@biceruvar
|
Bu hikayeye ilk başladığımda bir ses olsun istemiştim, nefes, destek, yalnız olmamanın, dik durabilmenin kadınlara ne büyük bir özveri ve nimet olduğunu, onlara destek veren adamların aslında ne kadar da karakter, onur ve şeref sahibi olduğunu göstermekti amacım. Hikayenin içinde bir erkeğin tehditleriyle karşılaşan, bir adamın aldatmasına şahit olan, bir babanın yalnız başına bıraktığı kız çocukları, bir çocuğun aileden koparılışı, sokakta şiddete maruz kalan genç bir kadın ve o kadına yardım eli uzatmayanlar, alkolik insanlar, terk edilse de onuruyla yaşamaya devam eden adamlar, yaşadığı olaylarla kana susamış kadınlar gibi onlarca yer gelip geçti. Hiç birini yazarken çekinmedim, okuyanlar bunlardan kendilerine pay çıkarıp yapmaya kalkar mı demedim. Çünkü bunların hiç biri güzelleme değildi yazdığım dilde. Fakat ben bu hikayeye başlarken hiçbir platformda değer görmeyeceğinin, şiddetin güzelleştirildiği diğer hikayeler gibi övülmeyeceğinin de farkındaydım. Ancak benim için bu mühim değildi. Çünkü diğerlerine oranla yarıdan az bir okunma ve yoruma sahip olsa bu hikayede daha öncekilerden tanıdığım da yeni tanıştığım da çok güçlü insanlar vardı. Bu hayatımda alıp alabileceğim en güzel ödüldü benim için. Kendini keşfeden, bende yapabilirim diyen kadınlarla, onların harekete geçip ilk kez kendileri için bir şey yapmalarıyla, ilk kez verdikleri selamlarla, iyi kileriyle, beraber ağlayıp gülmelerimizle 08 Mart 2022 den bu güne koca iki sene geçirdik. 8 Mart 2022'de Anıt Sayaç ile başladı bu hikaye. Bugün hala Anıt Sayaç ile devam edecek. Ne yazık ki şiddetin, kıyımın, kanlı yaşların azaldığı değil, durdurulmadığı bir çağda ve düzendeyiz. Fakat ben okunmasa da, diğer hikayelerime olan ilginin yarısı dahi olmasa da devam edeceğim. Çünkü ne zaman sussak biliyorum ki daha çok boşveriliyoruz. Baştan atılıp, umursanmıyoruz. Geç kaldım bu konuşma, bölüm için biliyorum ancak benim için de kolay değildi. Her gün girip baktığım o Anıt'ta her artış olduğunda daha da omuzlarım düştü. Şimdi sizinle bir kez daha tekrar etmek istiyorum, 14 Ekim 2024 tarihi itibariyle ülkemizde 311 kadının canice yaşama hakkı elinden alındı. Bazı mercilerce buna göz yumuldu, hatta kalın kalın kumaşlarla göz bağlandı. 311 hemcinsim katledildi. 311 kadından daha fazlası şiddete maruz kaldı. Ve ne yazık ki hala bir dikteyle önüne geçilmemiş durumda. ADRESİ GİZLEYEMİYORLAR - 6284 GİZLERDİ! ŞİKAYET ETMEDİĞİ İÇİN DAVA AÇILAMIYOR - İSTANBUL SÖZLEŞMESİ OLSA DAHA ÇABUK KAMU DAVASINA DÖNERDİ! UZAKLAŞTIRMA KARARI İŞE YARAMIYOR - 6284 YARARDI! Ben bu haberlere de, olanlara da alışmadım, alışmayı da reddediyorum arkadaşlar. O yüzden kısık bile olsa, kimseye ulaşamasa da, bir gün ulaşır umuduyla sesimi çıkarmaya devam edeceğim. Cinayet haberine alışmak, insanlığımızı kaybetmektir. Bizlere hayvan, kadın ve erkek fark etmeksizin verilen en büyük armağandır yaşamak ve kimse tarafından elimizden alınamaz, alınmamalıdır...
HAKLARIN EN BİRİNCİSİ YAŞAMAK HAKKIDIR. 1930
Mustafa Kemal ATATÜRK İnstagram: BiCeruVar
----------------------------------------------------------------- Dumur olmuş yüzü kimde olsa tanırdı kadın. O anki şok durumunu gözden kaçırmaz fark ederlerdi. Bu yüzden belki de Pera ve Nida göz göze geldiğinde kadın ne kadar sevdiği adama kıyamıyor olsa da tebessüm etti. Nida'nın bunu üzmekten çok silkelemek için yaptığını o gizli saklı gözlerindeki gülümsemeden anlıyordu. Dağhan bunu fark edecek kadar sakin değildi fakat bu kısa çaplı şokun ona yetmesini umut ediyorlardı. Son dönemlerde içine kapanmış, sürekli düşünen, artık paranoyak şekilde karısını ve iki kızını izleyen fakat onu bile odaklanarak yapamayan Dağhan'ın hayata dönmesi gerekiyordu. 'Ne! Kimin nesi herif? Devrim ne olacak?' 'Olayların gidişatından sadece buna mı takıldın!' Nida resmen sinirden köpürürken kaşlarını çattığında Dağhan göz ucuyla Pera'ya baksa da onun aslında tüm bu şeylerden haberdar olduğunu fark etmişti. Kendisi nasıl uzak kalmıştı o noktaya anlam veremiyordu. 'Arkadaşlarım işten daha önemli Nida. Ne Küba'lı damadı?' 'Arkadaşının yanında Ege varken kafayı yiyip yemediğini neden sormadın o halde Dağhan bey.' 'Dur bir dakika, Devrim senin yanındayken mi tanıştın bir herifle sen? Onun da haberi var yani bundan?' adamın iyice karışan kafasıyla beraber zilin sesi duyulduğunda kısa süre içerisinde yanlarına yaklaşan Devrim'le göz göze geldiler. 