
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
⛓️💥
Tam nefes alacağım sırada kafam bir kez daha buz gibi suyun içine sokulunca su boğazıma kaçtı. Suyun içinde öksürmeye başladım.
Bir süre sonra boynumdaki baskı azaldığında, hızla sudan çıktım ve nefes almaya çalıştım. Ama bu sadece boğazıma daha çok su gitmesine sebep oldu.
Bir kaç saniye sonra öksürüğüm kesildiğinde derin bir nefes aldım. Karşımdaki gardiyan, beni bileklerimdeki kelepçelerden tutarak ayağa kaldırdı.
Gardiyanlar, resmen bir oyuncakmışım gibi bana işkence ediyorlardı. Kimsede buna ses çıkarmıyordu. Onların gözünde, vatan hainiydim sonuç olarak.
Başımı ve sırtımı dikleştirerek yürümeye başladım. Saçlarımdan yerlere sular damlıyordu. Nefesim hala tam olarak düzene girmemişti.
Büyük koridor bittikten sonra koğuşun önüne geldiğimizde yanımdaki gardiyan elimdeki kelepçeyi bıraktı ve kapıyı açtı. Beni içeriye doğru ittirdiğinde adımlarım sendeledi. Bakışlarımı yere indirdim ve yürümeye başladım. Kendi hücremin önüne gelince ellerimi kaldırdım ve kapıyı açtım. Herkesin bakışları benim üzerimdeydi. Fısıldaşıyorlardı. En sonunda adının Ayşegül olduğunu hatırladığım otuzlu yaşlarının sonundaki kadın konuştu.
"İyi yapıyorlar buna! Vatana ihanet etmiş haysiyetsiz." dedi.
"Vatan haini!"
Defalarca yankılandı sesi zihnimde.
"Değilim." demek istedim fakat diyemedim. Sustum.
"Ahlaksız!" daha fazla onları duymamak için hücreme girdim ve yatağıma doğru yavaş adımlarla ilerledim.
Yavaşça yatağıma oturdum ve derin bir nefes verdim.
Düşüncelerimin esiri oldum, eski zamanlara ışınlandım sanki. Önce barut kokusunu düşledim. Hissettim elimdeki silahı. Komutanlarımın verdiği emirler yankılandı zihnimde. Albayrak canlandı gözlerimin önünde. Timim vardı yanımda. Başım dikti daima.
Gözlerden ırak olan, gönüllerden de ırak olur derlerdi. Gerçek miydi bu laf?
Pek sanmıyordum çünkü ben bir yılı aşkındır ne timimi görmüştüm ne de üniformamı. Lakin bir an bile aşkım azalmamıştı vatanıma karşı.
Üniformamı düşledim. Silahımı düşledim. Astlarıma verdiğim emirleri, üstlerime verdiğim tekmilleri canlandırdım zihnimde. Canımı bağladığım tek şeydi üniformam. Bir insan, canını nasıl bırakırdı?
Bana sahip çıkan tek şeyi nasıl bırakırdım?
Benim anlatabileceğim mutlu anılarla dolu bir geçmişim yoktu. Kanla yazılmış bir kaderim vardı. Hayatıma dair anlatabileceğim tek şey, acılarım ve vatanımdı. Sahip olduğum bu iki şey, beni bugünkü halime getirmişti.
Mutluluk, oldukça uzak bir kavramdı. Sarılmak? Daha önce deneyimlememiştim. Evet, yorulduğumda sığınabileceğim kimsem yoktu. Sarılabileceğim, göğsünde gözyaşlarımı akıtabileceğim, belkide yalnızca acımı paylaşabileceğim hiç kimsem yoktu.
Kanla yazılmış bir kaderi, nasıl güzelleştirebilirdin ki zaten? İçinde nasıl mutluluk barınırdı?
Doğduğum gün terk edilmiştim ben, adını bile bilmediğim annem tarafından. Beni, bırakmıştı. Babama.
Adını bile bilmediğim babama.
