Yeni Üyelik
47.
Bölüm

Bölüm 45 -Kaçarak Evlenmek İçin Geç Mi Kaldık?

@biceruvar

Merhabayınız.... Yeni bir hafta, yeni bir bölüm, yeni heyecanlarla sizlerleyim canlarım... Sizlere geldiğim bu yeni bölümü trajikomik yanı olduğunu ve muhakkak evliliğe bir adım yaklaşan her kadının bir anda içinde kendisini bulduğunu düşünerek yazdım. Umarım dilediğiniz gibi bir bölüm olmuştur...

Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,

Instagram: BiCeruVar

------------------------------------------------

Bazı insanlar elinde olmadan, sessiz sakin bir yol boyunca dinlenerek, sakin nefesler alarak ilerlemeye çalışırlardı. Tutukları el daima huzurla sarılırdı. Bazıları ise kaosu, yükselmeleri kendilerine zevk bilir ona göre ilerlerdi. Birbirlerine girseler de eninde sonunda yine birbirlerini bulacaklarını bilerek zikzaklar çizerek koşmayı severlerdi. Anlaşmak sadece kabullenmekten değil, bazen de asla kabul etmemekten dolaylı gerçekleşirdi.

'Sana bir şey diyeyim mi Pera. Bu adam evleniyor ya, dünyadaki herkes evlenir. Helal olsun sana.' Pamir elindeki kadehle konuşup Dağhan'ı işaret ettiğinde adam arkadaşını haklı çıkarırcasına başını salladı usulca.

'Biz Dağhan'ı halı sahaya götüremeyelim, Pera gelsin nikah masasına götürsün. Pamir, sözünün altına imzamı atarım.' Devrim de adama destek çıktığında kadın gülerek kafası bir ufak çakır keyif olan adamlardan yanındaki sevgilisine döndü. Dağhan'ın ilk kez kendinden beklenmeyecek yavaşlıkta içtiğinin farkındaydı ancak gözlerindeki o ışıltı belki de kafaları hafif gitmiş adamlardan daha çok sarhoş gösteriyordu. Tebessümünden duruşuna kadar hem rahatlamış, hem de tedirgin tavrı Pera'nın o kadar gözünün önündeydi ki ufak bir çocuk misali göğsüne sığınsa yeriydi kadın için.

'Ben jübilemi yaptım beyler.' Göz kırpıp gülümseyerek Pamir ve Devrim'in kadehine cam yüzeyi vurduğunda masada oo nidaları yükselse de yanında sessiz sakin izleyen kadının kendi dünyasına bedel olduğunu biliyordu. Gözlerinin içine baktığı, dudağından çıkacak tek kelimeyi hayatının takvimine not düştüğü kadınla olmak, yaşamını birleştirmek, koşup yorulmuşluklardan Pera'ya sarılarak sıyrılmak kimsenin hayal edebileceği bir husus değildi. Zaten Dağhan'da bunun herkes tarafından tahmin edilmesini asla istemezdi. Pera onun zihninde hayali bir kahramandan öteye gidemeyecek kadar ütopik güzellikte bir detaydı ve tüm bu filmde sadece ama sadece kendisi görebilmeliydi.

'Abi.' Arkasından gelen sesle bakışlarını adama çevirdiğinde kollarındaki koliye bakıp kaşlarını havalandırdı.

'Arjin?' gözlerini koliden çekerek tekrar karşısındaki cüsseli çehresine odaklandığında gayet rahat olan yüz hatlarıyla derin bir nefes aldı.

'Süt ve meyve suyu istemiştin.' Nereye bırakayım der gibi bakan haliyle dudaklarını ıslatıp derin bir soluk çekti ciğerlerine.

'Koliyle mi?' kendisinin sormak üzere olduğu soruyu Pera tek kaşını kaldırıp yönlendirdiğinde kendisi de cevabı merak edercesine bakıyordu. Böyle bir mekana düşeceklerini bildiği için Arjin'e çok anlaşılır şekilde yengen için süt ve meyve suyu kap gel demişti. Orduya destek vereceğiz gibi bir cümle kurduğunu hatırlamıyordu ancak adam belli ki gayretinin sınırlarını aşmakta büyük bir başarı sahibiydi.

'Koli kötü mü gözüküyor?' hala durumun doğal olduğunu düşünüyordu belli ki Arjin. Öylesine normal bir konuşma yaşanıyordu ki sanki tek sorun koliymiş, bunun dışında bir problem yokmuş gibi olan tavrı Dağhan'ın yıllardır tanımasına rağmen şaşırtabilirdi.

'Abicim...' kızmak üzere ağzını açsa da bulunduğu ortamı ve yanındaki kadını hatırlayarak derince soluklanıp hitabının devamını getirdi, 'Sağ ol kardeşim, eline sağlık. İnşallah hızlı ol dedim diye marketi de alaşağı etmemişsindir.' Adamı haksız da bulmuyordu ancak kendisine birazcık düşünme payı bırakmaması ufaktan canını sıkmıştı. En azından bundan sonra adamlardan özellikle de Arjin'den bir şey isterken adet belirtmesi gerektiğini tekrar hatırlamıştı.

'O konuda sıkıntı yok abi. Bir tane bakkal buldum, kapalı olunca camını mı kırsam dedim ama Allah'tan dükkanın sahibi numarasını bırakmış onu görüp aradım.'

