@biceruvar
|
Pazartesi bölümüyle sizlerleyim canlarım... Hepinize merhabalar! Nida ve aklını kaçırmasına sebep olan Devrim beylerin bölümüyle geldik, hoş geldik... Biraz da onların sır perdesini ucundan aralamamız gerek açığını isterseniz. Bomboş havada kalsınlar istemiyorum. Yukarıdaki şarkıyı da Nida ve Devrim görünümlü Ege'ye yakıştırdığım gerçeğini es geçemeyeceğim... Bir de artık haftada bir bölüme düşürmem gerektiğini düşünüyorum arkadaşlar, çalışmaya başladığım için inanın ki yetiştiremiyorum, bu yüzden kusuruma bakmayın lütfen... Umarım dilediğiniz gibi bir bölüm olmuştur... Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın... Instagram: BiCeruVar ------------------------------------------------ 'Ameliyatlı yerime geldi ama sağ tarafa çalış.' Az önce yumruklarını sıralayan kadının duraksaması ve kalçasının üzerine ellerini yaslayıp başını kaldırıp yüzünü görme çabasıyla derince nefeslendi adam. 'Ne?' 'Sol tarafta yaram var, sağ tarafa vur diyorum.' Açıklamasının ardından az önce dirençle savaşan kadının bir anda serbestleşmesiyle sıkkınca gözlerini kapatıp açtı Devrim. 'Bayıldı değil mi?' gözleri Dağhan'ı bulduğunda adamın kolunun altına çektiği sevgilisiyle başını usul usul sallaması üzerine az önce ulaşamadığı salona yönelip koltuğa yaklaştı. Dağhan'ın da yardımıyla omuzundaki baygın bedeni koltuğa bıraktığında doğrulurken bedeninin sol tarafını uyuşturan acıya da yüzünü buruşturdu. 'Bunu hep yaşıyorsunuz da biz neden izlemekten mahrum kalıyoruz?' Elfe'nin merakla mırıldanıp kenarda duran kolonyayla yaklaşması iki adamın da geriye çekilmesine neden olduğunda Nida'nin yanına iki kadın yerleşerek kendine getirme girişimine başlamışlardı bile. 'Ayıltmaya çalışmasanız? Bir pansuman yapayım da öyle devam etsin en azından?' Pera kaşlarını havalandırarak Devrim'e göz attığında üzerindeki gri gömleği yavaş yavaş kaplamaya başlayan kan derin bir nefes almasına neden oldu. Az önce gayet sakin, gram kıpırdanma olmayan midesi yanmaya başladığında Elfe'den aldığı şişeyi Nida'nın dizlerine bırakıp koşarak salondan kaçmasıyla Dağhan'ın bağırmasını da işitti kulakları. 'Allah belanı vermesin Devrim!' kendini attığı lavabo ile klozetin önüne diz çöktüğünde kapattığı kapının da paldır küldür açılmasıyla nefes almaya çabaladı Pera. Halbuki ufacık bile rahatsız hissetmiyordu kendini beş dakika önce ancak bir anda darma duman oluvermişti işte. Kendiyle yere oturan Dağhan saçlarını toplamaya çalıştığında bileğindeki toka da çekildi. Sırtını yasladığı göğüsle, karnındaki Dağhan'ın büyük avucuyla lavabonun ortasında öylece kalmıştı Pera. Son on dakikadır da ikisi bir olmuş bir türlü geçmek bilmeye baş dönmesinin sakinleşmesini bekliyorlardı. Tabi adam mide bulantısının hafiflediğini fark ettiğinde kendisini bacaklarının arasına çekip dudaklarını omuzuna bastırmaya başladığında fazlaca konforlu gelmişti bulunduğu yer kadına. Deva'ya hamile olduğu dönemde tek başına atlattığı bu zamanları anımsadıkça günlerce oturup kalsa soğuk zeminde batmazdı zaten Pera'ya. Karnındaki parmaklar usul usul okşamaya başladığında yüzüne de tebessüm yerleşti. 