Ne annemin, ne de babamın adını veyahut doyadını biliyordum. Anneme dair bildiğim tek şey, beni terk ettiğiydi. Babama dair bildiğim tek şey, beni acılar içinde büyüttüğü ve ileri gelen mafyalardan biri olduğuydu.
Babam beni neden böyle büyütmüştü bilmiyordum. Annemin bizi terk etmesinin acısını mı çıkartmıştı benden, yoksa annem bizi değil, yalnızca beni mi terk etmişti?
Öyle yada böyle. Yalnız büyümüştüm. Ben acıyla büyümüştüm. Ben kanla büyümüştüm. Aslında bakarsak, ben hiç büyümemiştim.
Gülmeyi, kahkaha atmayı kısacası mutlu olmayı öğrenmemiştim. Kana bulanmış dört duvar arasında esir kalmıştım.
Annemin beni doğurduğu bu dünya, bana acıdan başka bir şey vermemişti. Beni o dört duvarın arasında doğurup, elimi tutmadan, bana dokunmadan, hatta belkide bir kez bile yüzüme bakmadan beni o dört duvarın arasında bıraktığında başlamıştı benim esaretim. Alıştığım bir durumdu, bu yüzden buraya düştüğümde yadırgamamıştım.
"Acının kucağına doğdun sen,"derdi babam. "Acıyla büyüyeceksin onunla yaşayacaksın. Bu yüzden, ona alış. Mutlu olabileceğini düşünme, zira ben her güldüğünde ağlatmak için bir adım arlanda olacağım." içime öyle oturmuştu ki sözleri, içimdeki o minicik umudu yakıp kül etmiş, yaşama amacımı elimden almıştı. Yıllar sonra beni o iğrenç işlerin yürüdüğü binaya sokmuştu. İlk kez herkes saygıyla bakmıştı bana. İlk başta gururlanmıştım. Fakat sonrasında hunun iğrenilecek bir şey olduğunu öğrenmiştim. Babam beni oraya ilk götürdüğünde ortaokula gidiyordum.
Arkadaşlarım yoktu. Fakat bunu ben istemiştim. Yanıma gelen herkesi tersler, gerekmedikçe konuşmazdım. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
İnsanlara değer vermek istemiyordum. Değer verdiğim almamış mıydı her şeyimi?
Dört duvarı ören, babamdı. Beni içine koyan, annemdi. Kapıyı üzerime kitleyen ise yaşadıklarımdı.
O iğrenç yerden kendimi kurtardığım gün, üzerime kilitlenen kapı aralanmıştı. Fakat bu kez ben sertçe kapatmıştım o kapıyı. Çünkü bilmiyordum, hapsolduğum bu ruhsal esaretin dışında nasıl yaşanır bilmiyordum. Korkuyordum da. Ordan çıkarsam, nasıl yaşamam gerektiğini bilmediğim için.
Gerçekten yalnız olmayanlar bilmezdi yalnızlığın ne demek olduğunu. Sessizliğin sesi rahatsız ederdi insanı. Öyle ki, kalp atışlarını bile duyardın bazen. Mutlu olduğun hiç bir anın da kimse olmazdı yanında.
Kara Harp Okulundan birincilikle mezun olduğumda, bana gururla bakan kimse yoktu arkamda.
Üsteğmen olduğumda, yeni bir time atandığımda, doğum günlerimde, yılbaşlarında, tek yaptığım şey insanları izlemekti. Oturur ve saatlerce mutlu olan insanları izlerdim. Bilmezdim, nasıl mutlu olunur, nasıl gülünür bilmezdim. Öğrenmek için çabalamıştım fakat başaramamıştım.
Küçükken sarılmak isterdim. Babama sarılmak. Saçlarımı okşasın, benimle oyunlar oynasın isterdim. Tek isteğim buydu, babamın sevgisi.
Anne, anne bana uzaktı. Çok uzak. Sevmemişti ki beni? Hiç düşünmemişti. İsteyememiştim, onun sevgisini isteyememiştim bile.
O kadar yalnızdım ki, dileklerimde bile yalnızlığın izleri vardı.
