Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Bölüm 7 - Dikkat Et De Isırmasın Kardeşim

@biceruvar

Tekrar merhabalar pandispanyalarım... Bir önceki bölümde dediğim gibi bir cuma günü, bir yeni bölüm ile karşınızdayım. Umarım şimdiden sevmeye başlamışsınızdır...

Beğeni ve yorumlarınızı merakla bekliyorum...

Seviliyorsunuz!

 

Nasıl olur da bir adam yıllardır bir kadını unutamamış, üstelik annesinin üzerine yüklediği sorumluluğun bedelini başka bir kadından çıkarmayı kendince doğru bulmuştu anlam veremiyordu. Hepsi bir yana Dağhan hala babam diyebiliyordu. Dili nasıl varıyordu söylemeye aklı almıyordu. İmkanı olsa, şu dakika ailelerini görmek isterdi Pera. Annesinin ne için hala durduğunu, babasının nasıl böyle acımasız ve aciz kaldığını, Dağhan ve Deha'nın nasıl bunca sarsıntının içinden sağ çıktığını...

Market reyonları arasında dolaşmaya başladığında kafasını kaldırması ile kendini kişisel bakım reyonunda bulması da bir olmuştu kadının. Sabahtan beri o kadar çok şey geçiyordu ki aklından sürekli iteklediği alışveriş sepetinde tek ürün dahi yok, bedeni ise onlarca bakım malzemesi arasında kalmıştı. Aklındaki düşüncelere dur diyebilse on dakika önce hazırladığı liste tamamen bitmiş olurdu oysa ki. İşin vahim tarafı önceki gibi davranamıyordu Pera. Normalde işi biter bitmez sosyal hayatına adapte olabilirken şimdi kendinin de duydukları ışığında destek alması gerektiğine kanaat getiriyordu.

Bir an önce evde ev, işte iş yasasına geri dönmeliydi. Kendisine gelip Pera olarak insanların hayatını dert etmek yerine işine ve kendi hayatına odaklanmalıydı. Bakışları etrafı dolaştığında tavandan asılı olan reyon isimlerine göz atarak sonunda manavı bulabilmişti.

Elfe'nin söylediği gibi, fare düşse kafası gözü kırılırdı buzdolabında. Üstelik haftalar olmuştu gelip yerleşeli. Evde bir elinin parmaklarını aşmayacak kadar yemek yapmıştı. Bu da durumun kötülüğünü işaret ediyordu çünkü Pera hiçbir zaman sağlıksız beslenmemiş bir kadınken şimdi bomboş bir dolap haliyle arkadaşını bozguna uğratmıştı.

Elfe'de çok iyi biliyordu ki en sevdiği bir konu da yemek yapmaktı arkadaşının. Zaten biraz da bu yüzden birbirlerini tamamlayan yakın arkadaş değiller miydi? Elfe titizlik ve düzen konusunda çığır açar ancak mutfaktan zerre anlamazdı, Pera ise onun tam tersine temiz ama dağınık ayrıca mutfaktan da çok iyi anlayan bir kadındı. Çeşit çeşit güzel yemek masaları kurup en sevdiği insanlarla sohbet ederek zaman geçirmek aşırı hoşuna gider, hazırlamakta Pera için yorucu bir iş olmazdı. İstanbul'a geldikten sonra çevresi çok olmadığı için herhalde o ziyafet masalarını da sadece kendine kurmayı hiç aklıma getirmemişti. Bomboş bir evde gelecek kimse olmadığını bilerek televizyon izleyip yemek yemek elbette çekilmez gelirdi Pera'ya.

'Pırasa seven kaldı mı gerçekten?' yanından gelen ses ile şaşkınca bakışlarını çevirdiğinde Pamir'in bir elindeki elmalara bir de buruşmuş yüzüne baktı. Adamın muhtemelen sağlıklı boğazından giren tek lokma meyvelerdi çünkü yaslandığı sepetinin hali de bu durumu destekliyordu.

'Besin değeri yüksektir.' Gülümseyerek elindeki dalları poşete bıraktığında başını sağa sola salladı adam anında.

'Besin değeri yüksek diye damak zevkime ihanet edemem.'

'Tahmin edeyim, enginar, brokoli ve benzeri şeyler için de aynı yorumlarınız var. Ancak ben bir İzmir'liyim Pamir bey. Ve bütün bunların büyüleyici bir tadı olabileceğini kanıtlarım.' Pamir tekrar başını sağa sola salladığında, göz devirerek bu kez brokoliye uzanmıştı ki elinin üzerine vuruldu.

'Bak Pera'cım. Şirkette işleri güzel yönetiyor olabilirsin ama sağlıklı diye onları sürekli tüketmen kendini yönetemediğini gösterir. Hayatta daha güzel şeyler var. Mesela...' alışveriş arabasından donmuş pizzayı çıkarıp işaret ettiğinde kahkaha atmak istese de kendini tutuyordu. Yoksa marketin ortasında hem haklıymış gibi duran hem de ufak bir çocuğu anımsatan haline katıla katıla gülebilirdi.

Dışarıdan yemek yemeyi elbette Pera'da severdi ama zamanı varsa pizzadan tutup rostoya kadar kendi yapardı. Ki Pamir alışveriş yapacak zamanı kendi buluyorsa hazır değil gerçek bir pizza yemeliydi. En azından asıl damak zevkinin ne olduğunu böylelikle anlamış olurdu. Gerçi karşısındaki adamın evde bile dosyalarla haşır neşir olmak dışında bir şey yapmadığını düşünüyordu.

'Hayattaki daha güzel olan şey bence donmuş pizza değildir. Gerçek bir İtalyan pizzasıdır.'

'İtalya'da yaşamıyorsan, bekar ve yemek yapmayı zerre bilmeyen bir adamsan eğer donmuş pizza bu hayattaki en lezzetli şeydir.' İlerlemeye devam ederken muhabbet ettikleri sırada daha önce sipariş verdiği şeyleri alırken Pera'da siparişlerini söylemişti ki bedenini arabaya yaslayıp kaşlarını havalandırdı Pamir anında.

'Vejetaryen olduğunu düşünmüştüm.'

'Sebze ağırlıklı beslenmeyi severim ama genetik diye bir şey var.' Verdiği siparişleri teslim aldığında ise yürümeye de devam ettiler. Adam biraz rahattı. Daha doğrusu, kendi olmak için içindeki savaşı belli ki böyle veriyordu. Aklının ucundan bile geçmezdi oysa ki onu bir markette evine alışveriş yaparken görmek. Uzun zamandır bunu tekrarladığından olsa gerek hem marketi avucunun içi gibi biliyor hem de sürekli ürünler hakkında önerilerde bulunuyordu. Gelen geçen önerilerde değildi bunlar, Pera'nın pırasa için söylediği besin değeri yüksek yorumuna göre proteinlerden falan bile bahsediyordu detaylıca. Genellikle hazır ve donmuş şeyler olsa da kendine göre bir stabilizesi vardı en azından.

'Sana teşekkür için bir şey yapamadım. Hadi yemeğe gidelim. Güzel bir mekan var, makarnaları da efsane.' Arabalara ilerlerken yönelttiği soruyla kaşlarını havalandırmaktan geri kalmamıştı Pera. Pamir'in bilmediği için değil damak zevki bu olduğu için sürekli sağlıksız beslendiğini de makarna teklifinden anlamıştı. Güzel bir makarna dillere destan olurdu ancak Pamir bunu daha çok aklına gelen ilk şey olduğu için söylediğini açık ve net şekilde belli ediyordu.

'Bana teşekkür etmeniz gereken bir durum yok Pamir bey. Asıl marketi talan etmeme müsaade etmediğiniz için ben teşekkür etmeliyim. Nazik teklifinizi ne yazık ki geri çevirmem gerekecek, arkadaşım İzmir'den geldi ve beni bekliyor.'

'O da davetlim o halde.' Arabayı biraz hızlı itip ellerini iki yana açtıktan sonra tekrar tutmuştu ki gülümsemesi büyüdü. Şu an olan kendi hali için dışarı çıkması pek istediği bir durum değildi Pera'nın. En azından lansmana kadar, o yüzden başını sağa sola sallayarak yaptı açıklamasını.

'Lansmana kadar kurallarımız belli diye umuyorum. Ancak eğer bir sorun olmazsa ben sizi yemeğe davet edeyim.' Elfe'ye bunu nasıl söyleyeceği konusunda en ufak bir fikri yoktu. Sonuçta birini davet etmek Elfe'ye bırakılsa bir yemek hazırlamak kenarda dursun, masa hazırlama konusunda bile yeteneksiz olduğu için Pera emindi ki ortalığı birbirine karıştırırdı çünkü onun için davetli demek uzun uzun ağırlanacak misafir demekti. En azından iki gün önceden haber verilmesi ve o iki gün boyunca dip köşe temizlik yapmak anlamına gelirdi. Nida'yı dün öylesine rahat bir şekilde karşıladıysa kadının rahat halinden destek aldığı içindi. Ancak söz konusu henüz bir kez karşılaştığı Pamir ise durum hiç de Nida'da olduğu gibi olmazdı.

Yaptığının doğruluğu ve Elfe'nin şimdiden kulaklarında çınlayan serzenişleri kafasının içinde dolaşıp dursa da Pamir'in yüzünde olan tedirginliğin farkındaydı. Adam besbelli ki rahatsız etmek konusunda çekingen kalmıştı.

'Misafirin varken-'

'Elfe benim en yakın arkadaşım, misafir değil. Sizin yemek ısrarınız gibi ısrar ediyorum.' Bir kere çıkmıştı yola değil mi? Madem öyle devamı da olurdu. Hem eli hızlıydı Pera'nın. Gidip Elfe'nin isyanını dinlerken aynı zamanda güzel bir yemek hazırlayıp masa kurabilirdi.

'O halde önce bir eve uğramam gerek. Daha sonra gelirim.' Pamir'e ilk ve son kez donmuş gıda için şu an teşekkür edebilirdi en azından, çünkü Elfe'ye bu süreçte hem açıklama yapar, hem Pamir'in aslında ne kadar kendi halinde olduğunu anlatır, hem de yemek hazırlayabilirdi. Bir anda kadının karşısına Pamir'le çıkıp renkten renge girerek kendini en kısa zamanda köşeye kıstırmasındansa en azından süreden yana kazancı vardı. Arabasına yerleşir yerleşmez Elfe'yi aradığında söyledikleri birkaç patırtı kütürtüye neden olmuştu. Tırnaklarını direksiyon üzerinde ritim tutarak kadının isyanlarını kısa bir anlığına dinlese de açıklamasından anladığı kadarıyla ortada duran ve alışveriş yaptığı birkaç koli ile çantayı çoktan bir yerlere tıkıştırma çabasına girmişti. En son suratına kes sesini evi toparlayayım diye telefonu kapattığında ise gülümseyerek evinin yolunu bulabildi.

'Sana inanamıyorum Pera. Etrafın darma duman oluşundan habersiz misin? Üstelik sana alışveriş yapacağımı söyledim. Tamam bebeğim burası senin evin ama bu dağınıklığa misafir, hele ki patronlarından biri davet edilir mi?' geldiğinden beri bir elinde bez bir elinde mop ile evi temizleyen arkadaşı susmak bilmemişti. Aynı cümleleri belki de onuncu kez falan duyuyordu Pera. Tabi araya karışan farklı kızgın halleri de eşlik etmişti kadına.

