@biceruvar
|
Hollaaa... O kadar uzun zaman uğramadım ki buralara, oysa her gün aklımdaydı bölüm atmak ancak bazen zaman kalmayabiliyor. Sizleri de, yorumlarınızı da, muhabbetinizi de çok ama çok özledim. Bu yüzden de bu kadar beklemiş olanlar için tek bölümle yetinmek olmaz dedim. Umarım dilediğiniz gibi iki güzel bölüm olmuştur... Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın... Instagram: BiCeruVar ------------------------------------------------ 'Düşüp bayılacağım şimdi.' 'Valla sen bayılırsan ben tutarım da ben bayılırsam neler olur düşünemiyorum ki ramak kaldığını hesaba katmalıyız. Hayır gemiyi karadan mı yürütüyoruz, neyin hazırlığı ki bu, sorsun işte.' Dağhan hafifçe kulağına eğilip sabırsızca konuştuğunda kurumaya başlayan dudaklarını ıslatıp yanlarındaki nikah memuruna göz attı. Sahiden Dağhan'ın dediği kadar vardı, karadan gemi mi yürütüyorlardı, yeni bir devlet mi kuruyorlardı, neyin hazırlığı bu kadar sürerdi canım. Ya da süre acaba kendilerine göre mi çok uzundu? Nikah memurunun yüzündeki gülümseme de hiç hayra alamet durmuyordu gerçi. 'Memur bey, sizden bir şey rica edebilir miyim?' Dağhan masaya daha çok eğilip mırıldandığında adam gülerek başını salladı anında. 'Nikah memuru esprisi yapmasak olur değil mi? Ortam da, biz de çok gerginiz, espri bir kenara şuraya spa açsanız, saunaya girsek rahatlamayız.' Az önce sırıtan memurun yüzü değişmeye başladığında Pera tek kaşını havalandırarak Dağhan'a baktı. Sahi bunun için mi çaba sarf etmişti, ayrıca nikah memuru neden bu isteğe bozuk atıyordu ki. 'Ne alaka espri?' bu zamana kadar çevresindeki düğün gibi organizasyonlarda böyle bir uyarıya rastlamamış bir kadın olarak haliyle durumu tahlil edemiyordu. Ancak Dağhan'ın yüz hatları o kadar rahatlamış duruyordu ki muhtemelen bildiği şey ne ise gerçekten işlerine yarayacak bir detaydı. 'Hayatımda bir kez şahit olma gafletinde bulundum. O da Arjin ve Deniz'in nikahıydı. Bu gülümsemeyi nerede olsam tanırım, çünkü aynı şekilde gülen nikah memuruna Arjin en son niyet ettim katil olmaya diyerek dalacakken, havada yakaladım adamı. Benim sinirlerim şu an sağlam değil güzelim.' Bakışları Dağhan'ın açıklamasıyla kenarda duran Deniz ve Arjin'e döndüğünde adamın her an atakta duran tavrıyla kaşlarını havalandırarak gülümsedi. Bu açıklamaya göre önden uyarı yapması en doğrusu olmuştu çünkü kenarda atağa hazır bekleyen adam sanki Dağhan'ı tutacak gibi değil de, daha çok kendi nikahında yapamadığını yapıp memura girişecek gibi bir imaj çiziyordu. Sonunda mikrofonun o enteresan gıcırdamasıyla törene başlandığını fark ettiğinde her zaman ortaya dökülen sorulara da bir bir cevap verdi. Bakışları hali hazırda kendilerini izleyen insanlarda dolaşırken derin bir nefes alarak Dağhan'ın sesinin tınısıyla ona da göz atmayı ihmal etmedi. Parmakları arasında kenetli olan parmakların gerginliğini bunca zaman böylesine net hissetmemişti hiç. 