Yeni Üyelik
23.
Bölüm

20. Bölüm: Bilinmeyen Zamanlar

@birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️

.

.

.

 

Uzak Gelecekten Kesit,

 

"Böyle olmasını ben istemedim!" diye var gücünle bağırdım. ellerim titriyordu.

 

"Ben istemedim! Her şeyin en kötüsünü yaşamayı, daima mutsuz olmayı ben istemedim tamam mı?!" Onu ittirdim. Gözlerim yaşlarla dolmuştu.

 

"Ben istemedim!" diye bağırdım bir kez daha. Ellerimi saçlarıma geçirdim.

 

"Mutlu olmak istedim ben! Ailem olsun istedim! Herkes gibi arkamda beni bekleyen bir ailem olsun istedim!"

 

"Senin yüzünden kardeşim orda!" diye bağırdı. Bu sefer beni o ittirdi.

 

"Hayır, hayır söyleme. Konuşma daha falza. Duymak istemiyorum. Duymak istemiyorum!"

 

"Senin yüzünden! Eğer sen hayatımıza hiç girmemiş olsaydın kardeşim bu halde olmazdı!" Bağırması öyle bir etki yaptı ki üzerimde kurşun yesem daha az canım acırdı.

 

Öyle bir baktım ki gözlerine, veda eder gibi. Artık onu görmek istemiyordum. Artık kimseyi istemiyordum.

 

"Sen varkende çok mutluyduk ama sen hep bela getirdin!"

 

Arkamı döndüm. Burda daha fazla kalmazdım. Kalbime saplanan hançer, ruhumu parçalıyordu.

 

"Armina," Duraksadım. Arkamı döndüm.

 

"Pişman mısın?" dedim sessizce.

 

"Neyden?" diye sordu.

 

"Beni tanıdığın için, pişman mısın?" Kararlılıkla konuştu.

 

"Hayır." dedi. Son kez baktım gözlerine. Bu galiba gerçekten son bakışımdı. Tekrar seslendi fakat arkamı dönmedim. Ve oradan uzaklaştım.

 

 

Şimdiki zaman

Armina'nın anlatımıyla,

 

 

 

"Ay hayır ya," Gaza bir kez daha bastım. Araba çalışmıyordu. Tamda bugüne denk gelmişti. Benim şansım bu kadardı zaten.

 

Araba zaten yolun kenarındaydı. O yüzden çok sorun olmazdı. Hemen gelip alırlardı zaten.

 

Senayı aradım.

 

"Merhaba Sena,"

 

"Merhaba Armina Hanım."

 

"Çıktın mı şirketten?"

 

"Daha çıkmadım efendim."

 

"Tamam, sana atacağım konumda arabam kaldı. Yedek anahtarı garajımda. Arabayı alıp tamire götürsünler."

 

"Hemen iletiyorum Armina Hanım."

 

"Tamam, teşekkürler."

 

"Ne demek, görevim." dedi ve telefonu kapattım. Konumumu gönderdin. Saate baktım, 18.32'ydi. Ben buradan otobüsle eve gidene kadar saat yedi olurdu. İnsanlara yedide gelirim demiştim, Üstümü değiştirmeden gitsem ayıp olur muydu?

 

Yapacak bir şeyim yoktu, bir yere geç kalmaktan nefret ederdim. Bu yüzden üstümü değiştirmeden gitmeliydim.

 

Çantamdan deodorant çıkarttım. Üstüme boca ettim. Terlememiştim ama saatlerdir üniformanın içindeydim.

 

Rolonumu da sürdükten sonra tamamdı. Sunroof'u açtım ve tipime baktım. Tamam, berbat görünmüyordum. Saçlarımı hızla düzelttim. Çantamdan bir tint çıkarttım. Yanaklarımı ve dudağımı hafifçe renklendirdim. Rütbemi söktüm ve Bordo beremle beraber çantama koydum. Çantam, kahverengi yeşil kamuflaj bir sırt çantasıydı.Arabadan indim. Yüzümdeki maskeyi çıkartmamıştım. Basına veya beni tanıyan birilerini askeri üniforma içinde yakalanmak istemezdim.

 

Otobüs durağı buraya yakındı. Oraya doğru yürümeye başladım. Cebimden telefonumu çıkarttım ve Ahsen Hanımın attığı konuma baktım. Bir dakika, bu ev bizim eve maksimum beş dakika uzaklıktaydı.

