@biceruvar
|
Bin yüz milyon yıl olmuş gibi buraya uğramayalı. Tabi ben çok uğradım ama sizinle buluşmak bugün kısmet oldu. Ve bir kez daha anladım ki itiş kakış olmayınca, kadına değer veren adamlar olunca veya kana susamış kadınlar olmayınca yorum da olmuyormuş beğeni de, üstelik onca okuyucu içinde. Neyse sitem kısmını hızlı geçeyim çünkü asıl buralarda bölüm olmayışının nedeni yorumu beğenisi az şekilde bölüm tepkileri olması değil. Bir şekilde finale yaklaşmam gerekiyor gibi hissediyorum ama destek göremese de final de yapasım gelmiyor. O yüzdendir ince ince her detayı, her satırı bin kere okuyup tekrar tekrar düzenliyorum. Bazen psikolojim bozuluyor sizin ki de bozulmasın diye duruyorum, bazen aman kim normal ki zaten diyerek kaptırıp gidiyorum. Fakat bu hikayede en çokta kırık kanatlarının arasında ayağa kalkma çabası olan kadınları yazmayı seviyorum. Biliyorum ki o kırık kanatları arasında ayağa kalkmaya çabalayan kadınlar burada da varlar ve sırf bu yüzden elimden geldiğince nazik davranmaya çalışıyorum. Yani yukarı tükürünce bıyığın aşağı tükürünce sakalın olduğu kesimde sıklıkla dolaşıyorum. Bundandır ki geç gelen bölümler yüzünden güçlü kadınlar ve onların hemen yanında durabilecek kadar güçlü adamlar bana kızıp küsmeyin. Hepinizi çok minnoş duygularla seviyorum... Bir de yeni bir meselemiz var hep beraber. Henüz sadece tanıtım bölümü yayında olsa da benim uzun uzun üzerinde uğraştığım bir kurgu. O yüzden zaman bulduğunuz ilk anda bir göz atarsanız sevinirim. ''Ölmeden Bir Dakika Önce'' benim bebeklerimden birisi olacak, biraz sinirlendirecek, bir nebze yoracak, arada çıldırtacak, bazen bir kediye dönüşmemize neden olacak fakat öyle veya böyle çok ama çok güzel olacak.
Hadi kalkın yeni bölümü okumaya gidelim beraber. Sizleri bölüm duyuruları ve paylaşımımızın daha da çoğalması adına instagrama beklediğim gerçeğini atlamayalım lütfen... Instagram: BiCeruVar ------------------------------------------- Nice kayıpların ardından koşardı insan. İnanmak istemez, kabullenmez, boyun bükmez fakat eninde sonunda iç çekerek kabullenmek zorunda kalırdı. Acır acıdığı yerdeki yarayı kanatırdı. Kanar acısına bin ekleyeceğini bilerek yapardı pansumanını. İşte tam da böyle anlarda insan bazı devrilmelerin mahkumu ve tutkunu olmayı kabul ederdi. Kendi dahi farkında değilken üstelik. 'Ne sanrısı?' Dağhan karşılık veremeden Pera'da kaşlarını çattığında adamın diğer bileğini de kendisi yakalayıp nabzına parmaklarını yerleştirdi. 'Son bir haftadır birini görüyorum ama sanki görünmez bir yerden çıkıyor, sonra bir anda geldiği gibi yok oluyor. Az önce de oldu.' Sıkıntılıca hala nabzını ölçen yengesinden elini kurtarmadan abisinin yakaladığı bileğini çekip bahçeyi işaret ettiğinde herkesin gözleri o tarafa dönse de bahçe ışıklarından hafif loş olan boş alanla tekrar Deha'ya baktılar. 'Nasıl birini görüyorsun?' Pera'nın sorusu üzerine Deha masadaki bardağın birini daha alarak suyu tepesine dikti. 'Kısa saçlı, yeşil gözlü bir kadın. Kumral birisi. Zayıf... Yenge yiyeceğim kafayı ya, birine göstermeye çabalasam işaret ettiğim dakika yok oluyor kadın. Sanki havaya karışıyor.' Sıkıntılıca konuştuğunda Pera'nın gözleri usulca Dağhan'a dönmüştü ki bir anda Deha'nın ensesine vurmasıyla beraber herkes şaşkınca adama baktı. 'Geri zekalı! Bende bir şey oldu zannettim.' 'Delirmem, şizofren olabilme ihtimalim, hayali şeyler görmem... Sence bir şey kategorisinde değil mi abi?' şaşkınca yanından ayrılıp sandalyesine oturan abisine baktığında Pera'nın bileğindeki eli de usulca çekildi. 'Bunların hiçbiri yok Deha sende.' 'Nasıl yok? Az önce bahçedeydi kadın, sizin bahçenizde ne arasın Allah aşkına ya. Şuan evde ortada dolanabilecek üç kadın var, ablam, Deniz abla, bir de Nida abla. E masa dört kişilik, bu durumda Nida abla burada değil. Deniz abla su getirdi. Ablam desem zerre benzemiyor.' Açıklamasıyla beraber bütün bakışlar bahçeden içeri giren Liya'ya döndüğünde Deha anında eliyle kadını işaret etti. 'Baksana şimdi de içeride görüyorum! Algılarım kapanıyor ya!' isyankar hali genç kadını da şaşırtırken onun şaşkınca kendine gülümseyen bedenleri süzmesi bir oldu. 'Hayal değil, Liya o. Meva'yla ilgilenecek Deha.' 'Gerçek mi yani?' adam kaşlarını çatıp Pera'ya döndüğünde kadın başını sallayarak onay vermişti ki Deha az önce kendini bıraktığı sandalyeden kalkıp dikkatle süzdü. 