Yeni Üyelik
42.
Bölüm

Bölüm 40 - Görüşürüz Deva'nın Babası

@biceruvar

Geçmiş kalmış bir Pazartesi bölümüyle sizlerleyim canlarım... Hepinize merhabalar! Geç kalmış olsak da sizleri şimdiden baş başa bırakıyorum.

Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,

Instagram: BiCeruVar

------------------------------------------------

'Güzelim?' beyni donuklaşmaya başlarken mırıldandığında az önce masaya tutunan parmaklar daha fazla kendinde güç bulamamıştı belli ki kayıp gitmişti bile. Sıkı sıkıya tuttuğu beline rağmen dengesini koruyamadığından dizlerinin üzerine çöktüğünde etraflarında toplanan kalabalıkla bakışlarını insanlarda dolaştırdı. Hayatında ilk kez soğuk kanlı kalamıyordu, kaldı ki ne yapacağını düşünemiyordu bile. Az önce içini ısıtan kadın şimdi parmaklarının buz tutmasına neden oluyordu resmen.

'Pera. Pera...' karşısına diz çökmüş Pamir çatık kaşlarıyla baktığında onun kendine getirme umuduyla Pera'ya iki üç kez tokat atmasıyla derince nefeslenmeye çalıştı. Ancak çalışmakla yetindi çünkü onu bile yapamayacak haldeydi adam, nefes bile alamayacak hale düşmüştü resmen. İnsanın tüm bedeni görünmez tırnaklarla parçalara ayrılıyormuş gibi hissedebilir miydi? Dağhan tam da şimdi öyle hissediyordu. Tüm bedenini birisi parçalıyor, ruhunu zorla kendinden söküp almaya çalışıyor, gırtlağına basılıyordu adeta.

'Dağhan...' Pera'nın sesi kulağına inlercesine iliştiğinde sertçe yutkundu.

'Ka-kanaması var. Hastaneye gitmemiz gerek.' Bakışları Pamir'in tedirginlikle odaklandığı yere, kadının bacaklarına yönlendiğinde krem rengi pantolonun yeni yeni kızıllığa boğulmasıyla Pera'nın yüzüne avucunu yasladı.

'Dağhan, Dağhan kendine gel.' Aklından milyonlarca şey geçse de tepki veremiyordu, bedeni, ruhu, varlığı kilitlenmişti sanki. Ki çok geçmeden Pamir'in kendine gel yakarışları arasında yüzüne çarpan sert tokatla kadının yüzündeki elini bacaklarının altından geçirip çöktüğü zeminden kalktı.

'Haber verin arabalardan birini kapıya getirsinler! Hemen!' ardında bıraktığı Pamir'in bağrışını da duyduğunda hızlı adımlarla beraber ana kapıya ulaştığında gelen arabaya attı bedenini. Bakışları kadının sıkı sıkıya kapanmış gözlerinde, acı çeken yüzünde dolaştığında kollarındaki bedeni daha sıkı sardı.

'Canın yanıyor, canın yanıyor ama geçecek. Konuş benimle, aç hadi gözlerini. Hastaneye gidiyoruz Pera, bak güzelim.' Az önce kapalı olan gözler çektiği acıyla daha da kasılan yüzüyle kollarında kıvranan kadın zorlukla aralandı.

'Ne olduğunu bilmiyorum. Dağhan çok kötü...' acıdan kısılan sesine rağmen ince parmaklar kolunu sıkıca kavradığında içindeki yıkıma da engel olamamıştı. Aklı başında hareket edemiyordu ki, yapamıyordu. Sanki zihni düşünmeyi bir kenara bırakmıştı.

'Sakin ol güzelim. Yalvarırım, yalvarırım bırakma kendini.' Saçlarını okşayıp yolu kontrol ettiğinde dudaklarını ıslatarak tekrar döndü göğsüne başını yorgunlukla yaslamış bedene. İnsan acı çekerdi, geçer giderdi. Ancak insan sevdiğinin acı çektiğini görünce geçmiyor aksine daha da çıkılmaz bir yola sürüklüyordu. Oluk oluk akan kana bir kez yüz buruşturma zahmetinde bulunmamış bir adama göre Dağhan'ın şu an içi buruş buruş oluyordu.

'Geldik sayılır, Pera, sevgilim, korkma, geçecek birazdan.' Telkin vermeye çalışırken dahi yalvarırcasına çıkan sesiyle konuşsa da aracın durmasıyla açılan kapıdan kollarındaki bedenle çıktı. Gelen sedyeye bir çırpıda kollarındaki bedeni bıraktığında kadının elini sıkı sıkıya da yakalamayı da ihmal etmedi.

