Yeni Üyelik
63.
Bölüm

Bölüm 61 - Hayırlı Olsun Gülüm

@biceruvar

Merhabalar biricik Butimar'larım... Biraz geç kalmış olsam da yeni bölümle geldim. İş yoğunluğundan hazır bölümü bile gönderemedim sizlere. Ancak düzenlemeleri yapıp geldim yanınıza. Çayı, kahveyi neyi nasıl isterseniz hazırlayın haydi oturalım bölümün başına. Çok çok özledim sizleri...

Bazen teklediğim, bazen ağladığım, bazen Irmak olup, ara sıra Dağhan'a sıkıca sarılıp, Pera'nın sırtını sıvazlamak istediğim yollardan geldim. Hepsine sizin yerinize çok sarıldım, onlar da sizlere sarıldı farz edin. Butimar'da bir aşk hikayesi işlemedik, Butimar'ın bir başlık altında toplayacağımız ana metni de olmadı fakat biz Butimar'da tüm kadınları bir arada gördük. En azından ben elimden geldiğince görmeye çabaladım. Bu hikayede sadece Pera baş rol değildi, tüm kadınlar dimdik kendilerini olduğu gibi gösterdi, o yüzden sizin hikayenizde de siz baş rol olursunuz umarım....

Sizleri instagrama beklediğim gerçeğini atlamayalım lütfen...

Instagram: BiCeruVar

-----------------------------------------------

Dinlenmek isterdi kadın. Gerçekten dinlenmek, anlanmak, ciddiye alınmak isterdi. Saçı okşansın, yüzüne gülünsün, iyi şeylerin varlığına inandırılsın isterdi. Tek istemediği detay ise kendisine ve çocuğuna zarar verilmesi olurdu. Fakat sevilmek nedir görmemiş bir kadın, yanlış adamları sevebilirdi. Tüm seçimler arasında yok olmak, kendini dahi kaybetmek, gerçeklikten uzaklaşıp zihninde canlandırdığı karakteri sevmek tek başına kalmış bir kadın için olabilecek en güzel eylem olurdu.

'Güzelce kafa dinle şimdilik, hafta sonu da hep bir arada bir şeyler yapalım.' Dağhan'ın mırıldanmasıyla Irmak bakışlarını etrafta gezdirdiğinde derin bir nefes alarak döndü tekrar.

'Dağhan, bu çok zor.' Kadını anlamak istese de mümkün değildi, daha doğrusu hissettiklerini hesap edemiyordu. Başını anlayışla salladığında onun yalancı tebessümüyle adım atması bir olduğunda anında kolundan yakaladı zarif bedeni. Irmak'ın rengarenk ama dipsiz bir kara kuyu gibi bakan hareleri kendi elalarıyla yeniden çakıştığında sıkıntıyla alt dudağını ısırıp derince soluklandı.

'Bu saatten sonra tüm zorlukları beraber aşmak zorundayız Irmak. Yalnızlığa alıştığına göre çok güçlü bir kadınsın, o yüzden bir arada olmaya daha kolay adapte olursun. Sana baskı uygulamak istemiyorum, öyle bir tip değilim-' kadının kaşları alay edercesine havalanırken Dağhan gülerek başını sallayıp devam etti konuşmaya.

'Pekala... Israrcı bir tipim ama sana bunu yapmayacağım. Sen istesen de istemesen de aileniz. Abinim senin, bu sırt çeviremeyeceğimiz kadar gerçek. En azından Deniz için yapmalısın bunu.' Anladığını tastiklemesini ister gibi baksa da Irmak kollarını göğsünde bağlayıp tek kaşını havalandırarak gülümsedi.

'Ve şu an hiç ısrarcı davranmıyorsun öyle değil mi?'

'Baskıcı halimi çok iyi biliyorsun.' karşısındaki kadın gibi tek kaşını kaldırsa da Irmak usulca başını sallayıp evine tekrar bakarak derince soluklandı. Doğru ve yanlış kafasında ayrılmazken o mezarlıkta Dağhan'ın kendine sahip çıkması, kendinden koruması hiç alışık olmadığı durumdu. Onu birileri korumaz, sadece kendi kendisine sahip çıkardı. Eğer ki sarıp sarmalanması gerekirse kendi kollarıyla kendine sımsıkı sarılırdı. Kaldı ki bir kadın belki de en çok kendine sarıldığında yanıp yıkılabileceği bir nokta kalmıyordu. İşte Irmak'ta tıpkı böyle bir durumda, ayakları üzerinde sapa sağlam durup kendi gözyaşlarını elinin tersiyle temizlemek zorunda bırakılmış kadınlardandı.

'Senin baskıcı haline alışırım da, Deha tam bir umutsuz vaka.' Belki konuyu değiştirmek, belki de işin umursamaz tarafına odaklanmak adına konuştuğunda Dağhan göz devirerek ufak bir kahkaha attı. Hayatında tanıdığı en güçlü adamlardan biriydi kardeşi ve yine hayatında gördüğü en güçlü kadınlardan biriydi diğer kardeşi. Onların böyle kendilerini koruma mekanizmasına hayran dahi olabilirdi hatta.

'Deha'yı tanımayınca nefret bile edebilirsin ama aslı öyle değil.'

'Nasıl abi kardeşsiniz hiç aklım almıyor.' Başını sağa sola sallarken Dağhan hala kadının kolunu tuttuğunu fark ederek parmaklarını geriye çekmişti ki göğsünü kabartacak bir nefes çekip yaslandı arabaya.

'Uyumadan önce üçümüzü yan yana koy bir. Anlarsın nasıl kardeşleriz.' Derken başını usul usul salladığı sırada Irmak'ın dikkatle süzmeye başladı kendisini.

'O ne demek?'

'Dene ve gör.'

'Çalışırım... Bıraktığın için teşekkürler.'

'Deniz'i benim için öp.' Kadın tekrar ilerlemek için hamlede bulunduğunda Dağhan yanına dikilen Arjin'e göz ucuyla baktı. Kendisi gibi arabaya yaslanmış, Irmak'ın içeri girmesini bekleyen haliyle kollarını göğsünde birleştirdiğinde adamın kaşları da usulca çatılmıştı.

'Patron.'

'Ne yumurtlayacaksın yine?'

'Pek benim anlayacağım mevzular değil bunlar ama kardeşlerin böyle vedalaştığı konusunda pek emin değilim.' Elini hafifçe kaldırıp sarsarak mırıldandığında yüzünü de buruşturmuştu Arjin. Fakat daha mühim olan Dağhan'ın kıstığı gözleriyle ne dediğini anlama çabasında oluşuydu.

