@birbakipcikiyorumm
|
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️ . . .
"Öylesine güzel bir gökyüzünün altında bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu?" Dostoyevski
Geçmiş zaman Yazarın anlatımıyla,
"Anne," dedi Murat. Bakışları annesinin kocaman olmuş karnındaydı.
"Efendim, oğlum?" dedi Sevda.
"Kardeşim, epey büyümüş. Ne zaman gelecek?" Heyecanlıydı. Bir kız kardeşi olacaktı.
"Çok az kaldı oğlum." dedi Sevda. Oğlunu kendine doğru çekti ve bağrına yatırdı. Saçlarıyla oynamaya başladı.
"Anne!" diye bağırarak koşturan Mirza'yı görünce gülümsedi.
"Mirza koşturma!" diye uyardı oğlunu.
"Anne! Aslan abim beni kovalıy- Allah!" diye bağırdı ve koltuğun üstünden atladı."
"Aslan, Mirza!" diye bağırdı Sevda. Abi kardeş hemen durdu.
"Ya zaten hamileyim benim güzel oğullarım, yormayın beni." demesiyle Aslan ve Mirza da tıpkı Murat abileri gibi annelerinin yanına sokuldular.
"Anne," dedi Aslan.
"Efendim oğlum?" dedi Sevda.
"Gerçekten minik bir kız kardeşimiz mi olacak?" dedi. Bir kız kardeş çok istiyordu.
"Evet oğlum,"
"Çok heyecanlıyım anne!" diye bağırdı Mirza. Sevda, oğlunu kendine çekti ve başına bir buse kondurdu.
O sırada ev telefonu çalmaya başladı. Sevda telaşla yerinden doğruldu ve konuştu.
"Hadi çocuklar, içeri geçin siz." dedi. Oğulları annelerini başlarıyla onayladılar. Sevda, oğulları içeriye geçince hızla telefonuna ilerledi.
Telefonu açtı ve kulağına götürdü.
"Fidan," dedi karşı taraftan gelen sert ses.
"Benim," diye mırıldandı Sevda.
"Ne kadar kaldı?" diye sordu.
"İki ay." diye yanıtladı Sevda.
"Doğduğu gibi, dediğimiz yere bırakacaksın bebeği."
Cevap veremedi Sevda. Eli istemsizce karnına gitti.
"Bizden aldıklarının haddi hesabı yok, Fidan!"
"Bana Fidan deme!" diye sesini yükseltti Sevda.
"Oğullarına evet, dokunamayız belkide ama kızından alabiliriz intikamımızı, ha?" dedi. Sesi keyifliydi.
"Ona zarar vermeyeceksin," dedi Sevda.
"Ona ben karar veririm." diye yanıtladı.
"Hayır."
"Doğduğu gün, söylediğim yerde. Bitti!" dedi ve telefonu kapattı. Sevda, telefonu yerine bıraktı ve elini karnına götürdü.
"Özür dilerim, özür dilerim." yapabildiği tek şey özür dilemekti. Ne kadar inkar etsede, bu bebeği elleriyle ateşe attığını biliyordu. Ama yapabileceği başka bir şey yoktu.
Onun günahlarının bedelini, masum bir bebek çekecekti.
Geçmiş zaman Yazarın anlatımıyla,
"Bebeği getirdin mi?" Adamın sert sesi yankılandı boş depoda.
"Evet," diye mırıldandı Sevda. Arabasına doğru ilerledi ve puseti çıkarttı. Ağrıdan ölmek üzereydi, henüz doğum yapalı 1 hafta olmuştu fakat ondan istenen neyse onu yapmak zorundaydı.
Bakışlarını önce pusetin içindeki bebeğe çevirdi, sonrasında ateşe değmiş gibi kaçırdı.
Puseti önündeki adama uzattı. Adam gülümseyerek aldı puseti.
"Aferin," dedi ve arkasını döndü. Tam uzaklaşmaya başladığı sırada Sevda konuştu.
"Ona ne olacak?" dedi. Yavaşça arkasına döndü adam. Gülümsedi.
"Bilmem." dedi. Fakat bebeğin hayatını belirleyecek kişide kendisiydi.