Evet elinden zerre yemek yapmak gelmezdi ama onun da kırmızı çizgisi, aşamadığı nokta temizlikti işte. Halbuki ev gayet düzenliydi. Bunu bir bakıma Emre'nin yaptığı halta bağlıyordu Pera. Çünkü adı kadar iyi biliyordu arkadaşını, gün boyunca belki de maksimum bir saat dışarıda kalmıştı kadın. Tüm vaktini sinirini atmak için evi temizleyerek geçirmişti. Hep yapardı bunu sonuçta. Siniri yüzünden gecenin bir yarısı bütün buzdolabını boşaltıp temizlemişliği dahi vardı sonuçta. Bunu en çok tasdikleyen de akşamdan kalma olan şişeler ve yiyecek kutularının çoktan yok oluşuydu. Çevreye baktığında alışverişine dair bir kalıntı bile yoktu. Daha önce evinde olmayan aksesuarlar özenle dizilmişti ki parlamalarına bakılırsa geldikten sonra bir güzel yıkanıp kurulanmışlardı. Kim derdi bir moda ikonu edasıyla dolaşan Elfe Haktan başında yazma ile ev temizleyecek ve birisi onu böyle görebilecek diye.

'Ev gayet derli toplu ve temiz sevgili arkadaşım.' Elindeki bez ile salona açılan mutfak tezgahının ufak bir yerini sildiğinde yüzünü buruşturarak bezi Pera'ya doğru sallamaktan kaçınmadı kadın. Ne kadar Elfe için kirli olsa da işin doğrusu tertemizdi bez yahu. Üstelik eve daha girmeden temizlik şirketi göndermiş, üzerine kendisi de temizlemişti. Ki evi kirletecek kadar bile uzun kalmamıştı içeride.

Hoş marketten dönüp eve adım attığı dakika aldığı kokudan da belliydi arkadaşının tüm gün temizlik yaptığı. Sadece birkaç saatte ev ne kadar kirlenmiş olabilirdi ki? Hayır daha da kötüsü evde sadece iki kişilerdi, çocuk veya evcil hayvan yoktu. Yani kirlenmesi olasılıklar dahilinde değildi.

'Bez tertemiz.' Kaşlarını havalandırıp elindeki tepsiyi fırına attığında göz devirmekten de geri kalmadı. Her seferinde aynı tantana olurdu ama bu kez farklı gibi geliyordu. Evet sürekli evine davet ettiği insanlar olur, Elfe her seferinde temizlik konusunda çığır açar, temiz olan yeri bile defalarca temizler, Pera'ya da annesi gibi bu konuda daha önce haber vermesi gerektiğine dair nasihatler verirdi. Ancak bu sefer arada Pera'ya laf atmıyor sürekli kendi konuşuyordu. Uzaklaşırken bile...

'Daha yeni temizlediğim yere çantanı niye bırakıyorsun!' bağrışı ile Pera gözlerini belerttiğinde başını da mutfak tezgahından ona doğru uzatmıştı.

'Çantam bataklıktan gelmedi tamam mı!'

'Evde kalacaksın sen kızım evde. Bu pasak ile seni kimse almaz haberin olsun!'

'Bak sen! Benim için mi evlenecek yoksa eve temizlikçi olarak beni mi alacak o bahsettiğin beni almayacak kişi!' sonunda kendisi de isyan çıkardığında hala serzenişi devam eden Elfe gerçekten annesine dönüşüyordu. Oysa Pera gayet temizdi. Bunu da en iyi Elfe'nin kendisi bilirdi. Tamam her gün temizlik yapmazdı ama evi her zaman temiz olurdu. En azından lise döneminden yani ergenlikten çıktıktan sonra bu böyleydi, ondan öncesini ne kendi hatırlamak istiyor ne de yorumda bulunmak istiyordu. Cevap vermemek için kendini tekrar yemeklere verdiğinde çalan telefonuyla beraber aramayı yanıtlamakta da gecikmemişti.

'Pamir bey, ben size konum atmayı unuttum.'

'Aslında affına sığınarak gelmesem olur mu diyecektim. Dağhan bey buyurdular da.' Sesindeki dalga geçen tınıya tebessüm ettiğinde Elfe'yi bir kez daha çıldırtacağını bile bile konuşmuştu kadın.

'Beraber gelin o halde. Nida hanıma da haber veririm. Tabi, eğer özel bir durum söz konusu değilse.'

'Yormayalım sizi de.'

'Yemekler hazır sayılır, inanın şu an on kişi doyabilir bunlarla. O yüzden gelmemeniz daha çok yorar.' Yorumundan sonra kısa bir sessizlik olduğunda arkadan gelen Dağhan ve Pamir'in konuşmaları sonucunda bir karara varılmış olacak ki tekrar kendine dönmüştü konuşma. Tabi bir de karşısında beliren Elfe'yle göz göze gelerek dudaklarını sıkıca birbirine bastırarak tebessüm etmişti.

'Peki o halde. Konum atarsan sevinirim.'

'Elbette.' Telefonu kapatıp konum attıktan sonra arkadaşının çıkaracağı kavgayı beklemeden bu kez Nida'nın numarasını bulup ona da haber vermişti ki tezgahın arkasından kısık gözlerle hala kendine bakan Elfe'ye şirince gülümsemeye çalıştı.

