Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 9 - İnsanın Şansı Bazen İmtihanıdır

@biceruvar

Selam pandispanyalarım... Yine ve yeniden ben... Umarım çok çok beğeneceğiniz bir bölüm olur. Şimdiden iyi okumalar...

instagram: BiCeruVar

 

 

'Pera.' Sesin geldiği yöne döndüğünde yüzündeki gülümseme ile sakince yaklaşıp etrafı da bir nebze olsun süzmüştü Deha. Etrafın kendini göstermesinden memnun hali mimiklerinden de belli olurken Pera'da gülümsemeye başladı.

'Deha bey.'

'Pera?'

'Deha bey...'

'Pera... Beni korkutuyorsun.' Cümlesi ile kadının kaşları istemsizce çatıldığında, derin bir nefesle omuzlarını yükseltip bir anda bırakarak ellerini ceplerine yerleştirdi Deha. İnsan kendini bile bile çıkmaz bir sokağa atar mıydı? İşte Deha'da ne zaman Pera ile karşı karşıya kalsa tıpış tıpış sonunu bildiği o sokağa girdiğini hissediyordu.

'Kabul ediyorum, iyi bir halkla ilişkiler şefisin, iş hızın için ağzımı açıp tek kelime edemem. Koca şirketin her yerinden çıkabilme potansiyelin ve nedense ağzımdan girip burnumdan çıkarak beni her konuda ikna edebilecek olduğunu hissetmem beni biraz ürkütüyor.'

'Sizden bunun için ödeme alıyorum.' Pera dalga geçercesine konuştuğunda adam da beklemeden başını sallayıp gözlerini yeniden etrafta gezdirdi.

'İşte bu yüzden ürküyorum sanırım. Ödeme yapıp kendisine ne yapacağını değil, bana ne yapacağımı söyleyen bir insanla karşı karşıya kalmak korkutucu.' Titreme gelmişçesine omuzlarını silkeleyen adamla, Pera yüzüne sözde bir ciddiyet yerleştirerek odaklandı bu kez. Kabul etmeyeceğini bile bile biraz uğraşası vardı Deha'yla. Etrafta haşarı bir çocuk gibi koşturması daha da çıkmaza sokmak istemesine neden oluyordu.

'Mesela o saçma arkadaşlıklar-'

'No, no, no... Arkadaşlıklarım saçma değil sadece gerçek zengin züppeleri. Benim gibi.' Gözlerini büyütüp az önce cebine yerleştirdiği elini çıkarak işaret parmağını usulca havada salladığında karşı çıkmaya çalıştığı konuda Pera dilini damağına vurarak cık sesi çıkarıp kaşlarını kaldırıp indirmişti anında. Belli ki Deha açık açık zengin züppesi olarak görünmek istiyor, kimsenin kendinden umudu olmasın, kendine karşı bir beklenti içine girilmesin istiyordu. Ya da öyle görünmek daha çok işine geliyordu.

'Siz zengin züppesi değilsiniz. Dünya devi olabilecek bir firmanın hissedarısınız. Bu yüzden onlardan farklısınız.'

'Yapma ama herkes bilir benim abimin desteği ile o firmada hissedar olduğumu.' Yüzünü buruşturup başını umarsızca sağ omuzuna düşürdüğünde dalga geçen gözleri de Pera'ya bakmaya başladı.

'Dağhan bey öyle demiyor ama.' Kadının ciddiyetini belli eden tek kaşını kaldırmış haliyle konuşması kaşlarını çatılmaya ve anlamazca kadını süzmeye sağlamasına yol açtığında servis için yazılmış son ikrama da tik atarak kağıdı değiştirdi Pera. Anlaşılan şirkette fazla bulunmadığı için Pera'nın kendisi için, henüz ergen düşüncelerine neden olacağını planlamıştı ancak Dağhan durumları açıklamasa bile Pera zaten hepsini takip ediyordu. Nida'nın psikoloğa gittiği zamanlardan, Pamir'in kendine iyi davranıp davranmadığından bile bire bir haberdardı. Durumu abisinin açıklamasına dahi gerek yoktu Pera'nın Deha'yı tahlil etmesi için.

'Abime bunu nasıl söylettirdin bilmem ama şu an senden daha çok korkuyorum.' Kısa bir tebessümle oturanların yerleşme listesine göz attığında elleri cebinde hala etrafı izleyen bedene de göz ucuyla baktı. Kafasında kırk tilki dönüyordu belki de ama kadının görebildiği sadece umursamaz bir adamdı. Duruşu, hareketleri, cümleleri, çalışan kızlara mest edici şekilde rahatsız etmeden olan tebessümü ve baş selamı bile başkasına zengin züppesi dedirtebilirdi. Güzel oyuncuydu, belki de Dağhan'ın anlattıkları böyle biri olmaya zorlamıştı, belki de işine bu hali geliyordu ama dışarı sergilediği tavır gerçek Deha asla değildi, Pera'da adı kadar iyi biliyordu bunu. Derin bir nefes alarak oturma düzenine de onay verdiğinde bakışlarını da tam anlamıyla ona çevirebilmişti.

'Neden buradayız?'

'Bildiğim kadarıyla mimari restorasyon ile alakalı yüksek lisansınız varmış.'

'Evet ama konumuzla ne alakası var?' sakince ilerlemeye başladığında Deha'nın da eşlik etmesiyle sonunda bir odanın kapısını açtığında ise içeri girip olup biteni fark etmesini bekledi. Dağhan'dan aldığı bilgiler Deha'nın tam bir katır inadına sahip olduğuydu. Dur durak bilmeden eşofmanı ile her yere gidebilir, sabahlara kadar çeşit çeşit gece kulüplerinden kafasını bir anda uzatabilir, umulmadık anda kendisi magazinin haber almasını sağlayıp daha da berbat bir imaj çizebilirdi. Üstelik yine Dağhan'dan edindiği bilgiye göre Pera'ya şoför numarası çektiği gün üzerinde olan takımdan başka bir takım elbise almamış ve tamamıyla bu işi reddetmişti.