'Küba'lı adam falan diyor bu, evleneceğim haftaya diyor.' Derdini bir nebze anlayacak Devrim'e yönelip Nida'yı işaret ettiğinde onun gözleri masadaki dört bedende usulca dolaşmıştı. 'Benden duymuş olma ama sana biraz arayıp sormadığın ve telefonlarına cevap vermediğin için sinirli, söylediklerini ciddiye almamanı öneririm.' Devrim ellerini havalandırıp top benden çıktı dercesine omuz silktiğinde Dağhan çatık kaşlarla Nida'nın kendini umursamayan halini süzdü. 'Ayrıca bir hafta sonra evlenemez.' Bakışları tekrar Devrim'e döndüğünde adamın iç cebiyle savaşı sonrasında ortaya çıkarıp kahvaltı masasına bıraktığı bordo şeye takıldı gözleri ki kendisi cümle kurmadan deftere işaret parmağını basan adam gülümseyerek kendine odaklandı, 'Çünkü zatıalileri benimle evli o tarihte.' Son beş dakikadır durağanlığa girmiş Dağhan dikkatle masadaki evlilik cüzdanı, Devrim ve Nida'ya bakıyordu. Üçü arasında adeta mekik dokuyan elaları sertçe yutkunduğunda Pera'ya dönebildi. 'Benimle evli mi dedi o?' 'Sanırım dedi. Evlendiniz mi?' Pera'nın yüzündeki ifadeden anladığı kadarıyla bu detaydan karısının da haberi yoktu. Ki fark ettiği bir gerçekte bu evlilikten Nida ve Devrim dışında kimsenin haberinin olmayışıydı. 'Dün bu saatlerde.' Açıklamayı tamamen Devrim'e bırakmış Nida şaşkınlıkla bakan Deva'ya göz kırptığında gülümseyerek kollarını göğsünde birleştirip arkasına yaslandı. 'Süreyya amca?' 'Haberi yok henüz. Kimsenin haberi yok, sizden başka.' 'Senin de haberin yok aslında Dağhan. Çünkü telefonları açmadığın gibi bu anı da hafızandan silebilirsin, o potansiyelin var.' Dudaklarını itiraz etmek için aralasa da Nida anında elini havaya kaldırıp durmasını sağladı. 'Hiçbir şey söyleme. Yer yerinden yıkılıyor, sen ve Pamir farkında değilsiniz. Sizin yerinize eşlerinizle ortalığı toparlamaya çalışıyoruz. Ne işiniz var, ne yapıyorsunuz bilmem ama eğer ki Pera ve Elfe olmasaydı şirket şuan altı tane dava ile uğraşıyor olacaktı.' Dağhan'ın gözleri duyduklarıyla şaşkınlıkla Pera'ya döndüğünde onun yarım gülümsemeyle omuz silktiğini fark etti. 'Ne davası?' 'Son zamanlarda yavaşlayan işlerin davası. Yetişemedim tamam mı. Siz yokken anlamaya ve kurtarmaya çalıştım ama beceremedim. Bende kızlardan yardım istedim. Elfe işleri organize etti, Pera ise evde çocuğuyla uğraşırken firmalarla görüşüp onları ikna etti. Bende gidip yeni müşteriler kazandım. Çocuk gibisiniz, üstelik sen, sen asla böyle değildin.' 'Her gün şirketteydim, neden bunlardan haberim olmadı?' 'Çünkü lanet olası telefonun susmadı. Bedenen orada bulunman orada olduğun anlamına gelmiyor.' 'Peki siz, ikiniz, nasıl evlendiniz?' 'Şili'de bir anda karar verdik, Devrim'i sürükleyip konsolosluğa götürdüm ve evlendik. Yaptığınız o işten öyle sıkıldım ki, artık bunu anlayışla karşılamak istemiyorum. Öldürmek mi istiyorlar? Yapsınlar Dağhan. Çünkü arkadaşım, sevdiğim adam, sürekli hayatımızı korumaktan yüzümüze dahi bakamıyorlar.' 'Kimse kimseye bir şey yapamaz Nida.' 'Ama siz yapıyorsunuz. Rahat rahat hakkın rahmetine kavuşmamıza bile müsaade etmiyorsunuz, yetmiyor yüzümüze bakacak zaman bulamıyorsunuz. Bir haftadır Türkiye'de değilim haberin yok! Daha nasıl anlatayım ben içinde olduğumuz durumu?' 'Özür dilerim fakat elimden gelenin en iyisi bu.' Dağhan'ın da sitemkar sesi duyulduğunda Nida başını sağa sola salladı anında. 'Korumaya çalıştığını biliyorum, bunu anlıyorum, fakat korumaya çalıştığınız kişilerin nerede olduğunu bile bilmiyorsunuz. Evi izlerken karının çalıştığını bile göremedin.' 'Bu beni üzmüyor mu sanıyorsun? Veya Devrim'i?' 'Üzdüğünü biliyorum ama bunun için bir şey yapmadığınızı da biliyorum. Savaşlarınız ve düşmanlarınız uzak kalışınız kadar yaralamıyor. Sana söylediklerim kendim için değil, bunları kendim için Devrim'e söyledim zaten. Umarım anlamıştır. Ve şimdi sana da söylüyorum, Pera için. Ben senin sadece hissedarın değilim, dostunum Dağhan. Dost acı söyler.' Nida gülümseyerek Deva'nın yanağını öpüp ayağa kalktı. 'Karının yanındayken bu kadar ondan uzak olman iyi değil, kendini toparla.' Rüzgar nasıl esip geçerse Nida'da tıpkı onun gibi davrandığından Dağhan'ın gözleri sadece gittiğinde arkasında kalan boşlukta takılıydı. 