Bir insanın bir tane bile mi seveni olmazdı? Benim yoktu. Asker olana kadar. Vatanım vardı, komutanlarım vardı, timim vardı. Artık sevenlerim vardı. Fakat, beni sevmelerine izin vermiyordum.
Çünkü ben en çokta sevilmekten korkuyordum.
Söyle bana anne, deydi mi? Deydi mi beni bırakmana? Neden bıraktın anne? Neden beni bıraktın? Bir anne, nasıl olurda evladını cehenneme atardı? Nasıl kıyardı evladına?
Nasıl yapmıştı, bilmiyordum fakat yapmıştı.
Kıymıştı.
⛓️💥
Önümdeki dosyayı incelememin tek sebebi, Tacettin amcaydı.
Çok ısrar etmişti. "Memleket meselesi oğlum," demişti.
Vatan hainliği suçudan içeriye girmiş bir Özel Kuvvetler askeri. Dosyayı ilk gördüğümde oldukça şaşırmıştım çünkü Özel Kuvvetlerden vatan haini çıkması çok olası bir durum değildi.
Dosyayı dikkatle incelemiştim. Dikkatimi çeken detay ise, suçlamada bulunan ve tüm delilleri mahkemeye sunan kişinin Begah Karan olmasıydı.
Ve o, bir süre önce vatan hainliğiyle suçlanmıştı.
Bir kesinliği yoktu fakat şu an, tutuksuz yargılanıyordu.
Bu bir tesadüf müydü?
Dosyayı derinlemesine inceledim. Kara Harp Okulunu birincilikle bitirdikten sonra Özel Kuvvetler eğtimi almıştı. Üsteğmenliğe terfi ettikten sonra ise Ejder Timine atanmıştı. Ejder Timi şehit olmadan bir kaç gün önce vatan haini olduğuna karar verilmişti. Ve tutuklanmadan 6 gün önce, gittiği operasyonda yanı başında bir bomba patlamıştı. O ayılana kadar, hastane yatağına kelepçelerle bağlanmıştı.
O uyandıktan sonra cezaevine nakli gerçekleştirilmişti ve bir yıldan uzun süredir ordaydı.
Annesi ve babası hakkında bir bilgi yoktu. Nüfusa kayıtlı olarak babası Fahrettin Yaman. Fakat yapılan DNA testlerine göre Fahrettin Yaman ve Efnan arasında bir kan bağı yoktu.
Efnan 18 yaşında Kara Harp Okuluna başladığı sene, Fahrettin Gencer ölmüştü. Ölüm sebebine intihar denmişti fakat bana sorulacak olursa olayın boyutu farklıydı.
Saatlerce yaptığım araştırmalardan çıkartmıştım bu sonucu.
Dava dosyasını iyice inceledikten sonra bu davalının avukatı olup olmayacağıma karar vermek oldukça zordu. Delillerin hepsi Efnan'ı işaret ediyordu. Davayı şüpheli kılan tek şey, suçlamayı yapan kişiydi.
Kabul edip etmemek bana kalmıştı fakat her şeyden önce onunla görüşmem gerekiyordu.
.
.
.
Merhabalar!
Yeni bölümümüzden herkese selamlar öncelikle. Nasılsınız, iyisinizdir inşallah!
Nerdeyse iki haftadır bölüm gelmediğinin farkındayım, bölüm sıklığının asla böyle olmayacığınu bu şekilde olacaksada bölümlerin uzunluğunu artacağını belirtmek isterim.
Fakat şu sıralar çok yoğumum ve Gözyaşımın Düşleri'nin gerçekten düzenli bir şekilde bölümlerinin gelmeye başkayacağı tarih, oldukça yakın.
Diğer kurgumun birinci kitabı final yaptıktan sonra Gözyaşımın Düşlerine odaklanacağım. Bu süreçte diğer kitabımı okumayı unutmayın! Bu demek değilki diğer kitabı bırakıyorum. Yalnızca kısa bir ara, SR okurları merak etmeyin. Bu süreç hakkında detaylı bir bilgilendirme yapacağım en kısa süre içersinde.
Gelelim en merak ettiğim kısma!
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bir sonraki bölüme kadar. sağlıcakla kalın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |