7. Bölüm

6. Bölüm: Avukat

Estrella
birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️

 

.

.

.

 

 

"İçindeki karanlık, dışarıdan gelen ışığı kabullenebilecek kadar büyük olmalıdır."

 

 

Rainer Maria Rilke

 

 

⛓️‍💥

 

 

İzlemek izlemek izlemek. Yaptığım ve ömrüm boyuncada yapacağım şey buydu sanırsam. Umudumu kaybedeli çok uzun zaman olmuştu.

 

Düşünmeye ve izlemeye devam ettiğim sırada aklıma Albayla olan konuşmamız geldi. Yeni bir avukat demişti değil mi? Acaba bu avukat ne zaman gelecekti?

 

"Efnan Yaman!" diye bağıran gardiyanın sesini duyunca tavandaki bakışlarımı hücremin kapısındaki minik pencereye çevirdim. Gardiyan, sert bir ifadeyle bana bakıyordu.

 

"Dışarı iznin var." dedi ve kapıyı açtı. Yataktan kalktım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Saçımdaki at kuyruğu yeterince sıkıydı, fakat kelepçelerden kurtulunca bir kez daha toplasam iyi olurdu. Gardiyan kapıyı tamamen açtığında yanına ilerledim ve hücremden çıktık. Dışarıya doğru ilerlediğimiz sırada ilginç bir şekilde bana hakaret etmedi. Bu, garipti.

 

Avlunun önüne geldiğimizde bileklerimi ona uzattım ve o da yüzüme bile bakmadan kelepçeleri açtı. Avlunun sağ köşesine doğru adımlamaya başladım. Yürürken bileklerimi ovuştuyordum ve gözlerimi açamıyordum. Güneş ışığı, gözlerimi inanılmaz bir şekilde acıtırken bileklerim iki günün sonunda serbest kalmanın etkisiyle rahatlamışlardı. Saçlarımı tekrar topladıktan sonra beş dakikalığına kendime zaman tanıdım ve duvara yaslanarak gökyüzünü izledim. Gözlerim biraz da olsa ışığa alıştığında ve bileklerimdeki sızı azaldığında sağ tarafa yürüdüm ve barfikse yöneldim.

 

⛓️‍💥

 

 

"Abi çıkıyor musun?" Pınar elinde okul çantasıyla yanıma doğru yaklaştı. Ceketimi giyerken sorusunu yanıtladım.

 

"Evet güzelim," dedim.

 

"Benide bırakır mısın okula?" dediğinde yanağından makas aldım.

 

"Tabii abim. Gel çıkalım." dedim ve kapıyı sonuna kadar araladım. Ayakkabıları giydikten sonra ikimizde dışarı çıktık. Pınar'ı okula bıraktıktan sonra görüşme için yola çıktım.

 

Arabayla ilerlediğim sıra da a telefonum çalmaya başladı. Kim olduğuna baktığımda, Tacettin Albayım olduğunu gördüm. Hızla aramayı yanıtladım.

 

"Tacettin Amca, günaydın."

 

"Günaydın oğlum."

 

"Efnan'ı soracaksan, izinleri aldım. Gerekli belgeleri hazırlattım. Cezaevine doğru gidiyorum."

 

"Teşekkürler evlat,"

 

"Albayım, eğer ki bir Türk askeri haksız yere hapishanedeyse bunu kanıtlamak için elimden geleni yaparım. Konu senin aracı olman değil, gerçekten yürekten inandığım için gidiyorum oraya." Sözlerimi bitirdiğimde Tacettin Albay hiç bir şey demedi. Ama gülümsediğinden emindim.

 

"Başka bir şey yoksa,"

 

"Sonra görüşürüz evlat." dedi ve telefonu kapattı. Yaklaşık on dakika kadar sonra mPınar'ın okulunun önündeydik. Ona iyi dersler dileyerek okula gönderdikten sonra yoluma devam ettim. Sessiz yolculuğumun sonunda cezaevinin önüne geldiğimde arabamı park ettim ve girişe doğru ilerledim. İki tane polis, ciddi bir ifadeyle kapının önünde bekliyordu. Kimliğimi cebimden çıkarttım ve onlara gösterdim. Memur beni başıyla onayladıktan sonra kimliğimi alarak yan taraftaki bilgisayara yürüdü. Bir kaç bişey yaptıktan sonra bakışları bana döndü.

 

"Hoş geldiniz Avukat bey, prosedür gereği izin belgenizi görmem ve kime geldiğinizi öğrenmem gerekiyor. Kayıtlarda bu hapishanedeki her hangi bir suçlunun avukatı olmadığını görüyorum." dediğinde onu başımla onayladım.

