Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm: İkizim

@birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve torum yapmayı unutmayın⭐️

 

.

.

.

 

 

 

16 Temmuz 2024

 

Saat 23.55

 

Araz Korkmaz'ın anlatımıyla,

 

Telefonumdan saate baktım. Asyamın doğum günününe beş dakika kalmıştı. Annem, babam ve ben Asya'nın son 1-2 aydır istediği mavi elmas bilekliği alıyorduk. Sınırlı sayıda üretilmişti ve biz birini geçen ay ayırtmıştık. Doğum gününe geç kalacaktık ama değecekti. Belki bu doğum günü ikizim ve kardeşlerimin kaynaşmasına yardımcı olurdu.

 

Kim bilir belki de şu an hep birlikte gülerek saatin 12 olmasını bekliyorlardı.

 

"Efendim, ayırttığınız bilekliği getirdim. Piyasa değeri 1.7 milyon dolar."

 

Bu nadide parçayı görünce Asya çok mutlu olacaktı. Baya pahalıydı ama Asyama değerdi.

 

Aslında Armina'ya da Doğum günü için bu bilezikten almayı düşünüyorduk ama şirketin hissedarı ve çizeri olduğunu öğrenince bu fikirden vazgeçmiştik. Onun için farklı bir fikrim vardı.

 

İkizimle gurur duyuyordum. O benim diğer yarımdı. Çok çabuk alışmıştım ona. Zaten ben böyleydim. Bana bir adım atana on adım atardım.

 

Annemler bilekliği aldıktan sonra mağazadan çıktık ve bizim çıkmamızla mağaza kapandı. Zaten biz son müşteriydik.

 

 

17 Temmuz 2024

 

Saat 00.47

 

Araz Korkmaz'ın anlatımıyla,

 

 

Eve gelmiştik. kapıyı babam anahtarıyla açtı.

 

"Baba,"

 

"Efendim oğlum?"

 

"Ben versem? N'olur n'olur!" küçük bir çocuk gibi yalvarmamla babam güldü. Annem söze atladı.

 

"Oy benim oğlum büyümüşte kız kardeşine hediye mi verirmiş!" Hızla yanıma yaklaşıp yanaklarımı sıktırmasıyla bağırdım.

 

"Anne ben 27 yaşındayım! Askerim ben! Koskoca Teğmenim Teğmen! yakışıyor mu bu haraketler!"

Babam kahkaha attı. Gülmekten kapıyı açamıyordu. Korumalarda kahkaha atmaya başlatınca sinirim tepeme geldi.

 

"Anne!"

 

"De kınalı kuzum!" Annemin böyle demesiyle bende gülmeye başladım.

 

Evde tüm çalışanlarla aile gibi büyümüştük. Herkes severdi birbirini. Sevgi dolu bir aileydik. Hem de fazlasıyla kalabalık.

 

Babam gülmeyi bitirdiğinde kapıyı açtı. İçeriden gülüşme sesleri geliyodu.

 

"Ya abi!"

 

"Sus kız! Değil on dokuz, yüz dokuz yaşınada gelsen benim minik prensesimsin! İstediğim kadar mıcırırım!"

 

"Ya ams abi!"

 

"Barın! Derhal prensesimi bırak!"

 

"Yo, o benim minik prensesim."

 

Hediye paketi elimde en önde ben, arkamda annem ve babam vardı. Salona doğru yürüyorduk. Galiba Armina'yla aralarını düzeltmişlerdi. Aşırı mutlu olmuştum.

 

Salona girdiğim gibi bağırdım.

 

"Favori abi an itibariyle salona giriş yapmış bulunmaktadır!" hediye paketini arkamda saklıyordum.

 

"Abi!" diyip bana koşan Asya'yı sarmaladım. Aynı anda gözlerim ikizimi arıyordu. Onu göremeyince Ilgaz abime döndüm.

 

"Abi ikizim nerde?" Ilgaz abimin yüz ifadesi değişti. Etrafına bakındı, kaşlarını çattı. Annem ve babam dışında tüm aile üyeleri kaşalarını çattı. Ilgaz abim söze atladı.