'Sayın Pera Alarie, sayın Dağhan Kalaycı'yı, eş olarak kabul ediyor musunuz?' yönelen son soruyla dudaklarını birbirine bastırarak gülümsediğinde derince soluklanmayı da ihmal etmedi. Düşünüyordu Pera, karşısına geçip bilmişlik, ukalalık, umutsuzluk, hatta cesurca kendisini yargılayan ruhunu, ilk kez karşılaşıp oturduğu o iş yemeği masasını, o zaman gördüğü Dağhan ile şimdi yanında panik atak geçirecek gibi duran Dağhan'ın ne denli farklı olduğunu düşünüyordu. Adamın nefesini dudaklarında hissettiği o anasonlu akşam geliyordu aklına da, unutacağız diye söz verirken yanmış olmalarına gülmeden edemiyordu. 'Evet!' kalabalık ahalinin alkışlarıyla başı Dağhan'a döndüğünde onun omuzuna dudaklarını bastırmasıyla bir kez daha derince nefeslendi. Dağhan iyi bir iş insanıydı, iyi bir adamdı, güzel seviyordu, kızını kendi kızı gibi sahipleniyordu ama en çokta saygı duyarak hayatını birleştiriyordu. Ne zaman duygusal anlardan birine denk gelse o zaman dudaklarını omuzunda hissetmek sanki sırtına yük olan milyonlarca ağırlığı kaldırıyormuşçasına hissetmesine neden oluyordu. 'Sayın Dağhan Kalaycı, siz sayın Pera Alarie'yi eş olarak kabul ediyor musunuz?' az önce düşünceler içinde boğulup neredeyse bütün davetlileri tek tek süzen kadının aksine tek odak noktası vardı Dağhan'ın. Ela bakışları onlarca ışığın altında parlarken kendine beyaz bir inci tanesi gibi gelen kadından, Pera'dan bir an olsun harelerini çekmedi. Seneler... Dağhan için zaman tüm seneler boyunca öyle bir ağırlık altında kalmasına neden olmuştu ki akrep ve yelkovanın kovaladığı tüm milatlar boyunca ilk gördüğü anda kafasına bir kurşun edasıyla saplanmış kadın şimdi tam da istediği yerde olacaktı. 'Evet!' gözlerini bir an Pera'dan ayırmadan konuştuğunda usulca soluklanarak süzmeye devam etti zarif yüzünü. Seneler önce babasından kaçar gibi görünürken bile Pera'dan kaçmıştı. Ona olan duyguları, hisleri, aklından bir an olsun çıkmayan gülüşü deli gibi korkutmuştu adamı. Öyle ki cümle alem en iyi şekilde eğitim alması için gittiğini zannederken Dağhan kadının avuçları arasına çoktan bıraktığı yüreğini de yanında alıp götürdüğünü zannederek New York'a doğru yola çıkmıştı. Pera onun için imkansızlıktı, ulaşılmazlık, ulaştığı dakika parmakları arasından kayıp gidecek su gibi korkutucu bir detaydı. Kilometrelerce uzağa kaçsa bile aslında kadınla kaldığını fark ettiği zaman ise kendisini aklında yokken saatlerce uçuş yapıp İtalya'da bir kafede, İspanyol merdivenlerinde oturup kitap okuyan kadını elindeki kahvesiyle izliyor olarak bulmuştu. Eğer ki o gün Pera'nın ağladığını fark etmemiş olsa, bir ihtimal kendisini istemsizce peşine düşmek zorunda gibi hissetmese şimdi ne halde olacağını düşünemezdi dahi. O hastane odasını, Pera'nın ne derece dağıldığını, Deva'yı kaybedişiyle yıkıldığı günleri biliyordu ancak kendisi de kaybettiğini düşünmüştü. Eğer ki Marco'nun yaptığından o zaman haberi olmuş olsa kesinlikle müsaade etmezdi bu duruma. Şimdi yıllar boyu izlediği bu kadınla koca bir deftere küçücük iki imza atıyorlardı. Dağhan'ın canını