@biceruvar
|
Sonra durdum düşündüm ve dedim ki 'Neden bayram şekeri gibi bir bölüm göndermeyeyim ki?' arada sırada kaçamaklar yapmak lazım sonuçta. Bu bazen tatlı, bazen tuzlu, bazen de satır araları olabilir. Okurken zehirlenene şahit olmadığımıza göre hepinizin bayramı kutlu olsun! Bu da benden sizlere bayram hediyesi olsun. Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın... Instagram: BiCeruVar --------------------------------------- 'Dağhan kalpten gideceğim. Bırakıp kaçalım mı?' panikle elini tuttuğu adama baktığında Dağhan sakince etrafta gözlerini gezdirip kendisine döndü. Acil çıkış kapısı Pera için en çok şimdi gerekliydi fakat dünyadan kaçabileceği bir kapı olmalıydı o. Yoksa mümkün değildi kaçıp kurtulması. 'Havaalanını mı bırakıp kaçacağız? Şayet bahsettiğin annen ve babansa sadece eve kadar uzaklaşabiliriz.' Adam usulca omuz silktiğinde Pera sıkkınca omuzlarını düşürerek savurdu nefesini. 'Afrika'ya kaçayım. Deva'yı da alıp toz olayım.' Büyümüş gözleri ve paniğin esir aldığı sesiyle konuştuğunda Dağhan yüzünü buruştursa da bir anda o anlamaz ifadesinin yerini tebessüm aldı. 'Güzelim, üzgünüm ama öyle bir seçeneğimiz olamaz çünkü şu an tebessüm ederek bize yaklaşıyorlar.' Kendini fark ettirmek istercesine el sallayan annesi, ne kadar memnun olmasa da tebessüm etmeye çalışan babası yaklaştıkça içine yine o taş gelip oturmuştu. Çığlık atarak koşmaya başlamayı dahi aklından geçirmişti ama belli ki bunu sadece kendisi değil Dağhan'da düşünmüştü. Sırtından montunu sıkı sıkı kavramış parmaklar yeterince düşündüğünü açıklıyordu en azından. 'Babanı bensiz geldiğinde şoka uğrattın, umarım adama evleniyorum demezsin...' annesinin sarılırken fısıldamasıyla gergin olan yüz hatları çoktan bin bir beter hal almaya başlamıştı bile. Eğer ki şimdi, tam da şu an hastaneye gidip kalp grafiği çektirse emindi ki öldüğünü falan dile getirirlerdi. Ki sağ tarafında kalbinin attığına dair bir hissiyat barındırmıyordu bedeni. 'Evleniyorum demeyeceğime emin olabilirsin.' Kendisi de fısıldadığında dudaklarının arasından yarım yamalak mırıldanmayı da eksik etmedi, 'Tabi daha kötüsü olduğu konusunda anlaşabilirsek.' Şimdilik olay döngüsünde evlilik en son tırsacağı konuydu doğrusu. Daha öncesinde kendine dert edinmesi gereken koca bir kız çocuğu varken, hali hazırda babası ve annesi bunu öğrenecekken Deva durumun içerisine dahil olduğunda evlenmesine kafayı bile takmayacaklarından emindi. Yolculuk nasıl geçti muhabbetleri arasında Dağhan son kırk dakikadır belki de asla ama asla aklına gelmeyecek soruları yönlendirmişti. Artık Pera'nın kendine gelip bir şeyler açıklaması şarttı yoksa muhabbet futboldan saparak derin devlet konularına kadar uzanabilirdi. Hali hazırda iki bedenin de dikkat dağınıklığından faydalanarak koltuğun ucundaki kadına kaş göz işareti yapmaya başladığında Pera'nın sertçe yutkunması bir oldu. Araladığı dudakları kelimeleri toparlamak istese de net bir açıklama bulamadığından olsa gerek tekrar kapanmış ve yeniden açılmıştı ki zilin sesiyle kalktı olduğu yerden. İç savaş böyle de çıkabilirdi herhalde. 'Birini mi bekliyordun kızım?' 'Ecelimi annecim ecelimi...' duymayacakları şekilde mırıldandığında kadının çatılan kaşlarıyla beraber Dağhan ortada donmuş bedeninin tepki vermeyeceğini anlayarak kapıya yöneldi. Geldiklerinden beri Derya hanım odaya gitmesin diye üç defa ikisi beraber ayağa kalkarak durdurmuşlardı kadını sonuçta. Araladığı kapıyla beraber gözleri önce Elfe'yle çakıştığında onun sıkkın şekilde gülümsemesinden Deva'ya çevirdi elalarını. 'Dağhan abi.' Ufaklık çantasını bir çırpıda kenara fırlatıp montundan da güçlükle kurtulmaya çalışırken konuştuğunda tek dizinin üzerine çökerek bakmaya başladı ufaklığın derin mavilerine. 'Her geldiğimde seni mi göreceğim ben? Hem, annem nerede?' 'Kimin yeğeni işte...' Elfe ne kadar gergin olsa da Deva'nın tepkisinden memnunca gülerek üstündekileri çıkardığında Dağhan göz devirse de ufaklığı kollarından yakalayıp dudaklarını ıslattı. 'Benden bu kadar nefret mi ediyorsun?' 'Nefret dememiz doğru olmaz. Biraz... Gıcık oluyorum sana.' Büyümüşte küçülmüş tavrı sağ olsun dumur etmeye yetiyordu. Bir anda ellerinden kayan zayıf beden kolunun altından sıyrılıp ilerlemeye başladığında ise ne kadar durdurmak adına hamlede bulunsa da iş işten geçmişti. 'ANNE!' ortaya bomba gibi düşen sesleniş Pera'nın sertçe yutkunmasına sebebiyet veriyordu elbette ancak Deva'nın hız kesmeden sarılması koltuktaki iki bedenin donup kalmasına neden oldu. Annesi de babası da usulca gözlerini bir ufak kızda, bir de bacağına sarıldığı kendi kızlarında gezdirmeye başladığında babasının kaşlarının çatılması uzun sürmedi. Alain az önce donduğu koltuktan hızla kalkıp gözlerini Dağhan'a çevirdiğinde de ufaklığı göz önüne alarak sesini düşük tutmaya çalıştı. 'Bir de kızın mı vardı senin?' Babasının sakin tutmaya çalıştığı sesinden faydalanan Pera ufaklığın başına dudaklarını basıp koltuğa oturttuğunda gözleri çivi çakarcasına sevdiği adamla iletişimde olan babasıyla arasına girdi. Biraz sonra koca salonda kıyamet kopacaktı fakat en azından doğru şekilde kopsun istiyordu. 'Onun değil. Şey, benim.' Zorlukla konuştuğunda havalanan kaşları babasının da yüzünün allak bullak olmasını sağlarken derin bir nefes aldı Pera. 'Ben Deva'nın üzerini değiştirmesine yardımcı olayım. Hadi teyzoş, batan gemiden önce kadınlar ve çocuklar tahliye edilir.' Elfe gerginliğe rağmen konuşup Deva'nın anlamaya çalışan haline rağmen çekmeye çalışsa da bücürük çoktan işe el atmıştı. 'Bu durumda annemi de almamız gerekmiyor mu? Bir de, teyze- Aaaa... Ananemsin sen! Fotoğrafından biliyorum!' televizyon ünitesindeki çerçeveyi işaret edip masmavi olan gözlerini de büyüterek baktığında Derya hanım ufaklıktaki gözlerini hızlıca Pera'ya yönlendirdi. 