Yeni Üyelik
52.
Bölüm

Bölüm 50 - İnsan Kayarken Nasıl Konuşabilir?

@biceruvar

 

'Dün akşam evlendim ben. Bak çok geçerli bir açıklama bu Devrim. Evlendim.' Az önce ekrana bakmak adına araladığı gözünü tekrar kapatıp çatallaşmış sesiyle konuştuğunda hattın diğer ucundaki adamın oflamasıyla iç çekti. Yok, hayatının beş dakikası stabil, dümdüz geçemezdi, her şekilde bir bela kendisini dönüp dolaşıp bulurdu ve bugünün talihlisi de anladığı kadarıyla her işe beraber parmak bastığı arkadaşıydı.

'İşte ben de tam o yüzden aradım.'

'Dün akşam tebrik ettin ya, yeter. Ben senden razıyım kardeşim, eyvallah en çok sen tebrik ediyorsun.' Sıkıntıyla mırıldanıp bedenini yan çevirdiğinde elini attığı yataktaki boşlukla tekrar araladı gözlerini.

'Karım kaçmış sanırım.' Kendi kendine konuşsa da dirseğinden destek alarak doğrulduğunda bakışlarını da etrafta gezdirmişti ki Pera'nın kenarda duran telefonuyla havalandırdı kaşlarını.

'Bu kadar geç aydınlanmasını beklemezdim yengenin, akıllı kadın aslında ama...'

'Yok kaçmamış.' Yine kendi paniğine karşılık verdikten sonra telefondaki Devrim aklına geldi, 'Ne istiyorsun lan sen!'

'Evlenmek.' Cevabı sıkıntılıca nefesini bırakmasına neden olduğunda aslında Dağhan için klasik bir gün demek doğru olabilirdi. Çünkü hali hazırda arkadaşı kimseye saramıyorsa bilumum inşaat konularına sarardı.

'Dört tane evin var işte, ne sendeki bu emlak merakı?'

'Dedi kendisine canı sıkılınca site yaptıran herif... Öyle değil, tabi söz konusu ben olunca bağdaştıramadın ama ben senin yaptığın gibi evlenmek istiyorum.'

'Benimle mi peki?' Devrim'in görmeyeceğini bile bile dalga geçen haliyle yataktan çıktığında adamın sıkıntılı nefes alışverişlerinin de farkındaydı.

'Senin Pera ile aranı bozup, boşanmanı sağlamak, velayet davası falan uzun iş, zaten şu saatten sonra seni ondan bir tek ölüm ayırır kardeşim. Ha Pera olmasa da sen tercihim değilsin, o yüzden saçma sapan konuşma benimle.'

'O halde neden beni bu saatte arayıp evlenmek istediğini söylediğini de açıklar mısın?' kenardaki berjerin üzerinde duran tişörtünü hızlıca başından geçirdiğinde eşofmana da tek bacağını takmıştı ki yatağa oturdu.

'Akıl alabilecek senden başka birini tanımıyorum. Tabi, pek saygıdeğer yenge bu konuda daha çok işime yarar. Size kahvaltı ısmarlayayım mı?'

'Milyarder insanlara kahvaltı ısmarlamak, çok akıllıca.'

'O lafın gelişi. Yap kardeşine bir güzellik be Dağhan'ım.' Adamın artık işi cıvıtma boyutuna doğru ilerlemesiyle derince nefes aldı.

'Pera'yı bulayım da sana dönerim.'

'Hanımcılık kazanacak tabi...' duyduğu ile göz devirerek eşofmanı tamamen giydiğinde odadan da çıkabildi sonunda ki Devrim'in sesini tekrar duymuştu. 'Sen de haklısın, kesinlikle hor görmüyorum, nereden baksan on senedir hatunun peşindesin.'

'Bunu senin dışında tek kişi duyarsa hayatını kaydırır üzerine bir de sana kayarım Devrim. Biliyorsun değil mi?'

'O kadar net şekilde haberdarım ki. En son kimse ayıkmasın diye benim uçağı istediğin gün emin olmuştum.'

'Güzel, kapat hadi.'

'Görüşürüz canım ciğerim.' Aramayı sonlandırıp basamakları yavaşça indiğinde gözleri ulaştığı salonda dolaşsa da Pera'nın burada da olmayışıyla dudaklarını ıslattı. Mutfaktan gelen tıkırtılarla bedenini bu kez o tarafa yönelttiğinde ada tezgahın kenarında çaba gösteren bedenle gülümseyerek omuzunu kapı kirişine yasladı. Bakışlarını usulca etrafta gezinirken mutfaktan bahçeye açılan kapıdan görünen kahvaltı masasıyla gülümsemesi daha da büyüdü. Devrim'in dediği gibi, on senesi, hatta daha da fazlası vardı. Hiç kimse haberdar olmasa da Pera'ya ilk rastladığında eğer ki yanında Devrim olmasa onun da haberi olmazdı zaten. Ancak suratının ortasına tava indirmişler gibi kalakaldığında o vakte kadar şaşkın, salaklaşmış, hayatında ilk kez kadın görmüş gibi tavır takınan Dağhan'a hiç rastlamayan Devrim elbette ki anlamıştı durumu. Gerçi o kendisinden daha cesur davranarak, 'Böyle mal gibi bekleyeceğimize ben gideyim senin hoşlandığını söyleyeyim.' Demişti, ancak her seferinde elinin bulaştığı o kanlı toprak yüzünden tuttuğu gibi sürüklemişti adamı.

Bu sadece tek defa da olmamıştı, Pera'ya kalbi rastladığından beri Devrim'i bu konu için sürekli sürüklemişti zaten. Hatta 25 yaşında işini yeni eline almış bir adam olarak Devrim'le kütüphanede kitaplıklar arasından kadını izlemişliği dahi vardı. Çoğu zaman Devrim'in, 'Salak mıyız biz?' gibi soruları yanı başında olsa da... Doğru dürüst ne Nida'nın, ne de Pamir'in haberi olmuştu Devrim'le görüştüklerinden ancak bir ara her hafta dip dibe saklanmışlıkları vardı onların. Antalya, Milano, Paris, İzmir, Nevşehir, Peru, Londra, Barselona birçok şehirde şu an kendinden destek talep eden arkadaşıyla beraber Pera'nın peşinde karınca edasıyla dolaşmışlardı.

'Dağhan!' kadının bağrışıyla beraber daldığı düşüncelerden şaşkınca çıktığında Pera'nın elini göğsüne bastırmış haliyle kalakaldı.

'Vallahi bir şey yapmadım ben.' Anında elleri havalanırken onun göz devirmesine tebessüm etti.