yakarım korkusuyla kadından kaçışına rağmen bugün karısı olan bedene bakışı kimsenin haberi olmasa da adamın içinde her zaman cilt cilt ansiklopedi gibi yaşayıp gidecekti. Belini sardığı kadın çenesini de omuzuna yasladığında aslında her dakika hasret hissettiği o kokuyu ciğerlerine doldurdu Dağhan. Hep hayalleriyle bakmıştı Pera'ya. Her daim kendi tasarladığı kadar yaşayabilmişti kadını. Geriden durup görünmeden izlediği günlerde teninin kokusunu, bakışını, kendine gülüşünü, hatta boynunu büküşünü bile hayal etmişti. Fakat şimdiki gerçeklik algısı aslında o hayallerden kat ve kat güzel olduğunu tespit etmesini sağlıyordu. 'Sanırım düğünü atlattık sayılır?' Pera sorarcasına mırıldandığında başını geriye çekerek baktı adama. Müzik vardı, ortalıkta olağanüstü bir sakinlik mevcuttu, başını nereye çevirirse çevirsin kuvvetli spot ışıkları sayesinde görebildiği tek kişi Dağhan'dı. Yorulmuşlardı, bu süreçte geçip giden çok şey olmuştu ancak rahata erebilirlerdi herhalde. 'Evimize gitmeden atlattık diyemeyiz, çevremizde biz göremesek de hala muhteşem dirayetli bir ekip var.' Açıklamasına gülerek karşılık verdiğinde Dağhan avucundaki parmakların göğsüne yaslanmasını sağlayıp önüne düşen saçlarını okşadı usulca. 'Evimize...' sanki Pera'dan bir cevap bekler gibi değil de kendini ikna etmek istercesine bakıyordu. 'Vay be... Biz bayağı biz olduk.' Hala şaşkın olan tavrıyla Pera usulca başını sallayarak onay verdiğinde o kapkara görünen alandan kendilerine yaklaşan ufak kızla beraber güldüklerinde Dağhan bir çırpıda kucağına çekti zayıf bedeni. 'Akşam beni beklemeyin, haber vereyim diye geldim.' Deva'nın bilmiş bilmiş konuşmasıyla beraber Dağhan kaşlarını havalandırdığında Pera anlamamış haliyle inceledi kızının derin deniz gözlerini. 'Hayırdır? Yolculuk nereye?' 'Hemen kıskanma, Deha amcamla özel bir planımız var.' Kendini sorgularcasına bakan Dağhan'a burun kıvırıp mırıldandığında bu kez Pera tek kaşını havalandırdı. 'Deha amcanla ne gibi bir özel planınız var bakalım?' 'Annecim özel dedim ya...' 'Anneye özel olmaz, söyle bakalım fındık, ne halt karıştıracaksınız amcanla?' Dağhan sonunda merakına yenik düşerek konuşsa da Deva hızlıca iç çekip omuzlarına dağılan buklelerini geriye attı. 'Ne annemizden rahat var ne babamızdan, ben genç kızım, özel hayata saygı lütfen.' 'Genç kızsın? Özel hayat?' Pera şaşkınlıkla baksa da Deva sanki çok doğal bir şey söylemişçesine başını sallayarak onayladı anında. 'Babandan mı?' Dağhan'ın şu an ortada dönen özel yaşam mevzusuna zerre takılmışlığı yoktu, hatta o kadar ki normalde irdeleyeceği şeyi duymamıştı bile fakat az önce kucağına çektiği, bilmiş bilmiş konuşan, kendisine gıcık olduğunu söyleyen Deva gerçekten de baba mı demişti. 'Sen Nida ile fazla takılmaya başladın, verdi bayrağı sana koşturuyorsun bakıyorum da. Amcanla gidebilirsin ama ne yapacaksınız, o özel iş ne söyle bakalım Deva hanım.' Pera yeniden ısrar etse de Dağhan ufak kızın yanağına sıkıca dudaklarını bastırmıştı. 