'Anane mi dedi? Tansiyonum düşüyor benim.' Elini göğüs kafesine yerleştirse de Elfe artık kesinlikle ufaklığı kaçırması gerektiğini anlamıştı. Derya hanım için tansiyonum düşüyor lafı bizzat kavga çıkaracağım demekti. 'Deva, kuşum... Kalan sağlar bizimdir. Gidip kıyafetleri değiştirelim.' Asker edasıyla kızı bu kez ciddi anlamda sürüklercesine götürdüğünde Pera artık susmasının zerre anlam ifade etmeyeceğini bilerek baktı iki bedene. Kendini bunca zaman desteklemişlerdi ancak şimdi yalnız olduğunu ikisinin de gözlerindeki o garip ifadeden anlayabiliyordu. 'Önce beni dinleseniz. İnanın düşündüğünüz gibi değil...' buruşturduğu yüzünden sürekli oynadığı parmaklarına kadar tedirginlikten kavruluyordu bedeni. 'Düşünebildiğimizi mi sanıyorsun Pera! Ne demek bunların hepsi!' babasının sonunda yükselen sesiyle beraber bakışları Dağhan'a kaysa da onun usulca sallanan başından güç aldı kadın. Dudaklarından dökülen her kelime infazının habercisi gibi tedirginlikle çıkıyordu. Olan, biten, geçmiş ve gelecek aslında sadece dilinden dökülenlere bağlı gibiydi. Tüm havaya çarpan kelimeler Pera için yeni bir başlangıç, yeni bir sonlanış sayılırdı. Yıkıldığı yerde nasıl küllerinden doğmuştu, bugün de o doğduğu küller arasında ilk kez kendi ailesine karşı dik başlı olmalıydı. Savaşmıştı ve savaşını ailesinden saklamıştı. Yenilmişti ve yenilgisinden haberdar etmemişti. Dizleri kanamıştı ve anlatmak yerine her şey yerli yerinde gibi davranmıştı. Tekrar ayaklanacağı sırada dahi haberleri olmamıştı ikisinin de. Şimdi gözlerine böylesine hayal kırıklığı ile bakıyorlarken kalbi bin parçaya bölünüyordu. Bunca zaman hep arkandayız diyen ailesi Pera'ya ilk kez anlamsızca, kim olduğunu sorarcasına bakışlar atıyorlardı. 'Anlatmam gerekirdi ama yapamadım. Sizi de üzmek istemedim.' 'Bizden böyle bir şeyi nasıl sakladın aklım almıyor! Sen benim kızım olamazsın Pera! Bunca olay, hayatın... Hayatın tehlikedeymiş!' annesinin yükselen sesiyle çoktan titremeye başlamış ellerini gizlemek istercesine yumruk yaptığında teninde hissettiği parmaklarla bir umut diyerek babasına yönlendirdi bakışlarını. 'Beni hayal kırıklığına uğrattın. Senin bizimle her şeyi paylaşacağını düşünmüştük. Bütün bu olanlar, henüz ona hamileyken dahi açıklayabilirdin. Belki de bunların hiçbirini yaşamak zorunda kalmazdın.' Babasından da karşılık aldığında ıslattığı dudakları ve gerginlikten birbirine çarpmaya başlayan dişleriyle derin bir nefes alma çabasına girdi kadın. Her an küt diye düşüp bayılabilirdi ancak tamamen aradaki zıtlık yükselene kadar bayılmaması gerekiyordu. Yoksa henüz ayılırken gözünü İtalya'da açabilirdi. 'Kırgındım, üzgündüm, ne yapacağımı bilemiyordum.' 'Bu bir bahane değil Pera.' Annesinin hala sert olan hali yüzünden göz kapakları titreyerek kapandığında yanında hissettiği hareketlilikle beraber tekrar bakışlarını gezdirdi iki bedende. 'Bunun zor olduğunu biliyorum. Sizin gibi hissedemem belki ama tahmin edebilirim en azından. Fakat, Alain, Derya hanım... Kabul etmeniz zor olsa da Deva içeride, var, yaşıyor. Kızmakta haklısınız ancak... Bilmiyorum, biraz sakin kalmaya çalışsak?' Dağhan özenle kelimeleri seçme çabasına girse de bir türlü yeterli sonuçlara ulaşamadığından en mantıklı olan şeyi söyledi kendine göre. Gerçi zaten iki bedende sinirlerine kilit vurma konusunda kendilerinden emin davranıyorlardı ama bir yerde de Pera'nın stres yüzünden şuracıkta bayılması taraftarı değildi. 'Tahmin dahi edemezsin Dağhan. Çocuğun yok çünkü. Sırlarını paylaştığını düşündüğün, güvende tutmak için canını dişine taktığın, daha iyi olsun diye bir kalemde şehir değiştirdiğin, sağlığı için günlerce hastane odalarında gözyaşı döküp dua ettiğin bir evladın yok. O yüzden ne hissettiğimizi, aslında ne kadar sinirli olsak da kendimize sahip çıkmaya çalıştığımızı anlayamazsın.' Alain güçlükle dengelediği sesiyle işaret parmağını da havalandırarak konuştuğunda Pera koltuktan aldığı destekle ayaklandı. 'Ona kızmanı gerektirecek bir şey yok baba. Olanlar, anlatmamam benim kabahatim. Suçluyum, evet suçluyum çünkü en başında öğrenmeniz gerekirdi ve ben size açıklamadım. Bunca sene de haberiniz olmadı ama sizin için mükemmel olan kızınızı bozmak istemedim. Eskisi gibi sevmeyecektiniz beni.' 'Birini sevdiğin, hamile kaldığın için mi sevmeyecektik seni? Sana hamile kaldığımda babanla evli değildik! Biz bunu yaşamışken sana tutup suçlusun mu diyecektik! Bunu mu düşündün sahiden?' Derya hanım büyüttüğü gözleriyle inanamaz şekilde kızını süzdüğünde Pera derin bir nefes aldı. 'Yanlış seçimlerim yüzünden. Umduğunuz gibi bir kadın olamadığım için-' 'Pera, seni umduğumuz gibi bir kadın ol diye değil, sen ol diye yetiştirdik. Biz sana bunlar için değil, haber vermediğin için kızgınız. Ailen olmamıza rağmen o savaşı tek başına verdiğin için.' 'Özür dilerim.' Fısıldarcasına konuşsa da çoktan yanaklarını ıslatmaya başlamış gözyaşları yüzünü tarumar ediyordu. Dayanabildiği nokta bu kadardı, ailesi söz konusu olunca en fazla bu kadar güçlü kalabiliyordu. Elinin tersiyle temizlemeye çalıştıkça bir yenisi eklenirken Alain usulca ayağa kalkıp başını salladı. 'Yeter bu kadar. Toparlayın eşyalarınızı, İtalya'da bizimle beraber olmanız en doğrusu. Hasta bir çocuk, iş, yaşantı, hepsini bir arada yapamazsın.' Zaten beklediği tepkiydi bu Pera'nın. Sinirle odasına gidip kıyafetlerini valize tıkıştırmasını dahi bekliyordu ancak sakince söylemesi bile bir artıydı kadına göre. Evet, babasının tepesinin tası kolay kolay atmazdı ancak attığı zamanda önünde koca gökdelenler olsa yıkıp geçerdi. Dağhan'ın yanında yükseldiğini hissedince anında bileğini yakalayarak durdurdu. Yapacağı her şey durumu kötüleştirebilirdi ve bu Pera'nın en son istediği şeydi. 