Yeni Üyelik
61.
Bölüm

Bölüm 59 - Ölmeyi Beceremediğimden

@biceruvar


Selamlar Butimar kuşlarım... Hepinizi çok ama çok kocaman özledim. Dışarısı beyaz bir örtüyle kaplıyken biraz daha dram iyi gelir diye düşünerek bu bölümle hem kahkahaya, hem de bir nebze ağlamaya davet ediyorum sizleri. Alalım elimize salepleri, sıcak çikolataları, bitki çaylarını veya halis Türk çayımızı geçelim bölüm başına. Benimle de fikirlerinizi ve yorumlarınızı paylaşmayı unutmayın bu arada.

Ve yine yeni bir bölümde, yeniden Irmak'a seslenmem gerekirse;

"Sen yüzü buz, kalbi elmas çıkarsın, ben sana inanıyorum Irmak. Seninle beraber Deniz'e de inanıyorum..."

Sizleri instagrama beklediğim gerçeğini atlamayalım lütfen...

Instagram: BiCeruVar

-----------------------------------------------

'Çocuk yapmayacak kadar nefret etmiyormuş.'

'Ne!'

'Hadi be!' önce Dağhan ardından Deha'nın tepkisiyle başını salladı. Aklının ucundan geçmezdi bugün ortalığı birbirine katan kadının çocuğu olma ihtimali. İşiyle o kadar meşgul gözüküyordu ki buna zaman ayıramam diyeceğini dahi düşünmüştü kendi aklından. Çünkü duruşu başlı başına öyle gözüküyordu.

Zaman koşar gibi ilerlerken, bazen kimlikler ve olunan kişiler de onunla beraber değişiklikler gösterebiliyordu. Tıpkı böyle anlarda tanındığı düşünülen bir insan aslında en uzak kişi olabiliyor, galaksideki milyonlarca yıldızlar arasında görünmez kalabiliyordu. Tıpkı sırlar gibi ulaşılmaz zannedilirken hayatın orta yerinde düştüğünde dumur edebiliyordu insanı. Çünkü vakit ve sırlar bir sırtlan gibi üzerinize atlayıp, parçalara ayırmaya yeterli şeyler olabilirdi.

'Oğlu varmış. Kadına anne olmasa da anlayabileceğini söyledim oğlu varmış.' Pera'da şaşkınlığıyla konuşurken Deha başını geriye atıp olumsuzca salladı.

'Yeğenlerim çok hızlı çoğalıyorlar. O psikopatın elindeki erkek çocuğundan korkmam gerektiğini düşünüyorum, gerçi kız çocuğu olsa daha büyük tırsardım, Deva malum, hayır diyemiyorum.' elini kalbine yaslayıp durumu facia gibi karşıladığında Dağhan derin bir nefes aldı.

'O zaman ya gizli bir kocası var ya da tek başına çocuk büyütüyor.' Adamın kısık gözlerine rağmen Pera anında omuz silkti.

'Ne fark eder ki?'

'Çok şey fark eder, eğer ki kocası varsa en azından bugünlerde destek alacağı birinin olması demek, bu iyi. Ama tek başına çocuk büyütüyorsa... O ortalarda olmayan herif de canını sıkmış demektir.' Hala Irmak'ın psikolojisini düşünmesine yanılması gerekiyor muydu emin değillerdi. Çünkü hali hazırda Pera biliyordu ki eğer ortada çocukları söz konusuysa kadınlar acılarını içine gömmekten ziyade yok bile sayarlardı. Yani aslında bir çocuk, bir kadın için müthiş bir mekanizma oluşturmasına sebebiyet verirdi.

'Hala canının sıkılabileceğini mi düşünüyorsun abi? Bence Irmak öyle bir durumda adamın canına kurşun sıkmıştır.' Adam tespitin dibine vururken Pera derin bir nefes alarak az önce aradığı numaraya kısaca mesaj attı. Kendisine karşı sinirli olmadığı net bir şekilde telefonda belli olurken belki de kadın kadına oturup konuşmak, biraz bile olsun bilgi vermek rahatlatırdı içini.

Yolcu ettikleri Deha'yla beraber kendileri de yatağa uzandıklarında Pera bacağını adamın bacağının üzerine atıp başını göğsüne yaslayarak parmaklarıyla oynamaya başladı.

'Irmak'a mesaj attım.'

'Ne mesajı?' artık öyle bir alışılmış durum vardı ki Dağhan'da, saçmalama, olmaz, tehlikeden ziyade mesaj içeriğini merak edecek hale gelmişti. Bu da bir ilerleme kaydettikleri anlamı taşırdı herhalde.

'Yarın sizin saat ondan sonra şirkette olacağınızı, Elif anneye haber vermediğimi, konuşmak isterse ve eğer isterse Deva'nın da evde benimle olduğunu oğlunu da getirebileceğini söyledim.' Tane tane ve sakinlikle olan açıklamasından sonra Dağhan göğsünü şişirecek derinlikte nefes aldığında başını hafifçe kaldırıp adamın yüzünü süzdü.

'Irmak normal değil Pera.' Ne kadar duruma üzülse de Dağhan'ın gerçekleri de bir o kadar benimsediğinin farkındaydı ancak Pera için Irmak'ın normal olup olmaması değil, yanında onu destekleyen birinin varlığını hissetmesi önemliydi.

'Irmak bir kadın Dağhan. Gerçekten isteyip de anlaşamayacak kadın yoktur.'

'Tehlikeli bir kadın.'

'Genç, yalnız kalmış, terk edildiğini düşünen bir kadın.'

'Bu onu daha tehlikeli yapıyor.'

'Öyle veya böyle yarın saat on olmadan evden çıkmış olacaksın.' Başını tamamen adamın göğsünden kaldırıp gözlerine baktığında Dağhan gülerek başını sağa sola salladı.

'Arjin burada kalacak.'

'Ceyhun zaten burada, benimle inatlaşma, evin ortasında gözünü Irmak'a dikmiş Arjin kesinlikle makul bir seçenek değil.' Kararlı duruşunu bozmayarak konuştuğunda Dağhan itiraz için dudaklarını araladı anında.

'Arjin bu-'

'Kalmayacak.' Bir kez daha taviz vermez tınısını duyururken dirseklerinden destek alıp sırtını yatak başlığına yaslamasıyla açıklamasını bekledi.

'Aklım kalır Pera, sana ve Deva'ya zarar verebilme olasılığı yüzünden çıkar gelirim.'