'Bu kez haklı bir çıkıştı, ben kabul edip toparlamaya çalışıyorum.' Diyen Devrim'le hareleri usulca onu bulsa da onun hafifçe omuzunu kaldırıp indirmesiyle ortamı terk etmesi bir oldu. Dumur olmuş halde kahvaltı masasında gezdirdi bu kez gözlerini ve ardından Pera'ya çevirdi. Onun bu konuda tek kelime etmeyişini düşündü. Bazen yataktan çıkıp gittiği, bazen sabahlara kadar çocukların yanında plan yaptığı, hatta evdeyken bile belli başlı koruma planları için telefonu elinden düşürmediği zamanları... Pera hiçbirinde ağzını açıp itiraz nidası koparmamıştı. Küsmemiş, darılmamıştı. Dağhan elinden geldiğince yanında olma çabasına girmişti fakat Nida'nın dediği gibi tamamen var olarak mıydı işte ortası muallakta kalıyordu. Yüzüne tokat gibi çarpan gerçekler Nida sayesinde fark ettikleriydi aslında. 'Sonuna kadar haklı.' Fısıldayışıyla bakışlarını bir an Pera'dan çekmediğinde Pera anında masanın üzerindeki elini yakalamıştı ki başını sağa sola sallayıp dudaklarını ıslattı. 'Nida sonuna kadar haklı. Bu kadar varken bir o kadar da yoktum ve sen bir kez kızmadın.' 'Sen bizim için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordun.' Pera'nın hala kendini savunmaya çalışmasıyla gülümseyerek dudaklarını tekrar ıslattı. 'Sadece korumaya çalışıyordum. Nida ilk kez bencilce konuştu ve tam olarak yeriyle zamanı doğruydu.' Başını hafifçe geriye atıp derin bir soluk aldığı gibi oturduğu sandalyeyi geriye itip ayağa kalktı. Parmaklarını sıkıca tutan elin üzerine dudaklarını bastırdığında şaşkınca kalan Pera'yı ve Deva'yı bırakıp adımlarını dışarı yönlendirdi. Pera'nın ardından ne olduğunu veya ne yaptığını anlamaya çalıştığı gün gibi ortadaydı üstelik. Kapı açılıp kapanma sesi bir süre olan sessizlik ve ardından tekrar kapının açılıp kapanmasıyla Dağhan'ın seslenişi. 'Fındık.' 'Geliyorum!' Deva anında sandalyesinden inerken Dağhan yanlarına yaklaşıp ufaklığı kucağına alarak gülümsedi. 'Yukarı çıkıyorsun, o pembe valizi açıyorsun ve içine birkaç kıyafetini atıyorsun.' 'Okula gitmek zaten kötü, birde orada mı kalacağım?' 'Orada kalmayacaksın, sen dediğimi yap.' Göz kırpıp kızı öperek yere basmasını sağladığında Deva kararsız kalsa da basamaklara yöneldiğinde Dağhan bu kez Pera'ya yaklaşıp elini tuttu. 'Kendimize vakit ayırıyoruz.' 'Nasıl? Ne oluyor Dağhan.' 'Rica etsem kendine çanta hazırlarken benim içinde birkaç parça alır mısın?' 'Nereye gidiyoruz?' 'Sıcak bir yere.' Açıklaması yeterli gelmese de dudaklarının üzerini kapattığında olay örgüsünün ipinin ucunu kaçırmıştı Pera. Nida'nın gelip bir anda aklındakileri söylemesinden sonra Dağhan'ın bu tavrına akıl sır erdiremiyordu. Dahası Nida'nın bir anda çıkış yapmış olmasına da akıl sır erdiremiyordu. Nedense bu ara olayların hızlı gidişatına sadece çocuklar ve iş dahil olduğunda adapte kalabilir potansiyeli vardı. Oturduğu sandalyeden şaşkınca bakmaya devam ederken Dağhan bir kez daha dudaklarına derin bir öpücük bıraktı. 'Hadi sevgilim.' 'Ne kadar kalacağız, ne zaman döneceğiz, işler ne olacak, nereye gittiğimizi bilmiyorum, yanımıza ne alalım?' sandalyeden kalkarken büyümüş gözlerle konuşmaya başladığında arkasına geçip beline iki elini yerleştiren adam çoktan basamaklara doğru ilerlemesini sağladı. 'Meva ve Deva için aciliyeti olan şeyleri al, bizim için de her ihtimale karşı ikişer tişört falan, çok önemi yok. Gerisini gittiğimiz yerden hallederiz.' 'Dağhan, kimseye haber vermedik?' ilk basamağa adımı atınca belindeki ellerin yönlendirmesinden kurtulmuştu ki bakışları tekrar ela hareleri buldu. Dağhan'ın plansız bir hayat sürme ihtimali Pera'ya göre içi timsah dolu bir hendeğe atlaması kadar akıllıca olurdu. 'Geriye kalan her şey bende.' Derken başını destek verircesine sallamıştı da. Pera bu duruma ne kadar adapte olabilirdi emin değildi fakat harekete geçmesinin, en azından dış kapıya kararlıca yürüyen Dağhan'dan sonra, gerekliliğini de anlıyordu. Dağhan'ın aktardığı bilgi azlığı nedeniyle gerçekten de bir sırt çantası ve iki bebek çantasıyla beraber odadan çıktığında önündeki dizili üç valize gözlerini kısarak baktı. Elindeki parçaları merdivenlerin başına bırakırken Deva'nın odasına yönlenmek üzereydi ki boyundan biraz kısa başka bir valizi iteklemesiyle kaşlarını havalandırdı. 'Deva?' 'Annecim.' Ufaklık sonunda valizi diğerlerinin yanına getirmişti ki gülümsemesini göstererek bakmaya başladığında Pera emin olmak adına bir kez daha baktı valizlere. 'Taşınmıyoruz farkındasın değil mi? Bunların hepsi umarım senin değildir.' 