@bing_beng
|
Çalar saatimin sesine hemen uyandım. Bugün benim için çok önemli bir gündü, yıllardır bu günü bekliyordum. Gece de bu yüzden düzgün uyuyamamıştım. Mimarlık fakültesinden bir ay önce mezun olmuştum. Ve Asrlan Holding'in CEO'sunun yanında asistanlık yapmak için başvuru yapmıştım. Bunu yapmamın en büyük nedeni yıllardır Kuzey Aslan'a karşı olan platonik aşkımdı. Dört yıl önce gözlerinin içine baktığımda aşık olmuştum ona. Sert görünse de gözlerinde ki eksikliği, kırıklığı görmüştüm. O günden beri gözleri aklımdan çıkmadı. Her an onu düşünüp durdum. Belki bir saplantıydı belki başka bir şey ama onu unutamadım. Asistanlığını yapmak istememim sebebi ise şirketinde mimar açığının olmaması. Yatağımdan kalkıp düzelttim ve banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Banyodan çıkarken aynı evi paylaştığım Berna içeri girdi. "Uyanmışsın" Dedi "Pardon şöyle demeliydim; hiç uyudun mu?" Dediğinde "Kapa çeneni" dedim hızla. "Liseli ergen gibi davranacak değilim" dediğimde kaşını kaldırdı. Gözlerimi kısıp ona dik dik baktım. "Vay canıma ödüm patladı" dediğinde mutfağa inmek için yanından geçerken "neden defolup gitmiyorsun, böylesi daha iyi olmaz mı? Senin sağlığın için" dedim. Diğer en yakın arkadaşım odasından çıkıp "günaydın hanımlar kahvaltı hazır mı?" Diye sorunca ikimizde aynı anda "Hayır." Dedik. Kollarını iki yanında açıp "Ciddi misiz? Bu saat olmuş hala yemek yok inanamıyorum" diye söylendi. "Saat daha sabahın yedisi ayrıca bir gün sen kahvaltıyı hazırla da senin elinden yemek yiyelim" dedi Berna. "Eğer yapabilseydim zaten kendime yapardım" dedi ve bana dönerek "paraları mezara mı götüreceksin bir tane yardımcı falan tutamaz mısın? Hem böylelikle başının etini yememiş olurum." Dedi. "Zaten düşünüyorum en kısa zamanda bulmaya çalışacağım" dedim gülümseyerek. Bugün herkese iyi davranma günüm. Umarım karma gelip beni bulur. Berna "Şımartma şunu, tutacağın yardımcı da odasındaki pisliği görünce kaçıp gider zaten" deyip aheste aheste merdivenlerden indi. Arkasından ağzını yamultup "ajansı arar Rus veya Ukraynalı harika kızlar göndermelerini söyleyeyim mi?" Diye sorunca "kesinlikle hayır" dedim. "Şansımı denedim" dedi gülerek. Yanağımdan öpüp "akşam seni alırım ördek iyi şanslar" dediğinde aceleyle "kahvaltı etmeyecek misin?" Diye sordum. "Dışarda ederim gitmem gereken bir yer var" deyip ıslık çala çala gitti. Lise son ikinci dönem Çalar saatim çaldığında uykulu gözlerle telefonumu bulup kapattım. Yine iğrenç bir okul günü daha. Odamın kapısı çaldığında "gir" dedim. Başımı yastığıma gömdüğüm için sesim biraz boğuk çıkmıştı. Odamın kapısı açılınca "Küçük hanım babanız sizi hemen kahvaltıya bekliyor. Okula geç kalacaksınız" dedi evin çalışanlarından Nevin abla. Başımı yastığımdan kaldırıp yüzüne baktım. "Okulun canı cehenneme" deyip yüzümü buruşturdum. Yataktan kalkıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp odama döndüm. Okul formamı giyip mutfağa indim. Babamın öldürücü bakışları üzerimdeydi. Annem "hadi acele et geç kalacaksın ördeğim" Başımı olumlu olarak sallayıp aceleyle kahvaltımı yaptım. Bu ördeğim kelimesi üzerime yapışıp kalmıştı annem yüzünden. Liseye ilk başladığım gün annem yanıma gelip 'ah benim çirkin ördeğim liselimi oldun