'O senin kız kardeşin, zarar verecek olsa bugün verirdi.' Adam usulca sargıdaki kolunu kaldırıp ciddi misin dercesine baktığında Pera gözlerini devirerek nefeslendi.

'Kalıbımı basarım o yapmamıştır.'

'Niye bu kadar akıllısın?'

'Seninle olan muhabbetten başka şekilde galip çıkamayacağım için.' İkisi de gülmeye başladığında Pera sırtını sıkıca kavrayan kolla beraber tekrar başını yaslayarak sarıldı adamın beline. Bazı savaşlar berabere kalındığında kazanılmaya mahkumdu. Özellikle birbirini sevenler arasındaki savaşların sonu böyle biterdi. Galip veya mağlup yokken. İki tarafta zaferi beraber kucaklarken.

Pera gözlerini devirerek kapının dibinde duran Ceyhun'a yeniden baktığında onun umutsuzmuş gibi omuz silkmesiyle etrafta gezdirdi gözlerini.

'Arama yok Ceyhun.'

'Abim dedi ama Pera hanım. Üstünü aramadan içeri alamam.' Emir kuluyum adı altında bu baş kaldırıyı sindirecek değildi Pera. Ve Dağhan bundan vazgeçse dahi Ceyhun'un inatla Irmak'ı aramak isteyeceğini biliyordu. Uzaktan da olsa bütün bu adamları gözlemlemişti ve konu dahilinde dişini, tırnağını gösterecek Ceyhun, Arjin, Turan ve binde bir ortalarda gözüken Yuri kararlılıklarını korurlardı. Çünkü bu dört adamın nedenini bilmese dahi Dağhan ve ailesi için aşırı derecede titiz davrandıklarının farkındaydı. Diğer adamlardan çok farklı şekilde hem ailenin içinde, hem de bir kalemde can verecek kadar Dağhan'ı seviyorlardı.

'Sakin bir insanım, manyaklığa meylettirme beni. Aramayacaksın kadını.' Çalan zille gözlerini kısıp adamı yeniden süzdüğünde onun başını sağa sola sallamasıyla derin bir nefes aldı.

'Sana gerilip elimin tersiyle bir çarparım görürsün abinin eşek cennetini.' Adam dalga geçer gibi bir kendine bir de bünyesine baktığında Pera usulca ayakkabılığa ilerleyerek keratayı aldığı gibi sırıttı.

'Şaka yapmıyorum, aramaya kalkarsan ağzının üzerine çakarım.' Adam tekrar başını sağa sola salladığında Pera onay verircesine gülerek kapıyı araladı. Karşısındaki elleri cebinde kadının dalga geçen haline baktığında derin bir nefes aldı.

'Hoş geldin.'

'Hoş buldum ama bilgin olsun kapı ses geçiriyor. Arayabilir, sıkıntı yok. Alışkınım.' Anında ellerini iki yana açarken hamlede bulunan Ceyhun'a karşı Pera keratayı kaldırdı.

'Aramayacak.'

'Pera hanım.' Adamın mecburiyetini bildiren haliyle Irmak gülerek bir Pera'ya bir de Ceyhun'a göz attığında derince soluklandı.

'Gerçekten problem değil.'

'Problem. Ceyhun, son üç.' Tek kaşını kaldırıp gerilettiği keratayla adama tekrar baktığında onun usulca kenara çekilmesine gülümseyip Irmak'a içeriyi işaret etti.

'Bu kadar korkuyorlar mı benden?' kadın usulca girdiğinde arkasından beliren ufaklıkla gülümsedi Pera.

'Senden korkmuyorlar bence.'

'Bu önlem ne peki?'

'Kendilerini tanıyorlar diyelim. Deva!' üst kata seslendiğinde sonunda geldikleri salonla koltuklara oturmuşlardı ki kızın paldır küldür aşağı inmesiyle gözleri üç bedende dolaştı. En son denk geldiği ufaklıkla tebessümü gülümsemeye dönüşmeye başladığında boynunu bükerek inceledi ufaklığı.

'Kuzen!' sonunda sesi çıkarken Irmak kaşlarını havalandırsa da hızını alamayan Deva koştuğu gibi çocuğa sarıldı. Ufaklığın ise gözleri şaşkınca annesine dönmüştü.

'Kuzen ne? Arkadaş gibi bir şey mi?'

'Sayılır, daha yakın bir şey. Daha sonra uzun uzun anlatırım, Deva'yla tanışmayacak mısın?'

'Deniz TÜTÜNCÜ.' Deva kendine uzatılan ufak ele baktığında kaşlarını havalandırarak derin bir nefes aldı.

'Tütüncü'yü söylemek zorunda mıyım? Sen bana sadece Deva desen yeter. Memnun oldum.' Uzatılan eli sıktığında çocuk başını sağa sola sallarken Deva tekrar gülümseyerek bakışlarını bu kez Pera'ya yönlendirdi.

'Bahçede oynayabilir miyiz anne?'

'Elbette.'

'Hipopotam, koşmak yok, acil butonu cebinde mi?' Pera onaylasa da Irmak anında ufaklıkla konuştuğunda çocuğun cebinden çıkardığı astım spreyini göstererek gözlerinin içine kadar gülümsemesiyle derin bir nefes aldı.

'Bravo. Hadi bakalım.' Anında beşlik çaktıklarında iki ufaklık dışarı çıkarken Pera'nın gözleri arkalarından giden Ceyhun'la buluştu. Adamın olağan sakinlikte çıkışını izlerken Deniz'in bıraktığı kahve fincanlarıyla ilgisi tamamen Irmak'a dönmüştü. Sarışın, mavi gözlü, o geceki davetten çok ama çok uzak bir kişi olarak karşısında oturuyordu. Tam anlamıyla ev hali vardı üzerinde. Dümdüz siyah tişört, açık mavi kot pantolon, tepesinde topladığı saçları, mağazada karşılaştıkları gibi makyajsız hali, özgüveniyle bir an gözünü çekmeden bakıyordu yüzüne üstelik. Ne olursa olsun Pera Irmak'a her baktığında hem özgüveni yüksek hem de çok güçlü bir kadınla karşılaşıyordu o kardeşleriyle aynı olmayan gözlerinde. Çok derinlerde olan yansımaları Irmak'ın durum ve konum fark etmeksizin sapa sağlam duracağını, hatta bunun için yanında birilerinin olmasının şart olmadığını da anlatır gibiydi.

'Deniz'in astımı mı var?' dediğinde Irmak at kuyruğunu sıkılaştırıp büyük bir gülümseme sundu. Daha çok Deniz için olan tüm endişelerini ve korkularını saklamak istercesine, bir kadın çocuğunu nasıl korursa öyle bir gardla gülümsüyordu üstelik.