'Hepsi benim ve inan bana açıklaması var anne.' Ellerini arkasında birleştirip gülerek sallanmaya başladığında Pera göz hizasına gelebilmek adına yere çöküp dikkatle süzdü kızının boncuk tanelerini. Şu şirin bakışlarla herkesi ikna edebilirdi ama dört tane valiz sekiz yaşında bir çocuk için fazlaca abartılıyken olmazdı. Kızı kendine benziyor olabilirdi fakat huyu açık ara Elfe'yi andırıyordu. 'Tatlım...' kollarından nazikçe tutup kendine çektiğinde hala bakışlarındaki parlamalar yerini koruyordu. 'Bunlar çok fazla, açıklaması olsa da fazla.' 'Değil. Bak şimdi-' derken ellerinin kıskacından kurtulup önce lila ufak valizin üzerine ince parmaklarını yerleştirdi, 'Bunun içinde kıyafetlerim var.' Pera dudaklarını aralayacak olsa da bu kez kırmızı valize elini uzattı Deva parmaklarının uçları ona değerken bir arkasındaki turuncu olanı da işaret parmağıyla gösterdi, 'Bunlarda ise oyuncaklar. Ama hem benim hem mercimeğin oyuncakları. O yüzden iki tane.' Kadın yine dudaklarını aralasa da Deva valizlerin çevresinden dolaşıp en küçük olan beyaz valize elini yerleştirdi, 'Bunda da ayakkabılarım.' Kendine göre makul açıklamalar olsa da Pera bu işin içinden de Elfe'nin benzerliği çıkacağını düşünerek olduğu yere oturup bağdaş kurduğu gibi beyaz valizi çekip açtı. İçindeki sandaletler kadar botlar da varken şaşkınca gözlerini okyanus bakışlara çevirdiğinde derin bir nefes alma ihtiyacı hisseti. 'Hem bot, hem sandalet, sence çok mu mantıklı?' 'Babam nereye gideceğimizi söylemedi.' Omuz silkmesiyle Pera açık olan valizi diğer tarafa sürükleyip bu kez kıyafetlerinin olduğunu söylediği lila olanı kendisine çekti. Zemine yatırıp onun da fermuarını açtığında burada da bir mevsim çatışması olduğu gerçeğini göz ardı edemezdi. 'Bebeğim, sıcak bir yere gideceğiz, bu kalın olanları çıkaralım.' 'Ya hava durumu değişirse?' 'Sanırım kar fırtınası yaşayacağımız kadar değişmez...' kar montunu havalandırıp işaret ettiğinde merdivenlerden gelen ayak sesleriyle ikisinin de gözleri Dağhan'ı buldu. O ise karısı ve kızının koridorun ortasında açık valizlerle ne yaptıklarını anlamak istercesine bakıyordu. Göğsüne yasladığı Meva'nın uyku mahmurluğundaki halinin huzursuzluğu yüzünden çıkardığı sesleri sakinleştirmek adına sırtını okşayıp Pera'nın elindeki kar montuna baktığında gözleri usulca sırıtan Deva'ya döndü. 'Oğlan dayıya, kız halaya derler ya, acaba dayı söz konusu olmadığı için bizim kız teyzesine mi çekmeye karar verdi? Gerçi Irmak'ın bu konuda nasıl olduğunu bilmiyorum ama çok Elfe'lik bir hareket gibi geldi bana.' 'Gördüğümde benimde aklıma ilk Elfe geldi sevgilim.' Pera buruşturduğu yüzüne rağmen kaşla göz arasında Dağhan'a Deva'yı işaret ettiğinde adam kahkahasını gizlemek adına dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. 'Fındık, annen sana çanta hazırlarken, biz biraz bahçede sallanalım mı?' 'Oyuncaklarım gelecek mi bizimle?' sorusu yüzünden Pera ve Dağhan tekrar göz göze gelince kadın başını sağa sola sallamıştı ki adam derin bir nefes aldı. 'Maalesef onlar burada kalmalı.' 'Bay Snowball bizimle gelsin o zaman?' kapının yanında resmen vicdan azabı çekmelerini ister gibi boynu bükük duran beyaz tavşanı işaret ettiğinde Dağhan bu kez Pera'ya bile bakmamıştı. Bir adama hem kızı hem de onun boynu bükük tavşanı vicdan yaptırmaya karar verirse kazananın kim olacağı hakkında tartışmaya bile girilmezdi. 'Sadece bay Snowball.' Dediğinde Deva hevesle başını sallayıp tavşanı aldığı gibi merdivenlere yöneldi. Dağhan'da Pera'dan fırça yememek adına ufaklığı takip etmeye karar verdiğinde merdivenleri çıkan Deniz'e bir kez daha minnettar kalabilirdi. En azından kadın ortadaki valizleri yok edip Pera'nın tansiyonunun biraz daha düşmesini sağlardı. Koltuklara yerleştikten yirmi dakika sonra harekete geçen uçakla beraber Dağhan vakitlerini en iyi şekilde geçirebilmek adına son kalan ve aciliyeti olan birkaç evrağa gömülmüş, Deva ufak uçak penceresinden dışarıyı büyük zevk alarak izlemeye başlamış, huzursuz olabileceğini düşündükleri Meva hızlıca uykuya dalmış, Pera ise fırsat bu fırsat diyerek her ihtimale karşı yokluğunda şirkette kullanılabilecek iki haftalık bir acil durup programı hazırlamıştı. Dağhan onay verdiği son evrakla beraber elindeki tableti kilitlediğinde bakışları önce uyumuş Deva'ya ardından hala programa odaklı Pera'ya döndü. 