'Az önce diğer patronunun da mı geldiğini duydum. Nida'yı es geçiyorum. Dün en rezil anı bile gördü ancak iki patronun birden...' gözleri git gide daha da kısılırken sevimli çocuklar gibi başını sallamaktan başta çaresi yoktu. Üzerine kükrememesi adına masa için tabakları tezgahın arkasından Elfe'nin kucağına uzatmaya başladığında kızmasının bir anlam ifade etmeyeceğini anlamış olsa gerek aldığı gibi arkadaki masanın üzerine bırakıp gözden kaybolmuştu kadın. Pera ise bu sessizliği fırsat bilerek adımlarını kilere yönlendirip suplalar için kapıyı açtığında düşen koliler ise sessizliğine bir son verdi Elfe'nin.

Bu ev neden toplu şimdi daha iyi anlıyordu. En azından ayaklarının etrafına serilen koliler ve alışveriş çantaları kadına merhaba derken netti. Elleri havada kalmış, birkaç parça yere dağılmışken hızlı adımlarla kendine yaklaşan kadının siniri de takdire şayandı doğrusu. Umuyordu ki bu siniri gelen misafirlerden çıkarmazdı, çünkü eğer böyle bir şey yapmaya kalkarsa insanlar daha içeri girmeden kapıdan bile kovabilirdi. Daha önce yapmışlığı vardı sonuçta.

'Sana gerçekten inanamıyorum! Pera! Bu kadar iyi yemek yapabilirken neden bu kadar kirlisin!' bakışlarını kendine doğru gelen bedene çevirdiğinde az ve öz eşyayı sonuna kadar savunan kendisi de gerilmişti.

'Bana bu kadar eşyayı eve yerleştirdiğini söylemeyeceksin değil mi?' gözleri kısılıp kadını süzmeye başlasa da o bir an duraksamadan sonra tebessüm ederek yerdeki parçaları toparlamaya başladı.

'Tamam bu seferlik kızmayacağım sana. Herkesin başına gelebilir arkadaşım benim.' Ah o masum gülümseme. Ah o uslu çocuk hali... Kesinlikle odasına gitmeye korkuyordu şu an Pera. Fark etmediği neler neler vardı kim bilir.

'Bana şu an yükselemezsin. Bütün bunlara ihtiyacın vardı.' Eline geçen iki kutuyu yerden kaldıran bedene şaşkınlıkla döndü.

'Çift kişilik yatakta yatıyor olmam baş ucumda iki tane saat olmasını gerektirmiyor.'

'Aslına bakarsan çift kişilik yatakta sonsuza kadar tek kişi yatmayacağına göre gerektiriyor.' Kendini haklı çıkarma çabasıyla elindeki kutuları alıp tekrar kilere fırlattığında çalan zil de oradan ayrılmasına neden olmuştu. Yoksa içine annesi kaçmış olan kadına uzun uzun çıkar artık şu beni evlendirme fikrini aklından nasihatleri verebilirdi. Ve kesinlikle o nasihatler iki kadının karşı karşıya oturup saatlerce bu konuyu konuşmalarına neden olurdu.

Bakışları kapıya giderken masayı bulduğunda ise hazırlanması şaşkınlık yaratacak halde olan düzeni buldu. Tam ortada duran telefon ekranındaki masa düzeni kendini göstermese Elfe'nin gerçekten iyi olmadığına kanaat getirebilirdi ancak çok şükür ki kadının henüz kafasına taş falan düşmemişti. İlerleyip kapıyı açtığında Nida'nın gülümseyerek elindeki paketi uzatması ve ardından da omuz silkerek ayakkabılarından kurtulması bir olmuştu.

'Hepsinden daha yakın oturuyorum sana. Sanırım destek ekibi olmak için bu çok iyi bir fırsat.' İçeri girdiği gibi kapıyı kapatıp bir adım atmıştı ki tekrar çalan zille yeniden kapıya yönelse de Nida'ya laf yetiştirmekten geri kalmamıştı.

'Biraz daha gelmemiş olsan Elfe beni toz beziyle öldürürdü muhtemelen.' Şimdi ise karşısında kaskları kollarına takmış iki adam duruyordu. Üstelik anlamadığı bir şekilde gerginlerdi. Pamir'in yüzünde tarifi olmayan bir atar gider ifadesi varken Dağhan onun tam aksine içeri dalan adama dalga geçercesine bakıyordu.

'Motorlardan nefret ettiğimi Dağhan'a elli kez söylesem de sürüklüyor. Bunu sen de bil olur mu, motordan nefret ediyorum Pera'cım.' Yanından geçerken elindeki çantayı uzattığında gülerek alıp ilerlemesini izledi bu kez kadın.

'Motordan değil, hızdan korkuyor.' Dağhan göz devirerek Pamir'i takip ettiğinde kapıyı da kapattılar. Pamir sinirli sinirli ilerlese de bir yandan üzerindeki korumalara savaş açarak bir yandan da Nida ve Elfe'yle selamlaşarak üzerini çıkarmıştı, Dağhan ise hala dalga geçer halde büyük rahatlıkla arkadaşını izleyerek kurtulmuştu parçalarda, oturma gruplarına yerleştiklerinde kısa bir tanıştırma faslının ardından Elfe'nin ortadan kayboluşuna Pera'nın kaşları çatılsa da sesi çok geçmeden ilişti kulağına.

'Pera... Şey, ocaktaki tavayı yanması için bıraktın değil mi?' kadının kaşları anlamamışcasına çatılırken ayağa kalkmıştı ki alev alan tava gözlerini büyütmesine neden oldu. Evet tavayı ocağa yerleştirmiş ancak derece en düşükteydi ve şu an olan aleve bakılırsa kendi bıraktığı gibi kalmamıştı.