'Zebella gibi dikilmekte buna dahil mi?' kadın rahatlayan haliyle gülerek konuştuğunda Dağhan'ın kendine birkaç adımda yaklaşması uzun zaman almamıştı ki adamın kollarında buldu bedenini.

'Aynı paniği yukarıda yanımda görmeyince ben yaşadım, o yüzden bence ödeştik.' Burnunun ucuna dudaklarını bastırarak göz kırptığında Pera'da başını yana yatırarak baktı adama.

'Seninle isteyerek evlendiğimi hesaba katarsak kaçmış olamam, panik olacak bir durum söz konusu değil haliyle.' Başını kendini desteklemek istercesine sallasa da Dağhan'ın arkaya kayan gözleriyle dudaklarını birbirine bastırışına kaşlarını çattı.

'Kahvaltıyı dışarıda yapmak ister misin?'

'Hazırlıyorum.' Elindeki tahta kaşıkla tezgahı işaret ettiğinde Dağhan'da usulca başını salladı.

'Hazırlamışsın ama omlet pek bizimle kahvaltı masasına gitme yanlısı değil.' Cümlesinden sonra panikle kollarından kurtulduğu gibi arkadaki ocağa dönerek omuzlarını düşürdü Pera. Başarısızlık, kesinlikle ona göre bir durum değildi, kabullenemezdi. O kadar iyi biliyordu ki adam sadece omlet yandı diye nevri dönebilirdi kadının.

'İnanmıyorum ya! İnsan uyarır!' tavayı hızlıca ocaktan çekip altını da kapattığında Dağhan omuz silkti.

'Benim gözüm senden başka bir şey görmüyor.'

'Yanmış omlete rağmen bu kadar istikrarlı bir romantizm gösterisi yapmanı taktir ediyorum.' Kaşlarını havalandırsa da başını usul usul sallayıp tasdiklediğinde Dağhan tezgahtan destek alarak yanağını öptü.

'E kolay kolay dilini lal edecek kadın bulamaz adam sonuçta. Bende hazır kilitlenmedim yürüyeyim diyorum.'

'Koşuyorsun...'

'Güzel koşarım.' İkisi de gülmeye başladıklarında tavayı lavabonun içine bırakarak derince nefeslendi Pera.

'Tekrar omlet ya-'

'Yapma...' hızlıca belini sarıp ilerletmeye başlarken mutfaktan çıkarak üst katın merdivenlerine de ulaştılar.

'Sevgilimken, nişanlımken adam akıllı dışarı çıkamadık, omlet yapma. Hazırlanalım kahvaltıya gidelim. Bir de şey...'

'Ney...'

'Klarnet.'

'Espriden sonra neden sabah paniklediğini anladım, uyur musun? Kaçmayı düşünüyorum da.' Yatağı işaret ederek buruşmuş yüzüyle konuştuğunda Dağhan omuz silkti anında.

'Araya bir sıcaklık katayım dedim ama aşırı soğuk oldu haklısın.'

'Ne söyleyecektin peki?'

'Devrim, sabahın köründe aradı, evlenmek istiyorum diye.'

'Umarım seninle değildir.' Gülüşüyle bedenini kıyafet odasına yönlendirdiğinde Dağhan'da kendisinin isyanını hatırlayarak tebessüm etti.

'Akıl alması gerekiyormuş.'

'Senin için problem olmayacaksa kahvaltıya gideceğimiz yere gelsin.' Pera adamın kararsız halini fark ederek giysilerine göz atıp mırıldanarak omuz silktiğinde Dağhan'ın rahatlayan yüz hatlarını fark etse de iki askıyı çekip aldı.

'Hangisi?' gösterdiği iki elbiseye bir de Pera'nın yüzüne baktığında derince soluklandı. Kıskançlık damarı mı, o neydi ki canım? Dağhan'ın kafasında kurmasına bile neden olmuyordu. O iki üç dangalak bakar mı düşünceleri beyninin içinde zerre cirit atmıyordu zaten. Pera'nın tüm kıyafetlerine provoke uygulasa kendi kendilerine çekip giderler mi diye de düşünmüyordu.

'Modadan pek anlamam.' Kaçış kurtuluş için en makul seçeneği değerlendirerek mırıldandığında kadın önce elindeki askıları tekrar süzmüş ardından kendisine dönerek tek kaşını kaldırmıştı.

'Defileye çıkmayacağım zaten. Kahvaltı için hangisi uygun demek istedim.' Elbette biliyorum diye geçirdi içinden ancak daha fazla içinde kükreyenler de vardı. Mesela hangi tekstil firması bu eserlere imza atıyordu, fabrikayı yakmak çözüm olabilir miydi veya Dağhan şuracıkta kendini yaksa içindeki kıskançlık ateşinden daha çok kavrulabilir miydi?

'Ne giysen yakışır sana, hiç önemi yok.' Kadının artık inanamaz bakışlarıyla beraber derince soluklandı. Tamam kıskanacaktı, içindeki ateşte hiçbir yere gitmeyecekti fakat Pera'ya bunu da göstermeyecekti. Onun zannettiği gibi iki yıldır tanımıyordu sonuçta kadını. Bunca sene izlemiş, görmüş birisi olarak kendinden önce ve kendinden sonra diye giyimini kuşamını ayırt etmesini asla isteyemezdi, istemeyecekti de. Kendisi belki düşüne düşüne kafayı yerdi fakat Pera'nın özgürlüğüne kısıt koymaksa söz konusu işte onu yapamazdı. Sonuçta yıllar önce karşılaştığı, tutulup kaldığı kadında aynıydı, şimdi karşısındaki karısı da.

'Daha ne bahaneler bulabilirsin merak ediyorum ama zorlamayacağım seni. İkisi de olmuyor bana sevgilim.' Omuz silkip askıları tekrar yerine bıraktığında çekmeceleri de kontrol etmeye başlamıştı ki derin bir nefes aldı Dağhan.

'Niye olmuyor?' kendi dolabına ilerleyip kapağını açtığında içi rahatlamış olsa da anlamayan gözleriyle kadını süzüp eşofmanlara uzandığını görerek gülümseyip kendisi de iki parça çıkardı.

'Kilo aldığım için, belli olmuyor mu?'

'Kilo mu aldın?' Dağhan'a göre dışarıdan görünen pek bir şey yoktu. Hatta neredeyse hiç yoktu, eğer ki herhangi biri Pera'ya baksa hamile olduğunu dahi anlamazdı. Gerçi bu zayıflığın iyi olup olmadığını, gerçekten de bu kilosunun normalliği konusunda fikri yoktu ancak sorusunda ciddiydi. Dün gece çırılçıplak kollarında olan kadının kilosu falan yoktu.

'İçimi rahatlatmak için mi söylüyorsun?'