'Bir dahakine bakkalla uğraşma, ineği al getir tamam mı?' ciddiymiş gibi olan konuşmasıyla Arjin'in omuzları anında düşerken sıkıntılıca nefesini bıraktı.

'Abi Allah aşkına her gün benden süt istiyormuşsun gibi davranma ya.'

'Allah Deniz'in yardımcısı olsun Arjin, Allah ona sabır versin.' Mırıldanıp çenesiyle masanın ucunu gösterdiğinde adam usulca bırakıp ayrıldı yanlarından. Kendine odaklı Pera'nın bakışlarını fark ettiğinde ise dudaklarını ıslattı.

'Deniz ne alaka?'

'Senin detaylardan pek haberin yok tabi ama Deniz'le Arjin evliler.' Açıklaması kadının kaşlarının havalanmasını sağladığında koliye de göz atmaktan kaçınmamıştı.

'Çeşitliliğe de önem vermiş. Gerek yoktu buna.' Kolinin içindeki çilekli ve çikolatalı sütü çıkarıp kaşlarını havalandırarak gülümseyen haliyle Dağhan'da gerilen sinirlerinin gevşemesine şükür çekti. Eğer bir gün gerçekten adamları bir yere yardım etsinler diye gönderirse, kendisi başlarında olmazsa sonuçların ne olacağını çok iyi biliyordu. Yardım etsinler diye on tane adamın yanına yirmisini gönderse otuz ölü çıkardı oradan. Çünkü Dağhan bu zamana kadar kendisinin emri olmadan birinin bile atağa kalkışmasına müsaade etmemişti. Masanın ucundaki koliden de anladığı kadarıyla o müsaadeyi vermemek çok doğru bir karardı.

'Biz rakı içerken mental olarak kafasını yaşarsın belki diyerek süt istedim ama mandıra açma kararı alacağı aklımın ucundan geçmedi.' Verdiği yanıtla Pera kıkırdadığında derince soluklandı. Her birinin ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığının farkındaydı. Bir tanesi dahi işten kaçmaz, söylenene gücenmezdi ancak bazı durumlarda abartmadan yapamıyorlardı. Ki bunun en başında normal şeyler istediğinde karşısına gelen anormal çokluktaki her bir nesne olabiliyordu. Arjin'in de ilk vukuatı değildi zaten. Daha önce Deniz'in kabartma tozu istediğine şahit olmuştu adamdan ve akşam eve döndüğünde tezgahın üzerinde koli koli kabartma tozu bulmuştu. Zaten o günden sonra da Deniz bütün alışverişleri kendisi yapma kararı almıştı. Bunu aklına getirdikçe aslında suçlunun kendisi olduğunun da daha net bilincine varıyordu Dağhan. Bakışları yanındaki kadının gülen halinden masaya döndüğünde yine Nida'ya sarmış Devrim'le karşılaştı.

'Yüz milyonuncu kez olacak ama tekrar söyleyeceğim. Çok güzel hatunsun be, seni seviyorum.' Adamın ilanı aşkı kimseyi şaşırtmıyordu artık ki zaten masadakiler de Nida'nın tepkisini bekliyorlardı gülmek için.

'Çok doğru bir seçim. Bende kendimi seviyorum.' Kadın göz devirip masadan kalkarak içeri yöneldiğinde Devrim derin bir nefes aldığı gibi kahkaha atanlarda gözlerini dolaştırıp en son Dağhan'a odaklandı.

'Beni tanıyorsun. Sence ben gerçekten aşık mıyım, yoksa enayi mi?' ciddi ciddi takındığı tavırla Dağhan bu kez kaşlarını havalandırdı. Bu kadar zaman geçmişti de Devrim bir kez olsun kendini söz konusu Nida'yken sorgulamamıştı. Şimdi rakı masasında, lavaboya kaçan kadının ardından nedense kendini yargılama ihtiyacı hissetmişti. Saçmalamaması adına ağzını açacağı sırada adamın sesini tekrar duydu.

'Ben kendimi bildim bileli bu kadına olan sakinliğimle, hayata karşı olan sinir hastalığım arasında git gel yaşıyorum. Bakın ciddi soruyorum, şaka falan değil.' Elindeki kadehi bir dikişte bitirip masaya bıraktığında sigarasını da yakarak Dağhan'dan cevap beklercesine bakmaya başladı.

'Enayi falan değilsin. Ayarını bildiğin kadına ayarsız gidiyorsun.'

'Ne yapayım peki? Benim de ayarım ayarsızlık abisi.' Kendini işaret edip mal ortada dercesine kaşlarını kaldırdığında Dağhan göz devirse de Pera'nın derin bir nefes aldığını hissedip sessiz kalmayı tercih etmişti. Yirmi senedir iki arkadaşı da birbirine zıt gitme konusunda ustalaşmışlardı. Gerçi sırf odağında kalmak adına Devrim yapma dediklerini de yapmıştı, hatta zıvanadan çıkmıştı ancak adama da bir miktar hak verebilirdi. Muhtemelen bu gibi durumlarda arkadaş çevresindeki kadına nasıl yaklaşayım diye soru yöneltilip ona göre hareket edilirdi. Ancak Devrim için bunun mümkünatı yoktu çünkü onun arkadaş çevresi olarak tanıdığı tek kadınla, aşık olduğu kadınla aynıydı. Haliyle saçmaladıkça saçmalamış, Nida'ya da beynini evde unutarak yaklaşma çabasına girmişti. Bu konuda zaten en son konuşması gereken Dağhan'dı. En nihayetinde kendisinin de çok sağlam olduğu söylenemezdi.

