Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Bölüm 42 - Tehdit Etmeye Mi Çalışıyorsun?

@biceruvar

Cuma bölümüyle sizlerleyim canlarım... Hepinize merhabalar! Yine acılara yürüyor korkmuyorum tadında bir bölümle geldim sizlere, bakalım bu kez bana kaç isyan gelecek, neler olup bitecek yorumlarda.... Umarım dilediğiniz gibi bir bölüm olmuştur...

Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,

Instagram: BiCeruVar

------------------------------------------------

'Seni hiç anlamıyorum...' Pera gülse de başını sağa sola salladı. Aldığı yanıtlar sürekli dumur olmasını sağlıyordu. Görüşebilir ancak kontrol altında tutulmalı, yani tehlikeli ama elimin uzanacağı yerde dursunlar, ensesinde olayım, hissetsin o tedirginliği diyordu.

'Benim hiç kırılgan noktam olmadı. Çocuk olmak, yaşıtlarım gibi tek derdimin bilgisayar oyunu olması, işten gelen babanın boynuna atlamak nedir hiç öğrenemedim. Zamanla fark ettim ki babamın sadece dikkatini çekebildiğim nokta parasıyla susturduğu okul heyetiydi. O yüzden de devamlı şiddete başvurdum. Çevremdeki çoğu insan beni tanıdığı için değil, benden çekindiği için arkadaşımdı. Devrim, Nida ve Pamir dışında. Babamın beni ciddiye alıp kızmasını istedim. O ise okula bağış yapıp yanında süs köpeği gibi beni taşımayı seçti. Sana yalan söyledim.' Son cümlesi gözlerinin şaşkınca Dağhan'a odaklanmasını sağladığında tek elini sakalları üzerinde sıkıntıyla gezdirişini seyretti. Sana yalan söyledim diyerek açık itirafta bulunan bir cümle içerisinde ne kadar kaybolabilirdi bilmiyordu Pera, buna ne kadar sinirlenmeli, hatta kavga çıkarmalı mıydı? Fakat hepsi bir kenarda dursun, söylediği yalanın ne olduğunu deli gibi merak ediyordu.

'Yalan söyledim çünkü benim için üzülmeni istemedim. Babamdan sadece annem şiddet görmedi. Sırtımdakiler, kolumdakiler... Kavga ettiğim sıralarda olmadı. O gün, öldüğü gün... Beni öldürmeye gelmişti.' Yaşadığı durumdan utanırcasına mırıldandığında Pera'da aslında utanması gerekenin kendisi olmadığının farkındaydı. Bu durumdan utanması gereken en son kişi bu savaşın mağdurları değil miydi zaten? Henüz çocuk yaşta görmeye başladığı şiddete rağmen şimdi karşısında duygusal bir adam olarak oturan Dağhan kesinlikle üstlenmemeliydi bu sorumluluğu.

'Ne?' Pera'nın fısıldarcasına çıkan sesiyle kuruyan dudaklarını ıslattı Dağhan. Pera'nın neden kendini anlamadığını biliyordu fakat anlamasını istiyordu. Neden Deva için o herifin bu evin eşiğinden geçmesine müsaade edeceğini, neden bu kadar görünürken görünmez olduğunu, neden bir parmak hareketiyle bir anda silahların patlayabileceğini, neden bu işlerin içinde paravan görevi görecek şirketi kurduğunu, neden Dağhan Kalaycı olmayı sevmediğini, hepsini öğrensindi.

'Ben çocuk değil güçlü olmak zorundaydım. O da kendisine maşa bulmak zorundaydı. Veliaht falan değil, tek istediği pis işlerini yaptıracak biriydi. Başta sevmesini umut ederek, sonra biraz Deha bari görmesin o pisliği diye, biraz da şiddet bağımlılığım yüzünden yaptım. Çoğu istediğini... Uyuşturucu... Silah kaçakçılığı... Hatta tetikçiliğini dahi yaptım. Ama onun bile planlamadığı bir şey oldu.' Dudaklarını sıkı sıkıya birbirine bastırdığında başını usulca sallayarak gözlerini kaçırdığı kadına yeniden çevirdi.

'Sana aşık oldum.' Elinin üzerindeki okşayan parmağın duraksamasıyla fincanı bırakıp ince parmakları da avucunun içine aldı.

'Fuat Kalaycı'nın bütün planlarını sana aşık olmam bozdu. Aşk onun için zayıflıktı, acınacak hale düşmek, olmayan bir şeye bağlanmaktı. Sevkiyatları durdurdum, adamlarımı çektim, tek istediğim senin sevebileceğin bir adam olmaktı. Kendimin bile görmediği ama senin gördüğün adam olmak.'