'Odada dinlenmek ister misin?' Dağhan'ın dudakları yana yatırdığı başı sayesinde açılan boynunda nefes olurken tebessümü de gülümsemeye dönüştü. 'Yerim yataktan daha rahat inanır mısın?' 'E biz bu kasları boşuna yapmadık.' 'Hımmm... Ne için yaptın?' 'Çocuklarımın annesi rahat etsin diye.' Dağhan'ın gülerek konuşmasıyla beraber kadının başı usulca kendisine döndüğünde derin bir nefes aldı. Kaç kelime dökse dudaklarından boş gelecekti Dağhan gibi bir adamı tanımlamak için. Bir haftadır evde de olsa farkında olduğu gerçekler o kadar net şekilde görünüyordu ki bazen hormonlarının gazabına kendisi maruz kalıyor adamın üzerine gitmemeye çabalıyordu. Dağhan sadece tek noktada koşturmuyordu ki sonuçta. Çoğu gece ansızın uyandığında adamın ses çıkarmamaya özen göstererek berjerde çalıştığını görmüştü. Üstelik uyumadan önce kendisiyle beraber yatağa girmesine rağmen kendi daldıktan sonra belli ki kalkıp kafasına takmaması adına çaba harcıyordu. Tüm bu süreçte Dağhan'ın hem kendi şirketi, hem babasından kalan şirketin, hem diğer işlerin evraklarıyla kafasını sıyırmamış olması aslında azim meselesiydi. Deva'ya kendini kabullendirme çabası, kızını öz kızı gibi düşünerek tüm duygularını planlayarak hareket etme çabası taktir edilmesi gereken hususlardandı. Pera'ya göre eğer ki kendisi tüm bunlarla uğraşıyor olsa çıldırır, kükreyecek yer arardı muhtemelen. Oysa adam tüm bu yaşananlara rağmen şu an kendisiyle bir banyonun ortasında yere oturmuş nazını çekmekle meşguldü. 'Kabul edersen seni sizinkilerden istemeden önce sevgilim olarak yemeğe çıkarmak istiyorum.' Dağhan dudaklarını yeniden kadının omuzuna bastırıp mırıldandığında Pera derin bir nefes alıp salladı başını. 'İstedikten sonra sevgili olmayacak mıyız?' 'Resmiyette nişanlım, hatta kusura bakma güzelim ama bu hızlı ufaklık sayesinde karım olacaksın.' Tekrar karnını okşayarak güldüğünde Pera'da kıkırdadı. 'Bu biraz... Canım cicim aylarını hızlı geçelim der gibi geldi benim kulağıma.' Tek kaşını havalandırıp kıstığı gözleriyle bakmaya çabalasa da Dağhan'ın gülerek başını geriye atması bir oldu. 'Valla farkında değilsin ama geçtik biz oraları. Baksana, banyoda romantizm yaşıyoruz.' 'Senin gibi biriyle tanışmak hayatımdaki en güzel şanslardan biri Dağhan.' Konuyla alakasız olsa bile bir anda mırıldanmasıyla Pera'nın dahil olduğu her detaya gülebilecek bir adamken ne zaman kadının hisleri dudaklarından dökülse içi eziliyordu. Marco'nun hatırlattığı her detayı yok sayarak iki sene geçirmişken tüm o konuşma ruhunu yeniden ele geçirmişti. Ruhu, varlığı, benliği aslında bu kısacık zamanda ait olmamıştı Pera'ya. Pera, Dağhan için aslında ulaşılması imkansız denilecek güzellikte bir detaydı. Son girişimiyle kadını kendine çekene kadar da yaşayabilmesine olanak vermek bir kenarda dursun düşünememişti dahi. O sadece geride kalıp görebileceklerini izlemekle yetinmişti çoğu zaman. Yaklaşamamış, dokunamamış, hatta kendine lanet etmesine sebep olacak şekilde Deva'dan haberdar dahi olamamıştı. Eğer ki Deva'yı kaçırışının farkına varsaydı Pera'nın sonsuza kadar sırt dönmesini umursamadan kadının karşısına çıkar ve kaybettiğini düşündüğü kızını kolları arasına bırakırdı. Ancak kendini de sevgisini de öyle gizli kapaklı yaşamıştı ki o ufacık beden bir oyunla ortadan kaybolurken ruhu duymamıştı ne yazık ki... 