'Lanet olsun, korkmam şimdi daha çok anlam kazandı.' Karşısında dizili olan moda evlerinin çeşit çeşit takım elbiseleriyle yüzünü buruşturduğunda odada kimsenin olmayışı da rahatlamasını sağlamıştı adamın. İçeri adım atıp Pera'nın da girmesiyle kapıyı örttüğünde kaşlarını havalandırıp indirdi adam.

'Yapamıyorum, hem bana yakışmıyorlar Pera. Abime veya Pamir abiye giydir bunları. İnan bana üzerimde o kadar kötü duruyor ki.' Mızırdanan çocuk edasıyla omuzlarını düşüren bedene gülümsese de açılan kapıya bakışlarını çevirip içeri giren Dağhan ile göz göze geldi kadın. Kardeşinin huyunu bildiği için yardım teklifinde bulunmuştu. İlk başta gerek olmayacağını düşünse de Dağhan'ın, Deha hakkında birazcık fikir vermesiyle beraber itiraz etmeyeceği tek kişinin Dağhan olduğundan haberi olmuş bu yüzden atacağı desteğe asla hayır dememişti. Ki anladığı kadarıyla hayır derse bugün buradan eli bomboş çıkardı bunu da Deha'nın şimdiden pes ederek düşürdüğü omuzlarından anlayabiliyordu.

'Abi, sende mi bu işin içindesin?'

'Sence zamanı gelmedi mi?'

'Ben daha yüksek lisans öğrencisiyim. Takım elbise giymem şart değil. Üstelik üzerimde çok kötü durduğunu da biliyoruz.'

'Sözde şoför olduğunuz gün için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.' Kaşlarını havalandırdığında Deha derin bir nefes alarak bedenini odadaki koltuğa bıraktı.

'Demek bu konuda iş birliği yapıyorsunuz... Ayıp gerçekten ayıp.' Bakışlarını düşürerek parmaklarıyla oynamaya başladığında Pera kendisini çoktan takımların arasına atmıştı. Abi kardeş kısa bir konuşma yapmaları gerekiyordu anlaşılan. Evet her detayı bilmek isterdi ama her insanın özel anları olmalıydı ve aile içindeki konuları Pera'nın bilmesi Deha'nın hoşuna gitmeyebilirdi. Bir süre belki de dertleşmeleri gerekebilirdi çünkü Dağhan babası her dakika takım elbise giydiği için Deha'nın bu konuya olabildiğince uzak olduğunu anlatmıştı. Onu vurabileceği noktalar elbette abisinin elindeydi. O yüzden, sadece Deha daha fazla yara almasın diye bazı şeyleri kanatmamayı tercih etmişlerdi. Kaldı ki kadın aslında tamamen Deha'yı takım elbisenin ciddiyeti içine sokmak istemiyordu. Adamın söylediği gibi o daha öğrenciydi. Babasından görmediği şekilde merhameti olan, abisinin desteğine sığınacak belki de büyümesi çok uzun zaman alacak bir adamdı.

Bu kez kolay olanı seçmek biraz Pera'yı zorlasa da kişileri de düşünmek zorundaydı. Askıların arasından ayırdığı birkaç parça ile yanlarına tekrar döndüğünde Dağhan kardeşinin omuzunu sıkarak ayaklandı. Deha ise birkaç saniye sonra hala isteksiz olsa da taşıdığı askıları almış ve giyinmek için odadaki başka kapıya ilerlemişti.

'Olur da ihtiyacın olursa diye söylüyorum. Deha zor bir adamdır. Kolay kolay konuşturamazsın, o yüzden üzerine gitmen ve patlamasını sağlaman gerekir. Genelde bağıra çağıra ortaya döker içindekini, yaşı itibariyle olsa gerek asidir biraz. Destek olmak istediğin zaman yanında olduğunu göstermen gerekir. Onun hassas noktası hiç annem veya babam olmadı. Kırmızı çizgisi hep ben oldum. O yüzden beni öne sürmen kolaylık sağlar sana.' Anlatırken kaşları çatılsa da derin bir nefes alarak kapalı kapıdan Pera'ya çevirdi gözlerini.

'Sana güvenebilirim değil mi?'

'Elbette.' Şaşkınca başını salladığında dudaklarını ıslatarak derin bir nefes aldı.

'Durum ve şart neyi gösterirse göstersin ona destek olmanı istiyorum. Kendine zarar vereceği noktada kim yanarsa yansın, ben dahil olmak üzere engellemeni ve onun için iyi olana zorla da olsa onu yönlendirmeni.' Kaşları daha çok çatılırken daha fazla açıklama yapmasını istemek için ağzını aralasa da odaya geri dönen adamla susmuştu. Az önce itirazlarda bulunan adamın yüzündeki minnet duyan haliyle kendisi de gülümsedi.

Dağhan babası yüzünden Deha'nın takım elbiselerden nefret ettiğini söylediğinden beri Pera defalarca kafasında bir imaj yaratmaya çalışmıştı. Üçüne göre seçimleri açık ara iyi olan Deha'ydı sonuçta. Hal böyle olunca da sadece lansman adına içine tişört giyebileceği bir seçim yapmıştı. Bundan sonraki zamanda da ciddi bir konumda olması gerekirse diye o seçimleri çoğaltmıştı.

Kafasında dönen cümlelerle beraber defalarca farklı farklı olan her detayı değerlendirerek seçim yaptıktan sonra Deha ve Dağhan ile vedalaşıp ayrılmışlardı. Öyle ki tüm gününü iyi değerlendirerek iki adamın da lansman için seçimlerinde karar kılabilmiş olmak bir eksiğin daha tamamlanmasına nedendi. Ne kadar koşarsa koşsun, sabahtan akşama kadar deli gibi bir o tarafa bir diğer tarafa gitse de gün sonunda istediği şeyi tamamlamış olmak da Pera'yı mutlu eden noktaydı. Allah'tan Deha takım elbiseye karşı olsa da kabul edebileceği şeyler bulmuştu da umutsuzluğa yer vermemişti.