'Belli ki bir miktar birbirinizi dinlemişsiniz... Şey yapman gerekmiyor mu? Sarılıp, hep yanındayım demen falan?' her ihtimale karşı sokağın başında inen kadın ilerlemeye devam ederken Dağhan'da Arjin gibi kaşlarını çatarak baktı.

'Öyle mi olması gerekiyor?'

'Böyle bir durumda Deha'ya yaptığın şey bu olurdu, Irmak'ın farkı ne ki yapmayasın?'

'Irmak!' elleri ceplerinde ilerlemeye devam eden kadın seslenmesiyle duraksadığında Dağhan yaslandığı arabadan ayrılıp koşar adımlarla yaklaştı. Garip garip kendini süzdüğünün bilincinde olsa da bir anda kendine çekip sarıldığında Arjin'in haklılık payının yüksek olduğunu biliyordu. Bazen bir destek, tek bir insanının koca orduyu devirmesini sağlardı. Böyle bir noktada ise belki Irmak dışarıdaki orduyla karşı karşıya kalmazdı fakat içindeki savaştan sağ çıkması şarttı.

'Her şeyle başa çıkamayabilir, her zaman güçlü duramayabilirsin. Senin sen olmana sebep olan yenilgilerin, acıların, hıçkırıkların veya düşüşlerin... Hiçbiri son değildir çünkü öğrendiğin an tekrar en baştan başlarsın. Hayat sınarken büyütür insanı, olgunlaşmana neden olur. Fakat en güzeli şu ki bir daha aynı yerde düşmez, aynı acıya ağlamaz, aynı olaya aynı şekilde yenilmezsin.' Sıkıca sarıldığı kadının saçlarının arasına bir öpücük bıraktığında iç çekerek gözlerini kapattı, 'İşte tam da bu evrede tüm dünya karşı çıkacak olsa da sen benim kardeşimsin Irmak. Ve ne olursa olsun... Hep arkandayım.' Kadının havada kalan kolları duyduklarıyla kendisine ihanet eder gibi sarıldı. Almadığı hatta beklemediği destek sanki ilk kez yalnız başına savaşmaktan çok daha iyi seçenekler olduğunu anlatır gibiydi. Bir iken çok olmak, çokken hiç olmaktan elbette daha iyi bir tercih olarak gözükecekti.

O gecenin üzerinden geçen iki günle beraber ortalık oldukça durgunlaşmıştı. Arada sırada Dağhan, Elif hanıma üzerine gitmemesi adına tavsiyeler verse de günde dört kez kadını arıyor oluşu da bir başka muallakta kalan konuydu. Her seferinde bin bir bahane bularak Irmak'a ulaşmak, sesinin biraz daha iyi olduğunu duymak, bir süre sonra umursamaz tavrına döndüğünü hissetmek içini ferahlatıyordu adamın.

'Fındık.' Kollarını masaya yaslayıp hafifçe öne eğilerek tabağına odaklanmış Deva'ya bakmaya başladığında kızın şüpheyle kavrulan gözleri de kendini buldu.

'Baba.' Kahvaltısına dalmış ufaklık ne geleceğini merak edercesine olan gözlerini kendine odaklarken Dağhan gülerek izledi sevimli halini. Baba olmanın nasıl bir durum olduğunu fazla açıklayamasa da Deva'nın babası olmak Dağhan'a göre hayatı boyunca kayda değer en güzel detay olabilirdi.

'Sen kuzeni, halayı kimden öğrendin bakalım?' aralarındaki sabah muhabbetleri Pera'nın başta ilgisini çekmese de şimdi çekebilirdi. Çünkü kızına aile içi hitapları öğretenin Dağhan olduğunu düşünmüştü. Fakat görünen o ki kocası da durumdan bir haber şekildeydi.

'Nasıl yani?'

'Deniz'in kuzenin olduğunu, Irmak'ın halan olduğunu sana kim öğretti yani.'

'Amcam.' Dağhan'ın kaşları havalandığında bakışları usulca Pera'ya yönelse de derin bir nefes alarak gülümsedi. Irmak'la durmaksızın irdeleşen kardeşinin bu duruma kolayca adapte olacağını hiç düşünmemişti.

'Önce bana onların ne demek olduğunu anlattı, sonra da aile olmak hem hissetmekten hem de dile getirmekten geçer dedi. Kötü bir şey mi yaptım?' ufaklığın kuşkulu bakışlarına tekrar döndüğünde gülümsemesi de daha çok büyüdü.

'Asla... Çok iyi yaptın.'

'Peki Deniz benimle aynı okula gidecek mi?'

'Orasını halan bilir fındık.'

'Ama çok istiyorum. Lütfen...' boncuk tanesi gibi olan gözlerini kırpıştırıp başını anında omuzuna düşürdüğünde Dağhan anında yanağını sıkarak gülümsemesine devam etti.

'Dediğim gibi buna sadece halan karar verebilir.'

'Sence bugün ikna edebilir miyim?'

'Senin istediğin şeyleri kabul ettiremeyeceğine dair inancım hiç yok be fındık. Sen kesin ikna edersin.'

'Buraya gelecekler değil mi? Gidip odamı toplayayım.' Deva sandalyesinden inmek üzereyken bakışları annesiyle çakışsa da sırıtması tüm yüzüne dağıldığı gibi anında tekrar Dağhan'a çevirdi.

'Kahvaltıdan kaçamazsın, zaten buraya gelmeyecekler. Odanı neden toplaman gerekiyor ki?' Pera'nın şüpheci haliyle Deva sıkıntılıca atlamak üzere olduğu sandalyeye tekrar yerleşip derin bir nefes aldı.

'Halamı ikna etmek için.'

'Korkuyorum sormaya ama odanı toplamanla ne alakası var?'

'Odam düzenli olacak annecim. Oyuncaklarımın birazını da saklayacağım. Halama da bunu okulda öğreniyor gibi anlatacağım ki daha çabuk ikna olsun.' Pera'nın gözleri kısılsa da Dağhan geriye yaslanıp iç çekmişti anında.

'Bu kızın içinde şeytan yaşıyor.' derken Pera'ya baksa da onun derin bir nefes almasıyla daha çok yerleşti sandalyeye. Günün en sevdiği zamanı sabah kahvaltısında savaşa giren Deva ve Pera'yı izlemek olabilirdi herhalde. İkisinin de inatla kabullendirme çabaları, haklı ve haksız konusundaki tartışmaları, genellikle Deva'nın son golü kendisine atma çabasıyla annesini istediğine ikna etme hali takdire değecek husustu.