'Ya da ben yanması adına bir şeyler yapmış olabilirim...' Sonradan gelen cümle ile koşarak mutfağa gittiğinde şaşkınca suyu açmıştı ki anında bir çift el tavayı alıp tezgaha bırakmış ardından mutfak havlusunu üzerine basmıştı. Normalde olsa kolaylıkla çözebileceği durum Elfe'nin korkan ve panik halindeki haliyle kendinin de telaşlanıp düşünmesine engel olmuştu. Eğer ki müdahale eden Dağhan olmasa tava bir yana muhtemelen mutfak alev alırdı. Adamın elini çıkan dumanda savurup söndüğünden emin olduğu tavadan sonra pencereyi açmasıyla bakışları da kenara çekilmiş şaşkın şaşkın bakan kadını bulmuştu.

'Dışarıda mı yesek?' kapı kirişine omuzunu yaslamış gülen Pamir'in haliyle gözleri ne kadar arkadaşında olsa da fırını kapattığında dumur olmuş hallerine Nida'da gülmeye başlamıştı.

'Biz alışkınız Pamir'in çıkarmaya çalıştığı yangınlardan. Bir şeyiniz yok değil mi?' Dağhan'ın arkadaşına dalga geçercesine bakan haliyle Pera'da gülmek istemişti ancak Elfe'nin hala şaşkınlıkla ocağa bakması engeldi kendine. Kesinlikle bu kızı mutfakta bırakmamalılardı, hatta mümkünse kapısına dahi yaklaşmamalıydı. Bir daha mutfak bir yana ocağa bakmamalıydı bile. Tava bir ilk olabilirdi ama Elfe daha önce defalarca mutfak kazaları yaşamalarına neden olmuştu. Hele ki küçücük çocukların bile çalıştırabileceği şeyleri bozması durumun vahimliğini defalarca göstermişti onlara. En son mutfağa girmeme kararı aldığında ise çay makinesini yakmıştı ve koca evdeki bir Allah'ın kulu nasıl olduğunu anlamamıştı. Çünkü enteresan bir şekilde çay makinesi sadece çalışmaz halde değildi, üzerindeki cam demlik çatlamış, plastik kulp ise erimişti.

'Pera bu konuda iyidir. Sanırım ocağın üzerine neden tava koyduğunu bilmeyen ve altının derecesini fark etmeden yükselten benim.' Suçlu çocuk gibi gülüşüyle Pera arkadaşına baktığında neyse ki biraz olsun rahatlamış hali de içine serin bir su serpti. Bu konu Elfe için artık fobi olmuştu çünkü. Bir gün tüm evi ateşlere vereceği düşüncesi kadının aklından hiç çıkmaz olmuştu. Gerçi o günlerden sonra kendisi de mutfak hakkında olan konulara müdahale etmemeye başlamıştı ama bu sıralar kafası dalgındı, onu da anlayabiliyordu Pera. Yoksa kesinlikle kendisi de ocak bir kenarda dursun aspiratörü bile çalıştırmazdı. Bunu defalarca yemeği yakıp kavurarak kanıtlamış biri olarak kendi kendine de söylemişti zaten. Şu an yaşadıkları belli ki içinde tuttuğu şeyler ile birleşince iyi sonuçlar doğurmuyordu o kadar.

Kaybolmaya başlayan gerginlikle beraber masada yerlerini aldıklarında Pamir ve Dağhan'ın getirdiği şarabı açıp servisi de yaptılar. Pamir'in korkarak tabağındaki sebzelere bakışı Pera'nın dikkatini çektiğinde ise gülümsemeden edememişti. Bu kadar zor muydu gerçekten? Karşısında düşman kuvvetleri var gibi bir havuca bıçağın ucuyla dokunuyor, bir kerevize tanımadığı yabancı cisimmiş gibi muamelede bulunuyordu.

'Pamir, dikkat et de ısırmasın kardeşim.' Dağhan'ın yorumuyla konunun tartışmaya açık hale gelmesi de bir olunca bu kez Pera'nın sesi duyulmuştu.

'Emin olun seveceksiniz.' Kendinden emince konuştuğunda Nida'nın yanıtı da gecikmemişti.

'Onun sebze sevmesi zor değil imkansız. Ama hakkını vermeliyim çok iyi olmuş.' Kadın zevkle tabağındakileri yerken arkadaşına bakıp güldüğünde Pamir başını yana yatırıp dudak bükerek ilk defa görmüş gibi davrandığı brokoliyle ilişkisini pekiştirmeye çalışıyordu. Birazdan yemekle konuşmaya başlasa muhtemelen kimse yadırgamazdı.

'Pamir bey?' adamı kendine getirmek adına Pera tekrar konuşmuştu ki çatalını sakince kenara bırakıp bakışlarını kadına çevirdi Pamir.

'Bey kelimesi önüme brokoli getirmiş biri için fazla resmi. Pamir demeni tercih ederim. Ayrıca bunu biraz sindirmem gerek. Nida haklı. Benim sebze sevmem zor değil. İmkansız.'

'Sadece dene, sevmezsen başka şeyler var.' Başını usulca sallayarak güçlükle ağzına bir lokma attığında onu tanıyan iki beden zevkle gülerek adamı izlemeye başlamıştı bile. Bu konuda iddialıydı Pera. Şu zamana kadar sadece et tüketen çoğu insanı sebzeye alıştırmıştı, ayrıca farklı bir şekilde el lezzeti vardı. Eğer ki insanların işine burnunu sokmayı seven bir yapısı olmasa ve bu merakı yüzünden Halkla İlişkilere yoğunlaşmasa kesinlikle mutfakla ilgili bir iş yapardı. O yüzden emindi ki Pamir'in ön yargısı yıkılsa yeterdi.