Arabanın kontağını çevirerek yönünü havaalanına çevirdiğinde sıkkın nefesi de içinde kaldı. Bugün Dağhan'ın söylediklerinden sonra iyi bitmeliydi. Aylardır görmediği anne ve babasını görecek, adamın söylediklerinin altında yatan anlamlar için kafa patlatmayacaktı. Bu kafa patlatma meselesini elbette yapacaktı ama bugün değildi. Hasretini çektiği insanlarla huzurlu bir akşam yemeği istiyordu şu an Pera. İçten içe duydukları, dinledikleri ruhunu huzursuz etse de, kafasını karıştırsa da en azından bu akşamı güzel kapatmak istiyordu.

Odanın içinde bardakla cam pipetin birbirine çarparken çıkardığı enteresan ses devamlı yankılanmaya devam ettiğinde Elfe'nin öksürüğü bile yetmemişti Pera'nın daldığı denizden çıkmasına. Kızcağız en son çare olarak yukarı çektiği ayağı ile dürtüklediğinde kara gözleri de bardaktan ve kafa yorucu ses çıkaran pipetinden kendine dönebilmişti. Ne kadar bu akşam düşünmeyeceği konusunda kendi kendine telkinde bulunsa da başaramıyordu. Ki bu da Elfe'nin gözlerini belerte belerte işaret ettiği annesi ve babasının bakışlarından yeterince anlaşılıyordu.

Her ailede kızlarının derdini dinleyen anne olurdu belki ama Pera'nın ailesi için bu tam tersiydi. Derya daha kuralcı, daha soğuk bir yüze sahipti. Pera ile her zaman güzel bir ilişkileri olsa da Alain'in sıcakkanlı ve her durumu rahatlıkla konuşabilen hali rolleri bazen değiştirebiliyordu.

'Prenses hazretleri...' adamın mırıldanmasıyla Derya ayaklandığında baba kız biraz muhabbet etmeleri gerektiğini anlayarak bakışlarını Elfe'ye çevirmişti bile.

'Kuzucum, hadi yardım et de şu odayı ayarlayalım.'

'Tabi Derya sultan.' Elfe bir an itiraz etmeden koltuktan hızlıca kalkıp kadını takip ettiğinde Pera'nın da gözleri ilerleyen annesi ve dostundan babasına yöneldi.

'Hayatımdaki en mükemmel iki ayrıntıdan birisi, babam...' kendisi de ayağa kalkıp adamın yanına ilerlediğinde hızlıca koltuğa yerleşip anında kolunun altına kedi misali siniverdi.

'Neler geçiyor o temiz aklından bakalım. Ne düşündürüyor seni?' adamın sorusuyla Pera içecekten tekrar çektiğinde Alain gülümsemesini genişletti. Çocukluğundan beri böyleydi kızı. Bir şeyi anlatıp anlatmamak arasında kalırsa sanki bardak ağzına kadar doluymuş gibi pipetten içmeye çalışır ama karman çorman sesler çıkarırdı. Çoğu zaman da en nihayetinde dökülürdü içindeki taşlar.

'Hani kimse kalbindeki taşları ağır yükler yapmayacaktı Pera? Anlaşmıştık.' Pera ailesini İtalya'da bırakıp dönmeden önceki gece babasıyla sahilde oturup bomboş denizi izlerken adam hem kendisi, hem de kızına söz verdirmişti. İsterlerse kilometreler olsun, isterse biri diğerini kaybetsin ya telefondan ya da bir toprağa bakarak açacaklardı ağızlarını. Çünkü babasının söylediğine göre konuşmak istenilene susmak insanı en çok yoran şey oluverirdi.

'Sizin gibi anne ve babam olduğu için çok şanslıyım. Biliyorsun değil mi?' kadının sorusuyla adam başını usulca salladığında Pera bir kez daha uğraştı pipetle. Şu an ufak çocuklar gibiydi resmen. Bir tek parmaklarıyla oynayarak naz yapması eksikti.

'Herkes benim kadar şanslı olmuyor.' Sıkıntılıca mırıldandığında Alain kaşlarını havalandırarak kızının kolunu okşayıp gülümsedi.

'Ben ve annen gibi. Fakat bizim de şansımız seninle döndü mesela.' adamın gülümseyerek yaptığı konuşmayla Pera kolunun altında saklandığı bedenin yüzüne de bakmakta gecikmemişti.

'Her insanın şansının döneceği bir yer vardır değil mi?'

'Vardır tabi. Kimisi bir kadın veya adam tanır, kimisi kendinin şansı olur, kimisi bizim yaptığımız gibi kibrit çöpü gibi parmakları olan bir ufaklıkla bulur, kimisi de işinde rastlar o şansa. Ancak mutlaka bir gün her insanın şansı döner.' Pera başını sallarken Alain dudaklarını ıslattı bu kez.

'Fakat unutmamak lazım, insanın şansı bazen imtihanıdır.' az önce rahatça başını sallayan kadının kaşları çatıldı bu kez. İnsanın şansı bazen imtihanıdır... Belki de bazen değil her zaman insanın şansı sınavı oluyordu... Olamaz mıydı yani? Her imtihan sonrası insan en güzel şansları hayatına buyur ediyorsa bu bir şeylerin değişmesine neden olmaz mıydı?

