Yeni Üyelik
70.
Bölüm

Bölüm 68 - Ulan Irmak

@biceruvar

Bu bölüm aslında sizlere değil, kendime bir hediye olsun istedim. Ki benim bakış açıma göre insan kendi doğum gününde kendine bir armağanda bulunabilmeli. Bu bölümü özellikle seçmemdeki neden ise muhtemelen Irmak... Onun olağan her yönünü içimde gizli saklı tutmayı, başına buyrukluğunu, sevdiklerine olan kırık kolu kanadını veya asabi hassasiyetini o kadar seviyorum ki bana en güzel armağan bu sene onun olduğu bir bölümdü... Her sene olağan çevremden beklemeden, kendime yetebilmeyi daha çok öğrenerek, ağlayarak, gülerek, hatta sinir krizlerine girerek, bazen de elbette kahkaha tufanına yakalanıp gözümden yaş gelene kadar gülüşümü kendime hatırlatmayı öğreniyorum. Belki de en çok doğum günlerimde yalnız kalmayı seviyorum. Sokakta bomboş yürürken kendime çiçek almayı, bazen ihtiyacım olmasa da o an canımın istediği her ne ise ona sahip olabilmeyi, bazen de evde bomboş bir şekilde ayaklarımı uzatıp hiçbir şey yapmamayı alışkanlık haline getirdim. İşte o yüzden bu sene kendime, olan halime ve olacak hallerime sımsıkı sarılıp bu bölümü kendime hediye ediyorum. 4 Ağustos 1994'de ailenin kazandibi olarak dünyaya gelmiş ufak Ceren'e kocaman sarılıyorum. Ve ona sizin önünüzde birkaç iltifatta bulunmak istiyorum;

İyi ki 9 Mart 2014'de kendini ifade etme şeklin satır aralarına sıkışmış 20 yaşındaki Ceren...

İyi ki 15 Nisan 2015'de kötüye dahi empati yapabilecek, gittiğin her yere aklında onları taşıyabileceğin Kasırga'larla yola çıkıp Şafak Sökerken'i hayatına almışsın 21 yaşındaki Ceren...

İyi ki 1 Ocak 2016 da aklına dahi gelmeyecek linçleri bilmemene ve sonrasında yaşayarak öğrenmene rağmen Kimse Sağ Çıkmaz'a başlamış ve bitirmişsin 22 yaşındaki Ceren...

İyi ki 30 Mart 2016'da bir gün yazdığından dahi utanacağın o yüzden devam edemeyeceğin, orada öylece kalacak, senin için düşünmesi bile korkunç ve hastalıklı olan Mardia'yı sadece sekiz bölüm ilerletip gerisine dokunmak istememişsin... Karakterler orada silinip kalsa da iyi ki kendine yazdığın o satırlardan utandığını itiraf etmişsin 22 yaşındaki Ceren...

İyi ki 25 Haziran 2016'da onların çocukları arasında gibi hissedip Karanlığın Safağı'ndaki Tibet'le, Doğa'yla, Emir'le, Evrim'le ve diğerleriyle kocaman kocaman gülüp, ağlamışsın 22 yaşındaki Ceren...

İyi ki 1 Ocak 2017'de aşktan deliren bir adamın, aşkla iyileşebileceğine inanıp Kalbi Kor'un kapısını aralamışsın 23 yaşındaki Ceren...

İyi ki 25 Haziran 2017 de tüm asla diyenlerin elbet bir gün asla dediklerine savrulacaklarını kanıtlayan Beldar'a başlamış ve onu en iyi şekilde devam ettirebilmek için senelerce beklemişsin 23 yaşındaki Ceren...

İyi ki 8 Mart 2022 de büyümüş, bir sosyal medya platformunda rastladığın AntiSayaç ile Butimar'a gözlerin dolu dolu bakmaya başlamışsın 28 yaşındaki Ceren... Kadın, kadının kurdu değil yurdu olmalı diyebilmiş, çoğu evde olup, utanmaması gereken kadınlar iken en çok utananlar onlar olmuş ve sen hepsi benim aslında diyebilecek kadar aynada onlarla karşılaşmışsın...

İyi ki çok iyi ki 29 yaşındaki Ceren. Burada onlarca, yüzlerce, binlerce hemcinsin ve hemcinslerine saygı gösteren erkeklerle karşılaşabilmişsin... İyi ki linçlenmeye rağmen tüm yanlışlarınla, doğrularınla, savunduklarınla korkmadan yazmışsın buraya...

Çünkü bazı şeylerin değeri ufak kağıt parçalarıyla ölçülmüyormuş, çünkü bazı insanlar burnunun ucundakilerden çok ama çok daha değerli oluyormuş tüm bunları 2014 yılından 2023 yılına kadar burada defalarca görmüşsün...

İyi ki sen, sen olarak 29 yıl yaşamışsın Ceren...

Sizleri bölüm duyuruları ve paylaşımımızın daha da çoğalması adına instagrama beklediğim gerçeğini atlamayalım lütfen...

Instagram: BiCeruVar

----------------------------------------------------

'Düşünme bunları, Turan sizi ayırmaz ki. Hem o yapmaya kalksa bile Deniz bırakmaz seni. Hepsi bir yana Dağhan, Dağhan kesin ikinizin de kafasını kırar.' Yüzü istemsizce buruştuğunda Irmak burnunu çekip omuz silkmeye çalışmıştı. Tabi bu çalışması acısını hissedene kadardı.

'Turan abi diye peşinde geziyor bırakır kesin.' Mızırdanan tavrına gülümsediğinde parmakları da bir an olsun kadının saçlarını okşamaktan vazgeçmemişti.

'Ben çok sevdim diye mi bu çocuk da adamı böyle seviyor ya.' Mızırdanması devam ederken başını bir an olsun kaldırmasa da Pera diplerindeki hareketlilikle gözlerini iki adama çevirdi.

'Irmak.' Seslenmesiyle beraber kadın koca bir of çektiğinde Pera tekrar omuzunu işaret parmağıyla dürtükledi.

