Yeni Üyelik
50.
Bölüm

Bölüm 48 - Aşk Tamam Yaş Eksik

@biceruvar

Helloooo... Yine ve yeniden olmak üzere yepyeni bir bölümle geldim sizlere biricik Butimar'larım.. Koştur koştur geçen vakitler arasında inanın ki daha iyi ve sağlam bir bölüm olsun diye elli kez okuyup düzeltme yaptığım için zaman uzuyor. Ki hazır bölüm olmasına rağmen siz düşünün bu hikayeye ne kadar özendiğimi. Bu hikaye için standartlarım ayakkabılarımın topuk boyundan epey yüksek onu da hesaba katalım lütfen... O yüzden diyorum ki... Umarım dilediğiniz gibi bir bölüm olmuştur...

Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,

Instagram: BiCeruVar

------------------------------------------------

'Pera kuşum, minik tavşanım, canım arkadaşım. Hayatında bir kez olacak organizasyonu evde yüksek yüksek tepelere şeklinde Nida ve ben çevrende dönerken gerçekleştirmemeliyiz, ki zaten gerçekleştirmeyeceğiz. O yüzden, ortamın büyüsüne kapılmaya ne dersin, senin kınan sonuçta, koy verelim gitsin ha?' şirin olmaya çalışan tavrına rağmen Pera hala anlamamış haliyle süzüyordu arkadaşını. Kına? Yüksek yüksek tepelere? Çevrede dönme?

'Kına mı dedin sen az önce?' kaşlarını çatıp gülerek başını sallayan arkadaşına odaklandığında çevredeki tanımadığı onlarca insana tekrar göz attı.

'Ben sana kına gecesi istemediğimi söylemiştim, hele ki böylesini...' gözlerini büyütüp dışarıdaki karmaşayı işaret ettiğinde Elfe'nin de, Nida'nın da yüzündeki gülümseme bir an olsun silinmedi.

'Evet, sen düğün de istemediğini söylemiştin. O yüzden seni pek ciddiye almadık.'

'Elfe, arkadaşlarımın bile kına gecesi, bekarlığa vedası falan gibi konularına dahil olmamak adına kırk takla attım en iyi sen bilirsin. Ki benim en yakın arkadaşım olarak bildiğin halde bana gerçekten bu kurşunu sıktın mı?'

'Benden duymuş olma ama tetiğe basarken çok zevk aldı.' Nida gülüp omuz silkerek konuştuğunda Pera göz kapaklarını sıkıca yumup derince soluklandı. Kına kokusunu sevmezdi, ortamda bulunan kadınlara göz attığında hepsinin çok asil durduğunu bilse de yaklaşık on beş, belki yirmi dakika sonra göbek atacakları net bir şekilde belli oluyordu ve iki yakın arkadaşı gözlerini kapatmasından yararlanarak kendine kaftan giydiriyordu!

'Bu ne!'

'Tanıştırayım, geleneksel bir kıyafet olarak kabul ediliyor kendisi, kaftan, Pera, Pera kuşum, kaftan.' Bir çırpıda az önce önünde rujuyla uğraştığı aynaya yaklaşıp masadan aldığı tacı da kafasına yerleştirdiğinde itiraz için ağzını açmasına olanak sağlamadan itekleyerek kadınların arasına atmıştı Elfe. Pera her durumu kaldırırdı, modern dans, geleneksel dans, hangisi olursa olsun yürürdü. İki dakika vals yapar, on beş dakika göbek atardı, en azından bu potansiyeli vardı fakat istemediği kına gecesinin, bir de kendisine ait olunca ortasına düşmüşken dumur olmaması elde değildi ki. Ortadaki bench tipi siyah pufa oturtturulduğunda nereden geldiğini bilmediği kırmızı örtüyle hayata da farklı bir pencereden bakar hale gelmişti. Henüz duruma adapte olamasa da örtü kenardan kaldırılınca bakışları haliyle yan tarafına döndü.

'Selam güzelim.' Dağhan'ın tebessüm eden fakat bir yandan da şaşkın haline gözlerini büyüterek bakmaya başladı.

'Sende mi bu işin içindesin?' Dağhan'ın elalarına odaklansa da adam panikle başını sağa sola salladı.

'Yemin ederim alakam yok. Pamir ve Deha bir anda şirketten dışarı sürüklediler, Devrim'in arabaya bindirdiler. Buraya gelince de annem kapıdan aldığı gibi yanına oturttu. İnan gram haberim yok.'

'Sevgilim farkında mısın zorla kınamıza getirilirdik?' adamın korkuyla bakan haline rağmen omuzlarını düşürüp sıkıntıyla nefesini bırakmaktan geri kalmadı Pera. Zorla, baskı ve dolandırılmayla düşmüşlerdi bu hengamenin ortasına. Acaba yakın arkadaşlarının dolandırıcılığı konusunda birilerine şikayette bulunsalar işlem başlatılır mıydı?

'O şeyden bana sürmezler değil mi?' Dağhan tek kaşını havalandırarak Nida'nın elindeki kına tepsisini işaret ettiğinde Pera sinirden atmak üzere olduğu kahkahayı yutarak dudak büktü. Kendisi de emin olamıyordu ki durumdan, ne olup ne bitecekti en ufak fikri yoktu. Çünkü bir elinin parmağını geçmeyecek kadar katılmışlığı vardı bu tür organizasyonlara, o durumlarda da hep kutlamanın sonuna yetişmiş ve bir miktar dağıtmıştı. O yüzdendir ki o kına tepsisi öylece çevrede dönecek miydi? Yoksa birazdan kendine yaklaştığında midesi sadece koku yüzünden bile alt üst olacak mıydı?