'Emin ol ki ben dengesiz bir herifim. Yani kilo almış olsan bunu direkt söylerim ama dışarıdan biri bana kalırsa hamile olduğunu dahi anlamaz.' Pera'nın kaşları inanamaz halde havalanırken bedenini de aynanın önünde bulmuştu. Yan dönüp bedenini kontrol ettiğinde gözleri de arkadan merakla kendini süzen Dağhan'ın yansımasını buldu.

'Kilo almadıysam elbiselerimin içine neden giremiyorum?' tek kaşını kaldırdığında Dağhan bilmem dercesine dudak büküp omuz silkti anında.

'Çekmiştir?'

'O elbiselerden birini dört sene önce aldım hayatım, çekmedi çekmedi de hamileliğimin dördüncü ayına girecekken mi çekti?' muhtemelen tam da destek atması gereken zamanda Dağhan arkasından sarılıp saten askılının ucunu kaldırarak aynadaki yansımaya yeniden göz attı. Bakışları Pera'nın karnında dolaşırken deminden beri görmediği o kilo mevzusuna da kaşları çatıldı.

'Harbiden ya, senin kilo alman gerekmiyor mu? Niye almıyorsun? Deva'ya dört aylık hamileyken böyle miydin sen?'

'Hatırlamıyorum.'

'Doktora gidelim. Çok saçma senin göbeğinin falan olması lazım. Hala aynısın. Bu çocuk içeride ben fit kalacağım diyerek kendini spora adamıyorsa bir problem vardır.'

'Ne kadar göbeğimin olması lazım mesela?' kadının sorusuyla dudak büküp tekrar yansımalarına baktığında elini de hafifçe ilerletip göstermişti.

'O yaptığın muhtemelen doğuracağım zaman olur.'

'Mantıken bakınca bu çocuk her hafta, hatta her gün gelişim gösteriyor. Ben geçen bir kitaba baktım mercimektir, ananastır falan bir sürü şey yazıyordu hafta hafta. Ama görüyorum ki bizimki mercimek olmakta ısrarcı. Senin söylediğin kadarıyla da mercimek olarak doğacak.' Kaşları çatılsa da Pera yüzünün her milimini izliyordu. Öyle ki Dağhan'ın gittikçe daha da dehşete kapılan mimikleriyle derin bir nefes alıp çıkardığı eşofmanı giyinip hala nemli olan saçlarını tepesinden topladı ancak Dağhan'ın giyinme odasının ortasındaki pufa oturup telefonunu karıştırdıktan sonra kulağına götürmesi bir olmuştu.

'Devrim, her zamanki yerde kahvaltı yapacağız, yarım saate orada ol.' Selam sabah vermeden karşı taraftan cevap vermesi için fırsat tanımadan telefonu kapattığında Pera'da spor ayakkabılarını giyip yeniden telefonu kulağına götüren adamı izlemeye devam etti.

'Anne.'

'Sana da günaydın, ben sana bir şey sormak için aradım.'

'İyi anne Pera'da iyi.'

'Annem Deva zaten Deha ile beraber çok çok iyi olur eminim ondan. Dur bir dakika, sorumu sorayım.'

'Şimdi Pera dört aylık hamile ya, bu kadın kilo almıyor, doğal bir şey mi bu?' Dağhan'ın sorusuyla kendisi de bacaklarını iki yana sarkıtıp adamın yanına oturduğunda kaşları havalandı. Pamir daha önce hamilelik meselesini açtığında bayağı kahkaha atmıştı, hatta karnını tutarak gülecek hale gelmişti de Pera ciddiye almamıştı. Fakat şimdi neden o denli güldüğünü o kadar iyi anlıyordu ki.

'Ha yani insandan insana değişiklik gösterir bu. Peki doktora bunun için gitsek çok mu garip olur?' az önce havalandırdığı kaşları daha çok yukarı taşınırken Dağhan elini tuttuğu gibi avucunun içine dudaklarını bastırıp derin bir nefes aldı.

'Geçen hafta gittik diye güler diyorsun... Ama normal de karşılar.'

'Sağ ol annem, tamamdır.' Telefonu kapatmasıyla bakışları Pera'yı bulduğunda onun ne diyor dercesine başını sağa sola sallamasıyla derin bir nefes aldı.

'Her insan bir olmadığı için her hamilelikte bir olmaz dedi, kahkaha attıktan sonra.'

'Peki doktor meselesi?'

'Gidin tabi kadına da eğlence çıkar havası değişir dedi o konuda da. Sonra da yeni babasın sonuçta normal karşılayabilir geçen hafta gitmiş olsanız da dedi. Bu kontrollerin arası niye bu kadar uzun, neden her hafta gitmiyoruz biz?'

'Radyasyon muhtemelen ilk etkendir ama dokuz ay olan bir süreçte tehlike yoksa neden her hafta gidelim?'

'Sağlıklı mı görmek için.' kaşlarını havalandırıp Pera'yı süzdüğünde onun gülümseyerek kolunu öpmesi ve ayaklanması bir olmuştu.

'Senin dokuz doğuracağını düşündük ya biz...' Dağhan usulca başını sallayıp onayladığında Pera adamın elini tuttuğu gibi çekiştirmeye başladı.

'Sen anladığım kadarıyla dokuz değil, on dokuz, yirmi dokuz, hatta kırk dokuz doğuracaksın. Bence benim değil, senin hamileliğine odaklanalım.'

'Dalga mı geçiyorsun benimle?' odadaki telefonunu ve çantasını aldığında merdivenleri de inmişlerdi ki Pera sakince başını sallayıp onayladı adamı.

'Sevgilim, hamileyim. Yani hasta değilim, yemek yiyip su içebiliyorum, ilaç kullanmıyorum. Her hafta hastaneye taşınmamızı gerektirecek bir durum çok şükür ki yok. O yüzden, sakinleşsen mi acaba?'

'Bende her hafta baba olmuyorum sonuçta, biraz panik atak imkanına sahip olsam mı acaba?' birbirleriyle uğraşarak geldikleri arabaya yerleştiklerinde Pera gülerek kemerini taktı.

'Ol hayatım, ol sevgilim. Hadi gönder gelsin panik atağını, sendeyim.'

'Ben kitaplardan anlamıyorum ne dediklerini. Baba değil doktor olacağım sanki Latinceler havada uçuşuyor.' Kadın anlayışla başını salladığında arabanın içini de kısık seste müziğin esir almasını sağlayarak düşünen adama odaklandı.

'Şimdi, ben anlamadığım için sen bana kısaca özet geçsene.'

'Peki... Gerekliliği olmadığı için üç haftada, dört haftada bir doktora gitmemiz yeterli. Herhangi bir problem olursa Zerrin hanım zaten sıklaştırır. İlerleyen dönemlerde bu iki haftaya da inecek bir haftaya da. Buraya kadar tamam mıyız?'