'Irmak batakta Pera. Hayır kendim aşık olduğum yetmedi, çocuğum da yıllardır görmediği babasına aşık ettim.' Kendine mi sitem ediyordu, aşkına mı Irmak bile emin değildi bundan. Fakat tepelerindeki iki adamın anladığı aşkına olan sitemiydi belli ki.

'Irmak...' yeniden kadını dürtüklediğinde, iki adam da elleri ceplerinde kaşları havalanmış şekilde izlemeye devam ederken aynı anda Turan ve Dağhan işaret parmaklarını dudaklarına bastırdılar.

'Adımı mı ezberliyorsun? Hayır yengem değil misin teorik olarak, ben bu kız kardeş şeyini kime yapacağım senden başka. Dur iki dakika da şurada ağız tadıyla ilanı aşkımı edeyim.' Sıkıntıyla nefesini bıraktığında Pera susma niyetinde değildi. O kız kardeş olayını en çok burada ortaya çıkarmak zorundaydı çünkü hali hazırda hem abisinin hem de sevdiği adamın burnunun dibine aşkını falan dile getiremezdi.

'Irmak, kız kardeş şeyini illa yapalım canım da, aşık olduğun adam buradayken olmasa mı acaba?' sesi baskın bir mırıldanmayla çıkarken az önce kolunu koltuğa yaslamış, alnına da koluyla destek vermiş kadın saçlarını savurup büyümüş gözleriyle başını kaldırdı.

'Ne!' kurumamış gözyaşları hala yüzünde parlaklıklar oluştururken bakışları da iki adamın üzerinde gezinmişti. Sağlam kalabilmiş kolunun desteğiyle saçlarını düzeltmeye çalışsa da gözleri abisinden çok Turan'ı görüyordu şu an. Bismillah dedikleri dakika abisinin fırçasını yemezdi ama Turan bir Osmanlı boyu kadar fırça yığardı önüne. Bakışlarından bile belli oluyordu.

'Dağhan, biz Meva'ya bakalım mı?' Pera ortamdan kaçarken Dağhan'ı da götürmeye çalışıyordu çünkü adam zaten kız kardeş gerçeğine henüz tam anlamıyla adapte olamamışken bir de üzerine aşk ilanı duyunca yüzünün aldığı şekil hoşuna gitmemişti. Nedense sakin sakin durup bir an gözünü Irmak'tan çekmeyen Turan'ın her an ense köküne tokat atabilir gibi geliyordu. Kalktığı koltuktan sonra Dağhan'ın kolunu yakalayıp çekiştirmeye başladığında Irmak'ın ne olur bu savaş alanında beni yalnız bırakma başlıklı bakışlarının farkında olsa da titrek bir nefes aldı. Yıllardır dökmediği göz yaşını bir günde insan nasıl dökerdi, işte tam da bu kadına sorulması gerekiyordu. Yaşları göndermek için hızlıca kirpiklerini hareket ettirip sertçe yutkunduğunda Turan dudaklarını ıslatıp bileğinde asılı olan poşeti havalandırdı.

'O ne?' burnunun ucuna uzatılmış poşete göz atarak konuştuğunda tınlamayan haliyle göz devirdi anında. İyi adamdı, hoş adamdı Turan ama biraz hanzoydu. Ne zaman ters düşecek olsalar yüzüne bile bakmadan elindekini uzatır, sorulan soruya da adam akıllı cevap vermezdi.

'Al hadi.' Israrla tekrar uzattığında bir mimiği bile ufacık kıpırdamazken iç çekip çattı kaşlarını.

'O ne dedim?' bu kez öyle suratsızca yapamazdı. Hem daha önce yaparken birbirlerinin hayatlarındaki yerleri belliydi, peki şimdi? Şimdi ikisi de birbirinin hayatında koca bir boşluktu olsa olsa. O yüzden cevabı alana kadar poşete el sürmeyecekti. Öylece beklesindi panda yavrusu.

'Bomba Irmak, seni en kolay şekilde böyle parçalara ayırırım diye düşündüm.' Derken havalanan tek kaşı ve sinirle devrilmiş gözleri kendini gösterdiğinde Irmak yarım ağız gülmekten kaçınmadı.

'Yapamazsın ki.' Usulca omuz silktiğinde adam sıkıntıyla soluğunu bırakıp az önce Pera'nın kalktığı yere yerleşerek hala elindeki poşeti tekrar uzattı.

'Jelibon, dondurma, bir de sevdiğin cips.' Cevabı aldığına göre dondurmasına kavuşmasına bir engel kalmamıştı öyle değil mi? Gülmek istese de dudaklarını sıkıca birbirine basıp sakladığında poşeti alıp burnunu havaya dikti anında.

'Nereden buldun onu?' ufak bir çocuğa daha ne kadar yaklaşabilirdi ki? Daha ne kadar küsen bir velet tavrını koruyabilirdi acaba...

'Üzümünü ye bağını sorma demişler, benim soracaklarım var çünkü.' Parmaklarına değen tenle gözlerini ileri çevirerek ciğerlerini patlatmak istercesine soluklandığında önce açılan cips paketinin sesiyle hafifçe tebessüm etti Turan.

'Dondurma erir.' İki kelimelik bir cümle yıllar öncesine de götürebiliyordu. Turan'da, Irmak'ta bu gerçeği beş saniye önceki cümleden anlayabiliyorlardı işte. Başkası için uyarı ve gerçeklik barındıran o cümle ikisi için çok daha fazlasıydı. Gözlerinin önünden geçen dondurma dökülmüş tişörttü mesela veya dondurmaya batırılmış cipsle yüzü buruşan Turan'dı veya tümünü eritip tepesine dikerken yüzüne artık süte dönüşmüş o şeyi bulaştıran Irmak'tı.

'Erisin.'

'Niye hep kafanın dikine gidiyorsun? Yok mu başka bir seçeneğin. Takmışsın at gözlüğünü aklından ne geçerse onu yapıyorsun.' Az önceden beri tavrı sert olsa da normal tonlamayla konuşan Turan kaşlarını çatıp kadına baktığında onun ağzına attığı cipsle gülümsediğini gördü.

'Tarzım bu Turan.' İrdelercesine olan sesiyle gözlerini devirdiğinde önüne uzatılan cipsle bakışları usulca kadına döndü.

'Alsana.' Cipsi bir kez daha havada kendine yönelttiğinde tek kaşını kaldırıp gözlerini kıstı. O kadar iyi biliyordu ki damarına basılacak yeri, o kadar iyi biliyordu ki Turan'ın kendine buzdan bir kalıp olamadığını inadına ölçmek istercesine yapıyordu sanki. Yıllarca çocuğunu saklamamış, tüm o geçen vakti kendinden esirgememiş, çocuğunun baba özlemi duymasına sebep olmamış bir kadın gibi...

'Kızdırdığını biliyorsun, o yüzden bu tavrın değil mi?'

'Ne alaka ya? Altı üstü cips verdim.' Çirkefleşen ses tonuyla Turan anında başını sağa sola salladı. Zerre akıllanmamıştı anlaşılan, hala o hatalarını kabul etmeyen, inadına ben haklıyım diye ortaya çıkan kadındı Irmak. Seneler geçmişti, değişmiş, büyümüş, çok güzel bir kadın olmuştu ancak haksız bile olsa bunu kabullenmeme huyu bir gram azalmamıştı.

'Dik kuyruğunu dik ama hiç haksızım deme. Yumuşatmaya çalışmasan o cipsi verir misin sen hiç... Bilmiyorum sanki.' Sitemle gözlerini tekrar kaçırırken ağzına tıkıştırılan parçayla sabır çekerek döndü tekrar.

'On iki sene önce de böyleydin, beş sene önce de, şimdi de. Laf sokulmasına gelemiyorsun ama bu kez haksızsın. Öyle cipsi paylaşarak, dondurmayı erittikten sonra içip üstüne başına dökerek yaptığın şirinlik kesmez.' Bu defa yemezler tavrı olsa da karşısındaki kadının dudak büküp başını sağ omuzuna yatırması bir oldu.

'Jelibon ayıcıklı, ordu yapsam?' gülmemek için kendini tutmak adına dudağını kemirdiğinde çattığı kaşlarıyla iyice süzdü kadını. Dirayetli olması şarttı, sağlam kalması gerekiyordu. Dimdik, bir an bile ödün vermeden.

'Yap bana yaptığın orduyu ağzına tıkıp boğayım seni. Nasıl fikir?'

'Daha önce denedin, boğulmadığımı biliyorsun.' Başını bu kez diğer omuzuna yatırıp gülümsediğinde Turan titreyen göz kapaklarını örterek derin bir nefes aldı. Düşmeyecekti, bu kadın herkese itici itici bakıp kendine böyle çocuk gibi bakıyor oluşuna dibi düşemezdi. Seneler sonra böyle bir acıyla karşısına çıkmış kadını böyle sevmesi düpdüz aptallıktı çünkü. Ama zaten aşık olmakta aptallık değil miydi? Gözüne perde inmesi, yanlış olduğunu bile bile yapma isteği, onu asla yanlış kabul etmeme haliydi aşk. Bunca sene, bu kadar ayrılıktan sonra bu aptal hissiyat hiç değişmeden yerli yerinde durabilir miydi gerçekten?

'Hem...' kapalı gözlerinin üzerinde hissettiği tenle dudaklarını birbirine bastırdığında beyninin karıncalanmasıyla sabır çekti, 'Kıyamazsın ki.' Kadının baş parmağı göz kapağından usulca yanağına indiğinde sakallarının okşanmasıyla araladı bakışlarını.

'Çok yaktın canımı, senin saçının teli kırılsa yüreğimi yakarlardı, biliyordun ama sen yaktın.' Gözlerini aralayıp başını diğer tarafa çevirirken Irmak poşeti kucağından toplayıp sehpanın üzerine bıraktığı gibi derin bir nefes aldı.

'Korktum Turan. Ne yaşadığımı biliyorsun, çok korktum.' Korurdu Turan. Bu açıklama olamazdı ki. Irmak'ı kendinden bile korurdu o, daha önce yapmışken bu bahane saçma geliyordu. O kadar şey yaşamasına, o kadar acı çekmesine, böyle bir ruh hastası gibi görünmesine ne gerek vardı? Kendi hayatını hiçe sayıp onu yaşatırdı Turan. Bunu görüp, öğrenememiş miydi biraz bile olsa...

'Benden sonra yaşadıkların daha mı az korkuttu?' gözlerinin donuklaşmasıyla kaşları da çatılırken hala adamın yüzündeydi parmakları. Sakalları arasında gezinirken bir ihtimal ondan sonrasını biliyor olması korkuttu Irmak'ı. O cehennemi Turan izlemiş miydi sahiden?

'Sen-'

'Gitmene izin verdim diye terk eder miyim sandın?' Turan'da zorlukla konuştuğunda Irmak'ın kuruyan yanakları tekrar ıslanmaya başladı fakat adamın durmaya niyeti yok gibiydi, 'Sana bir şarkı söylemiştim hatırlıyor musun?' serçe yutkunduğunda Irmak çekingence başını sallamıştı ki dudaklarını aralayıp derin bir nefes daha aldı Turan.

'Hiç durma vur yüreğim sönmez dediler sönebilirim,

Ağlar sızlar iki güne gülerim

Demir aldım bu limandan dönmem geri sanma bari

Uğruna göz göre göre can veririm...' yanağındaki narin eli usulca tutup avucunun içine dudaklarını bastırdığında gözlerini sımsıkı kapattı Turan. Bir damla Irmak'ın bileğine doğru süzülürken usulca çekilip dizine elini bırakmıştı.

'Veririm Irmak, canımı veririm ama... Aması var işte.'

'Ama affedemezsin.'