'Bu tür oyunlarla halanı kandırmaya çalışmak yerine daha düzenli ve daha az oyuncağı olan bir çocuk olsan.'

'Olmaz. Çünkü ben kendime göre zaten düzenliyim ve oyuncaklarımı çok ama çok seviyorum.'

'Dağınıksın Deva'cım.'

'O zaman sende dağınıksın annecim.' Dağhan kızın cevabıyla kahkaha atmamak adına dudaklarını birbirine bastırdığında Pera kaşlarını çattı.

'Ben dağınık değilim.'

'Giyinme odanıza bakmak ister misin?'

'Ne varmış giyinme odasında?'

'Mercimek doğunca o odaya girerse kaybolur.' Ufaklık gözlerini büyütürken Dağhan bu kez bakışlarını karısının dumur olmuş haline çevirdi.

'Hiçte öyle bir durum yok. Sen kendi odana bak bir. Değil mercimek ben girsem kaybolurum.'

'Babamın dolabı düzenli ama seninki savaş çıkmış gibi anne. Hem Deniz abla en son düzenlerken sen ben o halde daha kolay buluyorum aradığımı demedin mi? Bende odam öyleyken daha kolay buluyorum.' Konuşurken ellerini iki yanına açmaktan da kaçınmadığında Pera dalga geçer gibi tek kaşını kaldırarak gülümsedi.

'Ama odanda genel olarak arama yapan ben ve Deniz ablan.'

'Siz de buluyorsunuz, demek ki sen, Deniz abla ve ben, üçümüz de dağınığız. Babama sor inanmıyorsan, geçen sefer askıya bastı.'

'Dağhan ben dağınık mıyım?' Pera'nın bir anda kendine dönmesiyle rahat olan halini anında bozarak baktı. Dağınık olmadığını söylerse Deva kesinlikle alıp çöpe attığı o askıyı söylerdi, dağınık derse de Pera kendisini askının yerine çöpe gönderirdi. Evde iki kadınla beraber yaşamak iyi miydi emin olamazdı fakat net bir konu varsa her türlü cenaze namazı hazırlığının bulunması gerektiğiydi.

'Bilmem.'

'Ne demek bilmezsin? Dağınık mıyım, değil miyim? Çok basit bir soru.'

'Bana göre basit değilse demek ki.' Gözlerini kısıp mırıldanırken kadının hala ısrarcı bakışlarının üzerinde olduğunu fark ederek ıslattı dudaklarını.

'Ben dağınığım.' Verdiği cevaptan olsa gerek ikisi de şaşkınca bakmaya başladığında çayının son yudumunu içerek gülümsemesini büyütüp ayağa kalktı.

'Ve şimdi dağınıklığımı toparlamaya gidiyorum. Siz kahvaltıya devam.'

'Sen dağınık değilsin ki.' İkisi de aynı anda konuştuğunda gülerek başını sağa sola salladı. Yukarı çıkıp hem giyinme odasını, hem Deva'nın odasını toparlardı ancak burada seçim yapmazdı. Kendini böyle bir ateşe atamazdı.

'Bence dağınığım.' Kurtulmak için son bir gayret göstererek omuz silkip içeri yöneldi Dağhan. Eğer ki insanın arada kalmaması gereken bir durum varsa bu kesinlikle kızı ve karısı olmalıydı. Hatta en başta sabitlenmesi gereken konuydu. Çıktığı odayla önce etrafa kısaca göz attığında gerçekten de Deva'nın inatlaştığı kadar karışık olmasıyla gülümsedi. Pera'ya da hak veriyordu, onlarca kıyafet, karnının artık karpuz gibi olması, peşinde koşmasa da dili hiç durmayan küçük bir kız çocuğuyla uğraşırken varsın giyinme odası dağınık olsundu. Hızlıca kenardaki gözüne çarpan askılara birkaç kıyafeti takıp Pera'nın dolabına yerleştirdiğinde ayakkabıları da yerlerine bırakıp geriledi. Hayat müşterek dedikleri noktanın gerçekliğinden haberdar olunması gerekiyordu. Eğer ki Pera çocuğunu taşıyorsa Dağhan Deniz'e seslenmeden birkaç parçayı yerleştirir bundan da gocunmazdı. Kaldı ki tertip, düzen meselesi zaten kendisinin takıntılı olduğu bir durumdu. Duşa girmek adına kapıya yöneldiğinde kollarını göğsüne bağlamış başını da kapı kirişine yaslamış tebessüm eden kadınla göz göze geldi. Tüm hayatı oda toplamakla geçse dahi şikayet edemeyeceği derinlikteki bakışlar yetip artıyordu işte.

'Gerçekten dağınığım.' Kendisinden umutsuz bir vaka gibi bahseden kadına yaklaşıp omuzuna dudaklarını bastırdı anında.

'Olabilirsin.'

'Sen de çok ama çok düzenlisin.'

'Olabilirim...' başını usulca salladığında kadının koluna yerleştirdiği parmakları da usulca karnına yöneldi. Gülümsemesi yüzüne dağılırken derince soluklandı Dağhan. Yüreğinin, ciğerlerinin, varlığının müsaade edebildiği kadar.

'Kızım bile bu durumu fark edip bana laf sokarken nasıl rahatsız olmuyorsun?'

'Daha önce de söyledim, şimdi de söyleyeceğim. Ben seni seviyorum, temizlik robotu değil. Ki hatırlarsan hepsini kendim yapabilirim demiştim.' Kadının usulca karnını okşarken mırıldandığında elinin altında hissettiği kıpırdanmayla gülümsemesi daha da genişledi. Kendini bildi bileli, hatta bu kadın sayesinde kendini tanımaya başladığından beri hayal etmekten dahi korktuğu şeyi yaşıyordu. Pera'nın nefesini hissedecek kadar yakınında, baba olacağı günü iple çekeceği zamanlardaydı. Parmaklarının altındaki tende hissettiği kıpırdanmalar içini öyle ferahlatıyordu ki dünyada başka bir şeyin önemi kalmamış gibi hissetmesine neden oluyordu. Bu Dağhan'ın hayal edemeyeceği kadar güzeldi. Karnının izin verdiği kadar kendine sarılan kadınla derin bir nefes çaldı kokusundan.

