@biceruvar
|
Merhabalar... Bu kez arayı çok açmadan geldim sizlere. Benim için hem bir kadının dişinin olduğunu hatırlatan hem de gülüşünü anlatan bir bölüm oldu diyebilirim. Size kocaman kocaman lütfen diyerek bıraktığım şarkıyı da dinlemenizi isterim, çünkü enteresan şekilde Pera ve Dağhan'ı anlatır gibi geldi parça bana. O yüzden lütfen dinleyin... Bir Müzeyyen Senar şarkısı zaten çocukluğumun bana en güzel zamanlarını hatırlatırken Dedublüman grubunun yorumu da müthiş olmuş... Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın... Instagram: BiCeruVar ------------------------------------------------ 'Bu mesele burada kapanmadı sevgilim.' Çıktıkları koridorla dudaklarının arasından fısıldadığında Dağhan gülerek yandan bir bakış attı. 'Sen öyle zannediyorsun güzelim.' Duydukları, önündeki dosyalar, karşısında rahatça oturan dört beden hiçbirine akıl sır erdiremiyordu. Öyle ki bir kağıtlar, bir de bedenler arasında dolaştırdığı gözleri durmaksızın kendini tekrar ederken Dağhan'ın uzattığı kalemle kaşları çatıldı. 'Manyak mısınız siz?' gözünün kaydığı kalemi almadan çatık kaşlarıyla bir bir hepsinin yüzünde gezdirdi gözlerini. Gerçekten deli olma ihtimalleri vardı. Çıldırmışlardı hatta Pera'ya göre. 'Beklediğimiz tepki...' Deha göz devirip omuz silkerek gülümsediğinde Pera hızlıca önündeki dosyanın kapağını kapatıp başını sağa sola salladı. 'Hepinizi, bakın hepinizi acilen tımarhaneye kapatmam gerekiyor, özellikle seni.' Dağhan'a büyüttüğü gözleriyle dönerken o çoktan kalemi masaya bırakıp rahatça arkasına yaslanmıştı. 'Neden?' Nida'nın garipser hali daha çok şaşırtıyordu Pera'yı. Öyle ki mantıklı düşünenin o olması gerekiyordu. 'Neden mi? Senin mantıklı düşünmen gerekmiyor mu? Hadi üç adam kafayı yedi, senin biraz olsun bakın arkadaşlar şirkette dört hissedarız zaten, neden büyük hissedarı iki parçaya bölüyoruz falan demen gerekmez mi?' hala üzerinden atamadığı şaşkınlıkla baktığında Nida anında başını sağa sola salladı. 'Neden diyeyim ki? Hisseler yeniden dağıtılmıyor, Dağhan'ın hissesi, onun kararı. Biz bunu zaten oturup konuştuk, eşi olarak hisselerinin bir kısmını sana devretmesi çok makul bir düşünce, hayatına ortaksın zaten, hisseler çok konu edilecek bir husus değil.' 'Arkadaşınız, şirketi beraber kurduğunuz adamın yüzde kırk hissesinden bahsediyoruz, şaka mı bu?' 'Hala son kale o, benden, Nida'dan, senden, Deha'dan daha fazla hissesi hala var. Niye şaka olsun ki, ayrıca sende boş değilsin, tamam belki Dağhan'ın hisselerinin bu kadarını alamazsın ama yine de kendin alabilecek potansiyelin var, gerçekçi olalım' Pamir'de bu furyaya katıldığında Pera dudaklarını birbirine bastırarak bakışlarını Dağhan'a çevirme ihtiyacı hissetti ama adam o kadar umursamaz duruyordu ki sanki bitir itirazlarını da gidelim der gibiydi. 'Sen böyle bir şeye neden kalkışıyorsun ki? İstemiyorum hisse falan, ortaklıkta istemiyorum, bütün bunlar saçmalık. Ben bu şirkette halkla ilişkiler müdürüyüm. İhtiyacım yok.' 'Hadi ya... Biz de ihtiyacın var diye düşünmüştük, tüh!' Deha elinin tersiyle avucuna vurarak cıkcıkladığında Pera gözlerini devirdi. 'Dağhan, ben bunu istemiyorum da, kabul de etmiyorum.' 'Ama ben istiyorum. Neden kalkışıyorum kısmına gelirsek okulda bir tane kızımız var, karnında da çocuğum var. Evet eşimsin, bana bir şey olma durumunda her halükârda tamamı zaten sana geçecek buna bir itirazım yok fakat odada da söyledim, sen Kalaycı'sın. Yine aynı işleyişle devam edecek her detay, sen yine aynı şekilde mesai saatinde geleceksin, aynı şekilde çalışacaksın ancak durum kişi ve şart ne olursa olsun üstün olamaz.' 'Ağzımı bozmayayım diyorum ama soyadı mevzusuna ağır küfür edeceğim şimdi. Benim üstüm sizsiniz, farkındasınız değil mi? Ayrıca seninle ilişkim yokken dahi ben kafamın dikine iş yapıyor, lafı da ağzınıza tıkıyordum.' 'Farkındaymış, ben gaza geliyorsun iyi de iş çıkarıyorsun diye düşünmüştüm. Bilinçli miydi hepsi?' Pamir'in şaşkınlığıyla gözlerini sıkıca yumup derin bir nefes alarak önündeki bardaktan bir yudum su içti. Çığlık atmasına ramak kalmıştı. 'Pera, tekrar ediyorum üstün olamaz. Bak basit bir örnek, sen benim eşimsin, eş, benimle eş seviyedesin. Birazcık deliymişiz gibi bakmadan düşünürsen anlayacaksın aslında.' 