'Sana rastlamak benim miladım Pera.' Hala açık boynuna dudaklarını bastırarak mırıldandığında gelen kırılma sesiyle derince soluklandı. Anlaşılan o ki Nida kendine gelmiş, Devrim'in pansumanını bitirmesini beklemiş ve kavgaya da kaldığı yerden devam etme kararı almıştı. Olabilecek en hazır plan şeklinde her zamanki halleriyle ilerliyorlardı. İnsanların hayatında sabah kalkınca yüzünü yıkayıp dişini fırçalamak rutin olurdu, Nida ve Devrim'in hayatında da birbirlerinden nefret edercesine kavga etmek rutindi. Belini sardığı kadınla salona tekrar döndüğünde Nida'nın fırlattığı bardağın önlerinden uçuşuyla karşılaştılar. Dağhan Pera'yı yakalayıp durdurarak başını uzattığında sinirden köpüren kadın elindeki başka bardakla olduğu gibi kaldı yerinde. 'Sinirim geçmeden oturun hadi.' koltuğu işaret ederek konuştuğunda, ortada sanki çocuk oyunu varmış gibi ikisi arasındaki dalaşı izleyen Deva'da gülmeye başladı. Normal bir insan baktığı zaman evde savaş çıktığını, Devrim'in biraz sonra öleceğini düşünürdü. 'Atma artık! Çocuk var evde! Psikolojisini düşün biraz!' Devrim koltuğa yerleşen arkadaşıyla Nida'ya dönüp gözlerini büyüterek bir kez daha siper aldığında duvarda patlayan parçalar da kum tanesi gibi yere dökülüverdi. 'Düşündüğüm için yapıyorum! Kadınım ben kadın!' Nida'nın tepkisiyle kaşlarını havalandırıp siper aldığı sandalyenin arkasından başını kaldırdığında kendine doğru uçan başka bir objeyle tekrar çöktü olduğu yere. 'Düşünen insan çocuğun önünde kavga etmez! Hem o ne öyle anayım ben ana der gibi!' 'Bu yaşta görüp öğrenecek! Kimse eteğime, girdiğim çıktığım yere laf söyleyemez! Kocam da olsa, babam da olsa yapamaz!' parçalanma sesi duymadığı için yüzünü koruyan kolunu indirdiğinde dibine düşen yastığı gülerek alıp saklandığı yerden de çıktı. Belli ki etrafta sert obje kalmamış, Nida bu kez yastıklara geçmişti. 'Sen öğretmiyorsun ki! Dövüp sövüyorsun!' 'Senin gibi dangalaklar bundan anlıyor çünkü!' Nida'nın fırlattığı başka yastığı bu kez havada yakaladığında göz devirerek baktı. Derdi Nida'nın eteği değildi ki, baştan beri anlatmaya çalıştığı buydu. Derdi Nida'nın girdiği o saçma salak mekanda değildi. Tek derdi vardı o da karşısındaki kadına saçma sapan bakışlar atanlar. Seçenek olarak adamları dövmekte tercihti elbette ama her zaman kadına denk gelemeyeceğini, bu yüzden de onun da fark edip her durum ve şarta kendini hazırlamasını istiyordu. Nida ise mekandan beri kendisine kükremek dışında susmak gibi bir eylemde bulunmamıştı. Gerçi sağ olsun arada nefes almak için es verdiğinde kendisi konuşabiliyordu. 'Ya ben sana giyme gitme demiyorum!' gözlerini büyüttüğünde bir kez daha kendine uçan yastığı da diğer ikisiyle beraber yakalayıp bastırdı göğsüne. 