'Diyelim ki burada dediğin nedenden dolayı var ve gerçek. Peki okul ne alaka? Kafede de oldu? Koca İstanbul'da hep mi denk geliyor yani?' bakışları artık kuşku doluyken tek kaşını kaldırıp uyarırcasına abisine baktığında onun rahat tavrıyla Liya dedikleri kıza dönüşünü izledi Deha. 'Okuyor muydun sen Liya?' Dağhan anında mırıldanırken genç kadın ufak bir tebessümle başını onaylarcasına salladı. Sessizdi Liya. Eve ilk adım attıkları dakikadan beri kimlik bilgileri dışında ağzını açıp sadece bir cümle kurmuştu o da nüfus cüzdanını Dağhan'a uzatırken. Bu kadar korumayla geziyorsanız eğer muhakkak kuşku duyarsınız benden, o yüzden içiniz rahatlayana kadar araştırın, kimliğimde sizde kalabilir, dışarı çıkarken alır gelince tekrar size teslim edebilirim, demişti. Kurduğu en uzun o cümlede ise Dağhan bir kez daha sessiz esaret ne demek anlamıştı. Belki aylar, belki de yıllarca kapıları sonuna kadar açık bir evde esir düşmüş gibi hissetmişti Liya. Bunu sadece gözlerine baktığında da anlardı Dağhan fakat o sırada mutfaktan çıkan Deniz'e döndüğünde onun da ilk uzun cümlesi düştü zihnine. Deniz'de, Ben hep kendimi idare edecek ve hayatta kalacak kadar öğrendim işleri, size belki iyi yemek yapamam fakat beni bir gün kovacak dahi olsanız ömrüm boyunca sadık kalırım, demişti. O gün Deniz'in de boynu bugün Liya'da olduğu gibi bükük ve gözleri kaçaktı. O gün Deniz ürkekti, şimdi Liya. O gün Deniz'i hayatında ilk kez biri korumuş ve savunmuştu bunu yapan ise Dağhan'dı, bugün ise Liya'nın hayat hikayesini detaylarına kadar bilmese de onu asıl koruyup, kol kanat geren karısı olmuştu. Yıllardır içinden atamadığı, ona derin nefesler aldıran, istediği zaman isyan çıkarıp tozu dumana katan kuyu kadar siyah gözlere sahip karısı... Pera'sı... Söylediğine, yaptığına, kararına son nefesine kadar saygı duyup başım üzerine diyeceği iki evladının annesi. Şimdi Liya bir hain çıksa bile sırf Pera üzülmesin, benim yüzümden demesin diye affeder yoluna gönderirdi. O yüzden kardeşinin şüpheleri umurunda değildi. 'Özel bir üniversitede, harita okuyorum.' 'Kafe okula yakındı orada da öyle gördüm yani...' Deha tespiti güçlendirmek istercesine mırıldandığında az önce şaşkın olan ifadesi de yavaşça tebessüme dönüşmüştü. 'Part time çalışıyordum kafede, ben sizi genelde görürdüm ama çalışan fazla olduğu için arada denk gelmişsinizdir.' Bakışları Deha'dan ziyade Dağhan'a odaklıydı Liya'nın. Onun için bu bir problem mi veya doğruluğundan haberdar mı bilmek ister gibi bakıyordu. Ki sonunda Dağhan ona hafif bir baş sallamasıyla onay verince kalabalık salondan usulca sıyrılan Liya'nın ardından bakmaya başladığında ensesine yediği ikinci tokatla kaşlarını çatıp Pamir'e döndü Deha. 'Ne vuruyorsun abi!' 'Ayı, ağzı açık ayran budalası gibi bakılır mı lan kadına. Bu herif niye sana benzemiyor hiç?' Hem fırçasını atıp hem de Dağhan'a dönerek şikayetlendi Pamir. Yıllardır tanıdığı dostu, sırdaşı, kötü zamanlarında kendiyle hüzünlenen, iyi anlarında mutluluğunu beraber yaşayan Dağhan'ın Deha gibi bodoslama bir kardeşi olması çok garipti ona göre. 'Kazandibi işte.' Diyerek omuz silktiğinde tekrar hepsi masaya yerleşti. 'Abi.' Uyaran ses tonuna rağmen Dağhan gülerek tek kaşını kaldırıp süzdü kardeşini. Deha ile hayatının her anında uğraşabilirdi ancak şimdi ön plana çekmesi gereken dağılan konuydu. 'Sıranı bekle sen. Siz evleniyoruz mu dediniz az önce?' 'Öyle bir aksiyon alacağız.' Pamir gülerek karşılık verse de Dağhan alttan alta sinsice gülerek sadece Pamir'in fark edebileceği şekilde göz kırptı. 'Kardeşim, sen benim dostumsun. Bak başının yanmasını istemem, hep mutlu ol, huzurlu ol fakat emin misin bu kararından?' derken göz ucuyla Elfe'yi süzdüğünde kadının anında bozguna uğrayan yüzüyle gülümseyip tekrar Pamir'e odaklandı. 'Başının yanmasını istemem derken!' Elfe yumruk yaptığı ellerini beline yerleştirip anında ayağa kalktı. Çatık kaşlarıyla kendini süzmeye başlaması ile Dağhan elini havalandırıp iyice sandalyeye yayılarak aslında özellikle uğraştığını gösteren tüm mimiklerini gizledi. 'Lütfen Elfe, dostumun ruh sağlığı hep daha ön planda benim için. Adamcağızı çenenle hakkın rahmetine kavuşturma.' 'Onu çenemle kavuşturur muyum bilmem ama seni meyve bıçağıyla cehenneme gönderirim çakma Polat Alemdar.' Kenardaki keskin dahi sayılmayacak bıçağı alıp Dağhan'a gösterdiğinde sessiz kalan Pera ve Pamir'de gezdirdi gözlerini. 'Size de yazıklar olsun! Adam üzerime bir toprak atmadı! Biriniz en yakın arkadaşımsınız diğeriniz sevgilim! Tüüüü...' yalancı tükürmesiyle gülmemek için kendini tutan iki beden kahkahalarını serbest bıraktılar. Elfe'nin iradesini sağlam tutuşu hala surat asmasına neden olsa da Pamir anında kadını kendine çektiğinde olağan siniri de usulca havaya karışmaya başlamıştı. 'Kıymetimi bil Pamir.' Dağhan tekrar aralarındaki çekime müdahale ederken Elfe yeniden çatık kaşlarıyla kendisine baktığında Pera'nın elini avucuna alıp okşadı. 'Kadınların sinirliyken olan güzelliği şiirlere konu, tablolara ana fikir olmalı. Her kadın sinirlenirken güzelleşemez, Elfe'yi de test etmiş olduk senin için.' Sersemleyen haliyle Dağhan'ın laf sokup sokmadığını anlamaya çalışan Elfe bakışlarına devam etse de tekrar çalan kapıyla beraber hepsinin gözleri o tarafa döndü. Kucağındaki Deniz ve elini tutup çektiği Irmak'la Turan'da kendini gösterdiğinde Dağhan anlamaz haline rağmen tekrar sandalyesinden kalktı. 'Kabul günü gibi resmen.' Fısıldarcasına konuşsa da Turan'ın tam karşısına dikildiğinde kaşlarını havalanmış fakat başını da söyle dercesine salladı Dağhan. 'Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kız kardeşin Irmak'ı kendime istiyorum abi. Veriyor musun?' bir anda savurduğu cümleyle beraber herkesin dudakları şaşkınlıkla aralansa da Dağhan'ın kılı kıpırdamamış, hatta ellerini ceplerine atıp gülümsemişti. 'Deniz! Bir bardak Irmak hazırlasana Turan'ın evde yeni bitmiş!' cevabı Turan dışında herkesin gülmesini sağladığında artık Dağhan'ın az önce herhangi bir ibare barındırmayan yüzüne çattığı kaşları eklendi. Usul adımlarla üçüne göz atarken dilini dudaklarının üzerinde gezdirerek baktı Turan'ın gözlerine. 'Denyo! Sanki tuz istiyor.' Sinirle başını sağa sola sallamaya başladığında ortamda bulunan Deniz'i düşünerek ufaklığı kucağına çekti. 'Dayıcım, kavga mı etti annenle baban?' sorusuna ufaklık anında başını sallayarak onay verdiğinde Dağhan kısık gözlerle iki bedene döndü. Ağzından daha fazla argo bir kelime çıkmaması adına içten içe sabır çekmeye başladığında Deniz'in bu kez sesini duymuştu. 'Beşiği nereye koyacaklarına karar veremediler. Annem yanımda olacak diyor, babam odası ayrı olacak diyor.' 'Öğle namazına müteakip kaldırır mıyız cenazeyi abi?' Deha buruşmuş yüzüyle şok olmuş abisine baktığında Dağhan birkaç defa dudaklarını aralayıp tekrar birbirine bastırdı. 'Kimin beşiği paşam?' 'Kocaman adamım benim olmayacak ya dayı. Kardeş falan dediler de ben pek ciddiye almadım.' 'Hamile misin?' sesini stabil tutmaya çalışsa da üzerindeki gerginlik alenen belli olduğunda Irmak başını sağa sola salladı anında. Irmak'ın bu durumda korkacağını düşünmüyordu, ki zaten bunda çekinip kendine söylemeyecekleri bir mesele de yoktu. Sonuçta Pera hamileydi onlar evlenirken fakat eğer ki böyle bir durum varsa ve kendisine söylemiyorlarsa işte ona delirirdi Dağhan. Sonuçta birisinin öz mü öz abisiydi, diğerinin ise abi yerine koyduğu insandı. 'Ne beşiği o zaman!' Irmak göz devirerek karşılık verse de Turan olağan ciddiyetinden gram bir şey kaybetmiyordu. Fakat sessizliği Dağhan'a batmış olacak ki kucağındaki Deniz'i anında Deha'nın kollarına verip Turan'ın omuzunu yakaladığı gibi bahçeye ilerlemesini sağladı. Dışarı adım attıklarında Dağhan derince soluklanıp tekrar nefesini sertçe havaya bıraktığında karşısında olağan sakinliğiyle kendine bakan adamı süzdü. 'Normalde Allah yarattı demem derler ya Turan, ben Allah yarattı, her şerde bir hayır vardır diyerek, hayırlı dayak atarım sana. Ne beşiği lan?!' 'İkinci yeğeninin beşiği abi.' Gayet rahat olan tavrı cebindeki ellerinden bile anlaşılıyordu. Şuan Dağhan'ın sinirini onla çarpsalar ancak Turan'ın rahatlığını elde edebilirlerdi herhalde. 'Hamile değilmiş Irmak.' Kaşlarını çatarken şaşkınca konuştuğunda Turan başını onaylayarak salladı. 'Değil zaten.' Omuz silkmesi de eksik olmadığında Dağhan sıkkın nefesini bir kez daha bırakıp gözlerini lacivert gökyüzünde gezdirdikten sonra yeniden elini omuzuna yerleştirdi adamın. 'Sen bana kafayı mı yedireceksin Turan? Doğmamış çocuğa niye don biçiyorsunuz o zaman?' 'Şimdi şöyle ki mesele aslında beşiğin nerede olacağı değil abi.' 'Ya ne?' 'Beşik olup olmaması.' Dağhan'ın kaşları aldığı yanıtla daha çok çatıldığında Turan arkadaki koltukları işaret ederek oturmasını bekledi. Kavga çok saçma bir nedenden çıkmış gibi görünebilirdi fakat Turan için bu ciddiyet ve önem arz eden bir husustu. Öyle veya böyle tartışması çıkacaktı zaten, o yüzden de şimdiden tamamlamaları iyi olurdu. 'Adam akıllı anlat. Bak vallahi geriliyorum, bugün zaten cinlerim tepemde cirit atıyor, bana doğru düzgün ve tatmin edici bir açıklama yap.' Hayatında ilk kez Turan'a bir şey anlattırmıyordu fakat ilk kez sende beni yorma dercesine konuşuyordu. Ki normal şartlarda koruma vasfı içinde onu en çok yoran hep Turan olmuştu çünkü herif kafasının dikine gitmekten başka bir halt yapmıyordu. Turan'ı ne zaman daha az tehlikeli bir alana çekse, ki bu hastanede haftalarca canıyla cebelleştikten sonra olsa dahi, kafasını çevirdiği anda Turan ateşten bir gömlek giymiş, aşağısı lav dolu bir çukurun üzerindeki kopmak üzere olan ipte yürürken bulurdu. Bu yüzdendi aslında Dağhan'ın yorma beni dercesine olan bakışı. Çünkü o lav, ateşten gömlek, ip olmada bile Turan bulur ve tüm eksikleri tamamlardı. 'Şöyle ki mesele benim telefonda denk geldiğim reklamla başladı. Deniz'in odasına raf bakıyordum, o sırada beşik denk geldi. Güzel duruyordu, Irmak'a gösterdim bunu da alıyorum dedim.' 'Ne alaka?' 'İşte Irmak'ta aynı şeyi söyledi, ne alaka... Bende tasarımı güzel duruyor, eninde sonunda ihtiyacımız olacak dedim. O da Deniz'in büyüdüğünü falan anlatmaya başladı. Çok özür dilerim kardeşin falan ama bazen gerçekten saf olabiliyor.' Kaşlarını havalandırıp laf sokmasını da eksik etmediğinde derince soluklandı ikisi de. 'Sen zaten Deniz için değil, ikinci çocuk için düşünmüştün...' Dağhan gözlerini kısarak mırıldandığında Turan anında başını sallayarak onay verdi. 'Durumu açıklamaya başladım, anlam verince ikinci bir çocuk istemiyorum diye yaygara kopardı, ben istiyorum, o istemiyor derken Deniz'in geldiğini fark edince bu fikre soğuk bakmasın, malum anasının oğlu diyerek lafı çevirip oda konusuna girdim.' Dağhan şüpheyle bakmaya başladığında alt dudağını ısırıp gözlerini kısarak araladı dudaklarını 'Sen garantiye alıp nikah masasına oturtup evet dedirtmeden niye hesap kitap yapıyorsun ki?' 'Geleceğim bu benim abi, niye hesabını kitabını yapmayayım?' 'Turan.' Olay örgüsünde bir terslik olduğunun farkındaydı Dağhan. Uyarırcasına olan sesi de bu yüzdendi zaten. Tamam Turan dengesizdi, anı anını tutmazdı, aklına bir şey aldıysa yapardı fakat bu durum Turan için aşırı plansız bir düzendi. O her şeyi zaman ve yer gözeterek yapar insanın aklına gelmeyecek detaylara dikkat çekerdi. Yıllarca sokaklarda yaşamış bir adam olarak sadece bir gün sonrasını değil, aylar hatta yıllar sonrasını gözetirdi. Eğitimini tamamlayamamış fakat yıllar sonra belki de daha iyi bir yerde olacağım düşüncesiyle kendinden daha fazla kitap okumuş nadir adamlardandı Turan. Sadece bu yüzden bile bilirdi ki Dağhan onun böyle damdan düşer gibi Allahın emri diye ağzını açması mantıklı değildi. Hatta eğer birazcık tanıyorsa aklında bir plan program yoksa eğer sanki kırk kat el gibi ilk defa tanışmaya gelircesine karşısına çıkıp bir kadının abisiyle nasıl tanışılırsa öyle davranacağını adı kadar iyi biliyordu. Fakat şimdi karşısındaki, gözlerini bir an bakışlarından ayırmadığı adam, Turan asla kendisi gibi davranmıyor, üstelik harelerini de kaçarcasına çevirdiği başıyla saklıyordu. 'Deniz tek büyümesin. Kardeşi olsun, abi olsun, birisi arkasını kollasın, o birisinin arkasını kollasın.' 'Tabi olsun Turan, olmasın demiyorum. Ben sana neden bu kadar erken hesap kitap yaptığını soruyorum.' Kendine hala dönmemiş adamın koluna elinin tersiyle vurduğunda Turan bakmıştı ki göz kırpıp hayırdır dercesine başını sağa sola salladı. 'Erken falan değil abi. Hem sen boş ver geç, erken olmasını. Allah'ın emri ile istedim, usulsüz davrandım, adabımı bozdum, bana uygun bir zaman söyle işi kitabına göre yapayım, Afitab sultanında, Elif annenin de, sizin de gönül rızanızı alayım.' İşte şimdi gerçek Turan olmuştu. Önce usul diyen, bire bir her adımı düşünen, zaten evinde yaşıyor olsa da sevdiği kadını herkesin gönül rızasıyla çatısı altına almak isteyen adamdı tam olarak karşısındaki. Fakat yine de bu kendine gelmişliği yemezdi Dağhan. Ortalama on dakika bile olsa kendisi gibi davranmayan Turan'ın karın ağrısını öğrenecekti. İster o anlatsın, isterse kendisi taşı çatlatmak zorunda kalsın ne dolaplar dönüyor kulağına ulaşacaktı. 