'Seni işleri durdurduğun için mi öldürmek istedi?' Dağhan'ın başı sağa sola sallanırken Pera dolmuş gözleriyle bakıyordu adama.

'Sana aşık olduğum için öldürmek istedi. Yıllardır onun sevgisine muhtaç zayıf noktam, Deha için bir kalemde kendimi harcamam artık yoktu. Onun yerine sen vardın, beni sevilebileceğime inandıran kadın. Beni kendi ve kardeşimin sevgisiyle, Deha'yı benim sevgimle tehdit ederken elleri bomboş kalmıştı, çünkü Deha'yı o güne kadar durduran ben olmuştum. Deha'nın o gün oraya geleceği ise aklının ucundan bile geçmezdi. Namlu beni hedef almışken kurşun ona isabet etti.' Omuz silkip yüzünü buruşturarak bakışlarını masanın karşısındaki pencereden bahçeye çevirdiğinde dolan gözlerini saklamak için derin bir nefes almaya çabaladı.

'İnsana sevgiye aç olmak çok kötü şeyler yaptırıyor Pera. Bir damla sevilebilme umudu insanın kendini yiyip tüketecek bir canavara dönüşmesine sebep oluyor. Belki Deva beni asla baba olarak göremeyecek, belki de hayatı boyunca beni zerre sevmeyecek ama ben onu kızım gibi görüyorum. Kalbinin kırılmaması için kendi kalbimi kırarım ama korkacağını bilsem de evin içinde elli tane adam varken o herifle görüşmesini sağlarım. Varsın beni sevmesin ama sevgisiz de kalmasın.' Dudaklarından kırgın tebessümler dökülürken dolan gözlerini yeniden kaçırmayı da ihmal etmedi Dağhan. Sevgisiz kalmak, sevgi için her şeyi yapmaktı. Sevgiye aç bir çocuk olmak ise geleceğin silahının yetişmesiydi. Babasının bırakıp gittiği o derin çukurdan çıkamazdı Dağhan. Biliyordu ancak artık bütün bunları yapmadan da sevilebileceğini biliyordu. Düşüp kaldığı o bataklık ise kendisinin, Pera'nın, Deva'nın, doğmamış çocuğunun hayat kontratıydı.

'Sevilen bir evlat olmak için kendimi kaybettim ama seni buldum.' Yüzünü okşayan elin içine dudaklarını bastırdığında mırıldanarak döndürdü bakışlarını kadına.

'Dağhan...' kırık tebessümüne rağmen mırıldanan kadına gülümsediğinde kendine yaklaşan yüzle eğilip kadının dudaklarından bir buse aldı. Alnını alnına yasladığında derin bir nefes almayı da ihmal etmedi.

'Evlensene benimle.' Huzurla kapattığı gözlerini açtığında başını geri çekerek baktı kadına.

'Bunu benim teklif etmem gerekmiyor mu?' kısacık süren gülüşüyle konuştuğunda Pera omuz silkerek baktı kendisine.

'Ne düzgün ki dünyada? Bu farklı olduğunda kimse gücenmez herhalde. Evlenir misin benimle?'

'Ben seninle evlendim Pera. Buram-' elini sol göğsüne yerleştirdiğinde sertçe yutkundu. 'Seni ilk gördüğünde yemin etti hayatı boyunca seni seveceğine zaten.'

'Bunu evet olarak kabul ediyorum.' Gülerek sandalyeden kaldırdığı bedeniyle adamın arkasını dolaşıp sarıldığında Dağhan kolunu öptü.

'Sonsuza kadar hem de.'

Bakışları Deva'da dolaşan adama göz attığında Dağhan kızdan sonra kapıya bakmış, ardından tekrar ufaklıkta gezdirmişti harelerini. İçinin bir türlü rahat edememesi de işin cabasıydı. Kapının önü, bahçe, evin içinde dahi korumalar vardı ancak becerip de dışarı adım atamamıştı. Hali hazırda Dağhan'ın bu kararsız hali de Pera'nın içine dert oluyordu. Hatta Deva'ya bu konuyu hiç açamamış olmayı dilemesini sağlıyordu ancak yapmıştı bir kere. Kız da masmavi gözlerinin parlamasıyla özlediğini dile getirmişti. Üstelik Dağhan'ın yanında yapmıştı bunu ki adamın anlattıklarını düşününce o dakikadan sonra Marco'yu çağırmama gibi bir payları da kalmamıştı.

'Yok yapamayacağım ben.' Sonunda dikilip kaldığı salonun ortasından koparak kendine yaklaşan bedene gülümsedi Pera. Dakikalardır kilitlenip kalması yeterince açıklamıştı zaten durumu.

'Arayıp gelmemesini söyleyelim?' fısıldayarak yanına oturmuş bedene doğru konuştuğunda elindeki kitabı karıştıran kızından da gözlerini çekmedi.

'Olmaz, hayal kırıklığına uğrar. Ben terasta beklerim, birini gönderirim bugün bakacağım evrakları getirirler.' Dönmeye an kollayan nevrine rağmen sakin kalma çabasına giren bedene gülse mi ağlasa mı karar vermiyordu Pera. Dağhan'ın şu halini izledikçe hem hüzünlenesi geliyor, hem de düşünceli tavrına yanaklarını sıkarak karşılık vermek istiyordu.

'Her seferinde yapamazsın, işin gücün var. Hem o kadar izbandut diktin ki bırak Deva'yı götürmesi, kendinin bile sağdan sola dönme imkanı olmaz.' Elinden geldiğince makul olan şekilde ikna çabasına girse de gözleriyle evin içindeki korumaları işaret ettiğinde Dağhan'ın tek kaşını kaldırması bir oldu.

'Emin ol her seferinde yaparım.' Adamın inat eden haliyle Pera göz devirerek güldüğünde çalan zilin sesi de evde yankılanmıştı ki Deva'nın az önce durgun olan boncuk taneleri heyecanla parladığında kız bir çırpıda koltuktan atladığı gibi kapıya ilerledi.

'Günlerdir beraberiz, bana şöyle koşmadı.' Dağhan çattığı kaşlarıyla ilerleyen ufak bedeni işaret ettiğinde koltuktan da kalktı. Zaten içten içe Pera'yı kıskanması yetmiyor gibi şimdi de Deva'yı kıskanıyordu. Sonu hayır olsundu resmen.

'Sakin ol lütfen...' elini uzattığı kadının da koltuktan kalkarken mırıldanması bir olduğunda gözlerini devirerek bakmayı eksik etmedi. Ah işin ucunda Deva'nın üzülmesi olmasa o herife neler neler yapardı da sabır çekmek dışında herhangi bir etkileşimde bulunamıyordu işte. Adımları merdivenlere yöneldiği sırada yanındaki kadını uyarmaktan da kaçınmadı.

'Sende fazla ortada olma. O it de duymasın hamile olduğunu. Nevri falan döner bir halt yemeye kalkar kimse elimden alamaz bak. Gözünün önünde bunu yapmak istemiyorum.'

'Sevgilim... Lütfen...'

'Sözümü tut.' Adamın baskın çıkmaya çalışan bakışlarına tekrar göz devirdi Pera. Yok yok sıyırmasına ramak kalmıştı Dağhan'ın.

'Evdeki herkesi çıkar, bir tek Turan kalsın bence. Söyleriz üzerine oturup ezer Marco'yu, kaza süsü vermiş oluruz kısa yoldan ne dersin?' Pera Deva'nın gölgesi gibi olan adamı başıyla işaret edip konuştuğunda Dağhan kısaca Turan'ı süzdü. Nedense bu teklif aşırı mantıklı geliyordu. Kendisinden iki tane birleştirseler bir adet Turan olabilirdi en nihayetinde. Pera'nın dediği gibi ayağı kayıp o herifin üzerine düşse emindi ki boğularak can verirdi.

'Çok mantıklı.'

'Hadi çık, Deva ile Turan'ı yan yana gördükçe gülesim geliyor zaten.' Merdivenleri işaret ettiğinde Dağhan başını sallarken hala kızının mücadelesini izliyordu. Turan resmen Dağhan'ın üst kata çıktığını görmek için gözünü kendilerine dikmiş bir yandan da açılmasın diye kapı kolunu tutmuştu, Deva ise sanki adama karşı çıkabilecek gibi asıldığı kapı koluyla ayaklarını çekip yerle temasını kesmişti. Sonunda gözden kaybolan Dağhan'la beraber Turan'da elini kapının kulpundan çektiğinde Deva gözlerini devirerek adama bakıp deminden beri harcadığı çabanın sonuç bulmasına gülümsedi.

Aşağıdan gelen Deva'nın kahkahalarına mı odaklansın, önündeki dosyaların acilliğine mi, yoksa gittikçe artan sinir katsayısını durultmaya mı çalışsın karar veremedi adam. İki saat önce koltuğa oturup çalışma çabasına girdiğinde bütün işlerinin şimdiye kadar bitmiş olacağına dair kanaati artık yoktu. Sabrı da yoktu zaten. Arada sırada Pera gelip iyi olup olmadığını sorsa da kırk takla atmıştı kadını geri göndermemek için. Hatta kadın bir ara uyuyacağım deyince koltuğu gösterip burada uyu bile demişti. Sevdiği kadını ayrı, kızını ayrı kıskanmak genç yaşta verem edecekti adamı. Sonunda kaybolan kahkaha sesiyle derin bir nefes aldığında gayret diyerek elindeki dosyaya odaklandı yeniden.

'Çok mu işin var, neden gelmiyorsun?' duyduğu sesle gözleri arkasında kalan merdivenlere döndüğünde Deva'nın duvara tutunarak çıkmadığı son basamaklara rağmen başını uzatışını görerek gülümsedi. Dönüp ufacık çocuğa sinir krizi geçirmemek için gelmiyorum diyemezdi herhalde.

'Çalışmam gerekiyor. Hem sen eğleniyordun, neden çıktın ki yukarı?'

'Seni merak ettim...' kız çıkmadığı basamakları da tırmanıp yanına yaklaşmaya başladığında derin bir nefes alıp dağılmış kağıtlardan kalan alana oturdu usulca.

'Marco ile vakit geçirmeye bak sen. Akşam biz de oynarız, olur mu?'

'Üzülüyor musun?' kaşlarını havalandırarak mırıldandığı soruyla Dağhan elindeki dosyayı sehpaya bırakıp bedenini kıza doğru çevirdi.

'Neden üzüleyim ki. Hem sen benim üzülmemi ne yapacaksın güzellik. Marco seni bekliyordur, hadi git yanına. Özledim demedin mi sen? Güzelce vakit geçirin.' Ne kadar mantıklı davranmaya çalışsa da, hatta salağa dahi yatsa karşısındaki kızın aklı boyundan daha büyüktü. Dağhan'da farkındaydı bunun. Sadece gidip gönlünce eğlensin, mutlu olup o adama olan özlemini gidersin istiyordu.

'Biliyor musun ben onun babam olmadığını biliyorum.' Ufaklığın itirafıyla beraber kaşlarını havalandırdığında dudaklarını ıslatmayı da ihmal etmedi. Çocuklarla nasıl anlaşılacağı hakkında fikri yokken sadece kendi eksiklerini yaşamasın diye çaba gösteriyordu Deva'ya. Bu ufak kız ise sanki kendisinin çok birikimi var gibi her seferinde daha da üst seviye cümlelerle geliyordu karşısına. Ne diyecekti ki şimdi. Bravo çok zekisin? Helal sana? Gerçi Dağhan'ın içinden gelen ondan köy de olmaz kasaba da zaten demekti ama yine de tutuyordu kendini.

'Ama onu seviyorum. Seni de seviyorum.' Ufaklığın devam etmesiyle gülümsediğinde tek kaşını kaldırdı anında.

'En son gıcık oluyordun?' sorusuna yavaşça başını salladı kız. Sanki diyeceği şeyi tasarlar gibi gözlerini kıstığında derin bir nefes alıp omuzlarını silkmişti.

'Hala oluyorum... Nida teyzem bana şey dedi, kızlar babalarını çok sevseler de gıcık olurlarmış.' Gelen itirafı beklemediğinden olsa gerek yüzüne ansızın yerleşen şaşkınlık ifadesiyle baktı.

'Neden gıcık olurlarmış?' zorlukla bulabildiği soruyu yönelttiğinde Deva oturduğu yerden kalkarak dibine kadar yaklaşmış ardından iki eliyle koca elini tutarak gülümsemişti.

'Babalar kızlarını çok sevdikleri için herkesten kıskanır, bu yüzden de korumak için yanlarına kimseleri yaklaştırmazmış. Sen de öylesin. Bence Turan abi bunun için yanımda sürekli...' başını sağa sola sallayarak kaşlarını da havalandırıp konuştuğunda Dağhan başını onaylarcasına salladı.

'Hem... Kemal'e babam olduğunu söyledin.' O gözlerinin parladığı okulun önündeki anı hatırladığında Dağhan derin bir nefes alarak baktı kıza. Hayatının bir yerlerine yerleştirmeye, kendini bulmaya, daha çok sevilmeye çalışıyordu. Anlaşılabilecek bir durumdu bu. Çok geçmeden az önce şirin şirin tebessüm eden yüzünü çatılan kaşları gölgelediğinde Dağhan bu kez ne olduğunu anlamak için dikkat kesildi.

'Benim bir tane mi babam olmak zorunda?'

'Hiçbir şey olmak zorunda değil Deva. Sen buranla sev yeter.' Ufaklığın sağ tarafını işaret ederek konuştuğunda hala elini tutan parmaklar da kendini çekti. Ne kadar kaldıramayacak olsa da inadı sağ olsun Dağhan'da ayaklandı. Zaten binmişti bir alamete gidiyordu kıyamete. En fazla aşağıdaki herifin bu zamana kadar Pera'ya çektirdiği acı yüzünden suratını dümdüz etmek konusunda dişini sıkabilirdi. Bu kadar sabır çekebilirdi, öyle umuyordu.