'Baba, kurulu bir düzenim var zaten.' 'Bu mu kurulu düzen Pera? Sen çalışıyorsun, Elfe çalışıyor, kendinize ayıracak zamanınız yok ve kızın hasta olduğu halde okula gidiyor. Tehlikeli olmasına ve bunu bilmene rağmen. Evde bir tane yardımcı yok. Ben yardımcım olduğu halde işimi bıraktım senin daha iyi olman için, sadece yaşayabilesin diye. Madem yıllar önce bir karar verip onu hayata getirmeyi kafana koydun o zaman o senin için değil, sen onun için ideallerinden vazgeçeceksin. Çünkü o değil, sen kızına borçlusun. Doğmayı o değil, doğurmayı sen seçtin.' Annesinin de artık akan gözyaşları eşliğinde sesi de salonda yankılandığında titrek nefesi tüm soluk borusunu yakıyordu kadının. Haklıydı sonuçta. Bu dünyaya gelmeyi, bir hastalıkla cebelleşmeyi Deva seçmemişti. Kendisi bilinçli bir şekilde, isteyerek bu yükümlülüğü kabul ettiği için doğmuştu o ufaklık. Şimdi itirazlar içinde kalsa da doğurmayı bildiği gibi yetiştirmesi ve sahip çıkması gerekiyordu. Zamanında annesi gözyaşları içinde hastane odasında her elini tuttuğunda 'Böyle olduğum için özür dilerim', diyen Pera'ydı ve 'Bu senin hatan değil iyi olacaksın', diyen de annesiydi. Bütün sorumlulukları annesi ve babası nasıl kabul ettiyse kendisi de öyle kabul etmeliydi. 'Haklısın anne. Benim kararım ve sorumluluklarım ama bunun kararını da kendim vermeliyim.' Sesi kararlı gibi olsa da babasının bakışları, annesinin gözyaşları içindeki hali hiçte yardımcı olmuyordu kadına. Kararlı falan da değildi zaten. Yıllardır dik durmayı öğretmiş insanlara karşı bu rolü keserken nasıl kararlı olabilirdi ki. Üstelik söyledikleri her kelimenin doğruluğundan emin olduğu halde... Bakışları mutfak bölmesinden kendine el kol yapan Elfe'yi bulduğunda ne kadar sert gözler üzerinde olsa da derin bir nefes aldı. Elinin tersiyle yüzünü temizlemeye çalışır gibi dudaklarını saklayarak yanında dikilen adama çevirdi bakışlarını. 'Bayılacağım, tut beni.' Dağhan duyduğu cümlenin tesiriyle kaşlarını çatsa da bir anda kendini bırakan bedenle beraber panikten ne yapacağını bilemeden yakaladı zayıf bedeni. Gerçekten şu an otuz küsür yaşındaki sevgilisi ailesi biraz olsun durulsun diye oyun mu oynayacaktı. Ne yazık ki Derya hanımın panik olan sesi ve Alain'in kollarındaki kadına yaklaşmasıyla beraber kendisi de bire bir oyuna dahil olmuştu. 'Doktor, Alain, ambulansı arayalım.' Derya hanım az önce çığlıkla koltuktan kalktığında çoktan çantasının içinden de telefonunu bulma çabasına girdi. 'Ambulansa gerek yok, stresten bayılmıştır.' Dağhan'ın kurtaramayacağını anlayan Elfe belli ki duruma müdahale etmek adına elindeki kolonyayla yaklaştığında hala tuttuğu bedeni de koltuğa yatırdı adam. Bunca zaman sözde kendini iyi zannederdi rol yapma konusunda Dağhan, ancak şu görüntüden, Elfe'nin olmayan paniği ile panik havası vermesinden pay biçilecek olursa net bir şekilde emin olmuştu ki bir gün Pera ve Elfe bir olup rol keserlerse diye dikkat etmeliydi, üstün bir çaba göstererek hem de. 'Kalbinde bir şey vardır, olmaz öyle şey.' Derya hanım da telefonu bırakıp kadının tepesine geldiğinde Dağhan derin bir nefes alarak parmaklarını Pera'nın nabzına yerleştirdi. Eğer ki yaşadığı olayın şokunda kalırsa bir işe yaramazdı belli ki. 'Nabzı normal, Elfe su getir hadi.' Kaşıyla gözüyle koridordan annesinin başına dikilmiş bedenleri izleyen ufaklığı gösterdiğinde kadının eline tutuşturduğu kolonya bir olmuştu ancak Deva çok geçmeden yanlarına yaklaştı. 'Anneme ne oldu?' 'Bir şey yok, çok iyi, sadece yorulmuş.' Derya hanım ufaklığın mahzun bakışlarıyla kendine engel olamadan kızı kucağına aldığında Deva kaşlarını havalandırarak baktı kadına. 'Pamuk prenses gibi elmadan zehirlendi mi yoksa?' 'Zehirlenmedi yok, o nereden çıktı.' Kadın sanki daha önce hiç çocuk büyütmemişçesine şaşkınlıkla cevaplar verse de iki adım gerileyip oturdu koltuğa. 'Ama bayıldı...' başını omuzuna yatırarak dudak bükmesiyle beraber kadın derin bir nefes alarak başını usulca sallamıştı. 'Benim gibi hasta ya belki ondandır.' 'Sanmam, senin iyileşeceğin gibi iyileşti o.' 'Annem pamuk prenses olduysa o zaman prens öperse uyanır!' kız deniz berraklığındaki gözlerini Dağhan'a çevirerek büyüttüğünde Elfe elinde olmadan gırtlağına kadar gelip dayanmış kahkahasını son anda yakalayıp garip sesler çıkarmaya başlamıştı. 'Hadisene, uyandırsana annemi. Eğer sen öpünce uyanmazsa prensi sen değilsin demektir.' Adam kızın aklının zehir gibi olmasına mı, kadının anne ve babasının önünde kızının öpmeye zorlamasına mı, yoksa başını koltuğun sırtına doğru bıraktığı için gülüşünü dudaklarını ısırarak saklamaya çalışan Pera'ya mı yansın karar veremiyordu. Cümle alemin önünde sert sert ağır abi ayağı çekebiliyor, bunu da gizleyebiliyordu ama daha ergen dahi olmaya ufacık kız çocuğu kendini yerin dibine sokma konusunda gayet kararlı bir tavır takınıyordu. Alain'in boğazını temizlediğini fark ettiğinde az önce Elfe'nin kendine fırlattığı kolonyayı eline döküp önce kendisi keskin kokuyu çekti. Pera bayılmamıştı ama Dağhan koca cüssesi ile küt diye düşecekti. Ardından kendine getirmeye çalışırcasına avucunu Pera'nın burnuna yaklaştırdığında kadının kulağına fısıldamayı da ihmal etmedi. 'Eğer uyanmazsan baban şuraya gömmek zorunda kalacak beni. Biraz daha zorlarsan alenen seni babandan isterim haberin olsun.' Hafif hafif yanağına da vurduğunda biraz önce tut beni diyerek kendini bırakan kadın bir de ayılırcasına mırıldanmaya başladığında derin bir nefes alarak çekildi adam. 'Koyun can, kasap et derdinde seninki.' Elfe fısıldayarak Dağhan'a tek kaşını kaldırıp baktığında adamın usulca omuz silkmesi bir oldu. 'E kolonya da aynı işi yapıyorsa neden erkeklere ihtiyaç var ki?' Deva tekrar konuya müdahale ederken Dağhan göz devirse de Elfe sımsıkı birbirine bastırdığı dudaklarını araladı. 'İnan tüm hayatım boyunca bu soruyu bende kendime soracağım tatlım.' Kızın yanağını sıkıştırıp kendini Derya hanımın yanına bıraktı Elfe'de. Gözleri biricik arkadaşında da olsa bu konudaki başarısını en çok kendisi biliyordu. En ufak bir kaçış noktası kalmamışken en kolayı bayılmak olurdu Pera için. Daha önce başım dönüyor diyerek nelerden nelerden kurtulmuşlardı sonuçta. Ki bayılma numarasını Alain ve Derya'yı sakinleştirmek için değil de ne için kullanacaklardı ki bu yaştan sonra. Kaldı ki gayet sakinleşmiş görünüyorlardı. Oturdukları yemek masasında tüm gözler birbiriyle çarpışmaktan kaçınırcasına ortada dolanırken Deva kaşlarını havalandırarak baktı bütün bedenlere. Tabağına bırakılan her yemek parçasında gözleri kendine ye diyen insanları bulmuştu fakat hala neden böle garip davrandıkları küçük bedeni algılayamamıştı belli ki. 'Bizimle gelmeniz en doğrusu Pera, bunu sen de biliyorsun.' Sessizlik yüzünden derin kuyularda gibi hissettiren masadan sonunda Alain'in sesi duyulduğunda Pera sıkkın nefesini bırakarak babasına çevirdi gözlerini. 'Bunu yapabilirim baba. Siz de yaptınız zamanında, ben de başarabilirim.' 'Bugün anladım ki, sen bazı şeyleri başarmakla karıştırmak arasındaki çizgiden bir habersin.' Sessiz sakin duran annesi de konuya dahil olduğunda göz kapaklarını birkaç saniye sımsıkı kapayıp tekrar açarak odaklandı annesine. 'Burada kalacağım. Bu benim kararım ve bu kararımın ışığında da sapa sağlam ayakta duracağım. Evet, kızıma bir borcum var. Ancak bir birey olarak hiçbir şeyden vazgeçmeden de borcumu ödeyebilir, onu yetiştirebilirim.' Tek kaşını havalandırarak işin kızışacağını anladığı noktada baskın çıkmaya çalışmaktı yaptığı. Annesi de babası da bu sert duruşu hak eden insanlar değildi ancak olmak istediği yer neresi ise orada olması gerektiğini de kendileri öğretmişlerdi. 'Dağhan yüzünden mi gelmiyorsun? Kızının hayatını, bir adam yüzünden tehlike-' 'Saçmalama anne.' Anında çıkışıyla beraber Elfe gözlerini pinpon maçı izler gibi bir annesinde bir de ananesinde dolaştıran ufak kıza döndürdüğünde başıyla arka tarafı işaret ettiği gibi göz kırpmıştı ki onun omuz silkip sandalyeden inmesi bir oldu. 'Saçmaladığımı mı düşünüyorsun? İzmir'de kalmanı istedik, sevdiğin çevre oradaydı ve bir hayatın vardı. Buraya gelme kararına destek çıktık çünkü kariyerin seni mutlu eden bir detaydı. Kızın var, hayat ile uzun yıllar mücadelesi olacak bir kızın ve sen seni desteklediğimiz tüm kararlarına rağmen ilk kez bir şey yapmanı istediğimizde saçmaladığımızı mı düşünüyorsun? Bu zamana kadar seninle bu konuyu hiç konuşmadım Pera, ancak Dağhan sana aile olabilecek birisi değil. Kızına babalık yapabilecek birisi hiç değil.' Derya hanım sinirle konuşup ayaklandığında Pera'da sandalyesini geriye ittiği gibi ayağa kalktı. 'Mesele Dağhan değil anne. Ayrıca Dağhan'ı tam anlamıyla tanımıyorsun bile. Mesele benim, benim kurduğum hayat, ilerleyiş, yaşam... Kızımı tehlikeli olduğu halde neden okula gönderdiğimi sormadınız dahi. Sadece dönüp onun hayatına bilinçlice kast ettiğimi söylediniz.' 'Çünkü öyle yapıyorsun!' Alain ikisi arasındaki sert tartışma arasında kaldığından olsa gerek sesini çıkartmadığından Derya hanım artık kükreme evresine girmişti bile. 'Hayır, öyle yapmıyorum! Benim yaşadığımın aynısını yaşamasını istemiyorum.' Dolu dolu olan gözleriyle beraber az önce hırsla kalktığı sandalyeye bedenini çuval gibi sertçe bıraktığında boğazındaki düğüm yüzünden de gözyaşlarını daha fazla tutamamıştı. Başını usulca sağa sola sallamaya başladığında bakışlarındaki buğular önce babasıyla daha sonra da annesiyle çarpıştı. İçinde bir deprem oluyordu ve bunu en doğru şekilde açıklamak istiyordu. Kalp kırmadan o zaman ne hissettiğini bilsinler ve kızına neden aynı şeyleri yaşatmak istemediğini anlasınlar istiyordu. 'Kendi yaşıtları üst sınıflardayken neden kendinin yeni başladığını sorgulamasını istemiyorum. Arkadaşları koşarken tedavi olduktan sonra bile korkarak kendini çekmesini istemiyorum. Hem sosyal hayata, hem de eğitimine yetişmeye çalışırken ikisinin de sarpa sarmasını ve bunun onu deli gibi korkutmasını istemiyorum. Başarısız hissetmesini istemiyorum. Okul tuvaletinde neden onlar gibi değilim diyerek gizli saklı ağlamasını istemiyorum. Korkmasını, çekinmesini, beden sağlığı iyileşirken ruh sağlığının bozulmasını istemiyorum. Benim en yakın arkadaşım sizdiniz, tek arkadaşım sizdiniz... Ben, ben onun tek arkadaşı olmak istemiyorum.' Yeniden anımsadıkları içinde alevlenmeye neden olurken o günleri bire bir babasının ve annesinin de hatırladığının farkındaydı Pera. Göründüğü kadar kolay gelmemişti buraya. Aslında göründüğü gibi biri değildi. Sosyal, başarılı, sevecen, mutlu, hayat dolu olan kişi kendisi bile değildi ki. İçinde verdiği onlarca savaş vardı. Bu yaşında dahi o küçük boyuyla olanların sonucunda tedirginlikleriyle yaşıyordu. Görünmez bir bariyer içerisinde yetişmiş bir kız çocuğu nasıl savunmasız olursa öyle savunmasızdı. 'Peki ya bunları yaşamasını istemiyorken daha kötüsünü yaşarsa? Ya bir anda tuvalette düşüp kalır kimsenin haberi olmazsa? Bunun yükümlülüğünü alabilecek misin?' Derya hanım kararlıca konuştuğunda Pera dudaklarını ıslatıp derince oksijenin ciğerleriyle buluşmasını sağladı. 'Okuldakilerin hastalığından haberi var anne, sen beni düşündün ve elinden geleni yaptın ama bırak bende kızımı düşünüp elimden geleni yapayım.' 'Eğer ki bir şey olursa Pera, itirazını dahi dinlemeden üç yaşında bir çocuk gibi kızını ve seni İtalya'ya götürürüm.' Anne yüreği bir yere kadar kıyamamazlık yapıyordu. Bilinen bir gerçek varsa o da Derya'nın dediğinin doğru olduğuydu çünkü anne zarar gördüğü dakika üzüleceğini bilse de koruma iç güdüsüyle çekip alırdı çocuğunu. Yanında eşi olması veya olmaması bir durum teşkil etmezdi. Çok zor durumlarda kalsa da evladını bırakamazdı. Kızardı ancak yüreği de bırakmaya el vermezdi. Bazen çok umutsuzluklar içinde kalır son çareyi bir yere emanet etmek olarak görürdü ve o gün de yüreğini çocuğunun olduğu yere bırakırdı. Belki de asırlardır değişmemiş yegane kuraldı bu kadınların hayatında. İsteyen her kadın bir gün çocuğunu kollarına aldığında ben bunu yaşamıştım o yaşamasın diyerek hareket ederdi. Tıpkı şimdi Derya hanımın yaşadığı ve Pera'nın yaptığı gibi... Biten bir günü hatırlatmak ve yeni bir güne gözünü açtığını simgelemek ister gibi kendisini gösteren güneşle beraber uyandı kadın. Omuzlarında öyle bir ağırlık hissediyordu ki son iki gündür Dağhan anlamsızca bir anda sabahları çıkıp geliyor, sanki her dakika böyle yapıyorlar gibi beraber kalkıp önce Deva'yı okula bırakıyor, sonra da işe gidiyorlardı. Her seferinde isyanını arabaya kadar saklayıp sonunda dile getirse de Dağhan sürekli böyle olması gerekiyor diyerek susturmuştu kadını. Dağhan'ın tüm bunları yapması bir problem sayılmayabilirdi ancak babasıyla arada göz göze geldiğinde adamın iliklerine kadar kıskandığını görmeseydi ancak öyle olurdu. Sırtında hissettiği ağır yüke rağmen bedenindeki yorgunluktan sıyrılmaya çalışacak şekilde duşa girdikten sonra hızlı bir hazırlanmayla odasından çıktı. Bakışları salondaki bedenlerde bir bir gezindiğinde bugün Nida'yı bir ekonomi programına sürükleyeceğini elli kez söylemesine rağmen hali hazırda bir asker edasıyla burada olan adama göz devirerek yanından geçen Elfe'nin elindeki kahve kupasını almaktan kaçınmadı. İtiraz için ağzını açacağını, hatta standart kız kardeş kavgasına durumun evrilebileceğini biliyordu fakat yüzünde ne kadar umutsuz bir ifade varsa dostu bile ağzını açıp kahve mutfakta diyerek laf sokmamıştı. 'Dağhan niye yapıyor üç gündür bunu?' dikildiği yerde o da yanında durarak mırıldandığında Pera derin bir nefes alıp bırakarak omuz silkti. 'Böyle olması gerekiyor dışında bir açıklama duymadım kendisinden. Sence neden yapıyor olabilir?' bakışları arkadaşının düşünceli haline döndüğünde dudak bükmesiyle gülümsemeye çabaladı. 'Gram anlam veremedim açığını istersen, neden olması gerektiğini de bilmiyorum ama içtiğin kahve Dağhan'ın haberin olsun.' Dudaklarına götürdüğü kupa havada öylece asılı kalırken sonunda kendisini fark eden babasına gülümseyerek indirip adımlarını Dağhan'a yönlendirdi. Elindeki fincanı uzattığında onun bakışları ise bir anlığına bile kendine dönmemiş, aksine babasına mıh gibi çakılmıştı resmen. 'Yani siz de takdir edersiniz ki benim düşüncem böyle. Eğer sizler için de uygunsa bir akşam önemli bir konu için ailemle gelmeyi istiyorum.' Adamın dudaklarından dökülen kelimelerle olduğu yerde kalakaldı Pera. Önemli, akşam, aile, gelmek... Bu dört kelimenin birleştiği cümleler hayırlı bir iş için geldik kısmıyla bitiyordu Pera'nın bildiği kadarıyla. Hatta hemen öncesinden Türk kahvesi içilir, bu cümlenin devamında Allah'ın emri ile başlayan bir cümle kurulur, onun peşinden de iki tane halkanın asıldığı kırmızı bir kurdele kesilirdi. En son Maya ve Engin nişanlanırken o kalabalık ortamda aklına işlenen kelimeler ve hareketlerdi bunlar. Havalanan kaşlarıyla önce Dağhan'a dikkatle baksa da cevabı verecek kişinin babası olduğunu anımsayarak eğildiği gibi kalan haline rağmen gözlerini Alain'e çevirdi. O sırada adamın ne cevap verdiğini bilmiyordu ancak yüzündeki hoşnutsuz ifade küfür dahi etmiş olma ihtimalinin varlığını alenen ortaya seriyordu. Olan biteni algılayamadan evden çıkıp Deva'yı okula bıraktıktan sonra kapanan araç kapısıyla beraber büyüttüğü gözlerini Dağhan'a çevirdi. O ise sanki durum hakkında yorum yapmasın diye müziğin sesini yükseltmeye çalışmıştı ancak yemezdi Pera bu numaraları. Üst üste sabah gelip kendini de kızını da alıp daha sonra da öyle olması gerek deyişine sessiz kalmıştı fakat bunun için de sessiz kalamazdı. 'Ailenle geleceğin önemli konu ne?' 'Güzel bir konu güzelim.' 'Konunun ana fikri ne Dağhan?' kendini atlatmaya çalışan haliyle gözlerini kısarak konuştuğunda göğsünü patlatmak ister gibi aldığı nefesle beraber göz ucuyla kendini süzdü adam. 'Ailelerimiz tanışsın istiyorum. Yani... Bana da yemeğe davet edebilirdim ama ayağıma çağırır gibi olacak, hoş karşılanmaz.' 'Sadece ailelerimiz tanışsın istiyorsun öyle mi?' tek kaşını kaldırıp dikkatle izlemeye devam ederken yavaşladıktan sonra duran arabayla Dağhan başını usulca salladı. 'Öyle tabi.' 'Resmiyete dökme girişimin olmayacak yani?' 'Benim olmayacak.' 'Kimin olacak peki?' resmen kelime oyunu yaparak konudan kaçmaya çabalıyordu Dağhan. Ancak Pera artık öyle bir hale gelmişti ki şuan için kendi yönlendirmesi dışında bir şeyler olması daha da yorardı kadını. Zaten bitkin, bitik ve bir miktar panikti, bir de bu laf cambazlığının sonrasında karşısına çıkanlar daha da enerjisini sömürürdü. 'Bilmem... Kimin olacak ki?' 'Dağhan. Ne kadar yorgunuz farkında değil misin? İşler, Deva, ne halde olduğumu görmüyor musun?' omuzlarını düşürüp kaşlarını çatarken Dağhan'ın elaları anında kendisinde gezinmişti. Harelerinin en derinlerinde şaşkın parlamalar kendini belli ederken hala çalışan arabanın kontağını kapatarak bedenini hafifçe Pera'ya çevirdi. 'Ne haldeymişsin?' 