 

"E yok artık." dedim kendi kendime.

 

Otobüs durağına geldiğimde ayakta beklemeye başladım. Durakta henüz kimse yoktu.

 

Bir dakika kadar sonra otobüs geldi. Cebimden 20 tl çıkarttım. Otobüsün basmağına adım atacağım sırada bakışlarım postallarıma kaydı. Çamur olmuştu.

 

"Abi postallarım çamurlu ama, sorun olursa ben binmeyeyim." dedim. Şoförün gözleri bana döndü.

 

"Yok ben binmeyeyim, kirletirim buraları." dedim. Arkamı döneceğim sırada abi konuştu.

 

"Asker misin kızım sen?"

 

"Evet abi."

 

"Kızım siz bizim için dağlarda çetin havalarda vatanı koruyorsunuz, biraz çamurun lafı mı olur?"

 

"Abi,"

 

"Geç içeri, komutan kızım."

 

"Teşekkür ederim. Çok mahçup oldum."

 

"İlahi kızım." dedi. Ücreti uzattığım sırada elimi ittirdi.

 

"Ben askerden para almam. Hiç boşuna uğraşma." dedi ve arkayı işaret etti. Ona gülümsedim ve oturma yerlerine geçtim.

 

Yer olmadığını görünce tepeye tutundum. 16-17 yaşlarındaki bir genç ayağa kalktı. Beş kişi en arkaya oturmuşlardı.

 

"Abla gel otur böyle."

 

"Otur aslanım sen."

 

"Yok abla geç böyle." dedi.

 

Oraya doğru yürüdüm.

 

"Eyvallah yakışıklı." dedim ve oturdum. İki kız üç erkeklerdi.

 

"Merhaba abla,"

 

"Merhaba." Bir dakika kadar hiç konuşmadık. Daha sonrasında söze girdim.

 

"Ee kaçıncı sınıfsınız siz?" Kızlardan biri cevapladı.

 

"11 komutanım." Komutanım demesiyle güldüm.

 

"Oo seneye sınav var, nasıl dersler?"

 

"İyi gibi asker abla." dedi bu sefer bana yer veren çocuk. Bu sefer başka bir çocuk konuştu.

 

"Abla PÖH müsün?"

 

"Bilmem?" dedim bende.

 

"Özel Kuvvetler?" diye atladı birisi.

 

"Sence bir Özel Kuvvetler askeri sana Özel Kuvvetler olduğunu söyler miydi?" dedi kızlardan biri.

 

"Mantıklı, olsanda söylemezsin zaten." dedi çocuk. Gülümsedim.

 

"Adın ne abla?" dedi sarışın çocuk.

 

Üniformamın üstündeki 'KIRŞAN' yazısını gösterdim. Kumral mavi gözlü olan çocuk konuştu.

 

"Adın Kırşan mı?" dedi hayretle. Esmer kız oğlanın kafasına vurdu.

 

"Soyadı o şapşal." dedi ve güldü.

 

"Hee." dedi oğlan. Yüzünde büyük bir yanık izi olan oğlan hiç konuşmamıştı. Yarası yüzünden dışlanmış ve asosyal olmak zorunda bırakılmış gibi görünüyordu. Belkide bu gruptakiler onun tek arkadaşlarıydı.

 

"Her iz, bir emaredir aslında. Emareler, bize kim olduğumuzu hatırlatır. Daima başını dik tutmayı öğretir." dedim.

 

"Benim vücudumda sayısız yara izi var. Hepsi askerlikte olmadı üstelik bu yaraların. Bana bunu yapan ne olursa olsun, ben yaramla daima gurur duyarım. Emarem; benim katlandığım zorlukları, yaşadığım acıyı ve buna rağmen dik durduğumun bir simgesidir." Konuşmam bittiğinde yüzümü gösterdim.

 

"Emareler vücutta değil, ruhta iz bırakır."

 

"Eğer ki o izi sevmezsen, seni güçsüzleştirir. Eğer ki seversen o seni güçlendirir."

 

"Seçim daima sendedir." Yüzünde yara olan çocuk kocaman gülümsedi. Çok içten gülümsedi.

 

Bende ona gülümsedim. Maskeden anlaşıldığını düşünüyordum.

 

Camdan dışarıya baktım. İnemem gereken duraktaydım.

 

"Ee çocuklar, ben burada iniyorum. Kader bizi tekrar bir araya getirir mi dersiniz?"