şimdi" demesiyle önce sınıf olmak üzere bütün okul bana ördek veya ikisini bir olarak çirkin ördek demeye başlamıştılar. İlk sorun haline getirsemde artık alışmıştım. No proplım. Okula vardığımda ders on dakika önce başlamıştı bile. Hocanın gelmediğini umarak hızlı adımlarla sınıfa yürüdüm. Sınıfın önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı çaldım. Hoca "gir" dediğinde hayal kırıklığı ile kapının kolunu indirip içeri girdim. Geç kalmıştım, bir kez daha! Matematik hocası görüş alanıma girdiğinde kaşları çatık bana baktığını gördüm. En sempatik gülümsememi takınıp "günaydın hocam" dedim. Bu hoca daha bu yıl gelmişti ama oldukça sıcak kanlı hemen alışmıştık. Yinede sabah sabah matematik koyulur mu ya. "Günaydın kızım, bu sefer ki geç kalmanın bahanesi nedir çok merak ettim."dedi gözlerini üzerimden ayırmadan. Uzaylılar esir aldı desem inandırıcı olur mu acaba. "Konuşmayı düşünüyor musun?"dedi sabırsızca. Aklıma bir şey gelmemişti "aaa.. ıımm şey" diye geveledim bir şey bulmaya çalışarak. "Hayret bu sefer bir yakının ölmedi mi?"diye sorduğunda "şey aslında dedem öldü" dedim. Yalancıktan üzülmüş gibi yaptım ama numara yapmayı pek beceremem. "Deden geçen hafta ölmemiş miydi?" diye sorduğunda "dedemin dedesi hocam" dediğinde sınıftan kıkırdamalar oluşmaya başladı. "Yaşıyor muydu dedenin dedesi kaç yaşında merak ettim." "Valla bilmiyorum hocam yirmi sene önce ölmüş işte" Hocanın saprı taşar bir hali vardı. Sınıfta kıkırdamalar daha yüksek bir seviyeye yükselmişti. Hoca inanmadığını belli ederken doğru söyleyip kurtulmayı düşündüm. "Gece geç yattığım için sabah uyanamadım" dedim. "Geç yerine" Sırama geçerken gözüm en yakın arkadaşlarım Esra ile Berna'ya kaydı. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyorlardı. Onların arkasındaki yerime baktığımda esmer, yeşil gözlü kalemle çizilmiş gibi duran dolgun dudakları olan bir adam yunan mitolojisinden fırlayıp gelmiş benim sıramda oturuyor. Yirmili yaşlarda sert bir mizacı var. Keskin yüz hatları ben kusursuzum diyordu. Hoca "Ördek otursan da derse başlasak artık" İşaret parmağımla sıramda oturan meteor'u gösterip "sıramda bir meteor var hocam" dediğimde bütün sınıf kahkaha attı. "Önce yerine otur" dediğini yaptım. Yabancıya döndüm gizemli ve soğuk bir havası vardı. Gülümseyerek "günaydın" dedim. Gözlerime küçümser gibi bakıp önüne döndü. "Derse vaktinde gelseydin yeni arkadaşımızla tanışırdın." Yan sıradaki sacı açık kahverengi olan kızı gösterip "Nazlı, yeni geldi bundan sonra bizimle" sonra bani gösterip "buda sınıfın ağır ablası çirkin ördek tenefüsde tanışırsınız şimdi derse geçelim" "Kız karamel, çikolatan var mı?"diye sordum karamel gibi saçlarına imada bulunarak. Küçük bir bakış attıktan sonra hocaya dönüp "ciddi halı buysa gevşek hali nasıl merak dahi etmiyorum" dediğinde anında yüzüm düştü. Kötü bir şey mi demiştim ben, bir an şaka mı yapıyor diye de düşündüm ama en ufak bir mimiği oynamamıştı. Defterimi, kalemi mi çıkarıp masanın üzerine koydum. Tenefüsde Nazlı'dan özür dilemeyi aklıma yazıp odağımı derse verdim. Hoca tahtaya bir soru yazıp çözmemizi istedi ve ben bu konudan nefret ediyorum. Hatta ben matematikten de nefret ederim. Bu konuyu anlayabilmek iki haftamı almıştı. Soru o kadar da zor değildi. Yanaklarımı şişirip soruyu cevapladım ve iki dakika mı aldı. Geri yaslanıp sınıfı şöyle bir taradım. Herkes soruyu çözmeye odaklanmıştı. Telefonum belimde titreyince çaktırmadan eteğimin kenarından çıkarıp baktım. Ahmet mesaj atmıştı. Babası hasta olduğu için üç gün yoktu. 