'Sen affeder miydin?' tüm ciddiyetiyle kadına bakarken elinin üzerine yerleşen parmaklarla başını sağa sola salladı. Affetmezdi. Irmak bu durumun içinde Turan olarak yer alsaydı ölürdü de affetmezdi. Zerre suçu olmayan Dağhan ve Deha'yla içinde barış imzalayamamıştı, kaldı ki bire bir suçlu olan katili nasıl affedecekti. O yüzden belki de Turan'a baş kaldırıp isyan çıkaramıyordu. Çünkü kendi bazı cinnetlerin temel failiydi.

'Deniz'i götürmeyeceğim fakat isteklerim var. Buradan ayrılmayacaksın, Deniz gözümün önünde olacak.' Düşünceleri içerisinde boğulurken Turan'ın sesini ayırt ettiğinde kaşları çatıldı yeniden.

'Şart mı koyuyorsun bana?' tamam haksızdı, yaptığı canice ve aptallıktı ama yıllardır gözü gibi baktığı oğlu için kendine kimse şart koyamazdı. Kötü bir sevgili, kötü bir dost, kötü bir eş olabilirdi ancak asla kötü bir anne değildi ve evladı hakkında ufacık tehditvari halde bir kan emiciye dönüşebilirdi.

'Deniz'i tekrar saklamayacağın ne malum? Ya buradasın, ya ben abinle boğaz boğaza gelip kendi evime götürürüm sizi yoksa-'

'Beni Deniz'le tehdit edemezsin!' kalkma çabasına girdiğinde dengesini kaybetmesiyle adamın omuzuna tutunmuştu ki Turan derin bir nefes alarak yakaladığı dirsekten çekerek tekrar oturttu.

'Tehdit etmiyorum, oğlum için yapacağım şeyi söylüyorum. İster ailenle burada kalırsın, Deniz gözümün önünde olur, istersen evime alır götürürüm, önüne de bizim çocukları dikerim siteden dışarı adım atamazsın.' İşaret parmağını havalandırıp atağa kalkacak olsa da Turan'ın devam etmesiyle boğazını bir el sıkmaya başlamıştı, 'Bir de Deniz'e bugün babası olduğumu söyleyeceğiz.'

'Turan... Yapmayalım ne olur, nefret eder benden.' Başını sağa sola sallayıp yalvarırcasına baksa da Turan kaşlarını havalandırıp derince soluklandı.

'Bir hafta nefret eder, iki hafta küser Irmak. Ben on yıldır oğlum olduğundan bir haber yaşadım.' Dişlerini sıkarak fısıldarken kaşlarını da çatmıştı. İçinde bir yangın kendini gösterdiği sırada Irmak'ın harelerindeki alevleri de bire bir görüyordu.

'Onu kaybetmeye katlanamam ne olur yapma.'

'Ne yapayım peki? Sen söyle hadi. Turan abisi mi olayım? Okuldan almak dışında bir bok yapamayayım mı? Seni kaybettiğim gibi onu da mı kaybedeyim? Bu sessizliğin içinde geberip gideyim mi?!' yumruğunu ortadaki sehpaya indirdiğinde kadın sıçrasa da başını yalvarırcasına omuzuna düşürdü.

'İstediğin kadar kalayım ama yapma, Deniz bunu öğrenirse beni affetmez.'

'Öğrenmezse de beni affetmez Irmak, hayatı boyunca tanımadığı babasını affetmez.'

'Bırak alıştırayım bari, bugün yapmayalım.' Avucunun arasında ufacık kalan parmaklar sıkıca elini yakaladığında alt dudağını ısırıp derin bir nefes aldı.

'Daha fazla vakit kaybetmeye gerek yok.'

'Yapma, sen bu kadar sert biri değilsin, iki gün ver bari.'

'İki gün.' Kaşlarını çatıp dikkatle baktığında Irmak başını hızlıca sallamıştı ki derin bir nefes aldı, 'Sadece iki gün Irmak. Kırk sekiz saat sonra alıştır veya alıştırma, söyleyeceğim. Çünkü kaybedecek dakikam bile yok.'

'Teşekkür ederim.' Boynuna sarılan kolla genzine dolan hafızasından hiç silinmemiş kokuyla derin bir nefes aldı. Şartlar, kurallar, böyle emirler koymazdı, bunları yapacak kadar bile kadına direnci yoktu fakat ortalığın ne derece karışık olduğunun farkındaydı. Eğer ki gideceğinden emin olmasa ağzını açıp Deniz'i olaya dahil ederek kalmak zorunda bırakmazdı dahi. Terk ederken bile tutmamıştı ki şimdi tutsundu, maksimum oğlunu kaçırma payı olmasın diye tanıdık bildik her yere haber gönderirdi. Fakat gözünden akan bir damla yaştan daha değerliydi canı. Boynundaki kol tedirgince çekilirken kapattığı gözlerini aralayarak derin bir nefes aldı.

'Burada mı kalacaksın, abinle kavga etmek için gireyim mi içeri?' başıyla kapıyı işaret ettiğinde kadın dikkatle süzüp derin bir nefes aldı.

'Burada kalıp onları daha fazla tehlikeye atamam, duyuldu duyulacaktır.'

'Pekala...' dizlerinden destek alıp ayaklandığında yine bir anda atağa kalkışmaya çalışan kadın savsaklamıştı ki dirseğinden yakalayarak göz devirdi.

'Sen söyleme. Zaten her şeyi birbirine kattım, bir de sizin aranız bozulmasın.'

'Eninde sonunda bozulacak Irmak.' Göz devirdiğinde Irmak'ın kaşları da anında çatıldı.

'Niye?'

'Kız kardeşini sevmişim, yetmemiş çocuk yapmışım, bu da yetmez gibi emri altında çalışırken seni görmüşüm ama söylememişim adam gelip alnımdan öpüp helal koçuma mı desin?'

'Ona ne ya.' Kaşları anında çatılırken Turan dudaklarını ıslatıp derin bir nefes aldı.

'Abin senin, sen hala bilincinde değilsin ama adam senin inadını kırana kadar ne yaşadı bu kadın derdine düştü. Ulan çocuğum için sana bağırırken haklı olduğum halde beni uyardı. Çıkar at şu gözlükleri Allah aşkına ya.'