'Boş ver güzelim gitsinler beraber. Hem Deha ile maksimum dondurma yerken çizgi film izleme aktivitesinde bulunurlar.' 'Aslansın sen!' az önce hem Pera'nın hem Dağhan'ın omuzuna yaslı olan ince kollarını anında adamın boynuna sardığında kadın şaşkınlıkla bakakalmıştı ikisine de. Kabul etmeliydi, kızı kesinlikle güzel manipüle yeteneği olan biriydi. Ki şimdi ben alemlere akacağım dese Dağhan'ın onu bile garip karşılamayacak halde gözlerinin parlamasından dahi anlaşılıyordu. 'Gece gece insanları ayağa kaldırırsa?' Pera ısrarla mırıldandığında hala adamın boynuna sarılmış kızla usul usul sallanmaya devam ediyorlardı. 'Amcası değil mi madem alıyor o sorumluluğu uğraşsın. Neredeyse otuz olacak büyümedi, belki fındık büyümesini sağlar.' 'Dağhan, Deva genellikle Deha'nın daha çok çocuklaşmasını sağlıyor, farkındasın değil mi?' 'Sen bir gece Afitab sultanla geçiren Deva ve Deha'nın yarın nasıl mum gibi olduğunu görürsün.' Göz kırpıp güldüğünde sonlanan melodilerle beraber ışıklar da düzene girmişti. Pera tam anlamıyla adamın ne dediğini anlamasa da en azından Afitab sultanın ve Elif hanımın varlığı içinin rahatlamasına neden olacaktı. En nihayetinde Deha bu durumda kendi evine geçmeye kalksa bile iki kadında mümkün değil izin vermezlerdi kızının güvenliği için. An itibariyle neredeyse tüm cemiyeti ağırlayan, bütün magazinin merakla beklediği o düğün sayesinde dağılmışlardı. Bir yere kadar sakin olan kutlama yerini yavaş yavaş Anadolu'nun bağrına bıraktığında Pera ve Dağhan kollarını göğüslerine bağlayıp Deha ve Elfe'nin akıl almaz mücadelesini izlerken buldular kendilerini. Evet dün gece konuştukları gibi Dağhan kardeşinin, Pera ise yakın arkadaşının bu konudaki yeteneğinden haberdardı ancak akıllarının ucundan da düğünde bunu kanıtlayacakları geçmemişti. 'Deha döktürüyor mu bana mı öyle geliyor?' Pera mırıldanarak yanındaki adama doğru eğildiğinde Dağhan anında kadına sarılıp başını salladı. 'Bakma o zengin züppesi olan tavrına. Halayından tut çiftetellisine, ondan tut valsine kadar kıvırır o. Ama Elfe'nin inadını da taktir etmek lazım.' 'Ona oynayacağız de geri dur. Basını içeri almamasının tek nedeni bu emin ol.' 'Basın olsa ne yazar ki?' 'İş yaptığı insanlar şu an burada olsa, gözleriyle görseler de kanıtlı bir gerçekliği kabul etmemek onun için en doğru seçimdir.' Dağhan'da başını onaylarcasına sallayıp gülümsediğinde gözüne çarpan iki bedenle kaşlarını havalandırdı. 'Sence düğün on dakika içinde kaos alanına dönerse ne olur?' 'Ne?' 'Devrim ve Nida değil mi şunlar?' gözleriyle kenarda konuşma çabasına girmiş iki bedeni işaret ettiğinde Pera usulca başını salladı. Her güzel şeyin bir sonu olmalıydı öyle değil mi? Muhtemelen bu an da o sondu. 'Kaç dakika içinde kavga etmeye başlar- Hobaaaa...' büyümüş gözleriyle sorusunu bitiremeden Devrim'in tek dizinin üzerine çökmesine baktığında Dağhan derin bir nefes aldı. 'İki dakika.' 'Evlenme mi teklif ediyor o?' 'Evet, birazdan da suratına okkalı bir tokatla cevabını alacak.' 