'İleri düzey.' Başını usulca sallayarak yanıtladığında Pera derince soluklandı.

'Aklın kalmasın, Deva'nın da kalp problemi var, koşamazlar, hele Ceyhun varken, pek imkan sağlamaz.' Cümlesi aslında espri barındırmasa da Irmak'ın dudaklarından dökülen ufak kahkahayı bir süre inceledi. Kesinlikle küçük gören bir tınısı olmayan fakat boş bir şeyden bahsettiğini anlatan bu gülüşü de Pera'yı endişelendiriyordu aslında. Dahası Dağhan'ın sürekli aklından geçen, "Acaba ne yaşadı da bu hale geldi?" sorusunu kendisi de sormak istiyordu.

'Aklım kalacak olsa, getirmezdim Pera. Fakat şaşkınım, sadece senin ve Deva'nın olacağını söylediğinde bir miktar beni kandırdığını düşünmüştüm.' Elindeki fincandan bir yudum kahvesini alıp sehpaya bırakırken konuştuğunda omuz silkmeyi de eksik etmedi.

'Seni kandırmam için bir neden yok ki.'

'Yok mu?'

'Yok, oğlunun olduğunu ilk öğrenen ben oldum muhtemelen. Bana bu güvenle yaklaşıyorsan kıramam. Bir kadının güvenini kırmak hatadır.' Kadın başını usul usul sallarken Pera dudaklarını ıslatarak derin bir nefes daha aldı.

'Deniz'in babasıyla ayrıldınız mı?' belki de en çok merak ettiği konu bu olabilirdi. Sanki Irmak bir sır perdesinin ardında duran elmastı ve onun tüm işlenme aşamalarını en ince ayrıntısına kadar dinlemek için can atıyordu. Daha da fazla merak ettiği konu ise Deniz'di aslında. Ufacık bir erkek çocuğuyla nasıl baş ettiği, onunla nasıl bir ilişkisi olduğu Pera için önemliydi çünkü Irmak eğer Deniz'in duygularını tam anlamıyla idrak ediyorsa, bu Dağhan ve Deha için büyük bir avantaj olurdu. Sonuçta erkek her yaşında erkekti...

'Kağıt üzerindeki babası... Öldü, öldürdüm.' Soğukkanlı haline kaşlarını havalandırmaktan kaçınmadı Pera. Öyle rahat söylemişti ki bir an tüyleri ürperdi. Merak ettiği şeylerin tam aksine sanki Pera bir çiviydi ve Irmak'ta bir çekiçti. Sorusuna öyle sert bir darbe indirmişti ki an itibariyle o cevap Pera'nın bir ağaç yüzeye derinlemesine gömülmek istemesiyle eş değer anlam taşıyordu. Ne diyeceğini bilemez, hatta cümlelerini toparlayamaz hale getiren kemik kelime öldürdüm iken dudaklarını ıslatıp Irmak'ın hale yüzüne yapışmış gibi duran tebessümünü süzdü.

'Kağıt üzerindeki? Anladım. Şey, sormak istediklerin var mı?' şaşkınca bakan gözlerine rağmen Irmak'ın bu konuda detay vermek istemediğini anlayarak derince nefeslenip değiştirdi konuyu Pera. Kendisi de bu cinayet hakkında bilgi alma yanlısı değildi sonuçta. Şu an itibariyle hava durumundan tutulsun ki, futbol liglerine kadar büyük bir ilgiyle muhabbet edebilirdi ancak bu çizgiden diğer tarafa geçme niyeti yoktu. Merakı biraz olsun itse dahi karşı çıkacaktı benliğine.

'Beni sen çağırdın. Bence senin var sormak istediklerin, hem benim merak ettiğim bir detay yok ki.' Hala alaycı olan gülümsemesine rağmen cümlesindeki -ki ekiyle beraber Pera'nın omuzlarındaki ağırlıkta dağılmaya başladı. Bir kadının cümlesini ki diyerek bitirmesi belki de ancak bu kadar merak etsem de sormak istemiyorum ile eş değer sayılabilirdi. Veya korkup kaçıyorum ama aslında tüm bunları deli gibi sormak istiyorum demek sayılabilirdi. Sonuçta bir kadını en iyi bir kadın anlardı ve Pera, Irmak'ın ketum tavrının altındaki o ufak kız çocuğunu şimdiden görebiliyordu.

'Neden seni bulamadıklarını merak etmiyor musun?' kahvesinden bir yudum daha alıp kaşlarını havalandırarak baktığında Irmak başını anında sağa sola sallayarak derin bir nefes aldı.

'Etmiyorum. Ben, Deniz'i o herif kaçırdıktan on iki saat sonra buldum. Ama çok istiyorsan anlatabilirsin.' Umursamazlık sadece Deha'ya has bir özellik değildi anlaşılan. Ayan beyan Irmak'ın ruhuna da işlemişti. Herhalde bu denli boş vermiş görünmek ancak Kalaycı ailesinin çocuklarına has bir özellik sayılabilirdi.

'Belki bilmek iyi gelir... Anlatayım.' Bardağını sehpaya bırakırken bacağının tekini yukarı çektiğinde dirseğini koltuk sırtına yaslayıp şakağına yumruğuyla destek verip devam etti, 'Fuat bey, senin doğacağın gece Dağhan'a sesini yükseltmiş. Seninle açık konuşacağım Irmak. Sürekli küçük görülen bir kadın. Bir gece hamileyken evladına bağırılınca ne yapar?'

'Öldürür Pera.' Başını omuzuna hafifçe düşürüp gülümseyerek mırıldandığında Pera usulca başını salladı. İlk seçenek kendisine kalırsa bu olmamalıydı ancak en azından terk etmeye bir nebze yakındı fikir. Dünyayı terk etmesini sağlamak gibi mesela.

'Terk etmek için eşyalarını toparlamış. Evden çıkarken belli ki itiş kakış olmuş, doğumun başlamış. Fuat bey, Elif anneyi hastaneye götürmemiş, eve doktoru çağırmış, doğumun olmasını sağlamış, sonra o fotoğrafı çekmiş. Ardından seni almış, yanına yakın korumasını bile almadan gitmiş. Karşı koymaya çabalasa da yapamamış. Geri döndüğünde sen yokmuşsun ve eğer ki bir daha terk etmeyi aklından dahi geçirirse hayatı boyunca seni göstermeyeceğini söylemiş. Elif anne o gün evde olan herkesle konuşmuş, doktoru bulmuş, onunla bile. Ama eli bomboş kalmış. Fuat bey öldükten sonra kimsenin korkusu kalmamıştır diyerek yeniden başlamış ama hiç sonuç alamamış. En son benimle konuştu, Dağhan ve Deha'nın çıldıracağını ama seni bulmak istediğini söyledi.' Nabzını ölçmek adına kısa bir duraksamaya girdiğinde Irmak dudağının içini kemirerek kaşlarını havalandırdı.