'Felaket senaryosu kurtarma planın ne alemde?' koltuğun kolundaki parmakları yakalayıp okşadığında Pera gülümseyerek kendine döndü. 'Unuttuğum bir kaos kaldı mı diye düşünüyorum. Sanki... Eksik bir şey var gibi.' Burnunu buruşturduğunda Dağhan tableti alıp ekrandaki birer birer listelenmiş ve nasıl önlem alınacağı veya düzeltileceğini yazdığı problemlere bakmıştı. 'Nida'nın evliliği, Pamir'in düğün hazırlıkları, firmaların maddelerde problem çıkarma olasılıkları, olası bir firma ile çıkabilecek anlaşma bozulması, olası bir firma ile tartışma çıkması, son sözleşmelerin haberleri yüzünden basın baskısı, bir anda ortadan kaybolmamıza dair çıkacak asparagaslara istinaden basın açıklaması, bireysel basın görüşme ve röportajları... Gökhan'ın firmalar ile görüşürken ne konuşacağını mı yazdın sahiden? Üstelik cümle cümle?' gözlerini büyütüp Pera'ya baktığında o hafifçe omuz silkip tebessüm etti. 'Asla söylememesi gerekenleri de yazdım.' Word dosyasını işaret ettiğinde Dağhan anında üzerine basıp açılmasını sağlamıştı ki gördüğünden emin olabilmek adına gözlerini kapatıp açtı. 'Gerçekten merhaba dedikten sonra kendini nasıl tanıtacağını kelime kelime yazman Gökhan'a haksızlık değil mi sence?' 'Değil çünkü Gökhan firmalarla iletişime geçtiğinde panik yapıyor.' 'Ne kadar panik yapabilir ki?' 'Telefonum meşgul olduğunda gelen yeni çağrı Gökhan'da olan hatta aktarılıyor ve bir defa şirketin üçüncü katından bizim olduğumuz kata kadar koştu. Üstelik arama düşmeden yetişti. Elleri titriyordu.' 'Peki Gökhan neden hala bizimle çalışıyor?' 'Çünkü ben bu kadar panik yapan bir adamın işi hakkında ilerde çok nitelikli olacağını düşünüyorum.' Omuz silktiğinde Dağhan derin bir nefes almıştı ki Pera dosyayı kapatıp tekrar plana geldi, 'Var mı bir eksik?' 'Büyük bir eksik var.' Derken başını da salladığında kadının dikkatle maddelere bakmasına gülümsedi. 'Deha faktörünü unutmuşsun.' 'Nasıl?' 'Yani Deha'nın yine bir bar çıkışı kaosa yürüyorum, korkmuyorum adlı çalışması durumunda nasıl yol izleyeceklerini yazmamışsın.' 'O ihtimal yok ki.' 'Deha'dan bahsediyoruz sevgilim.' Kaşları havalanmış, kararlı şekilde konuşuyor olsa da Pera gülümsemesini büyüttü. 'Artık Deha'dan bahsetmiyoruz Dağhan. Artık aşık Deha'dan bahsediyoruz.' 'Deha'nın aşık olma ihtimali, siyahın tek kat beyazla kapanması kadar imkansız.' Dalga geçse de Pera'nın gözlerine baktığında onun ciddi misin dercesine olan haliyle dikkat kesildi. Kardeşi aşık olmuştu ve Dağhan bunu fark etmemiş miydi yani? İmkansızdı bu. Deha'nın birine aşık olması pek mümkün değildi, hatta hiç mümkün değildi. Üstelik Pera bunu bilirken kendisi nasıl bilmezdi ki? Gerçi karısından, bir kadından pay biçiyordu Dağhan. Kendisinin bilmediği daha neler neler vardı Pera'da Allah bilirdi. 'Kime aşık oldu? Ben neden yakalayamadım?' 'Aslında yakaladın ama konduramadın kardeşine sanırım.' Aldığı cevapla bu kez Pera'nın tabletinin de kilit tuşuna basıp önündeki masaya bıraktı. Dikkatle kadını süzerken Pera derin bir nefes alıp omuzuna dudaklarını bastırmıştı. 'Liya, Dağhan... Deha Liya'ya aşık oldu, daha doğrusu önceden olmuş.' 'Sana gelip Liya'ya aşık olduğunu söyledi ve sen inandın mı buna güzelim? Yapma ama... Çok zeki bir kadınsın sen.' 'Söylemedi. Söylemediği için aşık olduğunu biliyorum zaten. İnkar ediyor.' 'Olmadığı için ola-' Pera anında başını sağa sola sallarken cümlesi de havada asılı kalmıştı. Nedenini anlamak adına kaşlarını çattığında Pera az önce öptüğü omuzuna şakağını yaslayıp derin bir nefes alarak hala sıkıca tuttuğu elini okşadığını fark etti. 'Deha, Liya'ya senin bana baktığın gibi bakıyor.' Kaşları daha çok çatılsa da Pera'nın söylemek istediğini bir miktar anlamıştı. Dağhan kendi içinde bakarken fırtınalar koptuğunu biliyordu fakat bunu bire bir Pera'nın gördüğünü bilmiyordu. Mesela Dağhan yanında duran kadına, elini tutarken bile özlem duyuyordu ve bu özlemi belki de Arapça'da olan iki özlem türünün sadece birisiyle açıklayabilirdi. İştiyak, asla ama asla Dağhan'a göre değildi iştiyak eğer ki söz konusu Pera ise. Fakat tehassür, tam olarak Pera'ya duysun diye adı konulmuş bir özlem türüydü. İçini çekerek, kalbi yanarak, büyük bir hasretle her an arayıp yanındayken bile yolunu gözleyerek... Kadının saçları arasına derin bir öpücük bırakıp şakağını başına yasladığında iç çekti Dağhan. Hatta öyle bir iç çekti ki tek kelime etmese de içinden geçen tüm dizeleri anlayabilirdi Pera. Ancak gözlerini uyuyan iki kızında gezdirirken dudaklarını ıslattı. 