'Bu kadar millet içinde rezilliğe göz mü yumacağız?' Pera büyümüş gözlerini bu kez Dağhan'a şaşkınlıkla çevirdiğinde adam usulca başını salladı. 'Toplu alanlarda kaç kez kıyamet kopardılar ben sayamadım. Hem rezillik çıkmaz, genelde Nida tokat veya çığlık atar sonra da kalitemi bozmamam gerek diyerek ortamdan uzaklaşır, Devrim'de arkasından gider.' Omuz silkerek mırıldandığında gördüğü hareketlerin gerçekliğiyle kaşları havalanarak tekrar konuştu. 'Ama bu ilk kez oluyor.' yüzünü şaşkınlık esir aldığında Pera tekrar iki bedene çevirdi gözlerini. Adamın yazdığı senaryonun aksine ne tokat vardı ne çığlık, ne de havada uçan bir nesne. Nida gayet sakin bir tavırla gülümseme çabasında Devrim'in kolunu tutup çöktüğü yerden kaldırmış ardından elindeki yüzük kutusunu alıp kapağını kapatarak adamın çıkardığı iç cebine tıkıştırarak gülümsemesini de sabit tutmuştu. Aksi gibi ne söylediğini bilmeseler de Devrim hiç ama hiç fırça yemiş gibi de durmuyordu. 'Az önce ne oldu?' Pera belini saran adama rağmen gönderdiği misafirlerin elini sıkarak bir yandan da diğer tarafındaki Nida'ya doğru mırıldandığında kadın anlamadığını belli eden bakışlarını çevirdi. 'Ne oldu?' 'Devrim sana evlenme teklifi etti ya, dövüp sövmedin, ne oldu diyorum?' 'Kabul ettim.' Pera bir anda elini şaşkınlıkla indirip Nida'ya baksa da kadının gözleriyle başka bir misafiri işaret etmesiyle artık otomatiğe bağlamış bünyesi yeniden havalandırdı elini. 'Sen, Devrim'in evlenme teklifini kabul mü ettin? E takmadın yüzüğü?' 'Evlenme teklifini değil, bana karşı olan hislerini kabul ettim. Nasılsa düzeltmeyecek kendisini, fazla uzun sürmez, bu kez kendisi pes eder.' Nida omuz silkip gülümsediğinde Pera tek kaşını havalandırarak son davetlinin de elini sıkıp tamamen arkadaşına dönmüştü. 'Kendini düzeltmeyecek derken?' 'Evet... Bir çapkın edasıyla ortada dolaşmaktan, her gecenin sabahında başka bir mankenle boy boy magazine çıkan fotoğraflar sergilemekten, istediğini yapmadığım için inat edip kıskandırmaya çalışmaktan nasılsa vaz geçmeyecek. Bundan sonrası benim değil, babamdan fırça yerken Ege'nin problemi olacak.' Kadın tekrar omuz silkip genişçe gülümsediğinde kadının hin fikirliliğiyle umutsuz bakışlarını Süreyya beyle konuşan Devrim'e çevirmişti. İki adamın da hallerinden memnun gülümsemeleri olsa da birbirlerine düşme oranlarını düşünüyordu da Nida'nın daha şeytani yönünden haberleri yokken çok doğaldı tabi tebessümleri. Zindan karanlığında olan evin kapısını araladıklarında Dağhan elini ışıkların butonuna uzatıp içerinin aydınlanmasını sağladı. Gözleri tekrar kapının önündeki kadına döndüğünde derince soluklanıp bir anda kadının çığlığıyla beraber kollarına almıştı bile. 'Ödüm patladı.' 'Kınasından tut düğününde göbek atmasına kadar gelenekleri yaptıysak bunu da yapmamız gerekirdi.' İçeri bir adım atarak ayağıyla kapıyı da örttüğünde kadının dudaklarının üzerini kapatmayı da ihmal etmedi. 'Dağhan... Biz bayağı bayağı evlendik.' Fazla uzaklaşmadığı kadının şaşkın bakışlarının farkındaydı adam ancak kendisi de bir o kadar durumu şaşkınlıkla karşılarken garipseyemezdi. 'Başarabildik, ben de şaşkınım.' 'Şey romantizmi bozmak istemem ama... İndirsen mi beni?' şirin şirin konuşma çabasıyla adam güldüğünde ayaklarının da tekrar yere basmasını sağlamıştı ki Pera'nın ancak yeni dikkatini çekebilmişti ev. Tek kaşı havalandığında gözlerini etrafta gezdirmeye başlarken Dağhan derin bir nefes aldı. 'Ev, ev değil.' 'Sürpriz olsun istedim, tabi sormam gerekirdi ama... Biraz da Deva'nın gazına gelmiş olabilirim.' Kaşlarını havalandırarak omuz silktiğinde bakışları tekrar adamı buldu. 'Nasıl yani?' 'Evi değiştirmeyi düşünüyordum zaten biliyorsun. Diğer evde güzel olduğu kadar kötü hatıralar da var. Deva'yı okuldan aldığımda tadilat meselesi için aradılar, beraber geldik. Ben sana sorayım diye fotoğraf çekerken Deva sürpriz olsun dedi. Ben de annemlerle ayarladığınız eşyaların teslimat adreslerini değiştirdim direkt olarak. Sevmedin mi? Eğer dizaynını sevmediğin bir yer varsa yaptırabiliriz elbette.' adamın kararsız ve bir o kadar da cevabını merak eden haliyle gözlerini tekrar etrafta gezdirdi. Çok mühim değildi, en nihayetinde diğer ev için de yoğun bir çabaya girmemişti değiştirmek adına. Kaldı ki yapı itibariyle pek farkı yoktu diğer evden de. Sadece gördüğü kadarıyla dümdüz bir şekilde direkt olarak salona ulaşılıyordu. En azından giriş kat için durum böyleydi. Yemek masasının durduğu yerin arkasındaki kapıdan göründüğü kadarıyla mutfağın orada oluşu da bir artıydı. Aşırı lüks ve abartıdansa sakin, daha sıcak olan burasını içten bir şekilde severdi elbette. 'Önemli değil ki Dağhan.' 'Nasıl yani?' 'Dizaynı, eşyası önemli değil. Sen varsın. Yanımdasın, yanında olduğumda hep huzurlu ve mutlu hissediyorum zaten. Eşyalar değil, seninle olmak asıl mesele.' 'Gerçekten mi?' çatılmış kaşlarıyla mırıldandığında Pera başını sallayarak onay vermekten de kaçınmadı. 'Tabi ki gerçekten, ne olmasını bekliyordun ki?' 'Ne bileyim, sen evinin dekorasyonuna önem veriyordun.' 'Hala öyle ama ben evin içerisindeki anılara daha çok değer veriyorum. Hem, baksana basamaklar yok.' Adamın elinden tuttuğu gibi salona doğru ilerlemeye başladığında gülümsemesini büyüttü. 'Bebek düşer mi diye düşünmemiz gerekmeyecek. Deva koştururken ayağının takılmasından endişelenmeyeceğiz. Ayrıca koltuklar da gayet yakışmış buraya.' Bakışlarını çevirmek üzereyken koltuğun yanındaki sehpada duran çerçeveyle adamın parmaklarını bırakıp ilerledi. İnce siyah çerçeveli parçayı aldığında gülümsemesi de genişlemişti. 'Evine ilk geldiğimde, yemek için... Elfe anılarını çok sevdiğini söylemişti, arkadaşlarınla olan fotoğrafı aldığında. Bende düşündüm ve artık aileyiz sonuçta, salonun baş köşesinde üçümüz de olmalıydık. Tabi haberimiz olmamasına rağmen dört kişiyiz aslında ama...' kadının bedenini sararak sırtının göğsüne yaslanmasını sağladığında Pera derin bir nefes aldı anında. 