'Madem böyle, Dağhan ve Deha nasıl buldular.' Dalga geçen haliyle gözlerini kısıp tebessüm ettiğinde Pera derin bir nefes aldı. Dağhan'ın çıldırmış gibi etrafı aradığı, evraklarda kaybolduğu iki aylık süreç öyle delicesineydi ki eğer bulmasaydı bir gariplik var diye düşünürdü.

'Uzun zamandır kim olduğunu arıyorlar. Fuat beyin tüm hesaplarını, evraklarını karıştırdılar. Umudu kesmek üzereyken telefonu akıllarına geldi. Telefonda cevapsız çağrılar dışında kayıtlı bir şey yoktu, o gün, Fuat beyin öldüğü 3 Ocak'ta olan aramadan bir büfeye ulaştılar. Takip ettiler, arayan adamı buldular. Son seçenek olarak ellerinde o vardı.'

'O adam mı işe yaradı?' Pera başını usulca salladı.

'Fuat bey tüm bunu daha önce planlamış, seni o gece götürmüş, normalde herhalde adamın büyütmesini istemiş ama sonra ne düşündüyse bir yurda teslim etmesini sağlamış. Sana burs sağlayan adamla aynı kişi seni yurda bırakan. Aradıkları kız kardeşlerinin sen olduğunu öğrendiklerinde ikisi de buz tutmuş gibiydi.' Aklına gelen akşamla bakışlarını Irmak'ın arkasında kalan çerçeveye dikti Pera. Dağhan'ın o akşam göz bebekleri bile titriyordu eli kolu bir kenarda dursun. O akşam henüz bulduk bile demeden önce nasıl yıkıldığına, korktuğuna şahit olmuştu Pera. Belki de Dağhan'ı tanıdığı tüm vakitlerde, tutuklanmasında, kanaması olduğunda bile öylesine farklı bir korku görmemişti adamın gözlerinde.

'Sen inanıyor musun buna Pera?' kadının sorusuyla kaşları havalanırken anlamazca bakmaya başladı ancak Irmak susacak gibi durmuyordu, 'Ciddiyim, benim Deniz'den başka kimseye inancım yok. Sen bu anlatılana inanıyor musun?'

'Nasıl çabaladıklarını gördüm.'

'Ondan bahsetmiyorum...' başını hafifçe salladıktan sonra dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı, 'Kalbin.' Duraksayıp iç çektiğinde alt dudağını dişleriyle ezip geldiğinden beri dik duran omuzlarını düşürdü, 'Kalbin tüm bu olanlara, öyle bir baba olabileceğine inanıyor mu?'

'Karısına ve çocuklarına şiddet uygulayan birinin her şeyi yapabileceğine inanıyorum.' Az önce Irmak'ta olan net tavır bu kez Pera'nın sesine yansımışken onun ufak tebessümüyle kendisi de gülümsemeye çabaladı.

'Peki bana ne önerirsin?' kadının yüzündeki acı çeken ifadeyi ölse unutamazdı herhalde Pera. Irmak'ın veya Didem'in, kim olursa, ismini nasıl kabul ederse birisinden öneri alabilme fikri o kadar uzak gelmişti ki şimdi buna cevap verebilecek yetkiyi kendisinde bulamıyordu.

'Deva'nın hikayesi hakkında bilgin var mı?' bu kez Pera gülümsediğinde Irmak başını sağa sola sallayarak arkasına yaslanırken baktı kadına.

'Deva'yı doğurduğumda bana öldüğünü söylediler. Benim bir sene öncesine kadar yaşadığından haberim bile yoktu. Dağıldım, yıkıldım, yaşamayı unuttum ama hayata zorda olsa tutundum. Geçen sene bana kafayı takan psikopatın biri ortaya çıktı. Bana kızımın yaşadığını söyledi, parkta sallanırken gösterdi onu. Yurt dışında, özel bir hastaneden doğumu yeni olmuşken kızımı çaldı Irmak. Öldüğünü düşünmemi sağlayarak. İnsanın bazen elinden bir şey gelmiyor. Kimse senden bir anda boyunlarına atlamanı beklemiyor fakat 34 yıldır olduğu gibi oğlunla baş başa kimsen yokmuş gibi kalman taraftarı da değiller.' Makul olmaya çalışarak, zorlamadan bir şekilde duruma adapte edebilmek ancak ve ancak bir köpeği eğitim esnasında profesyoneller tarafından başarılabilirdi. Bir kadını ikna edebilmek zorken, yıllardır yalnız olan ve savaşan bir kadını ikna edebilmek devenin hendeği atlayabilmesine olan inançtan ve ihtimalden bile daha güç bir durumdu.

'Güvenemem onlara.' Sertçe yutkunup uzun parmaklarını boğazından gezdirdiğine iç çekerek başını sağa sola salladı Irmak.

'Güven bir anda olmaz, bunun farkındalar.'

'Bu hayat kimseye olmadığı gibi bana da iyi davranmadı. Seninle tanışmak için mağazaya geldiğimde uzun süre uzaktan izledim sizi. O gün, Dağhan'ı öldürmek için gelmiştim.' Duyduğu itirafla Pera anlamaz bakışlar atmaya başlasa da Irmak'ın gözleri televizyon ünitesindeki çerçeveye odaklandığında kendisi de istemsizce o tarafa döndü. Dağhan'ın bahçedeki hasır tekli koltukta oturduğu gün ışığının yüzüne vurarak gözlerini kısmasını sağladığı ancak kahkahasının daha çok o gözlerini kısmasına sebep olan Deva'nın omuzlarına çıkıp ellerini adamın çenesine kadar sarıp parmaklarını orada kenetlediği fotoğraf karesiyle derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti. İkisinin de yüzlerindeki gerçek ve samimi gülüş donmuş bir anıdan daha fazlasıydı Pera için. O gülüşleri, kahkahaları hala baktıkça kulağında çınlıyor ve içini ısıtıyordu.

