
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
"Dinleyeni olmadığından değil, anlayanı olmadığından sessizleşir insan."
Osho
⛓️💥
Hücremdeki rutubet kokusu, her sabahın aynı karanlık günün devamıymış gibi olduğunu hissettiriyordu. Akciğerlerimin sıkışmasına sebep oluyordu. Ne kadar bu odada durursam durayım bu koku, boğuluyormuşum gibi hissettirmeye devam edecekti. Hücremden çıkmak istiyordum fakat herkesin hücrelerine çekilip uyuduklarından emin olmam gerekiyordu. Saat tahminimce gece yarısı 2-3 sularındaydı. Saçlarım beni rahatsız edince masama doğru ilerledim ve masamın üzerindeki tokayı aldım. Ellerimi başımın sağ tarafına alırken sırtımdaki acının arttığını hissettim. Kollarımı aniden havaya kaldırınca sırtımdaki yara açılmış olmalıydı. Bunu umursamadım ve sağ elimle tüm saçımı elime aldım. Saçlarımı sağ elimle tutmaya devam ederken sol elimle sağ bileğimdeki tokayı havaya doğru çekiştirdim ve sağ elimdeki saçlarımı dışarı doğru çektim. Tokayı bir kez doladım ve iyice sıktım. Saçlarımı arkama attığımda saçlarımı toplamıştım.
Hücremin kapısındaki küçük cama çevirdim bakışlarımı. Bir kaç dakika sesleri dinledim, koridordaki gardiyanlar sohbet ediyorlardı. Belki de nöbetten eve dönünce neler yapacaklarını konuşuyorlardı. O an kahkahalarını işittim.
"İyi yaptık ama, hak ediyor pislik!"
"Az bile yaptık!" dedi bir diğeri. Kahkaha atmaya devam ettiler. O an anladıklarım sertçe yutkunmama neden oldu. Benim hakkımda konuşuyorlardı. Anlaşılan, buraya geldiğimden beri beni ne hale getirdiklerini konuşuyorlardı. Belki de ne kadar iğrenç bir insan olduğumu, vatana nasıl ihanet ettiğimi konuşarak bana daha çok kinleniyorlardı. Gülüşleri ve sözleri, vücudumdaki yaralardan daha çok acıtıyordu.
O an, sertçe bir kapı çarpıldığını işittim. Gardiyanların sohbet eden sesleri gitgide uzaklaştı. Birinin gelmesini bekledim, belli ki yine gardiyanların canı sıkılmıştı ve bana işkence etmeye karar vermişlerdi. Bekledim, bekledim, bekledim. Fakat kimse gelmedi. Bir süre daha dinledim etrafı, hiç ses yoktu. Koğuştaki herkes uyumuştu anlaşılan. Gardiyanlar da sohbet etmeyi bırakmışlardı. Belki nöbet değişimiydi, belki de lavaboya gitmişlerdi. Ama şu an hiç bir ses duymuyordum.
Karnım fazlasıyla acıkmıştı, bir şeyler yesem iyi olurdu. Hücremden yavaş adımlarla çıktım. Mutfak kısmına yöneldim. İlk zamanlarda ellerimde kelepçelerle yemek yapmak, ya da gündelik yaşamımdaki her hangi bir aktiviteyi gerçekleştirmek oldukça zordu. Fakat bir süre sonra alışmıştım.
Dolaptan makarna çıkarttım ve paketini açarak tezgahın üstündeki yeni yıkanmış tencerenin içine döktüm. Önce su kaynatmam gerekiyordu fakat umursamadım. Sıralamanın canı cehennemeydi. Yenebilecek bir şey olsa yeterdi.
Isıtıcıda su ısıttım ve ısınan suyu tencereye doldurdum. Tahta kaşığı almak için sağ elimi hareket ettirince sol elimdeki sıcak su dolu tencere şiddetle sarsıldı ve kaynar su bileklerime döküldü.
