@bilinmeyenbiryazar
|
Giriş Bölümü II : Silah Sesi
Prensestim. Hikayelerdeki gibi bir hayat yaşıyordum. Mutlu huzurluydum. Hayatımı abime kardeşime ve halkıma adamış biriydim. Hayattaki tek gayem mutlu ve refah içerinde yaşamak yaşatmaktı. İçinde bulunduğum yer canımdı. Okulumu okumuş bitirmiştim. On dört yıl boyunca beni bu ülkeyi yönetmemi öğretmek için en zor şartlarda eğitmişlerdi. Zorluk çekmiştim ama sonunda bitmişti eğitimim. Şimdi başlayacaktı asıl hayatım bunu biliyordum. Mutluydum bir daha ayrılmayacaktım bu topraklardan halkımdan kardeşlerimden. Öyle düşünüp öyle olmasını istiyordum ama hayat bize her istediğini vermezdi. Çoğu insanın hayalini yaşıyordum. Pahalı kıyafetler mücevherler son model arabalar telefonlar yatlar katları aldığım onlarca ders gittiğim kurslar vardı ama bir şeyi eksikti. 24 yıllık hayatımda bir şeyler eksikti. Belki de bu eksikliği hissetmemek içindi tüm çabalarım. İşte o eksiklik belki de her şey bitti dediğimde ortaya çıkacaktı. Zaten hayat bitti dediğimiz yerden başlamaz mıydı? &&& Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur zaman içinde bir prenses yaşarmış. Bu prenses ülkenin en güzel kızlarından biriymiş. Bir bakan bir daha bakarmış. Kalbi o kadar iyiymiş ki herkese yardım eli uzatırmış diye başlayan masallar hikayeler vardı. Benim hikayem hayatım o hikayelerdeki gibi başlamıyordu. 21.yüzyılda varlığını sürdüren monarşi ilen yürütülen ülkelerden birinde yaşıyordum. O ülkenin prensesi olarak. Hestianest Krallığının velihatlarından biriydim. Prenses Liya. Tam adımla Liya Marie Hestia... Adımı annem koymuş. Sabrın en güzel hali demekmiş. Öyle söylemişti majesteleri. -yani babam- Annem abimden sonra bir kız çocuğu olsun istemiş ama abimin doğumu sonrasında gelişen durumlar derken beni beş yıl boyunca sabırla beklemiş ve ismimi o vermişti. Annem diyorum çünkü annemin bir unvanı yoktu. Sıradan bir Türk kızıydı. Babamın - aslında unvana sahip kimseye bana anne abi vs. diyemezsiniz. Saray kuralları- ailesi annemi hem soylu değil hem de Türk diyerek kabul etmemişlerdi. Ama aşk tüm engelleri yenmişti ya da öyle görünüyordu. Asıl oyun yeni başlamıştı. Sahneye kader çıkmıştı ve ne olduysa kimse engelleyememişti. 13 Ekim 2000 tarihinde bir can gelirken biri gitmişti ve herkes buna kader demişti. Ölüm demişti. Bir can için canını feda eden bir insana öldü demişlerdi. Bana göre göz göre göre intihara gitmişti. Evet o gün doğan bendim. Benim yüzümden bir can gitmişti. Annem gitmişti. Beni babama sevdiği adama emanet etmişti. Bugün 13 Ekim 2024'tü. Az sonra içeriye birileri girecek akşam benim için düzenlenen gece için beni hazırlayacaklardı. İstemediğim bir yerde duracak herkese gülücük dağıtacaktım. Ah ne güzel! Şuan sıradan bir hayatım olması için neler vermezdim ki. Okuduğum okullarda bizimle yarışacak insanlar vardı ama onlar kadar şanslı değildim. Kapımın tıklanmasıyla içeri giren yardımcıma baktım. "Prensesim." diyerek selam vermesiyle gözlerimi devirdim. "Sizin hazırlanmanız için merkezden kuaförünüz makeup artistiniz ve tasarımcınız geldi." diyerek bana baktı. "Peki gelsinler Aris. Birde bana nane çayımı hazırlarsan iyi olur başım çatlıyor resmen! " "Peki efendim." diyerek çıkarken odaya girenlerle yüzümü buruşturdum. Eziyet