'Güzeldiniz Pera. Fakat güzelliğiniz umurumda değildi, beni durduran tek şey Dağhan ve Deva arasındaki bakışmalardı. Sen rafları izlerken onların garipser halleri, birbirleriyle olan iletişimleri. Hayatım boyunca kızlar, anneler ve babalar izledim. Bu yaşımda hala izliyorum. Kendi ailemin ölmüş olmasını diledim. Beni köşeye atmalarındansa bir toprağa bakmak affetmemi sağlayacaktı. Daha masum, gerçek bir mecburiyete sahip olacaklardı. O gün Dağhan'ı öldürmememin tek sebebi kızına iyi davranmasıydı.' Başını usulca sallayıp gözlerini çerçeveden kaçırdığında hızlıca kirpiklerini oynatıp gözyaşlarını kurutmaya çalıştı. Derin bir nefesle Pera'ya tekrar döndüğünde gülümsemesi de yüzünde yer edindi.

'Ben Dağhan ve Deha'ya kızgın değilim. İnanır mısın Elif hanıma veya Fuat beye de kızgın değilim. Ben var olmuş olmama kızgınım.' Yüzü acıyla kasılırken sertçe yutkunduğunda elinin tersiyle yine gözünün altını temizlemeye çabaladı, 'İnsan kendisine kızdığı zaman affedemiyor.' Başını usulca sağa sola salladığında Pera aklına gelen detayla ıslattı dudaklarını.

'Daha önce eline fırsat geçtiği halde Dağhan ve Deha'yı öldürmek içinden gelmemişti, ne hissettin o zaman?'

'Akıllı olduklarını. Elime o fırsat bir kere geçmedi. Dağhan mutlaka anlatmıştır sana ikisinin birbirini öldürmesine bu kadar kalmıştı.' Parmağının ucunu göstererek mırıldandığında Pera kaşlarını havalandırarak baktı.

'Anlatmadı mı? Onları tehdit ettim. Karşılıklı iki sandalyeye oturttum ve Deha'ya eğer ki Dağhan'ı vurmazsa abisinin gözleri önünde onu öldüreceğimi söyledim. Razıydı buna, ölmeyi kabul ediyordu ama Dağhan... Dağhan ilk kez o gün bana ricada bulundu. Deha'yı göndermemi, kendisinin intihar edeceğini söyledi.'

'Sonra?'

'Ben cesur insanları severim. Deha'yı gönderdim, Dağhan kendi kafasına sıkacakken elinden vurdum.'

'Madem ölsün istedin neden izin vermedin?'

'Düşmanın bile onurlusu güzeldir. Belki de kaderdi, bugüne ulaşacak bir kader. Ama sen hiç hesaplarımda yoktun. Garip kadınsın.'

'Garip derken.' Kaşları çatılırken Irmak hafifçe omuz silkti.

'Bu işlerde meziyetin yok, belki ölü bile görmedin ama o gece davette çok cesurdun. Dağhan benim deli olduğumu söylerken bile.' Kaşları duyduğuyla şaşkınlıkla havalandığında Irmak'ın dudaklarında alelusul olan gülüş belirdi.

'Nereden biliyorsun söylediğini?'

'Bu işte çoğu erkeğin aksine avantajlarım var. Kadınım, bu yüzden detaycı davranırım, ruhumda var. Uzun zamanlar boyunca insanları izledim, dudak okumak zannedildiği kadar zor değil.'

'Bence sen garipsin.'

'Alışılagelmişin dışında bir kadın olduğum için mi?'

'Yani...'

'Herkes gibi olsam insanlar kaçmazdı.'

'Neden insanların kaçmasını istiyorsun? Anlamıyorum, Dağhan'ı neden bu kadar çok öldürmek istiyorsun?'

'Sevmiyorum çünkü insanları. Hatta nefret ederim. Dağhan'a nefretim... O benim sırrım olarak kalsın...'

'İyi de neden?'

'Düzenbazız, yalancıyız, korkağız ama cesur görünürüz, minnet duymayız, üç beş kuruş için insan satar, bir gram sevgi için insan satın alırız. Haklı olmayı değil, haklı hissetmeyi severiz. Bir de...' duraksayıp etrafta gözlerini gezdirdikten sonra tekrar Pera'ya çevirdiği gözleriyle gülümseyerek devam etti, 'Çoğumuz ateş etmeyiz ama kendi türümüzü öldürürüz.'

'Bu kadar kötüysen neden yaşıyorsun?' Irmak'ı görebildiği halde asla anlam veremiyordu Pera. Onu duygu ve hissiyatlarını baktığı zaman hareketlerinden kavrayabilirdi ancak tüm bunları anlamlandırması oldukça zor geliyordu.

'Ölmeyi beceremediğimden.'

'Denedin mi?' Pera'nın tedirgince mırıldanması üzerine Irmak derin bir nefes alarak ısırdı dudağını.

'Zaten ölmüş birisi yeniden yapamaz Pera.'

'Tanışmak ister misin Elif anneyle?' bu kadar çok ölüm kelimesi geçtikten sonra direkt olarak giriş yaptığı konu yanlış olabilirdi fakat Irmak'ın bu detaya fazla takılı kalacağını zannetmiyordu. Ki aynen de öyle olmuş, bir anda değişen konuya sağlam şekilde adaptesini sağlamıştı.

'Beni yanıltmadın, burada mı?' başını sağa sola sallarken Irmak tek kaşını kaldırdı.

'Çağıracağım ama istersen.'

'Benim o olduğumu bilmese?' belki de Pera'nın en çok canını yakan nokta o harfinde saklı kalmıştı. Kızı olduğumu bilmese değil de onun yerine üçüncü bir tekil şahıs olma isteği, kendini bir kadının kızı olma fikrinden uzak tutuşu soluk borusunun dahi alev almasına nedendi.

'Nasıl istersen.' Usulca omuz silkerken Irmak'ın onaylarcasına başını sallamasıyla telefona uzandığı gibi derin bir nefes aldı.

Geçen dakikalarla beraber bahçeye çıktıklarında iki ufaklığın oyun oynama çabalarına ve her seferinde Ceyhun müdahalesine gülmeye başladılar. Nereye adım atsalar karşılarına izbandut gibi bitiyordu adam. Öyle ki henüz havuza on adım olsa koca bünyesine aldırış etmeksizin koşup önlerine geçiyordu.

'Ceyhun abi şuraya bayılacağım bak!' Deva daha fazla dayanamayarak isyan ettiğinde ellerini de beline yerleştirmekten geri kalmadı.

'Deva... En son beni nasıl kandırdığını unutup normal sınırlarda kalıyorum bunu da hesaba kat bence.'

'Kanmasaydın! Sekiz yaşındayım ben sekiz! Bana nasıl güvenirsin!' kızın boyuna bakmadan girdiği mücadeleyle beraber Ceyhun sıkkınca nefesini bıraktığında gözleri hala Deva'nın üzerindeydi.

'O yüzden şimdi güvenmiyorum ya.'

'Bizi özgür bırak ne olur...'

'Özgürsünüz zaten.'

'Köpek gibi tasma taktın bize! Bu nasıl özgürlük!' Deva sırtındaki çantayı işaret ettiğinde adam gülmemeye çabalasa da omuz silkerek bakmıştı.

'Ay Ceyhun! Ne yapıyorsun çocuklara?!' Elif hanımın sesini duyduklarında Irmak'ın ifadesi paniklese de Deva bir anda kadına dönmüştü.

'Babaanne!' koşmaya çalışıp dört adım attığında sırtındaki çantaya bağlı ip sayesinde bir anda çimenlerin üzerine oturmuştu ki üç kadının gözleri de şaşkınlıkla büyüdü. Fakat Deva sinirli bakışlarını Ceyhun'a çevirerek kaş çatmaya başladı.

'Akşam evde isyan çıkaracağım! Özgürlüğümü kısıtlıyorsun! Suç bu suç!'

'Sen de benim özgürlüğümü kısıtlıyorsun.' Ceyhun önce Deniz'i ardından da dört adım sonraki Deva'yı kucağına aldığında Pera aklına gelen şeyle gözlerini büyüterek döndü Irmak'a.

'Kuzen, kuzen derse Deva?'

'Demez... Diyemez.' Irmak az önceden beri çakılı olduğu yerden durumun gerçekliğiyle kalktığında Elif hanımın yüzüne henüz bakamadan koşarak Ceyhun'a ilerledi. Adamın önünde duvar misali dururken onun kaşlarını çatmasıyla göz devirip iki ufaklığa odaklandı.

'Hipopotam, kuzen demek yok anlaştık mı ve sen fındık-'

'Bana fındık deme, onu sadece babam söyler.' Aldığı karşılıkla kahkaha atmak isteyen halini zorlukla duraksatarak başını salladı Irmak.

'Pekala... Sende lütfen ama lütfen kuzen deme. Olur mu?'

'Babaannemden saklayacağınızı biliyordum ki.' Kız anında omuz silkip muzurca güldüğünde Irmak dudaklarını birbirine sıkıca bastırıp gergince gülümsedi.

'Annene benzemen mükemmel bir şey Deva.'

'Çok güzel kadın değil mi?' kızın hala bilmiş hali devam ederken başını hafifçe çevirip arkasındaki iki bedene baktığında başını usulca salladı.

'Hala tasmalarımızı çıkarsın artık olmaz mı?'

'Hala mı?' şaşkın bakışları Deva'nın yüzüne hızlıca döndüğünde ufaklığın olağan şekilde başını sallamasıyla kaşlarını havalandırdı. Ne ara olmuş, ne ara bitmiş, ne ara bu evreye gelmişlerdi de henüz ufacık bir kız kendisinin halası olduğunu kabullenmişti. Pera'ya bakınca bugün burada oluşundan bile cesaretini anlıyordu fakat tüm bu şeyleri ufacık kızıyla paylaşmış olması. Kendisi henüz oğluna itiraf edememişken enteresan geliyordu.

'Hala da demeyelim, en azından babaannenin yanında Deva.'

'Nasıl istersen, tasmalar?' gözlerini iki kolunda da sıkı sıkı çocukları tutan adama çevirdiğinde Ceyhun sıkkınca nefesini bırakıp ufaklıkların yere basmasını sağladığı gibi sırtındaki çantaları çıkarmalarına yardım etti. Çocuklar koşuşturmasına devam ederken adama arkasını dönmüştü ki sesiyle duraksamak zorunda kaldı.

'Umarım oyun oynamıyorsunuzdur. Umarım oyunsa bile size olan özlemleriyle dalga geçmezsiniz.' Adama dönmeden söylediklerini dinlediğinde yanından sakince geçerken devam etti konuşmaya Ceyhun.

'Bunun vicdani yükü çok ağır emin olun.' Kaşları çatılsa da Pera'nın ve Elif hanımın kendilerine dönen bakışlarıyla gülümsemesini yüzüne yerleştirmeye çalıştı. Vicdani yükü çok iyi tanıyan, ölmüş ama gömmeyi unuttukları bir kadın olarak bahsettiği hissiyatı tahmin edebilirdi.

'Hoş geldin kızım.' Elif hanımın gülerek uzattığı eliyle bir anlığına bakışları Pera'yla çakışsa da onun havalandırıp indirdiği kaşlarıyla sıktı zarif parmakları.

'Hoş bulduk, Irmak ben.'

'İsmini öğrendim Pera'dan, Elif bende, Deniz ve Deva okuldan arkadaşlarmış, çok güzel bir çocuğun var.' Kadın koşuşturmaya devam eden ufaklıkları işaret ettiğinde yüzündeki yalancı gülümsemeyle başını salladı. Üçü birden koltuklara yerleşirken Pera'nın gözleri iki bedende dolaşmaya başladı. O kadar uzak ama delicesine yakın oluşları, Irmak'ın sessiz sakin izleyişi, Elif hanımın durgunluğu. Ortaya bir anda Irmak kızın diyerek bomba atma isteği içinde yükselse de derin bir nefes alarak frenledi kendini. Eğer ki o freni yapmazsa ortalık büyük karışırdı muhtemelen.

'Birkaç kez davetlerde rastladık sanırım Irmak?' kadının mırıldanmasıyla usulca başını sallarken gülümsemesi daha çok büyüdü.

'İş içerince katılmışlığım oldu Elif hanım.'

'Anlıyorum... Sekiz yaşında Deniz değil mi?'

'On, on yaşında.' Başını anında sağa sola sallasa da Elif hanımın yüzündeki garipser ifadenin bilincindeydi.

'Deva ile okuldan-'

'Şey, Deva herkesle arkadaş olabiliyor, Deniz üst sınıfta, Deva'yla aynı okulda olunca tanışmışlar Elif anne.'

'Ne güzel. O zaman o da sosyal bir çocuk, özgüvenli olması çok güzel bir durum.' Kadının mırıldanmasından sonra Irmak derin bir nefes aldığında içinden tekrar etti. Sosyal... Deniz kendisi yüzünden bir miktar sosyaldi fakat asosyal olan kısmından sayılabilirdi. Şimdi Deva ile oynaması dahi garip karşılayacağı bir durumdu çünkü korumak adına kendi dışında arkadaş bile edinmesi için sosyal hayata atamamıştı oğlunu. Şimdi iki ufaklığa bakıyordu da Deva resmen oğluna konuşma fonksiyonu eklemiş gibiydi.

'Pera hanım, bakabilir misiniz?' Deniz'in şirin gülümsemesine rağmen şu ortamı bırakıp çıkma isteği olmasa da başını sallayarak ayaklandığı gibi içeri girdi. Salonun ortasına dikilen Dağhan'la kaşları çatıldığında adamın tebessümü durumu kurtarmak ister gibiydi. Ki hızlıca elini yakalayıp çekiştirirken çıkış kapısına yöneltti.

'Ne konuşmuştuk?'

'Ceyhun annemin geldiğini söyledi, bende sandım ki-'

'Bir şey sanmadın, meraktan çatladığın için geldin bahanen bu oldu hayatım. Hadi...' açtığı kapıyı başıyla işaret ettiğinde Dağhan boynunu bükerek baktı.

'Evimizden kovuyorsun ama.'

'Ceyhun'u seviyorsun değil mi?'

'Elbette, en iyilerdendir o.'

'Ceyhun'un kafasını patlatmamı istemiyorsan işinin başına geri dön.'

'Benim neden yine kafam patlıyor yenge?' arkasından gelen adama bakışlarını kızgınca çevirdi anında. Öyle bir hale gelmişti ki üzüm üzüme baka baka karar mı dedikleri zaman kendisi ve Dağhan'ı gösterecekti Pera. Öldürmek, vurmak, şiddet, pek kadına göre değilken ya hormonları, ya da çevresinde son zamanlarda sürekli geçen ölüm kelimesi balatalarını sıyırmasına yetmişti.

'Haber uçurduğun için. Ceyhun'u da alıp gidiyorsun.' Dağhan'a sinirli gözlerini tekrar çevirirken adam gülerek başının iki yanını yakalayıp alnına dudaklarını bastırdı anında.

'Hamilelik hormonları çok tehlikeliymiş, takriben ne zaman gözlerinden ateş çıkarabilirsin güzelim?'

'Mermi bile çıkabilir gözlerimden. Hadi...' önce Dağhan'ı ardından birkaç adım uzaktaki Ceyhun'u sırtından itekleyerek kapının önüne çıkardığında işaret parmağını da havalandırdı.

'Ben aramadığım sürece gelmiyorsunuz!' kapıyı da hışımla örttüğü gibi bahçeye ilerlemeye başladığında mutfak kapısından gülümseyen Deniz'le göz göze geldi.

'Benden duymuş olma ama Arjin çatıda, bu arada mükemmeldin Pera abla.' Kadının tavanı işaret eden parmağına ciddi misin der gibi bakmaya başladığında derin bir nefes çekti Pera.

'Şaka mı bunlar?'

'Çok sorguladım ama kesinlikle değiller. Ki şu Dağhan abinin yüzüne kapı çarpma meselesi yüzünden bende durumun ufak bir rüya olduğunu düşünmedim değil.'

'Neden?'

'Daha önce Deha kapıyı suratına kapattı diye Dağhan abi kilide ateş etmek suretiyle tekrar açtı, o yüzden.' Pera umutsuz vakalarla bir arada kalmıştı resmen. Az önce ilerlettiği adımlarına devam ederken bahçeye çıktığında muhabbet eden iki kadın kendisine dönse de devam edip çatıya başını kaldırdığında kaçmaya çalışan adamla göz göze geldi.

'Arjin?'

'Yenge...' yakalanmışlığın gafletiyle çıkmaya çalıştığı yere dönüp oturdu adam.

'Ne yapıyorsun orada?'

'Ben...' elinin altındaki kiremidi havalandırırken gülümsemeye başladı adam.

'Kırılan kiremitler vardı, onları hallettim. Tam da iniyordum.'

'Ne zamandan beri inşaat ustasısın bilmiyorum ama seni kimlerin beklediğini eminim ki biliyorsundur?'

'Yaklaşık iki dakika önce öğrendim, ben de tam yanlarına gidiyordum yengecim. İyi muhabbetler... Saygılar...' geri geri debelenircesine kaçma çabasından sonra çatıdaki boşluktan içeri girdiğinde Pera kapağın kapanmasını bekleyerek bakışlarını oturma gruplarına çevirdi. Kaşları şaşkınlıkla çatılırken neler döndüğünü anlamak adına dikkat kesildiğinde iki göz iki çeşme ağlayan Irmak ve Elif hanımla aklını yokladı. Kendisi içeri giderken çocuklardan bahsediyorlardı, bu konudan şu hallerine nasıl gelmişlerdi? Dahası ne olmuştu ve niye ağlıyorlardı? Dudaklarını aralasa da gözyaşlarının devam ettiğini görerek sertçe yutkundu. Hamile kadının önünde ağlanmaması gerekiyordu, hele ki sarılarak asla ama asla. Sızlayan burnunun direğiyle gözlerini kırpıştırdığında kendisine uzatılan peçeteyle bakışları yanındaki adama döndü. İki dakika duygusal an yaşayacaktı fakat bu kez kovmayı unuttuğu Turan belirivermişti evin içinde.

'Hepinizi tek tek mi kovmam gerekiyor?'

'Ben abimin son kalesiyim yenge. Peçete?' hala havada duran beyaz parçayı elinden anında kaptığında kaşları çatılsa da Turan derin bir nefes aldı.

'Boşuna kovma bence kapıya atıp üstüne elli kilit vursan da ben yine bir şekilde içeri girerim. Bu yüzden son kaleyim.'

'Kovmuyorum Turan, kovmuyorum ama sinir krizi geçireceğim bir zaman diliminde ağzımdan ilk ismi çıkan siz dördünüz olacaksınız.' Çoktan harekete geçmiş gözyaşlarına rağmen sinirle mırıldanıp derin bir nefes aldığında nereden çıktığını bilmeyen adama tekrar göz ucuyla baktı.

'Niye ağladıklarını biliyor musun?'

'Baştan sonra ne konuştuklarını mı anlatayım, yoksa sonucu mu?'

'Hep buradaydın değil mi?'

'Hep...' adam usulca başını salladığında Pera iç çekip devam eden gözyaşlarını sildi.

'Sonuç o zaman.'

'Elif hanım kendinin de bir kızı olduğundan, özleminden falan bahsederken, Irmak hanım bir anda kızının kendisi olduğunu itiraf etti.' Gözleri şaşkınlıkla adama döndüğünde onun donuk mimiklerinden ciddiyetini anlayamıyordu.

'Ciddi misin sen?'

'Şaka yapmam pek, tarzım değil.' Adamın rahatlığı takdire şayandı fakat açık bir bahçede nereden çıkmıştı ki.

'Sen nereye saklandın?' kaşlarını çatarak süzdüğünde işaret ettiği yapay çimlerden olan bahçe duvarıyla tekrar dikkatle inceledi Turan'ı. Bu boy posla orada nasıl gizlenmişti Allah aşkına. Üstelik yemyeşil çimlerin arasında simsiyah nasıl fark edilmemişti.

'Merak ettiklerimi sorup iyice çıldırmak istemiyorum.'

'İyi yaparsın, bazen bilmemek en güzelidir.' Başını sağa sola sallayarak ağlamaktan içleri dışlarına çıkmak üzere olan iki kadına yaklaştığında derin bir nefes aldı. Ayırıp sakinleştirmek mantıklı geliyordu fakat belki de otuz dört yıl boyunca süren acının ortaya gözyaşlarıyla dökülmesi en iyisi olurdu. Hiç dokunmamaya karar vererek kenardaki tekli hasır koltuğa oturduğunda Deniz'in getirdiği sudan bir bardak alarak gülümsedi.

Anneler ve kızları. Birbirlerine karşı bir güç uygulayamayacak, en çok birbirlerine kırılıp yine aynı yerden birbirlerini tedavi edecek güçlerdi. İster yıllar geçsin, ister saatler, dönüp dolaşıp sarılacakları yine birbirleri olacaktı. Kutsallıktan çok daha farklı bir olaydı bu. Kadının üzerine yüklenen annelik kutsaldır misyonundan, anne olunca her şeyi geride bırakması gereken mecburiyet düşüncelerinin çok dışındaydı. İki kadın hem birbirini delice yakıp yıkabilecekken hem de anlaşılmaz şekilde bant olabilirlerdi. Bu durum da en çok anne ve kızı arasında yaşanırdı. Sözler, davranışlar ve geçip giden zaman bir sürü yaraya neden olup acıtırdı insanın canını. Fakat tüm sızılara rağmen insanın hastanesi kendini doğuran ve kendinden doğuracak olandı.

Durgunlaşmış hissiyatlarıyla beraber Pera kolundaki saate göz attığında çalan telefonunu tekrar meşgule attı. Tutup Dağhan gelecek diyerek ikisinin kopmasını, Irmak'ın kaçarak gitmesini istemiyordu. Belki Elif hanımla hisleri kabarmıştı ama inatçı bir kadındı Irmak. Bir anda celallenebilirdi de sonuçta. Suskunlukları içinde birbirlerine bakan iki kadına göz atarak gülümsediğinde yeniden çalan telefonla sıkkın nefesini bıraktığı gibi meşgule attı.

'Irmak.' Mırıldanması üzerine dalmış kadın anında kendine dönerken dudaklarını ıslatarak baktı Pera.

'Eğer istersen, akşam yemeğini hep beraber yiyelim. Hem Deniz, Dağhan ve Deha'yla tanışmış olur?' çekingende olsa aklındakini söylemiş olmak içini rahatlattığında Irmak gözlerini önce Elif hanımda, ardından da oğlunda gezdirerek tekrar döndü.

'Ben bilmiyorum, rahatsız etmek istemeyiz.'

'Rahatsız etmek mi? Belki bilincinde değilsin ama burası kardeşinin evi, ne rahatsızlığı. Hem baksana, beraber ne güzel zaman geçiriyorlar çocuklar.' İlerde önlerine serdikleri lego parçalarıyla oynamaya devam eden iki ufaklığı işaret ettiğinde kadının alt dudağına dişlerini geçirdiğini fark etti.

'Dağhan ve Deha'nın soruları yüzünden cinnet geçirebilme olasılığım var.' Irmak yüzünü buruştursa da Pera kıkırdayarak başını sağa sola salladı.

'Maksimum kavga edersiniz, her kardeş arasında olur bunlar.' Kadının gözlerinden geçen bulutlara rağmen başını sallamasıyla Pera yeniden çalan telefonu eline alarak anında yanıtladı.

'Ya tarihte bu kadar kapısına dayanılmış saray yoktur güzelim.' Dağhan'ın isyanıyla sinirlide olsa gülmeye başladığında dudaklarını ıslatarak tekrar muhabbete dalmış iki kadını süzdü.

'Deha'yı ve Afitab sultanı alıp yemeğe gelin hadi.'

'Annem, öğrendi mi?' derken olan tedirginliğiyle iç çekip tekrar süzdü iki kadını. Kaçak halde birbirlerine bakmaları, konuşacak çok şey olduğu halde tam olarak bir noktaya tutunamayışlarını...

'Evet...'

'İyi mi o?'

'Gel ve kendin gör Dağhan, hadi ama geç kalmayın.'

'Kapıdayız biz. Arjin, Afitab sultanı alıp gelsene.'

'Ne?'

'Kapıdayız, yaklaşık altı saattir.' Zamanın nasıl geçtiğini kendileri fark etmemişlerdi belki ama Dağhan hesaplayacak kadar uzun süre kalmıştı orada. Pera usulca ayaklandığına kendine dönen gözlerle telefonu kapatarak baktı ikisine de.

'Kapıdalarmış.' Irmak'ın derin bir nefes alışını, tedirginliğini ve gerilmemek adına sabır çektiğini tahmin edebiliyordu. İki tane erkeğin arasında, ki ikisi de ısrarcı olunca savaşa girer gibi hazırlanması garip değildi. Hızlı adımlarla ilerleyerek kapıyı açtığında karşısında sırıtarak bakan bedenlerle geriye çekilip girmeleri için müsaade ettiğinde Deva'nın çığlık atan sesi de bir oldu.

'Amca!' kız koşarak Deha'nın kollarına atıldığında Dağhan kaşlarını havalandırarak baktı. Babadan önce amcanın gelmesi herhalde bir ilk olabilirdi.

'Merhaba fındık, ben baban, hatırladın mı?' kızın yanağını sıkarak mırıldandığında onun başını sallayarak ileriyi işaret etmesiyle gözleri sarışın renkli gözlü ufaklığı buldu. Bakışları çocuktan usulca Pera'ya yönelirken kadının onaylayıcı şekilde başını sallamasıyla yere çökerek açtı kollarını.

'Sen dayı diyerek koşmayacak mısın?'

 

Loading...
0%