'Günaydın ördeğim nasılsın. Seni özledim.' okuduğum mesajla gözlerimi kırpıştırdım. "Eylül herhalde soruyu çözdün arkadaşlarını aydınlatmaya ne dersin?"diye çıkıştı telefonum ile uğrastığımı anladığını belli ederek. Tuş kilidimi kapatmadan sıramın altına koyup tahtaya kalktım. Hala aklım Ahmet'in saçma mesajında, daha dün birlikteydik ve kardeşim gibi, bunda bir tuhaflık vardı. Aval aval sınıfa bakınca hoca "telefon ile uğraşacağına terslerinle ilgilen Ördek. İki gündür derslerle bir bağın kalmadı aklın sürekli başka yerlerde."dedi ve ardından "Selim bey ile röportaj yapamadığın için mi, yoksa okul dergisinden ayrıldığın için mi dikkatin dağınık?" diye de bir soru yöneltti. Bunu gerçekten burada yapmak zorunda mıydı? Şöyle bir süzgeçten geçirdim olanları. Okul dergisi için ünlü bir firma olan Aslan holding'in patronu Selim bey ile röportaj yapmak için şirketine gittim tam her şey yolunda giderken kâğıtta yazan "gay misiniz?"sorusunu okuyana kadar. Nankör şımarık yazı işleri yardımcımın orospuluğu. O soruyu sorunca röportajı bitiremeden daha doğrusu başlayamadan kapı dışarı oldum. "Eee biraz etkisi var hocam. Ayrıca gazeteden ayrılmadım atıldım" son söylediğime sınıftan küçük bir kıkırtı yükseldi. Selim beyin gözünde yerin dibine geçtim. Utanç verici bir duruma karşı karşıya kalmıştım. "Selim bey için sakin bir adam derler ne dedin de adamı iki dakikada sinir küpüne çevirdin?"diye soran matematikçiye gözlerimi devivirip "iki dakika bile sürmedi ki" deyi verdim. Arkadaşlarım sağ olsun yüksek bir kahkaha patlattı. Artık kendimle dalga gecebiliyorum, bunca yılın üzerinden kendime iyi bir özellik daha katmıştım. Sınıf arkadaşım Enver araya girip "hocam daha fazla bu sırla yaşaya mıyacağım" derken kahkahalar içindeydi. Ne söyleyeceğini tahmin ederek "Enver sakın" diye araya girdim. Üzgünüm bakışı atıp "biri ölü dört çocuğu olan adama gay misiniz? Diye sordu hocam" dediğinde gözlerimi yumdum. Aptal çocuk. Sağ elimle ensemi ovaladım. Bütün sınıf karınlarını tutarak gülmeye başladı. Hoca "Allah iyiliğini versin" dediğinde "amin hocam" diye yanıtladım. Üçüncü dersin başlama zili çaldığında yerime geçtim ama bay meteor yoktu. Bir iki dakika sonra oda geldi. "İleri kay" dediğinde şaşırmıştım çünkü ilk defa konuşuyordu. Sesi sert ve otoriterdi. Ama bir o kadar da etkileyici. Ellerinin birini bizim masaya diğerini de arka sıraya koyup üzerime eğildi. Kokusu oldukca baş döndürücüydü. Gözlerinin derinliklerine bakınca hüzünlü olduğu anlaşılıyordu. İnsanın baktıkça içi eriyor. "Kay dedim anlama özürlü müsün?"diye çıkıştı. Yutkunup kaydım. "Yakışıklı olduğunuz kadar küstahsınız da" dediğimde hafif bana doğru döndü ve "ama gey değilim" dedi. Benimle dalga geçiyordu. Aman tanrım. Bütün kan yanaklarıma toplandı sanki. Ona istediğini vermeyip "madem öyle bay meteor büyüyüp bir kuğu olunca benimle evlenir misiniz?" Şok olmuş gibi gözlerini yüzümde gezdirdi. Allahım bir insan nasıl böyle güzel bakar ki. Gözleriyle