'Orası öyle gidebileceğin bir mekan değil Nida! Böyle saçma sapan yerlerde senin ne işin var Nida! O etek ne Nida! Millet içine düştü Nida!' Devrim'i taklit ede ede konuştuğunda etrafta atacak bir şey bulamadığından topuklularını çıkarıp bir çırpıda fırlatarak devam etti konuşmasına. 'Düşmesinler! Onlar kendilerine sahip çıkamıyor diye ben kendimi niye kısıtlayayım! Benim bu beden! Benim! İster kıçım açık gezerim! İster tesettüre girerim!' elindeki son cephanesi olan diğer topuklu ayakkabıyı da fırlattığında Devrim sakince göz devirip yastıkları yerlerine bırakarak kükremekten ve saldırmaktan saçı başı dağılmış kadına baktı. 'Bende onu diyorum! Dinlemiyorsun ki! Ulan kızım 14 yaşından beri tanıyorsun beni! 20 senedir bir kez konuşturmadın! Hep sen konuşuyorsun!' parmaklarını birleştirerek açıklama yapma girişiminde bulunduğunda Nida'nın kükremesi yeniden yankılandı salonda. 'Ulan kızım deme bana!' 'Bak işte! Bak!' ellerini iki yana sinirle açtığında Nida parmaklarını beline yerleştirerek burnundan soluyan haliyle izlemeye başladı adamı. Fakat Devrim'de farkındaydı ki Nida ile kendisinin normal bir diyaloğa girebilmesi için kıtaların tamamen birbirine yapışması, üzerlerine meteor falan yağması şarttı. Hatta bu ihtimallerin olduğunu düşünse de yine Nida'nın susabileceğini hayal edemiyordu. 'Çünkü sen konuşmuyorsun! Sürekli yapmam veya yapmamam gerekenleri söyleyip duruyorsun!' mesaj sesiyle telefonu cebinden çıkarıp ekrana göz attığında gözlerini devirerek Nida'ya döndü. 'Manya'yı kurtarma operasyonu, beş dakika mola.' Kadın başını onaylarcasına sallarken bile kavga pozisyonunu bozmadığında Devrim ekrana tekrar dokunarak telefonu kulağına götürdü. 'Hilde! Annem kalp krizi geçirdi! Hemen hastaneye gelmen gerek!' adamın salonun ortasında telaşla çırpınır gibi rol keserek konuşmasıyla beraber Elfe ve Pera Dağhan'a şaşkınca baktığında adam usulca omuz silkmekle yetindi. 'Çok kötü durumu! Nasıl oldu bilmiyorum! Babamla tartışıyordu! Çabuk abicim!' biraz daha zorlasa oturup ağlardı da Devrim. Sesinde öylesine bir korku, endişe barındırıyordu ki eğer aynı numara şaşkın şaşkın bakan iki kadına yapılsa muhtemelen panikten onlar bayılırlardı. 'Çıktın mı? Bir daha şu işlerinle uğraştırma beni Manya. Vallahi senin yüzünden sahne tozu yutmuş kadar oldum. Hadi görüşürüz.' Az önce endişeli hali bir anda kaybolduğunda telefonu da kapatıp cebine attı. 'Kötü bir mesele mi?' Nida'nın bakışlarına kaşlarını kaldırıp indirerek karşılık verdi Devrim. Kötü bir durum olamazdı çünkü Manya'nın henüz iyi bir durumuna rastlamamıştı. Ayırt edemezdi doğruyu söylemesi gerekirse. 'Barda birisi yakasını bırakmamış, biliyorsun sevgililik olayları ona göre değil, telefon numarasını vermeden yırtmaya çalıştı.' Nida'da anlayışla başını salladığında derince soluklandı adam. 'Devam edelim mi?' kadının mırıldanmasına istediği kadar göz devirsin, olduğu yerden topuklasın eninde sonunda zaten devam edeceklerini bilerek baktı. Öyle ki kıyamet kopsa, Nida haklı çıkana kadar vazgeçmezdi. 'Acaba her seferinde, atma Nida dışında bir cümle kurdurtmadığın için olabilir mi!?' aklına gelen tartışmaya kaldıkları yerden devam etmek adına şaşkınca konuştuğunda kadının göz devirmesiyle beraber ıslattı Devrim dudaklarını. Sonuna kadar haklıydı bu konuda, haklılık payını da küçümseyemezdi. 'Ya yumruk atıyorsun, ya kafa atıyorsun, ya etrafta bulduğun eşyaları atıyorsun. Nida diyorum, yanımda saksı kırılıyor.' 'Kafanı kırmadığıma dua etmen gerek!' ne kadar sesini düşürmeye çalışsa da kadının hala tam kondisyon olan haliyle sıkıca gözlerini kapatıp açtığı gibi Dağhan'a çevirdi bakışlarını. Şu an onu kurtarsa kurtarsa Dağhan kurtarabilirdi, ki ortada Pamir veya Deha olmadığı için en mantıklı seçenek adamdı. 'Benimle tartışıyorsun! Kurtarması için Dağhan'a bakma! Haklı olduğum için cevap bulamıyorsun işte! Bir de çok konuşuyorsun diyorsun! Haklıyım çünkü!' gözleri hala arkadaşında olsa da adamın işaret parmağıyla halledeyim mi dercesine Nida'yı göstermesine sakince başını sağa sola sallayarak yanıt verdi. Yirmi yıl, ucu bucağı görünmeyen, acısıyla tatlısıyla yirmi yıldır Nida'yı tanıyordu da kadının dediği gibi daha bir kez haklı çıkmışlığı yoktu. Haklıyken dahi özür dilemişliği ve bu yüzden kendini suçlu hissetmişliği bile vardı. Lise zamanlarındaki o kenarda köşede kalan, sessiz sedasız kiloları yüzünden üzerine gelinen Nida hali bile Devrim'e aynıydı sonuçta. Gerçi, Devrim o zaman da gidip gelip karşısındaki dik duruşlu kadınla uğraşırdı. 'Kurtarması için falan bakmıyorum. Sen beni suçlu çıkarmak için elinde ne varsa kullanıyorsun.' Nereden kaçarsa oradan kurtarır durumu için çaba harcasa da Nida göz devirirken soluğunu serçe bıraktı. 'Bir de yalan mı söylüyorsun! Az önce yirmi yıldır tanıştığımızı söyledin! Salak mıyım ben! O bakışların kurtar diye bağırıyor!' kadının tüm hırçınlığına son sabır demlerini kullanarak direniyordu. Öyle ki karşısında Nida değil başka biri olsa yapacaklarını kimsenin aklı almazdı ancak kadından ayan beyan korkarken yemiyordu. Evet bir şekilde bulunduğu ortamdan sıyrılır, en kötü ortalığı dağıtırdı ancak söz konusu Nida ise kafasının dağılması saniyeler alırdı. 'Nida...' gözlerini devirerek sıkkınca konuştuğunda kadının hala öldürmeye meyilli halini görerek bir adım attı. 'Nida! Nida! Nida! Adımı mı ezberliyorsun!' 'Nida.' Bir adım daha yaklaştığında kadının çatık kaşlarına dikkat kesilip hafifçe tebessüm etti. 'Gidip gelip her halta müdahil oluyorsun!' dibinde olmasına rağmen inatla, gözü kapkara şekilde kükremeye devam eden kadının birazdan kendine kafa atabilme potansiyelinin bilincindeydi. Fakat daha fazla bağırması yerine burnunun üzerine denk gelen alnının acısı minimum düzeyde sayılırdı. 'Adım attığım her yerde ama her yerde bahane bulduğun şeyler oluyor! Bir de gerçekten buna gerek varmış gibi babamla birlik oluyorsun! Yaptığın normal değil ama babam seni savunuyor! Arkadaşlarım, gittiğim yerler, kıyafetlerim, saçım, başım! Bunları bir geri zekalı olduğun için sineye çekeyim diyorum ama kuaförümde ne işin var be adam!' 'Unisex bir kuaför orası.' Olabildiğince sakin karşılık verdiğinde Nida gözlerini devirip baktı. 