başlıyordu. Bedenime göre ikilen kıyafetlere baktım. Giyeceğim kıyafeti seçerken bana gösterdiği iki kıyafeti de elemiştim. Doğum günü organizasyonuna göre fazla şaşalı idi. Askısından çıkan mavi renkli ince askısı olan elbiseye baktım. İnce askılı straplez mavi tülün üstünde renkli çiçekler olan ince askıları kapatan düşük omuz detaylı ve göğüs kısmından başlayarak kalçada biten çiçek detayları olan hafif kabarık eteği olan bir elbiseydi. Tülü uzun olan elbise şuan en uygun elbiseydi benim için çünkü bugün majestelerinin isteği üzerine mavi bir kıyafet giymem gerekiyordu. Yardımcımın yanıma gelmesiyle elindeki bardağı aldım. Nane çayını içerken yavaş yavaş vücudum gevşemeye başlamıştı. Yarım saat kuaför cilt bakımımı yaparken tasarımcım ise elbiseye hangi saç modeli gider hangi takıyı takmalıyım onu düşünüyordu Elbisemin renginden ve çiçek detaylarından dolayı doğal bir makyaja karar verdiğimiz kıza baktım. Az önce karmaşık seslerle dolu olan odada şuan ses çıkmıyordu. Suspus olmuş işlerine odaklanmışlardı. Saçımı hacimli göstermek için iri maşalar atmış önden iki tutamı bükerek arkada sabitlemişti. Eline aldığı taca bakarken saçlarıma oturttu. Prenses iseniz hayatınız cidden çok zor. Gece boyunca kafamda ağırlıkla oradan oraya gidip danslar edip insanlarla konuşmam ve onlara gülücük dağıtmam gerekiyordu. Elbisemi giyip odaya girerken ayağımdaki ten rengi 10 santim stilettolar beni rahatsız ediyordu. Aynanın karşısında kendime bakarken omuzlarımda duran saçlarımı arkaya attım. Mavi düşük omuzları olan üst kısmı straplez ve çiçeklerden oluşan uzun kuyruklu elbiseme baktım. Başımdaki tacım sanki bir harekette düşecek gibiydi. Ne kadar şikayet etsem de bu gece için beni hazırlamışlardı güzeldim ve geceye hazırdım. Kapımın tıklamasıyla odadakiler çıkarken yardımcım ve yanında balo kıyafetleri giymiş bir adam girdi. Uzun boylu sarışın yapılı ve mavi ya da yeşil gözlü bayağı yakışıklı biriydi. Bu kimdi merak ediyordum. Bu sarayda ve bulunduğumuz krallıkta ilk defa görmüştüm bu kişiyi. "Efendim. Kralımızın emriyle bu gece size eşlik edecek beyefendi Deniz Bey." Başımı salladım. Anlam veremediğim şeyler dönüyordu bugün. Ne oluyordu anlayamıyordum? Majesteleri neden bu gece eşlik etmesi için birini ayarlamıştı ki? "Tamam Aris. Sen çekilebilirsin." Topuklu ayakkabılarla isminin Deniz olduğunu öğrendiğim korumam pardon yakın korumama yürüdüm. Bu sarayda biri size eşlik ediyorsa o kişi sıradan biri değildir. Ya sizin ilerideki eşiniz olacak kişi ya da sizi koruması için görevlendirilen fakat bu görevlendirmemnin gizli tutulması kavalye rolünde gün boyu yanınızda durup gelebilecek saldırılara ve oluşabilecek tehlikelerdenuzak tutmak göreviydi. Elimi ona uzatırken bir elime birde bana baktı. Elimi tutarken "Liya."dedim unvan belirtmeden. Elimi çekip ayna da son kez kendime baktım. "Kralımız seni neden yanımda eşlik etmek seçti Deniz? Seni daha önce görmediğime eminim." Başını eğerken göz devirdim şimdi başlayacaktı bilmiyorum yok kralımız bize bir şey söylemedi vs. "Bir bilgim yok efendim. Bu gece size eşlik edeceğim söylendi bana o kadar." Eminim öyledir. Derin nefes al ver Liya sakin ol. "İyi. Aşağı indiğimizde de mi yanımda olacaksın." Kolunu uzatırken "Bu akşam kavalyeniz benim efendim.." dedi. İşte asıl olay bu gece başlıyordu. Babam asla önemli bir şey olmasa yanıma eşlik etmesi için birini yollamazdı. &&& Merdivenlerden inerken gördüğüm yüzlerle yüzümü asıp olduğum yerde küçük bir çocuk gibi tepinmek istiyordum. İstemediğim kim varsa buradaydı. Okuduğum okullardaki gıcık sevimsiz insanlar hazırlanmış gelmiş sahte yüzleriyle etrafta dolaşıyorlardı etrafta. Yüzüme gerçekçi duracak bir gülümse kondurmaya çalışsam da olmuyordu. Her sene bugün mutlu olmam isteniyordu. Nasıl olabilirdim ki? Nasıl her şeyi unutup gülüp eğlenmemi isterlerdi ki? Yanımda duran adama baktım. Kolunda olan elim olmasa şimdiye titreyen bacaklarıma mağlup olmuştum. Bizi ya da beni görenler tüm dikkatlerini bize vermişlerdi. Salonda başlayan fısıldaşmalar ifadesiz tutmaya çalıştığım ifadem yavaş yavaş kırıldı. Merdivenlerin başında duran ailem demeye bin şahit isteyecek kişilerin yanına gelince anlamadığım şeyler birer birer anlam kazanmaya başlamıştı. Bugün sadece doğum günüm kutlanmayacaktı. Herkes buradaydı. Benden haz etmeyen kan bağım olan insanlar bile buradaydı. Halam- ki dünyanın en gıcık insanı olabilir kendisi- kendine unvanı dışında seslendiğin an kıyamet koparan biriydi. Krallığın gelecek velihattı olarak düşünülen abim - ki onun burada olması imkansızdı- ki bile buradaydı. "Gecenin sahibi de geldiğine göre gece başlasın." Dans müzikleri başlıyor bitiyor salonda dans etmediğim insan kalmamıştı neredeyse. Ayaklarım giydiğim topukluların içinde işkence çekiyordu. Pasta kesilmişti. Yiyemedigim pastayı niye kestiğimi de anlamış değildim. 24 yaşıma girmiştim. Görüyor musun beni anne? Mutsuzluğumu sahte gülmelerimi olmak istemediğim bir yerde yasadığımı? Peki üzülüyor musun? Üzülme. Ben bir gün mutlu olacağım hayatını adadığın her şeyin en iyisi olana kadar çabalayacağım mutlu olacağım. İnan bana. Eline aldığı mikrofonla babama baktım. Hissediyordum bir bomba atacaktı ortaya ve ucu bana değecekti. Hatta o bomba bendim. Krallığın ortasına doğum günümde atılmış yıkım getirecek bir bombaydım "Bugün sadece Prensesimizin doğum günü için değil ülkenin yeni varisini de açıklamak için burada bulunuyoruz." Yanımda duran korumaya şimdi anlam vermiştim. Ama anladığım şey gerçekleşmemeliydi. Gerçekleşirse eğer karşımda cidden büyük bir düşman olacak ve beni bitirmek için her şeyi yapacaktı. "Tahtın yeni varisi .. Velihat Prenses Liya Marie. " Babamın ağzından çıkan bu cümle hayatımı hayatımda olan herkesi tepetaklak edecekti. &&& Gecenin sonlarına yaklaşırken hiç beklenmedik bir şey olmuştu. Bu gece için alınan üst güvenlik önlemlerine rağmen bir saldırı gerçekleşmişti. Önceden bilinen bir haber gibi bu gecede açıklanan yeni varis açıklamasının sebebi miydi bu saldırı bilmiyordum ama bu geceden sonra tehlikelere açık olduğum kesinleşmişti. Yarım saat önce koruma ordusuyla saraydan çıkarılmıştım. Bilmediğim yollardan giderken hissettiğim tek şey yabancılaşmaktı. Soğuk havayı yaşadığım adrenalin hissettirmezken gelen her seste irkiliyordum. Yürüdüğüm yollar adım attığım yer sanki bana ait değildi. Önümde ve arkamdaki korumalarıma baktım. Sabah yapılan saçlarım dağılmış ve bugüne özel seçilen elbisemin etekleri çamur olmuş ve yer yer yırtılmıştı. Gecenin karanlığında ses