'Ben yanındayım, ağlama. Ben yanındayım güzelim.' İlerleyen sedyeyle beraber girdikleri acil müdahale odasında dişlerini sıkmaktan ağrıyan çenesine söz dahi geçiremiyordu adam. Canının acısına elinden bir şey gelemiyor oluşu ruhunun bedeninden sökülmesine neden oluyordu. Sanki birisi Dağhan'ı kuytuda köşede kimsenin haberi olmadığı bir çelik kasanın içine koymuş ve toprağın altına gömüvermişti de ne kadar bağırsa da duyuramıyor gibi hissediyordu. Çaresizlik içinde kapana kısılmış hissediyor, hala elini tuttuğu kadının kıvranışı içine köz basılır gibi hissetmesine neden oluyordu. İçten içe kaç kez tekrarladığını bilmediği bir cümle vardı zihninde ki devamlı dönüp duruyordu hala, Rabbim günahlarımın bedeli onun acısı olmasın.

Etrafta dönüp duran sağlık personellerinin dahi farkına varamıyordu. Tek yaptığı gözlerinin önünde acı çeken kadının saçlarını okşayıp dolan gözleriyle destek vermeye çalışmaktı. Onun da faydalı olup olmadığı hakkında en ufak bir fikri yoktu.

'Beyefendi, sizi dışarı almak zorundayız. Lütfen.' Kendine acırcasına bakan kadına döndüğünde dudaklarını ıslattı.

'Kalsam, işinize engel olmam.' Gözlerindeki, ruhundaki, hatta tüm benliğindeki o rahatsız hissiyat korkan hal bire bir gözlerine yansısa da insanların bu durum ve şartlarda en doğrusunu yapmaya çalıştığının farkındaydı. Her şey kenarda dursun hayatı boyunca babasından duyduğu tokat gibi bir cümle vardı ve o şu an alenen benimsemesi gereken bir cümle olabilirdi. Doktor hayat kurtarsın, hakim son kararı versin, öğretmen bildiklerini öğretsin, herkes mesleğini yapsın Dağhan. Sen ise katilsin, sadece bunu yapabilirsin. Bir türlü kabullenemediği gerçekler arasında bırakan bu cümle şuan için yarısına kadar aldığı taktirde yapması gerekendi. Herkesin işini yapması için alan yaratması şarttı yoksa elini sımsıkı tutan kadının hayatına zar atmış olurdu.

'Steril bir ortam için şart, müdahaleyi yavaşlatmamanız için en doğrusu dışarda beklemeniz olur. Sağlığını düşünün.' Başını usulca salladığında parmaklarını sıkıca kavrayan elin üzerine dudaklarını bastırdı.

'Pera... Güzelim kapının önündeyim, buradayım tamam mı?'

'Korkuyorum, gitme.' Kıvranışına rağmen bakışlarına değen harelerle az önce uyaran hemşireye baksa da yüz hatlarından aslında gerçekten şimdiye kadar olmasının dahi sakıncasının farkına vararak derin bir nefes aldı.

'Korkma, sakın korkma. Seslendiğin saniye duyacağım, kapı her açıldığında göreceksin. İnsanların işini zorlaştırmayayım. Seni seviyorum güzelim.' Şakağına dudaklarını basıp istemeyerek de olsa dışarı çıktığında kapının önündeki Nida, Pamir ve Deha ile derin bir nefes aldı. Muallakta olan işler en nefret ettiği şeylerdi daima ancak şu an henüz ne olduğunu bile bilmiyor oluşu daha da kötü bir durumdu.

Pera'nın yanında olma isteği tüm bedenini kavururken böylece bırakıp çıkmak işine gelmese de ellerinin altında olduğu için gerekli tedbirlerin alınamama ihtimaline bakılınca varsın yanayım dedirtiyordu insana. Tamamıyla teslimiyetini kabul ettiği bir kadına karşı böyle güçsüz olmak daha da canını sıkıyordu Dağhan'ın. Bunca zaman yüreğinin orta yerinde olan bir husus değildi bu sonuçta. Şimdi ise yüreği kaynar bir cadı kazanıyken donup kalması tümden aklını kaybetmesine sebep olurdu. Ki olmuştu da. O atik, mantıklı düşünen, kendini bilen, sapasağlam duran adam kollarına sevdiği kadın düştüğü anda çaresiz hissetmenin dibine vurmuştu. Ne yapacağını bilmemek, en çok kendisi yardım edebilecekken donup öylece kalmak... Pamir o an ağzının üzerine çarpmasa veya orada kimsecikler olmasa durum Dağhan için çok daha kötü olurdu.

'İnsan en çok yüreğinden vurulur.' diyen annesini şimdi o kadar iyi anlıyordu ki. Vurulmuştu, yüreğinin tam orta yerinden vurulmuş ve litre litre kan kaybediyordu. Sancıyla kıvranan kalbine bir çare bulamıyor, o çaresizliğin içinde deli oluyordu. Her şey kendisiymiş gibi hissederken, aslında hiç kimse olmaması içinde çırpınıyordu insan bu durumda. Dağhan için her şey kendisi değildi, Dağhan için her şey Pera'ydı.

Bir nokta gibi hissettiği hastane koridoruna bedenini bir türlü sığdıramıyordu. Elinden bir şey gelmeyişle, ne olduğuna dair hiçbir bilgisi olmayışıyla daha da daralan içine laf geçirememiş, oturduğu bank bile bedenine çiviler batmasına neden olmuştu. Defalarca yaptığı gibi yaslandığı duvara doğru başını bir kez daha vurduğunda açılan kapıda canına can oluverdi bir anda.

'İyi mi?' karşısındaki kadına bir gram bilgi vermesi umuduyla baktığında onun usulca baş sallaması dakikalardır nefes almıyormuş gibi olan bedenine oksijen aktığını hissetmesine neden oldu.

'Yakını mısınız?'

'Sevgilisiyim.'

'Anlıyorum, ailesinden birisi ile konuşmam daha uygun olur.' Kadının mırıldanmasıyla Dağhan derin bir nefes daha aldığında yeniden açılan kapının arasından Pera'ya göz attı. Solgun yüzüyle öylece yatıyor olması mı iyiydi emin olamasa da bakışlarını yeniden kadına çevirdi.

'Ailesine bilgi vermedim henüz, benimle konuşsanız?' kadına ısrar ederek bakmaya başladığında onun anlayışla başını sallamasına şükür çekti.

'Anlıyorum, buyurun o halde, odamda görüşelim.' Bakışlarını kısaca tedirgince dikilen üç bedende gezdirdiğinde onların başlarını sallamasıyla kadını takip etmeye başladı. Çok geçmeden ulaştıkları odada gözleri kadının masasındaki isimliği bulduğunda soluklanmasına yenisini ekleyerek oturdu koltuğa.

'Ben Dağhan Kalaycı bu arada, ancak biz ne olduğunu anlamadık Zerrin hanım. Durum ne, ne oluyor, niye bir anda kanaması başladı? Pek bilgi sahibi değilim ama regl olamaz bu herhalde?' kadın masanın arkasındaki koltuğa yerleşip önlüğünü düzelttiğinde hafifçe öksürüp boğazını temizleyerek baktı karşısındaki tedirginlikten tedirginliğe koşan adama.

'Öncelikle kendisinin durumu şu an iyi, herhangi farklı semptom ile karşılaşmamak adına uzun sürdü kontrolümüz. Sadece takviye sağlıyoruz ve bir süre gözlem altında tutacağız kendisini. Anladığım kadarıyla Pera hanım gibi sizin de bilginiz yok ancak Pera hanım hamileymiş.' Başta gelen rahatlama son duyduğu cümle ile bir anda yok olduğunda çatılan kaşları ardından da iyice odaklanmasına neden olmuştu kadına.

'Hamile mi?'

'Evet. İki aylık. Şimdilik stabile etmek adına önlemleri aldık ancak bu kanamanın nedenini araştırıyoruz.' Kadının evet ve iki ay dışındaki cümleleri havada kalırken Dağhan'ın kafasının içine çoktan sorular hücum etmeye başlamıştı bile. Pera iyi mi, bebek iyi mi, bu kanama neyin nesi, ne yapılması gerekiyor, tekrar olacak mı, hayatlarını tehlikeye sokacak mı gibi onlarca cümle çoktan zihnini ele geçirmişti bile.

'Pe-pera korunuyordu.' Hiç düşünmeden mırıldandığında kadının gözlerine dönmüştü ki onun anlayışla gülümsemesine dikkat kesildi.

'Hiçbir korunma yöntemi yüzde yüz değildir, bunu duymuşsunuzdur mutlaka.'

'Hayır, hayır o yüzden demedim. Korunuyordu, ilaç yüzünden olmuş olabilir mi? Veya, şey, tıbbi olarak ismini bilmiyorum ama Pera'nın kalbi tam tersinde. Onlar gerçekten iyi mi Zerrin hanım?' zorlukla yürüttüğü tüm fikirler aklına gelen son soruyla koca bir boşluğa sürüklendiğinde az önce güç vermek istercesine gülümseyen kadın işin ciddi tarafına yöneldiğini belli etmek istercesine kollarını masaya yaslayıp birkaç saniye düşündü.

'Birçok neden yüzünden olmuş olabilir. Bunu elbette araştırıp netleştireceğiz, ancak şu an gerçekten iyiler. Sadece eğer ki hamileliğe son vermek gibi ortak bir düşünce yoksa ilerleyen dönemlerde dikkat edilmesi gerekecek. Hepsi hakkında bilgi vereceğim sizlere ancak öncelikle Pera hanımın kendine gelmesi ve onun bir karar vermesini beklememiz daha uygun olur.'

'Görebilir miyim peki?' başını usulca sallasa da mırıldandığında kadının onaylayıcı gülümsemesiyle beraber oturduğu koltuktan da ayaklandı. Çığlık atarak hastaneyi inletip baba olduğunu duyurmak için çırpınan yüreği ve yaşanılanların korkusuyla içine sinmiş ruhu arasında git gel yaşıyordu adam. Duruma sevinmeli miydi, bu noktada olduklarına üzülmeli miydi hiçbir fikri yoktu.

'Çok teşekkürler.'

'Rica ederim, ben birazdan yanınıza uğrarım Dağhan bey.' Kadının elini sıkıp odadan çıktığında ilerlediği koridor da yeni çekti dikkatini. Bedenini ağır bir çuval gibi boş bulduğu banka bıraktığında etrafa göz atmaya devam etti. Gelirken çiftleri, hamile kadınları, odaların kapısında yazan kadın doğum uzmanlıklarını, duvarlardaki asılı hamile ve bebek fotoğraflarını hiç fark etmemişti oysa ki. Şimdi ise duraksamış ve düşünmeye ara vermiş zihniyle baktığında yeni yeni görebiliyordu. Zorlukla tekrar ayaklanıp koridorun sonuna ulaştığında duraksayan adımlarıyla dönüp arkasına göz attı. Yüzünde istem dışı oluşmaya başlayan tebessüm gittikçe gülümsemeye dönüşürken birkaç adım geri geri atıp tekrar gideceğe noktaya çevirdi bedenini.

Hiç karşılaşmak zorunda kalmadığı bir durum sonrası, aklının ucundan kıyısından dahi geçmemiş bir gerçekle burun burunaydı. Baba oluyordu, nasıl baba olunur bilmiyordu ama annesi ve Deha için hissettiği o koruma güdüsünden daha fazlası ruhunu ele geçiriyordu. Pera'ya bakıp dokunacakken zarar verir miyim düşüncesiyle titreyen elleri artık cam bir heykele dokunurcasına hareket edecekti. Olan ve hissedebildiği her detayın onlarca kat fazlasını yaşayacaktı ve bütün bunları şimdiden her hücresinde hissedebiliyordu.

'Abi, iyiymiş değil mi?' karşısına dikilen Deha'ya gülümsediğinde bir çırpıda çekti kardeşini kendine.

'İyi, daha iyi olacak.' adamın omuzunun üzerinden konuştuğunda sırtına destek verircesine vuran elle geri çekilip kaşlarını havalandıran kardeşinin yüzünü süzdü.

'Sen iyi olduğuna emin misin peki?'

'Deha-' avaz avaz bağırmak istemesi normal miydi onu bile bilmiyordu adam.

'Söyle abi, ne oldu?' kardeşinin sıyrıldığı o gerginliğe dönmeye başlaması bir olduğunda koridordan çıkarken yüzüne yerleşen o gülümseme yeniden aldı yerini. Dışarıdan bir göz kendini izlese muhtemelen akıl hastası olduğunu düşünürdü Dağhan'ın. Öylesine hızlı değişiyordu ki yüz hatları, mimikleri kardeşi bile allak bullak olmuş bakışlar atıyordu.

'Abim, ben sanırım baba oluyorum.' Elini ensesine atıp kendisi de tekrar algılamaya çalışırcasına konuştu.

'Ciddi misin sen?' Deha'nın inanamasa da parlamaya başlayan gözleriyle beraber Dağhan usulca baş salladı.

'Oğlum, doktor öyle söyledi. Ben, ben ne yapacağım Deha?' hala kollarının ayrılmamış olmasıyla Deha tekrar abisine sarıldığında derin bir nefes aldı. Gözlerindeki o korku, ne olduğunu anlayamamışlık, ne kadar sarılsa da bedeninde hissettiği titreme Deha'nın abisinde görmediği bulgulardı sonuçta.

'Aslan gibi baba olacaksın, ne yapacağımı mı var be abi.' Aslında ikisi de o sorunun ne anlama geldiğini bilse de Deha dolan harelerini saklamak için sıkıca göz kapaklarını kapatmış Dağhan ise adamın omuzuna yüzünü gömüp çoktan müsaade etmişti yaşların firar etmesine. Kim ne derse desin, abisini ne kadar kötü görürlerse görsünler Deha'nın bildiği tek gerçek vardı. Abisi zaten küçücük yaşından beri babaydı, üstelik en iyi yaptığı şey buydu. Sırtına hissettiği Pamir ve Nida'nın ellerinin desteğini biliyordu Dağhan ancak duyduğu dakikadan itibaren yüzüne yerleşen o soğuk duvar yıkılmıştı.

'Ben Pera'yı göreyim bir. Pera nasıl olsun ister bilmiyorum ailesi konusunda ama Elfe'ye haber verdiniz mi?' kardeşinin omuzundan çekilip elinin tersiyle gözlerini temizlediğinde Deha derin bir nefes aldı.

'Ben çocukları ararım şimdi, panik yapmasın Elfe abla. Alır getirirler. Hadi yengeyi gör sen.' Başıyla odayı işaret ettiğinde Dağhan'da usulca kapıyı aralayıp girdi içeri. Kısık gözleri arasından baygın bakışlar atan kadına yaklaşıp yatağın kenarına usulca oturduğunda serumun takılı olduğu elini dikkatle parmaklarının arasına aldı bir çırpıda.

'Dağhan...' kadının fısıltı gibi çıkan sesiyle elinin biri saçlarına gittiğinde incitmekten korkarcasına okşadı her teli.

'Buradayım sıfır noktam, buradayım güzelim...'

'Ağladın mı sen?' yorgun olmasına rağmen dikkat kesilmeye çalışsa da Dağhan'ın kan çanağına dönmüş gözleri aslında her şeyi açıklar nitelikte görünüyordu.

'Boş ver beni şimdilik, nasıl hissediyorsun?' hala kadının saçlarını okşayan parmaklarıyla gülümsediğinde Pera'nın da zoraki gülümsemesi yüzünde yer edindi.

'Yorgunum sadece. Dağhan.' Dirseklerinden destek almaya çalışsa da anında omuzuna dokunup uzanmasını sağladı.

'İstediğin bir şey varsa bana söyle kalkma.'

'Hamileymişim...' usulca eğilip dudaklarının üzerini kapattı kadının, o an orası hastane değilmiş gibi alnını alnına yasladığında gözlerini de onaylarcasına kapatıp açmayı ihmal etmedi.

'Biliyorum, biliyorum... Ama dinlen güzelim, sonra konuşuruz bunu.' Alnını çekerek mırıldandığında kadının boştaki parmaklarını karnına yerleştirdiğini görerek üzerine elini bırakıp usulca okşadı.

'İstiyor musun onu?' gözleri karnında olsa da işittiği soruyla bakışları usulca zindan karalığındaki gözleri bulduğunda derin bir nefes alarak dudaklarını ıslattı.

'Sen, istemiyor musun?'

'Önce ben sordum...' yarım yamalak zorlukla olan gülüşü kendini gösterdiğinde alt dudağını ısırarak kendisi de güldü.

'Devlet nezdinde kocan olmadığım için cevabımın geçersiz sayılacağı konusunda tedirginim ama...'

'Bu bebeği istiyor musun Dağhan?' fısıldarcasına çıksa da ısrarlı sesiyle usulca başını salladı adam.

'İstiyorum. Peki sen?'

'Zerrin hanım birazdan gelip kürtaj isteyip istemediğimi soracak.'

'Pera... Sen istiyor musun?' meraklı tınısıyla kaşlarını havalandırdığında vurulup açılan kapıyla ikisinin de gözleri kadına döndü. Dağhan oturduğu yatağın kenarından kalkıp usulca baş selamı verdiğinde onun da karşılık verip yatağın ucundaki dosyayı alarak kolundaki dosyanın üzerine yerleştirip kontrol etmesi bir olmuştu.

'Bir karar verebildin mi Pera? Yoksa biraz daha zaman tanımamızı ister misin? Sağlığını etkileyecek bir problem yaşamadığın sürece biliyorsun ki bekleyebiliriz.' Dosyayı sakince aldığı yere bırakıp tepesindeki seruma yönelerek onu da kontrol ettiğinde kadının gözleri önce Pera'da gezmiş, ardından kendisine bakarak tekrar destek veren tebessümü ile ilk noktaya dönmüştü.

'Kürtaj istemiyorum.' Duyduğu cümleyle adamın içi öylesine rahatlamıştı ki Zerrin hanımın biraz daha ortalığı şenlendirmek adına kurduğu cümleye gülümsemeden edemedi.

'Bahsettiğin ufaklığı kardeş fikrine alıştırman gerekecek o zaman.'

'Eminim annem ve babamdan daha hızlı adapte olur bu fikre.' Az önce yorgun olan sesi de yavaş yavaş toparlanırken ikisinin de gülüşleri bir olmuştu ki Zerrin hanım tek kaşını kaldırarak Dağhan'ı başıyla işaret etti.

'Sence Dağhan bey ne zaman adapte olur?' kadının sorusuyla Pera'nın bakışları hala elini tutan adama döndüğünde yüzündeki saf ifadeyle gülümsemeden edemedi. Öylesine masum bakıyordu ki karşısındaki adamın otuzlarının ortalarında olduğuna kimse inanmazdı. Sanki yeni bir evrene adım atar gibiydi.

'Bir süre şokunun devam edeceğini düşünüyorum.'

'O zaman ben sana açıklama yapmaya başlayayım.' Pera başını onaylarcasına salladığında kenardaki sandalyeyi çeken Zerrin hanım oturarak odaya girdiği dakikadan beri kolunda olan dosyanın kapağını açmış ve derin bir nefes alarak anlatmaya başlamıştı.

Sadece Pera ve Zerrin hanım arasında süren diyaloğu Dağhan takip etmeye çalıştığında aslında bahsettiklerinden bir şey anlamıyor oluşu da kendi için durumun vahimliğini hissettirmişti adama. Bütün detayları veren Zerrin hanımın sonunda Pera'ya kendi doktoru var mı, varsa ve onunla devam etmek isterse evrakları danışmadan talep edebileceği yönünde açıklaması bile garip gelmişti. Eğer doktoru varsa ve onunla devam etme kararına varacaksa neden bütün bilgiler aktarmıştı onu da çözemiyordu. Gerçi karşısındaki kadının doktor olduğunu düşününce bunu çözmeye çabalaması bile saçmaydı fakat Dağhan şuan saçının ucundan tırnağının ucuna kadar normal hissetmiyordu. Bir sürü geçip giden kelime arasında kaybolmuş gibi hissetse de her detayda kaşlarının havalanmamasına da üstün bir çaba gösterdi adam.

Tüm sohbetten ve bilgilendirmeden anladığı ufak tefek şeylerdi. Herhangi bir hormonsal dengesizlik olmadığı, kendinin anlaması için Zerrin hanımın kitle dediği o şeyin sebebiyet vermediği, bunlar olmadığı için normal seyrinde kalarak birkaç hafta kontrollü şekilde devam edileceği, kromozom bozukluğu olmadığı, Pera'nın bir süre dinlenmesinin mühim olduğu konularıydı. Kendine özellikle söylenen ise sadece Pera'nın bu konuda psikolojik olarak baskı görmemesi ancak aşırı görüldüğü kısımlarda dinlenmesi için uyarılması olmuştu. Hatta bir ara Zerrin hanım üzerine basa basa dinlen diye tutturmanın annede stres yapacağını, bunun bebeği etkileyeceğini bile söylemişti. Konu hakkında pek bilgisi olmadığı içinde koca adam ufak bir çocuk edasıyla ellerini havalandırıp kesinlikle stres yaptırmam diyerek Zerrin hanımı ikna etmeye çalışmıştı.

'Elfe, şu arkadaşına bir şey söyle.' Dağhan gergince mırıldanıp belinden destek verdiği kadına rağmen diğer tarafındaki bedene seslendiğinde onun tek kaşını kaldırarak kendini süzmesi bir oldu.

'Hangi konuda?' açtığı kapıyla Pera'nın göz devirip oturmasını izlediğinde derin bir nefes alarak yanında dikilen bedene baktı.

'Bana gidelim diyorum. Deniz var evde, e bahçe var Deva'da rahat hareket eder, senin ofisle benim ev arası da sizinkiyle aynı mesafede. Hem doktor dinlensin birkaç gün dedi, sen işte olduğunda evde tek kalınca senin de aklın kalacak. Derya hanım tek başına yanında kalınca üzerine titreyecek daha da gerilecek. En azından uyuduysa rahatsız etmeyim diye düşüneceğimize Deniz'i ararız.' Açıklamasıyla Elfe gözlerini ilk önce dostunda gezdirmiş ardından Dağhan'a kısaca bakıp tekrar dönmüştü.

'Biricik, bunu diyeceğim aklıma gelmezdi ama Dağhan haklı. Ben gidip hem eşya getiririm, hem de sizinkilere ön hazırlık yaparım.'

'Deva zaten gıcık sana, odasından edersen daha da gıcık olur Dağhan. Ayrıca annemle babam bunu kabul etmez.' Pera gözlerini büyüterek bakmaya başladığında Dağhan anında devirdi bakışlarını.

'Çok iyi oldu Deva'nın bana gıcık olmasını hatırlattığın. Hallederim ben o işi. Sizinkilere gelirsek, farkında mısın bilmem ama karnında çocuğumuz var. Benimle aynı evde olmanı istemem kadar doğal bir durum söz konusu mu sence?' İnatla mırıldanıp arabanın kapısını kapattığında sürücü koltuğuna yerleşmişti ki Elfe'nin sinyal verip çıkmasıyla kendi de ana caddeye yerleştirdi aracı.

Sırtını yasladığı arabayla okuldan tek tek çıkmaya başlayanlara göz attığında derin bir nefes aldı Dağhan. Nasıl ikna edeceği konusunda bir fikri yoktu ama bugün aldığı haberden sonra bir şekilde kendine de eve de Deva'yı alıştırması şarttı. Gözleri önce kazulet gibi koca bir dağ misali duran Turan'da gezindiğinde yanında ufacık boyuyla bezelye tanesi gibi duran Deva'ya gülmeden edemedi. Gözlüğünü çıkarıp yakasına astığında ufaklığın sıkkın adımlarla kendine yaklaşmasını süzerek Turan'a ufak bir baş işaretiyle beklemesine gerek kalmadığını açıklamıştı bile.

'Turan abi gölgem gibi arkamda gezmek zorunda mı?' ufaklığın çantasını alıp açtığı kapıdan koltuğa bıraktığında bir çırpıda kucağına çekmişti bile.

'Aslında en eğlencelileri Turan'dır, rahatsız mı oluyorsun?'

'Hayır eğlenceli ama yanında bu kadarcık kalıyorum.' Baş parmağının tırnağını, işaret parmağının ucuna dokundurarak burun kıvırdığında az önceki görüntüyü hatırlayarak güldü adam. Sonuna kadar haklıydı kız, gerçekten de o kadarcık görünüyordu Turan gibi bir adamın yanında.

'O kadarcık kalmayı önemsememelisin bence. İnsanın boyu istediği kadar uzun olsun, senin gibi güzel bir kızın yanında sönük kalır.'

'Gerçekten mi?' doğru yolda olduğunu Deva'nın ışıldayan gözlerinden anladığında başını usulca sallamıştı ki çantanın yanına oturtmak için eğildiğinde gelen sesle duraksayarak arkasını döndü.

'Deva, baban mı bu abi?' Deva'nın boyundan olsa olsa birkaç santim uzun, esmer teni, simsiyah gözleriyle meraklı bakışlar atan oğlana göz gezdirdiğinde hareleri de kararsızca kendini süzen kucağındaki bedene kaydı. Belli ki içten içe evet demek istese de Dağhan'ın vereceği tepkiyi kestiremediği için kararsızlıklar içinde boğuluyordu.