beni baştan aşağı süzdükten sonra "senin bir kuğu olabileceğini zannetmiyorum çirkin ördek. Masalda bile hala çirkin olarak kalıyordu yanlış hatırlamıyorsam" dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Suratımı asıp oturduğum yere sindim ve gün boyu konuşmadım, düşüne biliyor musunuz ben bir iki cümle hariç hiç konuşmadım. Ertesi sabah geç kalmamak için saat yedi de kalktım. Okula gittiğimde dersin başlamasına on beş dakika vardı. Bahçeden içeri havalı bir giriş yaptım. Liseye gidiyorsanız ve okulun tensilcisiyseniz, okul derginizden de atılmadıysanız hayat size güzel ama gazeteden atılmıştım. Ama hala pobiler olduğuma seviniyorum. Bazı durumlar hariç. Girişe yaklaşmışken Enver "ördek gel maça, bir eksiğimiz var" deyince çantamı kapının yanına bırakıp yanlarına koştum. Allah'tan pantolon giymiştim. Topun peşinde koşuşturup duruyoduk. Pek iyi oynadığım söylenemez ama yine de eğlenceli. Kaleye yaklaşınca topu kaleye atmak için sert bir tekme savurdum ama atmak istediğim yerin yakınından dahi geçmeyip tam olarak Selim beyin kafasına geldi. Eyvahlar olsun. Adam beni bu sefer parçalarıma bölecek. Neden olmadık yerde duruyordu ki. Dudağımı ısırıp korkak adımlarla yanına yaklaştım. Kuzey ile Nazlı Selim bey ile ilgileniyordu. Topun nereden geldiğini anlamamışlar galiba. Yanlarına varıp iyi olup olmadığını sordum Selim bey bana ters bir bakış atıp "düzgün oynayamıyorsan neden oynuyorsun" diye azarladı. Sanırım o görmüş. "Özür dilerim" dedim sakince. Ne olmuş bir top geldiyse yani ölmedi ya. Topu almak için eğildim ama bir ayak tarafından başka bir yöne doğru gönderildi. Doğrulduğum da Nazlı suratıma pis bir şekilde sırıtıyordu. "Bir daha ki sefere nereye attığına dikkat etmezsen o topu keserim kızım" diye tısladı. Kaşımı kaldırıp cevap verecekken Ahmet gelip kolumdan sürükleyerek götürmeye başladı. Keşke onun kafasına gelmiş olsaydı. Geri zekalı, salak. Ahmet iki kolumdan da tutup "Sakin olur musun kız haklı babasının kafasına futbol topu attın ne tepki vermesini bekliyorsun?" diye uyardı. Şuan haklı olması umrumda değil. O kızın ukala ağzını dağıtmak istiyorum. Biraz sakinleştikten sonra babasını sordum. İyi olduğunu söyleyip umursamaz tavırla kızın kim olduğunu sordu. Kim olduğunu söyleyip çalan zilin ardından sınıfa gitmek için hareketlendik. Sınıfa girecekken nöbetçi öğrenci koridorun başından bana seslenip müdürün beni çağırdığını söyledi. Başımla onayladım ve nöbetçi gittikten sonra sesli bir şekilde "yelloz müdüre ne anlattı Allah bilir?" "Sakin ol ve git bak ne diyecekmiş. Sakın olay çıkartma." dedi gayet ciddi bir tavırla. Sanki hep olay çıkartıyorum! Çıkartıyor muyum yoksa? Aman neyse Ahmet sınıfa bende müdürün odasına girdim. Nazlı ayakta Selim ve meteor beyler ise oturuyordu. Müdür bezmiş bir vaziyette bana bakıyordu. Geçip Nazlı'nın yanında durdum. Ne söyleyecekse söylese de gitsem. Müdür iç çekip ön bahçede top oynanmayacağı ve olabilecek kazalardan bahsetti. Bende uslu uslu bitirmesini bekledim erken bitirmesini umarak. Lafını bitirip benden bir cevap bekler gibi bakınca bir daha olmayacağını belirttim. Tabii ki de tekrarlanacak. Ne var yani birinin kafasına geldiyse, dışarıda gezerken kafasına saksı, kiremit veya başka bir şey de düşebilir ve