'Deva ile ilk fotoğrafımız...' başını usulca sallayıp çerçevenin içindeki kareye gülümsediğinde Pera'nın da arkalarında duran duvara dönmesini sağladı. Asılı olan yine kadının parmakları arasındaki gibi siyah çerçeveyi görmesini beklediğinde Pera tek kaşını kaldırarak baktı anında. 'Deva'nın senin için çizdiği ilk resim.' Ne kadar karmaşık olsa da, çöpten bebek sıfatıyla çizilse de kızının parmaklarından çıkmıştı en nihayetinde. Bembeyaz bir kağıt üzerinde şablonların desteğiyle renklendirilmiş birkaç yıldız, kalp, muhtemelen deniz imajı yaratılmaya çalışılmış dalga çizgileri ve el ele tutuşmuş anne kız. Yıllar sonra elini tutabildiği kızı... 'Ağlamak istemiyorum...' isyan eder gibiydi Pera. İçindeki duygu yoğunluğu öyle baskındı ki ufak bir çocuk edasıyla mızırdanıyordu resmen. Sırtını yasladığı adamın güldüğünü hissederek yüzünü ona çevirdiğinde alt dudağını sarkıttı. 'Gerçekten ağlamak istemiyorum.' 'Pekala... O zaman ayarlarımızı değiştirelim ve evi gezmeye devam edelim, olur mu?' başını usulca salladığında Dağhan'ın derin bakışları arasında da boğulmak istedi. Detaylar bir kadını kendinden alabilecek şeylerdi en nihayetinde. Değer verdiklerinin varlığını hissetmek, tüm bunlardan güç almak, güçlü kalmak ve sevilmek aslında tüm benliğinin daha da çelikleşmesini sağlardı. Dokunduğu, baktığı, hissettiği her detayda kızı da, sevdiği adam da, kendisi de, hatta daha doğmamış çocuğu da varken kendini yenilenmiş hissediyordu. Kadın sadece bir kez gelmezdi hayata. Sevdiği zaman tekrar doğardı, doğurduğu zaman yeniden gözlerini açardı yaşama. Ne zaman gerçekten nefes alsa o dakika tekrar tekrar bahar bahçe olurdu hayatı. Çünkü gerçekten nefes almanın değeri standart bir yaşam içerisinde defalarca tekrarlanan soluklanmalarla boy ölçüşemezdi. Bir kadın illa ki evlenmek, çocuk doğurmak zorunda olamazdı ama muhakkak sevmeli ve sevilmeliydi. Gizli saklı tuttukları o güzellikleri en çok sevgiyle açığa çıkardı. Yüzlerinde çıkan sivilce, siyah noktalarıyla, bedenlerindeki sahip oldukları yağlarıyla, herhangi bir fiziksel farklılıklarıyla sevgiyi tatmalıydılar. Kadınlar için güzellik sadece fiziksel bir bağlamla eş değer olamazdı. Kimse için öyle olamazdı zaten. Bu durumun erkeği veya kadını yoktu. Kalıplaşmış, kesinleşmiş yargıların dışında yaşanmak zorundaydı hayat. Kim olursa olsun insan önce kendisine saygı ve sevgi duymalıydı. Dağhan iki yanındaki bacakları sabitleyerek yatağa oturduğunda kadının belini sararak baktı gözlerine. Bir insan başka bir insanı izlemekten zevk alır mıydı? Adam alabiliyordu işte. Pera'yı izlerken mest olabiliyordu hatta. Ensesinde okşarcasına dolaştırdığı tırnak uçlarını hissettiğinde usulca yaklaştı kadının dudaklarına. Gün yeni aydınlanmaya başlarken tenine dokunduğu, her milimini ezberlediği, ruhuna karıştığı bedeni daha sıkı sardı. Zevk aldığı şey sevişmek değildi, durumun içinde gönlünü kaptırdığı kadınla oluşuydu. Aldığı haz sadece Pera'yla olduğu için iliklerine kadar işlerken her öpüşünde beyninde bir deprem oluyordu adeta. Seviyordu ve bu sevgiyi göstermekten de zerre utanmazdı, kaldı ki Dağhan'a göre sevmek utanılacak bir kavram değildi zaten. 'Sen benim gece karası kağıdıma iz bırakmaya yeminsin Pera.' Dudakları kadından birkaç saniye ayrıldığında mırıldanıp tekrar nefeslerinin karışmasına neden oldu. Sıkıca tuttuğu kadının sırtının yatakla yeniden buluşmasını sağlarken dirseğinden destek alarak üzerine eğildi. 'Sen koca evrendeki tek beyaz kalemsin.' Tekrar mırıldanıp yeniden yaklaştığında dudakları kadının boynunda iz oluştururken parmakları da bacağından beline doğru yol oluşturdu. Vazgeçemeyeceği noktaydı kadın. Ölürken nefesini son kez dizlerine yasladığı başıyla vermek istediği, olacağı her iki cihanda da gözü kara şekilde yanında kalmak isteyeceği insandı. Ne yaparsa yapsın benliğini esir alan bu duyguya dur diyemiyordu. Zamanında kendisini durdurmaya çalışırken bile duvarlarını yıkıp koşmuştu kadına. Şimdiden sonra da tüm duvarların kendisi ve Pera'nın içinde olduğu bir yere inşa edilmesini, kimseciklerin ulaşamamasını istiyordu. 'Sen yok olacak bu dünyadaki en güzel zaafımsın.' Dudakları kadının boynundan omuzlarına yöneldiğinde derince öpücüğünü bıraktı. Ne kadar kederi olduysa bugüne kadar, her kederini uzaktan izlese de bir şey yapamadıysa o derece almak istiyordu omuzlarından. Pera istediği çiçek olabilirdi, hatta kaktüs dahi olabilirdi fakat bu vakitten sonra dikenleri canından can alsa da kendine batsın istiyordu, sadece kendisine. 'Sen olan halimle, seni yaşamak istiyorum.' Bazen insan seni seviyorum demenin ötesinde yaşardı. Öyle zamanlarda da Dağhan gibi seni seviyorum demenin dışında temennilere bulaştırırdı ruhunu. Seviştiği, öpüştüğü, sarıldığı, başını yasladığı omuzun sahibinin yüreği ferah olsun isterdi. Halbuki insanın bir omuza başını yaslaması en çok devrilmek demekti. Dağhan öptüğü omuza varlığını devirmek istiyordu. Öylece, ağır, hantal bir beden olarak ancak kuş tüyü kadar bile ağırlık yapmayacak şekilde. 'Varoluşumun ab-ı hayatı ol Pera.' Telefonunun melodisiyle uykusu da yavaş yavaş açılmaya başladığında elini yan taraftaki komodine atarak el yordamıyla buldu. İçeri dağılan güneşin sayesinde tek gözünü zorlukla aralayıp ekranda yazan isme baktığında sıkıntılıca nefesini savurarak yanıtladı aramayı. 'Dün akşam evlendim ben. Bak çok geçerli bir açıklama bu Devrim. Evlendim.' Az önce ekrana bakmak adına araladığı gözünü tekrar kapatıp çatallaşmış sesiyle konuştuğunda hattın diğer ucundaki adamın oflamasıyla iç çekti. Yok, hayatının beş dakikası stabil, dümdüz geçemezdi, her şekilde bir bela kendisini dönüp dolaşıp bulurdu ve bugünün talihlisi de anladığı kadarıyla her işe beraber parmak bastığı arkadaşıydı. 'İşte ben de tam o yüzden aradım.' 'Dün akşam tebrik ettin ya, yeter. Ben senden razıyım kardeşim, eyvallah en çok sen tebrik ediyorsun.' Sıkıntıyla mırıldanıp bedenini yan çevirdiğinde elini attığı yataktaki boşlukla tekrar araladı gözlerini. 'Karım kaçmış sanırım.'
|
0% |