'Benden bu kadar, yaptıklarıma karışma hakkın yok! Sana bu hakkı kim veriyor Ege!' artık sinirinden dolmaya başlamış gözleriyle, yumruk yaptığı avuçları arasında kalmıştı kadın. Kendini haklı zannettiği tek bir cümle daha duyarsa avuçlarının içine bastırdığı tırnaklarıyla karşısındaki adamın suratına gelişi güzel çarpması gerekecekti. Sürekli aynı durumun içerisinde kalıyordu, durmadan, şaşmadan sürekli ortalık karışıyordu ve ucu hep kendine ne yapacağını söyleyen insanlara ulaşıyordu. Sıkılmıştı bu durumdan. Eğer ki gittiği yerde Devrim'le karşılaşmazsa akşamına nasıl oluyorsa babasının kırmamaya çalışırcasına gittiği geldiği yerlere yorumunu dinliyordu. Ki bu bile adamın babasına kadar elini kolunu uzattığını anlatmaya yeterdi. 'Haddi olmasa da yüreğim veriyor.' Adamın cümlesiyle yüzünün iki yanını kaplayan eller, dudaklarının üzerini örten ten bir olduğunda çatıldı kaşları. Derisini delmek istercesine avucunun içine bastırdığı parmakları gevşerken kalbinin boğazında çarptığını hissediyordu. 'İğrenç...' Deva'nın sesi yetişti imdadına belki de. Bütün işlevini kaybetmiş zihni kızın isyankâr tonuyla kendine geldiğinde hızlıca Devrim'i iterek kendinden ayrılmasını sağladı. İstem dışı havalanan eli adamın yüzünde yer edinirken sıktığı dişleriyle işaret parmağını kaldırmayı da ihmal etmedi. 'Ben senin yirmi yıldır kim olduğunu biliyorum. Bana ucuz numaralarınla gelme. Sakın, bir daha sakın Ege. Bu seni son uyarışım.' Hala havada olan eli adamın omuzunu ittiğinde ilerlerken arkasındaki seslenmelerin de farkındaydı Nida. Ancak umurunda değildi, aynı numaraları yiyen nice kadınlar görmüştü. Devrim'in iki üç gezip sonra unuttuğu, boş umutlara kapılan sonra da kalbi kırılan gözüyle şahit olduklarının haddi hesabı yoktu. Bu tür aptal oyunlara ise en son kendisi düşerdi. 'Deva, güzellik... Seni tebrik ediyorum, aynı iğrenen bakışlarla devam anlaştık mı?' ortalığın karmaşasına rağmen Dağhan kıza elini havalandırdığında onun beşlik çakmasıyla göz kırpıp çekildi kenara. Tabi son tokatı görmese de olurdu ama öpüşme mevzusuna böyle iğrenç diyerek bakması yüreğini ferahlatmıştı. 'Arkadaşın az önce salonun ortasında tokat yedi ve sen dönüp Deva iğrendi diye tebrik mi ediyorsun? Gerçekten mi?' Pera ayakta dikili bedeni işaret ederek mırıldandığında Devrim'in gözlerinin kendini bulması da bir oldu. 'Yirmi yıldır bunun numara olmadığını anlamamış olamaz değil mi? Ya gerçekten salak olması lazım ya da sırf bana tokat atmak için bahane üretiyor olması lazım.' Devrim arkadaşına ciddiyetiyle bakarken Dağhan tek kaşını kaldırıp süzdü adamı ama onun henüz konuşması bitmiş gibi görünmüyordu. 'Şayet bir sonuca varacaksak tokat atmak için bahane üretmesi daha çok işime gelir.' 'Nida'yı da anlamak lazım, kadının önünde bir tek sevişmediğin kaldı.' 'Yok abisi, açık açık seviyorum dediğim halde istikrarlı şekilde tokat atmaya devam etmesi için gerçekten salak olması gerekiyor.' Devrim sanki Dağhan'dan yanıt beklemiyordu da kendi iç hesaplaşmasında olayı karara bağlamak istiyordu. Kaldı ki Dağhan'ı dinlese bile onun söyleyecekleri standart cümlelerdi. 'Ne bekliyorsun ki? Seni liseden mezun olduğu gece evinin salonunda kendisinin haberi yokken babasından isterken buldu Devrim. Sen de abarttın.' 'Nida'yı haberi yokken babasından mı istedin?' Pera büyümüş gözleriyle sevgilisi ve arkadaşı arasındaki muhabbete odaklandığında Dağhan'ın maalesef bakışlarıyla karşılaştı. 'Niye herkes garipsiyor bunu?' adamın çatık kaşları an itibariyle Elfe ve Pera'nın şaşkınca süzmesine nedendi. Fakat nedense bu Devrim için hiçte garip bir durum değilmişçesine adamın rahatlığının da taktir edilmesi gerekiyordu. 'Nida birey, bir bireyin de öncelikle kendi kararları önemlidir ya. Bu konu hakkında fikrin var mı?' Elfe daha fazla dayanamayıp konuştuğunda Devrim omuz silkerek oturdu koltuğa. 'Ben ona okuldayken akşam seni babandan isteyeceğim dedim. O da şimdiki gibi ağzımın üzerine yapıştırdı bir tane.' Gayet doğal bir durum gibi dudak bükerek anlattığında Elfe umutsuz bir vaka inceler gibi başını sağa sola salladı. 'Sen de bunu gel iste olarak mı algıladın?' Pera adamın açıklamasıyla mırıldandığında o usul usul salladı başını anında. 'Biz Nida ile konuşarak anlaşmayız ki. Genelde ben bir şey söylerim, o ya cisim fırlatır ya tokat atar, sonra-' 'Sonra Devrim kafasının dikine devam edip istediğini yapar, ardından tekrar Nida'dan fırça yer ve konu kapanır. Bir dahakine kadar.' Dağhan konuşmanın devamını getirdiğinde iki adamda olağan sakinlikleriyle başlarını salladılar. Onlara göre işin düzeni buydu, eğer ki Nida gerçekten sakin kalıp konuşarak cevap vermeye kalkarsa o zaman ters giden şeylerin olduğuna dair düşünce belirirdi zihinlerinde. 'Kardeşim, üzgünüm ama sicilin kabarık. Sana dur dedim ama sen yine kafanın tam dikine gidip Nida'nın dikkatini çekmek için ortalığı dağıttın.' Dağhan artık kendisine hak verildiğini duymak istiyordu. Devrim'in artık bir şeyleri kabullenmesini, bazı noktalara saygı duymasını ve daha da önemlisi Nida'yı nasıl seviyorsa bunu olduğu gibi göstermesi şarttı. Yoksa değil yirmi sene altmış yıl daha geçse az önce olan sahne değişmeyecekti. 'Ne yaptım ortağı dağıtacak Allah aşkına?' arkadaşının büyük bir kendine inanmışlıkla kaş çatmasına baktığında kendine yaslı Pera'nın koltuğa sırtının temas etmesini sağlayarak dirseklerini bacaklarına yerleştirip işaret parmağını yakaladı. 'Sırasıyla sayıyorum dikkatli dinle, kaçırma.' Hala kaçış noktası var gibi bakıyordu Devrim. Yaptıkları çok ama çok mükemmel gibi. 'Liseden başlayarak dikkatini çekmek uğruna, kafasına basketbol topu attın, sınavda hatunun kağıdını çaldın, saçını kestin, yaptığı kurabiyeye arkasını döndüğü dakika tuz bocaladın. Bak bunlar sadece lise döneminde hatırladıklarım. İlerleyelim. Üniversite dönemi, yanıma gelecekti ve sana bana geldiğini söylemediği için krize girip havaalanı güvenliğine uçakta bomba olabileceği ihbarını yaptın, hep beraber gece kulübünde eğleniyorduk sırf senin gibi o da seni kıskansın diye gözünün önünde başka kadınlara yavşaklık yaptın, ki bir sonraki adımını istersen burada hatırlatmayayım dahi?' tek kaşını kaldırarak arkadaşına baktığında Devrim göz devirerek bakmaya başlamıştı bile. 