'Çok uzatmasak... Yengecim.' Deha'nın sesiyle Pera bakışlarını bu kez ona çevirdiğinde adam gayet sakince kollarını masaya yaslayıp ellerini birleştirerek bakmıştı kendisine. 'Abimin yapmak istediği cümle alem kocanın, yani abimin bile sana emir verme gibi bir yetkisi yok bunu anlasın gibi bir şey. Hem aileyiz sonuçta, hissedar oldun diye ölmeyeceğiz ya. At imzayı da gidip kahvaltı yapayım ne olur ya! Valla yıldım. Açlıktan bayılacağım.' Israrla dosyayı işaret ettiğinde Pera yeniden başını sağa sola sallamıştı ki Deha hızla kalktı koltuktan. 'Ben kahvaltıya gidiyorum, yarım saate tekrar gelirim, siz de karı koca anlaşmaya varın, olur da döndüğümde hala böyle kafa sallıyor olursa kolunu bacağını tutar parmak bastırırız.' 'Bekle bende geliyorum.' Nida'da odadan çıkan adamın arkasından ilerlediğinde Pamir kaşlarını havalandırıp gülümseyerek omuz silkmişti. 'Bakacağım evraklar var, ortak karara varınca haber verirsiniz.' Kapanan toplantı odasının kapısıyla Pera ciğerlerini patlatmak ister gibi derince soluklanarak baktı adama. 'Bunu yapmayacağız, benim bu imzayı atmam, hisselerine ortak olmam seninle bu yüzden evlenmişim gibi gösterir.' 'İmzalamaman da beni seninle boşanmaya meyilli gibi gösterir.' 'Ne yani hissedar değilsem bu saçma sapan şeye mi çıkacak ucu?' Pera anında yüzünü buruşturup saçmalama der gibi bakarken Dağhan sandalyeyi sürükleyip bir çırpıda kadının bacaklarını bacaklarının arasına alıp ellerini yakaladı. 'Hayatımız ortak Pera, hisselerin ortak olması çok büyütülecek bir durum değil. Hatta benim hayatım ortak falan değil, benim hayatım tamamıyla senin.' 'Bunu zaten biliyorum ama bunu istemiyorum hayatım.' Masanın üzerindeki dosyayı işaret ettiğinde derin bir nefes alarak yanağını okşadı kadının. 'Kazanmadığın şeye sahip olmak istemiyorsun, inan ki anlıyorum. Sana göre bir aksiyon değil bu durum, sen çabalarsın, burnun sürter, kendini parçalarsın ve eğer ki hak ettiysen elde edersin, mizacın tamamen bu yönde.' Kadın hızlıca başını salladığında Dağhan derin bir nefes aldı. 'Nakit var mı yanında?' 'Var...' yüzündeki elini indirip avcunu açtığında Pera anlamaya haliyle baktı adamın avucuna. 'Ver.' Kenardaki çantasını çekip anında cüzdanı çıkarırken Dağhan aradan on lira çekip kadının parmaklarındaki cüzdanı alıp masaya bıraktı. 'Sana bireysel hissemin yüzde kırkını, on Türk Lirasına satıyorum.' 'Dalga mı geçiyorsun benimle?' 'Hayır, sen kendin almak istiyorsun, bende sana bu hisseyi vermek istiyorum. On liraya ben sana hisselerimin bir kısmını devrediyorum.' 'Dağhan istediğim bu değil biliyorsun...' ısrarla adama bakmaya devam ederken o başını salladı. 'İyi ver doksan daha yüze el sıkışalım.' Gülmeye başladığında Pera'da bozulan sinirleriyle eşlik etti adama. 'Ya güzelim daha ne yapayım. Millet niye vermiyor der, ben karımı hisselerime ortak olmaya ikna etme çabasındayım. Tamam, son teklifim.' Pera bu kez gelecek saçma teklif için bakmaya başladığında adam telefona uzanıp parmakları arasına bıraktı. 'Banka hesabını aç, ne kadar varsa gönder bana.' 'Ne?' 'Hadi... Yap.' Omuz silkip hızlıca açtığında iban için adamın parmaklarına bırakmıştı ki Dağhan yazıp tekrar çevirdi telefonu. İki dakika içinde düşen bildirimle beraber ceketinin iç cebindeki telefonu çıkarıp kapalı dosyaya uzanarak havale olan miktarı not düşüp birkaç dakika telefonla uğraş gösterdiğinde Pera telefonun aydınlanan ekranıyla kaşlarını çatıp geri dönen paraya baktı. 'Elinde avucunda ne varsa hisseme yatırdın, kabul ettim.' 'Ama geri gönderdin?' 'Evet... Alışveriş yap diye.' 'Alışveriş...' kaşlarını havalandırdığında Dağhan usulca başını sallamıştı. 'Aynen öyle. Tamam işte hisseyi satın aldın, kendi birikiminle, karıma alışveriş yapması için havale geçmem de garip gelmesin artık ama. Gerçekten Deha gibi isyan edeceğim.' 'Ama-' 'Aması yok, ya ben sana para gönderemem mi? Bunu dümdüz mantıkla düşüneceksin. Alışverişe giderken kartımı vermeyi unuttum ama havale geçtim.' 'Niye yapıyorsun bunu bir anlasam...' isyan eden haline rağmen Dağhan'ın pes etmeyeceğini anlayarak az önce masaya bıraktığı kalemi aldığı gibi kağıtların altına imzasını atmıştı. 'Senin basit gibi gördüğün bir şey yüzünden.' Son imzayı da attığında adamın mırıldanmasıyla tek kaşını kaldırarak döndü anında. 'Neyi basit görüyorum ben?' 'Evladımı taşıyorsun, miden bulandığında yüzünü buruşturmamak için çaba sarf ediyorsun panik olmayayım diye, ayakkabını bağlayamayacak hale geleceksin, bırak ayakkabıyı konuşmak gibi basit denilebilecek bir eylemde nefes nefese kalacaksın, onu dünyaya getireceksin. Değil bu hisse varımı yoğumu üzerine geçirmem gerek. Bana bir dünya veriyorsun Pera, basit gibi görüyorsun ancak bu basit bir şey değil.' Başını sağa sola salladığında elinin tersiyle kadının karnını okşayıp devam etti konuşmasına. 'İnsanlar zihninde korkularını yaşarlar, sen korkunu burada taşıyorsun ve bana bir gram hissettirmiyorsun.' 'Hissetmişsin ama.' 'Hissetmedim, kabus gördüğünü fark ettim.' Sıkıntılıca gülüp saçlarını okşadığında kadın dolan gözlerine rağmen sertçe yutkunma çabasına girmişti ki Dağhan derin bir iç çekişle beraber tekrar ellerini avuçları arasına aldı. 'Her şeyi tek başına yapamazsın. Bütün bu ağırlığı, hislerinden bahsediyorum, kendi kendine omuzlanamazsın. Dünya zor bir yer olmak zorunda değil, gözyaşını, mutluluğunu, acını, sancını dışarı vurarak yaşaman gerekiyor. Şimdi haliyle bana dönüp diyene bak diyeceksin...' dudaklarını birbirine bastırıp gülümsediğinde Pera yanağına süzülen yaşı elinin tersiyle silip başını salladı. 'Ama aramızda çok büyük bir fark var bu evrede.' 'Ne fark varmış?' kadının masum, hala kendini saklamaya çalışan haliyle parmakları arasındaki ele dudaklarını bastırdı. 'Sen kendini her durum ve şartta saklıyorsun. Ben ise herkese saklıyorum, bir sana şeffafım, bu en başından beri böyleydi.' Pera'nın kaşları havalanırken usulca başını salladı. Doğrusu buydu. Evet, Pera yüreğindeki acıyı, kızını önüne dökmüştü fakat o zaman bile gözyaşlarını saklamak istercesine yüzünü gizlemişti. Oysa Dağhan senelerdir içinde kaybolduğu o aşktan yağmur damlası gibi olan gözyaşları da dahil hepsini gözlerine bakarak yaşasın istiyordu. 'Abi.' Toplantı odasına dalan Arjin'le Dağhan'ın kaşları çatılsa da Pera gülerek yüzündeki telaşa baktı adamın. Boyuna posuna aldırmadan bazen çocuk gibi olabiliyorlardı ki bunu genelde sabahları birbirleriyle irdeleşirken görüyordu. 'Hoş geldin narkotik şube.' Dağhan tek kaşını usulca hareket ettirip Arjin'i kontrol ettiğinde adam toplantı odasının kapısını örterek yüzünü buruşturdu. 'Narkotik değil, organize şube.' 'Afitab sultan mı geldi?' odaya baskın yapar gibi gelmesinden daha mühim olan bir konuydu. Birimler kime benzerdi bilemezdi ama organize şube tamamen Atifab sultandı. Hatta o kadın açık ara organize amiri olmalıydı. 'Şirkete giriş yaptı, asansör bekliyor olunca merdivenlerden çıktım. Yanında moda evinden birisi vardı, bence davet alarmı. Bu arada sizin odaları biraz daha aşağı kata alsak ne olur?' nefes nefese olan halinden, panik havasına kadar Pera Arjin'in tavrını şaşkınlıkla izlese de Dağhan göz devirip sıkıntıyla bakıyordu adama. 'Bu katın manzarası güzel. Davetiyesi olan davette yok, paniklemeseydin keşke.' 'Umarım merdivenleri çıkarken nefes darlığından hayatım son bulduğunda bana da manzaralı bir mezar ayarlarsın.' İkisi arasında gidip gelen gerginliğe rağmen Pera artık konuşma ihtiyacı hissediyordu. Çünkü hali hazırda bir değil üç davetiye vardı ve toplantıda bahsini açarım diye düşündüğü sırada önüne gelen hisse dosyası ile söyleyememişti bile. 'Aslına bakarsan iyi ki paniklemiş, çünkü bir değil üç davet var.' 'En baştan beri kraliçe olacağını biliyordum yenge, haksız çıkarmadığın için teşekkürler.' Arjin'in gülmeye başlayan yüzüyle beraber odanın dışından da Ezgi'nin sesi duyulmaya başladığında Dağhan arkasına yaslanarak sıkıntılı nefesini savurdu. 'Hanımefendi, genel kurul toplan- Ama lütfen...' Ezgi'nin isyan eden halinin yanı sıra bir de hızlı topuk sesleri yaklaşırken Afitab sultanın sesi de duyuldu. 'Ay kızım genel kurul dediğin insanlar elimde büyüdü benim. Alaşağı edeceğim şimdi şirketi geneli de, bireyseli de kalmayacak. Ayrıca koşmasana, o topuklarından biri kırılacak bir de hastaneye kaldırılacaksın Allah korusun.' 'İnsanın annesi, ananesi şirkete uğramayınca böyle oluyor.' Dağhan kapıyı işaret ederek gülümsediğinde Pera kalktığı gibi açıp şaşkın bakışlarla kalan Ezgi'ye gülmeye başladı. Kendisine göre bir melek olan Afitab sultan için Nida'nın söylediği diktatörlüğü şu an kadının yüzünden anlıyordu. 'Pera hanım çok özür dilerim, ben engellemeye çalıştım. Dağhan bey... Odanızda ağır-' 'Sakin ol Ezgi, problem yok.' Dağhan başını usulca sallayıp onay verdiğinde Afitab sultan sanki son vuruşunu da yapmak ister gibi kendini parçalayan kadına dönerek omuzuna hafifçe dokundu. 'Afitab sultanım ben tatlım, beni hiçbir güç durduramaz, Kalaycı bile olsa.' Elini çekip açık kapıdan geçtiğinde Pera arkada ne olduğunu anlamadan bakan Ezgi'ye göz kırpıp kapattı kapıyı. 'Yetiştirdin hemen değil mi? Sen var ya sen... Ama bu sefer kaçmasını sağlayamamışsın.' Kadın hali hazırda ayaktaki Arjin'e de laf atmayı ihmal etmezken adam usulca omuz silkti. 'Ne yapalım Afitab sultanım, mesleki deformasyon, elimde değil...' 'Ah ah... İkinizin de kıracağım ellerinizi göreceksiniz deformasyonu.' Arjin'in şirin olmaya çabalayan haline rağmen Afitab sultan iki adamı işaret ederek başını sağa sola salladığında Dağhan derin bir nefes aldı. 'Kaç kurtar kendini Arjin, kaçarken de bizlere kahve söyle, Ezgi getirsin.' 'Tabi, bu arada sefalar getirdiniz sultanım.' 'Sulu zevzek seni...' adam odadan çıkarken reverans yaptığında Afitab sultan devirdiği gözleriyle beraber mırıldanmıştı ki dışarı çıkmasıyla gülümsedi. Hali hazırda bekleyen tasarımcıya koltuğu işaret ettiğinde geldiğinden beri tek kelime etmeyen kadın da tebessüm ederek oturdu. 'Pera'cım tanıştırayım, genellikle ailemiz için çalışan moda evinin baş tasarımcısı Melek hanım, Melek hanım, güzeller güzeli gelinim Pera.' 'Memnun oldum.' Gülümseyerek kadının herkes üzerinde kurduğu otoriteyi izlemeye devam etse de Melek hanıma baş selamı verdiğinde kadın da çekinerek gülümsemişti. 'Ee... Sultanım, bu kez ne için diktiriyoruz?' 'Sen sus, sanki her seferinde kaçmıyor gibi hayıflanma, hem sana diktirsek ne olacak, giymiyorsun ki. Kafanın dikine git anca.' Sitemli yankısı bu defa Dağhan'ı hedef aldığında adam kaşlarını havalandırarak bakmıştı. 'Melek hanımla neden geldin peki?' 'Pera'cım için geldim, bundan sonra seni ona havale ediyorum hiç işim olmaz senin ne giyeceğinle.' 'Bana mı?' Pera kaşlarını havalandırarak dikkatle baktığında Afitab sultan sonunda sandalyelerden birine bedenini bırakıp usulca başını salladı. 'Tabi sana güzel kızım. Senin stilin zaten mükemmel ama bundan sonrası için hali hazırda birkaç parçan olsun, son dakikalarda seni de yormayalım. Hem Melek hanım bu sene çok güzel hamile kreasyonları tasarlamış, onlara da bir göz at. İstemezsen sen bilirsin, istersen de seni yormadan hallederiz.' 'Huhuuuvvv...' Pera arkasında kalan kapının açılma ve kapanma sesi bir olduğunda dönse de boşluk sayesinde kaşlarını havalandırmıştı ki Dağhan'ın kalkıp açtığı gibi Deha'yı içeri çekmesine güldü. 'Abi kıyma bana, çok gencim, Afitab sultan Melek hanımı buraya kadar taşıdıysa mevzu derindir.' Deha'nın yakınmasına rağmen koltuğa oturması da bir olduğunda Afitab hanım derin bir nefesle bakmıştı torununa. Hem korkuyor, hem çocuklaşıyor, hem de ikna oluyordu Deha. Bu sürekli olan bir durumken her seferinde aynı tavrı sergilemesi de işten değildi kadına göre. Bedenini arabaya yaslayıp yanındaki adama da gözlüklerin kenarından bakma çabasına girdiğinde derin bir nefes aldı Pera. Afitab hanım işi asla zorlaştırmadan elinden geldiğince fikir vererek yardımcı olmuştu ancak her seferinde Dağhan ve Deha'nın dalga geçen halleri olunca kadın istemsizce gerilmişti. Tabi odada olan Melek hanımı umursamadan iki torununa laf yetiştirmekten de geri kalmamıştı. Şimdi Dağhan'a bakınca o odadaki çocuk ruhlu şımarık halinden zerre eser kalmadığını daha net görüyordu. Öyle bir dağ gibi duruyordu ki, isminin hakkını ancak böyle güzel verebilir diye geçirdi Pera içinden. İstemsizce ne zaman Dağhan'a dalıp gitse sosyal çevrede olan soğukluğu dikkatini çekiyordu zaten. 'Davetlere gidilecek mi gerçekten?' kendine ela harelerini çevirdiğinde gülümseyerek okul kapısına göz atıp omuz silkti. 'Gidilmesi gerektiğini en az ben kadar iyi biliyorsun...' 'Sıkıcılar... Sizinle oturup evde film izleme fikri daha makul geliyor.' 'Yıllardır bu meselelerin içindesin, hala alışamadın mı?' kaşlarını havalandırarak gülümseyip Dağhan'a usulca bedenini çevirdiğinde derin bir nefes almıştı adam. 'Alışmak istemiyorum ki. Çok abartı geliyor, kasıntı oluyor herkes.' 'Sende onlardan birisin, bunu hesaba katalım mı?' 'Sen benim karımsın, öv beni, gömme.' 'Gerçi haklı olabilirsin... Onlardan bir farkın var, kimseyle muhatap olmamak gibi.' 'Gerek duymuyorum, hepsi muhatap olma çabasına giriyor zaten.' 'Baba!' duydukları sesle Pera gözlerini Dağhan'dan Deva'ya çevirdiğinde adam kendisine koşarak yaklaşana bedeni yakaladığı gibi havaya kaldırıp ardından sıkıca kucakladı. 'Ve anne...' kendini hatırlatma ihtiyacı hissettiğinde ikisinin de gülen haline göz devirmek istedi kadın. Evet bir dönem birbirlerine gıcık oluyorlardı ancak bu akşamları okuldan alma meselesiyle ilk kez karşılaşıyordu Pera. Ve hiçte o önceki tatta olmadıklarını anlamıştı. Bayağı baba kız gibi karşılıyorlardı birbirlerini. 'Fındık, birileri ufaktan kıskandı sanırım.' Dağhan göz kırpıp kucağındaki bedene kendini işaret ettiğinde Deva boncuk tanesi olan harelerini usulca üzerinde gezdirdi. 'Kıskanmaz... O da mercimekle sarılıyor.' Deva incecik parmağıyla karnını işaret ettiğinde istemsizce gülümsedi Pera. Dağhan'ın evde sürekli bu mercimek olarak mı kalacak soruları neticesinde bebeğin yeni ismi bu olmuştu anlaşılan. 'Çok haklısın.' 'Ben hep haklıyım...' hala devam eden aralarındaki gülüşmelerle Deva kollarını kendisine uzattığında bırakmayan Dağhan'a rağmen kızını sıkıca öptü. İyi olmaları, beraber vakit geçirmeleri kendisinin de bir miktar işine geliyordu. Ki aksi taktirde Deva ile Dağhan'ın arasını bulmak için de çaba göstermek zorunda kalacaktı. 'Hep haklı fındık arabaya biniyor o halde.' Sonunda sarılmaları bittiğinde boynundan kopan kollarla Dağhan ufaklığı arka koltuğa yerleştirdi. Kendileri de yerlerini aldıklarında Dağhan derin bir nefes alarak arabayı harekete geçirmişti ki dikiz aynasından ufaklığı kontrol edip ardından Pera'ya göz attı. 'Bence bugün tam vakti.' 'Bin beş yüz tane elbise denedikten ve akşam davete katılacakken mi?' mırıldanarak arkadaki kızına gülümseyip tekrar Dağhan'a baktığında derince nefeslenme ihtiyacı hissetti. 'Çok mu yoruldun?' başını usulca salladığında Dağhan iç çekip gülümseyerek tekrar dikiz aynasından arkadaki meraklı gözlerle kendilerini süzen kıza baktı. 'Fındık.' 'Efendim?' 'Bugün seni Afitab sultana bırakacağız ya, sence yarın mercimek için alışverişe gidecek enerjin olur mu?' 'Mercimeğe neden alışveriş yapacağız?' yüzündeki değişen meraklı ifade sinsi bir hal almaya başladığında Dağhan açıklamak için dudaklarını ıslatsa da Pera usulca arkaya dönüp gülümsedi. 'Abla olarak yatağını, kıyafetlerini, oyuncaklarını senin seçmen daha güzel olur sanki? Biz öyle düşündük.' 'Bana ne alacağız?' 'Bu kız rüşvet konusunda ileri görüşe sahip.' Dağhan fısıldasa da Pera gülmeden edememişti ki hala inatla bilmiş tavrını sürdüren Deva'ya göz kırptı. 'Kitap mesela?' 'Oyuncak...' 'Elbise?' 'Oyuncak.' Deva başını sallayarak diretirken Pera gözlerini devirip Dağhan'ın gülmek üzere olan haline baktı. Zaten odası oyuncaktan geçilmiyordu, hali hazırda da her seferinde Deha'yı uyarsa dahi Deva bir çanta dolusu oyuncakla adamın yanından dönüyordu, gerçi durum sırf onluk değildi. Derya hanım, Alain, Elfe ve Nida'da aynısını yapıyordu. Pamir ise onlara göre daha makul davranıp kızla saatlerce oyun oynuyordu. 'Kızım, odan ağzına kadar oyuncakla dolu.' 'Dolabımda ağzına kadar kıyafetle dolu.' Ufaklık omuz silktiğinde Pera iç çekerek döndü önüne. Ne kadar inat ederse etsin o alışverişin sonunda Dağhan çaktırmadan Deva'nın istediği oyuncağı alacaktı zaten. Geldikleri evle beraber arabadan indiklerinde Deva kimsenin yüzüne bakmadan koşa koşa Deha'nın odasına kaçtığından olsa gerek Pera girdiği odaya göz atıp yatağın üzerindeki elbiselerde bakışlarını gezdirdi. Melek hanım sağ olsun bütün parçaları zaman geçirmeden göndermişti. Bakışları giyinme odasından çıkan Dağhan'ı bulduğunda lacivert takımının manşetlerini düzelterek kendisine yaklaşmasıyla göğsünü şişirecek derinlikte iç çekti. 'Bu davet Devrim ile bahsettikleriniz gibi mi geçecek?' 'Yüksek olasılıkla ama dert etme, Nida ve Elfe'de orada olacak.' 'Nida'nın bu konudaki rahatlığını ve Elfe'nin vurdumduymaz halini de konuşalım mı?' 'Güzelim...' belini saran kollarla Dağhan'ın kravatını düzelttiğinde alnını öpen adam geri çekilip gözlerini süzdü. 'Burnu havada gibi davran, sadece bu yeterli gelir.' 'Ben sıcakkanlı bir insanım Dağhan.' 'Biliyorum, istersen kendin gibi de davranabilirsin, sadece tanımadığın insanlar olacak o yüzden söyledim.' 'Nasıl yapacağımı bilmiyorum, bu tür şeyleri ben organize ettim. Şimdi o kadar saçma geliyor ki.' Cümlesi adamın gülümsemesini göstermesine neden olduğunda Pera şakağını göğsüne yaslayarak bir kez daha yataktaki parçalara bakmıştı ki çalan kapıyla Dağhan'ın kollarından kurtulmak istese de başaramadı. 'Gelin.' Dağhan'ın direktifiyle kapı aralandığında gözleri Elif hanımla çakışınca tekrar kurtulma girişimi olsa da kadın gülümsemesini büyüterek bakıyordu. 'Dağhan, hadi sen aşağı in annecim.' 'Odamdan kovuluyor muyum?' kaşlarını havalandırsa da Elif hanım gülerek başını sallayıp onayladığında tekrar Pera'nın alnına dudaklarını bastırıp çözdü kollarını kadının bedeninden. Aile olmak, bir arada kalmak, sevgiyi göstermek hepsini anlardı Pera'da keşke Dağhan'ın da ayarı olsaydı biraz. Çıkışını süzdükten sonra gözleri tekrar Elif hanıma döndüğünde kadının üzerine tam oturmuş zümrüt yeşili elbisesinin eteğini hafifçe kaldırıp yaklaşması bir oldu. 'Seçemedin mi?' 'Hepsi çok güzel ama bilmiyorum.' 'Bence bu sana yakışır.' Gösterdiği neredeyse siyaha yakın sayılabilecek koyuluktaki lacivert elbiseyi işaret ettiğinde Pera omuz silkerek aldı askıyı parmakları arasına. 'Bir sıkıntı yok değil mi?' 'Yok, hadi dene, beraber bakalım.' Başını usulca sallayıp az önce Dağhan'ın çıktığı odaya ilerlediğinde bir çırpıda da üzerini değiştirdiği gibi tekrar Elif hanımın yanına döndü. Boy aynasına kısaca göz gezdirdiğinde aslında gerçekten de Afitab hanımın neden Melek hanımla çalıştığını anlayabiliyordu. Güzel kalıpları vardı, tasarımları abartıdan çok şıklık barındırıyor ve alabildiğine asilliğiyle duruyordu. Bu kez arkasında kalan Elif hanıma baktığında yatağın kenarındaki boş alana oturduğunu görerek gülümsemesini büyüttü. 'Oldu mu sizce?' 'Güzele ne yakışmaz sonuçta. Gel hadi.' Yanındaki boşluğu işaret ettiğinde Pera'da sakin adımlarla yaklaşıp yerleşti. Elif hanımla oturup uzun uzun sohbet etmişlikleri yoktu, hatta düğün alışverişi mevzusu dışında beraber zaman dahi geçirmemişlerdi. Hal böyle olunca kadının bir şeyler söyleyeceğini elbette ki anlıyordu. 'Bu konuşma için bayağı geç kaldım biliyorum. Gerçi sen çoğu şeyi biliyorsun, o yüzden çok ama çok rahat içim.' Elif hanım omuzunu okşayıp konuştuğunda başını usulca sallayabildi sadece. 'O üzerine yükmüş gibi gelmeye başlayan soyadı hissiyatını çok iyi bilirim Pera. İki tane oğlum olmasına rağmen Deha duymasın ama onun hep kız olmasını istemiştim fakat Allah bana bir şans daha verdi. Sen geldin, oğlumun gözlerini parlattın, kalbinin çiçekler açmasına neden oldun. Şimdi aklından neden bunları söylüyor diye geçirebilirsin elbette.' Anlayışlı gülümsemesi olsa da Allah yukarıda ki düşünüyordu Pera. Neden şimdi, neden bir anda, neden Dağhan'dan konuşuyorlardı ve bu daha önce olmamıştı. 'Dağhan bahar bahçe bir adam değildir kızım, tüm olanlar onun adeta Everest olmasına sebebiyet verdi. Herkes farklı tepkiler gösterir, o buz gibi bir dağ olmayı tercih etti. Biliyorum ki sana o dağ olamıyor ancak bu akşam daha çok şahit olacaksın. Buz gibi bakmasına, kaya gibi bir duruş sergilemesine, gram hislerini belli etmemesine. Benim seninle konuşmaya cesaretim olmadı açıkçası. Yanlış bir adamla olmuşken, doğru kişiyi bulmuş oğlum hakkında ne tür öğütler verilir bilemedim. Hakkım yok gibi hissettim...' 'Elif hanım, neden?' kaşlarını havalandırarak aklına gelen ilk soruyu yönlendirdiğinde kadının gözlerinden geçen sis perdesine de bire bir şahit olmuştu. Pişman asla değildi sorduğu için ancak düşünceli hali bir nebze ürkütüyordu Pera'yı. 'Boş ver, böyle ilk kez katılacağın bir organizasyon öncesinde değil daha sonra konuşuruz nedenini, sonuçlarını ama şunu bil...' Pera parmaklarında hissettiği elle daha da odaklandığında Elif hanım iç çekerek dudaklarını ıslattı. 'Biz kadınlar güçlü olmak için doğmuşuz.' 'Daha önce Dağhan'a da söyledim, biz zırhları olmayan şövalyeleriz.' Elif hanım hala elini tutarken başını sağa sola sallamıştı. 'Biz zırhları umutları olan şövalyeleriz.' 'Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?' 'Umudumuz her şeyimizdir Pera. Kadınlar umut etmekten vazgeçmezler, ne kadar kötü olsalar da. Düşünsene bir, Deva'yı öğrendiğin zaman, tüm o karanlığın çıkmazın içinde ona sarılmayı umut etmedin mi?' 'Ettim.' 'Dağhan o dört duvarın arasında sıkışmışken, bizlere hamileliğini açıklarken... Hepsinde umudun vardı, onunla beraber hayallerin.' Gülümseyerek omuz silktiğinde Elif hanım derin bir nefes alarak arkasını döndüğünde bir kutuyla tekrar bakmıştı yüzüne. Lacivert, kadife belli ki bir aksesuar barındıran kutu... 'Bu Dağhan'ın avukatlık yaparken kazanç sağladığı zamanlarda aldığı bir parça. Eşi için almıştı ve benden saklamamı istemişti. Düğünün acelesi söz konusu olduğu için o zaman veremedim ancak şimdi tam da zamanı... Ait olduğu kişide olması gerek.' Kapağını açtığı kolyeye göz attığında derin bir nefes alarak tekrar Elif hanıma çevirdi gözlerini. 'Bak Pera, ben sana akıl vermesi gereken kişi değilim, zaten senin de akla ihtiyacın yok, eminim ki olmayacakta. Sadece, Dağhan'ı çok sevdiğini biliyorum, bunu görebiliyorum ve tüm ömrünüz boyunca böyle de birbirinizi sevmeniz en büyük temennim... Ama bir gün canını sıkacak olursa senin arkanda olacağımı unutma.' 'Teşekkür ederim.' Belindeki elin gerildiğini hissettiğinde bakışları Dağhan'a dönse de adamın hala tepkisiz olan yüzüyle derince nefeslendi. Ne olduğunu anlamıyordu ancak geldiklerinden beri kaç kez tüm bedeninin gerildiğini, dişlerini kaç defa sıktığını sayamamıştı Pera. Gözlerinin odaklandığı yere bakışlarını çevirdiğinde kadehini havalandırarak selam veren sarışın adamla tek kaşını havalandırdı bu kez. 'Salonun çoğuna düşman kesilmen gecenin sonuna kadar devam edecek mi?' dudaklarının üzerine yerleştirdiği bardakla mırıldandığında Dağhan omuzlarını gevşetmek istercesine kollarını kıpırdatarak göz ucuyla süzdü kendisini. 'Düşman kesilmiyorum güzelim, zaten öyleyim.' Başını hafifçe sağa sola sallayarak diğer tarafına gelip kollarını masaya yaslayan Nida'yla dudaklarını ıslattı. 'Yüzünden, hepinizden nefret ediyorum, bakışları akıyor. Nedenini öğrenebilir miyim?' Nida'nın şirin hali bile kurtarır gibi gözükmüyordu bu hali. Gerim gerim gerilmişti, ne kadar şirin olsa da şimdilik rahatlayamazdı herhalde. 'Bu tür organizasyonları ben hazırlarım ve böylece kutu bebeği gibi kenarda durmam. Sen de biliyorsun.' 'Ama tam anlamıyla kutuya yerleştirilmesi gereken bir bebek gibi gözüküyorsun.' Nida gülerek bakışlarını salondaki insanlarda gezdirdiğinde dudaklarını elindeki kadehle ıslatıp derince nefeslendi. 'Ve sevgili kutu bebeği, dişlerini çıkarma vaktin geldi.' 'Ne?' 'Dağhan...' Nida'nın ne dediğini anlamayan haliyle kadına bakışlarını sürdürse de duyduğu gevşek, bir o kadar samimiyetsiz kadın sesine havalanan tek kaşıyla beraber dönmek zorunda kalmıştı. 'Aden.' Geldiğinden beri sınırlı sayıda insanla iletişim kuran kocası şu an aşırı şekilde göze batacak halde kıvıran hatunla selamlaşma zahmetinde mi bulunmuştu sahi? 'Parçala onu kızım.' Nida kulağına fısıldarcasına konuşup masadan uzaklaştığında kendini baştan ayağa süzen sarışını tıpkı onun yaptığı gibi inceledi Pera. Hakkını yemeye gerek yoktu, güzel kadındı, yeşil gözler, sarı saçlar, orantılı bronzluk, vücut orantıları ve elbette özgüveni. Fakat böyle güzel bir kadının bu derece gevşek bir tonda olması garip geliyordu. 'Bu aralar hiç görüşemedik, bütün talihsizlikleri yeni öğrendim gerçi. Biliyorsun, İngiltere'deydim. Fuat amca için ne kadar üzüldüm bilemezsin... Başınız sağ olsun.' Dudaklarındaki hafif pembe tona rağmen dudak büküşü anlamsızca rahatsız etmişti Pera'yı. Dahası böyle sakin ve kendini tehdit edecek bir cümle kurmamasına rağmen anlamsızca kadından da rahatsız olmuştu. 'Bu arada, hanımefendi kim? İlk defa gördüm sanırım.' Babasının öldüğünü bilip, evlendiğinden haberdar olmaması sadece Pera'ya mı garip geliyordu acaba? Ya da az önce içinden tehdit unsuru olmadığını düşündüğü kadın gerçekten bir tehdit olabilir miydi? 'Hepimizin başı sağ olsun Aden. Tanışmadınız tabi, sen İngiltere de olunca-' 'Pera Kalaycı.' Normal hayatında ilk kez rol yeteneğini konuşturup manyak bir psikopat tebessümüyle tek kaşını kaldırıp elini uzattığında karşısındaki kadının alaycı gözlerinin de üzerinde olduğunun farkındaydı. 'Aden Övünç, akraba mısınız?' kadının sorusuna gülümseyerek başını sallarken Dağhan'ın zevk alan tebessümüne de göz atmayı ihmal etmedi. 'Akrabayız elbette.' 'Öyle mi, kuzeni falan mısın? Gerçi bildiğim kadarıyla kuzeni yok, şey mi, ımmm... Uzaktan bir akrabası da-' 'Karısıyım mesela.' Kadının avucundaki elini çekmeden hafifçe kendininkini üst tarafa çevirip parmaklarını kopardığında karşısındaki bedenin iyiden iyiye samimiyetsiz gülüşleri de kendini belli ediyordu. Devrim'in anlattıkları, Nida'nın az önce verdiği gaz acaba bir miktar sıyırıp da Aden denilen hatunu iblismişçesine görmesine mi neden oluyordu. Hayır hepsi bir yana Dağhan'ın hala yüz hatları sabit olsa da gözlerinin içi kahkaha atmak ister gibi oluşu fitilin ucunu ateşliyordu resmen. 'Ah... Bunu duymamıştım, duysam da Dağhan gibi ele avuca sığmayan birinin evleneceğine inanmazdım.' 'Gözlerinizle şahit olmanız gerekiyormuş demek ki.' 'Doğrudur, düğün davetiyesi de karşıma çıkmadı, şaşırdım.' 'Gerçekten görmek istediklerimizi davet ettik, o yüzdendir.' Bu rahatlığı en başta Dağhan vermişti kendisine. Madem elinde bir nimet vardı faydananırdı, hepsi bir yana kim olduğunu bilmese de potansiyel tehditti bu kadın. Çok emindi Pera, aşırı emindi ancak kıskançlık damarları nedense tamamen Dağhan'ı alakadar eden bir tehdit olduğunu söylüyordu sanki. 'Tabi... Bilirim, Kalaycılar hep öyledir. Bizim de öyle bir düşüncemiz olmuştu.' Doğru çıkan tahminiyle içinden dolup taşan ve bir hemcinsine karşı ilk kez kendinde şahit olduğu saç yolma isteğini nefesleriyle sakinleştirmeye çalışıyordu Pera. Sakin olmalıydı, sakin aklı başında ancak bir vurdu mu direkt olarak mezar taşı aratacak kıvamda. Dahası Pera hem beynini kaynar kazan gibi hissediyor, hem de karşısındaki alımlı kadına karşı bu düşünceleri taşıdığı için kendinden utanıyordu. '-Miz? Siz kim?' 'Dağhan, anlatmadın mı yoksa...' ne geleceğini az çok tahmin ederek çaktırmadan derin bir nefes aldığında Dağhan'ın aralamak üzere olduğu dudaklarıyla dönüp adama attığı bakışla anında susmasını sağladı. 'Ah, Dağhan ve sen öyle mi?' umulmadık anda kahkahasını patlattığında hala kolu belinde sarılı adamın bile şaşkın bakışlarının farkındaydı. Bunun hesabını ayrı keserdi fakat şu an hiç malzeme verme niyeti yoktu. 'Anlatmadı elbette... Dağhan sağ olsun önemsiz detaylarla canımı sıkmayı sevmez. İnanın burada karşılaşmasak isminizden haberim olmazdı.' Kadının değişmeye başlayan yüzüyle doğru yolda olduğunu bilerek parmaklarını adamın göğsüne yasladığında karşısındaki gevşek gülümsemeye sahip kadın çoktan kaçacak yer arar gibiydi. 'Size sesleniyorlar gibi duydum ama...' bakışlarını etrafta gezdirmeye başladığında o şen şakrak sözde kendisini ezmeye gelen beden hızlıca başını sallayarak uzaklaşmıştı yanlarından. Parmakları hala Dağhan'ın göğsündeyken elini iki kez hafifçe vurup gülümseyerek baktı adamın yüzüne. 'Akşam konuşacak ne çok şeyimiz var değil mi ele avuca sığmayan delikanlı.' 'Güzelim, gerçekten anlatmaya-' kaşlarını havalandırıp indirdiğinde gözleri de masanın karşısında duran Deha'yı bulmuştu. 'Hani bir laf var ya yenge, sen vurursan dikiş, ben vurursam toprak diye, sen toprak attıracaksın be.' 'Hatırlatayım istersen, Deha Kalaycı vardı bir ara, benden korkan. Böyle canımı sıkmaya çalışanlara pabuç bırakır mıyım ben?' 'Deha Kalaycı hala senden korkup saygıyla önünde eğiliyor.' Eline aldığı kadehiyle reverans yaparak geri çekildiğinde Pera birbirine bastırdığı dudaklarıyla beraber göz kırptı adama. Deha'nın gergin ortamları yumuşatmasına, önemsiz kılmasına bayılıyordu herhalde. Gerçi başta neden bu kadar serbest bıraktılar diye sorguladığı üç bedene de hak veriyordu. Adam son dakika kurtarıcısıydı, an eğer ki kötü gidiyorsa, gerginse kendi tabiriyle şımarık bir zengin veledi olarak anında neşelendiriyordu. 'Gidelim.'
|
0% |