 

"Resmi olarak Avukatı değilim, görüşmeler için geldim." dediğinde başıyla beni onayladı.

 

"Efnan Yaman." dediğimde bakışlarının değiştiğini gördüm.

 

"Emin misiniz? Vatan haini, eski Özel Kuvvetler Efnan Yamandan mı bahsediyorsunuz?" dediğinde bu kez ben onu başımla onayladım. Çantamı kenardaki masaya koyarak açtım ve içinden izin belgemi çıkarttım. Polis memurunun bakışları kısa bir süre belgede gezindikten sonra bana geri uzattı. Eliyle kapıyı göstererek "Buyrun," dediğinde başımla ona bir selam verdim ve beraber ilerlemeye başladık.

 

"Kendisi şu an dışarı izninde, dilerseniz siz hemen içeriye geçin ben onu getirir-"

 

"Dışarı izni?" dediğimde yutkundu.

 

"Efnan Yaman vatan hainliğiyle suçlandığından diğer mahkumlar gibi günde iki defa açık havaya çıkmıyor, iki günde iki saat dışarı izni var." dediğinde kaşlarım çatıldı.

 

"Bu hangi kanun, hangi prosedür?" sorumla derince yutkundu.

 

"Biz, bize verilen emirleri yerine getirmekle yükümlüyüz Avukat bey. Verilen emri sorgulamak bize düşmez." dediğinde bakışlarımı yüzünden çekerek ilerlemeye devam ettim. Bu konuyu hemen bırakacağımı yada umursamayacağımı düşünüyorlarsa, çok yanılıyorlardı. Avlunun önüne geldiğimizde bir anda duraksadım.

 

"Oradaki..." diyerek eliyle bir yeri işaret etti yanımdaki polis memuru. Ama ben zaten oraya bakıyordum. Diğer mahkumlardan tamamen soyutlanmış, gözlerini saç badanası olduğunu tahmin ettiğim bir kumaşla kapatmış, boşluğa darbeler savuran o kadına.

 

Üsteğmen Efnan Yaman'a.

 

Kaç dakika öylece onu izledim bilmiyorum. Yanımdaki polis memurunu kovarak onu gözlemleye devam ettim. İyiydi, çok iyiydi. Sayamadığım kadar çok şınav, barfiks, mekik çekmişti. Dakikalarca boşluğa darbeler savurmuş hiç dinlenmeden boks torbasına geçmişti. En sonunda durduğunda, kaşlarım çatıldı. Bakışlarını etrafta gezdirdi, sonrasında hızla gökyüzene çevirdi. Avludaki diğer mahkumlara baktığımda hepsinin ona baktığını gördüm. Bu bakışlar, fazla rahatsız ediciydi.

 

Üsteğmen, uzun uzun gökyüzünü izledi. Aradan kaç dakika geçmişti bilmiyorum ama aklına bir şey gelmiş gibi hızla bakışları koluna indi ve saati kontrol etti. Bakışlarını tekrar gökyüzüne çevirdi ve derin bir nefes aldı, tüm oksijeni içine çekmek istercesine. Bakışları yine tahminimce bileklerine düştüğü sırada ona doğru yaklaşan gardiyanı gördüm. Fazla agresifti. Efnan'ın bileklerine kelepçeleri geçirdikten sonra onu saçından kavrayıp öne doğru ittirdiğinde Üsteğmen hiç bir tepki vermeden yürümeye başladı. Bakışları yerdeydi fakat başı ve omuzları dikti.

 

Kaşlarım çatıldı, bu kelepçelerde neyin nesiydi?

 

Üsteğmen önde, gardiyan arkada benim olduğum yere doğru yaklaştıkları sırada gardiyan tekrardan saçlarından tutup ve geriye doğru çektiğinde Üsteğmen sertçe onun göğsüne çarptı. Gardiyan, Efnan'ın saçlarını eline iyice dolayarak daha çok çektiğinde Üsteğmen hiç bir tepki vermiyor, karşıda koymuyordu. Efnan'ın kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra saçlarını bırakıp yürümeye devam etti. Sinirle soludum. Ne sikim dönüyordu?

 

Bakışlarım yeniden Üsteğmen'e döndüğünde Üsteğmen bir kaç saniyeliğine duraksadı. Duraksamasının sebebini anlamak için etrafa bakındığımda hiç bir şey göremedim. Ama o an fark ettim ki, beni gördüğü için duraksamıştı.

 

Bakışlarımı kaçırmadım, bakışlarını kaçırmadı. Omuzları ve başı dikti, onu gördüğüm ilk andan beri.

 

Uzun uzun baktım simsiyah gözlerine. Sonra yüzünğn her bir zerresine. En sonunda da elindeki kelepçelere. İnceledim onu uzun uzun. Sonra gözlerine çıktı bakışlarım tekrardan.

 

Gözlerine sadece bakmadım. Ben onun gözlerine hipnoz oldum.

 

Bana biraz daha baktıktan sonra kısaca beni süzdü. Elimdeki çantaya değdi bakışları en son. Ve sonrasında bakışları yine yüzüme çıktı. Bakışkarını üzerimden çekerek giden gardiyanın peşinden hızla ilerlemeye başladı.

 

Tam yanımdan geçtiği sırada onu durdurmak için tutacaktım ki buna izin vermeden hızla ilerlemeye devam etti. Ve yine, bakışları yerdeydi.

 

O gitti, bense arkasında kaldım.

 

Bu ilk karşılaşmamızdı ama asla son değildi.

 

 

 

⛓️‍💥

 

Kaç dakikam daha vardı bileklerimde kelepçeler olmadan geçirebileceğim?

 

Bakışlarımı etrafta gezdirdim. Az zamanım kalmıştı, bu yüzden gökyüzünü biraz daha görmek istedim. Kafamı gökyüzüne kaldırdım ve derin bir nefes aldım. Temiz havayı içime çektim, önümdeki iki günde neler yaşanacaktı bilmiyorum ama canımın yanacağı kesin. Ben hala gökyüzüne bakıyordum ama o bakışlar üzerimden çekilmiyordu. Hayır, bu her zaman maruz kaldığım diğer mahkumlardan biri değildi, başkasıydı. Ne kadar olduğunu hesaplamadığım -tahminimce 40 dakikadır- beni izliyordu ama ben ısrarla bakışlarımı o yöne çevirmiyordum.

 

Gökyüzünü izlemeye devam ettim dakikalarca. Düşüncelere daldım izlerken. Birazda olsa yaşadığımı hissettim. Ama bunun çok uzun sürmeyeceği aklıma gelince bakışlarım kolumdaki saate düştü. Bitmişti bile. Ne çabuk geçmişti öyle?

 

Bakışlarımı son kez gökyüzüne çevirdim ve derin bir nefes aldım. Akciğerlerimi havayla doldurdum. Gardiyanın adım sesleri iyice yaklaştığında bakışlarımı ona değirmeden gökyüzünden bileklerime indirdim. Samiyeler içersinde bana ulaşarak serçe bileklerimi kavradı ve kelepçeleri hiç düşünmeden bileklerime geçirdi. Ben önümden çekilmesini beklerken o saçlarımı sıkıca kavrayarak beni ittirdiğinde bunu umursamadım. Saç köklerim hafifçe sızlasada önemli değildi. Üzerimdeki tiksinti dolu bakışları görmemek için bakışlarımı yere indirdim. Bakışlarım yerdeydi ama omuzlarım ve başım dikti. Her zaman ki gibi.

 

Ben küçüklüğümden beri böyle yürürdüm. Bakışlar yerde, omuzlar dik.

 

Henüz 15 adım atmıştı. ki arkamdaki gardiyan saçlarımdan tutarak beni kendine çektiğinde vücudum onun vücuduna yapıştı. Nefeslerini kulağımın dibinde hissettiğim sırada hafifçe güldü.

 

"Ölmene daha çok var, hain. Az önce gözlerinde bunu istediğini gördüm. Ama merak etme, ölmek için henüz çok erken." Beni bırakıp hızla ilerlemeye başladığı sırada gördüğüm kişiyle duraksadım.

 

Avlu kapısına sol omzunu yaslamış, öylece bana bakan adam derince yutkunmama sebep oldu. Bakışlarını üzerimden çelip etrafta gezdirdi önce. Sonra bakışları bana döndü, ve yutkundu. Hareketlenen adem elması buna işaretti.

 

Gözlerinin içine baktım. Sadece baktım çünkü ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sanki gözleri bir girdaptı ve saniyeler içersinde beni içene çekmişti. Gözleri parlıyordu. Sarı hareli gözleri, parıl parıl parlıyordu.

 

Güneş Gözlü Adam.