'Hangi restoran?' Dağhan'ın sorusuyla bakışları Pamir'den ona döndüğünde şaşkınlığından olsa gerek garip garip süzmeye başlamıştı kadını. Neden bahsettiğini anlamayan haliyle hala aynı şaşkınlıkla bakıyordu adama ki Elfe'nin konuşmasıyla anladı soruyu.

'Pera'nın babası bir Fransız, eli efsane denebilecek seviyede lezzetlidir, annesi ise doğulu olduğu için anlatmama dahi gerek yok bence. Restoran, Pera anlayacağınız.'

'Pamir markette karşılaştığınızı söyleyince, bu kadar kısa zamanda.' Kaşları havalansa da gülümsemesi eksik olmamıştı. Tamam bu seviyeye gelebilmek adına çok çaba harcamıştı ama bir yerde aileden de geliyordu el lezzeti. Fakat yemeklerin bir restoran yemeği ile karşılaştırılması gururunu da okşamamış değildi.

'Ellerine sağlık gerçekten çok güzel olmuş.'

'Afiyet olsun Dağhan bey.'

'Şu tamamlayıcı bey bayanlar bizi kasıyor, iş dışında olmasın mümkünse.' Kendisinin de yorumuyla başını onaylarcasına salladığında ortada koyu bir muhabbet dönmeye başladı. Çoğunlukla Dünya mutfağı, daha sonra ardından gelen Elfe'nin teklif aldığı organizasyon şirketi olurken dönüp dolaşıp Pera'nın çevresinin hep bir arada olduğu yıllara gelmişti konu. Deli dedikçe deli arkadaşı anlatırken hepsi gülerek dinliyorlardı. Oysa emindi ki hiçbiri gerçekten onlar gibi zamanlar ile karşılaşmamışlardı.

Güzel zamanlar yaşamıştı kadın sonuçta. Sadece boş boş gezmek adına okuldan kaçtığı günler, anne ve babasının evde olmayışından yararlanıp arkadaşlarıyla bağıra çağıra şarkı söyleyerek evi inlettiği zamanlar, sokakta top peşinde koşması, gece yarılarına kadar arkadaşlarıyla bir arada kalıp toza toprağa bulandığı anlar o kadar fazlaydı ki neredeyse tüm yemek bu konularla geçmişti. Zamane haliyle koşup terledikten sonra içtiği soğuk sular günlerce boğazının şişmesine neden olmuştu. Defalarca düşüp dizleri kan içinde kalmış ve on belki de on beş dakika dinlendikten sonra kanayan dizini önemsemeden oyununa dönmüştü. Tabi acı gerçek akşam annesinden yediği erkek çocuğu gibisin cümlelerini duymasıyla çok geçmeden kulağına da küpe olmuştu. En azından mutlu bir çocukluk geçiren kişilerden olmuştu Pera. Mutlu ve huzurlu...

Masayı toparladıktan sonra koltukta devam ettikleri muhabbete mutfaktan göz attığında Elfe'nin efsane anıları sıraya dizip Pamir ve Nida'ya kahkaha attırdığını görerek gülümseyip kahveleri de fincanlara aktardı.

'Yardım edilecek bir şey var mı? Beklenmedik anda çıktık geldik kusurumuza bakma.' Kapının önünde dikilen adama bakışlarını çevirdiğinde onun da iki adım atıp içeri girmesi bir olmuştu.

'Gerçekten Dağhan bey, bu cümleyi duymamış olayım. Ben kalabalığı severim. Ve bana kalırsa beklenmedik diye bir şey yoktur.'

'Dağhan bey yok şuan. Dağhan. Sanırım annenin tarafına daha çok benziyorsun, misafirperverlik adına. Fransızlar kuralcıdır.' Dudak büküp omuz silktiğinde tepsiyi de eline almıştı ki Dağhan tabaklardaki tatlıları işaret etti.

'Gidecek mi içeri?'

'Evet.' Aldığı tepsiyle Dağhan'da arkasından tabaklarla geldiğinde tek tek servis edip Pera'da oturmuştu koltuğa. Muhabbet edenlere baktıkça aklına dostlukları, ortamları geliyordu. Evinde misafir gibi çekingen oturan insanları sevmezdi. Şu ortamda da Nida'nın rahatlığı içinin ferahlamasına neden oluyordu. Herkesin rahat olduğu, gırgır şamatanın döndüğü ortamlarda alışkındı o. Misafirperverlik için anne tarafına çektiği doğruydu ama şu rahatlık konusunu açık ara babasından aldığı genlerdendi.

Evinin salonuna bakıyordu da ilk yemeğe gideceği akşam gibi değildi. Daha gerçekçi daha samimi duruyordu. Demek ki eksik kalan noktası buydu Pera'nın. Evine nasıl İzmir'de iken gelip giden eksik olmazsa burada da aynısı olsun istiyordu. Hep dolu dolu, karmaşık, bazen yorucu ama daima samimi ortamı arıyordu duvarları. İzmir'i zor bırakması gibi buraya da zor alışması anılardan kaynaklıydı. Bunu yeni yeni fark ediyordu.

'Bir sıkıntı mı var?' bakışları çaprazında koltuğa bağdaş kuran Nida'ya döndüğünde gülümsemesi de daha çok büyüdü.

'Eksik bir şey var demiştim hatırlıyor musun?' Nida başını sallayarak kadına onay verdiğinde Pera dudaklarını ıslatıp gülümsemesini göstermişti.

'Buldun mu ne olduğunu?' başını salladığında Elfe sanki anlamış gibi dizlerinden destek alarak duvardaki çerçeveye uzanıp indirdi. Parmakları arasındaki fotoğrafta gözleri gezindiğinde onun da alışık olduğu ortama olan özlemiyle hüzünlü gülümsemesi yüzünde yer edindi.