İhanetin affı olmazdı. Masum ya da değil, fark etmezdi onlar için. Bedeli ödeyecek kişi önemli değildi, bedelin ödenmesi yeterliydi. Onların tek bir felsefesi vardır, hiç bir suç cezasız kalmaz. En büyük suç ise ihanettir.
Adam arkasını döndü ve kendi arabasına doğru ilerlemeye başladı.
Arabasının önüne gelince durdu ve pusetin içindeki bebeğe baktı. Kuvözde kalması gerekirken o, buradaydı. 'Yaşayamaz,' demişti Sevda.
Bedelin ödenmesi için bu bebeğin yaşamsı gerekiyordu.
Adam bebeği arabaya bırakıp hızla sürücü koltuğuna geçti ve arabayı sürmeye başladı. Bir buçuk saatlik bir yol sonrasında bambaşka bir şehirdeki, bambaşka bir hastanenin önündeydiler. Arabadan indi ve arka kapıyı açtı. Bebeğin yüzü mosmor olmuştu, acı çekiyordu ama ölmediği sürece sıkıntı yoktu. Puseti aldı ve hastaneye doğru ilerlemeye başladı.
Bebeği doktorlara teslim ettikten sonra lavaboya gitti ve telefonunu çıkarttı. Bir numara tuşladı ve ilk çalışta açıldı.
"Durum nedir?" dedi karşıdan gelen ses.
"Bebeği aldım efendim. Ölmedi, şu an hastanedeyiz."
"Güzel," dedi karşı taraftan gelen ses.
"Bedeli ödeten biz olursak ne olur, Fikret?" dedi karşıdan gelen ses.
"Lider olursunuz efendim." diye yanıtladı Fikret.
"Ne kadarda doğru söyledin." dedi.
"O bebeğe bir şey olmasına izin verme! Onu benden almalarına da! Ölmeyecek ve benim olacak!" diye bağırdı.
"Emredersiniz efendim." dedi. Telefon kapandı.
Bebeğin ölmesine asla izin verilmedi, hastane etrafında bir koruma ordusu kuruldu. O bebeğin burda kaçırılması imkansızdı.
Bir ay kadar sonra, doktorlar bebeğin durumunun normale döndüğünü söylediğindeyse bebeği alıp götürdüler ordan.
Geçmiş zaman Yazarın anlatımıyla,
"Anni." diyen minik kızını kucağına aldı Sevda.
"Avi yuk?" dedi soru sorarcasına. Bu 'Abi yok mu?' demekti.
"Hayır Bigem. Abiler okulda." dedi. Bige'e alt dudağını sarkıttı. Çok tatlı görünüyordu. Sevda, kızının yanaklarına öpücükler kondurdu.
"Ama abiler gelecek birazdan Bige. Yapma böyle annecim." dedi. Bige üzgünde olsa onayladı annesini.
"Aferin benim kızıma." dedi Sevda ve yanaklarından öptü.
Aynı anlarda henüz adı bile olmayan o kız çocuğuysa henüz 3 yaşında olmasına rağmen acının ne demek olduğunu öğrenmişti.
"Bava." dedi. Bu onun dilinde 'baba' demekti.
"Senin, baban değilim!" diye bağırdı ve minik kız çocuğunun yanağına bir tokat attı.
İlk kez fiziksel acıyla tanıştı minik kız. Babası ve diğer hiç kimse onu sevmezdi. Kimse onunla oyunlar oynamazdı, konuşmazdı. Ağlaması yasaktı. Gülmeside öyle. Fakat hiç vurmamışlardı.
"Bava," dedi küçük kız titreyen sesiyle.
"Odana git!" diye bağırdı adam. Küçük kız korkuyla titremeye başladı. Gözleri doldu. Yanağı sızlıyordu, minicik kalbi korkuyla çarpıyordu.
"Hele bi ağla! Hele bi ağla! Sana neler yapıyorum!"
Boğazında bie yumru vardı küçük kızın. Yutkunamıyordu. Korkudan titriyordu. Ağlamamak için kendini sıktı.