Çok beklemişti. Çok yorulmuş, yıpranmış, zemheri soğuklarında kalmış, kalbini bin parçaya kendi elleriyle bölmüştü. Pera'nın tanıdığı Dağhan'dan çok onun nefret edeceği bir adam olmuştu. Her şey Pera'ya kadar sürmüştü. Arka planda kalan bir hayatta yıllarca yaşamını sürdürmüştü fakat hiçbiri bu kadınla olduğu kadar yaşatmamıştı onu. Göğsüne saklanan kadınla bedenini sıkıca sardığında tekrar nefeslendi derince.

'Son aylarda başa döndük gibi, çok duygusala bağlıyoruz sanki?' sessizleşen kadının daha çok hislerinde boğulmaması adına gülerek mırıldandığında Pera usulca sindiği yerden çekilip güldü.

'Ne o, sıkılmış gibisin?'

'Sıkılmak mı? Başka bir gezegende yaşayacağımız tarihlere kadar uzansak sıkılmam senden.'

'Duygusallıktan sıkılmışsın ama.' eli kadının yüzüne ulaştığında usulca boynuna yerleştirip çene çizgisini okşadı baş parmağıyla başını sağa sola sallarken.

'En nefret ettiğim şey senin gözlerinde yağmurlar yağması sadece.' Parmaklarına doğru eğilen başla kadının yanağına dudaklarını bastırırken gülümsemesi de genişledi. O yaşlar Pera'nın yanaklarına yağmur oluyordu fakat Dağhan'ın gönlünde fırtına yaratıyordu.

'Biraz daha böyle bakmaya devam edersen gök gürültüsü duyabilirsin.' Muzur mırıldanmasıyla istemsizce başını sağa sola sallayıp tekrar kollarının arasına çekti bedenini.

'Duşa gireyim sonra çıkalım.' Konuyu değiştirip sardığı bedenle odaya tekrar dönerken Pera ellerini ensesinde birleştirerek boynuna dudaklarını bastırdığında sırtını okşadı. Bedenleri ayrılırken odadan çıktığını görerek kendisi de duşa girdi. Bilse tüm fırtınalara onunla şahitlik ettiğini bu büyük gizlilik nedeniyle kaçardı kendinden adı kadar emindi. Zaten sadece bu yüzden Pera'nın öğrenmesi gereken zaman diliminden de haberdardı. Kendisinden kaçıp kurtulması gereken tek konum olurdu Dağhan'a göre. Bir gün sırt dönecekse Pera kendisine, o gün Dağhan bu dünya üzerinde nefes alarak duran bir varlık olmamalıydı. Sevdiği kadın da ardından bir damla gözyaşı dökmemeliydi.

İlerledikleri orman yolunda elinden geldiğince arabayı sakin kullanma çabasına girerken Pera kaşlarını havalandırarak izlemeye başladı direksiyondaki adamı. Bir yandan arabadaki Deva'yı düşünerek açık seçik küfür etmiyor, bir yandan da büyük direnciyle beraber yolda arabayı sarsacak bütün taşlardan kaçınıyordu.

'Aklıma tüküreyim, o kadar uzun zaman oldu ki yolun böyle olduğunu unuttum.' Başını sertçe koltuğa vurmaya çabaladığında kadının şaşkın sesi de duyuldu.

'Biraz fazla abartmıyor musun?' Pera kaşlarını havalandırıp adamdaki gözlerini yola çevirdiğinde parmağı da pencerenin tuşunu buldu. Kaç dakikadır yoldalardı bir fikri yoktu fakat son on beş dakikadır her taşla kavga ediyordu Dağhan. O kadar abartmıştı ki durumu bazen arabanın hareket edip etmediği konusunda da emin olamıyordu dahi.

'Ne konuda?' Dağhan göz ucuyla baksa da gerilen kaslarını düzeltmek istercesine boynunu sağa sola hareket ettirdiğinde Pera gözleriyle yolu işaret etti.

'Taşlarla kavga etme işini.' Pera'nın yüzündeki ufak tebessüme rağmen kendi kendine teessüf eden haliyle iç çekti.

'Hamilesin. Ve pek sevgili kocan mal gibi bu detayı hesaba katmayıp korudaki eve gelmeyi teklif etti.'

'Kendine mal mı dedin baba?' Deva şaşkınlıkla büyüyen gözlerini daha net gösterebilmek adına başını iki koltuğun arasından uzattığında Dağhan yandan bir gülüş atarak uzanıp kızın yanağını sıktı.

'Demedim fındık, ben öyle kötü kelimeler kullanacak insan mıyım?' durumu bir nebze toparlamak istiyordu fakat Deva'nın asla bu cevapla yetinmeyeceğini bilir gibi göz ucuyla da Pera'ya bakıyordu.

'Ama söyledin, kulaklarımla duydum...'

'Mal demedi annecim, ihmal dedi.' Deva anlamış gibi başını sallayıp tekrar geriye çekildiğinde Dağhan koltuk koluna dirseğini yaslayarak yaklaştı Pera'ya.

'Yalan söyleme hızınıza yavaş tabelası çıktı az önce Pera hanım.' Dudakları tebessümle kıvrıldığında Pera'nın göz deviren haline daha çok gülümsedi.

'Kim sayesinde sevgili Dağhan bey?'

'Orasını karıştırmayalım lütfen.' sonunda geldikleri evin önüne arabayı park ettiğinde kadına daha çok yaklaşıp yanağına dudaklarını bastırdığı gibi kapattı kontağı. Arka kapı açılıp sertçe kapanırken gözlerini devirse de koşarak Deha'nın boynuna atlayan kızla gülümsemesi genişledi.

'Bu fındığın Deha aşkını çok sorgulayasım oluyor bazen.'

'Deva'yı mı kıskanıyorsun, yoksa Deha'yı mı?'

'İkisinin de birbirini bulunca gözlerinin bir şey görmeyişini düşünürsek sence?'

'İkisini de kıskanıyorsun.' Kadının cevabını usul bir baş sallamayla onayladığında onlar da arabadan indiler. Deha ise yüzlerine bile bakma zahmetinde bulunmadan ahşap basamakları kucağındaki ufaklıkla tırmandığı gibi verandadaki salıncağa atmıştı bedenini. Evde olan herkesle selamlaştığında Pera'nın elinin üzerini okşamasıyla bakışları bu kez kaçan karısına döndü. Nida ve Elfe'nin sırıtmalarından anladığı kadarıyla o da firar ediyordu.