'İlla abi uğraş uzun uzun kendin bul nedenini diyorsun yani.' Tek kaşı havalansa da Turan başını sağa sola salladığında Dağhan dudaklarını ıslatıp göğsünü hareket ettirecek derinlikte bir nefes aldı. 'Ne zamandır konuşuyorsun sen Irmak'la çocuk meselesini?' ipin ucunu yakaladığı yeri kar olarak düşünerek mırıldandığında Turan'ın kaşları belirli belirsiz çatıldı. 'Ne yapacaksın abi? Sen ne zaman uygun olduğunuzu söyle bana.' 'Turan, sen benim dayağımı unuttun herhalde, ne zamandır kavga etmiyoruz seninle.' Ciddiyetiyle Turan'ın eli başının sağ tarafında gezindiğinde bakışları da tebessümüyle Dağhan'ın yüzünü buldu. 'Ne zaman unutsam hatırlatıyor dikişler.' 'Dağhan.' Dışarı çıkan Irmak'la beraber adamın gözleri kapı ağzında bekleyen bedeni buldu. Yüzündeki sen karışma der gibi olan ifade, çatık kaşlarındaki buyurucu hal, bire bir hepsi kendinde de olan mimik ve jestlerdi. 'Müsaade edersen Turan'la konuşacağım, acil bir durum yoksa.' 'Konuşacak bir şey yok. Bizim aramızda bu.' Bir adım daha yaklaşırken kendinden emince konuştuğunda Dağhan gözlerini Turan'ın kaçak göçek olan halinde gezdirip tekrar baktı Irmak'a. 'Sizin aranızda olan konu beni alakadar etmez zaten. Şimdi-' tekrar Turan'a baktığında dilini dişlerinin üzerinde dolaştırıp gülümseyerek döndü yeniden, 'İznin varsa kardeşim gibi saydığım Turan'la konuşacaklarım var.' Irmak dudaklarını aralasa da iki adamın birbirine diktikleri bakışları yüzünde istemeyerek döndü içeri. 'Şimdi sana gelelim...' başını usul usul sallasa da Turan çenesiyle bahçenin ucunu işaret ettiğinde ikisi de oturdukları koltuklardan kalkarak ilerlemeye başladılar. Ev ile aralarına olabildiğince mesafe bıraktıklarından emin olunca Turan'ın neredeyse paçalarından akan sıkıntının farkındaydı Dağhan. 'Ben bu zamana kadar Irmak'ı kaybettim diye çocuk falan düşünmedim abi. Gram aklımdan geçmedi Allah şahit. İki hafta önce Deniz'le oynarken bir şeyden bahsetti. Deva, Meva'nın büyüyeceğini, onunla da oyun oynayacağını söylemiş. Çocuk işte, aklına Meva büyüdüğü zaman Deva'yla görüşemeyeceği gibi bir yanılgı düşmüş. İçine dert etmiş konuyu.' 'Bu mu nedeni yani?' Dağhan inanmayan haliyle bakmaya devam ederken Turan dilini damağına vurup cık sesi çıkardığında yanlarına yaklaşan Pera'ya göz attı. Kadın elindeki iki kupa çayı verdikten sonra geldiği sessizlikte dönünce tekrar eski odağını bulabildi adam. 'Konuştuk hallettik bu meseleyi ama Deniz benim aklıma bir kere düşürdü fikrini. Irmak'ın falan haberi yok, doktora gittim.' 'Niye?' 'Kullandığım kimyasallar abi, o zamanlar doktor uyarmıştı, fakat benim için çok arka planda kalan bir konu olduğu için önemsememiştim bile. Testler falan, ıvır zıvır şeyler işte. Anla.' Turan'ın artık gerçekten de lütfen anla der gibi baktığını fark edince gözlerini eve çevirdi Dağhan. Bakışları bir süre etrafta gezindiğinde sertçe yutkunup derin bir nefes aldı. 'Önceden olsa geniş geniş konuşurum seninle ama şuan yapamıyorum, açıklatma kendimi, anladığın gibi durum.' 'Çok mu düşük oran?' 'Ekstra ilaç kullanmadığım ve epey ağır maddeler kullandığım için kalitesi düşük. İlaç tedavisine başladık ama doktorun da pek ümidi yok.' 'Irmak'ın haberi yok dedin.' Başını sallayarak karşılık veren Turan'la beraber yanağının içini kemirdi Dağhan. 'Bundan Irmak'ın da haberi olması gerekiyor.' 'Söyleyecektim bugün, yani, beşikten oraya atlayacaktım ama birden itiraz edince balatalar yandı.' 'Ne sıkıyorsun canını lan. Olmazsa olmasın, aslan gibi oğlunuz var, onun da kardeş yerine koyacağı iki tane dayı kızı var. Keyfini kaçırdığına değer mi?' gülerek karşılık verse de Turan'a yük gibi kalan bu düşüncenin ağırlığını bire bir adamın yüzünden okuyordu. 'Sıkmıyorum dersem yalan söylemiş olurum abi ama... Ne bileyim ya. O illet o kadar çok karşıma çıkıyor ki, bazen kendime lanet okuyasım geliyor.' 'Kaç yaşında bulaşmıştın o pisliğe sen?' 'On dört.' Başını eğip utanarak konuşurken Dağhan adamın omuzunu destek verircesine sıktı. 'Kaç yaşında kurtuldun?' 'Şükürler olsun dokuz yıl oldu kurtulalı. Yirmi beş yaşımdaydım tedaviye başladığımızda, yirmi altıncı doğum günümde tedavim bitti.' 'On bir yıl içli dışlı olduğun bir düşmana karşı galip geldin değil mi? Üstelik o pisliği bırakmaya çabalarken bir de çocuğun oldu.' 'Sayende bıraktım abi. Deniz'de zaten tamamen lütuf gibi...' 'Şimdi Dağhan Kalaycı yok Turan. Şu saatten sonra yeni düşmanınla, Irmak Hale Kalaycı'yla el ele tutuşup savaşacak ve galip geleceksin. Belki on bir yıl sürecek, belki bir yıl. Ama isyan etmeyeceksin, ne olursa olsun sonu, isyan etmek yok Turan.' Dolmuş gözlerine rağmen Turan başını sallayıp gülümseyerek onay verdiğinde ikisi de aynı anda iç çekmişlerdi ki yan bahçeden yaklaşan Ceyhun'u fark ettiler. 'Abi, bir de seninle çok alakasız bir mevzuyu konuşacaktım.' 'Ceyhun'la alakalı mı?' başını onaylarcasına salladığında kendilerine bakmayan adamda gezdirdi gözlerini. 'Gönderelim abi Ceyhun'u.' 'Saçmalama oğlum, nereye göndereceğiz adamı.' Kaşlarını çatsa da bakışları Turan'a döndüğünde onun iç karartıcı halinin de farkındaydı. 'Kadının isminin Liya olduğunu öğrendiğinden beri iyi değil hali. Bilmiyorum nereye göndereceğimizi ama gönderelim. O şerefsizi haşat etti, alamadık elinden, deli gücü geldi resmen adama. Eve döndüğümüzden beri ne benimle konuştu, ne Arjin'le. Hatta Yuri kalkıp geldi, benimle konuşur diye, yok, tek kelime etmedi.' 'Sen kendi işini hallet ben bir çaresini bulacağım.' Başını onaylarcasına sallayıp iki adım atan Turan anında duraksayarak tekrar baktı Dağhan'a. 'Abi bir de, üç gün önce gece yarısı Ferit aradı beni. Çocuk korkmuş, Ceyhun abinin odasından ses geliyor, sesleniyoruz cevap vermiyor diye. Gidip kapıyı açtım, kabus görüyordu. Yangını çıkardığı gece söylediği her kelime, harfi harfine aynı cümleler...' Dağhan başını tekrar onaylarcasına salladığında Turan içeri yönelmiş kendisi de Ceyhun'a odaklanmıştı. 'Ceyhun!' seslenişiyle adamın bakışları kendini bulunca eliyle gel işareti yapsa da iki adım yaklaşıp anında duraksayarak başını sağa sola salladı. 'Gelsene oğlum.' 'Abi, sonra.' 'Ce-'anında boynunu bükünce el mecbur başını sallayarak onay verdi Dağhan. Turan'ı takip edip içeri girdiğinde Pera'nın yanına yerleştiği gibi kadını kolunun altına çekti. Ortalıkta bir adet Pera, bir adet Elfe olunca kendilerinin tek kelime etmelerine gerek kalmayacağını biliyorlardı. Ki tüm gece de öyle olmuştu. Hazırlıklar, evlenme teklifi, tüm fikir alışverişleri havada uçuşmuştu. Kendileri için olan hazırlıkta cinnet geçiren karısı bile zevk alarak dinlemişti Elfe'yi. Gerçi muhtemelen asıl konu hazırlıklar falan değil, o hazırlıkların Elfe için olacak olmasıydı. Çünkü kadınlar, yakın dostları söz konusu olunca kendilerinden daha fazla mutlu olabilirlerdi, eğer ki gerçek bir dostluksa ortadaki. Dakikalar hatta saatler süren planlama düşünceleri sonrasında Elfe ve Pamir'i yolcu ettikleri gibi kendilerini yatağa attılar. Hayat çok uzun veya çok kısa diye açıklanamazdı belki ama kesinlikle severken ve sevilirken kadınlar için ütopya olabilirdi. Ruhlarında bir pranga hissetmeden yüreklerini ortaya koyabilmek sadece Pera için değil, aynı zamanda hayal kırıklığı sonrası Elfe için de mükemmel bir durumdu. En azından Pera böyle düşünüyordu. Çünkü deli gibi gözleri parlayan arkadaşının Emre'nin yaşattığı trajedi sonrasında gözlerinin bir daha böylesine parlayabileceğini düşünmemişti. Fakat kadınlar gerçekten de kırıldıkları yerlerden güçleniyorlardı. Pera elindeki fırçayla son allık darbesini de attığında hala kendine gelmeye çalışan Dağhan'ın aynadaki yansımasına gülümsedi. Kısık gözlerle, zerre yataktan çıkma isteği barındırmayan haliyle dakikalardır olduğu noktadan Pera'nın makyaj yapmasını izlemişti. 'Yataktan çıkmayacaksın herhalde.' İmalı mırıldanmasıyla gülümseyerek arkasını dönüp yatağa yaklaşmaya başladığında Dağhan'ın uzattığı elini tutmayı da ihmal etmeyerek kenara oturdu. 'Çok erken değil mi daha?' 'Erken sevgilim... Fakat çok ama çok uzun zamandır şirkete gerçek anlamda uzağım.' 'Şirket adına bir kaos yok nasılsa?' uzandığı yerden kalkmamak konusunda inatçı olan haliyle omuz silktiğinde Pera gülümseyerek eğilip dudaklarının üzerini kapattı. Hafifçe geri çekilip elalarını süzmeye başladığında adamın az önce uyku mahmuru olan halinin de tebessümüyle dağıldığının bilincine varıyordu. 'Şuan için yok ancak kısa süre içerisinde iki adet kaos kokusu alabiliyorum?' 'Benim bilmediğim nasıl bir kaos var, üstelik iki tane?' Dağhan kaşlarını havalandırıp kollarından destek alarak hafifçe doğrulduğunda Pera tekrar dudaklarının üzerini kapatıp çekildi. 'Hatta üç... Elfe ve Pamir'in evlenmesi, Nida ve Devrim'in ilişkilerinin ortaya çıkması ve şirketin büyük hissedarı Dağhan beyin kız kardeşinin olması yetmez gibi bir de evleniyor olması.' 'Farkında mısın daha önceki gibi sözleşmeler falan değil, bayağı evlilik üzerine kaos yaşıyoruz.' Pera başını onaylarcasına salladığında Dağhan gülümsemesini aklına bir şey geldiğini göstermek istercesine büyüterek kadını belinden yakaladığı gibi yatağın boş tarafını çekmişti. 'İster misin dördüncü kaos bizden çıksın...' 'Evliyiz biz Dağhan.' 'Evliyiz ama kimse üçüncü çocuk haberi beklemiyordur.' Sinsice gülen haline ek olarak eli kadının bacağını okşamaya başladığında Pera'nın gür kahkahası da odada yankılanmıştı. 'Beni bir sene daha eve kapatmayı düşünüyorsan çok beklersin.' 'Eve kapatmak istemiyorum.' Dağhan anında başını sağa sola sallasa da az önce kaçamak öpücükler bırakan dudakların üzerini sertçe örttü. Derinleşen öpüşüyle parmakları da beline doğru yol almaya başladığında duyduğu sesle tenlerinin ayrılmasını sağlayarak bir kahkaha daha atmak üzere olan Pera'nın katran karası harelerinde gezdirdi bakışlarını. 'Anne! Çorabım nerede!' 'En son bıraktığın yere bak! Oradadır.' Pera kahkaha atmak üzere olsa da kendini engelleyip yanıt verdiğinde Deva'nın karşılık vermesi pek gecikmedi. 'Nereye bıraksam alıyorsunuz siz! Yok işte!' 'Çocuk yapmak istediğine emin misin?' ufaklığın isyanıyla beraber kadın fısıldayarak konuştuğunda Dağhan alt dudağını ısırıp gülümsedi. 'Kalemimi de bulamıyorum!' Deva'nın sesi yaklaşırken duyulduğunda Dağhan bir kez daha Pera'yı öperek üzerinden çekildi. 'Bir kez daha abla olursa Deva beni öldürür.' Dağhan'ın yorumuna deminden beri tuttuğu kahkahasını bırakarak karşılık verdiği gibi kalktı yataktan. Odadan çıktıktan sonra Deva'nın yanına yaklaşarak talan olmuş alana göz attı. Bu odada kalem ve çorap kenarda dursun Deva'yı kaybetmediklerine şükür etmeleri gerekiyordu. İçeri girip etrafa göz atmaya başladığında alenen dolaptan sarkan çoraba kaşlarını çatarak baktı. Oraya yönelip aldıktan sonra gözleri yatağın başucunda duran kalemi bulduğunda bu kez de ona yaklaştı. 'Aramıyorsun bile değil mi?' 'Ama baktım oralara!' Deva isyan edercesine konuştuğunda Pera emin misin dercesine bakmaya başlasa da ufaklığın kaş çatan tavrı gülümsemesine yeterdi. Elinde olsa kendisi gibi kızı da kıyafetlerle veya objelerle kavga ederdi. Biliyordu, çünkü daha önce Meva'nın yere düşen emziğiyle kısa bir monolog yaşamıştı. Şimdiye kadar Meva'yı hiç savunmamış kızı ilk kez onu korumak istercesine bir başlamıştı ki Pera bile şaşırıp dinlemişti söylediklerini. Emziğin yere düşmesinden mikroplar konusuna, oradan da Meva'nın bu halde ağzına alırsa hasta olacağına kadar gitmişti konu. Daha sonra da emziği alıp Deniz abla diye evin içinde bağırarak mutfağa gitmişti. Aldığı nefesten bile haberi olmadığı kızı aylardır dibindeydi, uzun zamandır beraberlerdi ve ciddi anlamda bir abla edası takınmaya başlamıştı. 'Hadi bakalım, kahvaltıya.' Deva'nın çorabını giymesine yardım ettikten sonra yanağına dudaklarını sıkıca bastırdığında ufaklığın çantasını sürükleyerek odadan çıkması da bir oldu. Ne oldum demeyeceksin, ne olacağım diyeceksin cümlesi sanki kendi için yazılmıştı. İçsel kavgaları, kaygıları arasında ilerleyen zaman bir türlü fark ettirememişti kendisini. Onca olaya rağmen bir an kendisiyle ters düşmemiş Dağhan, yaşından daha olgun davranan kızı tüm bu sansasyonel zamanları el ele geçirmelerini sağlıyordu resmen. Kendisi de Deva gibi odadan çıktığında dakikalar içinde hazırlanmış kollarına aldığı Meva'yla odadan çıkan Dağhan'ı buldu gözleri. 'Baba! Okula geç kalıyorum!' Pera kızının aslında geç kalıp kalmadığını değil de hala yukarıda olan Dağhan'ın rahatını bozmak istediğinin farkındaydı. Fakat ne olursa olsun onların arasındaki muhabbete pek müdahil olmak istemiyordu. Basamakları indikten sonra yemek masasına yöneldiklerinde Deva'nın yanaklarını sıkan Nida'nın gözleri de kendilerini bulmuştu ki kadın hızlı adımlarla yaklaşıp anında Meva'yı kollarına çekti. 'Küçük kurbağa...' Meva'da bu anı bekler gibi ortalığa kıkırtılar saçarken Pera kıstığı gözleriyle izliyordu arkadaşını. Sabahın bu saatinde, tamamen hazırlanmış ve fazlaca cana yakın evin salonunda ne yaptığını elbet merak edecekti. 'Hayırdır inşallah Nida?' Dağhan mırıltısıyla sandalyesine yerleştiğinde Pera hala olduğu noktadan süzmeye devam etti. 'Hayır tabi, gelemeyecek miyim yakın iki arkadaşımın evine? Şu balları özledim biraz. Malum, biriniz evlenmek, diğeriniz de çocuk büyütmek için şirketi üzerime yıktınız. Bende müsait olan ilk zamanda, yani sabahın köründe balları sevmeye geldim.' 'Duyan da şirkete uğramıyorum zannedecek.' Nida kollarındaki Meva ile Deva'nın yanındaki sandalyeye yerleşip kahvesinden bir yudum aldı anında. 'Uğruyorsunuz da ne oluyor? Pamir onu tanıdığım süreçte ilk kez bu kadar çok ardı ardına ha dedi. Ki sadece iş değil, yemeğe çıkıyor musun soruma da aynı cevabı verdi. Sen zaten varla yok arasındasın. Şirkettesin ama yoksun. İnsan bebek kamerasından sürekli karısını ve çocuklarını izler mi?' Pera'nın gözleri şaşkınlıkla Dağhan'a döndüğünde onun umursamazca omuz silkmesi daha çok dumur etti. 'Sende son bir haftadır sahalarda değilsin?' Nida'nın az önce dalga geçen yüzü yavaşça kaybolurken kaşları da çatılmaya başlamıştı. Dağhan'ın biraz olsun düşünmesini beklemek bile kifayet sağlamayacaktı anlaşılan. 'Son bir haftadır gerçekten şirkette değilim çünkü müşteri toplantısı için Güney Amerika'daydım Dağhan.' Adamın yüzü anında allak bullak olurken kaşları çatılsa da Nida kucağındaki ufaklığın yanaklarını sıkıca öpüp yanlarına yaklaşan Deniz'e teslim etmişti. 'Gerçekten de farkında değildin yani? Size inanamıyorum, Pamir dün akşam arayıp neredesin sen dediğinde bir sıkıntı oldu mu diye düşündüğünü zannederek tüm olan biteni anlattım. Kesin o da yeni fark etti yokluğumu. Ölsem haberiniz olmaz.' 'Aklımdan çıktı, bir de Devrim seninle olunca, ben kafa dinliyorsunuz-' 'Kafa dinlemek istesem Ege'yle mi giderim sence.' Tek kaşını kaldırıp trip atarcasına bakışlarını adamdan çektiğinde bütün maceradan haberdar olan ki arada bir kendisini arayıp hal hatır soran Pera'ya gülümseyerek baktı. Varsa yoksa kadınlardaydı insanı rahatlatan yan. Bir tek onlar birbirini düşünüyordu akılları karışık ve dolu olsa dahi. Bunca zaman iki hödüğün arasında kaldığı için fark bile edememişti Pera ve Elfe hayatına girene kadar ancak onlarla tanıştıktan sonra en azından haftada bir sadece iyi olup olmadığını sormak için arayan insanların varlığına ihtiyaç duyduğunu fark etmişti. Dağhan ve Pamir ise yıllardır yanındaydı, hep kendine destek olmuşlardı ancak hiç nasılsın diyerek öylesine aramamışlardı. Ya bir olay olur arar o sırada nasıl olduğunu sorarlardı, tamamen lafın gelişi ya da moralinin bozuk olduğunu anlayıp dili çözülsün diye tepesine dikilirlerdi. 'Tebrik ederim.' Pera'nın gülümseyerek mırıldanmasıyla beraber göz kırparak Dağhan'ı işaret etti Nida. 'Karının neyi tebrik ettiği hakkında fikrin var mı bari?' aslında çok alınmış değildi Dağhan ve Pamir'in haline ancak onların kendilerini kaybettiklerini biliyordu. Bunun için de arkadaşlıklarının kendine verdiği yetkiyle ikisini sarsıp kendine getirecekti. 'Yiyeceğim tüm fırçayı göğüsleyerek... Yok, ne için tebrik etti?' 'Siz erkeklerin hiçbir durumdan haberi yok zaten. Yeni müşterilerimiz, yeni anlaşmamız. Üç firma. Üç firma ile sözleşme imzaladım bir haftada. Maillerini bile kontrol etmiyor musun Allah aşkına!' Dağhan'ın dudakları şaşkınlıkla aralandığında Nida hızını alamamış sıkkın nefesini bırakarak adamı çivilercesine bakmaya başlamıştı. 'İstediğin gibi bir bina dahi buldum. Sana sormadan binayı kiraladım ama kusura bakmayacaksın artık, çünkü o sırada beni meşgule atmakla ilgileniyordun. Gitmişken şirketin bir kolunu orada da devam ettirmeyi düşündüğün için dört tane de ev aldım. Daha doğrusu şirket adına aldım. Ondan daha doğrusu üçünü şirket adına, birini de Pamir ve Elfe'ye düğün hediyesi olarak aldım. Bir de Küba'lı buldum, gelecek hafta evleneceğim.' Bazı dostluklar, bazen çıkmazlardan geçebiliyordu. Fakat ne olursa olsun gerçekten ortada dostluk varsa işte tam da o anda içine kapanmak yerine avaz avaz bağırırdı insan. Öyle ki bir kadının dostluğu hem çok gürültülü, hem çok kırıcı, hem de çok kırılgan olabilirdi. Nida günlerdir bir kadın olarak dostlarına ulaşmaya çabalamıştı. O kadar çok çabalamıştı ki artık yüzlerine gerçekleri vurmadan kendilerine gelemeyeceklerini fark ederek kılıcını kuşanıp çıkmıştı Dağhan'ın karşısına. Canını acıtıp biraz ürkütecekti, hepsi buydu. Ürktüğünde arkadaşının aslında nasıl aşık bir adam veya iyi bir dost olduğunu anımsaması da uzun sürmeyecekti. Bazı kadınlar tam olarak Nida gibiydi. En son tercihleri korkutmaktı fakat onu bile dibine kadar yapar, yaşatırlardı...
|
0% |