toptan daha tehlikeli olabilirler. "Yaşıtın kızlar gibi neden gezip dolaşmıyorsun ne bileyim kuaförde vakit geçirmiyorsun da oğlan çocukları gibi serserilik peşindesin. Hayır notlarında iyi nasıl yapıyorsun anlamıyorum da." Anlamazsan anlama çokta tın yani. "Bu aralar fazla akrasifsin biliyorum zor günler geçirdin ama böyle devam edemezsin insanlara karşı çok sorumsuzsun." dedi beni anlayan bir tavırla. Gel de delirme adamın kafasına yanlışlıkla top attım diye deliriyor muşum gibi davranıyordu. Ellerimi sıkıp "sadece kafasına top geldi bu onu öldürmez. İçi ergen dolu koca bir binaya geldin ne bekliyordunuz ki." Müdür bana ters bir bakış attıktan sonra "çık dışarı saygısız" diye gürledi. Nasıl isterseniz müdür bey. Yavaş hareketlerle yavaşça kapıya ilerlerken "bu arada bir hafta uzaklaştırma aldın." dedi sinirle. Beni yıldırmaya çalışıyor ama çok bekler asla boyun eğmem. Geveleyerek peki deyip ilerlemeye devam ettim. "Nereye gidiyorsun" "Eve" "Eve gidebilirsin demedim" "Uzaklaştırdığınızı söylediğinizi sanıyordum" dedim müdüre doğru dönerken. Sinirle beni kovduktan sonra çıktım ve çantamı alıp doğruca eve gittim. Babam kesin cezalandıracak ama neyse biraz dinlenirim. Ölecekti sanki geri zekalılar. Ben eve geldikten iki saat sonra babam geldi. Yüzü her zaman ki gibiydi. Onu görünce toparlandım ve kendimi yiyeceğim azara hazırladım. "Neden uzaklaştırıldın?" diye sordu her zamanki ses tonuyla. Olan biteni özetleyince "yarın okula gideceksin ben kalın kafalı müdürle konuşurum." dedi. Ne bir azarlama ne de bir imada bulundu. Rahatladım resmen. Babam ceketinin cebinden telefonunu aldı ve birini aradı, kulağın dayayarak çalışma odasına gitti. Büyük ihtimal müdürü aramıştı. O cadı yarın beni görünce çok sevinecek! Bir de Selim beyin babası olması! Sabah yedide kalkıp hazırlandım. Okula gittiğimde zilin çalmasına on beş dakika vardı. Bizim sınıftan bir kaç kişi soldaki banklarda oturuyordu. Bende yanların gidip oturdum. Ben oturunca hemen ardından Ahmet gelip yanıma oturdu. Zilin çalmasına yakın Nazlı hanımlar da teşrif etti. Beni görünce şaşırsa da bir şey demedi. Bende üstelemedim kavga çıkmasına gerek yoktu ama bunu böyle bırakmayacaktım. Günümüz O gün onun gözlerinin derinine baktığımda içimden bir şeyler kopmuştu. Sık sık onu uzaktan izlemeye giderdim. Uzaktan da olsa yakınında olmak hoşuma giderdi. Sevindiğim tek taraf hayatına başka bir kadını almaması. Belkide benim büyüyüp kuğu olmamı bekliyordu. (!) Kahvaltımı yaptıktan sonra odama çıkıp kıyafetlerimi ayarlamaya çalışıyordum. Şuanda stresten ölebilirim. Acaba tanıyacak mı? Gerçi nereden hatırlayacak mezuniyet gününden sonra cesaret edip karşısına çıkamamıştım. Acaba beğenecek mi beni, bir gün o da beni benim onu sevdiğim gibi sevecek mi? Berna gelip arkadan kollarına bana dolayıp "sakin ol Eylül yapabilirsin biliyorum." deyip teselli etti. En sonunda beyaz güpürlü gömlek ve siyah pantolon giydim.