Annesinin şansı babasıydı mesela, ancak en büyük sınavı da babasını bir daha göremeyecek oluşunun korkusu sayılmaz mıydı? Babası her zaman en büyük şansının kendisi olduğunu söylemişti Pera'ya. Öldü ölecek denilen bir bebeği günlerce hastanede beklemek sınav iken babası kendisinin şans olduğunu söylemişti ona. Kendi sınav verdiğini düşünmüyordu ama Pera'nın şansı doğduğu gün itibariyle gözünün içine bakan annesi ve babasıydı sonuçta. Belki de Dağhan'ın annesinin en büyük imtihanı eşiyken şansı da oğulları olmuştu? Ancak bu düşünceler Pera'ya göre bir noktada takılı kalıyordu. Peki ya Dağhan ve Deha'nın şansı neydi? Anneleri olsa dahi o kadının yaşadıklarını görmek iki adama başlı başına bir sınav sayılmaz mıydı?

Ayağına geçirdiği botu düzelterek derin bir nefes aldığında odasından da çıkmıştı çok şükür. Hali hazırda televizyon izleyen babasında gözlerini gezdirip arkasından gelen topuk sesleriyle annesi ve Elfe'nin geldiği koridora baktı. Alain'de anlamış olacak ki hızlıca televizyonu kapatıp ayaklanmıştı.

'Hiç olmadı böyle keşke önce biz davet etseydik.' Annesinin yorumuyla beraber babası gülümseyerek biricik karısına sarılmaktan geri kalmadığında göz devirerek saçlarını parmaklarıyla tarayıp geriye itmekte gecikmedi.

Ne zaman ikisine baksa o zaman içinden birbirleri için yaratılmış oldukları geçerdi Pera'nın ancak kıskandığı gerçeğini de hiçbir durum değiştiremezdi. Yıllar, yaşananlar birbirlerine olan bakışlarından ufacık bir his bile kaybetmelerini sağlamamıştı ikisinin de. Gözlerini, saç rengini annesinden aldığı kadar ten rengi de babasına çekmişti kadının. İkisinin yan yana durması Pera için vazgeçilmez bir durumdu. Tıpkı vanilyalı dondurma ile çikolata sosunun, Tom ile Jerry'nin, kitaplar ile altı çizili cümlelerin, kalem ile kağıdın birbirinden ayrı düşünülemeyeceği kadar güzellerdi.

Yerleştiği araba koltuğuyla hala sevgiliymişçesine halleri olan ailesine de dikiz aynasından bakmadan edemedi. Bu durum muhtemelen ehliyetini aldığı günden beri böylece devam ediyordu. Babası sadece Pera olmadığı durumlarda sürücü koltuğuna oturur olmuş, eğer kızı varsa karısını da yanına çektiği gibi arka koltukta dip dibe kalırlardı. Pera başlarda itiraz etse de adam her seferinde Elfe'nin gelmesini söylemişti. Resmen kendilerinin özel şoförü olarak kullanıyorlardı kadını.

Çalıştırdığı kontak ile arabanın içini dolduran müziği de hafifçe yükseltip devirdiği gözleriyle Elfe'ye bakışlar atmaktan kaçınmadı. İkisi de bu duruma sürekli şahitlik ettiklerinden olsa gerek artık tepkileri bile aynı hale gelmeye başlamıştı.

'Canımcım acaba bizimkileri götürmesek mi?' arkada kendilerinden bir haber olan iki bedenle Elfe kolunu ortadaki desteğe yaslayarak Pera'ya yaklaştığında kadın kıkırdamaktan geri kalmadı.

'Düşünmedim değil ama Dağhan bey bire bir kendisi davet edince pek mümkün olmuyor.'

'Biz alıştık ama onlar aşırı aşktan zehirlenebilirler söylemedi deme.' Elfe kaşlarını havalandırıp mırıldanarak geri çekildiğinde Pera dudaklarını birbirine bastırarak kahkahasını içine attı. Haklıydı arkadaşı bir bakıma. Dağhan davet ettiğinde unutulur gider diye ummuştu ama adam öylesine ayak diretmişti ki neredeyse her gün, hangi gün uygunlar diye sormaya bile başlamıştı. O bir yana gelmelerinin üzerinden üç gün geçmesine rağmen annesi de her gün işe gittikten bir saat sonra arayıp hadi bugün davet et, yalnız adam sonuçta, diğer patronlarına da haber ver rahatsız olmazlarsa onlar da gelsinler diyerek üzerinde epeyce baskı oluşturmuştu. En son Dağhan babasının telefon numarasını isteyip kendisinin davet etmesinin daha uygun olacağını söylediğinde ise Pera teslim olmuştu. En azından o günden sonra annesi her gün aynı ısrarla aramamış, bu defa da önce biz davet etmeliydik ayıp oldu diyerek fırça çekmeye başlamıştı.

'Dağhan beye geldik.' Daha öncede güvenlikte olan adamla karşılaştığında onun bir öncekine oranla daha büyük bir tebessüm gösterdiğini fark etti. Gözleri villalarda dolaştığında ise her zaman bu derece sakin olup olmadığını düşünmüştü. Bir Allah'ın kulu olmaz mıydı canım? Geçen sefer geldiğinde de aynıydı bu site. Sadece benzer araçlar evlerin önünde park halinde duruyor, hatta bazılarında o bile olmuyordu.

'Tabi Pera hanım buyurun.' Önündeki engeli kaldırdığında kadın teşekkür edercesine başını salladığında bildiği sokaktan da ilerleyerek evin önüne aracı park etti. Araçtan inerken kapının açıldığını ve Deniz'in gülümseyerek kendilerini beklediğini gördüğünde ise Dağhan'ın isyan dolu bağrışı da kapıya kadar ulaştı.

'Pamir, bırak kardeşim bırak! En son evi havaya uçuracaksın!' adamın isyankâr tonuyla beraber sesi de yavaş yavaş kendilerine yaklaştığında Dağhan gülerek Alain'e elini uzattı.

'Hoş geldiniz. Kusura bakmayın Pamir mutfakta olunca istemsizce geriliyorum.' Alain uzatılan eli sıktığında başıyla da arkasında duran Elfe'yi işaret etmekten kaçınmadı.

'Biz de Elfe mutfaktayken aynı gerginlikte oluyoruz, kusurluk bir durum yok oğlum.'