'Ağlasana cancağızım arkadaşım.' Örtünün önünden kafasını uzatan Elfe'yle bu kez ikisinin bakışları da kadına döndüğünde o hadi dercesine kaşlarını havalandırdı.

'Merak etme birazdan hüngür hüngür ağlayacağım ama hem giderim hem ağlarım diye değil.' Başını aşağı yukarı sallarken kadının yüzündeki gülümseme anında şaşkınlığa dönüştü.

'Niye?'

'Seni arkadaşım bildim diye.'

'Ayıp ediyorsun ama.' Burun kıvırsa da Pera'nın inadını da biliyordu, kendisine karşı olan kardeş sevgisini de. Eğer ki öldürmeyeceğini düşündüyse sadece kardeş sevgisini hesaba kattığı içindi.

'Elfe!' isyan eden haliyle konuşsa da elinin üzerine sözde destek verircesine vurulması bir oldu.

'Ağla sen ağla, avcunu da açma.' Elfe örtünün altından kaçtığında Pera derin bir nefes alarak olayları algılamaya çalışan Dağhan'a döndü.

'Tutma beni ağlayacağım.'

'Çabuk bitmesini sağlayacak mı?'

'Dağhan...' pes edercesine az önce düzelen omuzlarını tekrar düşürdüğünde yanağındaki dudaklarla sinirden gülmeye başlamıştı.

'Her durum ve şartta çok güzel görünüyorsun, makyajın aksa da güzel görüneceksin.'

'Sinirden ağlayabilirsem tabi.'

'Ağlamazsan ne olur?'

'Devam ederler.' Başıyla çevrelerinde dönen kadınları işaret ettiğinde kendi kaşları çatılmaya başladı, 'Sanırım, öyleydi herhalde prosedür.' Dağhan anında tek kaşını kaldırdı. Prosedür? Kına gecesinde? Göbek atan kadınların yakacakları kına için az önce Pera prosedür mü demişti? Hepsi bir yana gerçekten de saatlerce dönebilirler miydi, Dağhan'ın aklını en çok bu meşgul ediyordu.

'Nasıl yani bir saat ağlamasan, bir saat dönecekler mi?'

'Muhtemelen, öyledir herhalde.' Omuz silktiğinde adamın yüzündeki fırlama gülüşe bakarak derin bir nefes aldı. Sırf kendisini oyuna getirdiler diye Dağhan'ın aklına gelen hinliği yapıp saatlerce ağlamadan beklerdi fakat şimdiden bulanmaya başlayan midesi buna pek elverişli bir ortam yaratmazdı. Gözyaşları yerine kusmak pek akıllıca bir girişim gibi görünmüyordu en azından.

'Pera.' Olaya dahil olan Nida'yla kadın göz devirerek başını sağa sola salladı anında.

'Bak canım, bu gece senin bir gözünde yaş bir gözünde aşk olması lazım. İflahımız kesildi, üçüncü kez şarkı tekrar edecek, aşk tamam yaş eksik. Anlatabiliyor muyum?' ellerini iki yana açarken Pera gözlerini kısarak başını hafifçe omuzuna düşürdü.

'Yaşı tamamlayacağım ama sen de Elfe'de elimden çekeceksiniz Nida, öyle bir çekeceksiniz ki neden yaptık diye bu geceye yargı dağıtacaksınız.'

'Sen tamamla da yargı da, sargı da dağıtırız biz.' Elini hafifçe sallarken konuştuğunda kadının tebessümüne göz devirdi anında.

'Sargı niye?' Nida'ya bakıp sorduğunda sırıtarak izlenecek kişi bu kez Dağhan'dı. Bir daha ölse bu adamı bu halde göremezdi herhalde kadın. Zaten şu hale sadece Pera için düşerdi Dağhan.

'Gecenin bitimiyle Pera kafamızı gözümüzü kıracak ya, o yüzden. Sen de boş durma, duygusal muygusal bir şeyler anlat yardımcı ol müstakbel karına.' Geldiği hızla tekrar örtünün altından kaçtığında Pera göz devirse de aklına gelebilecek her türlü felaket senaryosunu düşünmeye başlamıştı bile.

'Geçen kuraklıkla alakalı belgesel izlemiştin ya, onu düşünsene, kırk beş dakika ağlamıştın sonuçta.' Adamın desteğiyle beraber dolmaya başlayan gözleriyle parmakları da karnını bulmuştu. Haksız değildi o gün kırk beş dakika ağlamakta. En nihayetinde bir tane kızı, bir de karnındaki evladı vardı. Böylesine har vurup harman savururlarsa iki gün sonra içecek su kalmayacaktı. Kuraklığın getirisiyle mikroplar, global çapta savaşlar, gittikçe daha çok körelen doğa, hava kirliliği... Düşünmek bile kaosa sürüklerken oturup ağlaması sıkıntı mıydı canım? Gayet makul bir nedenden dolayı ağlamıştı.

'Gelin avcunu açmıyor!' gözündeki kurumamış yaşı elinin tersiyle sildiğinde açık parmaklarının da biri tarafından sıkıca kapatıldığını fark ederek kendine geldi Pera. Bu konuyu da anlamıyordu ki, niye avucunu açmasındı altın olmadan. Neden o altın gelince bankamatik gibi açıverecekti mesela?

'Ben açıyorum ya! Salın beni.' Elinin üzerindeki parmaklara inat avcunu açmaya çabaladığında yandan yediği cimcik ile bakışları Nida'yı buldu.

'Gelenek işte, çıkarma sesini! Bir altınla Kalaycılar batacak mı?'

'Bankamatik miyim ben? Oldu olacak altın yaklaşınca lütfen altını düzgün şekilde yerleştiriniz diye uyarı vereyim?' tülün altından belli olmasa da gözlerini belerttiğinde Nida'nın bakışlarını baygınlaştırmasıyla yanına gelen Elif hanıma döndü.

'Zorunda mıyız Elif hanım?' kadına fısıldasa da onun kahkaha atmamaya çalışan haliyle kendisi istemsizce gülümsedi. Ki çok geçmeden Nida sıkıca tuttuğu elini bırakmış Elif hanım avcunun orta yerine altını yerleştirip kınaya uzanmıştı ki Pera derin bir nefes aldı.

'O konuda gerçekten zorunda mıyız?' bu kez iyice yaklaşıp fısıldadığında nereden çıktığını anlamadığı peçeteyi avucuna yerleştirip üzerine de kınayı bırakan kadına minnetle baktı. Kınanın lekesi falan dert değildi de kokusu başını ağrıtıyordu Pera'nın. Zaten katakulliye gelip oturduğu şu yerde henüz isyan çıkarmamışken en azından Elif hanımın kendisini anlayışla karşılamasına elbette minnettar olacaktı.

'Ben size özel en yüksek tepede ev kuracağım.' göbek atan Nida ve Elfe'ye karşı mırıldandığında iki kadının da umursamaz haline güldü. Şu saatten sonrası saldım çayıra Mevla'm kayıra olayıydı. Hali hazırda kınadan yırtmışken iki göbekte atardı. Ki normal zamanda can sıkıntısıyla beraber Elfe'yle evde otururken bir anda kalkıp yapmışlıkları da varken neden şimdi dursundu canım. En nihayetinde kadın kadına eğleniyoruz diye düşünebilirdi durumu. Şu saatten sonra erik dalının gevrek olup olmaması da, Ankara'nın dar gelip gelmeme ihtimali de, Konyalının yürümesi veya koşması da zerre önem taşımıyordu. Her yöreye, her şekilde eşlik ederdi.

'Biz seni naif bir prenses zannediyorduk Pera' Pamir'in gülerek konuşmasıyla beraber kendisi de kahkaha attı.

'İçimdeki Anadolu çocuğuna laf söyletmem Pamir.' Mırıldanırken omuzlarına bırakılan ceketle gözleri Dağhan'ı ve kucağındaki uyuyan kızını bulduğunda derin bir nefes aldı. Sağlam yorulmuşlardı, hali hazırda bir sonraki güne yetişip yetişmeyeceklerinden de bir miktar endişeliydi fakat nasılsa Elfe ona göre de bir ayarlama yapmıştır düşüncesi içini rahatlatıyordu. Böylesine gösterişli bir kınadan sonra sakin bir düğün beklememesi gerektiğini de aklına iyice not etmişti.

'Bende oynamayı bilmiyorsun sanıyorum, sen ne yere bakan yürek yakanmışsın öyle?' Nida'da parmaklarına taktığı topuklu ayakkabılarıyla konuya dahil olduğunda Pera usulca omuz silkip kolunu Dağhan'ın beline sardı.

'Ben bilmediğim için istemiyorum demedim ki, gereksiz geldiği için söyledim.'

'Gereksizmiş...' Elfe yolcu ettiklerinden kopup burun kıvırarak yanlarına ulaştığında haklı çıkma çabasına devam etti, 'Ne güzel kurtlarımızı döktük işte.' omuzuna kolunu atan Deha tek kaşını kaldırdı anında.

'Sende de iyi kurt varmış Elfe abla.'

'Sen bir de beni roman havası oynarken gör Deha bey.'

'İddianı takdir ettim ama bende de var bir şeyler, gözünü korkutmak gibi olmasın.' Deha abisine göz kırptığında Pera anında tek kaşını kaldırarak döndü Dağhan'a. İçlerinden kaç kültür çıkardı bilmezdi ama Elfe'ye roman havası denildiği zaman kapı gıcırtısına oynar hale geliyordu onu biliyordu. İçinde bir miktar romanlık barındırabilirdi dahi. Öyle ki yıllardır tanıdığı, beraber büyüdüğü, acısı tatlısı her anı omuz omuza atlattığı dostunun bu konudaki yeteneğini yok sayamazdı.

'Deha'yı dibine kadar destekliyorum, siz yarın düğünde bir roman havası salın aklınızı alsın. Elfe oynuyorum demez ondan sonra.' Devrim'in de desteğiyle kahkaha attıklarında yavaş yavaş mekandan da çıkmaya başladılar. Yerleştikleri arabalarla Dağhan kucağındaki ufaklığı arka tarafa yatırdığı gibi ceketini çıkarıp Deva'nın üzerini örtmeyi de ihmal etmeyip ardından koltuğuna yerleşti.

Gerekli veya gereksiz denilmeden asıl mesele bu gece olduğu gibi sevdikleri insanlarla eğlenmiş olabilmekti biraz da. Pera'ya göre göz kamaştırıcı ve aşırı abartı gelen ortamda aslında fark etmişti ki İzmir'de olan çoğu arkadaşı sırf yanında olabilmek için çıkıp gelmişlerdi. Gerçi hepsinin düğüne geleceğini biliyordu fakat vur patlasın çal oynasın halleriyle, böyle bir zamanda yalnız kalmamış olmak, tüm anıları, hatıralarının da onunla yürümesi bir yandan da hoşuna gitmişti. Çünkü değişen ortamlar, çevre olabilirdi fakat gerçekten yanında olmak isteyen kişi bir şekilde oluyordu ve bu da insanı istemsizce mutlu ediyordu. Dönüp geriye baktığı zaman anıları var olacaktı bu geceye dair. Mutlu olduğu, sinirlendiği, hatta hüzünlendiği dahi.

'Ne uyudun be! Hadi! Uyan Pera kuşum!' açılan perdenin korniş sesi, Elfe'nin çığırtkanlığı, güneşin yüzüne yüzüne vurması... Daha güne başlamadan bayılmasına neden olabilecek potansiyeldeydi. Gece eve geldikten sonra kritik yapılacak diyerek Nida ve Elfe zaten tepesinde bitmişti. Şurada toplasalar dört, en fazla beş saat uyku uyumuşken bünyesinin hala yatağa bağlı kalma isteğini de gayet makul karşılıyordu. Yorganı tepesine çekip cenin pozisyonunda kıvrıldığında üzerinden sıyrılmasıyla ayaklarını yatağa vurdu.

'Rahat bırak beni!'

'Gelin olmuş gidiyorsun, bana veda ediyorsun Pera! Rahat bırakamam seni! Hadi kalk! Bak bugün program çok yoğun!' dibine kadar gelip bu kez sarıldığı örtüyü çekme çabasına girdiğinde sıkıntıyla daha çok sarıldı.

'Enerjimi sömürdün dün gece!' hala açmamak adına çaba sarf ettiği gözlerine rağmen el yordamıyla yorganı yakaladığında tekrar çekmişti ki bu kez yatağın çökmesiyle Elfe'nin oturduğunu anlayarak derince soluklandı.

'Kahvaltı yapacağız, arkasından Savaş'ın yanına ineceğiz, saçı, makyajı... Bir tek sen de değilsin, adama salonu kapattırdık. Az önce aradı ancak yetişir diye.'

'En son ben gideyim, siz halledin işinizi.' Mırıldanıp yastığa sarıldığında başının altından çekilmesiyle araladı gözlerini. Yok pes etmeyecekti, belli ki illallah dedirtecekti Elfe.

'Ben hamileyim ya!'

'Her konudan böyle yırtamazsın.'

'Yooo... Gayet yırtarım. Hamileyim, uykum var, bebek uyku istiyor, dinlenmek istiyor. Teyzesin sen, değer vermen gerek.'

'Manipülasyona gelmeyeceğim. Vicdanımdan vurmaya kalkma beni. Ya çık şu yataktan yada Derya sultanı salayım odaya.'

'İnsanı annesiyle tehdit etmezsin.' Yüzünü buruşturarak kalkıp bağdaş kurduğunda asık sıfatıyla Elfe'ye göz attı. Kendisinde olması gereken enerji resmen kadının yüzünde bir flaş varmış gibi parlıyordu. Üstelik dün onca göbeği karşısındaki kadın atmamış kadar zindeydi.

'Kahvaltı etmesem onun yerine uyusam?'

'Hamilesin ya sen hani...' az önceki kozu kendine döndüğünde dudaklarını ıslatıp göz devirdi. Çoğu zaman bu koz işine yarasa da böyle anlarda elinde patlayabiliyordu işte. Sıkıntılıca yataktan çıktığında gözleri etrafta dolaşsa da en makul seçeneğin duş olduğunu anlayarak kendini banyoya attı. Sabaha karşı uyumuş bedenini kendine getirmek için hızlıca işini hallettiğinde ıslak saçlarını tepesinde toplayarak giydiği eşofmanlarıyla odadan çıktı. Ortamdan anladığı kadarıyla yorgun olan sadece kendisiydi. Çünkü kendileri gibi akşam durmadan oynamış annesi, adeta özgürlüğünü eline almışçasına peşinden Deha'yı da sürükleyecek şekilde koşuşturmuş Deva, oryantaline kadar döktürmüş Nida zerre bezgin gözükmüyordu.

'Sabah şerifleriniz hayırlı olsun efendim...' mırıldanarak bedenini patates çuvalı gibi sandalyeye bıraktığında herkesin gülümseyen haline derince iç çekti. Yok, kesinlikle hepsi kendinden habersizce enerji içeceği kullanıyor veya en fenası hastaneye uğrayıp arada bir serum taktırıyorlardı.

'Sana aymayan gün pek hayırlı olamaz gibi kızım... İyi misin sen?' ah babası, kesinlikle her konumda büyük kurtarıcısı, derdini anlayanı... Onun bile elini kolunu bağlamıştı üç kadın bir olup. Alain ne zaman ağzını açıp kendisini yormamaları adına iki çift kelime söyleyecek olsa kadınlar dinlemeden susturmuşlardı. Ki bu yüzden de çoğu zaman Pera babasının kolunun altına ufak çocuklar gibi saklanıp geride kalarak annesinin, Elfe'nin ve Nida'nın fikir birliğine varmak istedikleri konuları dinlemekle yetinmişti.

'Yorgunum, uykusuzum, bitap düşmüş haldeyim, daha çok yorgunum ve ekstra uykusuzum. Sence iyi miyim babacım?'

'Sendeki şu ruhsuzluk beni öldürecek Pera! Şikayet etme de kahvaltını yap.' Derya hanım yine kocasının desteğini ve toleransını gizlemek için ufak çaplı kükrediğinde kadın istemsizce göz devirip baktı babasına.

'Elfe, madem annem babamın konuşmasına izin vermiyor, sen bana bugün yapmam gereken ne varsa direktiflerini savursana.' Karşısında heyecanlı bakışlar atarak oturan arkadaşına döndüğünde onun ellerini birbirine sürterek gülümsemesine derin bir nefesle karşılık verdi.

'Elbette. Kahvaltı sonrasında direkt olarak Savaş'ın yanına iniyoruz, çekim için ekip zaten aşağıda bekliyor, saçını, makyajını halledeceğiz, Tanem ojelerini kontrol edecek kısa bir manikür faslın söz konusu olabilir. Makyajın tamamlanmadan sana bir yemek tıkıştırma seansımız var biz unutursak sen unutturma, daha sonra düğüne fazla magazini dahil etmek istemediğimiz için ayrı bir çekim de alınacak, bir anda olunca haliyle cümle alem merak etti. Çekim için zaten direkt olarak otele geçeceğiz, sahilidir falan uyar bize. Arkasından aile ile fotoğraf çekimi var, saç makyaj bozulmadan kaliteli şekilde olsun istedik. Bu arada aklın kalmasın Deva'nın doktoru erken gelecek, sen Savaş'ın yanından çıkmadan o ilacı almış olacak zaten. Tüm bunlar tamamlandığında da müthiş organizasyonumuz başlayacak. Bu kadarcık.' Ellerini iki yana açıp şirince gülümsese de, işin üzerine bir adet kuş tüyü dikmesi gerekiyordu. Pera'nın anladığı kadarıyla nefes alabilecekleri bir zaman dilimi yoktu, ancak bu süreçte yanında iki tane manyak, Elfe ve Nida varken Dağhan ne kadar rahat bir gün tamamlayacaktı merak etmemişte değildi.

'Emredersin komutanım.' Umutsuzca mırıldandığında Deva'nın kenardan gizli saklı gülüşüyle kendi de tebessüm etti. Elbette bitik ve yorgundu ancak bütün bunları Elfe değil kendisi hazırlasa muhtemelen şimdi yatağa yapışmış olur, hatta hastaneye kaldırılırdı.

Ciğerlerine derince oksijeni doldurup tepesinde saçıyla uğraşan Savaş'a, ardından da tırnaklarını kontrol eden Tanem'e göz attığında kenardaki kahve fincanına ulaşan parmaklarını çalan telefonuyla o tarafa yönlendirdi. Dağhan'ın desteği mi, yoksa onun da aynı telaşta olabilme olasılığı mı içini rahatlatıyor karar veremese de aramayı yanıtladı.

'Güzelim...'

'Sevgilim...' en azından onun da sesi pes etmiş çıkıyordu, bu dahi içinin rahatlamasına yeterdi de artardı. Tek taraflı bir çöküşten ziyade aynı anda bitap düşüyor olmak ferahlatabilirdi yüreğini...

'Pes etmemek için üstün bir çaba sarf ediyorum Pera. İnan bana senin o bezgin sesin iliklerime kadar benimle yaşıyor.'

'Benim kadar kötü olamaz durumun emin ol.'

'Kesin konuşma. Hayatlarında ilk kez ortak bir karara varabilmiş Devrim ile Nida söz konusuyken o iş basit olmuyor. Herif beş buçukta yatak odamı bastı.' En azından Elfe bir nebze de olsa insaflı davranmıştı kendisine ancak hala neden o saat olduğunu tahlil edemedi Pera.

'Saçın veya makyajın yetişmez diye endişelendiğini sanmıyorum ama neden beş buçuk?'

'Bilmem.'

'Peki şu an ne yapıyorsunuz da bilmiyorsun?'

'Çiçekçinin önündeyim.'

'Orada ne yaptığın hakkında bir fikrin var mı?' istemsizce çatılan kaşlarıyla aynadan saçındaki fönü işaret eden Savaş'a başını sallayarak onay verdi.

'Üzerimde eşofman varken yaka çiçeğini ve senin buketini almaya geldik diye biliyorum. Neden en son bu işe kalkışmadık zerre bir fikrim yok.'

'Peki sabah kalkınca ne yaptınız?'

'Önce kahvaltı yaptık, sonra nedenini bilmesem de araba yıkadık. Lan...' kısa bir duraksamadan sonra tekrar sesi duyuldu ancak bu kez epey bağırarak, 'Lan Devrim! Oto yıkamanın yapacağı işi niye bana yaptırdın sen!' arka taraftan eşlik eden trafik sesi, yüzleştiği gerçekle beraber sokak ortasında Devrim'e bağırması, tabi yaşadığı aydınlatmanın da acı hissiyle kavruluyordu belli ki adam. Kendisi en azından gerekli bir durumun içindeyken sevdiği adam resmen uyandırılmış olmak için çıkmıştı yataktan.

'Sabahın köründe ayıkamadım da duruma iyi mi? Adam resmen araba yıkattı bana. Güzelim Allah'ını seversen evlenelim, bak samimi söylüyorum benim düşünme yetim kalmadı. ' yalvarırcasına çıkan ses tonu bile yüreğine dokunmuştu kadının. Öyle ki adamın durumunu tepesindekilerin dönüp durması kadar net şekilde algılıyordu.

'Sakin kal, kimsenin bugün elinde kalmasını istemeyiz. Devrim, Deha veya Pamir, hiçbiri ölmemeli.'

'Sakin olacağım, olmaya çalışacağım, başarabilirim... Ulan Devrim, ulan Devrim! Sakinim güzelim. Ben seni bir şey için aramıştım...' arada git gel yaşayan ruhu sonunda düşüncelere kapıldığında Pera bu kez Tanem'in gösterdiği rakı beyazı ojeye başını sallayarak onay verdi.

'Ha, hatırladım. Canının istediği bir şey var mı senin?'

'Ne?'

'Aşerdiğin, canının istediği bir şey var mı diyorum.' Ortalık savaş alanı, kaosa sürüklenirken gerçekten bunu sormak için mi aramıştı yani. Yok Dağhan sıyırmak üzere değil, direkt sıyırmıştı.

'Cidden bunun için mi aradın?'

'Evet hayatım, ne olur bana canının bir şey istediğini söyle.'

'İstemiyorsa ya?'

'Seni görmem gerek, sana sarılmam gerek, şu an aşermek için mükemmel bir zaman. Hamileliğini kullanalım, ne olur, sadece on dakika rahat bırakmaları için bunu kullanalım.'

'Hamburger?' aklına gelen en kolay seçenek ile mırıldandığında Nida'nın önüne getirdiği iki setten en sade olanı seçti.

'Katkı maddesi çok onun, daha organik bir şey olsun, tamam seni göreyim ama sağlığını da ciddiye alalım.'

'Dağhan...' aklına gelen şeyle bakışları hüzünlüce dışarıya döndüğünde henüz bahar ayına tam olarak girmemiş olmaları iyice umutsuzluğa sürüklemişti ruhunu. Söylemese zerre aklına gelmezdi oysa ki ama sorunca nedensizce birden ağzı sulanmaya başlamıştı kadının.

'Söyle güzelim, söyle canımın içi...'

'Ya insan zorla aşertilmez ama başardın.'

'Valla mı?' heyecanlı sesinin birazdan tuz buz olabilme ihtimalini biliyordu ancak yapabileceği bir şey yoktu. Eğer ki şu salondan kaçabilecek olsa kendisi de çıkıp arardı fakat mümkünatı en düşük potansiyeldeydi.

'Vallahi... Ama bulamazsan da çok dertlere kalma tamam mı?'

'O kadar mı ya... Sen söyle bulurum, şehir değiştirmem gerekse de alır gelirim.'

'Erik.'

'Erik?'

'Hı-hı erik.'

'Olmuş bil güzelim, görüşürüz.' Bir anda sonlanan aramayla telefonu kulağından çektiğinde gözleri de istemsizce aynadan Savaş'a döndü. Muhtemelen akşama ancak görüşürlerdi, bu mevsimde bulma ihtimalinin en düşük olduğu meyveyi de istemezdi insanın canı. Bakışları kendisi gibi umutsuz olan haliyle Savaş'ta kalmaya devam etse de sertçe yutkundu. Ki çok geçmeden gerçek dünyaya da Elfe sayesinde dönmüştü.

'Pera kuşum, sence bu set çok sade değil mi?' az önce Nida'ya işaret ettiği kolyeyi burnun ucuna getirdiğinde Pera dudaklarını ıslatıp koltuğu arkadaşına doğru çevirdi.

'Biricik, ne yapalım biliyor musun?'

'Ne yapalım canım arkadaşım?' kadının meraklı haliyle gülümsemesini genişlettiğinde diğer elinde tuttuğu ağır kolyeyi işaret etti Pera.

'Biz diğer seti takalım, Savaş sende elini korkak alıştırma, sim, pul mul ne varsa dök kafama, sokağın köşesinde bir aksesuar mağazası vardı, bir koşu da oraya gidip kafama takabileceğimiz bir avize bulalım, ama öyle sade şeyler olmasın, bu doksanlardaki kocaman taşları olan salon avizeleri vardı ya onlardan olsun. Gelinliği de boş verin, hızlıca bana Hürrem kıyafeti çözün. Aman tahtı da unutmayın, salona yerleştirsinler. Aaaa... Bak onu atladım, hani biz denize karşı yapacağız ya düğünü otelde, arayın oteli iptal edin bana saray bulun. Tamam mı biriciğim, için huzura erdi mi arkadaşım?' iki elini birbirine çarpıp şok ifadesiyle kendine bakakalan Elfe ve Nida'yı kendine getirdiğinde kadınlar sinyali almış olacaklar ki yavaş yavaş geriye doğru kaçmaya başlamışlardı bile.

'Pera.' Siniriyle püskürttüğü iki kadının ardından kulağına değen ses ilaç gibi gelmişti resmen. Dağhan'la telefonu kapatalı bir saat olmuştu ancak o bir saat kendisine on bir saat gibi gelmişti. Son dakikaya kadar sadelikten şikâyetçi olan tüm çevresi sırası üzerine eklemeler yapma çabasıyla gelmişken haliyle Pera kendine en yakın hissettiği dostu olan Elfe'ye celallenmişti. Fakat elinden gelebilecek bir şey de yoktu.

'Bırak Savaş, bırak. Beni sakla ne olur.' İsyan edercesine mırıldanarak koltuktan kalktığında adamın anlayışla gülen haline minnet duyarcasına bakarak koştu salonun kapısına. Bedenini dışarı attığında kollarını da Dağhan'ın boynuna sarmıştı.

'Allah'ım çok şükür...' Dağhan'ın boynuna gömdüğü dudaklarıyla mırıldanmasının ardından ayrıldığında büyüyen gülümsemesiyle süzdü yüzünü ki arkasında kalan arabaya yaslanmış Devrim, Deha ve Pamir'le kaşları havalandı.

'Dördünüz beraber mi aradınız eriği?'

'Yok, ben aradım onlar da sen bir gidersin, bir daha gelmezsin diyerek peşime takıldılar. Halbuki ben seninle evlenmekten değil, onların gardiyan hallerinden kaçıyorum haberleri yok.' Başını usulca salladığında aracın hemen arkasına park eden diğer arabayla inen adamlara baktı ikisi de.

'Arjin, Ceyhun ve Turan'da mı o yüzden?'

'Yok onlar bu üçü düğün günümde elimde kalmasın diye işi garanti altına almaya çalışıyorlar.'

'Peki eriği buldun mu?' artık konu tamamen kopmuşken aklına gelen şeyle bakışlarını tekrar adamın ela harelerine çevirdiğinde kendine uzatılan kese kağıdıyla tebessümü iyice gülümseme olmaya başladı. Parlayan gözleriyle anında paketi açıp içinden birkaç tane alarak avucuna bıraktığında yanağını okşayan elle bakışları tekrar Dağhan'ı buldu.

'Bulacağını düşünmemiştim.'

'Sen iste İstanbul'u yakarım-' korna sesiyle Dağhan gözlerini sıkıca yumup tekrar açtığında yarım kalan cümlesine devam etti, 'Ama önce bu hergeleleri yakmam gerek güzelim. Allah bize bugüne dayanma sabır versin.'

'Amin sevgilim, çok amin...' adamın yanağına sıkıca dudaklarını bastırıp geri çekildiğinde Dağhan bir çırpıda saçlarının arasına üst üste öpücükler bırakarak arabaya yönelmişti bile. Kavuşmak sevmekten gerçekten de daha zormuş, an itibariyle ikisi birlikte anlıyorlardı durumun vahimliğini. Normalde şirkette, evde, her ortamda bir arada olabilecekken evlenecekleri gün sadece on dakika birbirlerini görebilmeleri de herhalde kaderin cilvesi olabilirdi. Bakışları son anda adımlarını hızlandıran Dağhan'la kaçar gibi arabaya binen üç adamı bulduğunda gülerek tekrar döndü içeri. Sabır şarttı, sabrın ötesinde akıl sağlığı şarttı.

Kadın varoluşsal açıdan sıkıntılara öyle veya böyle göğüs gerebilen bir varlıkken bazı durumlar kişileri zorlayacak seviyeye ulaşıyordu. Hele ki düğün gibi özel günlerde aslında kendisi gibi kadınlar ellerinden gelen en iyi şekilde destek olmaya çabalarken aslında daha fazla yoruyorlardı. Kadın her ortama rahatlıkla uyum sağlayabilen varlıkken duygusal açıdan böylesine önemli bir günde bu kadar çok fikir sunulmasında da gerilen sinirlerine bir noktaya kadar söz geçirebilirdi en nihayetinde. Oysa ki herkes rüya gibi olsun isterdi. Bu illa ki şatafatla değil, sadece dümdüz bir nikahla da olabilirdi. Kadın veya erkek hiçbir şekilde tekdüze yaratılmış varlıklar değilken geçecekleri yollar ve o yollarda ilerleme şekilleri değişkenliğe uğrayabiliyordu işte.

'Kızım... Gelebilir miyim?' bakışları aynada süzdüğü bedeninden kapıya döndüğünde hala açılmamış haliyle gülümseyip derin bir nefes aldı. Bir kadının en son isteyeceği şey, babasının o kendine destek verici konuşmayı yaparak duygusallığı zirveye vurdurması olabilirdi herhalde.

'Tabi baba, gel.' Bedenini aynadan kapıya doğru çevirip gelinliğin kollarını düzelttiğinde Alain'in de usulca içeri girip kapıyı kilitledi. Adam o kadar iyi biliyordu ki ansızın şu duygusal ortama dalabilme ihtimali olan karısını ve diğer kızı gibi gördüğü Elfe'nin huyunu, elinde olmadan garantiye alma ihtiyacı hissediyordu besbelli.

'İsmini çok yanlış seçmişiz, Melek olmalıymış.'

'Teşekkür ederim.' Uzaktan uzağa izleyen halini toparlamak istercesine başını sağa sola sallayarak kızının elini tuttu Alain.

'Gel bakalım, oturalım şöyle.' Arkadaki işaret ettiği yatağın ucuna oturduklarında Pera'nın ellerini avuçları arasına alarak derince soluklandı.

'Seninle hep uzun uzun konuşurdum ama bugün kafanı çok şişirdiler kısa keseceğim.'

'Sen istediğin kadar konuş, dinlerim.' Pera'da boynunu büküp adamın hem kederli hem mutlu ama bir o kadar da belli etmemeye çalışan haline baktığında elinin üzerine usulca vurulmasıyla gülümsedi.

'Hayat insanlara çok büyük roller biçiyor, üstelik tekte olmuyor, bir hayatta çeşit çeşit rol oluyor. Evlatlık, eşlik, kardeşlik, babalık... Benim için en büyük, en zor, en korkutucu ama bir o kadar da güzel olan rol babalıktı. Sana kızdıklarımdan çok gururla baktığım günler oldu. Şimdi yeni bir hayata başlıyorsun, farklı olacak, bazen garip gelecek. Benim haşarı kızımın evleneceği hiç aklıma gelmediği için bir konuşma hazırlamadım, o yüzden fazla kelimeleri aklımda toparlayamıyorum açığını istersen.' Sıkıntıyla nefesini bıraktığında Pera parmaklarını sıkılaştırıp anında destek oldu Alain'e. Veda eder gibi konuşmasını istemiyordu. Kimseye veda etmiyordu ki böyle yolcu edilsindi.

'Beni bir yere göndermiyorsun, farkındasın değil mi?'

'Elbette farkındayım. Sadece, sana bir şey vermek istiyorum.' Başını usulca salladığında Alain elinin tekini çekip ceketinin iç cebine atarak çıkardığı anahtar ve kartı parmaklarının arasına bıraktı.

'Biz annenle hep yanındaydık, hep yanında olacağız. Sadece annene kalsa her dakika hayatının içinde olur ama ben bu düşüncenin taraftarı değilim. Bir hayat kuruyorsun Pera, garip yeni ve bazı anlarda sıkıntılı olabilecek koca bir hayat... Dağhan'ı kendim yaşadığım için tanıyorum ancak kızım, perim, hayatımın diğer tarafı... Olur da bir hataya düşer, bırak kılına dokunmayı el kaldırma girişiminde bulunursa eğer, sakın çekinip sinme. Bu anahtar sana evinin kapısını kırk yıl sonra da olsa hep açar, bu kartı da ne olursa olsun sakla, elinde avucunda gelebilme imkanın kalmazsa eğer öyle bir durumda içinde her zaman yola çıkmanı sağlayacak miktar olacak unutma. Sen benim iki gözümsün, acını, sancını, kırgınlıklarını görmez hale getirme. Her zaman arkanda olacağımı da unutma tamam mı?' onay almak için dolmuş gözleriyle Pera'nın koyu harelerini süzdüğünde kadın parmaklarının ucuyla gözyaşını silip usulca başını salladı.

'Bir de Pera, sen nasıl kızımsan, Dağhan'da artık o kadar oğlum. Gerekli gereksiz kırmayın kalbinizi, ne yaşadığını en iyi ben bilirim onun. O yüzden nasıl ki şimdi yüreğine dokunuyorsan, kötü günlerden birinde de öylece dokun. Ben senden de, Dağhan'dan da razıyım, Allah'ta sizden razı olsun güzel kızım.'

'Baba...' az önceden beri durdurmaya çalıştığı gözyaşlarına rağmen boğazına takılan o hissiyat mırıldanmasıyla ağlamasını da desteklemişti ki hızlıca adamın boynuna sarılarak derin bir nefes aldı.

'Ağlama, hadi bakayım, yeter bu kadar. Düzelt şu makyajını, çıkın sonra.'

Bazı ayrılıklar, bazı kavuşmalara neden olurdu. Pera için bu ayrılıktan daha çok kavuşmaydı. Hayatı boyunca her bakışında imrendiği, gerçekten bir adam sıfatıyla gördüğü babasıyla yeniden kavuşmuştu Pera. Son dönemlerde olan uzaklaşmaların kilidi kırılmış, soğukluk etkisini kaybetmişti. Bundan sonra elini tutacağı adamla yolda yürüyecek olsa da babasının söylediklerinden sonra omuzundaki o elin ne denli sağlam durduğunu her adımında hissedecekti.

Kadınlar, babalarına aşık şekilde büyürlerdi. Bazen tam anlamıyla idol olan erkekler baba olurlardı, bazen de kalp kırıklıklarına neden olacak erkekler... Şanslı azınlık diye bir durum söz konusuysa Pera o şanslı azınlığın tam da ortasında yer edinirdi kendisine. Çünkü her kadın kendine rol model olarak alacağı bir eş figürünü babasında bulamazdı. Böylesine zamanlarda babalarından kırgın olan yanları kadınları aslında en çok hataya sürükleyen tarafları olurdu. Kimisi görmediği sevgiyi aslında gerçek olmayanla kıyaslayarak seviyor derdi, kimisi baba ocağında gördüğü şiddet yüzünden bu hayatı normalleştirirdi. Bazısı ise dümdüz gerçekten olması gereken şekilde uzatırdı elini yeni hayatına.

Belki gerçekten de söylendiği gibi kızlar annelerinin kaderlerini yaşardı, ancak hayatlarını babalarının izlerinden sürdürürdü.

Elini sıkıca tuttuğu adamla derin bir nefes aldığında bileğini de önündeki bistro masaya yaslayarak destek aldı. Kalbinin atışı kulaklarını uğuldatırken gözleri ne zaman Dağhan'a kaysa onun da tedirgin ve gergin olan halinden anında kaçıyordu. Oysa şu an en kesin ve net noktada duruyordu Pera. Aslında tüm bu kargaşanın içinde bildiği tek gerçek, olduğu masaydı. Soru sorulacak, yanıtını verecek, imzayı atacaktı ve tüm konu oracıkta son bulacaktı kendine göre. Fakat bilmesine rağmen bir türlü sağ göğüs kafesini zorlayan organ sakinleşmiyordu.

'Düşüp bayılacağım şimdi.'

'Valla sen bayılırsan ben tutarım da ben bayılırsam neler olur düşünemiyorum ki ramak kaldığını hesaba katmalıyız. Hayır gemiyi karadan mı yürütüyoruz, neyin hazırlığı ki bu, sorsun işte.' Dağhan hafifçe kulağına eğilip sabırsızca konuştuğunda kurumaya başlayan dudaklarını ıslatıp yanlarındaki nikah memuruna göz attı. Sahiden Dağhan'ın dediği kadar vardı, karadan gemi mi yürütüyorlardı, yeni bir devlet mi kuruyorlardı, neyin hazırlığı bu kadar sürerdi canım. Ya da süre acaba kendilerine göre mi çok uzundu? Nikah memurunun yüzündeki gülümseme de hiç hayra alamet durmuyordu gerçi.

'Memur bey, sizden bir şey rica edebilir miyim?'

 

Loading...
0%