Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.BöLüM

@bilinmeyennokur

 

 

 

Kimin nasıl bir anısı haline geleceğimizi hiçbirimiz bilemeyiz.

 

 

~ Bilge KARASU

 

 

GEÇMİŞ GELECEĞİN AYNASIDIR

 

 

.

 

 

 

Demir BOZKURT'tan...

 

"Askeriyenin etrafında 40 tur koşu başla asker!"

"Emredersiniz komutanım!"

Paketinden çıkardığım sigarayı çakmak yardımıyla ateşledim ve zehri içime çekmeye başladım.

"Bu sinirinin sebebi ne Bozkurt?" Diye sordu Tunç.

Tunç Dinçer. Harp okulundan beraber mezun olduğumuzdan beri ayrılmadığımız dostum, silah arkadaşım, devrem.

"Sorma Dinçer." Dedim.

"Sordum ama çilli mi aklında?"

Bir süre sessiz kaldım.

"Evet. Onu gördüm. Mardin'e gelmiş."

Başımı çillimin bana yaptığı bilekliğe çevirip kaşlarımı çattım.

"Arabadaydım. O beni görmedi. Son anda durmasaydım çilliye çarpacaktım." Dedim.

Tunç şaşkın bir şekilde gözlerime baktı.

"Bi dakka çilli Mardin'e mi gelmiş? İyi de ne işi var ki burada?"

Bilmiyorum dercesine omzumu kaldırdım.

Daima kaşları çatık dik bakışlı biriydim. O olaydan önce de çatık kaşlı biriydim ama Ali'yi kaybettikten sonra daha kötü sert olmuştum.

Zaten o günden sonra yollarımız ayrılmıştı.

Tunç omzuma vurup

"Düzelecek her şey aslında onun karşısına çık-" Tunç'un sözünü hemen kestim.

"Öyle bir şey olmayacak!" Sesim taviz vermez ve soğuktu.

"Sadece kendini yıpratıyorsun kendinle beraber onu da yıpratıyorsun.''

"Akşam ki düğüne gidecek miyiz?" Diye sordu Tunç.

Onaylar şekilde başımı salladım.

"Kaç etti bu ya kaçıncı düğününe gidiyoruz?"

"Ben keyif alıyor muyum sence zorunluluktan. Kavga çıkabilir biliyorsun." Dedikten sonra

Biten sigaramı çöpe atıp askerlerine odaklandım.

Ezel Timi

Biz başlangıcı olmayan geçmişiz.

Biz bu vatanı koruyanlarız

Biz

Kıdemli Üsteğmen Demir BOZKURT

Üsteğmen Tunç DİNÇER

Teğmen Ayhan DOĞAN

Teğmen Cemil ÇINAR

Astsubay Aslıhan GÜNAY

Astsubay Çelik COŞKUN

Astsubay Ilgaz KILIÇ

Astsubay Onur Mert ONAY

 

''Ada KANDEMIR'den

"Çocuklar hadi yemek hazır.''

Narin Hanımın sesiyle oynadığımız monopollyi bıraktık.

Yapılan dedikodu seansında sonra monopolly oynamaya başlamıştık ben Miran Burak ve Bora oynuyorduk. İlk turu ben kazanmıştım ikinci ve üçüncü turu Bora kazanmıştı.

Miran ve Burak tutturdular hile yapıyorsunuz hile yapıyorsunuz.

"Banane biz saymıyoruz hem görmedik mi Ada sen Bora'ya kaş göz yaptın.'' Dedi Miran.

Kollarımı önümde bağlayıp

''Biz hiçbir şey yapmadık. Siz yenilgiyi kabul edemiyorsunuz." Dedim.

Tek kaşını kaldırıp

"Öyle mi Ada Hanım?"

Ben de aynı şekilde tek kaşımı kaldırıp

''Öyle Miran bey." Dedim.

''Bunu sen istedin.''

Kollarımı indirdim

"Ne?" Dememe kalmadan üstüme gülle gibi gelip beni sırtına attı.

İstemsiz bir şekilde dudaklarımdan minik bir çığlık kaçtı.

Dün içtiğim alkollerin hem cebime hem de mideme olan yan etkisini bir kere daha anlama fırsatım oldu.

''Miran! İndir beni!" Diye cırladım. Böyle cırlamamdan Burki hoşlanmadı o yüzünü burustururken Bora da buruşturmuştu.

''Cırlama kızım kulağımın dibinde!" Dedi Miran.

''Ama seni bırakmayacağım.'' Dedi ve hain bir şekilde güldü. Yemek salonuna doğru uçarcasına koşmaya başladı.