'O konuda abartmış olabilirim.' 'Dostum, tüm bunları unutturduğumuzu farz edelim, ki Nida'nın fil hafızalı olduğunu kesinlikle aklında çıkarma, kadına gidip yüzlerce kez olduğu gibi yeniden aşık olduğunu itiraf ettikten bir sonraki akşam nişanlandın. Dediğimi kavrayabiliyorsun değil mi? Ni-şan-lan-dın.' Tek tek hatırladıklarını saymaya devam ederken Pera'nın kendine şaşkınca odaklandığının farkındaydı. Fakat Devrim tüm bunlarla sınırlı bir adam değildi. O çok ama çok daha fazlasıydı. 'Elden gidiyorum diye kendine gelir sandım ne yapayım?' 'Ucuz numara dediği başka bir kadının kalbini kırman mı?' Elfe tek kaşını kaldırıp Devrim'e odaklanırken o anında başını sağa sola sallamıştı bile. 'Hayır tabi ki. Nişan mevzusu düzendi, nişanlandığım kadının da elbette bundan haberi vardı. Zaten benim Nida'yı sevdiğimi Nida dışında dünyadaki herkes anladı.' 'Zeki misin aptal mı karar veremiyorum şu an...' Elfe sıkıntıyla mırıldanıp bacaklarını koltuğa çektiğinde umutsuz bir vaka karşısında durur gibi Devrim'i süzmeye devam ediyordu ki Dağhan'da aklına gelen yeni şeylerle dudaklarını ıslattı. 'Kızı kaçırdın Devrim. Kızı bayağı bayağı kaçırdın.' 'Kaçırmadım, kaçırmış gibi yaptım. Sonra kurtarıp kahraman olacaktım.' 'Peki oldun mu kahraman?' Pera tek kaşını havalandırdığında Devrim derin bir nefes alarak gülümsedi. 'Oldum oldum... Kahraman değil ama rezil oldum.' 'Nida söz konusu olunca aptallaştığı için henüz iki ay önce gidip kafa dinlediğimiz dağ evine götürmüş kızı.' Daha fazla iki kadında kendilerini tutamadan kahkaha attılar. Duydukları, gördükleri ciddi anlamda söz konusu Nida'yken Devrim'in düşünmeyi değil beynini bir kenara bıraktığının kanıtıydı. 'Daha anlatayım mı? Bar basmanı, arabasının önünü kesmeni, bulunduğu mekanda ondan hoşlanan birisi var diye polise baskın yaptırmanı, vurulup daha sonra bir daha görmeye fırsatım olmaz diye kan tutan kadının kapısına hastaneden önce gitmeni... Bunların hepsini tekrar hatırlatmamı ister misin?' 'Seviyorum ve göstermek için her yolu denedim, inanmıyor ne yapayım?' Devrim'in ısrarla haklı olduğuna inanan halini Pera derin bir nefes alarak süzdü. 'Sen sevdiğini göstermemişsin, sen kadına suikast düzenlemişsin.' Tüm tantananın üzerinden üç gün geçmesine, Pera'nın tekrar çalışmaya başlamasına rağmen Nida Nuh deyip Peygamber demeyerek tarihe geçmişti resmen. Ne zaman Pera konusunu açıp ağzından laf alma çabasına girse, hangi vakit Devrim'in ismini geçirse bulunduğu ortam fark etmeksizin kadın kaçarak uzaklaşıyordu. Yine o saatlerin içinde beş dakika önce toplantıdan kaçan Nida'yı düşündükçe gülmek istemesi normal miydi acaba? Derin bir nefes alarak elindeki dosyayı masaya bıraktığında bedenini de koltuğa yerleştirdi. Kendisine göre uzun bir süre dinlenmişti ancak iş ortamında bulunmak hayattaki en mutlu kadın olarak tarihe geçmesini sağlayabilirdi. Kapının sesiyle bakışlarını dışarı çevirdiğinde ise Elif hanımın gülümseyen yüzüyle göz göze gelerek anında kalktı koltuktan. 'Gelebilir miyim Pera'cım?'
|
0% |