'Normalce konuşmayı denesen?' Pera'nın mırıldanmasıyla Devrim anında çattı kaşlarını.

'Onu da yapıyorum ama yok.'

'Sevmiyor olabilme ihtimalini değerlendirdin mi hiç?' Elfe'de olaya müdahil olduğuna göre masadaki erkekler tamamen geriye çekilerek Devrim'in sonunu izleyebilirdi.

'Değerlendirmedim, öyle bir niyetimde yok. Çünkü sevmiyor olsa söyler, bunu yapabilecek bir kadın o.'

'Açıkcası bana normalce konuşmuşsun gibi gelmiyor.' Pera yüzünü buruşturup haklılığını bilircesine adamı süzdüğünde Devrim derin bir nefes alarak Dağhan'a çevirdi bakışlarını. Adamın başını onaylarcasına sallamasıyla göz devirerek tekrar soluklandı.

'Kabul, olmuyor, yani normal konuşamıyoruz.'

'Bence sen bir gün al Nida'yı karşına adam akıllı anlat kendini. Böyle rakı masasında iltifat ederek veya kendini sağlama alması için ortalığı karıştırarak bir yere varamazsın.' Pera mantığını konuşturarak mırıldandığında Devrim tek kaşını kaldırarak inceledi kadını. Yapabiliyor olsa zaten bir an durmaz alır karşısına anlatırdı derdini adam fakat Nida karşısında on dakikadan fazla sabit kalamıyordu ki. Genellikle ilk altı dakika içerisinde sinirlenecek bir husus bulurdu o.

Gözlerini açtığı günün ışıltısıyla derin bir nefes doldurdu ciğerlerine. Sağı solu, hayatı, bütün varlığı dahi sadece birkaç gün içerisinde değişim göstermişken mevsimin akıp gitmesini garipsemiyordu. Bakışları pencereden dışarıya döndüğünde sokakları parlatan güneşle tebessüm edip dirseklerini yaslayarak doğruldu yatakta. Bir anda açılan kapıyla gözleri Deva'nın ışıldayan boncuk taneleriyle çakıştığında ufaklık koşarak atladı yatağa.

'Anne!' aslına bakılırsa Deva'nın neşesi, heyecanı, böylesine mutlu olması güneşten, gelen bahardan değildi. Adı kadar iyi biliyordu ki ufaklık sadece hafta sonu olduğundan henüz yeni başladığı okuldan yaka silken bir hale bürünmüş benliğiyle tatilin tadını çıkarıyordu. Aklından geçen her detaya rağmen kısa süre sonra kendisini nikah masasında bulacağına mı şaşırsın, yıllar önce öldü diye bildiği kızının bugün şakılarken odasına dalmasına kahkaha mı atsın bir karara dahi varamıyordu.

'Deva kuşum...' tekrar yatıp ufak bedeni çekerek sarıldığında boynundan da kendine göre cennet kokusu olan o tınıyı ciğerlerine çekti.

'Yaşasın hafta sonu! Yaşasın tatil! Kocaman olsun hepsi!' ufaklığın çığırtkan haline kahkaha atarken gözleri bu kez kapıdaki gülümseyerek kendilerini izleyen Derya hanımı buldu. Kızgınlıklarını, karşı durmak isteyişlerini biliyordu ancak nedenlerinden de haberdardı. Bir ateş edasıyla ayaklanma çıkarırken annesi en çok kendini düşünür ona göre de daha çok celallenirdi. Bu Deva'yı ilk duyduğunda da, hamileliğini öğrendiğinde de aynıydı. Tüm olanların başında anne olarak kızına zarar gelebilme düşüncesi daha da sinirli ediyordu kadını haliyle.

Oysa şimdi odanın en ucunda gülümseyerek kendilerini izlerken ne sinir ne de karşı koyuşu vardı. Sadece ve sadece dudaklarındaki ufak tebessüm yansıyordu. Elini hafifçe kaldırıp parmaklarını oynattığında Derya hanımda sakince yaklaşarak oturdu yatağa. Önce Pera'nın saçlarını usulca okşayıp ardından Deva'nın yanağına kocaman bir öpücük bıraktığında ikisinin de sarmaş dolaş haliyle tebessümü gülümsemeye döndü.

'Siz tatil diyerek kutlama yaparken uyuyup kalırsınız. Hadi bakalım, kahvaltıya. Misafir var hem.' Annesinin açıklamasıyla Pera bakışlarını kızına çevirip göz kırptığında Deva geldiği hızda yataktan inerek salona çığlıklarıyla geri dönmeye başlamıştı bile.

'Büyük babaanne!'

'Afitab hanım mı burada?' büyümüş gözleriyle anladığı detayı baz alıp kendisi de bir çırpıda kalktığında Derya hanımı süzse de kadının gayet makul şekilde onaylayıcı baş sallamasına derin bir nefesle karşılık verdi. Tüm gün uyumak istemesi, hatta bu sıralar araba sürerken dahi uyuma potansiyeli olması dışında bir problem göremiyordu ancak söz konusu karnındaki ufaklıkken kendine uyku ve duygu dengesizliği hakkında tez bile yazdırırdı.

'Geleceğinden haberim yoktu...' ufak bir çocuk gibi mızırdanarak pijamalardan hızlıca kurtulduğunda eline geçen pantolon ve badiyi üzerine geçirdi.