''Aaaa! Yavaş! Ahahaha!" Dedim.

Salona vardığımızda hızını alamamış ve Hakan'a çarptı.

Miran boylu boyunca Hakan'ın üstüne düşmüştü. Ayaklarım Miran'ın hemen kolunun altında kalmıştı. Üst gövdem Hakan'ın göğsünün üstünde yan bir şekilde duruyordu. Miran'ın kafası tam karnımın üstündeydi.

Gözlerim sonuna kadar açık bir şekilde olayı idrak etmeye çalışıyordum. Ev halkı da benim gibiydi kal gelmiş gibi duruyorlardı.

''Kalkın lan eşek sıpaları ezdiniz kızımı!" Dedi Mehmet bey.

Uzun süre alkol görmek istemiyorum.

Ben de iç ses. Ben de.

Yakınımızda olan Murat üstümden Miran'ı aldı. Miran ilk başta dengesini sağlayamayınca Murat onunla ilgilendi.

Miran üstümden kalktığı gibi yana kaydım.

Ayağa kalkacağım zaman Hakan ve Murat koluma girip bana destek oaya çalışınca kolumu onlardan kurtarıp

''İstemez.'' Dedim.

Onları geri çevirdiğim için yüzleri düşmüştü.

Daha bana yaptıklarını unutmuş değildim.

Masada yerimi alıp hiçbir şey yokmuş gibi diğerlerini beklemeye başladım. Zaten akşam düğün vardı. Biraz dinlenmek istiyorum.

Herkes benden sonra yerini aldı. Sağıma Burak, soluma Adar oturmuştu. Onun yanına Miran sonra da Narin Hanım oturmuştu. Biz baş köşede oturan Mehmet beyin sağ tarafındaydık. Karşımda Meriç onun yanında sırasıyla Bora, Murat ve Hakan oturuyordu. Minik Kandemir Narin Hanımın kucağında oturuyordu.

''Afiyet olsun.'' Mehmet beyin sözü ile yemeğe başladım.

Yemeğimi yedikten sonra Narin Hanımlardan izin alıp odama çıktım.

Odama geldiğimde üzerimde bir yorgunluk vardı. Mardin'e geleli daha 1 hafta bile olmamıştı ama ruhsal ve fiziksel anlamda çok yorulmuştum.

Kütüphanemin önüne gidip sevdiğim kitaplardan biri olan Kürk Mantolu Madonna'yı elime aldım. Rauf Efendinin iç dünyasındaki yalnızlık, kimlik arayışı ve aşkın doğası. Şu anki ruh halimi anlatmaya en uygun olan kitap.

Kitap ile beraber koltuğuma geçtim ve ilk sayfasından okumaya başladım.

 

Düğünden İki Saat Önce...

Kapımın çalınmasıyla kitabın içine daldığım hayal aleminden sıyrıldım. Kitabı kapatıp yanıma koydum.

"Gel"

Narin Hanım açtığı kapıdan içeri yavaşça süzüldü.

"Müsait misin kızım?"

"Müsaitim buyrun Narin Hanım." Dedim.

"Düğün için hazırlanmanı söylemeye gelmiştim ben." Dedi Narin Hanım.

"Tamamdır Narin Hanım ben şimdi hazırlanmaya başlarım."

"Anne kız hazırlanmaya ne dersin?" Diye sordu Narin Hanım. İçimdeki sevgiye muhtaç Ada'nın gözleri parlamştı.

"Olur Narin Hanım. Çok mutlu olurum." dedim.

"Ben giyeceğim elbiseyi odamda hazırlamıştım. Alıp geliyorum hemen." Dedi

Narin Hanım, gülümseyerek odadan çıkarken ben de hazırlıklarımı düşünmeye başladım. Düğün, Mardin’deki ilk büyük etkinliğim olacaktı ve heyecanlıydım. İçimdeki yorgunluk, bu anın coşkusuyla yerini bir nevi mutluluğa bırakmıştı.

Kütüphaneden biraz uzaklaşıp aynanın karşısına geçtim. Duvardaki yansımam, kocaman bir değişim içindeydi; yeni bir şehir, yeni insanlar ve belki de yeni başlangıçlar... Bana zamanın ne kadar hızlı geçtiğini düşündürdü.

Narin Hanım odaya geri döndüğünde, elinde güzel rengi kırmızıdan bordoya çalan? kolları uzun, boyu diz kapağından bir karış üstte, kare yaka, vücudu sarmalayan bir elbise tutuyordu. Elbiseyi görebildiğim an, gözlerim parladı. Çok şık bir elbiseydi.

"Senin için özel seçtim," dedi. "Bu akşam abinleri kıskançlıktan çatlatacaksın buna emin." Dedi.

Bu dediğinden sonra gülmeye başladım.

Omuz silkerek karşılık verdim.

"Hakan abin ve Murat abin çok pişman seni seviyorlar sadece alışmakta güçlük çekiyorlar. Onların yaşadıkları da kolay şeyler değil." Dedi.

Narin Hanımın böyle demesi içimdeki merakı kat ve kat arttırıyordu.

" Narin Hanım çok özel olmayacaksa onlara ne oldu?"

Narin Hanım elbiseyi yatağa bırakıp bir eliyle elimi tuttu. Diğer eliyle yanağımı oksamaya başladı.

"Canım benim özel diye bir şey olur mu? Sen de bu ailedensin ama abiler bir şey söylemeden benim bir şey söylemem uygun olmaz." Dedi.

Haklıydı. Biri benim sırrımı benim haberim olmadan söylese yolardım onu.

"Haklısınız Narin Hanım. Ben düşünemedim kusura bakmayın."

"Lütfen yanlış anlama beni." Dedikten sonra Narin Hanıma kendimi açıkladım.

"Sizi yanlış anlamadım. Gerçekten haklısınız Narin Hanım." Dedim. Bana inanması için yüzüme içten bir gülücük kondurdum.

O da bana aynı şekilde gülümsedi.

Narin Hanımın gözlerindeki sıcaklık, bana aile sıcaklığını hissettiriyordu.

"Sen üstünü giyin istersen o sırada ben de üstümü giyineyim sonra beraber aşağı ineriz ne dersin?"

Başımı salladım.

Narin Hanım odamdan çıktığında elbiseyi giyip aynada kendime baktığımda, hem içsel hem de dışsal bir dönüşüm yaşadığımı fark ettim.

Zarif ve sade makyajımı bordoya çalan kırmızı rengi rujumla sonlandırdım.

Saçlarımı maşa yardımıyla şu dalgası yapmıştım.

Ayağımda klasik YSL topuklu ayakkabım elimde ise siyah YSL çantam vardı. Çantamın içine gerekli eşyalarımı ve rujumu koyduktan sonra hazırdım.

Kapım çalındığında içeri Narin Hanım girmişti.

Üzerinde koyu yeşil ona çok yakışan midi boy belden aşağısı bol gelen şık bir elbise vardı. Ayağında kısa topuklu siyah bir ayakkabı vardı. Elinde ise minik bir çanta vardı.

Makyajı zarifti çillerini kapatmayacak şekilde yapmıştı. İkimizin de çillerinin kapanmaması benzerliğimizi ortaya koyuyordu.

Saçlarını arkadan topuz yapmıştı.

Bir kez daha fark ettim ki Narin Hanım çok güzel bir kadındı. Yaşını hiç belli etmiyordu. Zarifti.

"Hazırsan aşağı inelim canım." Dedi.

"Olur." Dedim ve Narin Hanımın koluna girerek odadan çıktık.

Merdivenden diğerlerine baktığımda herkesin jilet gibi bir takım elbise giydiğini gördüm. Bir tek minik Kandemir yoktu. Böyle ortamlardan hoşlanmadığı için gelmeyecekmiş.

Gerçekten nasıl bir gen varsa tüm nesillere aktarılmıştı.

Haklısın iç ses. Haklısın.

Merdivenlerden inerken herkesin gözü benim ve Narin Hanımın üzerine çevrilmişti. Herkes ağzı açık bir şekilde bize bakıyordu.

''Pantalonu nerde bu elbisenin?'' Dedi Miran. Elbiseye imha edilmesi gereken bir çizim gibi bakıyordu.

''Yok. Bu elbise böyle.'' Dedim.

''Üşürsün sen değiştir bu elbiseyi.'' Dedi Hakan.

''Üşümem ben.''

''Gel şu ceketi beline bağlayalım biz.'' Dedi Bora. O sırada üzerindeki ceketi çıkarmaya çalışıyordu.

''Hayır bir şey istemiyorum bu elbise böyle.'' Dedim.

''Anne bari sen bir ceket giy." Dedi Hakan.

''Bu Mardin sıcağında mı oğlum? Hayatta olmaz.'' Dedi.

Bu kadın gibi zarif birinden senin gibi patavatsız ve geveze birinin doğması...

Haklısın iç ses. Haklısın.

Mehmet bey bir elini kalbinin üzerine koyup

''Anne kızın benim kalbime zoru var galiba. Bu kada güzellik çok fazla. Değiştirin üstünüzü.''

''Hayır Mehmet biz böyle iyiyiz.'' Dedi Narin Hanım.

''Ama ben iyi değilim sultanım.'' Dedi Mehmet bey.

''Ne kadar medeniyetsizsiniz. Biraz medeni olun. Dağ ayılığı yapmayın.'' Dedi Meriç.

Mehmet bey Meriç'in ensesine vurup

''Çok konuşma lan dağdan gelen bağdakini kovuyor.''

''Ne çok laf ettiniz bu Kızımla benim her zamanki güzelliğimiz. Geç kalacağız şimdi hadi yola çıkalım." Dedi Narin Hanım.

Narin Hanımın dediklerinden sonra herkes dışarı doğru ilerlemeye başladı.

Miran arabaya gidene kadar koluma girmişti. Ve sürekli bir erkek bana bakarsa onu mahvedeceğini anlatıyordu.

Ben, Miran, Adar, Burak, Meriç ve Hakan aynı arabadaydık. Arabayı Hakan kullanıyordu.

Diğer arabada ise Mehmet bey, Narin Hanım, Bora, Murat vardı.

Belli bir süre sonra düğün alanına gelmiştik. Köy gibi bir yerdeydi. Upuzun masalar vardı. Kürtçe nameler her yersen duyuluyordu. Sonunu ve başını hiç göremediğim bir halay kuyruğu vardı.

Arabadan indiğimde bütün bakışlar bize dönmüştü çoğu bize bakıp fısır fısır konuşmaya başlamıştı.

Küçük amcam Selim bir masadan bize sesleniyorum. Yanında eşi Aslı yenge ve birkaç kişi daha vardı. Hepimiz o masaya doğru ilerlemeye başladık.

Bizim geldiğimizi giren masadakiler ayağa kalktı.

''Ooo yeğenim!" Diye Selim amca bana sarıldı. Onun sarılışına karşılık verdim.

''Nasılsın yeğenim?" Diye sordu.

''İyiyim Selim bey. Siz nasılsınız?"

Ayrıldığımızda

''İyiyim sağ ol Adacım.'' Dedi.

Diğer aile üyelerine de selam verdi Selim amca.

Mehmet bey arkadaki erkeklere nazaran daha yaşlı duran bir adama doğru yönlendirdi beni.

''Büyük amcan Aydın. Burak'ın babası.''

Memnun oldum diyip öpmek için eline yöneldim. Ama Aydın bey beni kendine çekip sarılmayı seçti. Aynı şekilde karşılık verdim.

''Memnun oldum yeğenim."

''Ben de Aydın bey. '' Dedim.

Bana gülümseyince ben de ona ufak bir tebessüm gönderdim.

Elini arkasındaki kadına doğru uzatıp

''Eşim Sevim.'' Dedi.

Sevim Hanıma doğru ilerlediğini o da içten bir şekilde beni kucakladı.

''Ailemize Hoş geldin canım."

''Hoş bulduk.'' Dedim.

''Oğullarım Bartın ve Barış. Burak'ı zaten tanıyorsun. Kendisi Ailemize en son dagil oldu.'' Dedi Aydın bey.

Bartın ve Barış birbirlerine çok benziyorlardı. Hatta Burak da onlara çok benziyordu.

''E hadi ayakta kaldık oturun.'' Dedi Selim bey.

Tam oturduktan sonra askeri bir araç düğün alanına giriş yaptı.

Herkes ilgiyle araca bakıyordu. Araç düğün alanının hemen önünde durdu. Kapı açıldı ve 7 kişi araçtan indi. Hepsinin üzerinde Türk askeri forması vardı. Ellerinde ise kocaman silahlar vardı. Yüzleri görünmüyordu, kar maskeleri vardı. Kapıyı hala kapatmamışlardı.

Kapıya doğru birinin gölgesi geldi.

Postallarının toprak zeminde çıkardığı ses duyuldu. Sonra iri cüssesi görüldü. Kalıplı bir vücudu vardı. Boyu çok uzundu.

Onu incelerken gözlerimiz buluştu.

Bir çift Ela göz. Kararlı bakan bir çift ela göz.

Bir çift elanın ve yeşilin buluşması.

Bir kimsesizliğin son buluşu.

Bir mahkumiyetin sona erişi.

Gecenin güneşe, Ayın yıldızlara olduğu gibi... Ela ve yeşil de birbirine muhtaçtır...

 

Bölüm nasıldı?

Demir hakkındaki düşünceleriniz?

Demir ve Ada hakkındaki düşünceleriniz?

Peki Ezel Timi?

 

 

 

Beğenip yorum yapmayı unutmayın!

 

 

 

Düşünceleriniz benim için değerli!

 

 

 

Öpüldünüzzz!

😘 

 

 

 

Loading...
0%