat Pera için gün geceye sarmalanmış olmasına rağmen kendine sarılmış ufak kızı yüzünden apaydınlıktı kalbi.

Olabildiğince sessiz sedasız, yokmuşçasına tavır takınması ikinci günü olacaktı bugün bittiğinde ve bu sessizliği en iyi seçenek gibi görünmüştü gözüne. Girdiği salonun ferah haline rağmen içinin sıkıntısı o kadar karanlık göstermişti ki bedenini siyah koltuğa bıraktı hızlıca. Marco ise her zaman olan sakin haliyle konsola ilerlemiş, iki bardak, bir şişe ve kutuyla kendine tekrar dönerek tam karşısındaki koltuğa oturmuştu.

Yıllardır görmemişti, görmek de istememişti zaten ama hala olduğu gibi duruyordu adam. Hala ilk tanıştığı zamanlardaki yüz hatlarıyla, duruşuyla, bakışlarıyla, insanı deli edecek sakinliğiyle tam karşısındaydı işte. Kaçmıştı ama kurtulamamıştı. Marco'ya baktıkça aslında karşısında tek bedende iki kişi oturduğunu yeniden hatırlıyordu. Birisi sosyal, espri yapabilen, yüreği tertemiz, centilmen Marco, diğeri tek bir mimiğini kıpırdatmayan, kararmış gözleriyle tüm zamanları zindan eden, gözlerinin önünde bir kez dahi yüzü buruşmadan onlarca insanı kurşuna dizmiş Francesco.

'Senin gibi kıyafetleri seviyor, hazırlanması hep uzun sürer Nerissa'nın. O hazırlanırken konuşmak için de bir fırsatımız olur en azından.' Pera dakikalardır kıyafet seçmeye çalışan kızına gülerken kapıda beliren Marco'yla yanından ayrılmaya mecbur kalmıştı ufaklığın. Şimdilik en son isteyeceği şey bir terslik çıkmasıyken adamın aşağıyı işaret etmesi kaçacak yerin kalmadığını da göstermişti Pera'ya. Ondandır ki sadece istediği yoldan devam ediyordu. Belli ki Marco ağzından tek kelime çıkmayan haline iyice gıcık olmaya başlamıştı.

'Benim seninle konuşacak bir şeyim yok Marco.' Başını sakince sağa sola sallasa da yola çıktığından beri üzerinde olan tedirginliği atmaya başladı. Tüm yol boyunca korkan hali bir anda toz bulutu misali dağılırken o hissiyatın yerine annelik iç güdüleri gelmişti sanki. Artık daha durgun, daha sakindi ama bir o kadar da hırçındı.

'Beni kızımla tehdit etmen seni sevmemi mi sağlayacak sanıyorsun?' iç güdülerinin kışkırtmasıyla dişini göstermeye karar verdiğinde karşısındaki adamın tek kelime etmeden hem dinleyip hem de kadehleri doldurması bir olmuştu ki bardağı eline alarak devam etmesi için parmağını hafifçe oynattı.

'Devam et Pera.' Konuşmayacağını anladığında sözlü de dile getirme ihtiyacı hissetti Marco. Küfür dahi yiyebilecek rahatlıkta dirseklerini bacaklarına yasladığında içkisinden bir yudum almıştı ki karşısındaki kadının başını sağa sola sallaması bir oldu.

'Beni sevdiğini söyledin, bunu iddia ettin ama acı çekişimi izleye izleye kızımı kopardın benden. Marco, o benim kızım. Yedi sene boyunca onu sakladın, gizledin. Aklımdan geçmeyen tek bir an olmadı onu. Bu hastalık, bu delilik.' Sinirden çatılan kaşlarına rağmen gözleri de tekrar dolmaya başladı Pera'nın. Konuştuğu her kelime boğazına düğüm olurken geçmiş ama gitmemiş o yıkıcı günleri de hatırlaması cabasıydı herhalde. Anlatırken bile içi acıyordu. Hepsinin ötesinde gözyaşları sinirinden yerinde durmuyordu.

'Ağlama...' adamın mırıldanarak sehpadaki diğer kadehi kendine itmesiyle bardağı aldığı gibi bir çırpıda içindeki sıvıyı yüzüne attı.