'Parmakların parmaklarıma kenetliyken veya başın tam göğsümün üzerindeyken seni özleyebiliyorum.' Teniyle birlemiş gibi olan ince uzun parmaklar sıkılaştığında gülümsemesi genişledi ve devam etti, 'Mesela Farsça'da seni özledim diyemezmişsin tam olarak, onun yerine, Delem, Berat teng şode, denirmiş. Gönlüm senin için sıkıştı demekle aynı kapıya çıkarmış. Seni gördüğümden beri hangi dilde özleyeceğime karar veremedim ben. O yüzden...' başını kaldırıp dudaklarını ıslattığında Pera'da doğrulup kara bir kuyu gibi bakan gözlerini kendine çevirdi, 'Benim sana baktığım gibi kimse kimseye bakamaz Pera.' Kadının tebessümüyle kıvrılan dudaklarına usul bir öpücük bıraktığında şakağına dökülen saç tellerini okşayıp kulağının arkasına çekti. 'Dağhan...' gülümsemesi hiç bozulmadan mırıldandığında derin bir nefes almaktan da kaçınmadı. 'Efendim güzelim?' 'Eğer sen bir hata olsaydın ve ben bunu en başında bilseydim-' parmaklarını yükseltip adamın sakalları arasına yerleştirdiğinde dudaklarını ıslatıp devam etti, 'Bile bile yine seni severdim.' 'Keşke çok daha doğru olsaydım.' Pera'nın anlattıkları ile Dağhan'ın kurduğu cümlede içine bir kor gibi düşürdükleri arasında koca bir uçurum vardı. Olabilirdi, daha fazlası da olabilirdi fakat adamın görmesi gereken tek şey Pera'nın mutlu ve huzurlu şekilde yaşamasıydı. Bu her durum ve şartta aynı kalmak zorundaydı. Değişmeyecek adama göre en güzel gerçek bu olabilirdi. Pera'nın gülümsemesi... İçten ve tüm kalbiyle gözlerinin içinden kalbinin derinliklerine kadar gülümseyebilmesi için gerekirse tüm maddi ve manevi varlığını serebilirdi. Çünkü biliyordu Dağhan. Eğer Pera gülerse, Deva'da gülerdi, Meva'da gülerdi. Bir çocuğun en güzel destek alıp güleceği yerdi anneleri. Bir kız çocuğu da ilk başta annesiyle gülerdi. Bütün bunları illa ki yaşaması şart değildi, ne zaman kızlarına ve Pera'ya baksa hissediyordu Dağhan. Ne zaman başını çevirip annesine ve Irmak'a denk gelse bire bir tüm insanın tüm iç dünyası nasıl aydınlanır izliyordu. 'Evet güzelim, sıcak...' omuzuna başını yaslayıp mızmızlanan kızının sırtını okşayarak uçağın basamaklarını bir bir indiğinde bakışları da güneş gözlüğüne rağmen yüzü buruşmuş Deva'yla çakıştı. Alelade uykudan sonra bir de bu sıcağın içerisinde kendisini bulması haliyle onu da bunaltmıştı. Büyük avucuyla Meva'nın sırtına tam destek verip Deva'nın da ufak parmaklarını yakaladığında bakışları bu kez kızının diğer tarafında olan Pera'ya döndü. Kaç zamandır o ayrılmayan, bir türlü fırsat bulunmayan vakit bir anda var edilebiliyordu belli ki. Bir adam, istediği zaman her şeye sırt dönebiliyordu... İlerledikleri pistten sonra havaalanının VIP kapısından da geçip onları takip eden Yuri'nin evrakları göstermesini beklemeye başladığında derin soluğunu ciğerlerine doldurdu. Kendilerine yaklaşmaya başlayan Yuri'yle Deva'nın parmaklarını bırakıp gözlüğünü tepesine çıkardığında adam elindeki çantayı uzattı. 'Araba bekliyor, ev de hazır çalışanlarıyla beraber. Hastanelik bir durum olmadığı sürece bende aramayacağım ama ne olur ne olmaz, tek kullanımlık telefon aktif. Doktor, her ihtimale karşın avukat, konsoloslukla ilişkili bir elemanda hazırda bekliyor. Bir durum olursa eğer uğraşmanıza gerek yok, araman yeterli. Fazla uzağınızda olmayacağım zaten abi.' Açıklamasını yaptığında Dağhan tek kaşını kaldırarak uzattığı evrak çantasını alıp dikkatle Yuri'yi süzdü. 'Avukat insana avukat hazırlamış olman...' derken iç çektiğinde Yuri hafif bir tebessümle omuz silkti. 'Görev yok, tamamen tatil. İstediğin gibi.' Dağhan başını usulca sallarken elini hafifçe havalandırıp selam verdikten sonra Pera'ya göz kırptı. Hayatı boyunca bu kadar iletişimden uzak zamanı olmamıştı, hatta öyle ki telefonunu bile adam akıllı kapattığı zaman dilimi belki de maksimum bir saat iken şimdi tüm bağlantıyı tek kullanımlık bir cihazdan ibaret tutacaktı. Elbette gerekli tüm güvenlik önlemlerini almıştı ancak ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar kendisine ulaşmak isteyenin ciddi anlamda hastanelik olması gerekiyordu. Şu dakika itibariyle Brezilya'nın tüm tadını tuzunu sevdiği kadın ve iki kızıyla geçirme yanlısı olarak havaalanında ilerlemeye başladığında hazırda bekleyen arabaya yerleşmeleri de pek vakitlerini almadı. Gidecekleri noktayı söyledikten sonra Meva'yı çocuk koltuğuna yatırıp kemerini sabitlediğinde derin bir nefes daha aldı. Pera ile tanıştıklarından beri yapabildikleri tek farklılık New York'a gitmek olmuştu. Onda da Deha'nın bire bir ayak diretmesi etkiliydi. Fakat şimdi belki de iki çocukla zorlanacakları bir tatil planlamıştı. Karnavallar şehri olan Rio De Janeiro'ya gelmek çoğu insana aklını mı kaçırdın sen paniği yaşatacak olsa da uzun yolculuğa ve şimdiden hareketli anlara eşlik eden iki ufaklıkta da negatif belirtiler yoktu. 