 

"Abim,"

 

"Ne abimi? İkizim nerde dedim?" diye sordum tane tane.

 

"Ya o karışıklıkta çağırmayı unutmuşum. Asyalar erken gelince hepimiz telaşlandık. Hemen çağırıp geleyim kardeşimi." Demesiyle şokla abime baktım.

 

Ilgaz abim ya, O kız benim her şeyim olacak diyen abim. Nasıl unutabilmişti?

 

Asya'yı kollarımın arasından çıkarttım. Sinirle Ilgaz abime döndüm.

 

"Ne demek unuttum?" Abimlere döndüm.

 

"Ya siz nasıl insanlarsınız! Kız kardeşiniz olmayı geçtim, o bu evin misafiri!"

 

"Ya o kız çokta umurumda değil. Eve aldığımıza dua etsin. Otursun odasında." Gerçekten sinirlenmeye başlıyordum. Annem ve babam boş bakışlarla çocuklarına bakıyordu.

 

"Birincisi Barın, o kız dediğin senin ablan! İkincisi, kız Türkiye'nin en iyi takı markasının hissedarı! Senin onu evine almana ihtiyacı yok! Kızın bir tasarımı senin evini alır!" diyerek salonu terk ettim, elimde takı poşetiyle. Asker olduğum için hele ki bordo bereli olduğum için duygularımı çok iyi kontrol edebiliyordum fakat bu şu an için söz konusu değildi. Sinirden ellerim titriyordu.

 

Merdivenlerden yukarı çıktım. Armina'nın odasının önünde durdum. Kapıyı tıklattım, ses gelmedi. Bir kez daha tıklattım, yine ses gelmedi.

 

Gözlerimi kapatarak odaya girme kararı aldığım sırada arkamdan tüm herkesin geldiğini duyabiliyordum.

 

Gözlerimi kapatıp odanın kapısını açtım. Bir kaç saniye bekledim. Armina'dan ses gelmeyince gözlerimi açtım ve karşımdaki boşluğa bakakaldım.

 

 

17 Temmuz 2024

 

Saat 00.32

 

Armina Kırşan'ın anlatımıyla,

 

Yarım saat uzandıktan sonra kendimi daha iyi hissedince ayaklandım. Çantamdan bir ağrı kesici çıkarıp susuz yuttum.

 

Odada bir eşyam kalmış mı diye bakındım. Kalmadığını görünce odanın kapısından dışarı çıktım. Sessiz adımlarla Salonun önünden geçerken duyduğum seslerle durdum.

 

"Güzelim benim, ben öreyim mi saçlarını?"

 

"Tabii ki de evet abi."

 

"Ama bugün benim sıramdı." Rüzgar'ın hüzünlü mırıltısını duyunca Asya hemen cevap verdi.

 

"Ama abi üzülme, gece uyumadan önce açarım sen örersin." dedi

 

"Tamam güzelim, sen şey yapma. Şakasına dedim ben. Gece benimle uyuyacağın için sıkıntı yok."

 

"Hep birlikte çatıda yatsak? Ben hepinizle yatmak istiyorum."

 

Tüm abiler aynı anda konuştu.

 

'"Prensesimiz ne derse bu bizim için bir emirdir!'" hepsi kahkaha atmaya başladı.

 

Sanki salonda biri eksikti. Ama kim olduğunu anlamamıştım. Çokta umrumda değildi açıkçası.

 

"Canım abilerim!" Daha fazla dinlemek istemediğim için hızlı ama sessiz adımlarla sokak kapısına doğru ilerledim. Kapıdan çıktığım gibi arabama doğru yürümeye başladım.

 

"Armina Hanım nerey-" Silahımı çıkarıp bana seslenen korumaya doğrulttum. Asker olduğumu Begah ağa olayında öğrenmişlerdi. Koruma hiç bir şey demeden uzaklaşınca bende silahımı belime geri taktım ve arabama bindim. Timle kaldığımız otele sürdüm. Albayın yaralandığım için uzattığı izinim yarın bitiyordu.

