Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Bölüm 6 - Şiddet?

@biceruvar

Merhaba pandispanyalar... Yeni bir bölümle ben geldim ve hoş geldim sanırım. Bir miktar hikayeye giriş yapmaya başladık ancak daha çok çok şeyler bekliyor bizleri. Bir de geçen bölüm hiç yorum alamamış olmanın hüznü kaplıyor içimi. Umarım bu bölüm öyle olmaz. İyi veya kötü seviyesi olması şartıyla her yorumu kabul ettiğimi bilen bilir.

Bir de yeni aldığım karara göre haftada iki kez bölüm yayınlama fikrimi de sunuyorum sizlere. Artık her PAZARTESİ ve CUMA sizlerle beraber BUTİMAR'da buluşacağız.

Sizleri bu bölümle baş başa bırakıp kaçıyorum. Çok seviliyorsunuz.

 

'Dağhan bey gönderdi. İşe adapte olabilmeniz adına incelemenizi talep ediyor.' Nezaketen gülümseyerek başını usulca salladığında ortadan yeniden kaybolan kadınla üzerindekileri atıp tableti klasörlerin en üstüne yerleştirerek hepsini kucakladı.

Anlaşılan o ki Dağhan kendine daha sonra gelmesi gerektiğini belirtiyordu ama unuttuğu bir nokta vardı. İlk geldiği gün bu klasörleri ezberlemek uğruna evde dahi çalışmıştı Pera ve en başta da itiraz edilmeyeceği konusunda anlaşmışlardı. Odasının kapısına kadar ulaştığında asistanı gülümseyerek ayağa kalkıp kapıyı tıklatmış ardından açarak kendisine yol göstermişti.

'Pera... Benim odamda mı çalışmaya başlayacaksın, yoksa soruların mı var.' Klasörleri masanın önündeki sehpaya bıraktığında gülümseyip ellerini birbirine çarparak çırptı. Kapının ardından kapandığının bilincinde olarak daha rahat konuşacağı için içten içe şükür çekiyordu ama karşısındaki adam şaşkınlık bir yana o kadar ciddi duruyordu ki bir an çekinmeden edemedi.

'Bu klasörleri ilk geldiğim gün ezberledim Dağhan bey. Ben çalıştığım iş yerlerinde konu tekrarı yapmak yerine tam zamanında çözüm üretmek için olmalıyım. Yani bana önce Deha bey ile ilgilenmem gerektiğini dile getirseydiniz yapardım ancak, bunlar... Yeni yetmelerin oyalanacağı şeyler.' Sehpadaki klasörleri işaret ederek konuştuğunda, Dağhan kaşlarını havalandırıp indirerek masasındaki telsiz telefonu alıp kimse ile görüşmek istemediğini bildirdi asistana. Daha sonra oturduğu koltuktan kalkarak kenardaki dolaptan iki kadeh ve bir şişe viski ile masanın önündeki koltuğa bedenini bıraktığında kolu ile klasörleri de yere itip Pera'ya da karşısını işaret etmişti. Adamın üzerinde hem oldukça ciddi, bir o kadar da umursamaz bir hal var gibiydi. Üstelik aklının ucundan bile geçiremezdi en büyük hissedarın çalışma saatlerinde kendi ofisinde içeceğini.

'Tutmayacağını biliyordum ama şansımı denemek istedim.' Kadehleri doldurduğunda birini parmağının ucuyla kadına iteklese de Pera başını sağa sola sallamaktan geri kalmamıştı. Alkol almayı severdi, ayıptır söylemesi sağlam da içerdi ancak mesai saatlerinde pek mümkün bir düşünceymiş gibi içine sindiremezdi... İş etiği ve kurallarına sadık kalan bir kadın olarak yetiştirmişti kendini, daha doğrusu ailesi de onun böyle olması için çaba sarf etmişti. Şimdi patronu ile karşılıklı mesai saatlerinde iki tek atmak... Biraz uç bir noktaydı ona göre.

'Çalıştığım saatler içerisinde alkol almıyorum. Teşekkürler.'

'İçmeden konuşamıyorum, eşlik edersen çok sevinirim.' Tek kaşı havalansa da başını onaylarcasına salladığında derin bir nefes alarak kaldırdı sehpadan kadehi karşısındaki adam beklemediği anda sehpada duran kristal kadehe kendi kadehini çarptığında ise tüm ciğerlerini oksijenle doldurdu Pera. Çözüm bulacağı ve karara varacak konular söz konusuydu. Normal şartlarda kurallarını çiğnemezdi ancak insanın dili nasıl çözülecekse öyle hareket etmesi gerekiyordu. En nihayetinde parmakları arasındaki kadeh eğlenmek, goy goy yapmak için değil süreci hızlandırmak içindi.

Başta kolay gelse de Nida ve Pamir'de bire bir görmüştü ki bu insanlar normal bir hayat yaşamıyorlardı, ayrıca karşısındaki adam ona açık bir mesaj göndermişti. Gelip bugün benimle çaba harcama diye, Pera ise umursamadan klasörleri aldığı gibi odasının kapısında bulmuştu kendini. O yüzden bir kere dahi olsa boyun bükecekti duruma. Adam iki camın birbirine değdiğinde olan şıngırtı ile gülümseyip tepesine dikmiş ardından yenilemişti ki derin bir nefes aldı. Bu kez ilk Pera konuşmayacaktı anlaşılan. Veya konuşturmak için çaba sarf etmeyecekti.

'Öncelikle, belirli ve basit kurallarım var. Bunlara uyduğumuz sürece zaten burada olmanı ben istediğim için itiraz etmeyeceğim.' Adamın yorumuyla beraber üst dudağını dişleri arasında ezdi kadın. Kurallar, belki de hayatı boyunca en nefret ettiği şeylerdi, eğer ki kendine ait değillerse. Çünkü kural denilen şey uyulması mecburi ve itirazı çoğunlukla söz konusu olmayan detaylar olurdu. İstekler ise değiştirilebilir detaylardı. Çalışmaya karar verdiği günden beri biliyordu. Yaşı bu kadar genç olmasına rağmen büyük başarılara imza atmış insanların aslında ne kadar mantığıyla hareket ettiğini, kendilerine göre ciddiyetleri ve taviz vermez duruşları olacağını. Bu yüzden de kural kelimesini alelade ortaya atmazlardı.

'Pekala, nedir onlar?' kadehini eline alıp sırtını iyice geriye yasladığında derince nefeslendi Dağhan. Daha çok kafasında belirli bir konuşma kurmak için çaba sarf ediyor gibiydi. Sanki kullanacağı her cümleyi kendi firmasının halkla ilişkiler müdürüne değil de rakip bir firmaya anlatırcasına da tedirgin görünüyordu.

'Psikolojik herhangi bir destek için adım atmanı istemiyorum. Zaten hali hazırda görüştüğüm danışman doktorlarım var. Benden kendime dair bir bilgi almak istersen sende anlatmalısın. Aksi takdirde hiçbir şey öğrenemezsin. Kendimi ve gizliliğimi korumak için bir yol olarak düşün. Daha sonra o moda evi bu moda evi gezmek istemiyorum. Bu yüzden ben varken veya yokken evime gidip bir dolabımı karıştırmanı talep ediyorum. Olmayacağına inandıklarını anında çöpe atabilirsin. Zaten berbat olanlar ayrı bir dolap içerisinde.' Pera'nın derin bir nefes aldığını fark etmiş olacak ki gülümseyerek kadehinden bir yudum daha aldı. Karşısında oturan kadını boş beleş bulmamıştı.

Şirketi kurduktan sonra uzun soluklu araştırmalar içerisine girmişti. Hem eğitim hem güvenilirlik açısından tam anlamıyla yetebilecek birisi olması açısından onlarca yerle görüşmüştü. O yüzden de Pera'ya tutup sizinle ön görüşme yapmak istiyoruz gibi cümleler kurmamıştı. Zaten kendisi için gerekenleri çok net biliyordu Dağhan. Bundan sonraki zaman diliminde de dişiyle tırnağıyla çaba harcadığı bu şirket için en doğrusunun da Pera olduğunda karar kılmıştı. Sonuçta kadın hem iş konusunda disiplinli, hem de güçlü bir kurtarıcıydı. Lansman sonrasında içlerinden herhangi biri kafası bir dünya kameralar çekerken küfür etse bile lehlerine çevirebilme potansiyeli bulunuyordu. Araştırmaları sırasında kadının yaptığı her işten de bunu net bir şekilde anlamıştı.

'Son olarak gideceğim mekanları kontrol etmeni rica edeceğim. Özellikle iş bağlayabileceğim veya işim için zarar oluşturmayacak yerler nerelerse lansmandan sonra sadece oralara uğramayı düşünüyorum. Tek bir mekan dışında. Kahve içtiğim bir kafe var. Salaş bir mekan. Oradan asla vazgeçmem haberin olsun. Şimdi, senin kuralların neler?'

'Öncelikle sosyal çevrenize müdahale etmeme engel olmamanızı istiyorum. Daha sonra benden sizinle uğraşmamamı istiyorsanız bunu açıkça dile getirmenizi. Keza aptal yerine konulmaktan nefret ederim. Win win durumu için kabul ediyorum. Anlatırsanız, paylaşırım ama unutmayın ki insanlar ile uzun zamandır iletişim içinde olduğum için doğru olanı da yalan olanı da ayırt edebilirim. Kararlarımı eğer ki çok absürt değilse kabul etmenizi talep ediyorum. Absürt geliyorsa da öncelikle gelip bana nedenini açıklamanızı, ki ona göre yol çizebileyim. Bir de yaptığımız hiçbir yenilemeyi şu an kullanmamanızı rica edeceğim. Her şey lansmandan sonra değişsin istiyorum.' Pera'da elindeki kadehten bir yudum aldığında, Dağhan başını olumluca sallamıştı ki devam etmek adına derin bir nefes aldı kadın.

'Bu söyleyeceğim size biraz sıkıntılı görünebilir ancak bundan sonra halkla ilişkiler adına olan her şey ama her şeyin yetkisini almak istiyorum. Yeni bile olsam altımda çalışacak ekibe siz de takdir edersiniz ki kendimi göstermem gerek. Başka türlü idare sağlayamam. Bir problem yoksa lütfen anlatmaya başlayalım.' Az önce kendisi tepesine diktiği kadehle meydan okurken şimdi Pera konuşmasının sonlanmasıyla kadehini tepesine dikiyordu.

Evet çoğu iş yerinde yapıldığın dakika kovulacağın bir husus vardı, patronuna meydan okumak. Kadın ise ikisine çoktan o meydan okumayı göstermişti ama büyük hissedara bunu yaptığında kovulmazsa gerçekten bir şeyler elde etmek isteyip istemediklerini de anlardı. Çünkü bu işi inatçı biri olmasa asla yapamazdı. Bu kadar açık ve net gelindikten sonra Pera'nın de aynı derecede kendini göstermesi gerekirdi. Yoksa bu zamana kadar olmayan Halkla ilişkiler şefinin bu saatten sonra da olmasına gerek kalmazdı.

'Şiddet ile hayatlarına devam eden iki erkek çocuğuna sahip bir ailenin en büyük oğullarıyım. Medyada her seferinde mükemmel mutlu bir aile tablosunda yer aldık. Bizi araştırmadığın için kısa bir alt yazı geçeyim. Ne kadar şiddet içinde de büyüsem en iyi kolejlerde, en iyi okullarda eğitim aldım. Şirket içerisinde bir lira dahi olsa ailemin parası yok. Kardeşim dışında. Yani olurda rastlarsan diye söylüyorum senin patronların Dağhan ve Deha Kalaycı, Nida Derin, Pamir Soylu dışında başka birisi değil. Babama saygı duymam, uzun süre bize katlanabilirsen eminim ki aynı ortamda denk geleceksiniz. O yüzden babama yaptığın saygı veya saygısızlık eğer ki medya önünde değilse beni alakadar etmez bilgin olsun.'

'Şiddet?' kaşlarını çatarak anlamaya çalışan kadın üzerine gülümseyip kadehini yeniledi. Anlatacağı o kadar çok şey vardı ki başta Pera'ya dediği gibi aldığı psikolojik destekler sırasında doktorlarıyla bile paylaşmadığı gerçekleri bu kadına anlatacaktı. Akıl sağlığını elbette kendisi koruyabilirdi, 35 yıldır nasıl koruduysa aynı şekilde devam edebilirdi ancak söz konusu işiyse ve anlatacakları mutlak olarak bir yerde işini zedeleme olanağına sahipse bunu Pera'yla paylaşmak zorundaydı adam. Daha en baştan karar vermişti buna.

'Kazan kazan durumu. Senin de bir şeyler anlatman gerek.' Olağanüstü bir rahatlıkla arkasına tekrar yaslandığında ne anlatması gerektiğini bulamamıştı bir an kadın. Hem şiddet deyip hem de nasıl böyle rahat olabiliyordu ki. İnsan televizyonda izlediği haberlerden bile etkilenebiliyorken Dağhan o haberlerin içinde büyümüş bir adamken nasıl böylesine rahat kalıyordu aklı ermemişti.

'İlginç gelmez muhtemelen ama madem aileden ve eğitimden bahsettik. Bende bahsedeyim.' Sorarcasına baktığından olsa gerek başını sallamıştı sadece adam. Aslında eğitimi, çalışmaları hakkında bilgi sahibiydi zaten ancak aile konusunda çok bir bilgisi yoktu. Daha doğrusu özel hayatını ihlal etmemek adına araştırma zahmetine girmemişti.

'Annem ve babam dünya üzerinde görebileceğiniz en mükemmel ikilidir. Tek çocukları olmaktan onur duyarım hatta. İkisinin de ailesi yok. Yani var ama reddettikleri için uzun süredir görüşmüyorlar. Ben eğitimimin neredeyse tamamını yurt dışında tamamladım. Daha sonra iş için geri geldim.'

'Demek ret ha. Keşke benimkiler de bana öyle bir güzellik yapsalar.' güldüğünde kaşlarını havalandırıp omuz silkmişti Pera. Babasının da, annesinin de en büyük yükleri bu olmuştu senelerce. Birbirileri için dünyayı ateşe verirlerdi ancak ikisinin de şu an en büyük dilekleri keşke en başta herkesin gönlünü alabilseydik düşüncesiydi. Bazı zamanlarda yalnız olmak içlerine çok dokunmuştu ki Pera'da buna birçok defa şahit olmuştu.

'Şiddet... Babamın şiddeti. Sözlü ve nadiren de olsa fiziksel. Erkek çocuğu olduğumuz için sanırım. Ne Deha ne de bana bir kez el kaldırmışlığı yoktur ama annem. Onun için çok ağır yükler var. Geri kafalı da değildir aslında ama bir şekilde her zaman annemi küçük gördü.' Bu kadar yıl içinde olmasına rağmen yüzünde hala anlamaz ifade yer ediniyordu adamın. Oysa fazlasıyla iç içe kalmıştı bu durumla, babasının yaptıkları ve tavırlarının asla ama asla savunulabilecek bir noktası yoktu biliyordu fakat ufacıkta olsa küçük bir çocuk gibi neden sorusu beyninde sürekli yankılanıyordu.

'Peki hala beraberler mi?'

'Maalesef... Ne kadar anneme destek çıksam da annem vazgeçemedi. Artık fiziksel yok, yani en azından benim bildiğim kadarıyla. Küçükken de söylemezdi annem gerçi, hep izlerden anlardım ama benden de Deha'dan da çekiniyor artık babam. Peki sizinkiler neden veto yediler?'

'Babam yabancı, annem ise tam anlamıyla bir Anadolu çocuğu. Dedem ne kadar itiraz etse de ananem annemi bin bir güçlükle okula göndermiş. Klasik kavga gürültüler. Doğu literatürü desem yeridir herhalde. Dedem bir an önce okulu bitsin diye beklemiş. Aralarda memlekete gittiğinde de hep annemi vazgeçirmeye çalışmış, okumasını da desteklememiş ama ananem yaşadıkları yüzünden ne kadar dirayet kazandıysa her seferinde göndermiş annemi. Babam ile tanıştıklarında ve evlenmek istediklerinde dedem tabi ki hali hazırda kızını kime vereceğini aklında tuttuğu için, ayrıca babam yabancı olduğu için ortalığı birbirine katmış. Annem yaşanacakları bildiği için babamı İstanbul'da bıraktığından olan bitenden haberi olmamış tabi. Zamanın şartları, telefon yok. Yani kısıtlı. Babama güç bela onu evlendirmeden bir gün önce haber verebilmiş, o da gizli saklı. Biliyor tabi duyulsa babamın bildiği adresten de alır kaçırır istediğini yapar dedem. Bir çaresine bakacağını telefonda defalarca söylemesine rağmen babam da duramamış... Düğün günü kaçırmış annemi. Sonrası malum...' Pera omuz silktiğinde Dağhan'ın yüzündeki gülümseme yeniden yerini bulmuştu. Karşısında kendi ailesinin bir nebze tersine olan bir hayat vardı. Ve çocukluğundan beri özendiği tek şey olmuştu adamın mutlu, birbirine destek insanların ailesi olması. Şimdi Pera anlatınca içinde bir yerlerde o çocuk yine keşke diyordu.

'Peki neden babanız böyle?' aldığı soruyla gülümsemesini bozmadan elindeki kadehten bir yudum daha aldıktan sonra dirseklerini de dizlerine yasladı.

'Aslını istersen bunun hakkında rivayet çok. Ancak annemin anlattığı sevdiği başka bir kadın olduğu. Babaannem sevmemiş babamın istediğini, babamı da alıp İstanbul'a getirmiş. Kayseri'de yaşarlarmış o zaman. İnsan böyle bir şey için çocuklarının annesine davranışını bu denli kötü tutar mı bilmiyorum ama bildiğimiz bu.' Omuzlarını rahatsızca kıpırdattığında derin bir nefes almıştı. Aslında Dağhan ile yapılacak fazla bir şey yoktu. Onu anlamak, dinlemek ve sınırlarını iyice öğrenmek dışında... Kırmızı çizgileri tamamen öğrenince istenilen her şeyi harfiyen uygular gibi duruyordu. Tüm anlattıklarına rağmen kendinden emin, başını asla eğmeyişi bir nebze de olsa Pera'nın içini rahatlatmıştı. İlk kez çaba sarf etmeden ortaklardan biri olanı biteni anlatmıştı. Başta olan acaba dışarıda kalacak mıyım düşüncesi git gide azalsa da onun yerine ağır acılar sırtına biniyordu. Şu ana kadar elinde bir adet özgüven eksikliğini egoyla kapatmaya çalışan Nida, sevilmemiş bir Pamir, çocuklukta en kötü rastlanacak şey olan şiddetin içinde büyümüş bir adet de Dağhan vardı.

'Bu arada, uyarmam gereken başka bir konu. Deha kolay bir adam gibi görünür, ancak en şüpheci ve insanlara kolay alışmayan o olmuştur hep. Bu birazcık seni zorlar, fakat mümkünse canını çok sıkma. Kardeşim dünya üzerindeki her şeyden daha değerli.' Pera başını sallayarak uzun süren konuşmanın noktalanmasıyla odadan dışarı attı kendini.

Gittikçe duyguları köreliyordu. Hissediyordu çünkü bu insanlara üzgün bir yüzle bakamazdı, çok güçlülerdi. Düşündüğünden, yönetmek için basitseyeceğinden çok daha güçlülerdi. Oysa bir kadın olarak yönetmek onun ruhunda varmış gibi hissederdi hep. Her duruma müdahale edip düzeltebilirmiş gibi gelirdi ona. Şimdi bakıyordu da düzeltme payı yoktu, sadece bundan sonrasının iyi olması için yardımcı olabilirdi. Kaldı ki bunu yapabileceğine dair içinde olan şüpheler çoktan derin bir denizde kulaç atmaya başlamıştı bile. Çünkü bu insanlar ondan yardım istemiyorlardı, aksine bu kadarız ve bunu yapacağız der gibilerdi. Yardım isteyen birine yaklaşmak ne kadar kolaysa, istemeyene yardım etmek de bir o kadar zor olurdu en nihayetinde.

Dahası aslında çok zayıf olmalarına rağmen güçlü görünmeleri gözünü korkutuyordu. Beklediğinden çok daha iyi rol yapabiliyordu bu insanlar, düşüneceğinden çok daha iyi yazılmış senaryoyu olmayan bir sahnede ustalıkla sergiliyorlardı. Nida'nın neden zorlanacağını söylediğini kısmen anlamıştı artık. Dağhan'ın kendisine bunları anlatacağını beklemiyordu, ancak anlatması da hayatı kolaylaştırmamıştı. Oturup günlerce şiddet içinde büyümüş iki adama nasıl davranması gerektiğini düşünmesi gerekebilirdi. Bu kadar ustaca mükemmel bir hayat sürdüğünü düşündüren adamdan alması gereken çok bilgi olduğunu şimdiden hissetmişti. Belki Dağhan ve Deha işini nasıl yapacağını öğretemezdi ama kesinlikle hayatta nasıl kalınacağını detaylıca açıklayabilirlerdi. Üstelik taş çatlasa daha bir saatlik zaman diliminde dinlemişti Dağhan'ı. Bunun daha ilerisi vardı, bir de elbette ki en hırçın olduğunu yeni yeni kavradığı Deha olduğu gibi duruyordu.

Nasıl olur da bir adam yıllardır bir kadını unutamamış, üstelik annesinin üzerine yüklediği sorumluluğun bedelini başka bir kadından çıkarmayı kendince doğru bulmuştu anlam veremiyordu. Hepsi bir yana Dağhan hala babam diyebiliyordu. Dili nasıl varıyordu söylemeye aklı almıyordu. İmkanı olsa, şu dakika ailelerini görmek isterdi Pera. Annesinin ne için hala durduğunu, babasının nasıl böyle acımasız ve aciz kaldığını, Dağhan ve Deha'nın nasıl bunca sarsıntının içinden sağ çıktığını...

 

Loading...
0%