'Ne kadardır görmüyorum ben seni! Şu ufaklık doğduğunda baş yardımcıların ikimiz olacağız.' Nida kadına sıkıca sarıldığında Pera gülerek ondan Elfe'ye geçti. Ne kadardır görmediği konusunda isyan eden hali belki de bir hafta olabilirdi. Gerçi çalışırken her gün birbirilerini gördükleri gerçeğine bakılırsa epey uzun süreçti bu. Kızları deli gibi özlemişti. Özellikle saçma sapan zaman dilimlerinde, telaşlı halleriyle bir araya gelmelerini. Elfe'nin durmaksızın konuşmasını, Nida'nın krizlere girerek Devrim'in çam devirmelerini anlatmalarını...

'Çok özledim sizi.' İki kadında ellerinden yakalayıp koltuklara çektiği gibi yerleştiler. Böyle toplaşmalarda sakin bir ortam olacaksa ilk başta kesinlikle dedikodu stoklarını tüketmeleri şart olurdu. Hali hazırda ortam sakinken ellerine geçen bu fırsatı da değerlendireceklerdi tabi.

'Anlatın bakalım, ne var ne yok?' ikisinde de gözlerini gezdirdiğinde Nida omuz silkerek bakışlarını Devrim'e yönlendirdi.

'Hala aynı, duru durağı yok, sürekli ortalığı karıştırıp beni krize sokuyor. Asıl haber Elfe'de.' Pera'nın gözleri usulca ona doğru yönelirken kadın dudaklarını ıslatıp gülümsemesini genişletmişti ki bırakılan bardaklarla beraber ilk defa gördüğü kadına gülümsedi Pera. Kadın yanlarından uzaklaştığı sırada kim olduğunu sormak için gözlerini Nida'ya çevirdi bu kez.

'Dağhan'ın bu ev için tutuğu çalışanı. Sahi, siz daha önce gelmediniz mi buraya?' hali garipser olsa da gündelik yaşamlarında nefes alacak alanı bile zor buluyorlardı. Saatler, günler hatta aylar bile nasıl geçiyor anlamadan koca bir göbeğe sahip olmuş Pera'ya bunu sorması enteresandı. Doğru düzgün durağanlık içinde geçen günleri mi vardı ki keyfi olarak çıkıp buraya geleceklerdi?

'Nida kuşum, gündemleri hiç sakinleşmedi ki gezmeye fırsatları olsun, seninki de laf.' Elfe ufak bir kahkahanın ardından konuştuğunda Pera'da başını sallayarak onay vermekten kaçınmadı. Çok kısa zamanda çok uzun yollar kat etme çabasındalardı ve bu çaba içerisinde kendilerini kaybetmemek adına büyük bir direnç gösteriyorlardı.

'Harbiden ya, ışık hızına meydan okuyan bir ilişkiniz var.' Nida yüzünü buruştursa da aslında her olayın içine balıklama dalabilme yeteneği olduğundan bu hızlı zamanlardan da pek geri kalmamıştı. Pera şuan dönüp son zamanlarda neler yaşadığını soracak olsa adı kadar emindi ki hatırlamıyorum gibi bir cevap alırdı kadından. Çünkü hafızaya atacak sakinlikte zamanları olmuyordu onların. Tam olayı sindirecekken bir yenisi ekleniyor ve ona adapte oluyorlardı.

'Bırakın bizim ilişkimizi, siz bahsedin. Nida asıl haberin sende olduğunu söyledi?' bakışları kuşkuyla Elfe'yi süzerken arkadaşı gözlerini etrafta gezdirip gülümsemesini büyüttü.

'Pamir'le beraberiz.' Duyduğu cümleyle gözlerini önce Pamir'de gezdirse de burun kıvırarak iki kadını tekrar süzdü.

'Bu mu haber?' istediği heyecanı bulamamıştı Pera. Hali hazırda her yalnız kaldıklarında arkadaşı zaten Pamir'den bahsederken beraber olmaları şaşıracağı değil, çok geç kaldınız diye hayıflanacağı bir konu olurdu en fazla.

'Sana da gündem beğendiremiyoruz be biricik.' Elfe umduğu tepkiyi bulamayınca omuzlarını düşürdüğünde Pera gülümseyerek omuz silkti anında.

'İyi de buna şaşırmam saçma olur. Zaten kabak gibi ortadaydı sizin beraber olacağınız.'

'Ne alaka?' Elfe kaşlarını çatıp baktığında Pera usulca Nida'ya göz atmıştı ki iki kadın aynı anda omuz silkti.

'Pamir insanları iş hakkında değilse pek dinlemez biricik. Senin de fazla sustuğun söylenemez. Adam dosya incelerken bile seni dinliyordu.' Nida ciddi anlamda doğruluğunu tasdiklemek istercesine başını sallayıp onay verirken Elfe'nin bu kez tek kaşı havalandı.

'Dinlemez mi?'

'Tabi bizim hatun o haline rastlamadığı için garip geliyor.' Nida'da mırıldanıp gülümserken Pera başını salladı bu kez.

'Kuşum cidden dinlemez, Pera doğru söylüyor. Ben yıllardır arkadaşıyım, bir mekanda gidip içsek Pamir telefondan sözleşme okuyor olur. Sizin beraber olmanız değil, evleniyor olmanız devlet sırrıdır ancak. O da zaten Pamir yüzünden değil, sen onun gibi işkolik bir adama evlilik düşündürdüğünden şok olmamıza neden olduğu içindir.'

'O zaman şok edeyim sizi.' İki kadının gözlerinin kısılması bir olduğunda Elfe durumu yanlış anladıklarını fark ederek başını sağa sola salladı hızlıca.

'Yok öyle değil. Evlilik falan değil. Bakmayın öyle, vallahi değil. İşkolik dediğiniz Pamir, gelecek hafta tatile çıkmayı teklif etti sadece.' Ellerini havalandırıp kadınların durgunlaşmasını sağlarken Nida anında kahkaha atmaya başladı.

'Hayırlı olsun gülüm.' Kahkahasının arasında konuşup Elfe'nin yanağını sıkarken onun şaşkın bakışları hala yerli yerinde duruyordu.

'Anlamadın herhalde, evlilik teklifi değil dedim. Ne hayırlı olsun?'

'Bu Pamir için evlilik teklifi sayılır. Yani pratikte diz çöküp bir yüzükle soruyu sormamış olabilir fakat Pamir'in bir hafta tatil yapması, ki zorlama olmadan kendisinin teklif etmesi evlenelim demekle aynı şey.' Pera an itibariyle Nida'nın açıklamasını kısaca düşündüğünde fazlaca mantıklı gelmişti. Pamir'i tatile çıkarmak kenarda dursun şirketteki koltuğundan toplantı dışında kaldırmak bile evlilik teklifiyle eş değer tutulabilirdi sonuçta.

'Saçmalamayın. Neyse, gelelim sana Nida'cım, püskürtme işlerin ne alemde?' Elfe konunun kendinden sapması için hamlede bulunduğunda kadın derin bir nefes alarak göz devirdi.

'Benim püskürtmem anlam ifade etmiyor çünkü babam bir süre daha durum devam ederse Devrim'i evlatlık alacak gibi.' Yüzündeki sıkıntıdan bile durumu artık toparlayamadığını kavrayabilirdi iki kadın. En nihayetinde bir kadını yine en iyi hemcinsleri anlardı empati yaparken. Umutsuzluğunun yanı sıra Devrim ve babasının arasının iyi olmasından mutlu olduğu belli olsa da Nida'nın gözlerindeki bıkkınlık kolay geçip gidecek gibi görünmüyordu.

'Sen de niye inat ediyorsun ki artık? Ben çocuğu doğuracağım, sen hala Devrim'le boynuz tokuşturuyorsun.' Pera bardağı alıp geriye yaslandığında Nida konuşan iki adamda gözlerini gezdirip derince nefeslendi.

'Haklıyım çünkü. Sürünmesi gerekiyor.' Az önce olan umutsuz ve bıkkın hali anında kaybolurken kendine güvenen tavrıyla omuz silkti Nida.

'E yıllardır süründürüyorum diye sen söyledin Nida kuşum. Artık yetmez mi?' Elfe'de sıkıntıyla mırıldanırken kadın başını sağa sola sallayıp döndü arkadaşlarına.

'Akıllansa yeter de akıllanmıyor ki.'

'Seni böyle barut fıçısı gibi yapacak ne halt yedi Devrim? Hiç anlatmadın.' Pera tek kaşını kaldırıp Nida'nın tüm yüzünü incelediğinde sıkıntıyla nefesini bırakmasını izledi bir süre.

'Ne halt yemedi desen anlatması daha kolay olur be Pera'cım.'

'Anlat bakayım sen, ne yaptı?' inatla merak ettiği konunun üzerine gidiyordu. Çünkü daha önce Nida'nın bu kadar sakin şekilde durumu karşıladığına denk gelmemişti. Genelde konu açılınca salak diyerek ortamdan uzaklaşırdı kadın.

'Aslına bakarsanız biraz benim halt yemem olabilir. Benim için Ege konusu aldattığını düşündüğümde kapanmıştı yıllar önce.'

'Ama anladığım kadarıyla bu sadece senin düşünmendi.' Pera gözlerini kısıp mırıldandığında Nida başını sallayarak onay verdi.

'Kadınlarla çıkan magazin haberlerini biliyorsunuz, onların ilk başladığı zamanlardı. Ege'nin ilk haberi çıktığında biz birkaç aydır beraberdik sadece. Haliyle kan beynime sıçradı, hesap sordum ama diğer Dallas meselelerini anlatmadığı için onu da açıklayamadı haliyle.'

'Sende bu yüzden yıllardır burnunu mu sürttürüyorsun?' Elfe tek kaşını havalandırdığında Nida başını sağa sola sallayarak tekrar bakışlarını Devrim'e çevirdi.

'Bir akşam anlatamadığı detaylar yüzünden bilmediğin şeyler var mevzusunu ortalığa savururken üzerimize ateş açıldı. Ege o gece beni korurken vuruldu. Toparlanması zaman aldı ama düzeldi de. Sonra şahit olduklarım yüzünden mecburen her şeyi anlatmak zorunda kaldı. Ben her şeyi atlatırız diye düşünürken bu işin içine beni de alamayacağını falan söyledi. Tabi inat orada başladı, uzaklaştım ama hep gözünün önündeydim. Anlasın diye. Akşamları hep beraber mekana gidip eğlenirdik, bazı hafta sonları kahvaltı yapardık fakat Ege beye uzaklaşmam yetmemiş olacak ki eğlendiğimiz mekana biriyle geldi. Gözümün içine baka baka yedi kadını. Dağhan, Pamir aşık aşık bakıyorum acı çekmeyeyim kin güdeyim diye yaptığını anlattı ama umurumda değil. Madem kin istedi alsın buyursun kin.' Kararlı haliyle çatık kaşları altından Devrim'e bakmaya devam ettiğinde Pera derin bir nefes aldı.

'Emin misin yediğine, yani kadını, yani gözümle gördüm diyorsun ama...' durumu çorba edecekken kendini duraksattığında derin bir nefes alarak arkadaşına baktı. 'Nereye kadar devam edecek peki?' belki de sorulması gereken buydu. Bu durum daha fazla nasıl idare edilecekti. Nasıl çözülecek, Nida bu karmaşanın içinde kendi kendini boğmadan nasıl yaşayacaktı.

'Benim gördüğüm yakın mesafede bir kadının üzerine eğilmesiydi, kusura bakma kuşum ama mesafe yakınken ve Ege kulak burun boğaz uzmanı değilken başka bir ihtimal düşünmüyorum. Kadının bademciklerine bakmıyordur herhalde.' Tek kaşını kaldırsa da bakışları bir anlığına iki adama tekrar döndüğünde tebessüm ederek bakan Devrim'le çarpışan harelerini hızlıca kaçırıp derince soluklandı, 'İkimizden biri ölene kadar sürecek muhtemelen. Ondan vazgeçemeyecek kadar sevsem de, gururumu ezemeyecek kadar da sinirliyim ona.'

'Yani, bu böyle devam mı edecek? Üstelik net bir şekilde kadını öptüğünü görmemişsin.' Elfe kaşlarını çatıp mırıldanırken Nida yarım gülümsemeyle baktı ikisine de.

'Ege sizin gördüğünüz kadar cesur birisi değil. Onun hayatında olsam da yine başa döneceğiz. Bir şey yapacaklar korkusu yüzünden bir halt yaşayamayacağız.' Kısaca duraksasa da fark ettiği detayla kaşlarını çatıp iki kadına baktı, 'Ege'nin avukatlığını mı yapacaksınız siz bana.'

'Nasıl yani? Saçmalama ne avukatlığı, sadece kadını direkt olarak öptüğünü görmemişsin sonuçta.'

'Mesafesi yeterli kuşum, öpsün öpmesin bana ne...' gözlerini belertip omuz silktiğinde konuya açıklık getirmek adına dirseklerini dizlerine yaslayıp elleriyle çenesine destek vererek dudak büktü, 'Yanisi şu, aylardır sevgili olduğumuzu kimse öğrenmesin diyorum, o da bunu kabul ediyor.'

'Bu kötü mü?' Pera anında tek kaşını kaldırdığında Nida hızlıca başını sallayarak onay verdi.

'Kötü tabi, Ege bu değil. Eğer ki korkuları olmasa aramızın bozulacağını önemsemez cümle aleme duyurur. Çünkü bizim aramız hep bozulur Pera, hep tekrar düzelir.'

'Yani sen tamam dediğinde, başa döneceksiniz.' Elfe'de kavramaya çalışırken Nida derin bir nefesle arkasına yaslanıp kırgın gülümsemesini dudaklarına yerleştirdi.

'Ya başa döneceğiz, ya da gizli saklı kalacağız. Ben gölgelerde kalmaktan sıkıldım. İşleri yüzünden adım atarken tepemde orduyla hareket edemem. Gizli saklı onu seven kadın olamam.' Başını sağa sola sallarken aslında ikisi de olan biteni anlasa da anlamamazlığa vuruyorlardı. Çünkü eminlerdi ki bir kadını en çok yarayan şey görünmez kalmak olurdu. Sır gibi, gizli saklı, sanki yasaklıymışçasına kendinin en geride tutulması sadece Nida'yı değil, her kadını rahatsız ederdi. Bomboş bir odada pencerenin önü dururken en karanlık köşeye bırakılmış bir saksıdaki çiçek gibi hissederdi kadın bu durumda. Yavaş yavaş kendini kapatır, solar, sonunda vazgeçerdi.

'Şimdi ne oluyorsun peki?' Elfe yüzünü buruşturup mırıldandığında Pera'da vereceği cevabı merak edercesine inceledi kadını.

'Ulaşmaya çalıştığı kadınım.' Kadının gözleri hafif bir tebessümle Devrim'in üzerinde dolaşırken Pera derin bir nefes aldı. Geriden çekilip baktığı zamanlarda Devrim'in Nida'ya olan bakışlarının hep farkındaydı fakat şimdi Nida'nın düşüncelerini bilerek onun bakışını süzdüğünde pek farkı olmadığını da görüyordu. İkisi de akıllarını kaybedecek kadar severek bakarken tüm inatlarıyla karşı koyup görmezden geliyorlardı içlerindeki hisleri.

Araba sesiyle hepsinin bakışları gelen Irmak ve Deniz'e döndüğünde Pera gülümseyerek onlara ilerleyen Dağhan'a baktı. Sabahtan beri acaba tedirginliğinde kalıp kimseye davet ettiğini söylememişti adam fakat şimdi burada olmaları sadece Elif hanımın değil hepsinin yüzlerinin gülmesine neden olmuştu. Deniz'in sıcak kanlılıkla annesinden kopardığı parmaklarıyla Dağhan'a koşması bir olduğunda Pera'da oturduğu koltuktan ayaklandı. Sırtındaki ince sancıyla derince soluklandığında birkaç adım atarak bekledi merdivenleri çıkmalarını.

'Dayı!' çıktıkları basamakların sonrasında Deniz Dağhan'ın kucağından Deha'ya seslendiğinde adam hala uğraştığı Deva'yı sararak ayağa kalkıp abisine yaklaştığında çocukları birbirlerine devrettiler.

'Aslan parçası!' ikisinin sarılıp Deha'nın çocuğun ayaklarını savurmasına Deniz ufak kıkırtılarla karşılık verdiğinde kendine yaklaşan Irmak'a tebessüm etti Pera anında.

'Hoş geldiniz.'

'Hoş bulduk.' Kadına uzattığı el yakalandığında öpüşmüşlerdi ki sırtındaki ince sızıyı tekrar hissederek derin bir nefes daha aldı Pera.

'Sancın mı var senin?' çevrelerinde fazla insan olmamasına rağmen gözlerini büyütüp fısıldayan Irmak'la Pera sertçe yutkunup başını sağa sola salladı anında.

'Yok... Nereden çıkardın ki?'

'Pera yalan söyleme.' Hala tuttuğu ama farkında dahi olmadığı eli sıktığını gösterircesine işaret ettiğinde Irmak'ın gözleri usulca iki ufaklıkla uğraşan Dağhan'a dönmüştü.

'Irmak, normal bu. Telaşlandırmaya gerek yok, sende biliyorsun.' Kadının elini sıkıp adamdaki gözlerinin kendine dönmesini sağladığında başını sağa sola sallamayı eksik etmedi.

'Dağın başındayız, doğuruyorsan tam da telaşlandırmamız gereken bir konu.' İnat eden haliyle Dağhan'a bir adım yönelecek olsa da Pera hala tuttuğu eldeki parmaklarını uyarırcasına sıkılaştırıp Irmak'ın kendine dönmesini sağladı.

'Öyle bir sancı değil, sırtım ağrıyor sadece. Deva'da böyle olmadı.'

'İnsan hep aynı şekilde doğurmaz.' Kadının ısrarcı haline rağmen geçen o ince sızının etkisiyle gülümsedi Pera.

'Geçti, gerçekten geçti.' Kendini emin olmaya çalışırcasına süzen haliyle Pera onaylarcasına başını salladığında derin bir nefes aldı.

'Eğer ki şuracıkta suyun gelirse ben demiştim diye basarım yaygarayı haberin olsun.'

'Üç kardeş insanı yoracak kadar inatçısınız, yok dedim.' Tekrar ikna etmek adına mırıldandığında Irmak anında omuz silkti. Söylediğinin fazlası yoktu, altı üstü sırtı ağrıyordu ve hamile her kadının yaşayacağı şeylerdi bunlar. Tutup ortalığı ayağa kaldıracak bir mesele değildi bu da.

'Fazla hareket edip yorma kendini bari.' Irmak'ın tekrar fısıldamasıyla başını salladığında yaklaşan Dağhan'la gülümsemeye başladılar. Anlatılanlardan sonra Irmak'ın böyle bir durumu kolayca tahlil edebileceğini düşünmezdi fakat belli ki elini bir miktar fazla sıkmış olacak ki anlamıştı kadın. Ya da ciddi anlamda iyi bir gözlem yeteneği vardı. Ancak şurada biraz ağrım var dese sadece Dağhan değil tüm ahali ortalığı toza dumana boğardı. Ki o karışıklık kadar bir durum söz konusu değildi.

'Uyudular...' Dağhan omuzuna kolunu attığı Deha'yla verandaya çıktığında toparlanan masaya göz atarak Pera'nın yanına bıraktı bedenini. İki ufaklık aldıkları temiz havanın gazıyla o kadar yorulmuşlardı ki zaten daha on dakika geçmeden sızıp kalmışlardı. Bakışları kız kardeşi ve karısının arasındaki işaretleşmelere döndüğünde kaşları çatılsa da Irmak'ın fark ederek gülümsemesiyle derin bir nefes aldı.

'Sen de kızında tam anlamıyla ikna etmek için doğmuşsunuz. O kadar kaş göz yaptın ki kocan bir şey oldu zannedecek.' Irmak'ın bir anda konuşmasıyla Pera'nın kaşları havalandığında gözleri usulca kendini kuşkuyla süzen adama döndü.

'Hayırdır ne için ikna etmeye çalışıyorlar ki?' Deha'da tek kaşını kaldırarak Irmak'a baktığında derin bir nefes aldı kadın.

'Tutturmuşlar Deniz, Deva'yla neden aynı okula gitmiyor diye.'

'Haklılar.' Deha anında omuz silktiğinde Irmak göz devirse de şimdilik işaretleşmelerinin anlam ve önemini kapatması gerekiyordu.

'Bende pes ediyorum zaten yoksa gözleri yuvalarından fırlayacak Pera'nın sinyal çakarken.' Irmak'ın omuz silkmesi bir olduğunda hepsi gülse de Pera sıkıca tutulan bileğini fark ettiğinde gözlerini yanındaki adama çevirdi. Ne olduğunu anlamasa da boştaki koluyla omuzunun sarıldığını hissettiğinde gözleri dikkatle Dağhan'ı süzmeye devam ettiğinde onun çatık kaşlarıyla işin içinde terslik olduğunu fark etti.

'Ne oldu?' ortama gerginlik katmamak adına fısıldarcasına konuşsa da Dağhan ufak bir tebessümle dudaklarını alnına yerleştirmişti.

'Şşşt...' kaşları daha fazla çatılırken başını hafifçe yan çevirdiğinde Pera'nın bileğindeki elini çekerek beline ilerletti.

'İçeri girin.' Başını çevirdiği yerden gülerek döndürüp mırıldandığında hepsi anlamayan gözlerle süzse de cümlesi aslında Deha, Devrim ve Irmak'a çok şey açıklamıştı.

'Hadi... İçeri, hızlıca. Çocukların yanına.' Sesi gergin olsa da yüzü gayet normal gibiydi adamın. Pera'nın kaşları tekrar çatıldığında Irmak anında oturduğu koltuktan kalkarak gülümseyip evi işaret etti. Sakince içeri ilerleyen kadınlarla beraber Irmak'ın gözleri bu kez kaşları çatılmış Pera'yla çakıştı. Elini uzatıp kalkmasına yardımcı olduğunda gözleri de Dağhan'ın ela harelerine değdi.

'Sende Irmak.'

'Aile olduğumuzu sen söyledin, madem sen benim yanımdasın, bende senin yanındayım.' Pera'nın tuttuğu koluyla eve yöneldiği sırada çıkan ilk kurşun sesinde hızlıca kadını yakaladığı gibi kapıdan geçirdi Irmak. Sırtının duvara yaslanmasını sağlayıp kıpırdamaması adına kolundan tutmaya devam ettiğinde askısından çıkardığı silahla bakışları önce önlem almış Dağhan ve Deha'da daha sonra da karanlığa gömülmek üzere olan ormana döndü.

'Irmak içeri!' Dağhan'ın bağrışını işitse de gördüğü yansımalara ateş etmeye başlayarak sıktı dişlerini.

'Bana emir verme!'

'Abinim ben senin! Dinleyeceksin sözümü!' Dağhan ateş ederken bir kez daha kükrediğinde Irmak göz devirerek tekrar nişan aldı ormana doğru. Ortalığı talan edecek hızda ilerleyen mermilerin farkındaydı fakat yapabileceği bir şey yoktu. Şimdilik en iyi bildiği şeyi, kaostan beslenmeyi anımsayacak ve Dağhan kükrese de bildiği yoldan ilerleyecekti.

'Abim olman emir verme hakkı tanımaz! Sus biraz da işimize bakalım!' biten kurşunuyla silahı askıya takıp diğerini parmakları arasına aldığında gözleri de Pera'ya döndü.

'Sakin ol. Sakin ol hamilesin. Hiçbir halt olmayacak anladın mı beni?' Pera usulca başını salladığında gizlendiği yerden destek alarak tekrar ateş etti.

'Ne olur gir içeri Irmak!' Dağhan'ın hala inatlaşan haliyle Irmak göz ucuyla baktı adama.

'Sizi bırakamam abi!' üstünden uçan mermilere rağmen Dağhan kendini koruyup şarjör değiştirdiğinde gözleri önce Irmak'da ardından onun sıkı sıkıya tuttuğu Pera'da gezindi. Kadının gözlerini kapatıp derin nefes alışlarıyla tekrar siper aldığı koltuktan nişanladı namlunun ucunu.

'Irmak.' Kadın yanından gelen sesle beraber kaşlarını çattığında hala alaşağı olmamış pencerelere şükür çekti. Dağın başında olsalar da en azından camlar kurşun geçirmezdi de kurtarır tarafı vardı durumun.

'Sakin ol Pera. Camlar kurşun geçirmez, bitecek, birazdan-'

'Şu an hiç zamanı değil ama-' sözünü kesen kadına kaşlarını çatıp döndüğünde bakışları onun gözlerinin odaklandığı noktaya titreyen ellerine yöneldi. Az önce kıpırdamaması adına yakaladığı kolu sayesinde hala ayakta durduğunu fark ederek daha çok çattı kaşlarını.

'Sikeyim! Gerçekten ufaklık, hiç zamanı değildi.' Elindeki silahı askısına takıp iyice duvarın arkasına gizlendiğinde Pera'nın bedenini de sıkıca tuttu. Kadının kendine dönen korku dolu bakışlarıyla hala titreyen elini yakalayıp bir çırpıda kanı temizledi parmaklarından.

'Irmak onu kaybedemem.'

 

Loading...
0%