 

"İnşallah abla."

 

"Allaha emanet olun." dedim ve ayağa kalktım. Otobüsün kapısına ilerledim. Otobüs şoförü abi kapıyı açınca indim.

 

Bilinmeyen bir zamanda,

Bilinmeyen bir kişinin anlatımıyla;

 

"Evet annecim, bak bu silah uzak mesafe silahı. Yakın mesafede gayet başarılısın."

 

"Teşekkürler annem." dedim. Tam hedefin ortasını hedef almıştım.

 

"Evet annecim." dedi. Silahı ateşledim. Tam ortanın biraz yanını vurmuştum.

 

"Aferin benim kızıma." dedi annem yanağımı öptü.

 

"Burayı Türklere bırakmayacağım anne." dedim.

 

"Bu topraklar, hep bizim hakkımızdı güzel kızım." dedi annem.

 

"Heval," diyerek biri yaklaşıyordu yanımıza.

 

"Efendim Fikret?"

 

"Bu esger katiyen konuşmuyor." dedi. Annem gülümsedi.

 

"Kızım ilgilensin bir de." dedi ve bana döndü.

 

"Hadi kızım." dedi ve sırtımı pat patladı. Annemin yanından yürümeye başladım.

 

Annemi görenler, saygıyla baş selamı veriyordu. Annem bölge sorumlusuydu. Bu yüzden herkes onun emirlerine uymak zorundaydı.

 

Babam kimdi, bilmiyordum.

 

Mağaranın içine girdik. Sağ taraftaki küçük oyunuya doğru yürüdük. Bir indan buradan eğilerek geçebilirdi. Orayı da geçtikten sonra Elleri bağlı Türk Askerini gördüm. Başı dimdikti.

 

"Kendilerini ne zannediyor bu Türkler?" dedim anneme.

 

"Bilmem." deiye cevap verdi annem. Ve ekledi.

 

"Ama oldukları durumu kabullenmeyip, O saçma devletlerine bu durumda bile bağlı kalacak kadar aptallar." dedi. Askere doğru yürüdü. Yakasını tuttu.

 

"Biz, bir kuruluşuz. Bir bütünüz. Hakkımız olanı istiyoruz. Türklerin sonunu, Dünyanın sonunu. Hepinizin sonunu! Biz, Tüm dünyayı ele geçirene kadar durmayacağız!" diye bağırdı annem. Ve askerin yüzüne öyle bir yumruk geçirdi ki askerin dişlerinden birinin kırıldığından emindim.

 

Asker, yana doğru düşen başını hızla kaldırdı ve güldü. Evet, kahkaha attı. Ağzının içi kan doluydu.

 

"Ben Türkiye Cumhuriyetinin bir askeriyim. Devletim, namusum ve şerefim. Devletim benim her şeyim. Ben Türk Askeriyim. Ve sana yeminim olsun ki sizin sonunuzu getireceğiz." Annem Bir yumruk daha attı. Ve bir yumruk daha. Asker başını kaldırdı.

 

"Belki, belki ben şehit düşeceğim. Belki binlerce, yüzbinlerce mehmetçik, öğretmen, doktor şehit düşecek. Ama Türk Askeri, Türk milleti daima var olacak. Ve onlar, sizin sonunuzu getirecek!" Dediği sırada annem yumruğuyla askerin olduğu sandalyeyi devirdi.

 

"Kes sesini!" diye bağırdı. Askerin Karnına tekme attı. Asker şarkı söylüyordu.

 

"Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı." Bir tekme daha.

 

"Alsancağı teslim etti," Bir tekme.

 

"Allah'a ısmarladı." Bir yumruk.

 

"Boş oturma çalış dedi, hizmet eyle vatana." Saçlarından çekti annem. Kafasını yere vurdu.

 

"Sütüm sana helal olmaz, saldırmazsan düşmana." Yere vurdu. Tekrar vurdu. Durmadan vurdu.

 

"Arş ileri, marş ileri, Türk Askeri dönmez geri." Annem askeri kaldırdı.

 

"Konuş! Servet nerde!" Servet Diğer bölge sorumlusuydu. Annem Suriye tarafının sorumlusuydu. O ise Irak. Asker annemi hiç takmadı

 

"Yastığımız me-mezar taşı, yorganımız kan olsun." dedi. Annem sinirle boğazına yapıştı askerin.

