Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 5 - Sansürsüz

@biceruvar

Tekrar merhabalar pandispanyalar... Yeni bir bölümle daha karşınızdayım... Umarım çok ama çok beğenirsiniz... Yorumları ve beğenileri eksik etmeyelim lütfen...

 

'Eğer seni mutlu edecekse olmasını isterim. Yanımda olmama ihtimaline karşın, eğer ki mutsuz olacaksan uzaktan sevmeye razıyım seni canım.' Bakışlarını Pera'dan çekip etrafı izlemeye başladığında işin içinde onu mutsuz edecek şeyler olduğunu görmeye başlamıştı bile dostu. Neden bir anda düşünmeye başlardı ki o? Tabi ki ruhu sıkıştığı, daraldığı zaman. Pera bunu bilecek kadar dosttu bu kadınla. Hepsi bir yana mesajlaşırken dahi moralinin bozuk olduğunu anlayabilme potansiyeli vardı. Üstelik, Elfe'nin yerli yerinde, huzurlu bir hayatı varken İstanbul'a yerleşmeyi düşünmeyeceği gerçeğinden de haberdardı.

'Neler oluyor?'

'Emre. Beni aldatıyor.' Cümlesiyle kaşları bir anda çatıldı Pera'nın. Emre, yıllardır onlarla olan, Elfe'nin kalbinden hiç çıkmamış, saçının bir tek teli için kavga kıyamet ortalığı yıkacak olan nişanlısından mı bahsediyordu? Üstelik içerisinde şüphelendiğine dair bir imge bile barındırmayan cümleler ile mi bunu söylüyordu kadın?

'Nasıl bu kadar eminsin?'

'Gözlerimle gördüm.' Sormaya bile korkuyordu, nerede, kim, nasıl, neden, Emre'nin bildiğinden haberi var mı, ne yapacaksın. Bütün bunlar kendisine bile ağır gelmişti. On senedir beraberdi onlar. Pera hiç ayrı ayrı düşünemiyordum ki onları, ki kendi düşünemiyorsa... Her şeyin ötesinde nişanlanma, evlenme konusunda aceleci olan hep Emre olmuştu bunca zaman.

'Bizim evimizde, inanabiliyor musun? Yılladır hayalini kurduğumuz, bir bir eşyalarını seçtiğimiz, beraber temizlediğimiz, içinde yaşamayı iple çektiğimiz o evde.' Ağzına yakışabilecek tek kelime bulamıyordu kadın. Söylenebilecek bir şey yoktu. Alelade bir yerde değildi, kendi evinde, emekleri ile kurduğu yuvada görmüştü. Herhangi bir yer olsa siktir et, demek ki hak etmemiş seni derdi ama bu cesaret, bu hadsizlik. Bu aptallıktı dümdüz bir şekilde.

'Bildiğini söyledin mi?'

'Avukattan öğrenecek.' Kaşlarını havalandırarak Elfe'nin yüzünü incelediğinde, onun gözleri de kendini çok şükür ki bulmuştu.

'O an şoka girip ağlamam dövünmem falan gerekiyordu sanırım. Ama ben nedensizce telefonumu çıkarıp onu öperken fotoğraf çektim. Sonra eve döndüm. Sabaha kadar düşündüm. Sabah kendimi avukatta buldum. Neler yapabileceğimi öğrenmek için. İstersem ortak yaptığımız her şeyi üzerime alabilirmişim. Ayrıca manevi hasar dolayısıyla dava açabilirmişim. Yaptım.'

'Elfe, ben, diyecek bir şey bulamıyorum.'

'Buraya beni en iyi dinleyen sen olduğun için geldim Pera. O yüzden telkine gerek yok. 10 yıldır ona verdiğim her şeyi misliyle geri alacağım. Duygularımı bile.' Kararlı hali iyi olup olmadığını ölçmesine yardımcı olmasa da onu böyle dik görmek bir nebze iyiydi. Ağlamıyordu, evet, içi yanıp yıkılıyordu, bunu dışarıdan gözlerine bakarak bile görebiliyordu ama sağlam bir kadın olarak omuzları dikti ve en önemlisi nerede hata yaptım demiyordu.

Aldatmak ise söz konusu kendinde hata aramaması müthiş bir olaydı. Duruşu anlattıklarına rağmen çok güçlüydü. Hatta söz konusu Emre olunca mızırdanan bir ufaklığa dönüşen arkadaşı şu an olabildiğinde dik duruşlu bir kadındı. Düşünüyordu da Pera, bahsi geçen ev için ne borçlar altına girmişlerdi. Elfe'nin dediği gibi ilmek ilmek yapmışlardı her şeyi. Üstelik hiçbir detayda sıkılmadan tadını çıkararak. Buzdolabı borcu küçülmeye başladığında çamaşır makinesi bakıp hesaba kitaba oturdukları günleri çok iyi hatırlıyordu kadın. İkisi de koca bir ajanda içinde kaybolurlardı. Kalem kalem taksitleri yazar, ödenekleri hesaplarlardı. Ki ikisi de ailelerine yük olmamak adına bu kadar çaba sarf ederlerdi.

'Orada olmam sürekli hırslanmama, daha sonra da haklı iken haksız olmama neden olacak. Aslına bakarsan bu iş konusunu direkt reddedecektim ama beni bir süre idare edebilirsen-'

'Bunu duymamış olayım. Bir süreyi kenara bırak, bir ömür başımın üzerinde yerin var.'

Asansörde koca bir sessizlikle beraber sonunda daireye ulaştıklarında kapının önünde oturan bedenle oldukları yerde kalakalmışlardı. Pera'nın işi de buydu. Bırakalım kendinin eve iş getirmesini, iş kendi ayaklarıyla dahi kadına gelebilirdi. Üstelik zaman ve mekan pek fark etmezdi.

'Nida...' seslenmesiyle kapının önünde oturan beden elindeki şişeyi tepesine dikip gülümseyerek uzattığı ayaklarını toparlayıp zeminden kalktıktan sonra kapının koluna asılı çantayı uzattığında Pera garip bir tepki vermeden alıp anahtarla dairenin kapısına yaklaşmıştı bile.

'Beni psikoloğa gönderdiğin güne sıçayım. Üçümüze de yetecek kadar alkol aldım ve müsait misiniz bilmem ama gerçekçi insanlara ihtiyacım var.'

'Gerçekçi değil, ağlarken seni yargılamayacak insanlara ihtiyacın var.' Elfe'nin yanıtı ile beraber Nida kaşlarını havalandırsa da elindeki şişeyi bir kez daha tepesine dikmişti.

'Doğru yere geldin tatlım.' kapıyı açıp evin aydınlanmasını sağlamışlardı ki Elfe yanından geçmek üzere olduğu kadının elindeki şişeyi çekip bir anda kendi de tepesine dikti. Onunla beraber Nida'da içeri girdiğinde Pera'nın bildiği tek gerçek vardı. Kadehler yerlere göklere sığmayacağı, açık bir şekilde komisyon toplantısı olacağı için, üç kadın asla yemeğe doymayacaktı.

Telefondan hızlıca yemek siparişlerini geçtiğinde çantasını kenara bırakıp mutfaktan üç tane kadeh getirmişti bile. Şu an ikisini de mutfağa çekip saatlerce yemek hazırlamak, aynı zamanda da iki kadını konuşturmak istese de geçirdiği zor birkaç gün alışveriş yapmasına engel olmuştu. O yüzden de el mecbur sipariş vermesi gerekmişti. Seviyordu, düşse de kalksa da yanında gerçek olabilenleri ve yanlarında kendisi olabildiği insanlarla zaman geçirmek hoşuna gidiyordu en nihayetinde.

Sessiz sedasız, ortada dönen şişeyle, konuşmadan anlaşabilerek geçen yaklaşık 40 dakika içinde üç kere kapı çalmış siparişleri aldığı gibi orta sehpaya açmıştı Pera. Ellerindeki pizza dilimleri ve kadehlerle sohbet başladığında sessiz kalmayı tercih ediyordu. Şu an durumu en iyi olan kişi kendisiydi ve iki tane diplerde yaşayan kadının derdini dinlemek dostluk vazifesiydi.

'Ben olsam tamam eyvallah ama senden daha iyisini bulmak imkansız gibi bir şey. Nasıl yapılır ki bu angutluk?' Nida'nın ciddi anlamda şaşkın haliyle beraber Elfe kadehi tepesine dikip kaşlarını havalandırarak baktı kadına. Sanki ciddiyetini ölçmek ister gibiydi.

'Kendinin farkında değil, değil mi?' Pera'ya dönüp mırıldandığında o da başını usulca sallamıştı ki, Nida derin bir nefes alarak elindekileri bırakıp ellerini birbirine vurarak avuçlarını çırptı.

'Görüyorum ki sağlam duruşlu bir kadınsın. Öncelikle benim beceremediğim şu haltı yapabiliyor olman takdir edilesi bilmeni isterim. Ancak bir miktar aptal olabilme payın var bence. Çünkü güçlü görünmen gereken kısım burası değil. Tamam kabul ediyorum, şu dost meclisi olayına çok uzağım fakat şu ortadaki kadın beni koca bir tırın önüne iterek kendime getirdi.' Pera'yı işaret ederek konuştuğunda gözlerini de iyice belertmişti. Nida genelde naif, kelimelerini dikkatle seçen bir kadındı. En azından Pera'ya gösterdiği hali buydu. İnsanlara yardım etmez, aksine onların maskeleri olduğuna inanır ve kim olursa olsun ona göre tavrını koruyup bir prenses edasıyla ortada olurdu. Ancak şuan...

'Sana gelince.' Bakışları ve işaret parmağı Pera'ya odaklandığında kadın da dikkatle onu ve söyleyeceklerini bekliyordu.

'Daha önce hangi cehennemdeydin bilmiyorum ama beni psikoloğa göndermen çok saçmaydı. İçimde uyuyan bütün duygular gün yüzüne çıktı. Ayrıca ben samimiyete alışkın bir kadın değildim ve şu an dangalakça konuşuyorsam bunun sebebi sensin. O yüzden bu gecenin sonunda asla ama asla, senden de, ondan da özür dilemeyeceğim.'

'Biz arkadaş ortamında özür beklemeyiz. Arkadaşlarımız zaten dangalaklık ve götlük yapabileceğimiz sınırlı kişilerdir.' Omuz silkerek cevap verdiğinde başını sakin sakin sallamaya başladı Nida. Bir şeyler çözümlüyor gibiydi.

'Bahsettiğin o dostluk. Birbirinizin açıklarını da söylüyorsunuz, belki birbirinizi yerin dibine bile sokuyor hatta kavga bile ediyorsunuz ama çekip gitmiyorsunuz...' Şaşkın, bir o kadar anlamaz ve sanki aşırı derecede ütopik bir şey çözmüş gibi konuşmasıyla Pera sırıtmaya başlasa da Elfe anında müdahale etmişti duruma.

'Olması gerektiği gibi.' bunda garip ne olduğunu anlamaya çalışarak cevap verirken bir yandan da kadehleri yenilemişti.

'Sansürsüz.' Pera başını olumluca salladığında Nida'nın birden kahkaha atmaya başlaması iki kadının da gülmeye başlamasına neden olmuştu. Neden kahkahalara boğulduklarını bilmiyorlardı ama farkındalardı ki iyi geliyordu üçüne de. Öyle ki içlerindeki o kasvetli hal konuştukça açılıyor günlük güneşlik oluyordu.

Omuzlarında başları yaslı iki kadınla sadece mumların aydınlattığı odada saçma salak şekilde oturmuş İstanbul manzarasına bakıyorlardı. İnsan çok şey kaybedebilirdi, aynı anda da çok şey kazanabilirdi. Bunun en büyük kanıtı da iki yanındaki kadınlardı Pera'ya göre. Birisi sevdiğine inandığı adamı kaybetmişti ancak kendine olan öz saygısını daha çok kazanmıştı, diğeri bütün yalancı arkadaşlıklarından kopmuştu ama gerçek dostlar kazanmıştı.

Hayat boyunca bir yanımız eksilirken diğer tarafımız çoğalıyordu. Bir şekilde döngülerin içinde kalıyor, korkuyor, kendimize sarılıyor, hatta bazen de kendimizden kaçıyorduk. Arada saçlarımızı okşayacak birini arıyor, ara sıra da mecbur kalıp kendi saçlarımızı okşuyorduk. Yaralarımız oluyordu, bazılarını cümle alem görürken, bazılarını kendimizden bile gizliyorduk.

Üçü de Butimar misali oldukları yerde kalmışlardı. Hep yükseklerde uçabilmesine rağmen, müzik sesiyle, kar yağışıyla ve aşık olmasıyla göğün yükseklerinden vazgeçen, bütün sıvı ihtiyacını denizden karşılayan Butimar kuşu misali deli gibi su içmeye ihtiyaçları olsa da deniz kıyısında oturup sessizce kaçınılmaz sonu bekler gibi konuşmayı bekliyorlardı.

Pers mitolojisine göre; her gün yanı başında oturduğum deniz bir gün kurursa, susuzluktan ne yaparım ben diyerek düşüncelere dalıp, tek bir damlasını dahi içmeyen bir kuş olmuştu butimar. Öyle ki en sevdiği şey dokunmaya korktuğu olmuştu. Bu düşüncesiyle beraber de diğer adı hep gam kuşu olarak kalmıştı. İşte tıpkı Gam kuşu gibilerdi üçü de. Hepsinin akıllarında olan da, aşık oldukları deniz farklı olsa da bir şekilde korkuları vardı. Bir anda avuçlarından kayabilme, tükenebilme düşüncesi üç bedeni de oldukça tedirgin ediyordu.

'Sen, sen nasılsın?' Elfe'nin sesi ile bakışlarını köprünün ışıltısından çekip hala omuzunda başı yaslı olan kadına çevirmişti Pera. Derin bir nefes aldığında vereceği bir cevapta yoktu aslında. Nasıl hissedeceğini, nasıl olacağını bilmiyordu. Yıllardır işine aşkla tutkulu bir kadın olarak bu kadar yoğun ve güzel geçen zamanları olmamıştı. Bu yoğunluk ona haz veriyordu. Saatlerce başını dosyalara gömmek, daha iyisini, çok daha iyisini yapmaya çalışmak mükemmeldi ama eksik bir şeyler vardı. Bunu hissetse de tanımlayamıyordu.

'Mükemmel aslında. Tıpkı istediğim gibi çalışıyorum. Tüm gün başım dosyaların arasında kayboluyor. Ama... Bir eksik var gibi.'

'İzmir'e hiç bu kadar uzak kalmadın. Ondandır belki?' omuzundan başını kaldırarak elindeki kadehten bir yudum aldığında Nida'da dikleşip sehpadan üçüne de sigara alarak kurduğu bağdaşla kadınlara döndürmüştü bedenini.

'İzmir'i düşünecek kadar boş vaktim yok ki?' omuzlarını silktiğinde parmaklarının arasındaki sigaradan derin bir nefes aldı.

'Valla bence hayattaki en saçma şey ama o boşluk bir erkek olabilir mi?' Nida'nın sorusuyla Pera'nın da, Elfe'nin de gözleri sakince ona dönmüştü. İkisi birden gülmeye başladığında Nida ne olduğunu anlamasa da izliyordu. Hayatında hiçbir zaman bir erkek eksiklik olmamıştı Pera'nın. Daha doğrusu bu detayı önemsemediği için hissetmemişti ve ne zaman birinden hoşlansa dönüp dolaşmış kendisini bulmuştu o kişi. Belki içinin temizliği, belki dış görünüşü, belki de karma denen olayın etkisi vardı ama bu zamana kadar çok nadiren yakışıklı ve ilgi çeken adamlar görmüştü. Onlarda zaten eninde sonunda bir şekilde Pera'nın karşısına geçerek en düşük ihtimalle yemek teklifinde bulunmuşlardı. Hal böyle olunca bundan sonra da muhtemelen erkek faktörünün etkisi olamazdı hayatına veya hissettiği boşluğa.

'Boşuna gülüyorsunuz.' Nihayet kahkahaları durulduğunda sanki bir şey anlatmak istercesine iki kadını izlemeye devam etti Nida. Çok önemsenecek bir konu olmadığını düşünüyordu iki kadında ancak bir yerde insan eksik hissedebiliyordu, üstelik her şeyi varken böyle olabiliyordu hal.

'Ne eksik peki? İşin var, istediğin gibi, yorulacağın, tüm odağını kaplayan bir işin. Evin var, güzelliğin var, paran var, ailen, seninle üzülüp sevinecek arkadaşların. Bir tek bu eksik farkında değil misin?' ciddi ciddi hem düşünen hem yorumlayan haliyle Pera başını usulca sağa sola salladı. Hiç öyle bir isteği olmamıştı, şu an da öyle bir durum veya istek doğrultusunda talebi yoktu. İstemediği bir şey nasıl eksiklik olabilirdi ki?

'İstemediğim bir şey eksikliğim olamaz bence.' Mırıldanması ile Nida omuz silkti önce, daha sonra derin bir nefes aldı. Ne demişti karşısındaki kadın, yakışıyor diye çuval giymen gerekmez. İstemediği için eksik olduğu anlamına da gelmezdi bu durum.

'İstememen eksik olmadığı anlamına gelmez ki. Senin ile tanışana kadar güzel giyinmenin eksiklik olduğunu düşünmüyor, hatta istemiyordum da. Bunu sen de çok iyi biliyorsun.'

Gece sabahın ilk ışıklarına kadar oturmuştu üç kadında. Sonrası ise hiç uyumadan kahvaltı hazırlama girişimiydi. Dışarıdan sipariş ettikleri birkaç parça ile kahvaltılarını yapmaya başladıklarında Pera gün boyunca yapması gerekenler listesine göz atarak kahvesini içmeye devam ettiğinde bir kez daha planlı çalışıyor olmaya şükür etmişti.

Aksi taktirde hem akşamdan kalma haliyle bu plana gücü olmazdı, hem de bütün gün dosyaların içinde tek gözü açık çalışırdı. Allahtan tamamen ofis dışında bir plan çizmişti de uyuklamayacaktı en azından. Bazen planlı çalışması başına iş açsa da, bu düzeni eksik bıraktığı günlerde de bir o kadar tehlike atlatmışlığı vardı kadının. Zaman gelmiş sadece planına uymadı diye sosyal yaşantısından uzak kalmıştı. Zaman zaman da plan hazırlamadığı gün ne yapacağını tam anlamıyla tasarlamadığı için boşa geçen bir vakitler zinciriyle karşı karşıya kalmıştı.

'Ben çıkıyorum, arabanın anahtarı çekmecede.' Elfe'ye kapının girişinde duran dresuarı işaret ettiğinde anlamazca yüzüne bakmaya başladı kadın da.

'Sen?'

'Taksi ile gideceğim tatlım. Gidip alışveriş yap, daha sonra güzel bir mekanda yemek ye ve akşam beni al.' Pera'yla ayaklandığında çekmeceden anahtarı alıp avucunun içine bıraktı.

'Bence sen işe araban ile git, ben şu evinde hala yer edinememiş şeyleri dekore edeyim, yemeği sipariş etmem için açık adresi mesaj at ve akşam fare düşse kafasını açacağı buzdolabı için alışveriş yap, daha sonra da kollarıma koş. Bende alt sokaktaki aksesuar mağazasına yürüyerek hem hava almış olayım hem de şu evi biraz daha sen gibi yapayım.' Elfe'nin yorumuna gülümseyerek onay verdiğinde çantasını işaret parmağına takmış ikisine yaklaşan Nida'ya gülümsemişlerdi. Yüzünde bin parça var gibi duruyordu. Hayattan biraz ümidini kesmiş, bir miktar da akşamdan kalma haliyle birisi işe sürükleyerek götürse ancak bu halde görünebilirdi.

'Sen ortaklardansın, istersen dinlen.'

'Toplantım var ve inanır mısınız ortağı olduğum şirkette bir beyaz yakalı gibi çalışıyorum. Toplantıya gitmediğim takdirde Dağhan'dan fırça yerim.' Pera kaşlarını havalandırsa da Nida çoktan Elfe ile vedalaşmış, gitmeden önce muhakkak kendi evine gelmesi için davette bulunmuş, gelmediği durumda dün akşam geçerli ise kendi tabirince sansürsüz arkadaşlığının yalan olduğundan şüphe edeceğini de bildirmişti.

'Şirketten önce işin yoksa beni de atabilir misin?'

'Zevkle.' Arabayı işaret ederek ilerlediğinde Nida sessiz sedasız halini yolda da sürdürmüştü. Uzun zamandır gidip psikolog ile olan görüşmelerini yapıyor ve daha sonra Pera'ya bin bir türlü duygu ile gelerek kızıyordu. Sanki bu duyguları zaten adı gibi tanıyordu da ortaya çıkıp gerçekten varlıklarını görünce sinirleniyordu. Bütün bu kızgınlıklarına rağmen kadının söylediklerini harfiyen yerine getiriyordu. Neredeyse ağzından çıkan her kelime Nida için emir haline gelmişti.

O kadar ki bir ara lunaparka gitmesi gerektiğini söylediğinde hemen şimdi mi yoksa toplantıdan sonra mı yapmalıyım diye sormuşluğu bile vardı. Böylesine güçlü bir kız çocuğu, öylesine de güçlü bir kadın olacaktı. Hissediyordu Pera. O kendini bilmez egosu, yavaş yavaş gerçek bir özgüvene dönüştüğü her saniye gözlerinde görünüyordu.

'Sıradaki şanslı Deha mı yoksa Dağhan mı?' sorusuyla gülümsediğinde derinden bir nefes doldurdu ciğerlerine kadın.

'Dağhan bey. Deha bey ile daha sert şekilde bu oyunu oynayacakmışım gibi geliyor.'

'En çok zorlanacağın Deha bence. Ufak bir çocuk gibidir o, mızırdanır, şikâyet eder, derdini anlatmak yerine asabileşir. Hiçbirimiz onun sınırları olması gerektiğini düşünmedik çünkü.' Bütün samimiyetiyle aslında hata yaptıklarını bilir ama bundan da memnuniyet duyarcasına konuşan kadınla kaşlarını havalandırarak yanan kırmızı ışıkta durmuştu

'Hepiniz gördükleriniz yüzünden onu şımartmayı tercih ettiniz yani.'

'Hak ediyor şımarmayı.' Nida gülümseyerek tekrar harekete geçen araçtan başını pencereye çevirdiğinde daha çok korkmaya başlamıştı Pera. Dağhan ve Deha Kalaycı kadını bugüne kadar hiç zorlanmadığı kadar zorlayacaktı belli ki. Ne olduğu, güçlü duruşu kimsenin diline düşmeyen bir Dağhan Kalaycı ve çevresinde onu delicesine çocuklaştırmayı seven üç kişi barındıran Deha Kalaycı... Gerçi iki kardeşti onlar. Birini çözmek diğeri için daha büyük rahatlık sağlardı herhalde.

'İşin kötü yanı ikisi de birbirine hiç benzemez. Biri simsiyahtır, diğeri bembeyaz.' Nida'nın başka bir yorumuyla arabayı park ettiğinde bakışları ona dönse de ufak bir gülümseme sunarak hızlıca inmişti arabadan.

'Sana kolaylıklar diliyorum.'

'Bende size Nida hanım.' İkisi de kendi odalarına ayrıldıktan sonra masasının üzerindeki klasörlere bakarak kaşlarını havalandırdı kadın. Nereden çıktığını bilmiyordu bunların, birkaç adımda kapaklarını kaldırıp baktığında kaşları da çatılmadan edemedi ki genel asistan şefi olan Fulya başını çoktan kapıdan uzatmıştı.

Anlaşılan o ki Dağhan kendine daha sonra gelmesi gerektiğini belirtiyordu ama unuttuğu bir nokta vardı. İlk geldiği gün bu klasörleri ezberlemek uğruna evde dahi çalışmıştı Pera ve en başta da itiraz edilmeyeceği konusunda anlaşmışlardı. Odasının kapısına kadar ulaştığında asistanı gülümseyerek ayağa kalkıp kapıyı tıklatmış ardından açarak kendisine yol göstermişti.

'Pera... Benim odamda mı çalışmaya başlayacaksın, yoksa soruların mı var.'

 

Loading...
0%