'Geleceklerinden demen gerekiyor çünkü Elif hanım ve Dağhan'da burada. Ayrıca bir süre insanların telefon aramalarına cevap vermemeni öneririm güzel kızım.' Kadının açıklamasıyla kaşları havalandığında soran gözleri de baştan ayağa süzdü Derya hanımı.

'Ne yaptım ki?'

'Dün Afitab hanımla konuşurken uyuya kaldın. Ama kabul etmeliyim çok hızlı oldu.'

'Uyuya mı kaldım?' şaka olmalıydı bu. Kesinlikle birisi dalga geçiyor falan olmalıydı. Hali hazırda şirkette maillere dönüş yaparken, yemek yerken, hatta lavabodayken dahi uyuya kalmışlığı vardı ancak Afitab hanımla konuşurken uyumak en son yapılması gereken hatta o zaman bile yapılmaması gereken şeyler arasındaydı.

'Kadının yüzüne nasıl bakacağım. İnanmıyorum, resmen ciddiye almıyor gibi...'

'Ben fark edip aldığımda kahkaha atıyordu, çok rahatsız olduğunu sanmıyorum. Hadi elini yüzünü yıka gel.' Derya hanımda odadan çıktığında arkasından baktığı bedenle tek kaşını havalandırdı. Ciddi anlamda uykusuzluğuna bir çözüm bulması gerekiyordu. İşin asıl fena yanı bir gün gerçekten trafikte uyuyabilirdi, ki bunu Deva'ya hamileyken pek yaşamamış bir kadın olarak ne yapacağını dahi bilmiyordu.

'Dün için ne olur kusura bakmayın... Uyumuşum sanırım.' Gözleri karşısındaki kadında olsa da onun anlayışla gülen yüzü bile içini rahatlatmıyordu. Acaba daha önce konuşurken uyuya kalmışlığı vardı da kimse onu uyarmamış mıydı? Bu bile ihtimaller arasındaydı Pera'ya göre.

'Ne kusuru kızım. O ufaklık resmen enerjini sömürüyordur senin, e bir de tüm gün çalışıyorsun. Çok doğal bunlar.' Başını gülümseyip teşekkür edercesine salladığında kahkaha atıp sinirlerini zıplatmamak adına dudaklarını sımsıkı bastırmış Dağhan'la göz göze geldi.

'Gerçi işine karışmak gibi olmasın Pera'cım ama artık çalışmasan mı acaba? Yanlış anlama yoruluyorsun diye diyorum.' Elif hanım bütün iyi niyetiyle konuşsa da Pera'nın kaşları havalandığında şaşkın bakışları da ona yöneldi.

'Yok, yorulmuyorum ben. Yani... Sıkıntı yok.' Kıvranmak şu an tam olarak da kendisinin yaptığı şeydi. Nereden kurtarırım, nasıl kırmam, ne desem laf sokar gibi olmaz kurtarışları candı ancak böylesine zamanlarda Pera her daim tutukluk yapardı.

'Ama iki canlısın şimdi, e Deva'cımla da ilgi-'

'Anne...' Dağhan'ın sonunda sessizliği bozulduğunda bakışları Elif hanıma dönse de kısacık bir anlığına göz göze geldiği Pera'nın aslında nasıl kırmadan dert anlatmaya çalıştığının da farkına varmıştı.

'Ay oğlum kötülüğüne demiyorum ki ben. En nihayetinde prensesimiz olsa da panik yapıyorum, anlayın.' Kadının mavi boncuk gözlerinin ışıltısıyla masadakileri süzen Deva'ya da tebessümü gecikmediğinde derin bir nefes alan Dağhan dudaklarını ıslatarak baktı annesine.

'Pera rahatsız hissedene kadar çalışır, ayrıca şirkette o olmazsa ortalık birbirine girer. Doktor da bu konuda bir sıkıntı olmayacağını söyledi. Deva'yla elbette ilgileniyor fakat fıstık, Deniz ablasını da çok seviyor. Bu konuyu tartışmayalım. Nihayetinde Pera hasta değil, hamile. Telaşınızı anlarım ama bu konunun üzerine gitmeyelim.' Arada Deva'ya da göz kırptığında masa tekrar sakinleşse de Afitab hanım bütün gururlu gülümsenesiyle ortamın dengesini değiştirmek ister gibi konuştu.

'Boş verelim işi gücü. Sen nasıl istersen öyle yap kızım. Biz asıl meseleye gelelim, sizden şikâyetçiyim çocuklar.' Yalandan çattığı kaşları altından Pera ve Dağhan'da gözlerini gezdirdiğinde ikisinin de anlamayan hali daha çok keyiflendirmişti.

'Anladık sade bir organizasyon yapacaksınız ama ikiniz de gidelim gelinlik damatlık bakalım, ne bileyim eve eşya seçelim demediniz.'

'Ben sade bir elbise yeterli diye düşündüm ama...' Pera derin bir nefes alıp mırıldandığında masadakilerin tepkilerini ölçmek istercesine incelese de yanındaki Elfe'nin tepkisi gecikmemişti.

'Ne gerek var Pera, salondaki tülü sana, altındaki güneşliği de Dağhan'a sararız yeter.' İnsan düşmanı çok uzağında aramamalıydı. Ki Pera'nın Elfe'ye çevirdiği gözleri de aynen bunu diyordu. Desteklerin için teşekkür ederim Elfe'cim, acaba daha yavaş mı gömsen?