'Pera'nın en büyük eksiği anılarıdır. Haftada en az iki gün kalabalık gruplarla şamatası bol ortamlar bizim en sevdiğimiz şeydi. Pera bu eve geldiğinde ne olduğunu anlamasa da sanırım anıları yok diye eksik hissetti.' Göz kırparak kadına gülümsediğinde başını sallayarak onaylamaktan geri kalmadı. Haklıydı Elfe. Fark etmese de anıları ve kalabalık ortamları eksik kalmıştı.

Hala görüştüğü onlarca arkadaşıyla anısı bu evde yoktu, zaten ona göre daima bir dört duvarı yaşanabilir yapan anılardı. Daha iyi kavrıyordu şimdi. Yoksa ruhsuz olurdu. Kimsesiz, sessiz ve sedasız, yaşamaktan çok içinde zaman geçmiş bir yer olurdu dört duvar. Pera 'ya göre bir yerin ev olabilmesi için içinin anılarla kahkahalarla dolup taşmasıydı en öncelikli kural. Mesela yedek anahtarının her zaman kapısının yanında duran saksıda olduğunu bilen arkadaşları bazen kendinden önce evinde olurlar, bu yüzden de zaman zaman eve değil de yurt odasına giriyor gibi hissederdi.

Herkeste olduğu kadar elbette kendinin de kırmızı çizgileri vardı. O kadar arkadaşı evinin anahtarından haberdardı ancak hiçbiri yatak odasına ve giyinme odasına adım atamazdı. Buna dostum dediği, annesinin babasının kendi kızları gibi gördüğü Elfe dışında herkes dahildi. Ki Pera bu konuda hiç Elfe ile konuşmamıştı, başlarda kadın ne olursa olsun odasına girmemişti ancak zaman içerisinde Pera'nın saçma sapan konuşma diyerek ettiği itirazlar ile Elfe girebilir olmuştu odaya. Dile dahi getirilmemiş bir kuraldı bu durum onlara göre. Dostluklarının saygı çerçevesinde kalmasını sağlıyordu çünkü kendisi için nasıl ki bu kural varsa diğer arkadaşlarının da özel alanlarına girilmesini istemezdi.

Evin ruhsuz kalmış, yeni yeni kendine gelmeye başlayan duvarlarına baktığı zaman hala ortada dönüp duran o oturup bol muhabbetli akşamları anlatan Elfe'ye de tebessüm etmekten geri kalmadı. Dün gece hissetmemişti o boşluğu Pera. Oysa dün geceye kadar her seferinde bu evde ne eksik diye dönüp dolaşmıştı ortalarda. Bir türlü de bulamamıştı. Şimdi bakıyordu da onu o yapan kalabalık sofralar, ilginç muhabbetler ve anılar eksikti evinde. Şimdi ise bir yerinden tamamlanmaya başlamıştı.

'Sahi nasıl gelebildin?' Pamir'in sorusuyla gözleri Elfe'den ona döndü. Haklıydı adam. Nasıl cesaret edebilmişti? Şimdi düşününce kendisi de tam olarak anlam veremiyordu ama biraz daha derine dalınca çıkarımları olabiliyordu. Aslında her şeyden vazgeçmemişti. Orada bıraktığı onlarca şey olduğu gibi buraya da taşıdıkları vardı. Hepsini kalbinin derinliklerinde taşıyordu üstelik. Kaldı ki aylarca, yıllarca kaçak göçek bir kadın olmuşluğu varken kalbini incitse de kimliğini bozmamıştı bu durum.

'Anılarımı sevdim, arkadaşlarımdan hiç vazgeçmedim ama bazen yeni şeyler istiyor insan. Ben ben olduğum sürece hep yeni yeni anılarım olacağını biliyordum. Belki de onu düşünerek çıktım bu yola.'

'Cesaret isteyen bir iş.' Nida'nın yorumuyla gülümsemesi daha da gösterdi kendini.

'Aslında cesaret değil. Eşyalarımı toplayıp son kez boş evime baktığımda hiç cesur değildim doğrusu.'

'Bu cümlen her an kaçabilme ihtimaline karşı korkutmalı mı bizi?' Pamir kaşlarını havalandırarak Pera'ya baktığında kısa bir kahkaha ardından başını sağa sola salladı. Yeni başlangıçlar için eskileriyle beraber gelmişti. Bir kez adım atmıştı yeni olana. Şimdi bakınca şirkete ilk girdiği an olan kalp çarpıntısı, yeni bir yer ve insanlara dair olan bakışı, hala tam anlamıyla tanımadığı ama çözümlemek için bol zamanı olacak insanlar... Hepsi onu daha da merakla doldurup taşırıyordu. Üstelik ilk dakikadan itibaren gerçek bir samimiyetle karşılanmış, her şeyin ortasında olacağı da gösterilmişti. Böyle bir işten vazgeçmezdi.

'Gerçi aramızda sürekli taşınan insanlara da bu soruyu yöneltmeliyiz.' Nida gülerek göz devirip Dağhan'a laf attığını belli ederken adam tek kaşını alayla kaldırdı.

'Anılarıma sahip çıkmak fazla benlik bir iş değil. Yani benim için zor olmuyor.' Kurduğu cümleyle beraber gülünse de gözleri Dağhan'da kalmıştı Pera'nın. Anıları sahip çıkılacak kadar güzel olmayınca insan kolay vazgeçmiyordu aslında, aksine onları bırakıp kaçıyordu. Bu milyonlarca kez olsa bile böyleydi. İnsan kötü olandan kaçmak isterdi en nihayetinde.