 

Burası benim evim değildi, onlar benim ailem değildi. Şu kısacık zamanda çok güzel öğretmişlerdi.

 

17 Temmuz 2024

Saat 14.18

Armina Kırşan'ın anlatımıyla,

 

Eşyalarımı toplayıp otelden ayrıldım. Kiraladığım arabayı aldığım galeriye bıraktım ve bir taksiye bindim. Şu an havaalanına doğru gidiyordum. Asistanım Sena'nın beni 2 saat önce aradığını görünce ihale aklıma geldi. O kadar olayın arasında şirket aklımdan çıkmıştı bir iki günlüğüne. Sena'yı aradım. Senada hemen aramamı yanıtladı.

 

"Merhabalar Armina Hanım."

 

"Merhaba Sena, sana attığım ihale dosyalarını Semih beye ulaştırdın mı?"

 

"Bende sizi bir kaç saat önce haber vermek için aramıştım Armina Hanım, ulaştırdım. Ayrıca Banu Hanım Sonbahar Koleksiyonu için hazırladığı tasarımı bitirmiş, mail adresinize yolluyorum."

 

"Tamam Senacım. Teşekkür ederim. Başka bir şey var mı?"

 

"Yok Armina Hanım."

 

"Sabah mesaj atmıştım, jeti ayarladın mı?"

 

"Evet efendim, saat 18.00 gibi Bursa havaalanında olacak."

 

"Tamam, teşekkürler. Bu arada unutmadan söyleyeyim sende programı ona göre hazırla. Perşembe günkü toplantıya katılamayacağım, online yapacağım. Saatini ben sana atarım."

 

"Tamam Armina Hanım."

 

"İyi günler Sena, akşam günün raporunu atarsın."

 

"Sizede iyi günler Armina Hanım." Telefonu kapattım. Mardine uçak bileti bulamamıştım. Bu yüzden İstanbuldan özel jetimi ayarlamıştım. Daha doğrusu Sena'ya söylemiştim o ayarlamıştı. Jet gelene kadar bir kaç saat havaalanında çizim yapmayı planlıyordum.

 

Havaalanının oraya gelince taksiciye parasını vererek taksiden indim. Havaalanının girişine doğru yürümeye başladım. Kapının önüne gelince durdum ve kol çantamı x-ray'e bıraktığım sırada güvenlik beni durdurdu. Galiba belimdeki silah dikkatini çekmişti.

 

"Hanımefendi silahla giriş yapamazsınız. Ayrıca bir sivilin si-"

 

"Askerim beyfendi." dedim ve cebimden telefonumu çıkarttım. Kılıfından askeri kimliğimi alıp gösterdiğimde güvenlik gururla tebessüm etti.

 

"Allah sizleri başımızdan eksik etmesin komutanım."

 

"Amin."

 

"Buyurun geçin komutanım." dedi ve x-ray cihazının yan kısmını işaret etti. Güvenliğin yanından geçip Yolcu bekleme alanına oturdum. Aslında özel bir oda açtırabilirdim ama gerek yoktu. Kafeterya'ya geçerdim birazdan.

 

Boş bulduğum bir koltuğa oturdum ve telefonumu çıkardım. 4 dakika önce tim grubundan bildirim vardı.

 

 

 

'Aşkoyuzz beybii' adlı kullanıcı grup adını 'Aşkoların mekanıı😍' olarak değiştirdi. Görüntülemek için tıklayınız.

 

Dişi kurdum: Bebeğim, biz döndük görevden! Yaraların nasıl oldu? Yardımcı Komutan olarak senin kadar olamasakta yapıyoruz bir şeyler bebeğim, görev başarılı😉 Ayrıca 18 Temmuzdan önce geldiğimiz için aşırı mutluyuz. Biz konağa geçiyoruz, lojmana değil. Birazda konakta kalalım canım. Koca konağımız var Lojmanda kalıyoruz hep. Gerçi o bizim üşengeçliğimizden ama neyse çaktırma🤭

 

Dişi kurdum: Sen ne zaman dönüyorsun Mardin'e?

 

 

 

Ayy özledim sizi hemencecik🥹 Hoş geldiniz canlarım benim. Bende dönüyorum şimdi Mardin'e . Jet 3 saat'e kadar burda olur.

 

 

*Dişi kurdum kişisi kendi mesajını yanıtladı.

 

Dişi kurdum: Yaraların nasıl oldu diye sorduğumu hatırlıyorum Gölge.

 

Gölge benim kod adımdı. Sangre Roja ise kimsenin bilmediği gizli kod adımdı. Tek başıma gittiğim ilk görevim İspanyol teröre destek veren 200-300 kişiden oluşan bir mayfayı çökertmekti. Geriye kalan bir kaç kişi bana bu ismi takmıştı. Bende bozmamıştım. Resmi kayıtlarda Sangre Roja yoktu. Çünkü farklı bir dildi. Onun yerine Kızıl Gölge vardı. Ama tüm askerler Kızıl Gölge'nin hikayesini yani İspanyolların ona Sangre Roja dediğini ve tüm teröristlerinde Kızıl Gölge'yi Sangre Roja olarak bilirdi.

 

Kızıl Gölge'nin kim olduğunu da Albaylar ve üstleri bilirdi. Tim bile benim Kızıl Gölge olduğumu bilmiyordu. Herkesin bildiği kod adım Gölgeydi. Bunun sebebi büyük operasyon planımızdı. Bu operasyondan sonra diğer tüm askerler gibi Kıdemli Üsteğmen Kırşan okarak geçecektim. Rütbem ve soyadım. Fakat operasyon için yaklaşık 3 yıldır Sangre Rojayı saklıyorduk.

 

 

İyiyim iyiyim çok şükür. Merak etmeyin. Akşam konakta görüşürüzz

 

Dişi kurdum: Tamam bebeğimm💋

 

Mesajlaşmayı bırakıp oturduğum yerden kalktım. Louis Vuitton kol çantam ve Victoria's Secret valizim dışında çantam yoktu. Zaten bir kaç günlüğüne gelmiştim Bursa'ya.

 

Kafeterya'ya geldiğimde bir İce White Chocolate Mocha söyledim ve onu beklerken valizimin ön gözünden kalemlerimi, tasarım defterimi ve tabletimi çıkarttım. İlk önce kağıtta çiziyor, daha sonrasında tablet'e geçirip ayrıntıları ekliyordum. Kağıdı önüme çektim ve çizmeye başladım.

 

Aradan on-on beş dakika geçtiğinde kahvem geldi. 1 saat kadar çizimimle uğraştıktan sonra gruptan gelen bildirimlerle göz devirdim. Saat 16.02 olmuştu. Telefonu sessize almadan önce mesajlara bildirimden baktım. Efe ve Mert her zaman ki gibi kavga ediyordu. Onların bu hallerine gülüp telefonu sessiz moda aldım.

 

Çizim yaparken zamanın nasıl aktığını unutuyordum. Çizime odaklanıp dış dünyaya duyularımı kapattığım zamanlarda bile asker olduğum için istemsizce insanları dinliyordum. Bu beni rahatsız etmeyi bırak, mutlu ediyordu.

 

Tasarımıma devam ettiğim sırada duyduğum sesle başımı kaldırdım.

 

"Armina!"

 

E yok artık daha neler!

 

 

~1465 kelime~

 

 

Selamlar!

 

 

Nasılsınız Canımlarım? İnşallah iyisinizdir. Günün 3. bölümyle karşınızdayım.

 

12. Bölüm de dahil olmak üzere elimde bölümler hazır olduğu için rahatlıkla bölüm atabiliyorum. Falat 12. Bölümüde attıktan sonra bu sıkkı değişecek. Haberiniz olsun şimdidennn

 

 

Sizlerden ufak bir ricam var, fikirlerinizi yorumlarda belirtebilir misiniz?

 

Çünkü sizin fikirleriniz benim için çok kıymetli!

 

 

Ayrıca bölümleri oylarsanız beni çok mutlu edersiniz.

 

 

Bir sonraki bölüme kadar salıcakla kalın!

Loading...
0%