'Kızım haklı. Zaten Elfe el koydu konuya diye organizasyon için yüreğimiz rahat ama sade bir elbise ne Pera?' Afitab hanımın tepkisiyle derince soluklanma ihtiyacı hissediyordu kadın. İçinden milyon kere mağaza mağaza gezmek istemiyorum nidaları yükseltse de dışına vuramamıştı. Bakışları bu kez Afitab hanıma hak verircesine konuşmaya başlayan Elif hanım ve annesinde dolaştığında en son gözleri babasına kaymıştı ki onun ben kurtaramam dercesine kaşlarını havalandırıp omuz silkmesiyle son umudu, son kalesi Dağhan'a yöneldi.

'Kusura bakma ama haklılar. Hem, ne kadar kötü olabilir ki?' bunu söylediği için bir erkek pişman olabilir miydi? Çoğu zaman insanlar yüzde elli olarak görse de aslında tam karşılığı yüzde doksan dokuz pişmanlıkla sonuçlanacak sorulardandı bu. Bir kadına alışveriş konusunda zamanlama ve doğaçlama söylendiğinde dahi korkulması gerekirken, aynı konunun basit olacağını düşünen Dağhan'a tamı tamına sevgilisiyle beraber bu yola beş kadının baş koyacağını birinin açıklaması gerekebilirdi. Henüz farkında olmasa da.

Bakışlarını oturduğu yerden etrafta dolaşanlarda gezdirdiğinde yanındaki bayılmak üzere olan adamın iç çekmesiyle gülümsedi Pera. Eğer ki enerjisi olsa kendisi de şu dakika içlerine atardı bedenini ancak enerji konusunda sıkıntı yaşıyordu. Sanki bünyesi yenilenebilir enerjiden çok tamamen tüketilebilir bir enerji üretiyor gibiydi. Oysa çoğu kadının terapisi bazen girdiği mağazada saatler geçirmek, bazen de deneme kabinlerinin darlığından bayılacak gibi hissetse dahi vitrinleri incelemek olurdu. Ki Pera yoğunlukla ikinci kategoriye girerdi. Saatlerce vitrinlere bakabilir ama söz konusu deneme mevzusuna gelince kalıp gözetmeksizin o ufacık kabine girmeyi reddederek değişim kartı da aldığı gibi çıkardı mağazadan.

'Ne kadar kötü olabilirmiş?' kaşlarını havalandırıp yaslandığı adamın yüzünü süzdüğünde onun dalgavari gülümseyişine baktı.

'Aynı zaman çizelgesinde iki firmayı çalışmaya ikna edebileceğim gerçeği kadar kötü.' Tepkisine başını sallayarak destek verdiğinde Pera'da saymayı bıraktı. Gerçi yaklaşık üç saat önce bırakmıştı saymayı. En son girdikleri mağazada denemeden bu olsun diyerek gösterdiği gelinliğin sonrasında herkes elbise mi o diye tepki verince pes etmişti. Hele ki annesi ve Elfe'nin yüzünde oluşan o dehşete kapılmayı anımsıyordu da, ah o dakika oradan kaybolmak bile geçmişti aklından...

'Kaçarak evlenmek için geç mi kaldık?' omuzunu saran koluyla beraber Dağhan tekrar konuştuğunda umutsuzca salladı başını. Eğer ki saatlerdir orası senin burası benim diyerek gezmemiş olsalardı pek geç sayılmazdı ancak çıkıştan önce olan son yol ayrımını kaçıralı çok zaman geçmişti.

'Geçti o tren, kahvaltı masasında beni desteklemen gerekiyordu.' Elfe'nin kimseyi umursamadan sürükleyerek getirdiği cansız mankende gözlerini gezdirdiğinde kaşları havalandı. Zayıf olması, üzerinde tonlarca taş olan gelinliği taşımasına engel değildi anlaşılan. Kadın üzerini esir alan tüllerden de kurtulduğunda geriye çekilip elleriyle işaret etti.

'Ta-daaaaa...'

'Hamile... Ta-daaaa...' Dağhan'da kadın gibi Pera'yı işaret edip konuştuğunda dostu ve sevgilisi arasındaki baygın bakışlara kahkaha attı. Aradan milyonlarca yıl geçse bir şekilde zıt düşeceklerdi anladığı kadarıyla. Gerçi şu konumda Dağhan'a bir tık fazla hak veriyordu. Eğer ki o gelinliği giymeye kalkarsa ve seçerse zaten tüm gün kendini taşıyacak sağlam bir platforma da ihtiyacı olurdu. Aksi takdirde yer çekimine karşı gelemeyerek altında ezilirdi bu gelinliğin, ki henüz yanına bile gitmeden parlayan taşlarından, kabarık eteğinden dahi anlayabiliyordu.

'Hamile diye gelinlik giyemeyecek mi?'

'Hayır Elfe, elbette giyebilecek ancak hamile olduğu için taş taşıması sakıncalı ve ben bunda taş dışında bir şey göremiyorum.' Dağhan'ın karşılığıyla Elfe'de kısa bir bakışla hak vermiş olacak ki tekrar yanlarından uzaklaştığında derince soluklandı Pera.

'Ben tüm bu cinnete el atmaya gidiyorum sevgilim. Olur da yarım saat içerisinde dönmezsem giyinme odasını kontrol et. Uyuyup kalma ihtimalimi sakın es geçme.' Pera omuzuna sırtını yasladığı adamın dizine hafifçe vurarak ayaklandığında adımlarını da direkt olarak istediği modellerin olduğu tarafa yöneltti. Annesi, Elif hanım, Afitab hanım ve Elfe ellerinden gelenin en iyisi için çaba harcıyorlardı, elbette bunun farkındaydı ancak girdikleri ilk mağazada kabarık, aşırı taşlı şeyler istemediğini dile getirmesine rağmen hala pes etmeyişleri de göz ardı edilemez bir gerçekti. Parmakları arasından usulca akıp giden gelinliklere göz atmaya başladığında bir noktada eksiye düşüyor oluşlar da canını sıkıyordu. Bakışları tekrar askılarda ve mankenlerde dolaştığında araya sıkışmış parçaya yaklaşarak dibinde biten görevliye gülümsedi.

'Onu deneyebilir miyim mümkünse...' genç kadının gözleri bir işaret ettiği cansız mankende bir de arkada hala gayretle şaşalı olanları inceleyen kadınlarda dolaşsa da gülümseyip deneme odasını işaret etti.

Bakışları aynadaki yansımasında dolaştığında kolları tamamen dantel bedenini saran elbisede derin bir nefes almasını sağlamıştı. Kendine yardımcı olan genç kadına dönüp göz ucuyla baktığında onun da destek verircesine tebessüm etmesiyle ıslattı dudaklarını. Parmaklarını bu kez derin bacak yırtmacında dolaştırdığında içten içe zaten bulduğunun bilincindeydi. Sadece buradan çıkıp diğerlerinin yorumlarını almak kalmıştı. Odadan çıkan bedenle parmakları bacağından karnına yükselttiğinde dolan gözlerini de hızlıca elinin tersiyle temizledi.

Pera görünürde aşırı rahat, umursamaz davransa da aslında attığı her adım tedirgin ediyordu kadını. Deva'nın hiçbir ilkini görüp yaşayamamış, dahası ona hamile olduğu sırada aldatılan bir kadın olduğunu anlamıştı. Şimdi ise Dağhan bu kadar yanındayken ve destek oluyorken, içinde, yüreğinde, aldığı nefeste bir can taşıyor olmak, dahası ona zarar gelebilme düşüncesi her yaptığını sorgulatıyordu.

Normal şartlarda evliliklerinin kesinleştiği zaman içeride kargaşa ve kaos ortamı yaratan kadınlardan önce kendisi bu heyecanla kavrulurdu. Fakat o sancı, o hastane odası, ufaklığın kendisiyle beraber olduğunu öğrendiği anı hatırladığında istemsizce her yarım saatte bir oturup dinlenesi geliyordu. Hani kadın kadının halinden anlar derlerdi ya, o hastane odasında, Dağhan'ı tedirgin etmemek adına gülümserken işi şamataya vurup kendilerine takılan Zerrin hanım da tıpkı bu söz gibi davranmıştı. Halinden anlayıp içindeki kasveti saklayışına şahitlik ederek gülümsemesine, hatta bire bir içinin rahatlamasına yardımcı olmuştu. Zerrin hanım, Pera'nın kurdu değil, yurdu olmuştu... Adımları kendinden bağımsızca odadan dışarı yönlendiğinde az önce Dağhan'la beraber oturdukları koltuğa ilerledi. Sırtı kendisine dönük öylece telefonla konuştuğunu fark ederek sessizliğini koruduğunda birkaç saniye sonra yüzünü de dönmüştü adam.

'O anlaşmanın maddeleri-Ben seni sonra ararım Pamir.' Hipnoz olmuş gibi kendisiyle göz göze gelir gelmez telefona güçlükle konuşup kapatması bir olduğunda derin bir nefes alıp dudaklarını ıslatarak tebessüm etmeye başladı. Eğer ki dışarıdan bilmeyen, tanımayan birisi görse Dağhan'ın durağanlığına inme inmiş olarak karar verebilirdi. Fakat adam öyle güzel bakıyordu ki Pera bir anlığına üst üste defalarca nefesini yenilemesi gerektiğini düşündü. Gözleri hala adamın elalarında odaklıyken ellerini de iki yana açarak bir tepki vermesini bekledi ancak adam elindeki telefonu ceketinin iç cebine atıp sertçe yutkunmakla yetiniyordu sadece.

'Kötü mü olmuş?' ufak bir çocuk gibi merakla mırıldandığında bir tur da kendi etrafında dönüp gece karası saçlarını omuzlarından geriye attı.

'Ben, ben ne diyeceğimi bilemiyorum.' Başını usul usul sağa sola salladığında Pera bu kez tek kaşını kaldırdı. İyi anlamda mı yoksa kötü anlamda mı ne diyeceğini bilemediğini çözemese de Dağhan'ın sertçe yutkunduğunu âdem elmasının hareketlerinden dahi anlayabiliyordu.

'Pera... Sen...' başını usulca salladığında gerçekliğine inanamadığı algısıyla büyüttü gözlerini kadın. Sahiden oturup ağlayacak mıydı? Bu durumda, üstelik hamileyken kendisinin Dağhan kadar duygusal olması gerekmiyor muydu? Dağhan'ın yavaş adımlarla kendisine yaklaşıp ellerini uzatmasıyla yakaladı parmaklarını. Yok yok kesinlikle şurada şok geçirecekti. Bir tek kendisinin yanında göz yaşlarını tutamayan, içindeki olağan ateşleri saçıp savuran ancak insanların içindeyken bir buz dağı edasıyla ortada dolaşan sevgilisi ayan beyan ağlıyordu.

'Eğer gökten bir melek inecekse geri dönmeli.' Adam elinin tersiyle daha yanaklarına süzülmemiş damlaları yakaladığında alt dudağını ısırıp derin bir nefes alarak devam etmeye çalıştı konuşmasına, 'Seni gördüğü zaman kıskançlık krizine girmesini istemeyiz.' Anında başını hafifçe eğerek izlemeye başladı adamı. Öylesine derin bakarken başka türlüsü mümkün değildi muhtemelen. Ancak Dağhan'ın aklından da yüreğinden de geçen çok başkaydı.

Hayatı boyunca bir tek kadını sevmişti, boy boy pozları olan o mankenlerin hepsi arkadaşıydı, hiçbirine de o gözle bakmamış ve bunu da söylemekten çekinmemişti. Hani insan bekler, bekler, bir noktadan sonra da tüm hayatının o feleğin çemberinden geçtiğini düşünürdü ya. Dağhan yıllar önce Pera'nın tebessümünü gördüğünde ve daha sonrasında defalarca şahit olmuştu o çembere. Kendisi için iğne deliği gibi gelen, etrafını tamamen kaplamış ateşlerden oluşan o çemberden bir iplik gibi yüzlerce kez geçmiş olabilirdi. Pera'nın gülüşü, saçını savuruşu, adım atışı bile neden olmuştu. Birçok sabır çekmişti ama en güzel sabır çekişiydi Pera, en güzel bekleyişi, en güzel o bekleyişlerden sıkılmayışlarıydı...

İnsan hatalarıyla sevgisine daha çok bulanıp kör düğüm olabilirdi. Elleri, ayakları buz keserken nefesi boğazında düğümlenir, geçmişte yaptığı her hataya lanet edebilirdi. Hatta insan denen varlık var oluşuna dahi küfür edebilecek seviyeye kadar ulaşırdı zaman zaman. Dizlerinin üzerine çöküp kaldığı odasında sırtını açılmaması için yasladığı kapının arkasında kendine ait pişmanlıklarını kusarcasına ağlardı. Kendisine kızar, küser, kendisiyle olmamayı ve neden böyleyim diye sorgulamayı bırakmazdı. Fakat iki şeyden sonsuza kadar mutlu olmalıydı. Kendinden ve mutlu olduğu için değmese dahi verdiği sevgiden.

'Ne gecesi?' bakışları masanın etrafındaki kadınlarda dolaştığında az önce aralarından ayrılan Dağhan'ın tekrar gelmesini diliyordu içten içe. Oyuncu değişikliği yapar gibi Nida'yı alıp Dağhan'ı göndermek kesinlikle akıl karı bir iş değildi.

'Hayatında ilk kez duyduğunu sanmıyorum, kına gecesi.' Nida ellerini iki yanına açıp gerçekten mi der gibi bakarak konuştuğunda Pera gözlerini kısarak annesine döndü. Kısacık bir arada içi geçmiş olacak ki kendine geldiğinde yemek yedikleri masanın ortasına yatırılan konunun gerçekten de kına gecesi fikri olduğunu anlıyordu. Dünya üzerinde kokusu ağır olan bir şeyin hamileye fazla yaklaştırılmaması gerektiğini bilmeyen var mıydı Allah aşkına? Neden durup kendini alt üst edecek şeylere merak salıyordu bu kadınlar. Hatta fikirleri dahi yıllardır birbirine denk gelen Elfe bile bu konuya sahiden destek mi veriyordu?

'Bunun bir adım ötesi ne olacak? Balayı falan da planlama gafletinde bulunacak mısınız?' inanamaz gözleriyle Afitab hanımı bile dahil ederek bakmaya başlamıştı. Saatlerdir alışveriş yaptıkları gerçeği artık Pera'nın da eğilip bükülmeden, dümdüz konuşabilme yetisini kazanmasına neden olmuştu.

'Dur bakalım orada... Balayı ayarlamadınız mı yoksa?' Elif hanım da şaşkınca Pera'nın rahatlamış haline baktığında göz devirdi anında kadın. Bazı şeyler her ne kadar günümüzde gereklilik gibi görünse de Pera'ya saçma geliyordu. Bunun çok basit örnekleri bile vardı. Mesela iffet ve masumiyet denilerek neden kırmızı kaftan giymek zorundaydı? Veya neden önce ağlatılıp sonra da oynaması gerekiyordu? Hiç olmadı mantıken bakıldığı zaman bir kadına neden eşine kurban olsun gibi bir algı içerisinde kına yakılması gerekirdi.

Gerçi bu fikri de es geçtiği zaman bekarlığa veda meselesi de saçma geliyordu Pera'ya. Evleniyor diye rahat şekilde hareket edemeyeceği yanılgısına ilk kim kapılmıştı biri anlatmalıydı. Eğer ki söz konusu gece hayatı ve tek eşlilikse, bunun evlenmeden önce de birbirine sadık kalarak yapılması gerektiğinin algısı kimsede yok muydu mesela?

Hepsinin ötesinde balayına hiç anlam verememişti. Evet, tatil yapmayı, gezmeyi severdi ancak sadece balayı süiti etiketi yüzünden bilmem kaç bin lira ödeyerek bir otele gitmek, o otelin restoran alanında çocuk ağlamaları eşlik ederken yemek yemek, ponçik ponçik gözlerinden aşk adına kalpler fışkırarak eşinle devamlı el ele dolaşmak zorunda mıydın mesela?

Pera'ya göre bunların hepsi ama hepsi gereksiz geliyordu. Evin bahçesinde yanında sevdiği adam varken kahve içmek bütün bu planlanan şeylerden daha paha biçilemez bir duyguydu kadına göre. Koşmadan yorulmadan. Ki tüm organizasyonları yaparken düğün gibi bir gerçeklikte zaten yorulacaktı ve bir de Dağhan'la daha çok yorulacağı şekilde tatile koştur koştur gitme yanlısı değildi. Tabi zorla gönderilmezlerse. Şuan için bu sürüklenmeden kurtulmak adına karnındaki cana minnet duygusu ve aynı zamanda onlarca özrü de aklından geçiyordu.

'Hamileyim.'

'Kızım hamilelikle tatil yapmanın ne alakası var?' Afitab hanımda diğerleri gibi şaşkınca Pera'yı süzdüğünde dudaklarını ıslatıp gülümsemesini daha da büyüttü.

'Otel, toplu havuz, temizlik, uçuş... Aklıma gelmeyen daha onlarcası...' inanmalarını umut ediyordu fakat Nida'nın havalanan tek kaşı aslında gerçekten de arkadaşlarını gözden geçirmesi gerektiği kanısına varmasına nedendi şimdilik.

'Derdin o olsun Pera'cım. Arabayla gidersiniz, hem Dağhan araç kullanmayı ve uzun yolu sever.'

'Nida haklı Pera'cım. Otel konusuna gelirsek de bu zamana kadar zaten el atmadım çocuklara hiç. Nerede isterseniz oradan ev buluruz, düğün hediyem olur.' Nida'yı takip eden Elif hanımla beraber tekrar konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki Afitab hanımda pek gecikmemişti.

'Temizliği de kafana takma. Bunun için onlarca şirket var, bir de yardımcı ayarlarız. Deva'yla biz de, Derya hanımlar da ilgilenir. Aklının kalacağı hiçbir şey yok artık bak.'

'Deva!' gözlerini büyütüp anında atıldığında bu kez tüm kadınların kaşları çatıldı.

'Deva'yı bırakamayız... Dağhan'la arası yeni toparlanıyor.'

'Ay tek derdin o olsun, Dağhan Arjin, Turan ve Ceyhun olmadan yerinden kıpırdamaz, o bahaneye Deniz'de gelir. Mis gibi düzen işte.' Nida'da çomak soktuğuna göre artık elinde bahane kalmamıştı. Masada olan herkes zaten bebeğin sağlıklı olduğunu biliyorken oradan da atıp tutamayacağını düşündüğünde aklına gelen iş programı sıkıca gözlerini yummasını sağladı. Böylesine piyasanın canlanacağı, reklamın da, organizasyonların da patlayacağı dönemde adım atası yoktu. Zaten gitse de tüm balayı boyunca uyurdu Pera. O kadar emindi ki bundan gram verim alamazlardı da.

'Dost musunuz düşman mı be arkadaş...' dudakları arasından fısıldadığında hala kendinden tepki bekleyen kadınlara gülümsemeye çalıştı. En kısa sürede Elfe ve Nida'nın kafalarını birbirine sürterek kıvılcım çıkaracaktı, hem de elinden gelebilecek en hızlı şekilde. Bakışları arka taraftaki mağazayı bulduğunda dizindeki peçeteyi alarak dudağının kenarını temizlediği gibi ayaklandı. Kaçabilirdi, en azından şimdilik kaçabilirdi.

'Ben bir şey alacaktım, siz devam edin. Hemen geliyorum.' Çantasını kenardan aldığı gibi ilerlemeye başladığında arkasında bıraktığı bedenlerin gelelim mi cümlelerini duymazdan gelerek ilerleyip gözünün takıldığı mağazaya daldı. Bir yandan telefonunu çıkarıp bir yandan da reyonların arasında ilerlemeye devam ederken karşısına dikilen görevliyle duraksayıp gülümsemeye başladı.

'Nasıl yardımcı olabilirim?' karşısındaki genç adamdan gözlerini çekip herhangi bir opsiyon için etrafa bakındığında mağaza aslında gerçekten de sadece gözünün takıldığını anlamış bulundu. İnsan neden bir şey alacaktım diye motosiklet eşyaları satan bir yere dalardı ki?

'Olabileceğinizi hiç sanmıyorum...' gülerek kaskların ve kalın montların üzerinden karşısındaki bedene gözlerini çevirdiğinde onun anlamayan gözleri de dudaklarını ıslatmasına neden oldu.

'Bir problem mi var?'

'Var aslında, kına gecesi, balayı gibi etkenlerden kaçıyordum.'

'Zorla mı evlendiriliyorsunuz? Polis çağırmamı ister misiniz?'

 

Gelelim bölüm sonu merak ettiğim fikirlerinize... Öncelikle o kadar zaman ayırıp okudunuz, umuyorum ki yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmediniz... Tüm bunlar için Butimar ailem olarak sizlere teşekkür ederim, iyi ki varsınız, iyi ki bana böyle delicesine iyi geliyorsunuz...

-Devrim'e yükselen sinir katsayımız durmaksızın tırmanmaya devam mı?

-Özlediğiniz, çok geri planda kalan karakterler var mı?

-Bir de en favori karakterinizi sormadan geçemeyeceğim, hangisi acaba, bir de nedendir ki bu sevgi?

 

Loading...
0%