 

Bakışlarımı zorlukla gözlerinden ayırarak önce tüm yüzünde, sonra tüm vücudunda gezdirdim. O da tıpkı benim gibi dikkatli bakışlarla beni inceleyordu. Nasıl bir anın içindeydik bilmiyorum ama ben hiç bıkmadan, usanmadan onu inceleyebilecekmişim gibi hissediyordum.

 

Bakışlarım üzerinde merakla gezinmeye devam ettiği sırada elindeki çantayı görünce duraksadım. Güneş Gözlü Adam, bir hukukçu olmalıydı. Utandım, bakışlarımı hızla onun üzerinden çektim ve hızla ilerlemeye başladım. Beni durdurmaya çalıştı ama buna izin vermeden hızla ilerlemeye devam ettim.

 

Onun yanından geçip gittim, ama etkisi benden geçip gitmedi. Duvara toslamış gibi kalmıştım ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

 

Çok utanmıştım. Ellerimdeki kelepçelerle karşısında dikilmek çok utanç vericiydi. Bakışlarım gardiyanı aradığında ileride beni beklediğini gördüm. Hızla yanına ilerlediğimde tişörtümün yakasından kavrayarak beni tuttu.

 

"Senin keyfini mi bekleyeceğim ben!" diyerek beni duvara yasladı ve hiç düşünmeden bedenimi sertçe duvara vurdu.

 

"Özür dile!" diye bağırarak koridoru inlettiğinde sessiz kaldım. Bakışlarımı yere indirdim.

 

"Özür dile dedim!" diyerek beni bir kez daha duvara vurduğunda nefesimin bir kaç saniyeliğine kesildiğini hissettim. Yakamdaki elleriyle bana baskı uygulamaya başladığında nefes almak gitgide zorlaşıyordu. Başım feci şekilde zonkluyordu ve bu fazlasıyla can sıkıcıydı.

 

"Haris! Bırak onu, avukatı gelecek." dediğinde adının Haris olduğunu öğrendiğim adam beni bıraktı. Rahat bir nefes alabildiğimde diğer adamın sözleri o an anlam kazandı. Avukat mı?

 

"Sorgu odası beşe götür." dedikten sonra uzaklaştı. Haris kolumdan tutarak beni kendine doğru çekti. Bir kaç saniye gözlerimin içene baktıktan sonra kolumu bırakmadan ilerlemeye başladı.

 

Sorgu odasının önüne geldiğimizde gardiyan gülerek kapıyı açtı ve kolumu

 

"Bir avukatın olacakmış, yoksa seni kurtarması için eski dostların araya mı girdi? Bu avukatta mı vatan haini?" dediğinde sessiz kaldım ve açtığı kapıdan içeri girdim.

 

"Otur ve bekle." dedikten sonra kapıyı sertçe üzerime kapattı. Sandalyelerden birine doğru yavaş adımlarla ilerledim ve oturdum.

 

O gördüğüm adam, benim avukattım mıydı?

 

O yüzden beni o kadar dikkatli incelemişti? Neler olduğunu anlamak ve düşüncelerimin doğruluğunu anlamak için avukatım olacak kişinin gelmesini beklemem lazımdı. Bende öyle yaptım. Bakışlarımı karşımdaki boş sandalyeye çevirerek beklemeye başladım. Yaklaşık 10 dakika kadar sonra kapı açıldı. Ve içeriye o girdi, Güneş gözlü adam.

 

Dışarıda adete bir güneş gibi parlayan sarı hareli gözleri, bu cılız ampulun aydınlattığı sorgu odasında bile güneş gibi parlıyordu. Bu normal miydi?

 

Hiç bir şey söylemeden karşıma oturduğunda her zaman yaptığım şeyi yaptım, sustum. Aradan dakikalar geçti, ben susmaya ve onu incelemeye devam ettim. Bakışlarım ellerine indi. Elleri kuruydu, bende az önce dışarıdaydım ama hava soğuk değildi. Demekki dün hava soğuktu, keşke dün çıkabilseydim dışarı.

 

Kaç dakika geçti, bilmiyorum ama ben hala karşımdaki adamın ellerini inceliyordum. O ise sert bakışlarını yüzümden çekmiyordu. Dakikalardır konuşmuyordu, konuşmuyordum. En sonunda söze ilk giren o oldu.

 

"Efnan Yaman. Yaklaşık 1 yıl önce vatan hainliği suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldın." Sözünü kesmeden dinlemeye devam ettim.

 

"Aksi hiç bir şey söylememiş, suçu kabullenmişsin."

 

"Bundan önce, Özel Kuvvetlere bağlı bir Üsteğmendin." dedi. Bakışlarım yüzüne tırmandı.

 

"Ellerin kurumuş Avukat." dedim. Sesim sertti.

 

"Anlayamadım?"

 

"Ellerin kurumuş, dün hava soğuktu demek ki." dedim. Bakışlarımı tavana çevirdim ve gülümsedim. Soğuk havaları severdim, insanın hem ruhsal hem de fiziksel acısını azaltırdı soğuk.

 

"Soğuk havaları severim." dedim. O ise beni pek takmıyormuş gibiydi.

 

"Efnan Yaman. Suçu kabul ediyor musun?" dedi. Tavanda ki bakışlarım ona döndü.

 

"Ben vatanıma ihanet etmem, Avukat. Gerekirse canımı veririm ama ihanet etmem." Kaşları havaya kalktı.

 

"Davanın üzerinden bir yıl geçmiş Efnan Yaman. Bu zamana kadar neden bir avukat tutmadın?" Gözlerinin içine baktım bu kez.

 

"Kim bana inanır ki?" dedim.

 

"Kimsenin sana inanmayacağından bu kadar eminsen sana benim inanacağımı düşündüren nedir?" dedi. Sorusunu es geçtim.

 

"Beni savunacak bir avukatım yoktu." dedim.

 

"Bu bir mazeret kabul edilemez." dedi. Gülümsedim.

 

"Avukat, bilmiyorum dosyamı okudun mu fakat davam görülmeden yalnızca 1 hafta önce yanıbaşımda bomba patladı. Değil konuşabilecek, nefes alacak halim yoktu. Sonrasında neden kendimi savunmadığıma gelecek olursak,"

 

"Kendime geldikten sonra iftiraların hepsine karşı çıktım."

 

"İlk 2 ay kendimde değil gibiydim. Sonraki aylarda ise bir avukatım olmadan kendimi savunmamın, iftiralara karşı çıkmamın bir faydası olmayacağını, dava görüleli iki ay olduğu için artık çok geç olduğunu söylediler. Her şeye rağmen bir çok Avukata talepte bulundum. Fakat sorun şuydu ki," dedim. Derin bir nefes aldım.

 

"Hiç kimse bunu kabul etmemişti, sen hariç." dedim. Kaşları çatıldı.

 

"Benim kabul ettiğimi kim söyledi?"

 

"Peki ya, kabul etmeyeceğini kim söyledi?" diyerek sorusuna soruyla yanıt verdim. Ayağa kalktı. Masanın yanından çantasını eline aldı.

 

"Avukat," dedim. Yüzüme baktı.

 

"Görüşme sona erdi Üsteğmen. Avukatın olmayacağım."

 

"Peki," dedim. Yüzünde ki bakışlarım ellerine indi.

 

"Ellerine krem sürmeyi unutma Avukat." Hiç bir şey demeden arkasını döndü, bir kaç adım attıktan sonra durdu.

 

"Avukatın olacağım." dedi. Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktığı sırada bana doğru döndü.

 

"Oysaki az önce Avukatım olmayacağını söyleyen sendin." dedim.

 

"Olacağımı söyleyen de sendin Üsteğmen." dedi.

 

"Bana Üsteğmen demen, güzel hissettiriyor Avukat." dedim. Masaya doğru yaklaştı ve gözlerimin içine baktı.

 

"Bir sonraki görüşmemize kadar," dedi.

 

"En ufak bir hatan olursa, kararım değişebilir Yaman." dedi ve arkasını döndü. Kapıya doğru ilerledi. Kapıyı tıklatınca kapının önündeki polis, onun için kapıyı açtı. O ise arkasına bakmadan hızla odadan çıktı.

 

Ben; parmaklıkların ardındaki asker, Efnan Yaman.

 

Bir zamanlar Hayalettim. Gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyendim. Vatan uğruna tek varlığını, canını feda edebilecek o askerdim.

 

Ben, Efnan Yaman. Gün gelecek, intikamlar alınacaktı. O gün geldiğinde merhametten yoksun olduğunu düşündükleri kadının, acımasızlığıyla henüz tanışmadıklarını göreceklerdi.

 

 

⛓️‍💥

 

 

Merhabalar!

 

 

Çok uzun bir aradan sonra, tekrar buradayım!

 

 

Beklediğinizden kısa bir bölümdü evet ama merak etmeyin, geri döndüm. Artık bölümler eskisi gibi gelecek.

 

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz benim için çok kıymetli!

 

 

Yorumlarda mutlaka buluşalım💖

 

 

Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın!

Bölüm : 07.04.2025 21:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...