'Rio'ya iki çocuğumuzla geldik, farkındasın umarım?' Pera Deva'da olan gözlerini Dağhan'a yönlendirerek mırıldandığında adam anında omuz silkti. Deniz, kum, güneş üçlüsünün tadını da, kültürel faaliyetleri de, romantizmini de burada yaşayabilirdi. Gerçi yanında Pera varsa her yerde ve konumda yapardı Dağhan bunu. 'Sizinle her gün karnaval havası olduğu için pek etkileyeceğini zannetmiyorum.' Derken Pera'nın yanağına elini yerleştirip hafifçe kendine çekip dudaklarının üzerini örttüğünde alnını da kadının alnına yaslamaktan kaçınmadı geri çekilmeden önce. 'Bunu yapmamıza gerek olmadığını biliyorsun Dağhan.' 'Hayır güzelim.' Kaşlarını havalandırıp başını sağa sola sallayarak geri çekilirken devam etti, 'Aksine her ay bunu yapmamız gerektiğini biliyorum.' 'Seni seviyorum.' Pera'nın yüzündeki ufacık tebessümle kendi dudakları da kıvrıldığında kadının yüzünü hafifçe okşayıp dudaklarını ıslattı. 'Você é minha alma... (Sen benim ruhumsun...)' dediğinde Pera'nın kendinden kaçan gözleriyle bir an bakışlarını kadından çekmemişti. İnsanın bazen tüm hayat dengesi değişirdi. Bu kimi zaman acı ve iç kavurucu bir olayla, kimi zamanda nefes kesecek kadar güzel bir mutlulukla olurdu. Dağhan her iki durumu da tam yanında oturan kadın sayesinde yaşamıştı. Bir kere söylediği evet, kalbine bin kez evet dedirtmişti. Şimdi birisi zaman hırsızlığı yapacak olsa tek istediği ailesiyle olan anların kalması olurdu. Dağhan ufacık bir çocukken olmayan ailesini koca bir adam olduğunda sevdiği kadınla kurmayı başarmış insanlardandı. Tam da bu vakitlerde sıkıca sarılması gerektiğini bilerek hareket edecekti. Yavaşlamaya başlayan arabayla bakışlarını Pera'dan dışarıya yönlendirdiğinde uzun zamandır adım atmadığı evde gezdirdi gözlerini. Bir insanın tüm düzeni kalbine bağlı olabilir miydi? İşte Dağhan'ın ki tam olarak öyleydi. Yıllar önce kenarda köşede durması adına yatırım yaptığı her şey için Pera hayatına girdiğinde düzenleme getirmişti. Bu kadar hızlı ve çıkmazlarda zamanlar yaşayacaklarını bilmeden gideriz diye düşünmüş ama yıllardır ayak basmamıştı. Dışarıdan bakıldığı zaman bire bir buraya ait bir insanın yaşayacağı kadar renkli fakat içine adım dahi atılmamış olan yere kalmak için ilk kez girecekti. Dış cephesi kendini gösteren bir turuncuyla boyanmış, yanındaki evlerle bitişik, ufak tefek duran, büyük mavi pencereli evin önünde duran arabayla indiğinde Yuri'nin verdiği çantadan anahtarı bularak Pera'ya uzattı. Meva'nın uyuduğu puseti alarak kadının inmesini bekledikten sonra gözleri parlayarak bakan Deva'ya da elini uzattığında ufaklığın gülümseyerek tutup inmesi bir olmuştu. Pera anahtarı yuvasına yerleştirdikten sonra bakışlarını Dağhan'a çevirdiğinde onun hafif bir tebessümle kendini izlemesine gülümseyerek çevirdi kilidi. Araladığı kapısı sonuna kadar açılması için ittiğinde yüzüne çarpan serinlikle yanından resmen sıyrılırcasına geçip içeri dalan kızına gülmekten alı koyamadı kendini. İçeri bir adım attığında kapanan kapı sayesinde Dağhan'ın da hemen yanı başına geldiğini fark etti. 'Bu oda benim olsun!' Deva'nın derinden gelen neşeli çığlığıyla beraber ikisi de gülmeye başladığında Dağhan kolunu anında beline sarıp kendine çekerek omuzuna dudaklarını bastırdı. 'İstediği odayı verecek miyiz? Manzarası güzelse kızımla kapışabilirim...' Pera'nın dalga geçen haliyle beraber Dağhan gülüşünü büyüttükten sonra kadının saçlarının arasına derin bir öpücük bıraktı. 'İstediği oda onun olsun, bu ailenin benim olmasının manzarası paha biçilemez.' Ela bakışlarından cümlesini tamamen içten gelerek kurduğu o kadar belli oluyordu ki Pera'da kolunu beline dolayarak parmak uçlarında yükselip dudaklarının üzerini kapattı. Biraz dinlenmenin ardından yemekten sonra kendilerini dışarı attıklarında etrafın gerçekten de karnaval havasında olduklarını fark etmişlerdi. Durmaksızın iki yanlarındaki evlerden yükselen müzik sesleri, insanların neşeli kahkahaları, hatta o karman çorman müzik sesine aldırış etmeden kulaklarına değen ritim ne ise ona göre dans edenler arasından geçerken akıllarında ufacık bir soru işareti yoktu. İstanbul'da bıraktıkları ve işlemeye devam eden iş, aile, arkadaşlar konusunda kısa bir es vermiş olmaktan memnun halde buldukları derme çatma sayılabilecek kafeye yerleştiklerinde sipariş ettikleri de gelmişti. 'Buradaki insanlar neden sürekli dans ediyorlar?' Deva'nın merakla hem etrafa bakıp hem de cevap istercesine kendilerine de odaklanmasıyla Dağhan gülümsemesini genişletti. 'Nerede olduğumuzla başlayalım mı?' kollarını masaya yaslayarak konuştuğunda Deva anında başını sallayıp tüm dikkatini Dağhan'a odakladı. 'Brezilya'nın ikinci en büyük şehrinde, Rio'dayız. Buranın en meşhur şeyi karnavallarıdır.' 'Sanırım internette görmüştüm. Rengarenkti, bir sürü renk vardı.' Kaşlarını havalandırdığında usulca başını salladı Dağhan. 'Aynen öyle, bir sürü rengin olduğu eğlenceleri vardır, futbolu çok severler, bir de sambayı.' 'Dans olan mı?' heyecanla gözlerini büyüttüğünde usulca başını sallamıştı ki Deva çevrede gözlerini gezdirip tekrar odaklandı kendisine, 'Peki sen biliyor musun sambayı?' 'Bilmiyorum maalesef...' Deva'nın omuzları aldığı cevaptan memnuniyetsizce düştüğünde daha çok yükselen müzik sesiyle Dağhan Pera'ya göz kırpıp anında kızı oturduğu sandalyeden kollarına çekerek ayağa kalktı. 'Fakat bu seninle dans edemeyeceğim anlamına gelmiyor.' Yere basmasını sağlayıp ellerini yakaladığında hareket eden adımları Deva'nın da kendisine eşlik etmesi ve kahkahalarının yankılanmasına yetmişte artmıştı bile. Yanlarına yaklaştıklar bir grup dans eden insanla beraber Deva içlerine daldığında Dağhan gülerek sandalyesine tekrar yerleşti. Deva'nın her kalabalığa ve her insana uyum sağlayacağını biliyordu Dağhan, hatta bundan emindi. Üstelik belki de doğduğundan beri kafesteyken böylesine sosyal olması en az Deva kadar kendini de heyecanlandırıyordu. Şimdiye kadar sağlayamadığı o geniş ve sosyal alanı burada yaşamasını sağlayıp, uzaktan nasıl da eğlendiğini inceleyebilirdi. Meva henüz dünyaya gelmeden onu baba yapmış o fındık ne olursa olsun, Dağhan'ın yaşayamadığı kadar güzel bir çocukluk yaşayacaktı. Öyle ki bir anından pişman olmadan, her hatırladığında yüzünde gülücükler açtıran bir çocukluk olacaktı bu. Fakat çok zaman geçmeden bütün sosyalliğine rağmen ne kendinden ne de annesinden uzak kalamayan Deva aynı kahkahalarına devam ederek elinden tuttuğu genç bir kadınla yanlarına yaklaşmıştı. 'Baba! Bu abla bana bir şey diyor!' Dağhan'da Pera'da şaşkınca ufacık boyuna bakmadan kadını sürükleyişine baktığında gülmeye başlamışlardı ki Dağhan derin bir nefes alıp kadına döndü. 'Kusura bakmayın, ne söylediğinizi merak etmiş.' Yüksek sese rağmen Portekizce bağırarak konuştuğunda kadın koca bir kahkaha patlatmıştı. 'Çok güzel olduğunu söyledim!' 'Teşekkürler.' Başını salladığında bakışları hala merak eden Deva'ya döndü. 'Çok güzel olduğunu söylemek istemiş sadece.' 'Nasıl teşekkür edeceğim?' 'Obrigada, diyebilirsin mesela.' 'Obrigada!' kadının hala tuttuğu elini bırakıp büyük bir gülümsemeyle konuştuğunda ondan yine bir kahkaha kopmuş ve baş selamıyla yanlarından uzaklaşmıştı. Biten kahveleri ve Deva'nın aşırı sosyalleşmesinin bir nebze de olsa yavaşlamasıyla harekete geçtiklerinde karanlığın çökmesi de fazla zaman almadı. Döndükleri evden sonra Deva'nın aldığı ilacın etkisiyle uyuması gecikmediğinde iki ufaklığın başına Yuri ve yardımcı dikerek tekrar kendilerini dışarı attıklarında Dağhan elini sıkıca kavradığı Pera'yı kendine çekip denizin tuzlu kokusunu ciğerlerine doldurdu. Kendini tarumar eden bu hissiyatı Pera'ya her sarıldığında hissediyordu aslında. Akşamın zifirisi denizi yutmuş ve zindana çevirmişken yanındaki kadın tüm bu karanlığı başka gösteriyordu gözüne. Şehirde hala devam eden yüksek müzik sesleri arasında kıyının bir kesiminde kalan slow parçayı işittiğinde Pera'nın parmaklarını bırakıp kolunu beline dolayarak göğüslerinin çarpışmasını sağladı. Bu şehirde sokağın ortasında dans edenlere, aşık olanlara veya öylece sallananlara garip bakılmazdı. Bu şehir Pera ve Dağhan'a şaşırmazdı.
|
0% |