"Odana!" diye bağıran sesi duyunca minik adımlarla arkasını döndü ve odasına doğru yürümeye başladı. Hala kendini sıkıyor, ağlamamak için direniyordu. O minicik bedeniyle, daha henüz tam olarak konuşmazken bile acı çekiyordu
Odasına girdi ve zorluklada olsa kapısını kapattı. Hiç oyuncağı yoktu, oyuncağıda televizyonda görmüş ne demek olduğunu öğrenmişti.
Yatağınına tırmandı. Yastığına sarıldı ve ağlamaya başladı.
Sessizdi, ses çıkarmadan ağlamaya çalışıyordu.
Küçüktü, çok küçüktü. Yaşamayı öğrenmeden ölmeyi öğretmeye çalışıyorlardı minik kıza. Canı yanıyordu, kalbi acıyordu. Ama minik kız en çok yaşamak istiyordu. Neden kimse onu sevmiyordu? Ne yapmış olabilirdi?
Geçmiş zaman Yazarın anlatımıyla,
"Baba," diye zorlukla konuştu. Rahatça nefes almak onun için bir hayal olmuştu.
"Neden?" dedi. Neden yapıyorsun diyemedi. Gücü yetmedi. Henüz beş buçuk yaşındaydı, hayatının bu beş buçuk yılına sığdırdıklarını artık yüreği kaldırmıyordu. Yaşamak, neden bu kadar zordu?
"Bedeller ödenmeli, güzel kızım." dedi. Babası hep bunu derdi, bedeller ödenmeli. Oysaki minik kız çocuğunun hiç bir şeyden haberi yoktu.
"Bir," dedi minik kız. Sonra öksürük krizi tuttu. Öksürmeye başladı. Susamıştı, fakat su içemezdi. Babası izin vermiyordu.
"Bana bir ad verecek kadar bile mi sevmiyorsun beni?" diye mırıldandı. Sesi çıkmıyordu, fakat o kendini zorluyordu. Yakasından tutup ayağa kaldırdı babası onu.
"Sana bir ad verecek kadar bile seni sevmemem değil olay. Sana bir ad verecek kadar bile umrumda olmaman."
"Mesele sevgi değil, sen benim için."
"Üzerine düşünülecek kadar değerli bir şey değilsin."
"En değerlimsin, ama değilsin." dedi. Anlamıyordu minik kız.
"Sen olmasaydın, bugünkü ben olmazdım. Ama sen olduğun için değil, bedeli ödeyecek kişi olduğun için değerlisin." dedi. Çenesinden kavradı ve yüzüne bakmasını sağladı.
"Ama konu sen olunca, yolda gördüğüm her hangi kadar biri kadar bile değerin yok." dedi ve kızı yere bıraktı. Dizlerinin üzerine yere yığıldı minik kız. Ağzı yüzü kan içindeydi.
Başını arkasındaki duvara yasladı. Başını yukarı kaldırdı. Konuşmak istedi, konuşamadı. Yasaktı. Ağlamak istedi, ağlayamadı. Yasaktı. Gülümsemek istedi acısını hafifletmek için, gülümseyemedi. Yasaktı.
Yalnızca babasıyla konuşabilirdi. Oda babası izin berdi müddetçe.
Bir süre sonra konuşmayı unuttu. Gülmeyi unuttu. Ağlamayı unuttu. Zaten hiç öğrenmemişti. Ama bir daha da öğrenemedi.
Kimse onu güldürmeye çalışmadı. Kimse onla konuşmaya çalışmadı. Hiç kimse onun yanında durmadı. Tek başınaydı.
İki kız kardeşti onlar. Birbirlerinden haberi olmayan, birbirlerinin diğer yarıları olan iki kız kardeş. Birbirlerinden haberi olmayan, masum iki bebek. Biri acının ne demek olduğunu öğrenmesine bile izin verilmeden abilerinin, anne ve babasının sevgisiyle büyütülen. Diğeriyse sevginin ne demek olduğunu öğrenmesine bile izin verilmeden acıyla büyütelen.
. . .
~1226 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.
Ben bölüm hakkında yorum yapamayacağım.
Ya bir insan neden minicik bir bebekten vazgeçer?
Bir insan minicik bir bebekten ne ister?
Her neyse, uzatmayacağım. Konuştukça üzülüyorum...
Unutmadan, yazım hatalarım varsa affola!
Gelelim en merak ettiğim kısma,
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın! |
0% |