"Ah!" diye kısık sesle inledim. Bileğimdeki yaraların üzerine dökülen sıcak su, yaralarımı fazlasıyla sızlatmıştı. İstemisizce sağ elimi ağzıma götürünce kelepçeyi sertçe çekmiş oldum ve bu da bileklerimin daha çok acımasına sebep oldu. Hızla musluğun yanına gidip bileklerimi buz gibi suyun altında bir süre beklettim. Acım azalınca tezgaha bıraktığım tencereyi ocağa koydum ve altını açarak beklemeye başladım.
Dolaptan salça ve ayçiçek yağı çıkartıp kenara bıraktım. Makarna haşlanınca suyunu süzdüm ve tencerenin içersinde salçalı sosu pişirmeye başladım. Sos hazır olunca süzülen makarnayı içine döktüm ve karıştırmaya başladım.
Yaklaşık beş dakika kadar sonra makarna hazır olunca bir tabağa biraz doldurdum ve kenara bıraktım. Buz dolabından köfte çıkarttım. Ocağın üzerindeki tavanın içersinde köfteleri kızarttıktan sonra onlarıda bir tabağa aldım. Son olarak makarnamın üzerine peynir ufaladım ve masaya geçtim. Tabakları sıra sıra masaya bıraktım. Kaşık çatal çekmecesinin yanına yürüdüm ve kaşık çatal aldım. Onlarıda sofraya bıraktım ve bir bardağa su doldurdum. Masaya oturdum ve hızla yemeye başladım.
Yemek bittiğinde bileklerim hafif hafif sızlamaya başladı. İster istemez hareket ederken kelepçeyi çekiştirdiğim için, bileklerimde yaralar oluşuyordu.
Bulaşıkları sudan geçirip makineye dizidim ve eczane dolabından bir merhem aldım. Bileklerime zar zor sürdükten sonra hücreme geçtim. Eczane dolabında hap bulunmuyordu, yanık kremi, yatıştırıcı kremler ve nemlendiriciler bulunuyordu. Hasta olduğumuz zamanlarda hapishanedeki doktorların verdikleri ilaçları kullanıyorduk.
Hücreme girince kapımı kapattım ve yatağıma doğru ilerledim. Yatağa yattım ve yorganı üzerime çektim. Bileklerimdeki sızı azalmıştı, bu iyiye işaretti.
Rutubet kokusu akciğerlerimi rahatsız ediyor, rahatça nefes almamı engelliyordu. Bileklerimdeki kelepçelere, buraya ait olduğumu bana hatırlatıyordu. Vücudumdaki işkencelerden kalan yaralar, yatarken bile canımın yanmasına sebep oluyordu. Sağ tarafıma dönmek istediğimde sırtımdaki kasların kasılmasıyla sırtımdaki yaralardan birinden akan sıcak kanı hissettim. Fakat bunu umursamadım. Varsın kanasındı.
Benim ruhum kanıyordu, bedenim kanasa ne olurdu?
Hem fiziksel acılardan hem de ruhsal acılardan kaçabilmenin tek yolu, uyumaktı. Gözlerimi kapattım ve kendimi uykuya teslim ettim. Acılarımı alsın götürsün, bir daha da bana vermesin diye. Ama biliyordum; her sabah aynı acıyla, aynı güne uyanıyordum.
⛓️💥
"Müvekkilime yapılan suçlamaları reddediyoruz, hepsinin iftira olduğuna dair kanıtlarımız mevcut."
"Kanıtlarınız, tam olarak neler? Ben burda işe yarar bir şey göremedim de Avukat Bey."" dedi Savcı.
"Sayın Savcım, sizlere gösterdiğim mesaj kayıtlarında müvekkilim açık açık tehdid edilmiş. Ayrıca bu mesajlardan yalnızca iki gün sonra, müvekkilim hastaneden bir darp raporu alarak karakola gittiği fakat davacı Mehmet Gözüpek tarafından olayın üstününün örtüldüğü açık ve net bir şekilde kanıtlarla desteklenmiştir. Üstelik, müvekkilim Ferda Gözüpek'in vücudundaki darp izleride cabası."
"Müvekkilime gönderilen, "Yine kemikletin kırılsın mı istiyorsun?" mesajı, açık bir şekilde tehdid edildiğinin göstergesi. Ayrıca, Davacı Mehmet Gözüpek'in öz yeğeni, Damla Gözüpek'in cinayet saatlerinde orda bulunduğu emniyet güçlerimiz tarafından tespit edildi. Damla Gözüpek'in verdiği ifadeye göre, amcası Mehmet Gözüpek'le babası Salih Gözüpek'in ettikleri büyük kavga sonucu Amcası Mehmet Gözüpek'in sinirlenerek Salih Gözüpek'i merdivenlerden ittiği, sonrasında müvekkilimi olay yerine çağırdığını ve cinayeti müvekkilimin üzerine yıktığını üzerine Mehmet Gözüpek'in ise onu 'kardeşlerinin' canıyla tehdid ettiğini, bu yüzden karakola gelip cinayeti ihbar etmediğini söylediği kayıtlar mevcut."
"Hakkısınız. Fakat bahsettiğiniz tanık Damla Gözüpek, müvekkilimin yeğeni aynı zamanda davalı Ferda Gözüpek'in yeğeni. Teyzesinin lehine bir ifade vermediği ne malum?" dedi davacının avukatı. Karşıt savunma için konuştum.
"Dediğiniz gibi değil, çünkü tanık Damla Gözüpek'in kardeşleri devlet koruması altına alındığı an ifade vermeye gittiği kayıtlarda mevcut. Lakin sizin dediğiniz gibi de olsa, davacı Mehmet Gözüpek'in ilk eşinden olan oğlu Kayra Gözüpek'in, üvey annesi Ferda Gözüpek için babasından uzaklaştırma kararı aldırmış. Tam olarak dört kez." derin bir nefes aldım. Ve devam ettim.
"Sayın Hakin, Kayra Gözüpek'in uzaklaştırma kararı çıkartma sebebinin Üvey annesinin can güvenliğinden endişe ettiğini, babasının ona şiddet uyguladığını ve bu yüzden uzaklaştırma kararı almak istediğini olduğunu söylemiş karakola. Fakat ne hikmetse, bu ifade resmiyette yer almıyor. Orada bulunan bir polis memuru, bu olayın üzerinin ört bas ediliğini gösteriyor. Bizim görüşümüz, rüşvet karşılığında olayın ört bas edildiği yünündedir." dedim. Karşı tarafın Avukatı konuştu.
"Sayın Hakim, şayet bir rüşvet söz konusu ise orada bulunan polis memuruna teklif edilen bir meblağ karşılığında, davalının lehine bir ifade vermiş olmasının da göz önünde bulundurulması gerekir." dedi.
"İzninizle Sayın Hakim." dedim.
"Buyrun," dedi.
"Evet, elbette buda bir ihtimal. Fakat bu ihtimallerden hangisinin gerçekleştiği kesinleştirilmeden bir karara varılması, uygun olmayacaktır. Zaten müvekkilimin lehine olan tek delil bu değildir, sizin müvekkilinizin lehine olabilecek en muhtemel delil budur."
"Ayırca, defalarca alınan darp raporları ve bu raporların doktorlara büyük meblağlar verilerek üstünün kapatılması da Damla Gözüpek'in devamlı gittiği doktoru Emre Akdağ'ın ifadelerinde mevcut." dedim ve önümdeki kapıda çevirdim bakışlarımı.
"Emre Akdağ'ın ifadesi aynen şöyle. "Ferda Gözüpek'in doktoruyum, şiddet gördüğüne defalarca kez şahit oldum. Oğlum SMA hastası ve tedavisi için para gerekiyordu. Mehmet Gözüpek karısını iyileştirdikten sonra sisteme düşmemem, darp raporu oluşturmam ve herhangi bir ihbarda bulunmamam karşılığında oğlumun tüm masraflarını üstleneceğini, üstüne üstlük her ay yüklü bir mevla ödeme yapacağını söyleyince başka seçeneğim kalmamıştı. Kabul ettim. Fakat bundan yalnızca bir hafta sonra eğer ki ilerki zamanlarda anlaşmayı bozarsam oğlumu ve eşimi bizzat kendi elleriyle öldüreceğini söyleyerek ellerimi kollarımı bağladı. Çok pişmanım."”dedim. Karşı tarafın avukatı konuşmadan konuştum.
"Tüm ifadeler ve kanıtlar müvekkilim Ferda Gözüpek'in lehine. Bu durumda yapabileceğiniz bir savunma göremiyorum." dedim.
"Kusura bakmayın Sayın Hakim lakin,"
"Devam edin Avukat Bey."
"Delilerin yeniden incelenmesini, tanıkların dinlenmesini ve bu süreçte müvekkilimin tutuksuz yargılanmasını ve Mehmet Gözüpek'e bir sonraki celseye kadar uzaklaştırma kararının çıkartılmasını talep ediyorum." dedim. Bakışlarımı yanımda oturan kadına çevirdim ve gülümsedim.
"Müvekkilim Mehmet Gözüpek'in üzerine atılan bu suçlamaları tamamıyla reddediyor, Ferda Gözüpek'in üzerindeki suçlamalardan kurtulmak için suçun müvekkilim üzerine sahte kanıtlar ve tanıklarla yıkılmaya çalıştığını belirtiyorum. Ferda Gözüpek'in olay yerine sonradan intikal ettiğine dair Ferda Gözüpek ve yeğeni Damla Gözüpek'in ifadeleri dışında hiç bir kanıt bulunmadığını da belirtmek istiyoruz. Bu süreçte Ferda Gözüpek'in tutuklu yargılanmasını, kanıtların incelenmesini talep ediyor, ve eğerki davalının lehine bir karar alınacaksa müvekkilimin üzerindeki suçlamaları yalnızca ifadelere dayalı değil, kanıtlarla desteklenmiş olmasını, aksi halde suçlamaları asla kabul etmeyeceğimi belirtmek istiyorum." dedi karşı tarafın avukatı.
"Mehmet Karan'a yapılan suçlamaların bir çok kanıtı bulunmaktadır Sayın Hakim. Yalnızca sözlerimle belirttiklerimden ibarette değil, önünüzdeki dosyalarda söylediğim kanıtlardan çok daha fazlası mevcut. Dile getirmediğim pek çok belge, kamera kaydı dosyalarda bulunmakta.” diyerek son noktayı koydum.
Mahkeme salonunda derin bir sessizlik oldu. Bir süre sonra Hakim konuştu.
"Gereği düşünüldü," hepimiz ayağa kalktık.
"Davanın yeni celsesine kadar delilerin yeniden incelenmesine, bir sonraki celsede tanıkların dinlenmesine, bu süreçte Mehmet Gözüpek'in tutuklu yargılanmasına karar verilmiştir." Ferda sevinçle bir iç çekti, oğlu Kayra hızla annesinin yanına yaklaştı ve ona sarıldı. Bu sahneye gülümseyerek baktım. O sırada bakışlarım Mehmet Gözüpek’e çevirildi. Bana kinle baktığını görünce bakışlarımı ondan çektim ve diğer izleyicilere çevirdim.
Ferda'nın kızı Çiçek, gözyaşları içinde annesinin yanına geldi, annesi ve abisine sıkıca sarıldı. Onlara gülümseyerek baktım.
"Bunu çok ağır ödeyeceksiniz!" diye bağırdı Mehmet Gözüpek. Yanındaki Polislerden kurtulmaya çalışıyordu.
"Kes sesini!" diye bağırdı Avukat'ı. Onlar uzaklaşırken Ben önümdeki üçlüyü izliyordum. Ferda ve Çiçek ağlıyordu. Kayra'nın gözleri dolu doluydu ve onlara sarılıyordu.
"Kurtulacağız bu illet adamdan, az kaldı." diye mırıldandı Kayra. Boğazımı temizledim ve konuştum.
"Davanın sonucu belli, bir sonraki celsede tutuklanır Mehmet Gözüpek. İçiniz rahat olsun." dediğimde hepsinin bakışları bana döndü. Çiçek hızla bana doğru geldi ve sarıldı.
"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim." dedi gözyaşlarının arasında.
"Ne demek ufaklık, görevim." dedim bende ona sarıldım. Dolu dolu gözlerle ayrıldı benden.
"Allah razı olsun oğlum, senin sayende." Dedi Ferda Teyze.
"Ne demek, görevim." dedim tekrardan.
"Allah senden razı olsun Avukat, kurtardın ya annemi." içtenlikle gülümsedim bu sözlerine.
⛓️💥
Yorucu bir dava sonrasında eve gelmiştim. Mutluydum, davanın sonucu belliydi zaten. O pislik tutuklanacaktı.
Çayımdan bir yudum daha aldım. Balkonda tek başıma oturmuş, çay içiyordum. Hava fazlasıyla soğuktu, altımda bir pantolon üzerimde ise ince bir gömlekten başka bir şey yoktu.
Aklıma gelen kişiyle birlikte kaşlarım çatıldı.
Üsteğmen Efnan Yaman.
Ne yapacaktım? Bir vatan haininin avukatı olmayı kabul edecek miydim? Tacettin Albay hepsinin iftira olduğunu söylüyordu. Begah Karan'ın vatan hainiliğiyle suçlanması ise şüphelenmeme sebep oluyordu.
İçimden bir ses, "Git, git ve Avukatı ol." diyordu. Belki de o sesi dinlemeliydim.
Uzun uzun düşündüm, en sonunda kabul etmeye karar verdim. Onunla konuşacaktım, dinleyecektim ve kabul edecektim. Eğer ki gerçekten suçsuzsa, ben bir Türk Askerinin haksız yere orda kalmasına müsade edemezdim.
Ben kendi kendime düşünürken kız kardeşim Pınar, elimde bir kupayla balkon kapısında belirdi. Pnu görünce istemsizce gülümsedim. Göz göze gelince o da kocaman gülümsedi.
"Abi!" dedi sevinçle."
"Abim," dedim ve ayağa kalktım. Balkon kapısını açtım.
"Eve gelmişsin, hiç ses etmedin." dedi. Yanağına bir öpücük kondurdum.
"Rahatsız etmeyeyim dedim."
"Aşk olsun, abi. Ben seni bekleyeyim kaç saat. Sen bana de ki 'Seni rahatsız etmemek için.' de." diye tripli bir sesle. konuştu. Elindeki kupayı sehpanın üzerine bıraktı ve küskün bir şekilde koltuğa oturdu.
"Ama bebeğim," dedim ve yanına oturup onu kollarımla sarmaladım.
"Vallaha, su sesi geliyordu duştasın sandım güzelim."
"Belki bana waffle yaparsan barışırım." dedi.
"Çıkardı seni," dedim ve onu gıdıklamaya başladım. Camekan balkonun içini onun kahkaha sesleri doldurdu.
"Ya abi!" dedi. Güldüm.
"Ne abi!" dedim ve gıdıklamaya devam ettim. O güldükçe bende gülüyordum.
"Ya-yapma!" dedi gülüşlerinin arasında. En sonunda kıpkırmızı olduğunda onu gıdıklamayı bıraktım.
"Waffle mı çekti canın?" dedim.
"Hm hm," dedi.
"Gel bakalım," dedim ve onu kucağıma aldım.
"Ya, prensim." dedi dramatik bir sesle. Güldüm.
"Malzeme var mı bir kontrol edelim önce," dedim mutfağa girdiğimde. Hala kucağımdaydı. Onu yere bıraktım ve malzemeleri çıkartmaya başladım.
"Tavayı çıkart sende Pınar." dedim.
"Tamam abi," dedi oda.
Wafflelar hazır olunca bir güzel yedik, film izledik. En sonunda uykusu geldiğini söyleyince onu yatırdım ve kendi odama geçtim.
Üstümü değiştirdikten sonra ışıkları kapattım ve yatağa uzandım. Telefonumu elime aldım ve Tacettin Amca'ya mesaj attım.
Tacettin Amca
Tacettin Amca şu bahsettiğin asker, Efnan Yaman. Onunla görüşeceğim.
⛓️💥
~1945 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız, iyisinizdir inşallah!
Gözyaşımın Düşleri'ne çok vakit ayıramıyorum ama vakit buldukça yazıyorum.
Çok kısa bir süre sonra burada da aktif olacağım, beklemede kalın!
Unutmadan, yazım hatalarım varsa affola.
Gelelim en merak ettiğim kısma!
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |