Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bölüm 4 - Her Şey Cebimdeki Cüzdandaydı

@biceruvar

 

 

'Nasıl yani?'

'Ben bir ışık yansıması sunamam firmanıza Nida hanım. O yüzden de doğru zamanda doğru yerde flaş etkisi yaratmalıyız ki uzun süre akıllarda kalsın. Lansmandan çıktıklarında gözlerinin önünde uçuşan o beyaz renk parçaları günlerce sürsün istiyorum.'

O gün Nida'ya sunduğu ısrarlar sürse de kadının bir türlü güzellik salonuna girmemesiyle günü kapatmaya karar vermişti Pera. Bu kadar hızlı değişimler kadına göre değildi anladığı kadarıyla. O yüzden de iki gün es vermesi gerekmişti. En azından boş gibi görünen bu iki günde lansman için anlaşılan organizasyon firmasıyla görüşme sağlamış, davetli listesini tekrar ve tekrar düzenlemiş, oturma planı için gidip mekanı inceleme fırsatı bulmuştu. Bileğinin içine dönen saate gözlerini çevirdiğinde her zaman olduğu gibi evden hızlıca çıkması gerektiğini anlayarak kapının dibinde duran ayakkabılıktan siyah topuklularını alarak ayağına geçirmiş panik halinde de evi terk etmişti.

'Bunu yapmasak ne kaybederiz?' kadının çocuk gibi mızırdanan haline rağmen Pera sadece göz deviriyordu. Dün itibariyle hem Nida ile hem de kadının asistanıyla baş başa verip bugün olan bütün planlarını farklı günlere taşımışlardı. Şu güzellik salonu meselesi Nida için çok anlamsız gelse de Pera'nın asıl aklında olanlar çok başkaydı. Fakat salonun önünde arabada kilitlenmeleri kadına pek yardımcı olmuyordu.

'Bu salon genelde cemiyet kadınlarının geldiği bir yer değil mi?'

'Evet... Zaten beni asıl gıcık eden nokta bu. Ne işimiz var burada? Onların yüzünü dahi görmek istemiyorum ki.' Nida yeniden sinirle konuştuğunda Pera kontağı kapatıp anahtarı çıkararak kadının avucuna bıraktı.

'Derdimiz ne saçın, ne makyajın, ne de başka bir şey. Burada olan kişilerin yalan gülümsemesini biliyorsun Nida. Evet yaptığınız kendinizi karalama kampanyası işleriniz ile gündeme gelmenize yardımcı olmuş ancak başka bir noktayı eksiltmiş.'

'Hangi nokta eksilmiş?' kadın anlamazca kendini süzdüğünde kaşlarının çatık haline tebessüm etti.

'Bu kişiler medyanın gözü önünde olmak isterler. Siz sadece işinizi kanıtlayarak medyanın tek odağını ekonomi sayfalarında olmanıza yöneltmişsiniz. Peki ya onların arasında olursan? Lansmanda ekonomi sayfasında olmak mı? Yoksa hem manşette, hem ekonomi sayfasında, hem de magazin sayfasında olup haftalarca konuşulmak mı?'

'İyi de, sen değil misin o yalancı dostları at kenara diyen?' kadının kaşları daha çok çatılırken Pera başını onaylarcasına sallamaktan kaçınmadı.

'Dostları olmayacaksın ki, rakipleri olacaksın. Merak etmelerini sağlayacaksın. Şimdi içeri gireceğiz, halkla ilişkiler müdürü olarak bir vasfım söz konusu olmayacak. Hepsine yukarıdan bakmanı istiyorum. Görünüşün hala o saçma haberlerdeki gibi ama üsten bakman onların merak etmesini sağlayacak. Anlaştık mı?'

Koca iki hafta. Nida ile geçen, sürekli onun itirazlarını dinlemesine neden olan, ben bu değilim dediği koca iki hafta. Cehennem ne demek bir nebze anlıyordu artık Pera. Hele ki psikolog randevusuna gönderme konusunda baygınlık geçirecek hale gelmişti. Onun düşüncesine göre ruhsal sağlığı gayet yerindeydi ancak bilmediği şuydu ki lise çağındaki bir kadın içinde köşede bir yere saklanmış ve hala sözsel istismarın ağır yüklerini taşıyordu. Pera kendine anlatması için birkaç girişimde bulunsa da bu pek mümkün olmamıştı. Çoğu zaman aptallar işte diyerek konuyu kapatmıştı. Ve birileri ile bunu paylaşarak kendi ile barışması gerekiyordu.

O lansman da üzerinde olacak gözler bir şekilde kendinden korkmamasını sağlamalıydı. Aslında biliyordu, çok güçlü bir kadındı Nida. İşine aşk ile bağlanacak, bütün başarılarını hakkıyla elde eden bir ruhu vardı. Ama o ruhu çok korkutmuşlardı ki bunun Pera'ya faturası ağır olmuştu bu iki haftada.

En sonunda çok şükür ki psikolojik destek almaya, haftada üç kez o güzellik salonuna gitmeye, sosyete kategorisinde olan insanların takıldığı moda evlerine giderek çok gizli bir parça tasarlatmış gibi tavır takınmaya ikna edebilmişti.

'Pamir bey.' Tıklattığı kapıdan içeri başını uzattığında dosyalarda dolaşan gözleri de birkaç saniye Pera'ya dönmüştü adamın. Yüzü duru olan bir adamdı Pamir. Sanki onlarca hayal içerisinde tamamen ütopik bir hayat yaşıyor ve bulutların üzerinde bir cennet inşa etmiş gibi hali vardı. Bakışları asla insanların çekinmesini sağlamıyor, aksine Pera'nın Nida ile uğraşırken geçirdiği iki haftada incelediği kadarıyla firma içerisinde çalışanlarla en samimi olan hissedarlardan birisi olduğu izlenimi veriyordu.

'Gel lütfen.' Hızlıca elindeki kalemle masanın önündeki koltuğu işaret ettiğinde içeri girip etrafa göz attı, adımları koltuğu bulduğunda ise bedenini sakince bırakıvermişti. Bir ortağın odasının çocuk odası gibi olması mı garipti, yoksa içindeki eğlenceli kişiliği böyle rahat göstermesi mi emin olamamıştı ama bakışları hala kağıtlardaydı Pamir'in.

'Sıra bende sanırım. Gerçi Nida'yı hala çözememişsin. Hala aynı tarzında geldiğine göre.' Bir an bile gözlerini Pera'ya çevirmeden konuştuğunda derin bir nefes aldı.

'Sizden de rica edeceğim gibi ondan ufak bir ricam oldu. Lansmana kadar hiçbir şey yok gibi davranması.' Gözleri ikinci kez kadını bulduğunda yine kısa sürmüş ve fazla önemsemeden onaylarcasına başını sallamıştı.

'Pekala... Kabul. Benim için önerilerin ne?' kadın kendisine saniyeler aralığında bakan adamla ayağa usulca kalkıp onun önündeki dosyanın kapağını kapattığında çok şükür ki gerçek anlamda yönelmişti bakışları Pera'ya. Ancak adam daha çok ne yapıyorsun der gibiydi.

'Öncelikle kendinizi daha fazla önemsemeniz.'

'Başarım ile de kendimi önemseyebildiğim hakkında demeç yayınlamak isterdim ama görüyorsun ki bir sürü işim var.' Eli tekrar dosyanın kapağına gittiğinde hala üzerinden çekmediği parmaklarına, ardından da kadının yüzüne yeniden bakmıştı ki Pera kaşlarını havalandırıp indirdikten sonra gülümsedi.

'Başarılarınız elbette kendinizi önemsediğinizi gösterir ancak ben bunlardan bahsetmiyorum.'

'Ne yapalım biliyor musun?' sonunda tekrar gömülmeyeceğini anladığı için geriye çekilip koltuğa iyice yerleştiğinde başını da ne yapalım dercesine sağa sola sallamıştı.

'Eminim ki beni en iyi şekilde lanse edersin. O yüzden zamanımızı boşa harcamayalım. Sen beni istediğin şekilde tasarla, her şeye onay veriyorum.' Ellerini iki yana açıp dünyaları gösterir gibi olması, rahat bir tavır takınması... Bu ortakların her biri psikolojik şeylerle mi savaşıyorlardı? Henüz ikinci kişi ile görüşüyordu ancak Pamir resmen kendini önemsemiyordu. Nida aşırı şekilde kaybettiği özgüveni var gibi davranıyordu, Pamir zerre kadar önemi olmadığını düşündüğünü hissettiriyordu. Peki ya diğerleri?

'Bu kadar önemsiz misiniz siz?' sorusuyla beraber adamın kaşları havalandığında iyice rahatlamış gibiydi. Sanki bunu bu kadar uzun sürede fark etmesini beklemiyor da çok şükür anladın der gibi bakıyordu Pera'ya.

'En önemli şey bunlar.' Önündeki kağıtları hala elinde olan kalemle işaret ettiğinde istemsizce sinirleniyordu ruhu Pera'nın. Bu nasıl bir bakış açısıydı Allah aşkına? Hayatındaki en önemli şeylerin kağıtlar olması hiç akıl karı gelmiyordu kadına.

'Ne yani birkaç kağıt parçası sizden daha mı önemli?' sorusuna sadece başını sallayarak onay mı vermişti az önce? Başta söylediği gibi bunu başaracaktı ama umuyordu ki sinir krizi geçirmezdi bu insanların arasında. Oysa Pera, Pamir'in herkesten daha sağlıklı şekilde işleri olurunda yürüteceğini zannetmişti.

'Sizin garip karşıladığınız, kağıt parçası dediğiniz şeyler benim emeğim. Pamir bey olmamı sağlayan şey. Gücüm. Varlığım. Bütün bunlar aslında olan benim.' Dosyaları işaret ederek konuştuğunda dudaklarını yememek için kendini zorlamaya başlamıştı bile kadın.

'Size emeklerinizden vazgeçin dediğimi hatırlamıyorum. Ancak bu kağıtlar olmasa sizin Pamir bey olmayacağınızı düşünmeniz...'

'Çünkü sen sadece başarıları sevilen, bütçeleri göz önüne alınarak değer biçilen, aldığı ödüllerle ailesinin çocuğu olduğunu kabul ettirmiş, başkalarının gözüne sokulacak başarıları yoksa evlat bile sayılmamış biri değilsin.' sertçe yüzüne vurduğu saçma düşüncelerle beraber donup kalmıştı kadının bedeni. Kanı resmen buz kesmişti. Nasıl bir dünyaya gelmişti kadın anlam veremiyordu. Onun dünyasında parası Pera olmasına sebep değildi ki veya kadın kimseye kendini kanıtlamak zorunda değildi. Üstelik ailesine... Onlar, ailesi... Onlar Pera'yı sadece dümdüz bir şekilde Pera olduğu için severlerdi. Üstelik yanlış kararlarıyla beraber.

'Bu bizim hayatımız Pera. Ne yazık ki bizim hayatımız.' Aklından geçenleri okur gibi başını sallayarak konuştuğunda elindeki kalemi de masaya fırlatır gibi bırakıp koltuğundan kalkmıştı.

'Biz kendimiz olduğumuz için değil, ailemize ne kadar layık olduğumuza göre seviliriz. Dağhan seni neden buldu zannediyorsun? Hiçbirimiz ama hiçbirimiz kendimiz değiliz. Bütün bunları bilmemize rağmen birbirimizin yanında bile. Cemiyet hayatı bizler gibi kendini parçalayan o kadar çok insan barındırıyor ki aklın almaz.' Sonunda karşısındaki koltuğa oturduğunda masanın üzerindeki telefonu da eline almıştı.

'Kahve içer misin?' başını usulca salladığında çoktan isteğini dile getirmişti Pamir asistanına. İlk başta çok rahat bir şekilde tanıyacağını düşündüğü insanların içlerinden neler çıkıyordu böyle. Peki şu en çok acısı olan en çok gülendir lafı gerçekten doğru muydu? Çünkü Pamir'de gördüğü tam olarak buydu sanırım. Yaralı ve yargıların içinde kalmış bir adam. O yargılara göre hayatını düzenleyip zerre kadar kendi olmayan, başarılı bir holding ortağı...

'Açık konuşayım. Ben Nida gibi saatlerimi alışverişte geçiremem ama sen illa ki olması gerekiyor diyorsan işinin önüne de set olamam. O yüzden istediğin moda evini, istediğin mağazayı buraya toplayabilirsin. Getirsinler, seç, haber ver gelip deneyeyim. Bunun dışında Nida'nın isyanlarından bildiğim için gündeme getiriyorum, psikologlar ile işim olamaz çünkü problemleri olan ben değilim. Birinci derece akrabalarım. Dilersen onları ikna etmeye çalışabilirsin fakat asla kabul etmezler haberin olsun. Bana sadece ne yapacağımı söyle yeterli. Anlaştık mı?'

'Kıyafetleri ben seçebilirim, size denetmeden de yapabilirim bunu.'

'O zaman sen mükemmel bir detaysın derim.' Gülümsediğinde Pera alt dudağını ısırıp gelen kahvesinden de bir yudum almıştı.

'Sizden tek bir şey isteyeceğim.'

'Ne peki? Zor olmasa gerek.'

'Kendiniz olmanız.' Sorar gibi kaşlarını havalandırarak adama baktığında derin bir nefes alıp başını sağa sola sallamıştı.

'Nasıl yapıldığını bilmediğim bir şeyi yaşayamam.' Derin bir nefes aldı bu kez. Korkuyordu kadın, daha göreceği, anlamaya çalışacağı iki insan vardı ve bu ekibin arasında en olumlu olan kişi bir enkaz zedeydi. Molozların altında nefes alırken Pera'ya bakıp bırak beni burada diyordu.

'Sadece size değer veren insanların yanında yapabilirsiniz de, yaşayabilirsiniz de.' Bakışları kadının arkasında bir noktaya odaklıyken içeri giren asistan kahveleri bırakıp çıkmış Pamir ise sakince ayaklanıp ilerlemişti. Pera'nın gözleri ilerleyen bedeni takip ederken rafta duran salıncağı alıp tekrar koltuğa döndü. Ortadaki sehpaya bırakıp parmağı ile salladığında adem elmasını titretecek şiddette de yutkunmuştu.

'İçimdeki çocuk çok kırıldı Pera. Onun için ben dahil kimse savaş vermedi. Kimse onu salıncakta sallamadı. Bu bir metafor değildir ayrıca bildirmek isterim.' Dolan gözleriyle gülümsemeye çabaladığında çoktan dudaklarını dişlemeye başlamıştı kadında.

'Çünkü benim her şeyim vardı. Her şey cebimdeki cüzdandaydı. O cüzdan ile tek bir şey alamadım.' Adam salıncağı durdurup bakışlarını yerdeki parkelere diktiğinde, derin bir nefes almaya çalıştı Pera ancak pek mümkün görünmüyordu. Pamir'in anlatacaklarını daha duymadan içinde derin yaralar açacağından o kadar emindi ki.

'Gerçek bir aile.' Bakışları parkeden kadına döndüğünde çoktan sol gözündeki yaş yanağına süzülmüştü. Kendisi gibi ailesinden sevgi görmüş bir insan Pamir'i nasıl anlardı ki? Anlamıyordu, en kötüsü de buydu. Ne Pera, ne de çevresindeki dostları, hiç kimsede böyle bir şey yaşamamıştı. O yüzden anlam veremiyor, içinde bir yerlere sığdıramıyordu bu durumu.

'Ben böyle iken nasıl kendim olayım. İnsanı ailesi severse, insan da kendini sever. Ancak o zaman kendisi olur.' Omuz silkerek arkasına yaslandığında iç cebinden çıkardığı sigarayı da çoktan ateşleyip bir dal da kadına uzatmıştı. İkisi de yaktığında başını koltuğun sırtına atıp tavanı izlemeye başladı. Boş bir yorum yapmayacaktı kadın. Bunun için belki Pamir psikolog ile görüşmeyebilirdi ama her durumun farklı çözümleri olurdu.

'Biliyor musun bu imaj meselesinde, yani bu rezillikte ilk itirazcı ben oldum.' Açıklama ile kadının kaşları çatıldığında geriye attığı başını düzeltmişti.

'O kadar çirkin bir halde insanların önünde olmam, beni sözde ailemin gözünde o kadar küçük düşürecek, o kadar yok saydıracaktı ki, korktum.'

'Peki sonra nasıl kabul ettiniz?'

'Sonra hayatımda ilk kez onlara karşı çıktım. Korkarak olsa da, beni istemeyeceklerini düşünerek olsa da ilk kez onlara baş kaldırdım.'

'Sonra?'

'Sonra...' gülümsemesi kendini gösterdiğinde parmaklarının ucuyla sehpadaki salıncağı yere itmişti.

'Sonra elbette hep yaptıklarını yaptılar. İlk büyük ihaleme imza atana kadar sırtlarını çevirdiler. Hatta evden kovdular. Hayatım boyunca belki de o günü asla unutmayacağım. Babamın söylediklerini, annemin benimle muhatap dahi olmayışını, babam siktiri çekerken annemin arkasını dönüp uyumaya gidişini... Ama o baş kaldırışım bana sanki tüm dünyayı elde edecekmişim gibi hissettirdi.' Gülümsemesi daha çok büyürken kadının meraklı bakışlarını fark etmiş olacak ki kahveden bir yudum alıp sigarasından da derin bir nefes çekerek devam etti.

'Bana siktir git dediğinde gülerek o evin eşiğinden çıktım. Gülümsemem güvenliklere arabamı getirmemelerini söylediğinde de devam etti. İlk kez o evden yürüyerek çıktım. O sokakta ilk kez on dakika yürüdüm. Sonra aklıma tek kişi geldi. Dağhan...' masada duran tek çerçeveyi Pera'nın görebileceği kadar çevirdiğinde az önceden beri acı dolu olan gülümsemesi düzelmeye başlamıştı. Üzerinden çok zaman geçmemiş bir fotoğraf gibi duruyordu. Bir evin balkonunda çekildiği, kafalarının da güzel olduğu o kadar net bir şekilde belliydi ki giyimlerinin garip olmayışı da bunu tasdikler nitelikteydi

'Onu aradığımda telefondan sinyal sesi gelir gelmez cevap verdi. Bana sadece neredesin dedi. Biliyordu. Olacakları, arkamı dönmem gerekeceğini, hatta ben arkamı dönmesem bile bana sırt çevireceklerini. Geldi aldı beni o sokaktan. Soru sormadı, açıklama yapmamı istemedi, hatta çok mu kötüydü bile demedi. Sustu, ben konuşmaya karar verene kadar. O gece uyumak için odaya girerken sadece omuzumu sıktı. Yerin dibine bile batsan seninleyim dedi. Ailemin söylemesi gereken şeyi arkadaşım söyledi.'

'Peki şimdi? Aileniz?'

'Artık tek başıma yaşıyorum. O geceden sonra hiç o sokağa dönmedim. En çok Dağhan'ın beni aldığı yere kadar yaklaşabildim o eve. Ailem... Onlarla görüştüm. O siktirin üzerine kazandıklarımı görmeleri için evime defalarca yemeğe davet ettim. Ama onlara göre ben hep eksiğim Pera. Bu hiç değişmeyecek.'

'Peki size göre?' başını omuzunun üzerine yatırıp adamın gözlerine baktığında, dudak büküp omuz silkti küçük bir çocuk edasıyla o koca beden.

'Tam olmak nasıl bir şey bilmediğim için emin değilim. Sanırım hiç de olamayacağım.'

'Peki onların yerinde olsaydınız?' yönelttiği soruyla adam gülerek başını hızlıca sağa sola sallamıştı.

'İyi veya kötü, kendime tek bir söz verdim, onların yerinde asla olmayacağım. Kendim için yapacağım en büyük iyilikte bu olacak. Mesela lisede daha aklı zerre başında bir çocuk değilken oğlum aşık olduğu zaman biz sana bunu uygun gördük demeyeceğim. Futbol oynamak istediğinde, küçük düşürücü bakışlar atıp tenis dersi aldırmayacağım.' Başını sağa sola sallayarak konuşmasını bitirdiğinde yüzüne de en afilisinden yalancı bir tebessüm ekledi Pamir. Yapmayacağı her noktayı tespit etmiş ama yapacaklarını asla düşünmemiş bir adam olarak elinden anca bu kadar tahlil edebilmek geliyordu.

O sarsıcı şeylerin üzerinden kaç gün geçmişti bilmiyordu Pera ama kafası allak bullaktı. Bakışları önündeki reklam dosyasında gezinirken çalan telefonuyla aramayı hızlıca yanıtladı. İhtiyacı olan o ses bu kadar yakındı kendisine işte.

'Elfe...'

'Biricik...'

'Nasılsın?' sorusuyla kısa bir sessizlik olsa da onun kendisine her şeyi anlatacağını biliyordu ki yanıt gecikmedi.

'Ben iyiyim ama senin ruhunu hangi ruh emici yedi? Bir Potter olmayabilirim ancak ruh emicileri yok edebilirim tatlım biliyorsun.' kahkahası odada yankı bulduğunda bir kez daha teşekkür etme ihtiyacıyla doldu içi Pera'nın. Elfe ,iyi ki vardı. İyi ki kendisine iyi ki dedirtiyordu. Özellikle bu kafasını karman çorman eden günlerde...

'Ruhumu hiçbir ruh emici yiyemez canım benim. Sadece çok yoğunum ve yorgunum.'

'O zaman Galata'ya karşı bir kadeh şaraba hayır demezsin.' Kaşları çatılırken artık telefondan gelmeyen ses ile bakışları aralık olan kapısına yöneldi. Gözleri büyürken elindeki cihazı çoktan masaya bırakıp hızlıca ayaklanmıştı.

'Sen hayatımdaki en güzel ayrıntılardansın. Hoş geldin...' adımları Elfe'yi bulurken kocaman sarılmaktan da geri kalmadı bedeni. Onun o dostane sarılması, ben hep yanındayım dercesine telkin eden sırt sıvazlaması bütün yorgunluğunu kuş misali uçurmuştu. Dost, hatta dosttan da fazlaydı Elfe. Gerçekten de canıydı Pera'nın. Sadece kendisi değil, annesi ve babası için bile öyleydi. Evde Pera tek kız çocuğu değil gibiydi bunca zaman. Zaten çok nadirdi ayrı kaldıkları zaman dilimleri. Ayrı zaman geçirmeyişlerinden olsa gerek dosttan, arkadaştan çok kız kardeşi gibiydi.

'Bu müthiş şey, hayatsız odana ruh getirecek.' Elindeki karton çantayı uzattığında minnet dolu bakışları odayı garipçe süzen kadını bulmuştu bile. Gerek Nida ve Pamir'den duydukları, gerek lansman koşuşturması ve adaptasyon süreci kadının çalıştığı odayı düzenlemesine zaman bırakmamıştı. O yüzden de Elfe'nin bu garipser halini normal karşılayabiliyordu. Boyatmaya zerre ihtiyaç duymadığı koyu kestane saçlarını omuzlarından geriye atıp köşedeki kitaplıkta olan alanı işaret etmişti Elfe anında.