'Yorgunum, bitkinim, ayaklı bir bomba misali ortada dolaşıyorum. Sende aynısın. Tüm zamanımız koşturmayla geçerken bir de evliliğe mi atılacağız? Doğru düzgün aynaya bakamıyorum ben son zamanlarda, sen bu gücü nasıl kendinde buluyorsun ki?' duyduğu açıklamayla kadına daha da dikkat kesildi. Yorgun ve bitkin olduğunu söylemesine rağmen aslında ne kadar canlı gözüktüğünden haberdar mı diye düşünmeden edemiyordu. Veya aynaya bakamadığını anlatırken aslında ayna karşısında saatler geçirmiş gibi göründüğünün bilincinde miydi? 'Pera, güzelim yanlış anlama beni iç dünyan yorgundur anlarım ama fiziken hiç yorgun gibi görünmüyorsun. Hem tüm zamanlarımız koşturmayla geçiyor dedin, birbirimize zaman ayırmak için evlilik aslında mükemmel bir planlayıcı değil mi?' 'Evlilik planlayıcı değil sevgilim. Evlilik bir kurum, ciddiye alınması gereken bir kurum ve kızım daha bana alışmamışken bir de hem sana hem de seninle evlenmeme mi alıştırmaya çalışacağız. Dağhan, durumlar gittikçe kötüleşecek diye korkuyorum. Rahat bir nefes alsak olmaz mı sadece? Dışarıdan nasıl görünüyorum bilmem ama ben gerçekten yorgun hissediyorum. Marco, ardından yıllarca kaçırdığı kızım, sarıldığım ilk gün hasta olduğunu öğrendiğim kızım üstelik. Sonra senin...' iç çekip gözlerini kaçırarak etrafı süzdükten sonra tekrar adamın elalarına baktı, 'Senin sakladıkların...' İkisinin de gözleri bir an birbirlerinden kopmasa bile Pera boğazında takılı kalan yumruyu geçirmek istercesine yutkunmaya çalıştı. Fakat anlamsızca o yumru gitmemiş, gitmediği yetmez gibi canını yakarak gözlerinin buğulanmasına neden olmuştu. Anında yüzünün iki yanına yerleşen büyük ellerle bir kez daha yutkunup bakışlarını Dağhan'a odakladı. 'Tamam, ben, ben özür dilerim. Tamam kapatır rafa kaldırırız bir süre bu fikri. Ben konuşurum bizimkilerle, sadece tanışma olur. Bu kadar canını sıkacağını düşünmedim güzelim. Ağlama.' Panik haliyle yanaklarına süzülen yaşları baş parmakları anında silerken Pera dudaklarını ıslatıp iç çekti. 'Sanki hiçbir şey yapamıyor, kocaman bir sıfırmışım gibi hissediyorum.' 'Nida tek başına halleder, benim de çok yoğun değil programımım, çekimi de yarına atarız, kaçırayım mı seni biraz? Sahile gideriz veya dağ evine, sessizdir orası, kafanı dinlersin. Beni istemezsen... Birkaç saat yalnız bırakırım seni?' 'Saçmalama, seni neden istemeyeyim...' tüm bedenini ceket gibi saran tedirginliğine karşı gülmeye çalışarak mırıldandığında Dağhan'da gülümsedi. 'Olabilir güzelim, yani insan bazen tek başına kalıp nefes almak ister. Sadece bomboş bir ortamda uyumak, denize bakarken kahve içmek, kendisini kendisiyle yaşamak ister. Psikolojik olarak yorgunsun, bunu isteyebilirsin.' 'Gerek yok, yalnızlığa da sensizliğe de gerek yok. Sadece hayatımız rayında ilerlesin istiyorum. Bir süre sadece işe gidip gelmek, seninle ve Deva ile zaman geçirmek istiyorum. Normalleşmek istiyorum.' 'O zaman biraz Nida ile uğraş sen, sana çalışmak iyi geliyor nasılsa. Öğlen yemeğine beraber çıkarız, geçen birkaç günü unutur normal bir çift gibi yemek yeriz. Anlaştık mı?' Pera başını onaylarcasına salladığında Dağhan bir kez daha yanaklarındaki ıslaklığı silip dudaklarının üzerini kapattı. Tenleri birbirinden koptuğunda arabadan inip kanal binasına girdiğinde gözleri de Nida'nın yiyerek tüketmeye çalıştığı dudağıyla uğraşını buldu. 'Nida...' 'Pera.' Kadın anında geniş koltuktan ayağa kalktığında beklemeden ellerini yakalayıp yalvarırcasına bakmaya başlamıştı. 'Yapamayacağım ben. Bunun için doğru insan değilim Pera. Kamera önü bana göre değil, lütfen çıkalım buradan.' Pera elini tutan parmakların sarsıntısı kadar Nida'nın ses tonundan da aslında nasıl da ürktüğünü yeterince net görmüştü. Fakat bildiği bir gerçek vardı. Nida bu korkak kadın değildi, sadece Nida değil, dünya üzerindeki hiçbir kadın böyle ürkek ve korkak değildi. İşe ilk başladığı zamanlardan beri deli divane çalışan, kendini bilen ve bazen ego kasan arkadaşının aslında bileğinin ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Elinin altında dönen milyon dolarlık anlaşmalar, o anlaşmaların imzalanmasını sağlayan kendisi değilmiş gibi küçük göremezdi tüm varoluşunu. Kadını az önce kalktığı koltuğa oturtarak yanına çöktüğünde hazırda bekleyen çalışana da ufak bir işaret vererek su istemeyi eksik etmedi Pera. 'Neden doğru insan değilsin?' 'Kendimi ifade edemem ki ben. Hamurumda yok, bu konuda iyi değilim.' 'Bence kendini çok güzel ifade ediyorsun.' 'O sizinle oluyor, gerçek insanlarla, samimi, beni tanıyan ve yargılamayanlarla.' 'Bırak Nida, bırak tüm dünya seni yargılasın.' Pera'nın söylediği ile kaşları çatılmaya başladığında bırakılan sudan bir yudum alıp anlamayan gözlerini de iyice odakladı arkadaşına. O ise elinin üzerine destek verircesine vurmuş ve gülümsemesini büyütmüştü. 'Eğer ki seni yargılamazlarsa o zaman kötü bir iş yapmış olursun.' 'Pera aklını mı kaybettin sen? Ya da benim mi algılarım kapalı?' boynunu bükerek gülümseyen kadına daha da dikkat kesildiğinde Pera derin bir nefes alıp havaya savurduktan sonra bir elini Nida'nın koluna atıp destek verircesine okşadı. 'Biz kadınlar doğru olanı yapıyorsak yargılanırız. O yüzden, bırak seni yargılasınlar, yargılasınlar ki biz gerçekten senin doğru bir yönetici olduğunu bir kez daha görelim.' 'Doğruysa neden yargılayacaklar ki?' 'Ekonomi sadece erkeklerin anladığı bir alan gibi görülüyor Nida. Sadece ülkemizde değil, tüm dünya ülkelerinde kadınlar iş veya ekonomi fark etmeksizin daha güçsüz, daha yenik, daha bedbaht ve çözümsüz görünüyorlar. Küçük görülüp, silik bırakılıyorlar. Ben bilmez miydim Dağhan, Pamir veya Deha'yı alıp buraya sürüklemeyi? Senin onlardan farkın ne? Neden bir ekonomi programına çıkmak için en doğru kişinin sen olduğunu düşündüm sence?' 'Tamam ekonomiden anlarlar ama üçü de benim gibi kriz anı yönetimi yapamaz. Elbette farklıyım onlardan, söz konusu ticari ekonomi olunca üçü de tekliyor.' Anında dişini gösterip tüm söyledikleri arasından farkını sorgulamasını zihnine yazdığında Pera usulca başını sallayıp onay verdi kadına. 