'Tamamız da madem tehlike yoksa üç dört hafta yetiyor niye ilerleyen dönemlerde tek haftaya iniyor? Tehlikeli bir mevzu mu olacak yoksa?' baktığı adam ciddi anlamda tuğla gibi kitapları öğrenebilecek biriyken şimdi neden fikir yürütemiyordu anlamıyordu ki Pera.

'Doğuracağım çünkü Dağhan... Tehlike olacak ama bebek veya benimle ilgili değil, bizim uykumuzla ilgili, o da doğduktan sonra zaten.'

'Anladım güzelim. Peki geçen gittiğimizde senden kan falan aldılar, test mest dediler, hala hamileliğini mi kanıtlamaya çalışıyorlar?' duyduğu soruyla kahkahasını tutamadı Pera. Zerrin hanımın yanında kaşlarını çatıp kadına bakmasından anlamalıydı. Orada hiç sesini çıkarmadan öylece kadının kullandığı her terimde bir kendine bir doktora bakarken Zerrin hanıma daha açık konuşması için bir şey söylemeliydi kesinlikle.

'Hayır... Senin anlayacağın dilde herhangi bir kromozom problemi var mı, risk var mı ona bakıldı ve sen sormadan söyleyeyim, sıkıntı yok.'

'Güzel... Peki bir şey daha.' Başını yine salladığında Dağhan dudaklarını ıslatıp göz ucuyla baktığı kadının elini tuttu.

'Senin canın yanıyor mu?'

'Şu an mı?'

'Genel olarak, test falan yapılırken, bundan sonra yapılacakken veya şimdi, herhangi bir şekilde.'

'Hayır. Dağhan çevrende gerçekten doğum yapan birine denk gelmedin mi? En kötü hastaneye gittiğinde karşılaşmadın mı?'

'Zerrin hanımdan hamile olduğunu öğrendiğim ana kadar yolum düşmedi o tarafa. Çevremde de hamile herhangi biri olmadı. Zaten Deha'nın doğduğu zamanı pek hatırlamıyorum. Bir tek şirkette çalışan vardı, o hamileydi, ne kadarlık hamile bilmiyorum ama işlerin onun için zor olduğunu fark edince insan kaynaklarıyla görüştüm, evden çalıştı doğum yapıp çocuk büyüyene kadar. Onun da çocuğu şu an üç yaşında sanırım.' Omuz silkip geldikleri alanla arabayı park ettiğinde derin bir solukla beraber Pera'ya çevirdi gözlerini.

'Pera, canın gerçekten yanmıyor değil mi?'

'Yanmıyor, hem de hiç yanmıyor Dağhan. Eğer canım acısa söylerim.'

'Söz ver ama, kesin söyleyeceksin. O gün ağrın varken söylememiştin bacakların tutmayana kadar.'

'Söz.' Başını usulca sallayıp gülümsediğinde Dağhan'da tebessümüyle indi arabadan. Derin derin nefesler almaya doğururken değil tam da bugünlerde ihtiyacı vardı kadının. Her türlü duruma müdahale edip sakinleştirecek potansiyeli varken Dağhan'ı durgunlaştırma imkanı pek mümkün görünmüyordu. Oysa Pera'yı dümdüz bir rahat bıraksalar sonuna kadar tek başına giderdi ancak her fırsatta iyi niyetleriyle destek çıkma çabasında oluşları bir miktar kadını da yoruyordu.

Zaten kadın başlı başına böyle zamanlarda çığlık atacak seviyeye gelmez miydi? Kına, düğün, doğum gibi anlarda iyi niyetiyle dahi yaklaşanlar boğazını sıkarcasına bir iz bırakırdı üzerinde. Sevdiği adamların paniklerine mi odaklansınlar, kendi hislerine mi, yoksa çevrenin gazabını mı geri püskürtsün hesap edemeyecek hale gelerek elli parçaya ayrılıyorlardı. Eşleri ne yapayım, ne edeyim diyerek dolaşırken yakın çevresindeki insanlar genel olarak bak bu yararlı, bak bunu yapma, aman dikkat et, aman otur aman kalk diyerek balataları sıyırmasını sağlardı. Kadın olmak başlı başına parçalara bölünüp sonra kendisini yine kendi başına kimseye fark ettirmeden yap boz gibi birleştirmekten ibaret gibiydi. Tüm bu esnada gücünün bilincinde, aklının salimliğinden emin olsa da robotlaşabilirdi.

Bakışları Dağhan'ın bir yandan Devrim'e laf yetiştirmesi ve aynı zamanda da tabağına sürekli eklemeler yapmasında dolaştığında kollarını göğsünde bağlayarak izlemeye devam etti. Dağhan ne zaman kendine gelecek ve tabağın tepeleme dolduğunu anlayacaktı merak ediyordu doğrusu. Tabi diğer taraftan da Devrim'in bana salağa anlatır gibi anlatın bakışlarının, ha anladım evresine hangi vakit ulaşarak Nirvana'da gibi gülümseyeceğini öğrenmek istiyordu.

'Sen bekleme yapma devam et. Ben laf yetiştiririm.' Tabağı hafriyat kamyonuna çevirdiği yetmiyor gibi kenardaki çatalı da eline tutuşturduğunda çevreye baktı Pera. Birazdan herhangi bir yerden mama önlüğü gelip boynuna takılabilirdi herhalde.

'İlerde sağa çekeyim mi?'

'Ha?' sorusuyla Dağhan şaşkınca döndüğünde gülümsemesini göstererek baktı adama.

'Bekleme yapma devam et dedin ya, tır şoförü gibi hissettim kendimi, ehliyet kontrolü için ilerideki ekip otosuna doğru sağa çekeyim mi diyorum?'

'Güzelim acaba bana laf sokacağına kahvaltı mı yapsan?'

'Yaklaşık yarım saat önce kahvaltımı tamamladım zaten.' Yine bileğinin içine dönmüş saatini kontrol ederek mırıldandığında zaman Dağhan çatık kaşlarıyla süzdü kendini.

'Bir şey yemedin ki.'

'Sizinle kıyaslamak gibi bir hataya düşme bence. Bana göre masanın yarısını yedim zaten.' Ciddiydi Pera. Zaten son bir saattir iki adamda durmaksızın konuşuyorlardı, kadın da hali hazırda bunu fırsat bilerek kendi kahvaltısını yapmıştı. Dağhan'a göre bir şey yememiş olsa da kendisine göre iki canlılık kenarda dursun beş altı canlı kadar yemişti.

'Kardeşim kusura bakma ama Pera doğru söylüyor. Yengenin iki bileğini yan yana koyup senin bileğinle ölçsek seninki daha büyük gözükür. Biraz müsaade etsen de midesiyle arasındaki münasebet onu mu ilgilendirse?'

'Sen sus oğlum. Sabahın köründe aradın, akıl danışacağım dedin kaç yıldır bildiğim aşkını anlatıyorsun. Acaba senin de beyninle arandaki münasebet seni mi ilgilendirmeye başlasa?'

'Kalbimi kırıyorsun, ben sana böyle mi yaptım?' Dağhan dik dik adama bakmaya başladığında Devrim yalancı gülümsemesiyle Pera'nın anlamaya çalışan haline döndü.

'Bu adam içerideyken kafamın etini yedi. Aman çok seviyorum, aman Pera'sız olmaz diye. Tabi sen benim nasıl yandığımı nasıl bileceksin yenge... Ah ah...' elindeki çay bardağını bir anda tepesine diktiğinde gırtlağını yakıp geçen sıvıyla yüzünü buruşturdu anında. Kurtarışı kesin, ucu açık olmayan şekilde tamamlanmıştı ama bundan sonra gırtlağını hiçbir doktor tedavi edemezdi muhtemelen.

'Bu kadar sıcak çay mı olur be!'

'Paşa çayı içseydin kardeşim?' Dağhan dirseklerini masaya yaslayarak Pera'nın görmeyeceği halde gözlerini büyüttüğünde Devrim gülümseyerek baktı adama. Bu kadar zaman ölmemişti de Nida teklifinin yüzde yirmi beşlik kısmını kabul ettiği zaman Dağhan'ın gırtlağını sıkma ihtimali hiç hoşuna gitmiyordu.

'Gururumu okşadı. Da... Sen ne aklı alacaksın?' Pera da sonunda konuya müdahil olma kararına vardığında Devrim derin bir nefes alarak kollarını masaya yaslayıp tazelenen çayını da parmakları arasına aldı.

'Şimdi şöyle, Nida benim teklifimi kabul etti ancak bana güvenene kadar magazine malzeme olmayacağını da söyledi.'

'Aşırı mantıklı bir hareket.' Dağhan başını sallayarak Nida'yı desteklediğini belli ederken Devrim göz devirip tekrar Pera'nın hala dikkatle dinleyen haline döndü.

'Ben mekanlardan çıkmayan bir adamım, yani bazı şeylerin üzerini kapatmak zengin, fütursuz, adap bilmeyen adamken kolay olduğu için öyle lanse edilmeyi tercih ediyorum diyelim.' Kadın başını anlayışla sallarken Devrim derin bir nefes çekti.

'Süreyya amcanın Nida'nın kabul ettiğinden de haberi var. Kayınpederimle efsane anlaşıyoruz sonuçta. Problem şurada başlıyor, ben aynı kalemden devam eder bara düşersem Süreyya amca ile aram bozulur, gitmezsem basın sevgilim olduğunu anlayarak yakamı bırakmaz ve o sevgilimin de Nida olduğu ortaya çıkar, bu durumda da Nida ile aram bozulur. Yani iki uçlu bir değnek var elimde ve her türlü batıyorum.'

'İyi de bunun çözümü çok basit.' Pera omuz silktiğinde Dağhan havalandırdığı kaşlarıyla arkadaşından Pera'ya çevirmişti ki Devrim'in gözleri çoktan parlamaya başlamıştı.

'Sabah sahilde karşılaştığımızda bunları kıskanıyorum demiştim ya çok samimiydim. Senin gibi bir cevheri ben nasıl kocana halkla ilişkiler müdürü olarak kaptırdım be yenge. Ne yapacağım?'

'Süreyya bey Manya'yı tanıyor mu?'

'Tanır tabi, hatta Nida'yı sevdiği gibi sever de. Ama konumuzla ne alakası var?'

'Sen şimdi herhangi bir arkadaşınla o mekanlarda basılırsan Süreyya bey haliyle kızar, yanlış anlar. Ama sen Süreyya beye bu durumu anlatır, daha sonra da magazine sürekli Manya ile yakalanırsan ne Süreyya bey ile aran bozulur ne de Nida'yla.' Dağhan anında kahkaha attığında Devrim düşmüş omuzlarıyla geriye çekilerek baktı bu kez Pera'ya.

'Gerçekten her yıldız bir gün kayarmış.'

'Ne oldu ya? Gayet mantıklı.'

'Mantık kısmı Manya ile bölümünden sonra yok oldu. Ayaklarından tavana çaksa Manya bunu kabul etmez.' Dağhan kahkahasının arasında sonunda konuştuğunda Pera tek kaşını kaldırarak baktı kocasına.

'Niye ki? Çalışanı sonuçta.'

'Manya benim çalışanım değil ki, manevi kardeşim. Hem aç bir magazine bak, benim haberlerime göz gezdir, sonra onu yirmi-' Devrim'in gözleri Dağhan'ın ciddi misin der gibi olan bakışlarını bulduğunda iç çekip devam etti konuşmasına, 'otuz ile çarp, o model tam olarak Manya.'

'Senden daha fena?'

'O çapkınlığa yeni bir bakış açısı, yeni bir dünya enlem ve boylamı. Ha Prada'nın marka değeri, ha Manya'nın çapkınlığının etiketi. Dünya devi o.'

'E bu durumda neden basında seninle gözükmek istemesin?'

'Çünkü Manya basına asla yansımamış bir yüz. O haber olmaz, tanınmaz, bir gittiği mekana ikinci kez gitmez, eğer ki gidecekse o mekanda çapkınlık yapmaz. Devrim'le magazine düşmesi ona kafayı takmış onlarca manyağın izini bulmaları demek. Manya'nın isminin eş anlamlısı ansiklopedilere manyak olarak geçmeli.'

'İyi de niye yapıyor ki öyle bir şey?' Pera Dağhan'ın açıklamasıyla kaşlarını havalandırıp mırıldandığında Devrim'den cevap gecikmemişti.

'O tarz bir cins ne yaparsın...'

'Senin pek fırsatın olmadı tanımaya. İnsanları uzun süre hayatında tutmayı sevmez pek, hani bakma çapkınlık dediğimize öyle bir şey değil. Beraber olma mevzusu da yok, gece barda takılır, eğlenir, hesabını öder kaçar. Bazen mevzu otele falan uzanıyor, öyle durumlarda da Devrim odayı basıyor. Herhalde en uzun süre Devrim'e tahammül edebildi, o da hızlı bir yaşantı olduğu için.'

'Hızlı?'

'İşte atlamalı kopmalı, ne bileyim patlamalı, heyecanlı yani.'

'Öyle deme ama Mualla da uzun süre katlandıkları arasında.' Devrim'in mırıldanmasıyla Pera tekrar kaşlarını çattı.

'Mualla kim? Eğer makul biriyse onunla yap bu planı?'

'Manya'nın kedisi, öldü gerçi. Hem Manya bu mevzuyu kabul etse de Nida için olduğunu öğrenince hayatta yapmaz.' Devrim umutsuzca omuzlarını silktiğinde Pera derin bir nefes aldı.

'O niye?'

'Sevmez Nida'yı, daha doğrusu anlaşamazlar. Nida prensestir, Manya kaçık. Nida beni sevmez ve bunu belli eder, Manya çok sever belli etmez. Nida bana bağırır, Manya ona bağırır. Daha onlarca şey sayabilirim.'

'Ne oldu ki sevmiyor?'

'Aslında elle tutulur bir şey olmadı. Bana çektirdiği için sevmiyor, tabi beni prenses peri olarak görüyor birazda, manevi de olsa abisiyiz be.'

'Gelin görümce savaşları.' Pera kıkırdayarak mırıldandığında iki adamda başlarını sallayarak onay verdiler. Anlaşılması zor da olsa ortak karara varabildikleri sınırlı sayıda an vardı. Genel olarak aynı ortam içerisinde birbirlerinin yüzlerine dahi bakmazlardı. Öyle inat ederlerdi ki şu cemiyet hayatında bir araya gelmeleri gereken davet varsa ikisi de birbirlerine rastlayacaklarını düşünerek gitmezlerdi. Başlarda Manya konuya müdahil olmayarak pek umursamasa da yıllar içinde Devrim aşkından kendini dağa taşa vuracak potansiyele gelip, Nida'da adamın yüzüne bakmıyor olunca inatlaşma başlamıştı.

'Pırıltılı fikrin sadece bu mu sevgili yengecim?'

'Sosyal medya, medyatik kimliğinin öncüsüdür...'

'Benim yüzsüzlüğümün ölçüsü o.'

'Hayır... Sosyal medyayla her detayı çözersin. Birine üstü kapalı sallamak istersen sallarsın, övmek istersen översin, aşık olduğunu açıklamak istersen açıklarsın ama kim olduğunu göstermezsin. Sen istemezsen kimse de bulamaz.' Pera kendi kafasında düşüncelere daldığında Devrim tek kaşını kaldırıp gözlerini Dağhan'a çevirdi.

'Karın iyi mi? Çünkü açıkça yüzsüzlüğümün ölçüsü dedim. Hayır söylemek istemiyorum ama sosyal medyada şerefsiz bir piç gibi görünüyorum ben.'

'Aç sosyal medyanı.' Pera sandalyesini masaya daha çok yaklaştırıp uzaklara diktiği bakışlarını Devrim'e çevirdiğinde adam anlamasa da hızla eline uzanıp telefonu aldı. Profile göz atarak silinmesi gerekenleri bir çırpıda arşivlediğinde telefonu tekrar Devrim'e uzatıp işaret parmağını havalandırdı.

'Tek bir kadınla fotoğraf, story falan paylaşmak yok artık. Yarın sabah kuşağına düşersin, merak etmeye başlarlar. Bir hafta sonra Nida'yı ikna edebilirsen sadece el ele olunan bir fotoğraf paylaşırsın, altına da kamyon arkası falan bir şeyler yapıştır.'

'Ne gibi?'

'Ne bileyim ara bul, seni kimseyle paylaşamam, seni kendime sakladım falan. Magazin senden bir şeyler çıktığını görünce bir hafta daha susar bekler. Bara gitmekte yok artık, illa gideceksen restoran çıkışında falan yakalan ama iş yaptığın insanlarla, içlerinde kadın olsun lütfen. İki hafta boyunca Nida hala ikna olmazsa...' düşünürcesine tekrar bakışlarını ileriye dikip gözlerini kıstığında derin bir nefes alıp yüzünü buruşturarak döndü iki adama. 'O zaman battı balık yan gider.'

'Bu söylediğin durumda Nida'nın dediği olur, Süreyya amcanın gururunu okşarım tamam, güzel ama sonrasında balığın battığı halde yan gitmesi sansasyonel bir durum olur.'

'Onu battıktan sonra planlarız. Bu süreçte Nida'ya karşı biraz daha olgun davranmanı istesem, çok mu garip olur?'

'Ben kadını görünce suyu nasıl içeceğimi unutuyorum Pera. Senin bu isteğin bana para kazanma demek gibi bir şey.'

'Para kazanmamak çok kolay, çalışmazsın olur biter.' Kadın omuz silktiğinde Devrim gözlerini devirip Dağhan'a dönerek işaret parmağıyla Pera'yı gösterdi.

'Bu kadın hala zengin olduğunun farkında değil mi senin?'

'Ne alaka Devrim?' gözlerini büyütüp baksa da adamın gözleri kendisini bulduğunda derin bir nefes aldığını fark etti.

'Pera, yaklaşık iki saattir oturuyoruz burada, ben burada otururken dakikada milyarlar kazanıyorum. Kocan da öyle. Ve şu an çalışmıyoruz gördüğün üzere.'

'O zaman niye işe gidiyorsunuz?' kadın bilmişlikle mırıldandığında ikisinin yüzündeki gülümseme daha çok ortaya döküldü.

'Zenginiz çünkü.'

'Zenginsen ve böylece para kazanıyorsan neden gidiyorsun işte.'

'Yapacak daha eğlenceli bir şey yok. Şımarıklıktan sadece.' Gözleri istemsizce Dağhan'a döndüğünde onun da başını onaylayarak sallamasıyla derin bir nefes aldı.

'Ama ben ne zaman Dağhan'ın odasına gitsem çalışıyor oluyor?'

'Şirketime gelsen beni de aynı halde bulursun. Dediğim gibi daha eğlenceli bir şey yok. Hem kim istediği zaman hesap vermeden çıkıp gideceği bir iş yerine gitmek istemez ki?'

'Zengin züppesi...' yüzünü buruşturup mırıldandığında Devrim sırıtarak arkadaşını işaret etti anında.

'Kocan da benim gibi...'

'Üzgünüm ama katılmak zorundayım güzelim.'

'Toplantılar, anlaşmalar, organizasyonlar...'

'Hepsi basit prosedürlerden ibaret. Zaten kim hangi şirkete iş verecek, kim neresi ile anlaşma sağlayacak belli. Arada sırada toplanırız geliriz, ki bu klasik iş toplantılarıdır, birbirimizi pohpohlarız, tebriklerimizi sunarız, oldu bitti. Anlaşma yaptığımız insanlarla sosyal yaşantımızda eşofmanlarla maç izliyoruz, halı saha yapıyoruz, maksimum mücadelemiz beğendiğimiz bir ev, arazi falan olursa o da o insanlardan birisininse eğer devre arasında pazarlık yapmamız. Yeni piyasaya giren çok çalışır, bizim etiketimiz de kalıbımızda belli.' Devrim'in gayet rahat şekilde konuşmasıyla Pera kaşlarını havalandırıp Dağhan'a baktı.

'O lansmanın mantığı yoktu ki o zaman.'

'Yoooo... Orada dur işte. Çok mantığı vardı. Kural bir, bu dünyada havanı attığın kadar varsın. O lansmanı yalıda değil de herhangi bir bahçede yapmış olsaydınız şirket hisseleri yarı yarıya düşerdi. Kural iki, cemiyet hayatına çalışan değil de ev kadını vasfıyla katılanlar da vardır ve onların hem kendilerini göstermek, hem de ortam tespiti yapabilmeleri için bir alan yaratman şarttır. Aksi takdirde hayatın kayar. Biz erkek erkeğe anlaşıyoruz ama siz kadınlar kolayca aklımıza girip aramızı bozabiliyorsunuz. Onların birbirlerine kıyafetlerini, yeni aldıkları ayakkabıları anlatma olanakları olmasaydı kocanı tanıma fırsatı da yakalayamazlardı, bu fırsat olmazsa toplantı diyerek her maç izlemeye çıktıklarında acaba aldatıyor mu algısı olurdu, o algıda olursa iş yaptığımız insanların başlarının eti yenir ve sonunda uzaklaşmaya başlarlardı. Kural üç, köklü bir aileden gelsen de, iflas bayrağı çekerken, konkordato uygulanırken bir davet hızla yükselmeni sağlar. Kısacası paranın bittiğini gösteremezsin.'

'Gerçek mi tüm bunlar?' Pera şaşkınca Dağhan'a baktığında o usul usul başını salladı.

'Maalesef gerçek.'

'O lansmana benzeyen düzinelerce organizasyon anlamına geliyor bu.'

'Yok, tam olarak öyle değil. Lansman çok güzel bir etki sağladı, yeni düğün mevzusu oldu, bundan sonrası saçma sapan öğlen kahvaltısı teklifleri, yat gezileri, tatildeyken ummadığın anda karşına çıkacak aslında planlı şekilde o karşılaşmayı ayarlamış iş yapmak isteyen insanlar, samimiyetsiz samimiyetler...'

'Gerçekten bunu yapıyorlar mı? Yani tatildeyken bir anda karşına çıkan oluyor mu, planlanmış şekilde?' kadın tek kaşını kaldırdığında adam omuz silkerek gülümsedi.

'Dağhan İsviçre'de snowboard yaparken anlaşmasını reddettiği bir firmanın genel müdürü rastlaşmış gibi yanında bitti üç sene önce.'

'İnsan kayarken nasıl konuşabilir?' Pera şaşkınlıkla Devrim'e baktığında kahkaha attı adam anında.

'Normal şekilde kayarken yaparsın da snowboard yaparken pek mümkün olmuyor tabi ama o bunu bilmiyordu. Gerçi, kaymayı da bilmiyordu, bariyerlere çarptığında anlamış oldu.' Dağhan göz devirip konuşurken Devrim hala gülmeye devam ediyordu.

'Şaka yapıyorsunuz...'

'Bende sağlık ekiplerini çağırdıktan sonra başındaki kaskı çıkardıklarında şaka olduğunu düşündüm ama değildi maalesef.'

'Niye anlatmadın ki sen bunları, daha neler var neler. Biz sosyal hayatta fazla bir arada görünmeyiz ama bu meseleler hep beraberken başımıza gelir. Bacası temizlenmedi dediğimiz halde şömine yakma çabasına girenler, bu hemen öğrenilecek bir durum değil diye uyarmış olmamıza rağmen eğitim almadan sörfe kalkışanlar, arabalar konusunda sadece kontaktan çalıştığından haberdar olanlarla araba tanıtımlarında karşılaşmamız, yükseklik korkusu olanların eşlik etmek için yamaç paraşütüne kalkışıp havada bayılmaları... Daha neler neler...' Devrim kaşlarını havalandırıp başını salladığında iki elini de havaya kaldırarak ufak bir reverans yaptı.

'Burası sirk çadırı yengecim, potansiyel olarak sirk kültürüne hayvanlar için karşı olsak da böyle aksiyonlarla karşılaşıyoruz ve sende artık bir cemiyet gelini olduğuna göre başarılarının devamını diliyorum.'

'Ben ne alakayım ki, hiç işim olmaz.'

'Kafası pırıl pırıl...' Devrim mırıldansa da Pera'nın gözleri Dağhan'daydı ancak adamın hiç umut vadeden bakışları var gibi görünmüyordu.

'Üzgünüm güzelim ama sık sık karşılaşacaksın.'

'Ama...'

'İnan elimde olan bir şey değil, senin yapmanı gerektirecek bir durum söz konusu değil elbette ki. Fakat anlaşma revize toplantıları yaklaştığında iş yaptığımız insanlara bir yerde rastlarsan o garip şeyi hissedeceksin zaten.'

'E siz anlaşmalar zaten belli dediniz...'

'Belli ancak risk her zaman vardır. Şöyle düşün, birisi ile anlaşma yapacağım, benim yönettiğim iki şirket var, yani baktığında yıkılmayı bırak sarsılmayız bile o yüzden o sözleşmeye ihtiyacı olan biz değiliz. Bu durumda eşinin veya kendisinin herhangi bir davranışı sana karşı absürt olursa kaybedeceğim para umurumda olmaz, tazminatını da öder anlaşmayı feshederim. Haliyle seni el üzerinde tutmak zorunda hissedecekler. Bu bir tek seni kapsamıyor, Nida, Pamir, evlendiklerinde onların ailesi veya hali hazırda şu an olan aileleri de aynı şekilde.'

Sağlam kafa, sessizlik, sakinlik ve huzur içerisinde diye düşündüğü evliliğini birkaç saatte iki adam da toz bulutu gibi bir hale getirmişti. Pera gayet normal bir şekilde olağan hayatlarına devam edecekken her dakika ensesinde nefes hissedebilecek olmanın tedirginliğinden mi kavrulsun, yoksa insanların işleri ile değil de böyle ucuz numaralara çaba harcamalarına mı yansın aşırı kararsızdı şu an. Geriye çekilip düşündüğünde, gelinlik, tüm o alışverişler esnasında kimseciklere yaklaşmamıştı fakat o durumda da asıl mevzu magazin olduğu için Dağhan sağ olsun bir ordu korumayla gezmelerine neden olmuştu.

Düğünün üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen hala dinlenebilmiş hissetmiyordu Pera kendisini. Üstelik o kahvaltı da Devrim ve Dağhan'ın anlattıkları aklından geçince ısrar edilen balayı fikrini de bir süre rafa kaldırmak istemişti. E durum bu olunca da haliyle evden dışarı çıkma gafletinde pek bulunmamışlardı.

'Fındık, öpücük.' Dağhan Deva'nın açtığı kapıyla anında kıza seslendiğinde ufak bedeni cebelleştiği kapıyı bırakıp hızlıca ikisinin de yanaklarını sulu sulu öperek indi arabadan.

'Bakıyorum anlaşıyorsunuz...' Pera okulun kapısından giren kızıyla hareket eden araçta bakışlarını Dağhan'a çevirdiğinde adam usulca omuz silkti.

'Akşamları alırken müthiş bir iradesi oluyor ve bu konuda çok ciddiyim, aşırı iyi oyuncu.'

'Nasıl yani?'

'Yani o baba kız meselelerinde uyarılarıma gıcıkta olsa çok güzel rol kesiyor, sanki beni deli dehşet seviyor gibi. Görsen aklın durur.'

'Deva seni gerçekten seviyor hayatım.'

'Pera'cım, Deva'nın beni sevdiğini biliyorum ama Nida'nın veya senin babanızla yaşadığınız aşkı yaşamıyor benimle. Gerçekçi olalım lütfen.' Arabasını şirketin ön kapısında durdurduğunda kemerini de çözüp kaşlarını havalandırdı. Gerçekler acıydı ancak hayatın içindeki yegane detaylardı sonuçta. Hem bu meseleye alışmıştı, Deva herkesin ortasında kendisine deli divane olur sonra da arabada kafa kafaya kalınca sessizliğini korurdu. O ufaklığın da huyu buydu. Çıktıkları basamaklardan sonra tüm gözler kendi üstlerindeyken asansöre ilerleyip hızla kata çıktılar. Daha asansör kapısı açılır açılmaz karşılarında beliren Ezgi ve Gökhan ikilisiyle kaşları havalandı anında.

'Günaydın Dağhan bey, Pera hanım günaydın.' Ezgi'nin yüzündeki güllerle Pera usulca başını sallayıp karşılık verdiğinde parmakları Dağhan'ın parmaklarından kopmak üzere olsa da daha sıkı kavrandığında bakışlarını adama çevirdi.

'Söylediğim meseleyi hallettiniz mi Ezgi?'

'Yarım saate tamamlanmış olacak, verdiğiniz bilgilere göre birazcık detaylı çalışmamız gerekti, malum hijyen koşulları.'

'Sıkıntı değil, Gökhan, Pera hanım benim odada bir sıkıntı olursa direkt oraya gel olur mu?'

'Tabi Dağhan bey.' Ne döndüğünü anlamasa da Dağhan'ın hala elini sıkıca tutan parmaklarıyla adamla beraber hareket etmek zorunda kaldığında sessiz sakin ince koridordan ilerleyerek sonunda odaya ulaşmışlardı.

'Genel kurul üyeleriyle olacak toplantınıza kadar bir şeyler alır mıydınız?' Ezgi'de kapatıp kapatmamak arasında kaldığı kapıdan mırıldanırken Pera üzerindeki ceketi çıkarıp koltuğa bırakarak başını sağa sola salladı. Gram anlamamıştı neden burada olduğunu gerçi.

'Kahve, sade.'

'Hemen.' Kadın gülümseyerek dışarı çıktığında Pera'nın bakışları bu kez Dağhan'ın koltuğuna yerleşen bedenine döndü.

'Neden odamda değilim sorabilir miyim?'

'Odanı değiştiriyorlar çünkü.' Kaşları istemsizce çatılırken masanın önündeki koltuğa yerleşerek izlemeye devam etti Dağhan'ı.

'Kovuldum mu?'

'Öncelikle kendi şirketinden kovulamazsın, usulsüzlüğün yoksa ve iflas edip hisselerini satmamışsan. Daha sonra... Odanı değiştirmelerini ben istedim. İşine elbette karışamam güzelim ancak sen benim karımsın, ortak zümrede olamaz odan.'

'Odamı seviyorum...'

'Eminim yeni odanı da seversin.' Ezgi'nin sakince içeri girip kahveyle beraber üst üste dosya bırakmasının ardından çıkmasını beklediklerinde Pera dudaklarını ıslatarak döndü Dağhan'a.

'Bu ayrımcılık, karınım diye neden olduğum alanı değiştiriyoruz ki?'

'Evet, ayrımcılık. Pozitif falan da değil yani, dümdüz ayırt ediyorum ki etmem de gerekiyor.'

'Bu davranışını pozitif diyerek kurtarmayacaksın da yani?'

'Kurtarmalık bir durum söz konusu değil ki. Karımsın, soyadın artık Kalaycı, yani Alarie'den sonra en azından, kimseye bir şey kanıtlamaya da ihtiyacım yok. Doğal bir işleyiş olarak ortak alanda değil, yönetim kısmında olman gerekiyor.'

'Ben sizin bir tık altınızda olan yönetici düzeyindeyim, yani çok anlamsız bu hareket.'

'Kim dedi bir tık altta olduğunu?' Dağhan sandalyeye yaslanıp kahvesinden bir yudum alarak göz kırptığında gülüşü dudaklarında yer edinmişti ki Pera'nın anlam verememiş olmasına da kahkaha atmak istiyordu.

'Tekrar rahatsız ediyorum ama Nida hanım ve Pamir bey toplantı odasına geçiyorlar Dağhan bey, Deha bey de asansörde.' Ezgi'nin sesine rağmen Pera adamı çözmeye çalışan bakışlarını çevirmemişti ki onun usulca başını sallayıp onay vermesiyle derince soluklandı. İstemiyordu, ayrıştırılmayı, farklı bir yere konulmayı istemiyordu. Sadece ve sadece işini hakkıyla yapıp, yeni aldığı o soyadının etkisiyle değil de gerçekten bileğinin hakkıyla ismi geçsin istiyordu şirketin içerisinde.

'Ezgi, özel asistanlar girmeyecek toplantıya, öğle arasına erkenden çıkabilirsin, uzun sürer işimiz. Hadi bakalım.' Hala süzdüğü adam elini kaldırarak kendinin de harekete geçmesini sağladığında masanın etrafını dolaşarak yeniden parmaklarını kenetlemişti.

'Bu mesele burada kapanmadı sevgilim.' Çıktıkları koridorla dudaklarının arasından fısıldadığında Dağhan gülerek yandan bir bakış attı.

'Sen öyle zannediyorsun güzelim.'

Duydukları, önündeki dosyalar, karşısında rahatça oturan dört beden hiçbirine akıl sır erdiremiyordu. Öyle ki bir kağıtlar, bir de bedenler arasında dolaştırdığı gözleri durmaksızın kendini tekrar ederken Dağhan'ın uzattığı kalemle kaşları çatıldı.

'Manyak mısınız siz?'

 

Loading...
0%