'Her zaman olduğu gibi mükemmel zevkim var. Ayrıca müthiş bir zekam.' İlerleyip çoktan hediye için kitaplıkta yer açtığında Pera'da paketini açtı. Birbirine sıkı sıkıya tutunmuş iki küçük el... Hep olduğu gibi Elfe'nin, Pera'yı tutan eliydi bu muhtemelen. İlkokul zamanlarından beri sımsıkı kenetlenmiş iki kız çocuğunun parmakları vardı orada. Bunu gittikleri kursta Elfe yaptığında ne kadar yalvarıp yakarsa da kadın bir türlü ikna olup vermemişti kendisine. Şimdi ise belki de yalnızlığını hissetmemesi adına bir anda getirmiş odasındaki baş köşeye de yerleştirmişti.

'Hep yanımda olduğunu hatırlatacak şeyler...' Elfe'nin açtığı alana bibloyu bırakırken usulca omuz silkmişti ki kapıda gelen öksürme sesi ikisinin de bakışlarını o tarafa yönlendirmesine neden oldu.

'Rahatsız ettim kusura bakma Pera.' Pamir, Elfe'ye bakıp ufak bir baş selamı verdiğinde gülümsemesi genişledi kadının.

'Olur mu öyle şey. Buyurun lütfen Pamir bey.' İçeriyi işaret etse de adam usulca başını sağa sola salladı.

'Seçtiklerinde bir problem yok demek için uğradım. Bir de Dağhan'ın yanına geçeceğim, şu son reklam işi... Dosya hazırsa onu da alayım. Hazır değilse de sıkıntı yok, misafirin var madem siz çıkın isterseniz, yarın halledersin.'

'Dosya hazır.' Son kontrollünü yaptığı klasörün en arka sayfasına da göz gezdirdikten sonra karşısındaki kalıplı bedene uzattığında teşekkür edercesine başını sallayıp ses tonunu kısarak mırıldanmıştı adamda.

'Umarım bir sonraki adım karşıma bir anda psikolog dikmen olmaz. Bu konuda görüşüm çok net ve kararım kesin.'

'Asla bir psikolog çıkarmayacağım karşınıza, siz talep edene kadar.' Başını yeniden teşekkür edercesine sallayıp odadan çıktığında Pera arkasını dönmüştü ki Elfe'nin kaşlarını havalandırarak kendine bakmasıyla karşılaştı.

'Bu adamın psikoloğa değil, Yunan mitolojisinin geçerli olduğu zaman dilimine gitmesi gerek. O Paris olmayı kabul ederse büyük bir zevkle Truvalı Helen olabilirim.' Ufak bir kahkaha sunduğunda, ama öyle dercesine bakıyordu Elfe. Oysa farkında değildi ki uğruna zaten savaşlar çıkabilecek bir Helen'di o da kendisine göre.

'Nereden esti?' şaraptan bir yudum alıp bakışlarını Galata'dan Elfe'ye çevirdiğinde kadın omuz silkerek derin bir nefes almıştı.

'İş teklifi aldım. Öncesinden gelip hem araştırma yapmayı, hem de seni taciz etmeyi istedim.' Pera'nın yüzünde istemsizce bir gülümseme büyüdü. Duyduklarının gerçekliğine takılmaktan çok Elfe'nin bırakıp gelme olasılığını ölçmek istiyordu.

'Yani sen, sen...'

'Dur dur dur... Henüz net değil. Ama bir ihtimal.'

'Eğer seni mutlu edecekse olmasını isterim. Yanımda olmama ihtimaline karşın, eğer ki mutsuz olacaksan uzaktan sevmeye razıyım seni canım.' Bakışlarını Pera'dan çekip etrafı izlemeye başladığında işin içinde onu mutsuz edecek şeyler olduğunu görmeye başlamıştı bile dostu. Neden bir anda düşünmeye başlardı ki o? Tabi ki ruhu sıkıştığı, daraldığı zaman. Pera bunu bilecek kadar dosttu bu kadınla. Hepsi bir yana mesajlaşırken dahi moralinin bozuk olduğunu anlayabilme potansiyeli vardı. Üstelik, Elfe'nin yerli yerinde, huzurlu bir hayatı varken İstanbul'a yerleşmeyi düşünmeyeceği gerçeğinden de haberdardı.

'Neler oluyor?'

 

Loading...
0%