(altta) Gömlek ne kadar kapalı olsa da hava serin olduğu için bunaltmayacaktı. Ayağıma beyaz stiletto giydim. Saçımı da at kuyruğu yaptıktan sonra saate baktım. Hemen çıkmazsam geç kalacaktım. Koştur koştur arabama binip şirkete gittim. Fazla iş kolik biri olduğunu yaptığım araştırmalar sonucu öğrenmiştim. Geç kalırsam pek iyi izlenim bırakmazdım. Şirketin önüne geldiğimde arabamı park ettim. Derin bir nefes alıp arabadan indim. Şirketin bahçesine girdiğimde bir yaşlı amca sendeleye sendeleye geliyordu. Hasta gibiydi. Yanına yaklaşıp koluna girdiğimde Selim bey olduğunu fark ettim. "Beyefendi iyi misiniz?" Bahçeye göz gezdirip yakınımızda bir bank gördüm. "Amcacım gelin şurada oturun biraz" deyip banka getirip oturtdum. Selim bey kalbini ovarken ben daha bir panik oldum. Gömleğinin düğmelerini açarken "amca neyin var kiriz filan mı geçiriyorsun?" Cevap gelmeyince elim ayağım birbirine girdi. Sakin ol Eylül kendine gel, derin nefes alıp verdim. Selim bey kısık sesle bir şeyler söylüyordu. Duymak için kulağımı ağzına yaklaştırdım. "İlaç...cebimde." dediğinde hemen ceblerine bakmaya başladım. En sonunda bulduğumda hemen ağzına attım ve yanımda getirdiğim suyu içirdim. Yanımda hareketlilik oluşunca başımı kaldırıp ne olduğuna baktım. Uzun boylu esmer bir adam yanımıza yaklaşıp Selim beyin karşısında durup "Selim bey iyi misiniz?"diye sordu. Başını olumlu sallayıp "sağol kızım Allah razı olsun senden" dedi. Sesi hala kötü geliyordu ama eskisine göre iyiydi. "Önemli değil efendim kim olsa aynısını yapardı." Saatime baktığımda beş dakika geçikmiş olduğumu fark ettim. "Senin işin vardı galiba kızım sen işine bak artık yalnızda değilim işine mani oldum." dediğinde "iş görüşmesi için gelmiştim ama fazla geç kalmadım. Siz üzmeyin kendinizi olmasa da olur." Olmasa da olmaz aslında ne olur olsun. "Şey bu arada size numaramı versem aklım sizde kalır kendinize gelince ararsanız" dedim içtenlikle. Adam sevecen bir tavırla başını olumlu sallayınca hemen çantamdan kalem kağıt çıkarıp numaramı yazıp adama verdikten sonra şirkete girdim. Çok şükür tanımamıştı. Bırakmasamıydım diye düşündüm ama sonuçta tek bırakmamıştım. Resepsiyondaki bayanın yönlendirmesiyle onaltıncı kata çıkıp patronun odasının önüne geldim. Derin nefes aldım ve kapıyı iki kere tıklattım. İçeriden gür ve tok ses tonuyla "gir" komutunu alınca içeri girdim. Sesi hala gürdü. Ve heyecandan kalbim göğüs kafesimden fırlayacak gibi atıyordu. Derin soluklar alıp sakinleşmeye çalıştım. İlk defa iş görüşmesine geliyorum ve babamın torpiliyle değil ben olarak geldim ve asistan olarak, mimarlık okuyan ve derece ile bitiren biri için ne muazzam bir durum. Ama Kuzey için değerdi. Bunca zaman onun karşısına çıkacağım anı bekledim. Onu karşılıksız sevdim gerekirse ömrümün sonuna kadar beklerim. Oda kahverengi ağırlıklıydı. Klasik ve şık bir şekilde döşenmiş odası hiçbir sekilde göz yormuyordu. Gözlerim masanın arkasında oturan adama kayınca duraksadım. Yeşil gözler, düzgün bir burun ve kalemle çizilmiş gibi dolgun ve kusursuz dudaklar her zaman ki gibi mükemmel görünüyor. "Bön bön bakacak mısın yoksa başlayacak mısın artık, zaten ilk günden geç kaldın." dedi. Taki konuşana kadar. Adama yiyecekmiş gibi bakarsan olacağı bu. Kendime gelmek için boğazımı temizledim. Heyecanına yenik düşme, sakin ol kızım. "Şey efendim aslında erken gel...." Lafımı bölüp "bahaneleri sevmem Eylül hanım" deyip eliyle koltuğu işaret etti. Gösterdiği koltuğa oturup sivimi önüne bıraktım. Sivimi incelerken en ufak bir mimik oynamıyordu yüzünde. Sitresten tırnaklarımla oynamaya