'Dört ortak koca bir şirket yönetiyorsunuz, üç erkeğin arasında tek kadınsın ve üç erkek bir olup da senin gibi kriz anı yönetemiyor. Sen bu kişisin işte Nida. Sayıca erkek egemen gibi görünen bir topluluğun içindeki parlayan yıldızsın. Beni asla önemsemezler diyerek belki de ekonomiden anladığı halde korkup sinecek genç bir kadının umut ışığı olabilirsin.' 'Yapabilirim yani? Şirketi rezil etmem?' tek kaşını kaldırıp az önceye oranla azalmış tedirginliğiyle Pera gülümsemesini genişletti. 'Her ay bire bir kendin, hata yaparlar diye kimseyi karıştırmadan bir vakfa yardım yapıyorsun Nida, öyle değil mi?' sorusuyla Nida'nın şaşkın bakışları tekrar kendini gösterdiğinde nereden bildiğini sorgulayan haliyle kolundaki elini indirip parmaklarını yeniden sıkıca yakaladı. 'Ben sizin medyatik kimliğinizden sorumluyum Nida, sizi araştırmak, takip etmek, size zarar verecek her durumu kapatmak gibi bir yükümlülüğüm var. Ve sen her ay aynı günde, aynı saatte tüm işini bırakıp genç kadınlara ışık ol vakfına gidip bağış yapıyor, onlarla zaman geçiriyorsun.' 'Ege'den sonra sen de peşime adam mı taktın?' konunun ortaya çıkmasından rahatsızca mırıldandığında Pera başını sağa sola salladı anında. 'Herhangi bir durum olur sana ulaşamazlarsa kendin gibi yardımcı olacağımızı düşünerek benim ve Elfe'nin iletişim bilgilerini vermişsin. Sağ olsunlar hiçbir şey için beklentiye girmeden ikimizi de arayıp sadece bu duruma destek olacak kadar güçlü olduğumuz için teşekkür ettiler. Üstelik bir kuruş desteğimiz olmamışken. Şimdi...' konuyu arkadan gelen uyarıyla daha da uzatmadan toparlamak istercesine parmaklarını sıkılaştırıp büyük bir gülümsemeyle baktı Nida'ya. 'Şirketi boş ver Nida. Orada otururken aklında sadece Genç kadınlara ışık ol vakfı gelsin. Ve farz et ki televizyonun başında tıpkı zamanında senin olduğun gibi lisede kalbi kırık genç bir kadın dinliyor söylediklerini. Söylediğin her kelime, ekonomi hakkındaki her cümlen o genç kadına ışık olacak, bilgisinin çoğalmasını sağlayacak.' 'Hiç endişe etmiyor musun olması gerektiği gibi konuşamazsam diye?' duyduğu cümle başını sağa sola sallamasını sağladığında Pera kenardaki bardağı alıp kadına verdi. 'Olması gerektiği gibi bir konuşma yok Nida. Biz kadınlar kendi yollarını çizen ve sınırların dışına çıkan bireyleriz. Ben sana o üç adama bu konuda güvenmediğim kadar çok güveniyorum.' 'İyi ki varsın.' 'İyi ki varız.' Başını onaylarcasına sallarken geri sayımla Nida gülümsemesini büyütüp bardaktaki suyu yarısına kadar içerek ilerlediği gibi tüm öz güveniyle beraber masadaki koltuğa yerleşmişti. Henüz gördüğü dakika hissettiği ezilmişlik hissiyatı tümüyle kaybolmuş, yerine söyleyeceği her cümleden gurur duyan, kendinden, kendi kadar tüm çevresinden ve bilgisinden de emin bir kadın gelip yerleşivermişti. İlerlediği koridorda odasına ulaşır ulaşmaz dosyayı fırlatırcasına masaya bırakmayı da ihmal etmedi. Çalışmak problem değildi ancak haftalar sonra rayına oturan o plan program aşamasında ekonomi programına konuk olan Nida dünyaya bedel olmuştu. Şuan oturup Nida'yla nasıl gurur duyduğunu anlatmaya kalksa seneler sürebilirdi. Hani çocuğu okula yeni başlamış ama bir damla gözyaşı dökmeden dikkatle tüm derste öğretmenini izlemiş çocuklara karşı bir gurur olurdu ya veya yolda gördüğü bir hayvana kıyamayıp yiyecek ve su veren evladının gerçekten vicdanlı yetişmiş olmasından onur duyan bir anne olurdu, işte Pera, Nida'dan öyle gurur duymuştu. Hele ki aynı programda sunucu olan hemcinsi, 'Biz kadınlar için ekonomi çok derin ve akıl almayacak zorlukta konular değil mi, biz duygusal zekaya sahip bireyleriz.' Diyen kadına naif ancak bir o kadar irdeleyici tebessümle, 'Biz kadınlar basit gibi görünen o duygusal zekamızla dünyayı alt üst edebiliriz, ben sizler gibi düşünmüyorum, ki ortaklarım da bire bir kendilerinden bu konuda daha iyi olduğumu düşünmüş olacaklar ki benim programa katılmamın en doğrusu olacağını düşündüler gördüğünüz üzere.' Diye karşılık vererek o yayını kapattığında Pera daha çok emin olmuştu. O cevabın ardından konuşulan on dakika dinlenmemiş, net bir şekilde dijital dünya Nida'nın nasıl da hemcinslerinin arkasında olduğunu ve güçlü bir karaktere sahip oluşunu konuşmuştu. Oturduğu sandalyede başını ellerinin arasına alarak derince soluklandığında giydiği topuklulara da içinden küfür etmekten alı koyamadı kendini. 'Pera abla.' Vurulan kapıdan Gökhan'ın sesi de duyulduğunda bacaklarının ağrısı başına kadar ulaşmıştı bile ancak son bir gayretle tebessüm ederek genç adama baktığında onun usulca yaklaşıp sözleşmeyi bıraktığını gördü. Kendisine haddinden fazla uzun gelen bir günün içerisinde debeleniyor gibi hissediyordu. Sanki asla ama asla bitmeyecek, bir sonraki tarihe devretmeyecek gibi. Düşük omuzlarına rağmen yüzündeki hafif tebessümü bir an silmeden bakmaya devam etti karşısındaki adama. 'Çekime geçiyoruz, haber ver demiştin ama, iyi misin sen?' Gökhan kaşlarını çatıp şüpheyle süzmeye başladığında önündeki masadan destek alıp doğrularak o zorlu tebessümü gülümsemeye çevirdi. Belki de Gökhan hakkında aklına en net kazınan bilgi adamın resmen bir panik atak şov olmasıydı. Hali hazırda kendine asistan olarak atanmasında da nedense Dağhan'ın parmağı olduğunu düşünüyordu. Eğer ki şurada yorgunluktan öldüğünü dile getirse Gökhan bir an beklemeden abla abla diyerek peşinde dolaşıp iş öğrenmeye çalıştığı kadını sürükleyerek acil servise götürecek potansiyele sahipti ve Pera bunu adı kadar iyi biliyordu. 'İyiyim tabi ama hatırlat bir ara dolabımdaki bütün topuklu ayakkabılarımı çöpe atayım Gökhan. Stüdyo hazır mı?' 'Nasıl istersen abla. Her şey hazır. Dağhan bey, Pamir bey ve Deha bey kıyafetlerini değiştiriyorlar, Nida hanım makyaja geçti. Fotoğrafları alacak kişi son ışık kontrollerini yapıyor. Background hazır. Sözleşmenin son imzası tamam... Başka bir detay yoktu zaten.' Minnetle adamın gözlerine baktığında az önce bıraktığı sözleşmeyi de alarak çekmeceye atıp kilidi çevirerek çıktı odadan. Bugün için son gol çekim olacaktı. En azından oturduğu yerden güne devam edebilecek olması da içini rahatlatıyordu kadının. Topuklu ayakkabı ise Pera için ne yardan, ne serden durumuydu. Özellikle bugün nefret etse bile aslında onlar benim bebeklerim diyerek sarılabilirdi normalde. Gelen asansörle beraber çekimin yapılacağı kata indiğinde hummalı çalışmayı kontrol ederek bilgisayar ekranının olduğu yere kadar ulaşıp sandalyeye attı bedenini. Uzun zamandır bu koşuşturmanın esiri olmadığı için bedeni de yorgun düşüyordu. Gerçi olacak şey değildi bu durum Pera'ya göre ama yine de sabahın köründen beri yollarda olduğu düşünülünce bir bakıma mantıklı geliyordu. Omuzlarına yerleşen parmaklarla başını kaldırdığında Dağhan tepesinden saçlarının arasına dudaklarını bastırarak gülümsedi kadına. 'Halsiz görünüyorsun.' Kaşlarını havalandırıp sorgularcasına kendini süzen elalarla derin bir nefes almayı ihmal etmedi. 'Sabah senin bildiğin olayları es geçerek anlatmam gerekirse, Nida'yı ekonomi programına ikna etmek, ki dikkatini çekerim ikna etmek diyorum çünkü son on diye geri sayım esnasında sırtından iterek sandalyeye oturmasını sağlayacak seviyeye ulaşmıştım ama yapmadım, sabahtan beri en büyük zevkimin sert filtre kahve içmek olduğunu fark etmem, bir de ortalama saat başı annemin önce okulu sonra da beni arayıp kontrol etmesi ve ardından ben okula gideyim diyerek çıkışıp onu evde kalmaya ikna etmem dışında günüm oldukça sakindi. Neden halsiz görünüyorum ki acaba?' dalga geçerek kaşlarını havalandırıp güldüğünde omuzlarındaki parmaklar hafifçe sıkılıp gevşemiş Dağhan yeniden başına dudaklarını bastırmıştı. 'Şu muhabbetten kurtulur kurtulmaz seni öğle yemeğine çıkaracağım. Bilgisayarı dahi dinlendirmek gerekir yeterli verimi almak için, seni de yeniden başlatmış oluruz yemek bahanesine.' 'Eve gidip, şu ayağımdaki lanet şeylerden kurtulduktan hemen sonra pijamalarımı çekerek koltukta yayılmak istiyorum. Onun için de... Henüz dört saatim var.' Önündeki masaya bıraktığı telefon ekranına göz atarak konuştuğunda Dağhan'ın çekim için çağrılması üzerine adam ayrılmıştı yanından. Güne erken başlamanın bir zararı günün bir türlü sona ermemesi olabilirdi Pera'ya göre. Saatlerdir koşuşturması olsa da bir saat altmış değil de yüz yirmi dakika gibi geliyordu. Gözleri az önce yanından ayrılan adamda gezinmeye başladığında ne kadar yorgun olsa da istem dışı yüzü gerçekten gülmeye başladı. Adamın üzerindeki hakim yaka lacivert kumaş ceket tüm bedenini sarmış, içine giydiği beyaz dar kesim gömlek ise karın kaslarını neredeyse oturduğu yerden fark edebilmesine dahi sebebiyet vermişti. Bakışları adamın yüzüne yöneldiğinde çalışmaya başladığı ilk gün önüne serilen dosyalardaki Dağhan ve şimdiki Dağhan'a bakıyordu da arada olan uçurumların bilincine varıyordu. Sırası üzerine alınan her pozda onay ister gibi arada kendini göz ucuyla süzmesi, kimsenin fark etmediği anlarda göz kırpışı, bir süre sonra hadi bitsin de gidelim tavrı kadını kendinden almıştı. 'Paydos! Elinize sağlık arkadaşlar!' çekimi yapan adamın sesiyle en başından beri kendini izleyen kadına döndü Dağhan. Orada yorgun argın, öylece kendini izlerken zaten pek konuya da odaklanabilmiş değildi. Arada sırada uğraşması da olmasa ilk on dakikada yeter artık derdi ancak başını ne zaman çevirse Pera'nın yumruğunun alnına verdiği desteğiyle kendini süzmesi isyan çıkarmasına dahi engel olmuştu. 'Okula yetişeceğim.' Neredeyse koşarcasına yanlarından ayrılan kardeşine göz devirdi Dağhan. Net bir şekilde okula gitmediği belliydi adamın, ki en basit örneğiyle bu yaşına kadar Deha'nın hevesle okula gittiğini sadece bir kadına tutulduğunda görmüştü o da zaten bir gün sonra eski umursamaz haline dönmesiyle son bulmuştu. 'Biz yemeğe kaçıyoruz. Haberleşiriz.' Kendi de yanındaki Nida ve Pamir'e mırıldanıp ışıkların yanından sıyrıldığında sandalyeden kalkan bedenle gülümsemesi de genişledi ama çok geçmeden o yüzüne yer edinen tebessüm solmaya başladı. Suratına patlayan flaş yüzünden sanrılar arasında mı kalmıştı yoksa gerçekten de kadının yemek yemeyi unuttuğu için sararan yüzüne baygınlaşmaya başlayan gözleri mi eşlik ediyordu anlam veremediğinden olsa gerek sakin olan adımları da hızlanmaya başladı. Pera'nın son anda masanın kenarından güç almasıyla beraber dibine kadar ulaştığında yakaladığı bedenle kaşları da çatıldı. 'Güzelim?' beyni donuklaşmaya başlarken mırıldandığında az önce masaya tutunan parmaklar daha fazla kendinde güç bulamamıştı belli ki kayıp gitmişti bile. Sıkı sıkıya tuttuğu beline rağmen dengesini koruyamadığından dizlerinin üzerine çöktüğünde etraflarında toplanan kalabalıkla bakışlarını insanlarda dolaştırdı. Hayatında ilk kez soğuk kanlı kalamıyordu, kaldı ki ne yapacağını düşünemiyordu bile. Az önce içini ısıtan kadın şimdi parmaklarının buz tutmasına neden oluyordu resmen. 'Pera. Pera...' Nasıl bir keşmekeş içerisinde savrulduğumu gösterecek bir bölüm sonu olduğuna ve eminim ki yeter isyanlarıyla dört tarafımın kaplanacağını bilerek burada bırakıyorum bölümü. Pazartesiye bir şey kalmadı nasılsa sabır der diş sıkarız ancak bölüm hakkında genel yorumlarınızı da buradan göreyim isterim. Kıymak ya da kıymamak işte bütün mesele bu canlarım. Pera ve Dağhan için mutluluğa giden yolda bir radar daha var mıdır sizce?
|
0% |