'Hiç alakası yok vicdan yapıyor sadece.' Kaşlarını çattığında Turan histerikçe gülerek hasret kaldığı bakışları yeniden süzdü.

'Ulan Irmak, ulan kadın. Ne için vicdan yapacak abin? Söyle bana ya neden vicdan yapsın bu adam?' sessiz bir karşılık alırken başını sağa sola sallayıp iç çekti Turan, 'Sen adamı ölmeden gömer bir de helvasını kavurursun. İnadını sikeyim.'

'Küfür etme bana, tamam suçluyuz, kolumuz alçıda ama gerilir çarparım ağzının üzerine.'

'Çarparsın çarparsın... Küfür etmeyecekmişim. Sen gel hayatımı sik, sonra küfür etme bana Turan. Tebrik kartı yollayayım mı?'

'Ben doğru düşündüğüm şeyi yaptım.'

'Doğru düşündüğünü yapmışsın ya, hatırlat bir ara seni kayropraktik seansına götüreyim. Malum sağa sola dönemiyorsun şu boynunu kütletsinler de başka doğru var mı diye bakabil en azından. Yürü hadi.' Hala tuttuğu dirseğine daha çok destek verdiğinde kadının kıpırdamayışıyla bakışlarını yüzüne tekrar çevirmişti ki gülümsemesiyle çatıldı kaşları.

'Psikoloğa da ihtiyacın var herhalde. Yürüsene kadın.' Beklemediği anda elinin tersini yüzünde hissettiğinde çatık kaşları daha da derinleşti.

'Bana emir kipi kullanma!'

'Kullanmıyorum lan. Kıpırdayama yerinden, kavgayı da izleyip keyifleneme.' Bir anda kadının kolunu bırakınca Irmak dengesini kaybettiği gibi koltuğa tekrar oturdu. Turan iki adım atıp kapının önüne geldiğinde bakışları tekrar Irmak'a dönse de onun hala tebessüm eden haliyle derin bir nefes aldı.

'Aşık Veysel, güzelliğin beş para etmez bendeki bu aşk olmasa demiş ya, ben sana söyleyeyim diye o Irmak.' Sıkıntıyla tekrar kadına yaklaştığında sağlam kolunu omuzuna atıp kucakladı. Gözleri kadının derin mavilerine odaklıyken bu kadar dibinde kokusunun olması iyi değildi fakat yapacakta pek ekstra fikri yoktu.

'Ulan Irmak...'

'Efendim?'

'Kilo almışsın haberin olsun.' Gözlerini kısıp kadının tepkisini süzerken usulca kaşlarının çatılmasıyla keyfi de yerine gelmeye başlamıştı.

'Panda yavrususun Turan. Tabi alacağım kilo, çocuk doğurdum ben! Üstelik alçı var, kör müsün?'

'Bağır bağır, doğurduğun çocuğun derdi de bende ağırlık yaptı ama daha çok konuşacağız nasılsa.' Başını sen göreceksin dercesine sallayarak kapıya yaklaştığında derin bir nefes alıp içeri girdi. Gözleri yemek masasındaki insanları bulurken onlar şaşkınlıkla ikisine baktığında dibindeki kadın hafifçe kulağına yaklaşmıştı bile.

'Çok mantıklı fikir abin abin dediğin adamın karşısına kucağında benimle çıkman. Sen konuşmadan ağzını yüzünü kırdığını görürüm inşallah da açamazsın meseleyi.'

'Lan! Yavaş oğlum yavaş! Dengesiz!' Dağhan'ın kükremesiyle masadakiler sıçradığında Turan göz ucuyla sinsi sinsi gülen kadına bakıp derin bir nefes alarak usulca koltuğa bıraktı.

'Sen benim kardeşimi niye kucaklıyorsun! Ses çıkarmıyorum diye ayarımı niye bozuyorsun dana!' kendine hızlı adımlarla yaklaşan Dağhan'a anında elini dur dercesine havalandırdığında gözleri masadaki insanlara döndü.

'Çocukları çıkarsak mı?' Dağhan'a kararsızlıkla baktığında adam başını sallamıştı ki nereden çıktığından bir haber olduğu Arjin anında ikisini de kollarının altına çanta gibi sıkıştırarak merdivenlere yöneldi.

'Arjin abi en heyecanlı yeriydi!' Deva'nın bağırmasıyla gözden kaybolurlarken Turan tutulan yakalarıyla derin bir nefes aldı.

'Vurmadan önce alt yazı geçeyim. Öncelikle, afiyet olsun hepinize, eklemek isterim ki Deniz benim oğlum. Abi, sen burayı bildiğin için sana ana fikirle geliyorum. Irmak ve Deniz benimle geliyor.' Sertçe burnuna inen kafa darbesiyle savsakladığında kadınlardan çığlık kopsa da hala kendini tutan adam sayesinde yıkılmamıştı Turan.

'Ne diyorsun sen lan!'

'Benimle yaşayacaklar diyorum.'

'Nah seninle yaşayacaklar! Kimin evinden kimin kardeşini götürüyorsun sen! Turan öldürürüm seni!' suratına inen yumrukla bu kez yakası serbestleştiğinde sola dönen yüzüyle Irmak'ın buruşturduğu yüzünü süzdü.

'Senin evinden sizin kardeşinizi götürüyorum.'

'Canına mı susadın sen Turan abi.' Araya giren Deha'yla beraber içerideki gürültüleri duyarak Ceyhun'da kapıdan dalmıştı ki Dağhan bir kez daha yumruk savurdu. Ağzına gelen metalik tatla dudağını yaladığında ikna olmak üzere olan Irmak'a bakarak derin bir nefes alıp tekrar çevirdi gözlerini Dağhan'a. Bakarak bile anlaşabilirdi, belki öz kardeşi Irmak'tı ancak kesinlikle sadece göz temasıyla kendisi Dağhan'a daha iyi anlatırdı olanı biteni.

'Seni gebertirim! Hiçbir yere götüremezsin kardeşimi!'

'Çocuğumu da onun annesini de istediğim yere götürürüm abi.' Kaşlarını havalandırıp meydan okurcasına bakarken kendini tutan Ceyhun'dan kurtulup yaklaşmıştı ki Deha'nın kendine inanamayan bakışlarıyla yüzüne tekrar yumruk indi.

'Siktir git lan evimden! Hiçbiri bir yere gelmiyor!'

'Sen öyle zannediyorsun. Saygımı bozmayayım diye sustum ama karışamazsın.' Dağhan'ın yaptığı kaş göz hareketleriyle karın kaslarını sıktığında midesine inen yumrukla iki büklüm olmuştu ki kendini yakalayan kadınla gülmemek adına dudaklarını birbirine bastırdı.

'Öldür istersen bir de. Yeter!'

'Sen karışma Irmak, otur şuraya.' Kendini aradan çıkarmaya çalışan Dağhan'a rağmen milim kıpırdamadığında Turan'da duruşunu dikleştirerek Deha'ya göz kırptı usulca.

'Bana emir vermeyin dedikçe aynı şeyi yapıyorsunuz! Otuz dört yaşındayım ben, gitmeyi de kabul ettim. Ne hakla karışıyorsun.'

'Ben senin abinim!'

'Abimsen ona göre davran, çocuk gibisiniz. Haşat ettin adamı!' ardında kalan bedeni işaret ederek omuzuna vurduğunda Turan kaşlarını havalandırarak omuz silkti. Durumun yeni farkına varan Ceyhun'a da çaktırmadan güldüğünde adam hala kendini tutmaya çalışan kollarını serbestleştirmişti.

'Gelecek kardeşimi, yeğenimi alacak bende elini sıkıp uğurlayacak mıyım? Sen karışma bu işe.'

'Asıl sen karışma! Deniz'le vakit geçirmeye hakkı var! Ne yapıp ne yapmayacağımı sana sormayacağım. Bu zamana kadar-' anında kadının dudaklarının üzerine elini yerleştirdiğinde Irmak kurtulmaya çabalasa da Turan başını sağa sola sallayarak Dağhan'ı süzdü.

'Gidiyoruz Irmak.' Kadını hızlıca kucağına aldığında arkadan Dağhan'ın kükremeleri olsa da merdivenlerdeki Deniz'le dışarı çıkıp kadını kenara bıraktığı gibi yeniden içeri döndü.

'Gel buraya paşam.'

'Emir-'

'Ana oğul yıldırdınız ha.' Basamakları ikişer ikişer çıktığında kucakladığı bedenle yeniden indiğinde Dağhan'a son kez dönmüştü ki onun başını onaylarcasına sallamasıyla çıktığı gibi büyük kapıyı gürültüyle çekti.

'Şaka mısın ya? Gerçekten dalga mı geçiyorsunuz benimle? Evim dediğin iki yan evdi ve bunun için kıyameti mi kopardınız?' göz devirip önündeki sehpaya ilk yardım çantasını açtığında elinin üzerindeki parmaklarla bakışlarını Irmak'a yöneltti.

'Bırak ben yapayım.'

'Körler sağırlar birbirini ağırlar bu mu oluyor?' yarım ağzı gülerek baktığında Irmak devirdiği gözlerine rağmen zorlukla kopardığı pamuğa tentürdiyot dökmüştü ki Turan'ın gözleri Deniz'in bakışlarına yöneldi.

'Dayım seni niye dövdü Turan abi?' ufaklık boynunu büküp izlemeye başladığında dudağının kenarına sertçe bastırılan pamukla buruşturdu yüzünü.

'Çünkü keçiler de bunu yaparlar oğlum. Hatırlıyor musun iki inatçı keçi vardı, onlar Turan ile Dağhan işte.'

'Ama keçiler sonra keşke inat etmeseydik demişlerdi.'

'Onu da annen diyecek paşam.' Turan gülerek çocuğa baktığında bu sefer Irmak pamuğu kaşındaki yaraya bastırdı. Buruşturduğu yüzüyle bakışlarını maviliklere diktiğinde derin bir nefes alarak dudaklarını ıslatmaya çalışmıştı fakat patlamış yerin metalik tadı tekrar gelince kadının sıkıntıyla bıraktığı nefes bir oldu.

'Rahat dur.' Göz devirip tekrar pamuk koparmaya çabaladığında kendine yardım eden Turan bakışlarını Deniz'e çevirerek gülümsedi.

'Şurada bir oda var, bak bakalım ne varmış içerde.'

'Ne var ki?'

'Bilmem bak hadi.' Başıyla işaret ettiğinde ufaklığın gözleri kısacık bir anlığına annesinde dolaşırken aldığı onayla koşarak odaya yöneldi.

'Fotoğraflar.'

'Ne?'

'Fotoğraflar mı var?'

'He Irmak fotoğraflar var bende sana iki gün müsaade verip mal gibi çocuğu o odaya gönderdim.'

'Sana güven olmaz.'

'Anladım ben öyle düşündüğünü zaten.' Çenesiyle odayı işaret ederken gözlerini kaçıran kadınla derin bir nefes alarak elindeki pamuğu alıp kaşına bastırdı. Sinirden dengesizleşen haliyle yaktığı canına yeniden yüz buruşturduğunda kadının iç çekmesiyle yandan bir bakış atarak aynadaki yansımadan dudağındaki yaraya bant yapıştırdı.

'Ne o üzüldün mü?'

'Ne üzüleceğim, iyi oldu sana.' Hırsla yerinden kalktığında dengesiz halini son anda toparlayarak sekmeye başladığında gözleri odadan içeriyi bulmuştu ki sertçe yutkunup kendini izleyen adama çevirdi bakışlarını. Tekrar odadan içeriye göz atmaya başladığında kendine gülümseyerek Legoları gösteren Deniz'e tebessüm etse de bakışları köşedeki en üst rafta duran pelüş ayıdaydı. Yanından çarpmamaya çalışarak geçen bedeniyle Turan uzanıp aldığı gibi dibine kadar gelerek ellerine bırakmıştı ki göz ucuyla Deniz'in oyuncağa dalmış haliyle kadının şakağına dudaklarını bastırıp kapattı gözlerini.

'Ulan Irmak...' fısıldayıp iç çekerek konuştuğunda kadından uzaklaşıp kendine gelebilmek adına gözlerini büyütüp bir kez daha soluklandı.

'Kahvaltı hazırlayacağım, siz takılın.'

'Yardım edeyim mi?'

'İnşaat işim yok omlet yapacağım.' Dalga geçerek alçıları işaret ettiğinde göz devirmesiyle gülerek mutfağa yöneltti adımlarını. Ardındaki kadının dalıp giden bakışlarını sırtında hissederek. Zamanında arkasını dönüp giderken onun sırtını izlemişliği vardı fakat bir gün yüzünü böyle bir olayla kendine dönüp geleceği aklının ucundan bile geçmemişti. Kızgın bile kalamıyordu kadına. Siniri herkesi darma duman ederken sadece bir tebessümüne kendisi yıkılıyordu. Gerçi kadının da hali pek farklı sayılmazdı. Adamın soktuğu lafları başkası söylese, ağzının üzerine vurmak bir kenarda dursun haklı haksız münakaşasına bile düşmeden çeker vururdu. Hayatı boyunca bir kez yenik düşmüştü, o da Turan'dı. Bir ona çocuklaşıyor, bir ona espri yapabiliyor, bir onunlayken gülüyordu. Tangır tungur bırakıp isyan ederek iki adım uzaklaşmasını, ulan demesini bile özler miydi insan? Irmak özlemişti işte. Durup durup haksızken laf atmaları da sırf bu yüzdendi. Hala aynı bakışlarla kendini süzebiliyor olmasından, bütün yaptıklarına rağmen gözlerine bakışındandı.

'Hadi kahvaltıya.' Odaya girmesiyle gözleri elindeki kitaptan Turan'a döndüğünde onun bakışlarını kaçırarak Deniz'e çevirmesi bir oldu.

'Ben yemeyeceğim Turan abi.'

'Yemeyeceksin paşam, tabi.' Göz devirip ufaklığı kucakladığında Irmak anında göz devirdi.

'Oyuncaklarla sonra oynamasını söylesen yeterliydi.'

'Tabi sen de öyle ikna olursun değil mi?' hatırladığı günlerle gülümsediğinde kendine şaşkınca bakan Deniz'e göz kırpmıştı ki belini kavrayan kolla gözleri tekrar Turan'a döndü.

'Biz burada ne yapacağız? Deva'yla oynuyorduk orada.' Irmak geldikleri masaya yerleştiğinde Turan'ın oğlunu da sandalyeye oturtmasıyla dudaklarını aralamıştı ki adamın yanağını sıkmasıyla derince soluklandı.

'Bir süre beraber takılırız, beni beğenmiyor musun?'

'Turan abi sen çok büyüksün.'

'Yani?' adam bakışlarını Deniz'den çekmezken süt bardağını önüne bıraktığında ufaklık derin bir nefes aldı.

'Seninle kaslanbaç oynanmaz ki... Hemen görünürsün, hem annem de oynayamıyor, Deha dayım da bizimle oynuyordu.'

'Ben arada Deva ve Deha dayını kaslanbaç oynayın diye kaçırırım sana.' Gülmemek için dudaklarını birbirine kenetlerken Deniz tabak ve bardağında dolaştırdığı gözlerini tekrar Turan'a çevirdi.

'Peki... Dayım niye dövdü seni?'

'Teorik olarak dövmedi, ben karşılık vermedim sadece.'

'E dövmüş...' omuz silkmesiyle Turan göz devirdiğinde dudaklarını ıslatıp ufaklığa bakışlarıyla bardağı işaret etti. Yumruk yaptığı eline başını yaslayıp tepkisini izlemeye devam ettiğinde bir yudum alarak anında yüzünü buruşturmuştu Deniz.

'Bu şey...'

'Ne?'

'Tuzlu.' Kaşları çatılıp bardağı alıp kendi de içtiğinde gırtlağını yakan tuz tadıyla yüzünü buruşturdu anında.

'Hem ılık, içmem ki ben öyle.'

'Niye ılık içmiyormuşsun? Boğazın ağrır soğuk sütle.'

'İçmem, bana ne. Babam da soğuk içiyormuş, bende öyle içeceğim, ağrımaz boğazım.' Ufaklık omuz silkerken Turan'ın gözleri Irmak'a döndüğünde onun harelerini kaçırmasıyla derin bir nefes aldı.

'O zaman soğuk süt verelim sana küçük adam.' Kalkıp dolaptan yeni bir bardak daha doldurduğunda Deniz'in önüne bırakarak yeniden oturdu sandalyesine. Gözleri iki bedeni usul usul süzerken kendine dalıp gitmiş mavi bakışlarla masayı işaret ettiğinde Irmak'ın omuz silkmesiyle tekrar gösterdi tabakları fakat kadın yine omuz silkmişti.

'Omletle öldürüp tarihe geçerim bak.' Fısıldarcasına konuşup gözlerini belertirken Irmak gülerek tekrar omuz silktiğinde sıkkınca nefeslenip bakışlarını kendilerini anlamaya çalışan Deniz'e çevirdi. Aklı hala kahvaltı yapmamış kadındayken yan yan baktığında olduğu gibi duran haliyle dudaklarını ıslatıp ayağa kalkarak yanındaki sandalyeye geçtiğinde şüpheyle kendini süzen Deniz'e gülümsedi.

'Annenin kolu ağrıdığı için yiyemiyor ya paşa, yardım edelim değil mi?'

'Doğru, ananem yediriyordu.' Ufaklık başını sallayıp tabağa dönerken Turan eline aldığı çatalla omleti parçalayarak uzattı kadına. Başını sağa sola salladığını fark ettiğinde göz devirip burnunu sıkmıştı ki bu kez dudakları aralansa da birleştirdiği dişleriyle kaşlarını çattı.

'Irmak sokarım şu çatalı gırtlağına, aç ağzını.'

'Cık.' Kaşlarını kaldırıp indirerek gülümsediğinde parmakları arasına aldığı çeneye bastırmıştı ki sessiz inlemesiyle anında çekti elini.

'Çok mu acıyor canın?' baş parmağını usulca yeni fark ettiği çenesindeki morlukta gezdirdiğinde fısıldarcasına konuşma çabasındaydı.

'Hepsini sikeceğim, hepsini.' Tıslar gibi konuştuğunda dolmuş mavi gözleri de ancak fark edebilmişti.

'Niye ağlıyorsun? O kadar acıttım mı?' inanamayan gözleriyle süzse de kadın anında başını sağa sola salladığında kaşları da usulca çatılmaya başladı.

'Ya vicdanından vazgeç ya da kafanın dikine gitmekten. Vicdanın acıdı çenen değil.'

'Özür dilerim...' sürekli sakındığı bakışlarını bu kez ayırmadan kendisine odakladığında Turan sertçe yutkundu.

'Şimdi değil. Seninle kavga edeceğiz ama şu kartonpiyerler çıksın öyle. Adam akıllı kapışacağız.'

'Kapışacak mıyız?'

'Kapışacağız, hadi yap kahvaltını.' Tekrar çatalı havalandırdığında itirazsız alan kadınla gülümsemesini gizleyip başını çevirdi. Duru durağı olmaya bir kadındı Irmak. Genelde dramatik bir kraliçe edasıyla ortada dolaşır, bir anda da cadıya dönüşürdü. Turan'ın hiç beklemediği anlarda çocukluk yapar, çoğunlukla da bir yerlerini yaralayıp kırardı. O yüzden kadının şimdiki tavırları garip gelmiyordu. İstediği kadar zırhları, ördüğü duvarları olsun, o duvarın arkasındaki bahçeden de haberdardı adam. Hatta oranın dışına neredeyse hiç çıkmamıştı. İnat edip yapmadığı kahvaltıları, tüm gün kendisini cipse gömüp sonunda yemek yiyememeleri, sırf naz niyaz yapmak için koltukta uyuyup kendini taşıtmasını iyi biliyordu.

Deniz'i yatırdığı odadan sonra Irmak'ı da getirdiğinde usulca yatağa bırakıp baktı gözlerine. Zorlukla nefes alıp çekildiğinde elini yakalayan parmaklarla kapattı gözlerini. Bu kadar yakında, böyle kendine el uzatırken uzak kalmak çıldırtırdı adamı.

'Uyu Irmak.' Bir adım daha atmak için hamlede bulunduğunda parmaklarını daha da sıkı kavramasıyla gözleri de kadına döndü.

'Deniz'le uyuyabilir miyim?' yüzünü buruşturup çekinircesine mırıldandığında başını sağa sola salladı anında.

'Kaburgaların düzelmedi hala, gece ne yaptığını bilemez uyku semesi canın yanar. O korseyi de çıkar, sürekli kalması iyi değil.' Tenindeki parmakların yerini buz gibi soğukluk aldığında Turan'da dışarı çıktı. Adımlarını ufaklığı yatırdığı odaya yönlendirip sessiz olmaya özen göstererek yatağa yaklaştığında kenarına oturarak izledi zayıf bedenini. Kendisine benzeyip benzememesi önem taşımıyordu Turan için. Zaten yıllar önce de fikri aynıydı, Irmak'a benzesin, onun gibi başına buyruk, maviş maviş bakan bir çocuğu olsun istemişti. Hani evrene mesaj göndermek diye bir olay var derlerdi ya, Turan o mesajı çok net şekilde ulaştırmıştı anlaşılan. Onun gibi çekingen bakıp cesur görünmeye çalışan boncuk tanesi gibi gözleriyle çıkmıştı karşısına Deniz. Adı gibi derin, masmavi, boğucuydu gözleri. Koca cüssesine rağmen dikkatle yanına uzanıp ufaklığın alnındaki saçlarını işaret parmağıyla okşadığında ısırdı dudağını. İnsanın acısı geçerdi de o acının hatırı nasıl unutulurdu bir türlü bulamamıştı adam. Oysa saatlerce düşünmüştü gün içinde, içindeki sızlayan o yara yerine çekip vursa Irmak anında silerdi aklından. Şimdi ise belki de ufaklığa söyleyememek daha da oyuyor, kemiriyordu içindeki o yarayı.

'Ulan Irmak, ulan Irmak...' fısıldayarak başını kapıya çevirdiğinde suçlu çocuklar gibi tebessüm eden haliyle karşılaştı. Ne dese, ne kadar kızsa boş çıkacaktı. Stresle boynunu kaşıyan haline gülümsediğinde soran gözleri de hala üzerindeydi.

'Gel hadi ciğerci kedisi.' Tedirgin hali gülümsemeye dönen kadın bir adım attığında gerilen yüzüyle ayaklanıp yakaladı bedenini.

'Hiç mi akıllanmazsın be kadın.'

'Akıllandım.' Usulca yatağın kenarını oturmasını sağladığında hadi oradan dercesine baktı kadına, 'Bir sana akıllı davranamıyorum.'

'Bende bir senden cayamıyorum da dur halledeceğiz.'

'Cayacak mısın?' kaşları anında çatılırken Turan gülüp bacağını yukarı çekmesine yardım etti, yatağın diğer tarafına dolaştıktan sonra uzanıp kolunun üzerine başını yasladığında gözleri de kendini süzen kadındaydı. Karanlığın ortasında parlayan maviliklerinin derinliğinde, hala bir cevap arayan halinde kayboluyordu. Irmak, Turan için sadece geçmişten ibaret değildi artık. Turan ise Irmak için hiç geçmişte kalmamıştı. İs tutmuş bir sayfada inci gibi dizilmiş kelimeler ne ise onu yaşamışlardı içlerinde ancak kaçtıkları tek şey birbirleri olmuştu.

 

Loading...
0%