'Dağhan, tüm mutfak işi bittiğinde haber verseydin ya Pamir'e.' Nida'nın da sesi yaklaşmaya başlarken Dağhan hızlıca Deniz'in sırtından destek vermişti.

'Evi başımıza yıkmadan Pamir'i mutfaktan çıkarır mısın Deniz? Burası bende.'

'Hemen Dağhan bey.' Genç kadın koşarcasına içeri ilerlediğinde yanlarına ulaşan Nida'da büyümüş gözleriyle kapıdaki bedenlere bakarak bağladığı önlüğü hızlıca üzerinden çıkardı.

'Geldiğinizden haberim bile olmadı. Dağhan çekilsene kapının önünden.' Kadın bir çırpıda arkadaşının kolundan tutup geriye çektiğinde şaşkınlık ve telaşlarından olan hava dağılmış bir bir içeri girmişlerdi. Pera elindeki paketi Nida'ya işaret ettiğinde kadın aldığı gibi sırıtmaya başladı.

'Acaba babanlarla daha önce tanışıp Pamir, Dağhan ve Deha'nın misafir algısıyla alakası olmadığını anlatmam iyi olmaz mıydı diye içimden geçiriyorum. Hem arkadaşım hem ortaklarım ama kalas bunlar.' Nida göz devirerek konuşsa da Pera kadının bu haline gülmeden edemedi. Belli ki Deniz'le beraber üç adamla baş edememişlerdi. Gerçi şaşırmazdı, evet babasının yeteneği vardı bu konuda ama arkadaş çevresinin çoğu zaman ilk tanışacakları insanlarla bir aradayken ne tür savaş ortamları yarattıklarına da şahit olmuştu.

'Mutfakta yardıma ihtiyaç var mı?'

'Pamir çıkarsa kesinlikle var.' Kaşlarını havalandırarak her an savaş çıkaracak potansiyelde olan Nida'yı takip ettiğinde kadın derin bir nefes almıştı mutfağa uzanan koridorda.

'Anlamıyorum ki bunları ben. Pamir yemek yapamadığını bildiği halde mutfağa giriyor, Dağhan desen yapabildiğini sadece iddia ediyor. Deha'yı en son top sektirirken dayanamayıp Deniz'le beraber mutfaktan kovuyoruz. Bu erkeklerin hepsi böyle mi?' mutfağa girerken karşısından gelen adamın kaşlarını çatmasıyla Nida göz devirerek Pamir'e bakmıştı.

'Dedikodumuzu mu yapıyorsun sen?'

'Gidip içeride olanlara hoş geldin demek ister misin Pamir'cim?'

'Deniz kovdu, gidiyorum zaten. Hoş geldin bu arada Pera.' Kızgın kızgın yanlarından ayrılan adamla iki kadında mutfağa girdiğinde ortalığın muharebe alanına dönen haliyle Pera kollarını geriye çekmişti. Nida elinden geldiğince yardımcı olmaya çabalasa da Deniz belli ki tükenmişti. O kadar kötüydü ki hal Pera ada tezgaha mı müdahale etsin yoksa duruma kahkaha mı atsın karar veremedi.

Üçü de el ele verip bir şekilde durumu toparladıklarında kapıdan kendini gösteren Elfe büyümüş gözleriyle etrafa bakarak sertçe yutkundu. İşte Pera'nın başına gelmesinden nefret ettiği durum tam olarak buydu. Mutfağın bu dağınıklığı ve kirliliği kadının aklını kaybetmesini dahi sağlayabilirdi.

'Müdahale etmeyeceğim... Yok yok... Etmeyeceğim...' kadının gözleri usulca kapandığında durumdan haberdar olmayan Deniz ve Nida'da kadının ne yaptığını anlamaya çalışırken Elfe gözlerini tekrar aralayıp kısaca etrafı kontrol etmişti.

'Siz masa hazırlayacaksınız sanırım?' sorusundan bile anlıyordu Pera. Ufaktan yol alın yoksa tüm akşam mutfağın bu halini düşünürüm, en azından toparlayayım diyordu. Şu dakika misafirlik önemini yitirmişti ona göre ve Pera emindi ki masa hazırlanana kadar Elfe bir toz tanesi dahi bırakmazdı.

'Kızlar, geri çekilip normal bir Elfe izleyin derim. Arkadaşım, başlamayacak mısın?' konuşmasıyla kadın içeri bir adım attığı gibi kenarda duran katlı çöp poşetini almakla başladı işe. İki kadın şaşkınca bakarken Deniz arada bir kendine gelip ben yaparım, lütfen gibi cümleler kursa da Pera her seferinde kadının geriye çekilmesini sağlamıştı. Biliyordu, bir kez başladıysa bitene kadar durmazdı. Söz konusu temizlikse kimseyi de karıştırmayı sevmezdi, bu konuda beraber çalışacağı tek insan da Derya'ydı sonuçta.

Kadının dakikalara sığdırdığı temizlikle beraber masa da hazır hale geldiğinde mutfaktan çıkıp sandalyelere yerleşmeleri bir oldu. Pera'nın gözleri hem ailesinde hem de Pamir, Deha ve Dağhan'da dolaştığında onların çoktan babasıyla girdiği koyu sohbet ortalığı kaynatıyordu. Üstelik ne zaman piyasanın ekonomik durumundan, konu İtalya'da ki restoranlara gelmişti fark edememişti dahi ancak babası için şu hızlı değişim pek önem teşkil etmezdi.

'Margaritası ciddi anlamda efsane Alain.' Deha'nın ciddiyetle onaylaması üzerine adam ona dönüp başını sallayarak gülümsedi.

'Ama asıl güzel olan sabah kahvesidir boş geçmemek lazım. Pera bayılır ristrettosuna (normal miktarda kahveye yarı miktarda su eklenen geleneksel espresso türü).' Babasının kendini de dahil etmesi üzerine nereden bahsettiklerini anlamak adına hafızasını yokladığında aklına gelen kafeyle gülümsemesi büyümüştü.