Gözleri karşısındaki adamda dolaştığında derin bir nefes alıp göz devirerek bir kez daha elindeki halatı fırlattı. Neden soğuk havada salıncak yaptığını, bunu neden Marco'yla yapmak zorunda olduğunu bilmiyordu ancak yatak odasının penceresinden kendine umutsuz bir vaka gibi gülümseyen kadın ve salonun penceresinin önündeki yastığa oturup merakla bakan Deva sinirlerini zapt etmesinin başlıca nedeniydi. Aptal gibi iki adam bir olup salıncak kurmaları daha doğrusu kuramayışları acaba evden komik mi görünüyordu onu bile bilmiyordu.

'Yeter bu kadar. Sıktı.' Sinirle mırıldanıp az önceden beri ağacın dalından geçirmeye çalıştıkları halatı koluna dolamaya başladığında Marco'nun anlamayan bakışlarını üzerinde hissetse de doladığı yeri omuzuna atarak ağacı süzdü. Sabaha kadar bir halatı diğer tarafa geçirmekle uğraşmayacaktı, yapamazdı, o kadar sabrı dahi yoktu Dağhan'ın. Gerçi şimdiye kadar çaba göstermesi bile mucizeydi. Gözüne kestirdiği ağaç dalına uzanıp bedenini yukarı çekmeye başladığında ise sesi soluğu çıkmayan Marco'nun da konuşası tutmuştu.

'Düşeceksin sonra ben yaptım olacak adı.'

'Bir çocuğu yedi yıl kaçırıyorsun da benim ağaca tırmanabileceğim aklına gelmiyor mu? Ayrıca senin çapın ne ki bana bir şey yapacaksın.' inatçı tınısıyla konuşup istediği noktaya sonunda ulaştığında dalın üzerine yerleşip çattı kaşlarını. Buradan düşer gibi atlasa bir ihtimal Marco'nun boynunu kırarak öldürebilirdi. Fakat bunu fazlaca gözü açık iki bedenin önünde yaparsa açık ara cinayet olduğu da anlaşılırdı. Bunca zaman profesyonelce kaza süsü verilmiş cinayetleri varken bu herif için değmezdi doğrusu.

'Deliydim ben, yani yaptığımın doğru olduğunu savunmuyorum.' Aldığı yanıt gözlerini devirmesine neden olurken omuzundaki halatı ağacın dalına sabitleyerek adamdaki parça için uzattı elini.

'Bende ruh hastasıyım ama çocuk kaçırmıyorum. Her boka bahanen bu olamaz.'

'Hala tam anlamıyla bilmiyor değil mi nasıl bir manyakla beraber olduğunu?' diğer halatı da sabitlediğinde gözleri sakince pencerenin önündeki berjerde oturan kadına döndü. O yüzünü görmemiş, ruhu dahi duymamıştı. Hatta o kadar ki Pera kendisini bir melek falan dahi zannediyor olabilirdi. Evet diğer yüzünden bilgisi vardı fakat o yüzü görmesi asla Dağhan'ın isteyeceği bir durum değildi.

'Nasıl bir manyak mesela? Kendini eve kapatıp, üzerine kilitler vuran, ülkeden çıkışını engelleyen bir manyak olmadığımı mı?' oturduğu yerden bir çırpıda atladığında tek kaşını kaldırarak Marco'nun rengi daha da açılmış, gergin bakışlarını süzdü. Kendi manyaktı ama en azından bir kadına zarar veren manyak değildi. Histerik gülüşüyle başını sağa sola salladığını gördüğünde sarkan halatın uçlarını da düğümlemeye başladı.

'İstanbul'a dönerken sen olmasan kurtulamayacağını mesela. Biliyor mu? Yıllarca gözlerinin sırtında olduğunu ama asla fark etmediğini... Onu biliyor mu? Beni çok daha öncesinden tanıdığını... Bari bunu bilseydi. Evinin arka sokağında ölmek üzere olduğundan haberdar mı?' parmakları halatlarda takılı kaldığında göz ucuyla yanındaki diğer iplerle uğraşıp bir yandan da damarına basan adama bakmaya devam etti.

'Sahi... Ona sadece iki senedir aşık olmadığını, aslında tüm olan bitenin senin dahiyane zekanla planlanmış bir yol olduğunu, onun hakkında kendisinin bile bilmediği şeyleri bildiğinden haberi var mı? Bence yok.'

'Tehdit etmeye mi çalışıyorsun?' yalandan gülerek yandan bakışlarına devam ettiğinde Marco anında başını sağa sola salladı.

'Tehdit etmem için bir neden yok Dağhan. İkimiz de sevgiden bir haber insanlarız, birbirimizi anlarız.'

'Birbirimizi anlamayız. Sen kadınları zorla yanında tutarsın, ben istemiyorsa kendi kapımdan kendim çıkar giderim. O yüzden tehdit etme zahmetine girme bence de. Bu bildiklerin dışında yanındaki iki üç serserinin benim için çerez olduğunu da biliyorsundur. Tüm gün boyunca o uzun namlunun seni takip ettiğini bildiğin kadar iyi biliyorsundur üstelik.' Yerdeki tahtayı alıp gülerek kaşlarını havalandırdığı gibi baktı Marco'ya. Madem istenilen diğer yüzüydü, göstermekten çekinmezdi. Bütün zamanlar sonra ilk kez elinden çekilip alınabilecekler varken bir canavar olmak dışında ne yapabilirdi ki zaten.

Yıllardır, yıllardır durmaksızın kendini tehdit edecekleri noktayı sakınmıştı. Yıllardır tek bir insana bile zayıf noktasının Pera olduğunu göstermemiş, hatta hissettirmemişti. Şimdi o zaman gelmişken üstü açık veya kapalı her tehditte neler yapacağını kendisi de kestiremiyordu. Ölmeye, varını yoğunu kaybetmeye göz yumardı ancak senelerce içinde tuttuğu o sevdanın kendinden alınmaya çalışması durumunda bir vampir gibi dişlerini kişi gözetmeden geçirir, tüm kanını çekerdi.

'Seni kıtır kıtır doğrarım anladın mı beni! Sen kim bana karışmak kim! Hayırdır ya! Hayırdır!' evin orta yerine bir anda bodoslama dalan Nida'yla dört bedenin gözleri de kadını şaşkınlıkla süzmeye başladı. O kadar celallenmiş, öyle çıldırmış gibi duruyordu ki her an ortalığı dağıtabilecek potansiyeli vardı.

'Hayır efendim! Hayır! Sana bu hakkı tanımıyorum! Kes sesini! Dangalak!' ne olduğunu anlamasalar da Nida'nın hırsla tekrar kükreyip telefonu fırlatması bir olduğunda Elfe yanından sekip zemine sertçe çarpan cihazla sıçradı. Zaten gün içerisinde eve gelen Marco, tüm akşam boyunca Dağhan'ın sinir küpü gibi dolaşmasına neden olmuştu, bir de Nida'nın sinir patlamasıyla infilak edemezlerdi herhalde.

'İyi misin?' olanları anlamak adına sessiz sakin kalan Pera ve Dağhan yerine Elfe ürkekçe konuştuğunda Nida başını sağa sola sallayıp ıslattı dudaklarını. Resmen sinirinden dili damağı birbirine yapışmıştı. Gerçi telefonda tükürür gibi konuşmaktan da kaynaklanıyor olabilirdi bu durumu.

'Yapabileceğimiz bir şey var mı?' Dağhan tek kaşını kaldırarak arada sırada heyheyleri gelen dostuna baktığında kadının ateş saçan gözleri kendine dönmüş işaret parmağı ise havaya kalkmıştı.

'Dünyayı sadece sizin kurtarabileceğinizi mi zannediyorsunuz! Neden insanların hayatına karışma hakkı buluyorsunuz kendinizde! Bir salın be bizi! Yettiniz ha!' ağzının payını aldığına göre Dağhan'da köşesine çekilebilirdi herhalde.

'Ne dedim ki ben şimdi?'

'Nida... Gel otur sakinleşelim...' Pera kaşlarını havalandırarak mırıldandığında Deva Dağhan'la göz göze gelmişti ki baygınca bakıp tebessüm etti. Herhalde dört kadın arasında kalmak pek akıllı bir tavır olmazdı.

'Siz kadın kadına muhabbet edin, ben yukarı çıkayım.' Aradan sıyrılmaya çalışan haliyle ufaktan yol aldığında sakin olan Elfe ve Pera'da adama gülmeden edemediler. Ona da kolay değildi tabi, şunca zaman sakin sakin duran arkadaşı tam da sevgilisinin hormonları dengesizleşmişken coşmuştu. Hem şirketle, hem Deva ile, hem hamile sevgilisiyle uğraşırken bir de arkadaşından fırça yemesi sabır eşiğini zorlayacaktı elbet.

'Sıkışınca kaç tabi! Hepiniz böylesiniz! Erkeklerden nefret ediyorum! Nefret!!!' Pera gözden kaybolan adamdan sonra bakışlarını Nida'ya çevirdiğinde bağırmasıyla damarları ortaya çıkan boynuna da dikkat kesildi. Birazdan bağıra bağıra nefessiz kalacaktı kadın.

'Kim kızdırdı seni bu kadar?' sonunda burnundan soluyan kadına bir tepki verebildiğinden olsa gerek Nida derin bir nefes alıp kendine çevirdi bakışlarını. Şirketten o kadar uzak kalmış hissediyordu ki henüz toplasalar bir hafta olmasına rağmen Nida'nın bu tavrının orada patlak verdiğini düşünmeye başladı Pera. Kendi gidemese de evden takip sağlıyordu ancak psikolojik olarak Nida'ya desteği en güzel kaos anlarında sağlıyordu sonuçta. Şuan olan sinir stresine bakınca bunun saatler önce başladığını da tahmin ediyordu. Nida'nın en güzel çıldırmaları daha yeni başlarken izlenirdi Pera'ya göre. Henüz kendi kendini telkin etme aşamasındayken dayanamayıp bir anda bağırması kahkaha atmaya yeterdi de artardı bile.

'Hepsi, tüm erkekler kızdırdı beni. Cümleten delirttiler.' Kaşlarını havalandırdığında Elfe az önce yere düşen telefonu alarak yanındaki bedene uzattığında derince nefeslendi.

'Telefonda kime kükrüyordun?'

'Gördüğüm yerde ayaklarına jet motoru bağlayıp uzaya fırlatacağım birisine kükrüyordum. Çünkü pek saygıdeğer beyefendi gittiğim mekanların ne kadar da garip olmasına takılmış. Sanki kendine düşüyor gibi.' İsyankar tonu, bir türlü dinmeyen öfkesi, nedense Pera'nın bir an acaba terapist falan mı çağırsam diye düşünmesine sebepti. Yavaşlamıyordu Nida, hatta susup sakinleşmesini beklediklerinde daha çok celalleniyor, iyice kuruyordu kendini.

'Hangi mekanlar? Ay Nida... Anlatsana, meraktan çatlayacağım...' Pera sonunda merakına yenik düşerek konuştuğunda Elfe de anında başını sallayarak destekledi kadını. Evet bir kadın sinirliyken, ki söz konusu erkeklere sinirliyse herhangi bir adam yanına yaklaşmamalıydı ancak diğer kadınlar her türlü müdahale aşamasında bulunabilirlerdi. Buna dağıtmasını desteklemekte, nefes al demekte dahildi.

'Boş verin. Gerçekten boş verin çünkü aklıma geldikçe kafayı yiyecek gibi oluyorum. Başka bir şey konuşalım. Senin nasıl olduğunu mesela veya Deva kuş kapmış şifayı ondan bahsedelim biraz. Elfe en son umudum sensin, sende sosyetik kokoşların dedikodusu vardır, oradan patlat bir şeyler.' Boyun büküp yalvarırcasına üç bedene bakarken karşısındaki kadınlar şaşkınca süzüyordu her hareketini. Nida'nın telefonunun tekrar çalmasıyla bir ihtimal sakinleşme çabası da yeniden tuz buz olarak devirdi gözlerini.

'Hayatını kaydıracağım. Bak samimi söylüyorum öyle bir kaydıracağım ki ekvator enlemine dahi denk düşemeyecek.' Hırsla aldığı telefonu meşgule atıp yeniden koltuğa bıraktığında tekrarlanan melodi Elfe ve Pera'nın yüzlerini buruşturmasına neden oldu. Kadın yeniden göz devirip önce meşgule attı, daha sonra da sessize alarak ters çevirdi ekranı. Sabır nasıl zorlanır bugün onu açıklamaya çalışıyorlardı herhalde.

'Pamir mi çıldırtan?' Pera görmediği ekrana hitaben fikir yürüterek telefonu işaret ettiğinde Nida Deniz'in uzattığı su bardağını alarak tepesine dikip başını olumsuzca salladı.

'Pamir'i öpüp başıma koyarım ben. Etliye sütlüye karışmayan hali sağ olsun var olsun onun.' Az önce sessize aldığını düşündüğü telefonun bu kez vibrasyonunu hissettiğinde işaret parmağını iki kadına gösterip aldığı gibi ayağa kalktı. Pera'nın şu dakika izlediği resmi anlamda kavgaya hazırlanıp cephanesini sağlam tutmak yani nefesini tazelemek için diyaframını açan Nida'ydı. Kadının saçlarıyla parmaklarını arkaya taramasını izlerken Pera'nın gözleri kaçar gibi kapıya ilerleyen Dağhan'ı bulduğunda tebessümünü gizleyemedi ki zaten Nida'da telefonu sonunda açtı.

'O elindekini bir tarafına montelerim senin! Anladın mı beni! Ulan o kadar okudun, o kadar büyüdün hala meşgule atılınca insanın cevap vermek istemediğini anlamıyor musun! Sığır desem hayvanlara hakaret etmiş olacağım! Ne derdin, ne!' ortada bağıra çağıra birkaç tur attığında karşıdan gelen cevabı duyamasalar da Nida'nın çıldırmasından pek normal olmadığını da anlamışlardı.

'Hala mı aynı soru! Sana ne! Sana ne! Ne işim varsa var o mekanda! Kimsin de sen soruyorsun bunu bana! Hangi vasıfla! Ağzımı bozmayayım diyorum ama yok anlamıyorsun! Anana babana mı küfür edeyim! O mu is-' Nida'nın tam dönecekken olduğu gibi kalan bedeniyle beraber Pera kaşlarını çatarak baktığı noktaya çevirdi gözlerini. Kapıdan birkaç adım uzakta içeri girmiş ve kaşları havalanmış şekilde duran bedeni gördüğünde normalliği karşısında anlamadan Nida'yı tekrar süzdüğünde ortalık bir anda karıştı. Ayağındaki topuklular sanki spor ayakkabı gibi koşarcasına iki basamağı tek hale getirip Devrim'in üzerine atlayan kadını Dağhan son anda yakaladığında belinden tuttuğu Nida'yı tüm hırçınlığına rağmen geriye çekiyordu.

'Sok lan ağzına o telefonu! Sok yoksa ben başka bir tarafına sokacağım! Dangalak! Bırak! Dağhan bırak parçalayacağım!' kadın umutsuzca kurtulamayacağını bilerek çırpınırken Dağhan'da son dakikada yakaladığı bedeni basamaklardan sürüklercesine indirdi. Onlarla ilerleyen Devrim ise tek kaşını kaldırarak gülüyordu sadece.

'Dağhan arkadaşım dostum demem seni de parçalara ayırırım bak! Bırak!' sanki kadının damarına basmak ister gibi hala gülen Devrim'le Pera'da kalktı koltuktan. Ne olduğunu zerre anlamıyordu fakat o telefondakinin kim olduğu ortaya çıkmıştı işte.

'Pera sen otur oturduğun yerde! Bir yerine bir şey olacak! Nida, dursana be bi!' sonunda Dağhan'da kükrediğinde Pera olduğu yerde ellerini teslim olurcasına havalandırarak kaldı. Ancak Nida az önce olan uyarılarını dikkate almayan arkadaşına dirsek darbesi indirerek kurtulmuştu ki tekrar adamın yakalayan kollarıyla çığlık attı. Elfe ise sanki bir film izler gibi omuzunu merdivenlerin bitimindeki duvara yaslayıp kollarını göğsünde birleştirerek sinirden delirmiş Nida'yla, rahat rahat gülen Devrim'i süzüyordu.

'Hazırım abisi, gönder gelsin.' Devrim'in sonunda ağzından bir şeyler çıktığında Dağhan adamı şüpheyle süzse de başını salladığını görerek Nida'yı tutan kolunu bıraktı. Az önce çeke çeke salonun ortasına getirdiği Nida tekrar koşarak basamakları çıktığında parçalamak üzere atakta bulunduğu Devrim'in omuzunda buldu bedenini.

'Çok iyi kurtardı.' Elfe takdir edercesine başını sallayıp mırıldandığında Dağhan dağılmış üstünü düzelterek baktı iki arkadaşına. Şaşmazdı adam için bu görüntü. Devrim ile Nida lisede de aynılardı, üniversite döneminde de, iş sahibi oldukları şimdiki zamanda da. O yüzden bu hal Pera ve Elfe'nin garibine gitse de kendisi pek umursamıyor hatta normalde müdahale dahi etmiyordu. Sadece Nida olurda bir anda saldırırsa kendisine girişmeyeceğini bilerek Devrim'in suratını dümdüz etmeden yakalıyordu kadını.

'İndir beni! Geri zekalı herif! Etek var altımda! İndir!' Devrim omuzunda olmasına rağmen hala galip çıkacakmışçasına sırtını yumruklayan kadına göz devirdi anında. Herkes sinirlenirdi ancak kimse Nida gibi sinirlendiğinde on kaplan gücünde olamazdı.

'İşte bende tam olarak bunu soruyordum. Bu etekle öyle bir mekanda ne işin var mesela?' omuzundan indirmeden eteğin ucunu çekiştirdiğinde beline gelen darbeyle yüzünü buruşturdu.

'İstediğim yerde istediğim kıyafetle olurum! Sana mı kaldı angut!'

'Ameliyatlı yerime geldi ama sağ tarafa çalış.' Az önce yumruklarını sıralayan kadının duraksaması ve kalçasının üzerine ellerini yaslayıp başını kaldırıp yüzünü görme çabasıyla derince nefeslendi adam.

'Ne?'

'Sol tarafta yaram var, sağ tarafa vur diyorum.' Açıklamasının ardından az önce dirençle savaşan kadının bir anda serbestleşmesiyle sıkkınca gözlerini kapatıp açtı Devrim.

'Bayıldı değil mi?'

 

Loading...
0%