'Beni bu hale sen getirdin. Beni öldürdün sen, kendimden nefret ettirdin, ölmeyi istememe neden oldun! Canımı canımdan kopardın Marco!' isyanı da ortalığa inci bir kolye gibi saçılmaya başladığında başını sağa sola sallasa da hala kendine sakince bakan bir yandan da yüzüne gelen viski sayesinde ayağa kalkan adam yüzünden çıldırmak üzereydi. Tepki vermiyordu, sadece gözlerinden arada sırada sisli bir perde geçiyordu ama hemen dağılıyordu.

'Sen benim içimdeki vitrini tuz buz ettin!' adımlarını kendisi bile zapt edemiyordu. İstemsizce sehpanın çevresinde dolaştığında tam karışına dikildiği adamın göğsüne sertçe yumruğunu vurdu.

'Nefes almanın bana işkence gibi gelmesine neden oldun!' ellerini iki yana açarak isyan halini desteklercesine geriye doğru adımlar atmaya başladığında tüm kızgınlığını da kusmak istedi Pera. Bir anda içinde kızına dair eksik kaldığı her ayrıntıyı pay olarak alarak tırnaklarını derisine geçirip paramparça etmek istiyordu adamı.

'Sen benim çığlığımı bile içimde atmama neden oldun! Anneliğimi aldın!' artık tutması güçleşen göz yaşları bir bir yanağından süzülmeye başladığında kendini tekrar az önce kalktığı koltuğa bıraktı. Halsizdi, kendi kendine teselli veremeyecek kadar bitikti, yitip giden yedi yılı ciğerlerinde, aklında, hücrelerinde hissediyordu. Hiçbir ilkine şahit olamadığı kızının acısını yaşamıştı sadece. Kavruluyordu, yanıyordu ama ses çıkaramıyordu. Açıklayacak kelime bulamıyor ve bundan öldüresiye nefret ediyordu. Saçlarının arasına parmaklarını geçirip iç çektiğinde tüm yaşadıklarını zihninde izlemesi de önündeki sehpaya bırakılan fotoğraf kareleriyle bir anda kesildi. Bakışları yavaşça fotoğraflardan Marco'nun koyu yeşil harelerinde döndüğünde kaşları istemsizce çatıldı.

'Bunlarla bana çaldığın anneliğimi verebileceğini mi sanıyorsun?' titreyen parmağıyla fotoğrafları işaret ederken adam başını sakince sağa sola salladığında o yeşiller tekrar kendinden çekilmiş ve kutuya yönelerek birkaç parça daha eşya çıkarmasına yol açmıştı.

'Sana hiçbir şey veremem geçen senelere dair.' Normale oranla daha bezgin çıkıyordu adamın sesi fakat bu haline inanası gelmiyordu, öyle iyi oyuncuydu ki kadın da bunu biliyordu, 'Pera, ben tedavi oldum. Kızım, iyileşmeme neden oldu...'

'O senin kızın değil!' Duyduklarının gerçek olmayacağını düşünerek kıstığı gözleriyle nefret edercesine baktı adama.

'Biliyorum...'başını onaylarcasına sallayıp sehpanın çekmecesinden bir dosya çıkardığı gibi onu da ortaya bıraktı bu kez adam.

'Bana baba dediğinde bu saatlerdi. O ilk kez baba dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Başta iyi olmadığımı düşündüm, hiçbir haltın farkında değildim, o yüzden sadece senden uzak kaldığım için kötü hissettiğimi düşünerek psikologla görüşmeye başladım.'

'Bana bunları niye anlatıyorsun? Çaldığım her şeyi ben yaşadım demek için mi?' kaşları çatık olsa da karşısındaki adamın pek önemsemediği belliydi, ki zaten başını sağa sola sallarken gözlerini kaçırmasıyla derin bir nefes aldı. Eğer ki şu derin nefesleri olmasa ortalığı al aşağı ederdi ancak hatırlaması gerekiyordu Pera'nın, artık kızı vardı, hemen üst katta, olan biteni duyacak, görecek, korkacaktı.

'Dinle. Lütfen sadece bitirmeme izin ver.' Zorlukla dudaklarından dökülen kelimelerle boş bakışlarına devam etti Pera ancak Marco'nun susmaya niyeti yokmuş gibi gözüküyordu, 'Psikolog, psikiyatra yönlendirdi, orası tamamen klinik bir vaka olduğuma dair teşhis koydu. Kabullenmek istemesem de Nerissa ne zaman korkup bana sığınsa kabullendirdi. Hasta olduğumu, iyileşmem gerektiğini... Baba dışında bir şey diyemiyordu ama ona zarar verebilme düşüncesi deli gibi korkuttu beni ve kabullenmemi sağladı. Şaka değil Pera, tedavi oldum. Seni Nerissa'yı kullanarak buraya getirme nedenim de bu zaten. Biliyorum, sevmeyeceksin, benimle olmayacaksın. Bunu kabullenip, benimsedim.' duydukları allah bullak olmasını sağlasa da Marco derin bir nefes alarak çıkardığı dosyayı hafifçe kendine doğru itti.

'Sevgilin, Elfe veya diğerleri... Eğer Nerissa'yı kullanmasam onlar olmadan konuşma imkanım olmayacaktı seninle. Dünden beri konuşmadım çünkü Nerissa bunu çok istiyordu. Senin bizimle beraber bu evde olmanı, beraber yemek yemeyi, ikimizle beraber aynı anda vakit geçirmeyi çok istiyordu. Bu dosyada Nerissa'ya ait her evrak var. Raporları, reçetesi, doktorunun tüm bilgileri, kimliği, açacağın davaya karşı feragat dilekçesi, elinde olması gereken her şey var. Senden tek bir şey istiyorum. O benim kızım Pera, belki kanımdan değil ama kızım işte. Soyadımı taşıması, koyduğum ismi değiştirmen, yanımda sürekli yaşaması önemli değil. Sadece onu görmeme izin ver. Bir saat bile olsa. İstediğim sadece bu, eğer ki kabul edersen o aşağı indiği zaman Zoya tüm eşyalarını toparlamış olacak, yani... Gidebilirsiniz. Karşı çıkmayacağım.' Usulca omuz silktiğinde Pera duyduklarının doğruluğunu tartmak için bakmaya başladı. İki gündür bu konuyu hiç açmamış adam şimdi kızını da alıp gidebileceğini söylüyordu, sağlığına dair her detayı, davaya karşın tüm belgeleri kendisine sunarak.

'Her şey istediğin gibi olsun ama onu benden tamamen koparma. O, cehennem içindeki cennetim.' Marco'nun çoktan dolmaya başlamış gözleriyle kaşları daha çok çatıldığında kapıdan gelen sesle adam hızlıca temizledi yüzünü.

'Baba, neden üzüldün?' ufacık haline rağmen koşarak gelip bir anda adama sarıldığında ise Pera çoktan parçalara ayrılmıştı. Marco'nun tek yaptığı boynuna incecik kollara karşılık verip kendine yalvarırcasına bakması olmuştu. Şu an en doğrusunun tamam deyip Deva'yı kaçırmak olduğunu bilse de kaçırdığı tüm zamanlar boyunca kendi kızını üzeceğinin de farkındaydı kadın. Çünkü Marco ne kadar bağlandıysa kızı da öyle bağlanmıştı belli ki. Başını sakince salladığında Marco'da teşekkür edercesine gözlerini kapatıp açmış ardından Deva'yı dizine çıkararak derince soluklanmıştı.

'Babacım, üzülmedim ben merak etme ama sana bir şey anlatmak istiyorum. İkimizin bir masalı vardı hatırlıyor musun?' sorusuyla ufak kız hızlıca başını sallayıp gülümsediğinde Marco siyah saçlarını yavaşça okşayıp omuzundan geriye itti.

'O masalda bir prenses ve kral vardı. Kral biricik prensesini deli gibi seviyordu, üstelik kendi kanından bile değildi ama çok seviyordu. Tüm dünyayı ayağa kaldıracak kadar.' Hatırladın mı der gibi bakmaya başladığında ufaklık kocaman gülümsemesiyle salladı başını.

'Evet... Prensesi için kocaman ülkeler dolaşıp, mutlu olması için bir sürü insanla tanıştırmıştı onu.'

'Evet babacım öyle yapmıştı. Peki sonu nasıldı masalın?' sorusuyla Deva'nın yüzü düşmeye başladığında Marco olabildiğince gülümseyerek saçlarını tekrar okşadı kızın.

'Kraliçe gelmişti baba. İyi kalpli, gülümseyen, prensesi çok seven, onun gerçek annesi olan kraliçe gelmişti.' Marco'da usulca başını salladığında devam etmesi için bakmaya devam etti o derin mavilere. Deva ise hüzünle gözlerini annesine döndürdükten sonra iç çekip yeniden Marco'ya odaklandı.

'Prenses, kraldan bir söz aldı. Ömrünün sonuna kadar istediği zaman onu göreceği, ne zaman isterse aradığı zaman geleceğine dair bir söz ve kraliçe ile babasının yanından ayrıldı. Çünkü kral onun gerçek babası değildi...'

'Ama küçük kalbinde hep bir baba olarak kalacaktı.' Marco masalın devamını getirdiğinde Deva büktüğü dudağıyla başını sallayarak baktı adamın koyu yeşil gözlerine. İkisinin de harelerinden o kadar çok hüzün geçiyordu ki Pera bir an ayırt edemedi, acı mıydı bu gerçekten anlayamadı bile.

'Ömrümün sonuna kadar sen istediğin sürece beni görebileceksin prensesim ama o iyi kalpli, gülen ve seni çok seven kraliçe ile yeni bir hayata başlaman gerek.'

'Akşam uyumadan önce bana kitap okumayacak mısın artık?' Deva başını omuzuna doğru düşürüp mırıldandığında Marco sakince sağa sola salladı başını.

'Kraliçe okuyacak artık.'

'Peki... Ya yazamadığım zamanlarda? O zaman da mı gelip güldürmeyeceksin beni? Ya da omuzlarına alıp bahçede koşamayacak mıyız?'

'Nerissa, konuştuk bunları prensesim. Ben hep varım ama bunun olması gerektiğini ikimizde biliyoruz. Hem söz verdim sana. Eğer ki görmek istiyorum dersen dünyanın öbür ucunda bile olsam, kötü insanlarla uğraşıyor da olsam, çalışma mecburiyetinde de olsam çıkıp geleceğim.'

'Her zaman?'

'Her zaman.'

'Keşke babam sen olsaydın baba...' adamın boynuna tekrar sarılan kollarla beraber Pera sıkışan kalbine rağmen derin bir nefes aldı. Gözlerini bir an olsun kızından çekmese de duydukları bile içinde bir yerlere taş oturmasına nedendi işte. Biliyordu, Deva başından beri babasının Marco olmadığının farkındaydı ancak onun olmasını isteyecek kadar da çok seviyordu adamı. Yıllar kendinden çaldığı her sevgi zerreciğini Marco'ya vermişti belli ki. Üstelik o kadar çok sevmişti ki kendisine karşı onu koruyup, bu bildiği detayı ağzına dahi almamıştı.

Marco'ya son kez sarılıp elini tutan kızla beraber kadın bakışlarını direkt olarak adama çevirdi. Çok şey yapabilirdi ama kızı için, onun mutlu olması için koparmayacaktı. Marco kendine yapmış, o acıyı çekmesini sağlamıştı fakat kızı o acıyı çekmeyi hak etmiyordu. O sonuna kadar yanıp yıkılabilir, dağılabilir, hatta kızına olan özleminden ölebilirdi, zerre vicdanı sızlamazdı Pera'nın. Fakat Deva'sına kendisi yara olmayacaktı.

'İstediğin zaman göreceksin, Deva'da istediği zaman seni görecek.' İçi ne kadar kabul edemese de mırıldandığında Marco derin bir nefes alarak gülümseyip ellerini pantolonunun cebine yerleştirdi.

'Teşekkür ederim. Pera, yaptıklarım için, daha önce getirmediğim için de özür dilerim. Senden aldıklarımın yanında bu özrün anlamı yok biliyorum ama... Bir de, doktoru olduğun yere göre bir saat önceden bilgilendir. Direkt olarak gelecek kendisi zaten.' adam gözlerini kaçırdığında derin bir nefes alarak iki basamağı elini sıkıca tuttuğu kızla inmişti ki ismini tekrar duymasıyla bakışları yeniden Marco'yu buldu.

'Pera, ben hata yaptım ama içerideki, Dağhan... Ondan gerçekleri anlatmasını iste.'

'Ne?'

'Kendi hakkındaki gerçekleri anlatmasını iste. Ve... O iyi biri unutma.'

 

Loading...
0%