'Ristrettonun hakkını yememek lazım ama ben daha çok espresso romanocuyum(bir ölçü espressoya bir dilim ince limon kabuğu eklenerek servis edilen kahve türü).' Dağhan hakkını vermek istercesine kaşlarını havalandırdığında Alain gülüşünü serbest bıraktı.

'İtalya başlı başına mükemmel, kahve yarıştırmayalım bence.' Pamir'de olaya dahil olduğunda Pera gülümseyerek baktı her birine. Vazgeçmeyi asla istemeyeceği şey İtalya sokaklarında kahve içmek olabilirdi bir süre önce, ancak bu durum elbette bir süre önceydi. Aklına gelenlerle derin bir nefes alarak gülümseme çabasına girdiği gibi araladı dudaklarını.

'Benim için başlı başına mükemmel olan iki yer var. Birisi Fransa, diğeri Türkiye.' Kendisine gülümseyerek bakan babasına göz kırpıp konuştuğunda adam haklılık payını verircesine başını salladı kızına.

'Pera'ya kesinlikle katılıyorum.'

'Milliyetçi ruhları kabardı baba kız.' Derya'nın yorumu kendisini gösterirken masada gülüşmeler almış başını yürümüştü. Geldiklerinden beri telefonda kurulan samimiyet sanki devamlı varmışçasına sohbet ortamı sürümeye devam ediyordu. Ortamda bulunan hiç kimse diken üzerinde veya rahatsız değildi. Nida'nın yorumuna göre misafir algısı olmayan adamlar bile oldukça keyifli vakit geçiriyorlardı.

Kadının gözleri dışarıdaki babası ve Dağhan'da dolaştığında ikisinin de içtiği sigarayı fark ederek kaşlarını havalandırdı. Muhabbet sohbet derken zamanın ilerleyişini fark etmemişlerdi ancak yaklaşık yarım saat önce tüm erkekler kendilerini bahçeye atmış, on dakika önce de ilk sırada Pamir daha sonra Deha olmak üzere içeri dönmüşlerdi. Ortada olmayan babası haliyle dikkatini çekecekti.

'Baba kız gerçekten korkutucusunuz.' Yanından gelen sesle gözleri Deha'ya döndüğünde anlamazca adama bakmaya başladı.

'Abim sana her şeyi anlattı değil mi?' gözlerini kendilerine sırtı dönük iki bedene dikerek konuşmasına devam ettiğinde Pera'da kollarını göğsünde bağlayıp derince soluklandı.

'Kime göre her şey olduğu değişkenlik gösterir.'

'Bizimkileri falan biliyorsun yani. Annemleri...' özenle babasını geçirmemesiyle Pera bu kez başını sallamakla yetindi. Konu nereye varacak bilmiyordu ama Deha gelip konuşmak istediyse engel olmayacaktı.

'Nida abla ve Pamir abinin tüm bu şeylerden haberi yok. Abim ilk kez şahit olmayan biriyle paylaştı bu durumu. Şimdi de Alain ile paylaşıyor. Bu yüzden korkutucusunuz.'

'Güvenilir olmamız mı korkutucu?' kaşlarını havalandırarak mırıldandığında Deha dilini damağına vurarak cık sesi çıkarıp açık kapıdan çıktığında başıyla bahçe koltuklarını işaret ederek Pera'yı beklemeden gidip oturdu. Gayri ihtiyari kendisi de harekete geçerek yanına yerleştiğinde Deha'nın düşüncelice şezlonglarda oturan adamları izlemesi sürüyordu.

'Yıllardır içimizde olan acılar bunlar. Dediğim gibi abim kimseye anlatmadı. Pamir abi ve Nida abla sadece tartışma olarak bilirler durumu. Şimdi sen ve Alain garip bir şekilde onun dilinin çözülmesini sağladınız. Korkutucu olan bu.' Kendini onaylamak ister gibi sonunda başını salladığında Pera deminden beri avucunda olan sigara paketinden iki dal çıkarıp birini adama vermişti. Uçlarını ateşlediklerinde içine çektiği dumanı da hızlıca havaya savurdu kadın.

'Peki sen anlatmak ister misin?'

'E biliyorsun zaten olanı biteni, ne gerek var?' Deha bakışlarını yanındaki bedene çevirdiğinde onun gülümseyişini de gördü.

'Olanı biteni merak etmiyorum ki. Abinin anlatmasına gerilmişsindir belki? Onu anlatabilirsin. İstersen tüm olayları baştan da anlatabilirsin.' Kadın omuz silktiğinde olağanca güveniyle gülümsedi Deha.

'Gerilmedim. Abim ne yaparsa doğru yapar.' Deha'nın konuşurken bile gözlerinde bir babaya duyacağı güven vardı. Belli ki babasının ötesinde bir baba olmuştu Dağhan ona. Koşulsuz şartsız bir şekilde abisine güveniyor, yaptığı hareketin doğruluğunu yanlışlığını düşünme ihtimalini bile aklından geçirmiyordu. Muhtemelen dünya yıkılsa ve nedeni Dağhan olsa Deha sadece abisinin haklılığını görürdü.

'Şaşırıyorum sadece. Doktorlarına, yıllardır ilişkilerini sürdürdüğü dostlarına, hatta bana bile anlatmadı hiç. Açık konuşayım çözülmek Dağhan Kalaycı'ya göre bir davranış değildir. Anlatması için ısrar ettin mi hiç?'

'Aklımın ucundan bile geçmedi anlattıkları, ben sadece kim olduğunu öğrenip ona göre çalışmak istedim.'

'İşte bu daha enteresan. Biliyor musun, o olmasa ben yok olurum.' Kaşlarını çatıp mırıldandığında Pera tepkisizce ileriye bakmaya devam etti. Belli ki Deha'da çözülmek istiyordu. Dağhan'ın dediği gibi tam da kırmızı çizgisi olan yerden ancak kendinden beklenmeyecek kadar durgun şekilde çözülüyordu hem de.