yapmadan ilerlemeye çalışırken ayağımı burkmamla yere düşmem bir oldu. Attığım çığlık karanlık ormanda yankılanırken yanımdaki korumalar beni kaldırmaya çalışıyordu. ''İyi misiniz efendim?'' Başımı aşağı yukarı sallarken gözlerimin dolmasına mani olamamıştım. Ayağa kalkarken '' İyiyim. Devam edelim.'' dedim. Ayağımda beni zorlayan topuklu ayakkabılara baktım. Ayakkabıları çıkarsam imkanı yoktu yürüyemezdim. Şimdi yürüyebildiğim tartışılırdı. Ağaçların arasında yansıyan ışık hüzmeleriyle korumalardan biri kolumdan tutup beni arkasına çekerken diğer korumayla bakıştılar. Birbirine baş hareketi ile koruma bizden ayrılırken derin nefes aldım. '' Neler oluyor? Nereye gidiyor o?'' dedim telaşla. Şuan karanlık olan ormanda yanımda bir korumaylaydım. İçimde bir yerde yeşeren huzursuzlukla arkamdaki ağaca yaslandım. İnip kalkan göğsüme elime koyarken bir anda gelen seslerle çevreme baktım. Fenerlerle çevremizi saran silahlı adamlara bakarken önümdeki korumanın kolunu sıkmıştım korkudan. '' Önümüzden çekil. Yoksa sonun arkadaşın gibi olur.'' Diyen adamla gözlerim sonuna kadar açılmış olmalıydı. Ne demek sonun gibi olur? Ona ne olmuştu ? '' Sen böyle bir şeyi yapamayı düşünür müydün? Onu sana vereceğimi düşünüyor musun cidden?'' Demesiyle çıkan sesle kulaklarımı ellerimle kapatıp ağacın gövdesine yaslanarak çöktüm. Bugün buradan çıkamayacaktık. Bu akşam hiç olmamalıydı. Bu akşamın bu kadar sakin gelmesinden anlamalıydık bir şeylerin olacağını. Ormanın derinliklerinden gelen seslerle irkilirken ağlamaya başlamam bir olmuştu. Ya kurtulacaktık ya da burada bizi öldüreceklerdi. Gözyaşlarından bulanıklaşan bakışımla gözlerimi kapatırken çoğalan sesle kalbim gereğinden fazla atmaya ve göğüs kafesim sıkışmaya başlamıştı. Avuç içlerim terlerken derin nefes alıp verdim. Yakınımıza gelen kişiler arasında tanıdık yüzleri görmemle rahatlarken bir anda alnımda hissettiğim silahla korkudan titremeye başlamıştım. '' Hepiniz geri çekilin.'' Boğazıma dayanan kolla nefes almam zorlaşırken kendini ortaya atan kişiye baktım. Onun burada olması benim durumumdan daha tehlikeliydi. Dizime atılan darbeyle diz çökerken alnıma da yerini alan silaha baktım. Yanıma gelmek isteyen abim yerinde duramazken tekrardan başımı sağa sola salladım. Başımı sağa sola sallarken gözlerimi kapattım. Bir hafta öncekonuşulan konuyu ne yapmak istediklerini bu kadar şeyi neden yaptıklarını anlıyordum artık. Eğer kraliyette bir unvana sahipsen her zaman tehlikedesin demek oluyordu. O şaşalı dünya bir anda kapkaranlık dipsiz bir kuyu oluyordu. Bittiğini düşünsem de yeni başlıyordu hikaye. Ve hayatımın sorunsuz geçen dönemi bugün sona ermiş oluyordu. Başımda yaslı olan silahı hissetmem vücudumu titretirken aldığım eğitimler yaptığım talimler gözlerimin önünden geçiyordu. Bu kadar basit yenilemezdim. Savaşmadan olmazdı. Gözlerimi kapattım arkamdaki kişi havaya tehditler savururken başımı sertçe geriye savururken aldığı darbeyle geriye savrulan silahlı kişiyle ileriye adım atarken duyduğum gök gürültüsüne eşlik eden iki el silah sesi duydum. Bedenim az önceye kadar titrerken şimdi hiçbir şey hissetmiyordu. Bacaklarım beni taşıyamazken duyduğum bağrışlara tepki veremeden yere yığılmamla karanlığa dalmam aynı anda olmuştu. |
0% |