 

"Servet. Nerde. Dedim." asker zorlukla konuştu.

 

"Kulağını yaklaştır." dedi. Annem ilk başta emin olamasada elini boğazından çekti ve askere yaklaştı.

 

"Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun!" Asker öyle bir bağırdı ki benim bile kulaklarım sağır olmuştu.

 

"Kızım gel buraya." dedi annem.

 

"Efendim anne?"

 

"Şu bıçağı getir."

 

"Tamam annem." dedim ve masaya doğru yürüdüm. Masadan bıçağı aldım.

 

"Askerle sen ilgileneceksin." dedi ve çekildi.

 

"Derisini yüz." dedi annem.

 

"Anlamadım?"

 

"Derisini yüz dedim annecim. Yoksa sen onlara zarar vermeye korkuyor musun?" dedi ve kahkaha attı.

 

"Benim kızım hiç bir şeyden! Heleki Askere zarar vermekten asla korkmaz!" diye bağırdı.

 

"Küçücük bir kızdan bunu isteyemezsin!" diye bağırdı asker. Yüzüne yumruğumu indirdim.

 

"Sen. Ne hakla benden izinsiz konuşursun!" diye bağırdım. Bir yumruk daha attım. Daha sonrasında masaya doğru yürüdüm. Elime dezenfektan döktüm. Dezenfektanı yaydığım sırda konuşmaya başladım.

 

"Ben askere zarar vermekten korkmuyorum anne, aptal değilim. Bana ver bir silah, saniyesinde beynini dağıtayım. Ama ben bu pis Türk kanının elime bulaşmasını istemiyorum. Midem bulanıyor." dedim. Türkler, öldürmek için dahi size dokunmak midemi bulandırıyor.

 

Asker yüzüme üzgün gibi baktı. Benim için üzülüyordu, aptal.

 

Annem kahkaha attı. Fikrete bakmadan bağırdı.

 

"Fikret!"

 

"Emret heval."

 

"Kızıma eldiven bulun." dedi. Fikret başıyla onayladı. Asker tekrar şarkı söylemeye başladı.

 

"Ne şereftir ölmek bize bu vatan için!" Fikret eldivenleri getirmişti. Hızla elime taktım.

 

"Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için!"

 

"Kes sesini!" dedim bu kez ben. Bıçağımı kavradım ve koluna yaklaştı. Derisine iki-üç milim geçirdim ve derisini tutup yukarıya doğru çekmeye başladım. Asker acıyla bağırdı. Kahkaha attım.

 

"Arş ileri, marş ileri, Türk Askeri dönmez geri!" diye bağırdı tekrar. Acısını çıkartmak istercesine bağırıyordu. Sesi, tüm mağarayı inletmişti.

 

Annem köşede bizi izliyordu. Fikret ise kapıdaydı.

 

Bakışlarım anneme döndü. Gözlerinde gurur vardı. Sinirle bağırdım.

 

"Fikret!"

 

"Buyurun küçük hanım."

 

"Bana derhal bez ve kolonya getir! Ayrıca, bana bir kez daha küçük hanım dersen seni buraya gömerim!" diye bağırdım. Asker kısık kısık nefes alıyordu. 5 gündür burada ağır işkenceler görüyordu. Buna rağmen konuşmamıştı, salak.

 

"Sen nasıl dersen heval." dedi ve koşar adım odadan çıktı.

 

Fikret kolonyayı ve bezi getirdi. İlk önce kolonyayı dersini soyduğum yere döktüm. Asker tekrar bağırdı. Gözleri yorgun bakıyordu. Bezi ağzına tıktım.

 

Ben buydum, biz buyduk. Türklerin sonunu getirecektik, Almanların, İngilizlerin, Fransızların, Makedonların kısacası tüm dünyanın sonunu getircektik.

 

Biz dünyayı yönetecektik. Hiç kimse bizim önümüzde duramazdı.

 

Hiç kimse.

 

.

.

.

 

~1627 kelime~

 

Merhabalar!

 

Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.

 

Yepyeni bir bölümle karşınızdayım. Yazdığım gibi attım, hiç yazım hatam var mı kontrol etmedim.

 

Çünkü kontrol etmeye kalksam bölüm yarın gelecekti🤭

 

Yazarınız size kıyamıyor, görüyor musunuz?

 

Her neysee yine çok konuştum😊

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻

 

Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın!

Loading...
0%