'Okula giderken şoföre okulun gerisinde bırakmasını söylerdi. Bakma sakin olduğuna, hep ağırlığı vardı abimin. Çocukken bile. Elimi tutup babammışçasına okula götürürdü. Okul için yurt dışına çıktığı dönemde kendimi çok yalnız hissetmiştim. Kimim kimsem yok gibiydi o dönemde. Oysa ben arkadaşlarıyla takılan bir adam hiç olmamıştım. Dışarı hep abimle çıkardım. Asıl ilginç olan nokta ise hiç gelme demezdi. Aramızda on yaş var mesela ama bir kez olsun ergenlik tribine girip arkadaşlarımla aramızda ne işin var demedi.' Omuz silkip gülümsemeye başladığında Pera yan dönüp dirseğini koltuğun sırtına yaslayıp bakmıştı Deha'ya.

'Hiç unutmam, henüz reşit değildim. Abimin de o gün planı vardı. Arkadaşlarıyla gece kulübüne gidecekti. Ev biraz gergindi. Yaşım yüzünden giremeyeceğim bir yer olunca bende ağzımı açıp geliyorum dememiştim. Odama girip hazır değil misin sen daha demişti. Başta anlamamıştım, içeri nasıl gireceğimizi kavrayamamıştım ama öyle deyince hazırlandım. O gece tamamen iki kardeştik. Gitmedi arkadaşlarının yanına, tüm akşam benimle dolaştı. Boş boş yürüdük, saçma sapan şeylere güldük. Bana değer verdiğini biliyordum ama o akşam çok başka hissetmiştim değerli olduğumu. Şimdi onun böyle kendini açması, içine atmaması beni mutlu etti.' Bakışları kendini izleyen kadını bulduğunda Pera dudaklarını ıslatıp derin bir nefes almıştı.

'Onun için çok değerlisin. Dünya üzerindeki her detaydan daha çok üstelik.'

'Biliyorum. Sadece onun benim için istediği gibi bende onun mutlu olmasını istiyorum. Ne annem, ne abim hak etmedi bunları.'

'Bunları kimse hak etmez Deha. Sen onu bunu bırak bence abin yakında bitmek bilmeyen yüksek lisansın hakkında bir miktar gerilecek. Ona ne diyorsun?' gülerek sorduğu soru üzerine Deha'da gülümsemeye başlamıştı ki şezlonglardan kalkan iki adamla beraber yüzlerindeki kaybolmaya başlayan hüznü tamamen sildiler.

'Her türlü bahse girerim ki bu sene de bitmediğini görünce, ulan eşek herifle başlayan bir cümleyle giriş yapıp, daha sonra da, gelecek sene bitecek bu iş ile son bulacak.' Deha'nın gülerek konuşmasıyla kendisi de kahkaha attığında kendilerine daha çok yaklaşan bedenlere odaklanmışlardı. Birbirlerinin sırtlarına destek verircesine vurduklarında Pera'nın gözleri babasının yüzündeki hüzne de takılmadan edemedi. Evet kendisi güzel bir hayat yaşamıştı ama babası öyle değildi. Belki de Dağhan'ın daha ilk görüşmesinde babasıyla konuşması da bu yüzdendi, çünkü o da tıpkı patronu gibi bir hayatın içinde büyümüştü. Kırgınlıklar ve kırıklar olan kalbi çok yara almış, boynu bükük bir kenarda duruveren çocuk olmuştu. O yüzden de Alain ailesini fazla ağzına alıp anlatmazdı. Pera bile çok detay bilmezdi bu konuda kızı olduğu halde. Sadece arada bir annesiyle konuşurken kulak misafiri olmuştu, ki o zaman duydukları Dağhan'ın anlattıklarına benzer haldeydi.

Gözlerini babasının hüzünlü tebessümünden çekip Dağhan'a çevirdiğinde adamın kızarmış bakışlarıyla dudağını dişleri arasında ezdi. Belli ki yalnız kaldıkları süreç çok şen şakrak geçmemişti.

'Senin de canını sıkayım mı Deha bey. Gel hadi abinin zulasını göster bana.' Alain dalga geçercesine konuştuğunda fark etmişti Pera. Babası aslında Deha'yı götürmek istemiyordu ama adam öylesine abisine kilitlenmişti ki bir şekilde o bağı çözmesine yardımcı olmuştu. Deha'nın yanından sakince kalkarak abisinin koluna da destek verircesine vurup babasıyla içeri yönelmesi bir olduğunda Dağhan kadının tam karşısındaki koltuğa yerleşti.

'Babanla benzerliklerimiz olduğunu anlatmamıştın.' Adamın cümlesi Pera'nın istemsizce gülümsemesine neden oldu.

'Bilmediğim için, yani tam olarak.' Verdiği karşılıkla adamın kaşları havalandığında kapının önünden Nida'nın uzattığı iki kadehi alıp birini Dağhan'a uzattı. Doğrusunu söylüyordu. Yani tutup adam o kadar şey anlatırken babam da aynı durumun içindeymiş sanırım diyemezdi çünkü merakına yenik düşüp yarım yamalak duyduklarıyla sınırlıydı bildikleri. Anlatmaya çalışsa dahi tek cümlesi sanırım babam da yaşadı bunları olurdu ki bu adamın başta koyduğu anlattığın kadar duyarsın kuralını kapsamazdı bile.

'Gerçekten takdir edilesi bir adam. Bu kadar meraklı olmana rağmen bilmemen şaşırttı beni.'

'İnanır mısın bilmem ama babaannemin ve büyükbabamın ismini babamın kimliğinden öğrendim. İsimlerini dahi anmadı yanımda. Annemle konuşurken birazcık duydum sadece.' Baş ve işaret parmağı arasında küçücük boşluk bıraktığında Dağhan'ın erkeksi kahkahası da kendini gösterdi.

'Kapı falan da dinliyorsun yani.'

'Hayır... Yani...' aldığı karşılığa çekinircesine yaklaşsa da Pera başlı başına merak olarak doğmuştu muhtemelen. Durum şart ne olursa olsun kendini durduramazdı ki o. Merak eder, merak ettiğini de öğrenmek için uğraşırdı. Bu aile meselesini duyduğunda da Alain'in üzerine gitmişti ama kendisini yetiştiren babaya karşı kozları pek geçerli olmamıştı.

'Kapı dinlemiyorum, sayılmaz yani. Balkondayken duydum. Ne yapayım, bahçede konuşuyorlardı, hava almaya da mı çıkmayayım?' isyan edercesine kendini açıklamaya çalışsa da adamın dalga geçen her mimiğinin farkındaydı. Evet, konuştuklarını ve özel bir konu olduğunu fark edince içeri geri dönebilirdi ama yapmamıştı. Hatta fark etmesinler diye yere çökmüştü anında. Odasına da yerde sürüne sürüne dönmüştü. Bu konuda bir şey yapamayacak oluşunu yıllar önce zaten kabul etmişti Pera. Ki eğer bir kapı arkasında konuşuluyor olsa adı kadar emindi ki kapıyı da dinlerdi. Kötü bir huydu ama bunu bilmesi bile engel olmuyordu duruma.

'İyi ki halkla ilişkiler konusunda kariyer yapıyorsun. Avukat olsan meslektaşım olarak çok kolay lokma olur, elime dehşet kozlar verirdin.' Dağhan kadehi tepesine diktikten sonra konuştuğunda Pera'nın kaşları çatılmaya başlamıştı. Daha önce adamın böyle bir konudan bahsettiğini zerre hatırlamıyordu.

'Avukat mı?' onun başını sallayarak onaylamasıyla beraber kaşları çatılmaktan vazgeçip havalanmaya başladı.

'Bundan haberim yoktu.'

'Artık yapmadığım için. O şirketin hissedarı olmak için birikim havadan zembille inmedi en nihayetinde. Tek patronun dört kişi derken oldukça ciddiydim.'

'Neden holding kurdunuz ki o zaman?' kafasını karıştıran şeyi dillendirdiğinde karşısındaki bedenin dikleşerek derin bir nefes aldığını fark etmişti. Gelecek cevabı merak ediyordu ancak iç açıcı olmayacağı da adamın tavrından çok netti.

'Kendi yarasına fayda olamayan biri neden avukatlık yapsın ki?' sorusuyla havalanmış halde olan kaşları düzeldiğinde az önceden beri elinde evirip çevirdiği kadehi yine kapıdan uzatılan şişeyle tepesine diktiği gibi bu kez Pamir'den teslim aldı. Sağlam içtiğini düşünse de oturup Dağhan'ı dinlerken muhtemelen daha da sağlam içen bir kadın olacaktı. Çünkü söylediklerindeki haklılık da ortadaydı, acı da...

'Hep drama bağlayan biri olarak tanıyacaksın beni. O kadar acıların çocuğu değilim, en azından bazı noktaları gözden çıkarınca.' Pera'nın yüzü nasıl bir ifade almışsa Dağhan bile artık kendini tribten tribe soktuğunu düşünerek gülümsemişti. Evet kıyametler kopmuş, içinde küçük bir çocuğun yaşadığı koca şehir toz bulutu olmuştu ancak çok güzel zamanlarda geçirmişti. Bu anlarda aile saadeti olmasa da mutlu olduğu zamanlarda vardı.

'Onları da öğrenebilmeyi umuyorum o halde.' Kadehleri tazelerken mırıldandığında Dağhan elindeki şişeyi alıp daha yeni tamamlanan kadehini tepesine diktiği gibi tekrar doldurdu.

'En güzel olanlar kafamın en güzel olduğu zamanlardı hep. Bakma söz yerindeyse şu an içsem bile çakı gibi sağlam oluyorum ama alkolle ilk tanıştığım zamanlar çok fenaydı durum. Hakkını yiyemem Pamir'de, Nida'da beni sokaktan çok topladılar. Hele birisi var ki, asla unutamam.' Adamın anlatmaya başlamasıyla beraber Pera kadehi parmakları arasına sıkıştırdığında sessizliğini koruyarak izlemeye başladı adamı.

'İlk davamı kazandığım gündü. Ben avukatlığı Türkiye'de çok sınırlı ve bırakmadan önce son zaman diliminde yaptım, o yüzden de ilk davam Los Angeles'daydı. Davadan sonra çalıştığım ofise haber verip tekrar dönmedim. O sıralar Pamir'de Santa Clarita'daydı. Gidip kutlayacağımı falan anlattıktan sonra oturup bir içmeye başlamışım aklın hayalin durur. Mekandan çıktıktan sonra bırak düz yolda yürümeyi burnumun ucunu göremiyordum. Pamir elli kez aramış, açmayınca da atlamış arabaya gelmiş. Şimdiki gibi gittiğim mekanlar belliydi, hepsinde bir bir dolaşmış. En sonunda buldu beni. Eve gitmeye ikna edene kadar canı çıktı tabi. Evde de devam ettim içmeye, benimle beraber Pamir'de içti. O gece hala dakika dakika aklımda ama son yarım saat bende de bizimkinde de yok. Kendime geldiğimde evin iki mahalle altında bir sokakta yerde otururken açtım gözümü. Elimizdeki şişeleri de hiçbir yere bırakmamışız ama öyle bir irade.' Dağhan'ın gülüşüyle Pera'da kahkaha atmaya başladığında bir anlığına duraksadı kadın. Aklından geçen şeyler içinin huzursuzlanmasına neden olsa da durağanlaşmış halini fark eden adamda kendine dikkat kesildi.

 

'Yanlış anlamazsan, merak ettim sadece... Her gün alkol alıyor musun?'

'Yani bağımlı mıyım...'

 

Loading...
0%