Yeni Üyelik
25.
Bölüm

22. Bölüm: Aile Yemeği

@birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️

.

.

.

 

 

 

 

Şimdiki zaman

 

 

 

Armina'nın anlatımıyla,

 

Barın odadan çıkınca bıraktığı boşluğa bakakaldım.

 

"Ne demek istedi?" dedim kısık bir sesle. O sırada Ahsen Hanım kapıdan içeri girdi.

 

"Kızım bir sesler duydum, bir şey mi oldu?" Mutfak alt kattaydı. Öyle söylemişti Ilgaz bey Bursadayken. Evi anlatmıştı.

 

"Yok, yok bir şey olmadı Ahsen Hanım. E gelin oturalım?" Başıyla beni onayladığı sırada bakışları koltuğa kaydı. Barını göremeyince kaşlarını çattı.

 

"Kardeşin nerde?" Gülümsemem dondu. Hemen İfademi toparladım.

 

"Barın, odasına çıktı. Üzerini değiştirecekmiş." dedim. Koltuğa doğru ilerledim ve oturdum.

 

"Kızım benim, hiç konuşamadık. Nasılsın?"

 

"İyiyim Ahsen Hanım, siz?" Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştu. Yanıma oturdu ve ellerimi tuttu.

 

"Güzel kızım benim, tamam anne deme. Daha bir ay bile olmadı. Ama Hanım demesen? Abla de, teyze de ama Hanım deme Lütfen." Abla mı? Teyze mi? Biyolojik anneme Abla veya Teyze demeyeceğim kimse kusura bakmasın.

 

"Ahsen Hanım, Abla veya teyze sizcede garip olmaz mı?"

 

"Peki kızım, sen nasıl istersen." O sırada Odaya Korkmaz kardeşler girdi. Asya'nın yüzünde gülümseme vardı. Bir dakika, Ne?

 

Asyanın yüzünde gülümseme mi vardı?

 

"Hoşgeldin minik." dedi Araz. Sabah bu çocuğu kibarca kovmamış mıydım ben?

 

"Hoş buldum Teğmenim." dedim ve önüme döndüm. Bakışlarım Miraç Üsteğmenin yüzüne kaydı. Oov ne olmuştu yüzüne böyle? Tabii ki de benim hiç mi hiç alakam yok. demeden edemedim.

 

Ahsen Hanımın bakışları Miraç Üsteğmene döndü. Ve bir anda bakışları korkuyla doldu.

 

"Oğlum!" Hızla ayağa kalktı.

 

"Ne oldu sana böyle! Geldiğinde o yüzden puşini açmadın demek!"

 

"Bir şeyim yok anne."

 

"Nasıl yok! Şu haline bak!"

 

İçeriye Yalçın Bey girdi.

 

"Merhaba canım ailem." dedi ve bana doğru yaklaştı. Yanıma oturdu.

 

"Hoş geldin güzel kızım." dedi ve sarıldı. Daha sonrasında gözleri üzerimdeki yeşillere düştü.

 

"Kamuflaj," dedi ve yüzüme baktı. Tekrar kamuflaja baktı. Gülümsedi.

 

"Çok yakışmış güzel kızım." dedi ve alnımı öptü. Dondum.

 

"Teşekkür ederim Yalçın Bey." Araz söze atladı.

 

"Anne, baba yemek henüz hazır değilse Armina'yla bir şeyler konuşmak istiyorum." dedi.

 

"Daha hazır değil oğlum konuşun konuşun."

 

"Armina?" dedi Araz. Aslında bana içlerinde hiç bir şey yapmayan tek kişi oydu. Doğum günü hariç. Tıpkı Ilgaz Bey gibi oda beni umursamamıştı o gün.

 

"Ne söyleyeceksen burada söyle." dedim soğuk sesimle.

 

"Lütfen," dedi.

 

"Arkamdan gel." dedim ve kapıdan çıktım. Ev kapısından da çıktım ve kapıyı arkamdan kapattım. Bahçeye doğru ilerlemeye başladım. 10 saniye sonra kapının açıldığını duydum. Ve hızlı adım sesleri.

 

Bahçenin en köşesine geldiğimde durdum. Ve Araz'ı beklemeye başladım.

 

"Armina,"

 

"Lütfen kısa kes." dedim ve yüzüne bakmaya başladım.

 

"Bak, abimlerin ve kardeşlerimin seni ne kadar kırdığının farkındayım-"

 

"Kırdıklarının mı?" dedim ve gülümsedim.

 

"Gerçekten kırıldığımı mı düşündün?"

 

"Daha ne kadar oldu ki sizinle tanışalı?" dedim.

 

"Bak,"

 

"Daha ne kadar oldu? Birbirimizi tanımadan onlara neden kırılayım?"

 

"Armina,"

 

"Daha beni tanımadan ettikleri laflar beni neden kırsın? Gerçekten soruyorum, onların önyargılı yaklaşımlarının umrumda olduğunu mu düşünüyorsun?"

 

"Yani,"

 

"Her neyse, sen ne diyecektin?" dedim ve ciddi bakışlarımı üzerinde tutmaya devam ettim.

 

"Sana söyledikleri gerçekten kırıcıydı. Ben oldam kırılırdım." Sende yaptın demek istedim. Hatta sen onlardan daha kötüsünü yaptın, önemsiyormuş gibi yapıp sonra onlar gibi davrandın. Demek istedim fakat sessiz kaldım.

 

"O gün, Asya'nın doğum günü gecesi ben yoktum. Asya'ya hediye alıyorduk."

 

"Hatta senin tasarımlarından birini alıyorduk."

 

"O gece kaynaştığınızı ve eve geldiğimde sizi birlikte bulacağımı düşünüyordum."

 

"Fakat salona girip seni göremeyince tepem attı."

 

"Daha sonra yukarı çıktım ve seni göremeyince defalarca aradım fakat açmadın." dedi. Ne yani, o orda değil miydi?

 

"Bak, seni gerçekten çok seviyorum. Tamamlanmışım gibi hissediyorum. Sanki kayıp yarımı bulmuşum gibi. Lütfen beni affet."

 

 

"Lütfen bu askerinizi kırmayın komutanım." dedi ve yüzüme baktı. O an aklımdan geçeni yaptım. Ve onu kendime çekip sarıldım. Bu çok güzel hissettiriyordu.

 

"Biz af dileyeni, hele ki bir suçu olmamasına rağmen af dileyenin affını geri çevirmeyiz asker." diye kulağına fısıldadım. Gülmesini işittim.

 

"Sağolun komutanım."

 

"Ee yemeğe geçelim?" dedim. Karnım fazlasıyla acıkmıştı.

 

"Sen Tugayda da bir şey yemedin. Hadi gel." dedi ve elimi tuttu. Bakışlarım elime kaydı. Garip hissettiriyordu. Ve de güzel. İçeriye doğru yürümeye başladık. Kapıya gelince Araz'ın elini bıraktım ve kapıyı çaldım. Ayağımla ritim tutuyordum. Yaklaşık yirmi saniye sonra kapı açıldı.

 

"Buyurun efendim." dedi Feride abla ve bizi içeri buyur etti.

 

"Teşekkürler Feride abla." dedim bende ve içeriye geçtim.

 

"Feride Sultan, yine döktürmüşsün?"

 

"Eh oğlum yaptım bir şeyler."

 

"Ellerine sağlık." dedi ve yanıma geldi. İçeriye doğru yürümeye başladık.

 

"Feride Abla varya, bir yemek yapar. Olay!" dedi. Güldüm.

 

"Öyle mi diyorsun?"

 

"Öyle diyorum tabii."

 

"E gel geçelim." dedim ve kafamı eğerek önümü gösterdim. Bana yemek odasının yerini tarif etti ve beraber yürümeye başladık.

 

Onlara karşı çok garip hissediyordum. Bir yanım hemen onlarla aile olmak istiyor, bunun için çırpınıyordu. Diğer tarafım ise ciddi kalmamı ve onları önemsemememi söylüyordu. Kafam fazlasıyla karışıktı.

 

Hepsini sevmiştim fakat Araz beni içlerinden seven tek kişi Arazdı. Çok tatlıydı, ikizimdi ya ikizim. Benim diyar yarım. Canımın yarısı.

 

Yemek odasının önüne geldiğimizde kapıyı açtı.

 

"Teşekkürler Teğmen."

 

"Ne demek komutanım." İçeriye geçtik. Herkes sofradaydı.

 

"Geçin çocuklarım." dedi Yalçın Bey. Yanyana olan iki yere oturduk. Yanımda Rüzgar Bey oturuyordu. Diğer yanınmaysa Araz oturmuştu.

 

"Ee kızım, Yarın Miraç abin ve Araz göreve gideceklermiş. Sende mi gideceksin yoksa?" Gülümsedim.

 

"Ben yaralı olduğum için gidemeyeceğim, Albayım beni dinlenmem için zorla Antalya'ya gönderiyor." Rüzgar Beyin kaşlarının çatıldığını hissettim.

 

"Neren yaralı?" diye sordu. Şaşkın bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Anlamadım?" dedim.

 

"Yaran nerede demiştim." dedi.

 

"Bir kaç yerde, önemli bir şey değil. Bursada olmuştu fakat bir tanesi dikkat etmediğim için açıldı."

 

"Dikkat et kendine." Ağzının içinden mırıldandığı için anlamamıştım galiba.

 

"Efendim?"

 

"Kendine dikkat et." Beni mi düşünüyordu? Ah güldürmesindi.

 

"Armina abla," bana seslenen heyecanlı ses ile gözlerimi o tarafa çevirdim. Asya heyecanlı bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Efendim."

 

"Yemekten sonra seninle konuşabilir miyim?"

 

"Olabilir, bakarız." Ne olmuştu bu aileye, bir anda hepsi ilgi pıtırcığına dönüşmüştü?

 

"Buyurun efendim, ana yemekler." diye içeriye bir kız girdi. Benimle yaşıt gibiydi.

 

"Teşekkürler Ebrar."

 

"Ne demek efendim." dedi. Ve daha sonrasında servislerimizi yapıp odadan ayrıldı. Sofrada çıt çıkmıyordu. Sanki herkes gergindi. Ahsen Hanım söze girdi.

 

"Kızım biz bu evde aslında babaannenler, halanlar ve amcanlarla yaşıyoruz." Birden Yalçın beyin elindeki çatal düştü. Asya'nın eli titremeye başladı. Korkmaz erkekleriyse donup kalmıştı. Ahsen Hanımın yüzüne baktım. Yüzünde keder vardı. Gözleri dolmuştu.

 

"Siz," Bakışlarımı aile üyelerinin üzerinde gezdirdim.

 

"İyi misiniz?"

 

"İyi, iyiyiz kızım." Dedi Yalçın Bey. Ne olmuştu?

 

"Babanlar, 5 kardeş kızım." dedi Ahsen Hanım.

 

"En büyükleri baban, Bir küçüğü Sedef Halan, Onunda küçüğü Mustafa amcan, Necip amcan ve," Daha gazla konuşamadı. Miraç Üsteğmen buz gibi bir sesle konuştu.

 

"Ayhan amcam." masada derin bir sessizlik oldu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Ne kimse bir lokma yemek yiyor, ne de konuşuyordu. Ayhan kimdi? Ne olmuştu? Yoksa vefat mı etmişti? Yada... Düşün kızım, hadi. Ne. olmuş olabilir?

 

Vefat etmiş olabilir, inşallah ölmemiştir. Kalbim sıkıştı. Daha adını bile yeni öğrendiğim amcam için üzülmüştüm. Hayır ölmemiştir, ölmemiştir değil mi?

 

Belki de yurtdışındadır, dedim ama bu kadar üzülmezlerdi.

 

Ya da, şehit düşmüş olabilirdi. Amcam, asker miydi?

 

Sesli bir iç çektim. Neden hep kötü senaryolar kuruyordum? Karşımda oturan Yalçın Beyin elinin titrediğini görünce bakışlarımı tabaktan kaldırdım ve Yalçın Beye baktım. Elleri titriyordu. Ilgaz, Miraç, Rüzgar, Araz, Barın hepsi bakışlarını tabaklarına eğmişti. Asya'nın gözleri doluydu ve çatalıyla ritim tutuyordu. Ahsen Hanım Duvara bakıyordu. Sadece bakıyordu. Daha sonrasında Gözünden bir damla yaş aktı. İstemsizce kaşlarımı çattım.

 

Bakışlarımı tabağıma geri döndürdüğüm sırada bir patlama sesi duydum. Daha sonrasında bir patlama sesi daha. Yemek salonunun bahçeye açılan cam kapısı parçapinçik olmuştu. Asya'nın çığlıkları, Ahsen Hanımın feryatları, Ve diğer tüm bağırışmalar kulağıma doldu. Hazla ayağa fırladım. Her şey bir kaç saniye içersinde olmuştu. Silahımı elime aldım.

 

"Üsteğmenim!" Miraç Üstepmenin bağırışını duydum.

 

Daha sonrasında bakışlarım parçapinçik olmuş cama kaydı. Bahçenin en köşesine, Arazla benim konuştuğum yere kaydı bakışlarım.

 

Bir kaç saniye sonra orasıda patladı.

 

.

.

.

 

 

 

 

~1330 kelime~

 

 

 

 

Merhabalar!

 

 

 

Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.

 

 

 

 

Ben çok iyiyim şahsen, 'bomba' gibi bir bölüm bıraktım buraya🤭

 

 

 

 

Bugün ödevim yoktu, e vaktim de vardı. Yazdım bölümü, attım vallaha.

 

 

 

 

Yalnız bu sıklığa alışıp beni darlamayınız lütfen, zaman buldukça yazıp atacağımı sizlere söylemiştim.

 

 

 

 

Ayrıca bir günde yazılmış bir bölüme göre, yine gayet uzun oldu bencee!

 

 

 

 

Birde eklemek istiyorum, hepiniz iyi ki varsınız! Çok hızlı büyüyoruz! 1k oy ve 8k küsür okunma olduk çom kısa süre içersinde! Destekleriniz için hepinize teşekkür ederim.

 

 

 

 

Yazım hatalarım varsa affola.

 

 

 

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻

 

 

 

 

Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın!

Loading...
0%