Biliyordu bu duyguyu. Zamanında daha ilkokul yıllarında babası işten başını kaldıramaz, bir kez olsun gelip kendisini okuldan alamazdı. Devamlı şoförü gönderdiği için okul kapısından ayrılırken soran arkadaşlarına İsmet abinin babası olduğunu söylerdi. Aşırı da gurur duyardı İsmet abiden. Milyonları olmasındansa onu okuldan alabilecek bir baba olma ihtimalini severdi en çok. Hoş o da bu durumun farkında olarak baba şefkatiyle yaklaşırdı kendisine. Hatta bir kere yakalanmışlığı dahi vardı ancak İsmet abi yine de bozmamıştı kendisini.

'Babasıyım yakışıklı, sen de arkadaşısın sanırım.' Kızın az önce kararsız bakan hareleri tarifi olmaz bir mutlulukla parlamaya başladığında ufaklığın hıhı mırıltılarıyla başını sallaması da bir oldu.

'Dağhan ben bu arada, senin ismin ne bakalım?' uzattığı elini sıkan ufak parmaklarla gülümsediğinde çocuğun da kendinden büyük bir gururla başını salladığını gördü.

'Kemal, memnun oldum.'

'Bende memnun oldum Kemal. Sonra görüşürüz.'

'Görüşürüz Deva'nın babası.' Çocuk koşarak arkadaki park halinde olan araca ilerlediğinde Dağhan'da kollarındaki kızı sonunda koltuğa yerleştirip kemerini bağlamasını sağladı.

'Teşekkür ederim.' Yanağına basılan dudakların arkasından mırıldanmayı duyduğunda göz kırparak geri çekilip kapattı kapıyı. O kalabalıklar arasındaki yalnız oluşun tadını, ki söz konusu baba ise en iyi kendisi bilirdi. Belki Deva'nın kendine gıcık olmasını engelleyemezdi ama o gıcık olmanın yanı sıra sevgisini saygısını kazanarak gölgeleyebilirdi. Dikiz aynasından ufaklığı kontrol ettiğinde sinyal verip şerit değiştirdi Dağhan.

'Söyle bakalım Deva... Önce eşya mı seçmek istersin, yoksa evi görüp sonra mı seçersin eşyayı?'

'Alışveriş mi, ev mi dersen her zaman alışveriş derim ben Dağhan abi.' Kız omuz silkerek çantasının kenarındaki tüylü anahtarlıkla oyalanmaya devam etmişti ki usulca başını salladı.

'Peki... Alışverişe başlamadan önce aç mısın? Bir şeyler yiyelim mi?'

'Çilek, çikolata, fıstık, ceviz ve un olmayan bir şey yiyelim.'

'Hepsine alerjin mi var?' sorusuyla ufaklık sakince başını salladığında derin bir nefes aldı adam.

'Peki tüm un türlerine mi alerjin var yoksa glütene mi?'

'Glütene.'

'Pizza sever misin?' tek kaşını kaldırıp tekrar dikiz aynasına göz attığında yola çıktıkları saniyeden beri anahtarlıkla oyalanan kızın parlayan hareleri de aynadan kendisini buldu. Verdiği sinyalden sonra aracı kenara çektiğinde kapıları açan valeyle beraber anahtarı teslim ederek kucakladı zayıf bedeni.

'Daha önce glütensiz pizza yememiştim ama güzel oluyormuş.'

'Normal olanı bilmediğim için yorum yapamam.' Kız omuz silkerek ayrılmış parçalardan bir tane daha ağzına attığında yüzüne bulaşan sosa gülmeden edemedi Dağhan. Deva çoğu çocuğa göre sakindi, ama yine diğer çocuklara bakılınca fazlaca mantık çerçevesinde hareket ediyordu. Sanki yıllar önce dünyaya gelmişte o korku filmindeki gibi boyu görünüşü aynı kalmışçasına bilmiş tavırlar sergiliyordu. En basit örneği sipariş verirken garsona kırk kez alerjisi olan şeyleri sayarak emin misin diye sormasıydı. Böyle kilitli kapılar ve mecburiyetler ardında kaldığından olsa gerek bünyesi öyle bir bağışıklık kazanmıştı ki bir ara Dağhan herhangi bir paketin içeriğini okutacağından korkmuştu.

'Bana neden gıcık oluyorsun bakalım?' masaya bırakılan kahvesiyle garsona başını sallayıp teşekkür ettiğinde gözleri de Deva'nın düşünen halinde dolaştı.

'Çünkü annemi seninle paylaşmak hoşuma gitmiyor. Bir tek beni sevsin istiyorum.'

'Annen benim sevdiğim kadın, seninse annen. İkisi arasında dağlar kadar fark var.' Deva'nın ilgisini çekmiş olacak ki kaşları havalandığında ince kollarını masaya yaslayarak Dağhan'ın ciddiyetini süzdü.

'Nasıl fark mesela?'

'Mesela... Diyelim ki sen buraya gelmek istedin yemek için, ben ise başka bir yeri istedim. Senin dediğin kazanır. Veya en sevmediğin konuyu söyleyeyim, bir gün ikimizden birini seçmesi gerekirse ki öyle bir şey kesinlikle gerekmeyecek ama annen seni seçer Deva.'

'Ama dinlediğim masallarda birbirini sevenler hiç bırakmıyorlar birbirlerini?' şüpheli bakışlarına rağmen Dağhan gülümseyip göz kırptı anında.

'İşte o yüzden seni seçer. Annenin masalı sensin.'

Adam kucağına çıkardığı ufaklıkla anahtarı çevirdiğinde derin bir nefes alarak göz kırpıp bıraktı Deva'yı zemine. Zayıf bedenine rağmen atikçe ilerlemeye başladığında kendi de takip etti. Saatlerdir arayı bulmak adına verdiği mücadele sonunda zaferi kazanmasını sağlamıştı. En azından bir süreliğine galip çıkmıştı adam. İki basamağı indiği sırada bakışları kendine sırtı dönük Afitab hanıma sarılan Pera'yı bulduğunda istemsizce çatıldı kaşları. Ananesinin gözleri dolu muydu sahiden? O öyleyse sarıldığı beden ne haldeydi?

'Ne oldu?' takılı kalmış adımları sonunda ağzını açabildiğinde harekete geçmişken salonda ikisi dışında kimse olmadığını da fark etmesini sağladı. Pera hızlıca kadından ayrılıp henüz kendine dönmeden yüzünü temizleme çabasına girmişken daha da sertleşti yüzü adamın.

'Neyiniz var? Ne oldu diyorum?'

'Ay dur be oğlum. Deline hiç sahip çıkamıyorsun. Dertleştik azıcık kadın kadına.' Ananesinin yarı sitemli yarı da sakin ol demeye çalışan tınısına rağmen koltuğun boş kalan yanına oturduğunda derin bir nefes alarak tek kaşını kaldırıp kolunu Pera'nın beline doladığında onun da kızarmış bakışları kendini buldu.

'Akıllı mısınız deli misiniz? Hamile kadının ne dertleşmesi Afitab sultan? Daha kaç saat oldu hastaneden geleli de göz yaşı döküyor?' bela geliyorum demezdi, Dağhan gibi koşa koşa kendini göstere göstere gelirdi işte.

'Ağlayamayacak mıyım ben ya? Kalkar eve giderim bak.' Pera'nın kurtulduğunu düşündüğü gözyaşları yüzünden kızaran burnuyla bakışları kendini bulduğunda öylece kalakalmış Deva'da sonunda yanlarına ulaştı.

'Anne, neden ağladın? Kim üzdü seni?' incecik parmakları arasında tuttuğu çiçek buketine rağmen alt dudağını bükerek izliyordu kızı kendisini.

'Üzülmedi bıcırık. Sen ne güzelsin, maşallah.' Afitab hanım duruma el attığında Deva tüm hüznüne rağmen kadına bakabildiğinde ilk defa gördüğü bedeni de baştan ayağa süzmeyi eksik etmedi.

'Bunlar senin anne. Ama sen kimsin?' elindeki buketi anında Pera'nın dizine bıraktığında hala kadına odaklı bakışlarında da merak kıvılcımları çakıyordu. Belli ki Pera'dan kızına sadece ten ve saç rengi değil huyu da miras kalmıştı.

'Babaanneyim ben.'

'Öyle mi... Kimin peki?' başını omuzuna doğru eğip gülümsediğinde Afitab hanım da kızın sevimli bakışlarına daha fazla dayanamadı. Bir çırpıda kendisine çekip saçlarını okşadığında Deva inatla sorgular bakışlarına devam ediyordu.

'Eğer istersen senin?'

'Peki istersem ne işime yarayacak?'

'Deva... O ne demek? İnsanlarla çıkar ilişkisi kurulmaz, bağ kurulur.' Pera az önce hüzünlü olan halini kenara attığında şaşkınca baktı kızına. Her cümleyi beklerdi de ne işine yarayacağını sormasını beklemezdi. İşin garip yanı Afitab hanım gülüyordu kızın bu tavrına.

'Kanı bilmem ama üzüm üzüme baka baka kararır Pera'cım. Hiç şaşırma, yanında oturan da aynıydı.' Afitab hanım Dağhan'ı işaret etse de adamın hala çatık kaşları Pera'nın üzerinde geziniyordu. Tamam kendiyle ağlasın kendiyle gülsün demişti de yeni hastaneden çıkmışken, kanaması olmuşken, rahatsızken de ağlamasındı canım.

'Biz Deva ile gidip oda beğeneceğiz, daha sonra da evi karıştıracağız biraz.' Afitab sultan az önce kucağına çektiği kızı yere indirip ellerini yakaladığı gibi yanlarından uzaklaştığında Dağhan derin bir nefes alarak yüzündeki sert bariyeri de kırmaya çalıştı. Kızmak, moralini bozmak istemiyordu şimdi.

'Bakma bana öyle.' Kadının tepkisinden sonra bir kez daha sertçe soluklandığında dudaklarını ıslatıp okşadı kadının saçlarını.

'Niye ağladın bakalım sen?'

 

Loading...
0%