başladım. Sivimi masanın üzerine bıraktı ve sert bakışlarını bana çevirdi. "Sivin iyi görünüyor ama daha önce iş teçrüben yok burası oldukça saygın ve yoğun çalışan bir şirket ayak uydurabilecek misin?" "Hiç şüphesiz olmasın Kuzey bey elimden geleni yapmaya çalışacağım." Tek elini masanın üzerine koyup kalemini dündürüyordu. "İngilizce, Fransızca,arapca ve hintçe biliyor muşsun?" "Evet Kuzye bey" deyince denemek için bir kaç cümle Arapça konştuk. "Labalilikten, saygısızlıktan hoşlanmam. Özel hayatın beni alakadar etmez ama iş konusunda hata kabul etmem. Her gün 8:45'de masanda olacaksın. Aslım hanımın yanına git sana yardımcı olacak şimdi çıkabilirsiniz." Dedi. İçimden sevinç naraları atmaya başlamıştım ki "çıkabilirsiniz" dedi tekrar sert ses tonuyla. Hemen ayaklanıp odadan çıktım. Bu kadar kolay olduğuna inanamıyorum. Bu adam gerçekten zor bir adam içimdeki sürtük 'yanlış adam beybisi' dedi omuzlarını düşürerek. Aslım hanımı bulmaya çalıştım. Sonunda bulduğum da yapmam gerekenlerin hepsini öğrenmiştim. Kolay gözüküyordu her şey. Bu saatlerde Kuzey kahvesini içtiği için hazırlayıp odasının önüne gidip kapıyı tıklattım. İçerden "gir" komutunu alınca girdim. Allahım onu her gördüğümde kalbim boğazımda atıyor sen bana irade gücü ver. Masasına ilerlerken "kahvenizi getirdim." dedim. Önünü gösterip "bırak şuraya."dedi. Yaklaşıp önüne bıraktım. Oldukça hoş kokuyordu. Parfümü ve kendine has erkeksi kokusu uyum içindeydi. Bu kokuya doyamıyorum. "Başka bir şey istiyor musunuz?" diye sordum. Düz bir sesle "hayır çıkabilirsin."dedi. Kapıya ilerlerken "bugün çalışman gerekmiyor eve gidebilirsin." Dediğinde ona doğru dönüp "böylesi benim için daha iyi öğrenmiş oluyorum yarın daha kolay olur benim için." deyip çıktım. Aslında yanında olma fırsatını kaçıramam. Yeni olduğum için fazla bir iş yapmıyordum ama yinede yorucuydu. Bugün yorulduysam yarını düşünemiyorum. En sonunda mesai saati bittiğinde gitmek için hazırlandım. Kuzey benden önce çıkmıştı. Telefonum çalmaya başladığında alıp açtım. Yabancı numaraydı. Cevapladığım da erkek sesi geliyordu."iyi günler hanım efendi ben Selim beyin çalışanıyım size iyi olduğunu bildirmemi istemişti." Selim beyde kimdi. "Selim bey?"d Dedim sorarcasına. "Sabah yardım ettiğiniz bey vardı ya Aslan holdingin önünde fenalaşan."dedi. Ay ben onu unutmuşum. "Haa tamam hatırladım haber verdiğiniz için teşekkür ederim."deyip kapattım. İnsan sevdiği adamın babasının ismini nasıl unuturdu. Telefonu çantama koyarken bir şeye çarptım. Geri savrulduktan sonra başımı kaldırıp neye çarptığıma baktım. Ne göreyim. Karşımda gözlerinden alev fışkıran bir adet Kuzey vardı. Korkutucu bir yönü vardı. Yutkundum. "Önüne bak" deyip arkasını dönüp gitti. Bir nevi haklı adam. Şirketten çıktığımda Ahmet'in beni beklediğini gördüm. Çocukluğumdan beri arkadaşız. Her zaman birbirimizin arkasını kollarız aslında beni kollasın diye babam bana sunduğu her şeyi ona da sundu. Benimle birlikte okula geldi ama o işletme bölümündeydi. Gizlimiz saklımız yok birbirimizden. Elini omzuma atıp "nasıldı ilk iş günün çirkin" dedi gülerek. "Nasıl geçsin işte yorucu ama Kuzey için katlanabilirim" dedim tebessüm ederek. "Kararlısın yani burada çalışmaya." Onaylar gibi başımı salladım. |
0% |