Şu an ne kadar konuşulduğu kadar muhteşem anıları olsa da Pera'da bazen anılarından kaçmak adına taşınmıştı. Daha doğrusu yaralarını görmek istememişti. Londra'dan evine geri dönmeye karar verdiği günleri düşünüyordu da Dağhan'a hak veriyordu. Adam nasıl ki hayatından kaçıyorsa kendisi de yapmıştı. Kötü anılarına sırt dönmek çok kolay gelmişti.

'İnsan bir evde en fazla bir yıl oturup sonra sıkılır mı? Bizim ki de öyle bir cins.' Pamir yorumuyla omuz silktiğinde Dağhan gülümsemesini gösterse de derince nefeslenmekten kaçınmadı. Bakışları kısa bir anlığında Pera'yla çarpıştığında kaşlarını da yapacak bir şey yok dercesine havalandırıp indirmişti. Belli ki adamın kötü anıları iyi anılarına bile sırt çevirmesine neden oluyordu daima. Gözlerindeki kırgınlıkta bunu net bir şekilde gösteriyordu.

'Bence iyi bir firma. Sunduğu avantajlarda güzel. Tabi senin alanını net olarak bilmem ama bizim birkaç kez kendileriyle çalışma olanağımız oldu. İşlerinde ciddiler.' Ortada Elfe'ye gelen teklife dair fikirler sürülürken kahveden sonra tekrar şaraba dönmüşlerdi. Kadehler tazelendiğinde Elfe arkasına yaslanıp bacaklarını yukarı çekti.

'Benim için kaçırılmayacak bir fırsat aslına bakarsanız. Sadece ne kadar güvenilirler bunun hakkında bir fikir edinmem gerekiyordu.'

'Dağhan, sen daha önce sizinkilerin şirketi için görüşmemiş miydin?' Nida'nın sorusuyla adam başını salladığında derin bir nefes almıştı.

'Görüştüm tabi, bizim şirket için de görüştüm ama ben sahibi ile iletişimdeydim. Yani çalışma ortamları için yorum yapamam. İşleri layıkıyla yaparlar, bu konuda netim tabi de önce çalışma ortamını görmen daha iyi olur doğrusu. Gerçi, ağır gelir mi bilmem ama maddi yönden birikimin mevcut ise neden kendin bir firma kurmuyorsun?' sorusuyla Pera'nın bakışları Elfe'ye döndüğünde onun tartar hali de ortadaydı. Arkadaşını tanıyordu, disiplinli, kendine güvenen biriydi. Kolay kolay da pes etmezdi Elfe. Bağımsızlığı severdi ve hep yenilikçiydi. Ancak İstanbul'da böyle bir girişimde bulunması... Bunun için burada sağlam bir çevresi olmalı ve başta güzel bir reklam yapmalıydı.

'İzmir için çok mantıklı, ancak burası, işim haliyle çevre gerektiriyor.' Omuz silkerek beyaz bayrak çektiğini gösterdiğinde Nida elindeki kadehi sehpaya bırakıp bir sigara yakarak gülümsedi.

'Orası senin burası benim diyerek sözde kendi markasını kuran cemiyetten o kadar çok tanıdığım var ki... Bence...' gözlerini kısıp düşündükten sonra sigarasından derin bir nefes çektiğinde gülümsemesi dudaklarında yer edindi.

'Lansmana benim davetlim olarak sende gelmelisin. Bir sürü süslü ve organizasyon hakkında ufacık bilgisi olmayan badana boya sahibi kadın olacak. Hepsinin butikleri, mağazaları, tanıtım yapmaları gereken organizasyonlar var. Eğer böyle bir girişim istiyorsan en uygun yer orası olur. Çevre edinirsin. Gerçi çoktan anlaşmış olmasak lansman için de seninle çalışmayı diğer patronlara öne sürerdim ama ne yazık ki çoğu tamamlandı.' Nida omuz silkerek konuştuğunda Dağhan ve Pamir başını sallayarak kadına onay vermişti. Nida'nın bu kadar rahat olmasının sebebi elbette organizasyon firması ile Pera'nın görüşmesiydi. Yani dört ortakta hiçbir şekilde zan altında kalmayacaktı. Çünkü çalıştıkları şirket ile bir samimiyet söz konusu değildi. Bu lansman sonrası Elfe ile çalışsalar bile kimse yadırgamazdı onları.

'Bence de lansmanda çevreyi tartabilirsin. O zamana kadar araştırma yaparsın, sonra potansiyele göre de hareket edersin.' Pamir'de Elfe'ye destek attığında gülümseyerek baktı Pera arkadaşına. Bir daha İzmir'e dönmesi içinden gelmiyordu doğrusu. Bu gelen teklif için de oldukça çetrefilli düşüncelere dalıyordu. Yapabileceğini biliyordu ama bu aralar durgun olan halini geri hayata döndürebilir miydi ondan emin olamıyordu.

'Açıkçası burası İstanbul Elfe. Yani burada dedikodu yapmak için bir araya gelip organizasyon firmasıyla anlaşan cemiyet kadınları var. Haklılar.' Dağhan'da sonunda desteğini gösterdiğinde karşısında yıllardır dostluğu hiç eksik olmayan kadın başını sallayarak onay vermişti Elfe'ye. Yıllar içinde sadece birbirlerine bakarak arkandayım demeyi öğrenmiş, destek olmuş ya da tehlikeli diyerek itirazlarını göstermişlerdi. Pera'nın bakışları ve duruşu o kadar net bir şekilde yaparsın diyordu ki Elfe'ye an itibariyle dünyayı durdurabileceğine dair bir inancı bile gelişebilirdi aklında.

 

Loading...
0%